YER: Iğdır Doğuş Gazetesi
TARİH: 4 Mart 2017 Cumartesi
SAAT: 13.00
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Göksel Gülbey (Asim-Der Genel Başkanı)
2 / Tahir Kavri (Toplumsal İlerleme Derneği)
3/ Sergen Güneş (Iğdır Genç-Der)
4/ İdris Demirel (Kurdi-Der)
5/ Fırat Akkuş (Ti-Der)
MESLEK ODALARI
1/ Tuncay Korkut (Esnaf Odası)
SENDİKALAR
1 / Ahmet Karakuş (Yol-İş Sendikası İl Tem.)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1/ Mehmet Alp (Eski Belediye meclis üyesi-Kanaat önderi)
2/ Hasan Safa (HDP Iğdır İl eş Başkanı)
GOZLEMCİLER
Murat Akkuş- TkMM İl Girişimcisi
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Yok
BELEDİYE BAŞKANLARI
Yok
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok
MEDYA
Her zaman ki gibi haber yapıp meail atıyoruz. Hepsinde haberimiz çıkıyor.
MODERATÖR
Murat Akkuş- TkMM İl Girişimcisi
KONU
Iğdır kMM "Anayasa Değişikliği -2-
KONUŞULANLAR
Sergen Güneş (Iğdır Genç-Der): Gelinen noktada AKP, MHP’yi de eklemleyerek, parlamenter sistemi ortadan kaldıracak, “süper başkanlık” getirecek bir anayasa değişiklik öneri paketini, TBMM gündemine getirmiş bulunuyor. Bu değişiklik önerileri, Meclisteki siyasi partiler ile herhangi bir uzlaşı aranmadan ve toplumsal kesimlerin bilgisi ve önerilerine sunulmadan, kamuoyunda ve üniversitelerde tartışılmadan, Anayasa Komisyonu’ndan geçiyor ve Meclis Genel Kurulunda görüşülmeye başlanıyor. Getirilen değişiklik önerileri ile; Türkiye Büyük Millet Meclisi fiilen işlevsiz/ göstermelik bir kurum haline getiriliyor; yasama, bütünüyle başkanın kontrolü altında oluyor. Başkan –gerekçe sunmaksızın- Meclisi feshedebilme, Meclis seçimlerini yenileyebilme yetkisine sahip oluyor Böylece başkan Meclisin üstünde, Meclise hakim bir konuma getiriliyor. Meclis her an başkanın ‘erken seçim’ baskısı altına alınıyor. Özellikle başkanın aynı zamanda partili olmasıyla birlikte ele alındığında, başkanın bu fesih yetkisini parti çıkarları için kullanacağı, partisinin Meclis’te çoğunluğu elde edememesi halinde, seçimleri yenileme yoluna gideceği olasılığı mutlak hale geliyor. Başkan, aynı zamanda partisinin de genel başkanı oluyor. Parti örgütüyle ilişkisi devam ediyor. Yani milletvekili listelerini başkan yapıyor. Meclis çoğunluğunu kontrol ediyor. Böylelikle Meclis çoğunluğunun başkanın sözü dışında hareket etmesinin önüne geçiliyor, Meclis bütünüyle başkanın kontrolü altına alınıyor. Başkan, tek başına geniş kapsamlı kararnameler çıkarabiliyor. Kanunlarla düzenlenmesi gereken konular dahil, yürütme etkisine ilişkin tüm konularda, kararname ile kural koyma yetkisi başkana tanınıyor. Olağanüstü hal ilan etmek ve OHAL kararnamesi çıkarma yetkisi de veriliyor. Bu kararnameler Meclis denetimine / onayına sunulmuyor. Meclis iradesine başvurulmuyor, bu irade yok sayılıyor. Böylece Meclis’e ait olan yasa yapma, hukuk kuralı vaz etme yetkisi yürütmeye/ başkana devrediliyor. Başkanın çıkaracağı kararnameler, Danıştay ön incelemesine tabi olmuyor, Danıştay’ın bunları inceleme yetkisi bulunmuyor. Ancak çok sınırlı hallerde; belli bir milletvekili çoğunluğu veya Mecliste bulunan iki büyük siyasal parti üyeleri tarafından veya görülmekte olan bir davada, anayasaya aykırılık iddiası halinde Anayasa Mahkemesine götürülebiliyor.Başkan aynı zamanda, milli güvenlik politikalarını belirleme ve gerekli tedbirleri almak yetkisi ne de sahip oluyor. Dolayısıyla da başkan, tek başına alacağı karar ile tüm ülkeyi sürekli bir olağanüstü hal koşullarında tutma ve tek başına çıkaracağı kararnamelerde aldığı kararlar ve koyduğu kurallarla sonsuza kadar yönetme yetkisine sahip oluyor. Başkan kanunları veto edebiliyor. Bunu evet dememiz mümkün değil. Milyon kere Hayır diyoruz.
Tahir Kavri (Toplumsal İlerleme Derneği): Başkan, bütçeyi de belirliyor. Böylece ekonominin nasıl ve ne kadar büyüyeceğine, üretimin yapısına ve gelişimine, mali finans kaynaklarının nasıl kullanılacağına, Merkez Bankasının nasıl hareket edeceğine, faizlerin ne olacağına, yeni rant alanlarının nasıl yaratılacağına, bunların kimlere kullandırılacağına, hangi mega projelerin yapılacağına, bunların işsizlik fonundan mı, kıdem tazminatı fonundan mı destekleneceğine, sermayenin hareketlerine, iş piyasalarına, yaratılacak yeni iş alanlarına, kaç kişinin iş bulacağına ve işsiz kalacağına, iş kazaları oranlarına, her birimizin eğitim ve sağlık olanaklarından ne kadar yararlanacağımıza, hangi yaşımızda emekli olacağımıza, hangi sendikaya üye olacağımıza, kaç parayla geçineceğimize, kaç ekmek tüketeceğimize vb. başkan tek başına karar veriyor. Milletvekillerini kendisinin belirlemiş olduğu ve her an feshedebileceği Meclis, başkanın hazırladığı bütçeyi onaylamaz ise(!) eski yılın bütçesi yürürlükte oluyor. Başkanlık ve milletvekili seçimlerinin aynı zamanda yapılması öngörülüyor. “Böylece; başkan ve Meclis için aynı çoğunluğun geçerli olması isteniyor. Ayrıca devlet başkanının parti başkanı olarak seçime katılması ve kendi partisi için oy istemesi amaçlanıyor”. Seçimlere eşit koşullarda katılım ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayan bu durum ile başkana bağlı bir yasama organı oluşması garanti altına alınıyor. Başkanın 3 dönem seçilebilmesi öngörülüyor. Tasarıya göre, başkanın görev süresi beş yıl ve en çok iki kere seçilebiliyor. Ancak, ikinci döneminde seçimlerin yenilenmesine karar verdiği takdirde, bir kere daha aday olabiliyor. Başkan, kamu tüzel kişilikleri kurabiliyor. Mevcut durumda bunlar ancak kanunla kurulabilir iken, başkan kararname ile bu kuruluşları oluşturabiliyor. Ayrıca Merkezi İdare kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının kuruluş, yetki ve görevlerini kararname ile düzenliyor. Bunlar tek adamlıktan başka bir şey değil. Hayır diyoruz.
Göksel Gülbey (Asim-Der Genel Başkanı): Başbakan ve Bakanlar Kurulu/hükümet kurumu kaldırılıyor. Bakanlar Kurulunun tüm yetkileri başkana devrediliyor. Dolayısıyla yürütme yetkisi, mutlak, sınırsız ve kontrolsüz bir güç olarak başkanın oluyor. Başkan, kendi yardımcılarını ve bakanları atıyor ve görevden alıyor. Başkanın elindeki bu gücü kontrol edecek, dengeleyecek ve sınırlayacak; bağımsız güçlü bir Meclis, tarafsız ve bağımsız etkin bir yargı, özgür bir basın, duyarlı ve etkin bir sivil örgütlenmenin hakim olduğu kamusal alan ve duyarlı bir kamuoyu olmadığı / olanlar da etkisiz hale getirildiği için başkanlığın diktatörlüğe dönüşeceğini dünya örnekleri açık ve acı bir biçimde gösteriyor. Başkan, tüm devlet teşkilatını ve bürokrasiyi belirliyor, bütün “üst düzey kamu yöneticilerini” (Bakanları, Genel Kurmay Başkanı, Devlet Denetleme Kurulu Üyelerini, Büyükelçileri, Rektörleri ve YÖK Üyelerini vs.) hiçbir denetime tabi olmadan atayabiliyor. Bu üst düzey yöneticilerinin kim oldukları açıkça sayılmıyor, başkanın takdirine bırakılmış bulunuyor. Bu konuda başkanı sınırlayacak herhangi bir ölçüt konulmuyor. Başkanın aynı zamanda parti başkanı olduğu göz önünde tutulursa, kamu kurum ve kuruluşları ile bunlara bağlı yarı kamusal kurum ve kuruluşlar ile devlete bağlı özel kuruluş ve kurumlara, teşebbüslere vb. yapılacak her derece ve düzeyde atama ve görevlendirmelerde, liyakat yerine, siyasal tercihin egemen olacağı bugüne kadar yaşanan deneyimlerle ortadadır. Bu durum, toplumsal bölünmeyi ve ayrımcılığı çok daha büyük bir kırılma noktası haline getireceği gibi, şeffaf, etkin ve kamusal yönetim ilkesinin de açık ihlalini oluşturacaktır.
Mehmet Alp (Eski Belediye meclis üyesi-Kanaat önderi): Başkan, yargıyı bütünüyle şekillendirme yetkisine sahip oluyor. Başkan, Hakimler Savcılar Kurulunun 12 üyesinden 5’ini kendisi atıyor. 6 üye ise başkanın partisinin çoğunluğunu oluşturduğu ve dolayısıyla başkanın hakim olduğu TBMM tarafından seçiliyor. Başkanın atayacağı Adalet Bakanı, HSK’nin Başkanı olmaya devam ediyor.Başkan, Anayasa Mahkemesinin de, 15 üyesinden 12’sini kendisi seçiyor. Mahkemenin 3 üyesi ise TBMM tarafından seçiliyor. Böyle oluşmuş bir Anayasa Mahkemesinin başkanı denetleyebilmesi düşünülebilir mi? Başkan, uluslararası anlaşmaları (artık yalnızca onaylamayacak) bizzat akdetme ile yetkili oluyor. Başkan, Milli Güvenlik Politikalarını belirleme ve gerekli tedbirleri almak yetkisine sahip oluyor. Bu kapsamda milli güvenliğin sağlanması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetimi, Savunma Bakanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarının düzenlenmesi başkanın kararname ile düzenleyeceği konular oluyor. Ayrıca başkan Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını (“TBMM adına” ibaresi olmadan) temsil etmekle yetkili oluyor. Bütün bu geniş, mutlak ve sınırsız yetkilere karşılık başkan denetimden muaf ve sorumsuz kılınıyor. Değişiklik önerisiyle her ne kadar başkanın cezai sorumluluğu olduğu düzenlenmiş bulunuyor ise de, gerçekleşmesi çok güç koşullara bağlanmış olduğundan, bu sorumluluğun gerçekleşmesi maddi olarak neredeyse imkansız hale getirilmiş bulunuyor. Çünkü; Meclis’in başkan için soruşturma açması için üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu, Yüce Divan’da yargılanması için üçte iki çoğunluğu (400 Milletvekili) aranıyor. Dolayısıyla başkanın partisi iktidarda bulunduğu sürece, başkan suç işlese bile, bu çoğunluklara ulaşmak olanaksız durumda olacağından, bu cezai sorumluluğun gerçekleşmesi de engellenmiş oluyor.
Ahmet Karakuş (Yol-İş Sendikası İl Tem.): Görüldüğü üzere öngörülen değişiklikler ile “İstikrar” sağlama gerekçesine dayanılarak; tüm güç, tek bir elde toplanıyor. İktidar, tek adam şahsında kişiselleştiriliyor. Gücü dengeleyecek ve sınırlayacak denetim mekanizmaları kaldırılıyor. Hesap verilebilirliğin olmadığı bir diktatörlüğe yol açılıyor. Siyasal rejim değiştiriliyor. Dolayısıyla siyasal sistem, kalıcı şekilde dönüştürülüyor. Bu değişiklik teklifinin kabul edilmesi halinde: ”Partili Cumhurbaşkanı” adı altında, süper yetkilerle donatılmış, politik tüm gücü (yasama, yürütme ve yargı) elinde toplayacak, ama herhangi bir sorumluluğu olmayan bir başkan ve “süper başkanlık” sistemine geçilmiş olur. Demokratik değişim yönünde halk hareketlenmesinin gerçekleşebileceği yasal alan bütünüyle ortadan kalkacaktır. Güçler dengesinde demokratik değişim olanaksız hale gelecektir. Devletin; antidemokratik olan örgütlenme biçimini, yapısını ve işleyişini “insan hak ve özgürlükleri temelinde bir nebze olsun!” değiştirme umudu ve buna yönelik oluşacak demokratik gelişmelerin önü kapanacaktır. Devleti, bireyin hizmetinde olan “insan haklarına dayalı demokratik bir hukuksal, insansal kuruma” dönüştürmeyi amaçlayan her söylem, politik araç ve oluşum engellenecektir. Tek adam şahsında birleşecek ve vesayet rejimi şahsileştirilecektir. Devletin özgürlüğü tehdit eden güçlerinin hukuk dışına çıkarılması, istisnai alanların yaratılması artacaktır. Emekçilere, öğrencilere, sola, insan hakları savunucularına karşı alışılmış baskı ve insan hakları ihlalleri ağırlaşarak devam edecektir. Her demokratik muhalefet hareketi, radikal talepleri eklemlemiş görüntüsünü yaratacaktır. Bu belli kesimlerde toplumsal istikrarsızlığın arttığı kanısının uyanması olasılığını güçlendirecek, bölünmeler ve toplumsal kutuplaşmalar artacak; diğer yanda toplum denetiminin azalmasından ve yerleşik çıkarların tehlikeye düşmesinden hep kuşkulanan kesimler, toplum üzerinde gözcü ve denetçi olma konumlarını artırmaya devam edeceklerdir. Sol partiler dahil tüm partilerin seçimlere eşit katılımı olanağı azalacak, hukuki ve fiili engeller çoğalacaktır.
Hasan Safa (HDP Iğdır İl eş Başkanı): İş topluluğunun yakın desteğine sahip muhafazakâr politikacılar, sınırlı biçimsel demokrasiyle yetinen orta sınıfın oyu ile öne geçmeyi sürdüreceklerdir. Ekonomik gücün küçük bir kesimin elinde yoğunlaşması artacak, demokrasi önündeki yapısal bir engel olamaya devam edecektir. Bu sınıflar zaten, siyasi desteğini merkezci ve muhafazakâr parti ve politikacılara ayarlamış ve hareketsizleşmiştir. Böylelikle bu yönetici koalisyonun konumunu ve ekonomik gücün bölüşümünü koruyan muhafazakâr ekonomik ve toplumsal politikaların güçlenmesi sürerken, işçiler ve diğer halk kesimleri üzerindeki baskılar her biçim altında artarak devam edecektir. Mevcut siyasal yapı, ekonomik statükonun korunmasını sağlayan hâkim muhafazakâr partiler yaratmayı sürdürecektir. Emek karşıtı yasalar ve halk kesimlerinin örgütlenmelerini sınırlayan diğer yasalar, ağırlaşacak ve artacaktır. Ekonomik büyüme hedefli neoliberal politikalar devam edecek, daha az ayrıcalıklı olan insanların ekonomik sıkıntıları artacak, global sermaye ve rekabetçi rüzgarları kısa vadeli ekonomik krizlerin yapısal etkilerini arttıracaktır. Savaş politikalarıyla tahkim edilen piyasa koşullarında, çoğunluğun ekonomik sıkıntılarının daha demokratik bir politik kültürün yararlarıyla dengeleneceği beklentisi bütünüyle ortadan kalkmış, siyasi gerilim merkezi ve sürekli bir durum almış olacaktır. Toplumsal yaşamın her alanında; muhafazakâr, otoriter, Sünni İslamcı AKP iktidarının yaratmış olduğu biz /onlar karşıtlığı, hasımlar arasındaki bir siyasal cepheleşme olarak kalmayacak, doğru /yanlış arasındaki bir mücadeleye dönüşecek, iyi ve kötü arasındaki ahlaki bir karşıt olma durumu kazanacaktır. Bu çerçevede, kendilerine oy vermeyen muhalif kesimlerin hepsinin düşmana dönüştürülmesi ve bastırılması, sistemden dışlanması durumu yaşanacaktır. “Çatışmacı bir kültürün egemen olduğu ve zaten son derece kutuplaşmış bir toplumda, kazananın her şeyi kazandığı, kaybedenin her şeyi kaybettiği bu sistem, kutuplaşmayı ve toplumsal çatışmayı arttıracaktır” Oysa unutulmamalıdır ki demokrasi; “tüm devlet biçimlerinin ötesinde bulunur. Uzlaşmayı zorunlu kılan ve birinin başkasının üstüne çıkmasını, kanunların güvencesi altına alan bir yönetim şekli olarak, denge unsurudur”. Siyasal tarihimizde, demokratik yönetim birikimi ve cumhuriyetçi ahlak/gelenek, parlamenter sistem içinde gelişmiş, demokrasinin denge unsuru deneyimi, bu sistemde oluşmuştur. Bu deneyim ve birikimi; eksik yönlerini tamamlayarak, katılımcı ve çoğulcu özelliklerini kazandırarak ve bunları kurumsallaştırarak sürdürmek yerine, bu şekilde ortadan kaldırmayı amaçlamak, demokrasiyi bütünüyle kaybetmek anlamı taşıyor. Bu koşullarda bizler; onlarca yıldır veya yüzyıllardır bildiğimiz ve sahip olduğumuz bir şeyi savunurmuşçasına .. demokrasiyi savunma değil, oluşturma ihtiyacı ile karşı karşıyayız… bunun ölçütü geleneksel kurumların varlığını devam ettirmesinde değil, iktidarın nerede bulunduğu ve nasıl kullanıldığı sorusunda aranmalıdır. Bu açıdan bakıldığında… Kitle demokrasisi zor ve bugüne kadar keşfedilmemiş bir alandır; demokrasiyi (yalnızca) savunma değil, oluşturma ihtiyacından bahsedeceksek hedefe çok yakın olmalıyız”. Çünkü gerçek katılımcı bir demokrasi, salt biçimsel özgürlüklerin korunmasından fazlasını gerekli kılar.Bu amaçla bizler toplum olarak ; ‘her izleyicinin bir müşteri olduğu, tartışmanın üsluplar arasındaki rekabete indirgendiği, en son kamuoyu araştırmasına, gelecekle ilgili ortak bir beklentiden daha çok itibar edildiği ve kendi kendini övmenin zorunlu olduğu” bir ortamda, susmaya ilişkin zihni yorgunluğumuzu bozmalıyız.’
ORTAK GÖRÜŞ
Yok
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Sivil toplum kuruluşuna duyuru yapıldı. e-mail? Sözlü? Telefonla? Mesajla Toplantı lobisinde bulunuldu. Toplantıda Çay, kahve ve kuru pasta ikramı yapıldı.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Mesajla ve Telefonla davet edildiler.
MEDYA İLE
Ulusal basın temsilcileri ve yerel basın mensupları davet edildi. Gelemeyenlere haberi attık. Yayınladılar.
KATILIMCILARLA
Katılımcılarla birlikte yerel konuyu belirlemeye devam ediyoruz.
SONUÇLAR
Iğdır küçük Millet Meclisi çalışmalarını sürdürüyor.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Iğdır kMM Girişimcisi Murat AKKUŞ