Yer: Şanlıurfa Belediyesi Meclis Salonu
Tarih: 3 Temmuz 2010
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1.MAZLUMDER ( Meral Dervişoğlu-Bşk.)
2.Kadın Aile Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği (Müzeyyen Şansal-Bşk.)
3.Sevgiye Muhtaç Çocukları Koruma Derneği (Dilan Aygün-Bşk.)
4.MERDER (Davut Karmızıaslan-Bşk.)
5.İHD (Cemal Babaoğlu -Bşk.)
b. Meslek Odaları
1.Bakkallar ve Bayiler Odası (Mehmet Altun)
2.TMMOB EMO (Fevzi Gündüz-İl Temsilcisi)
3.DİSK Genel-İş Sendikası (Sadık Demir-İl Temsilcisi)
4.SES (Hikmet Evin-Yön. Kur. Üy.)
5.Reşat Dağ (Hikmet Evin-Yön. Kur. Üy.)
6.ŞUTİM Sebze ve Meyve Kom. Derneği (Faruk Akbaş-Bşk.)
Katılan Milletvekilleri: Yahya Akman (Ak Parti )
Belediye Başkanları: Yok
Mesaj Yollayanlar:Yok
Moderatör: Doç. Dr. Ferhat Kentel (Şehir Üniversitesi, Sosyoloji Bölüm Başkanı)
Gözlemciler:
1.Hak-Par (Reşat Düngül-İl Bşk.)
2.Demokrat Parti (Mustafa Polat – İl Başkanı)
3.Türkiye Partisi (Abdulkadir İkbal-İl Başkanı)
4.MAZLUMDER (Sümeyra Güven-Şb. Yön. Kur. Üye.)
5.DİSK Emekli-Sen (Necdet Şansal-İl Temsilcisi)
İzleyici: Yaklaşık 10 kişi.
Medya
1.Gap Gündemi Gazetesi yazarı (Gül San)
2.Gap Gündemi Gazetesi yazarı (Misbah Hicri)
3.Mustafa Rençber (Gazeteci-Yazar)
4.ajans3g (Şeyhmus Çakırtaş)
5.Gap Haber (Av. Hikmet Delebe)
6.GTV
7.Edessa TV
8.Kanal Urfa TV
9.DHA (Ali Leylal)
10.DİHA (Murat Çiftçi)
Konular:
Konu: Anayasa Paketinde Yargı (“Ekonomik ve siyasal düzenlemeler” ile “Sosyal haklarla ilgili maddeler”)
Çatışma ortamının sonlandırılmasını sağlamak
Konuşulanlar:
Anayasa Paketinde Yargı (“Ekonomik ve siyasal düzenlemeler” ile “Sosyal haklarla ilgili maddeler”)
Doç. Dr. Ferhat Kentel: Türkiye küçük Millet Meclisi’ne katılım olarak ikinci tecrübem benim. Bu yüzden meclis tecrübem fazla yok beraber sohbet edip yürütmeye çalışalım. Şimdi Şanar Yurdatapan’ın yaptığı sunum, Türkiye küçük Millet Meclislerinde tartışılıyor. Önümüzdeki seçenekler yelpazesi çok geniş ama biz anayasa değişiklik taslağındaki konuların, özellikle de bu günkü gündem maddesi itibari ile sosyal haklar, sendikalar, anayasanın sınıflarla ilgili olan kısmını tartışıyoruz. Yani bu anayasaya bakarken nasıl baktığımız… Anayasa hakkında şunu söyleyebilirim, anayasa bir toplumun güç dengelerini, devleti, hükümeti, iktidar partisini, muhalefet partisini ve bununla birlikte oluşmuş faktörlerin güç dengesini oluşturur. Eğer bu toplumda burjuvazi diye bir toplum güçlü ise o yönetici sınıf olarak yargıya, yasamaya, yürütmeye müdahale etme kapasitesi yüksek ise Anayasa’da bunun izni vardır. Toplumsal grupların, örneğin sendikaların toplumsal gücü varsa, yüksek ise işveren sınıfının hareketleri sınırlanabilinir. Bu toplumda askeriye güçlü ise, milli güvenlik güçlü ise, anayasa orayı yansıtır. Anayasa, bir anlamda bir resim, fotoğraf, ama fotoğraf bildiğiniz gibi belli bir alanı çeker. Fotoğraf çekildiği andan itibaren hayat akmaya devam eder. 40 yaşında iken çekilmiş olan fotoğraf biter aslında. O fotoğraf gerçek değildir biter, hücrelerimiz ölür, yaşlanırız. Yani bu yüzden bütün ömrümüz boyunca bizi bir fotoğraf idare edemez. Fotoğrafların çoğalması lazım, hayata uygun hale getirilmesi lazım… Süreci tutabilecek, değişimi göz önünde tutan anayasalar gerekir. Bizim bugün var olduğumuz 40 yaşını sabitleyebiliyorsak çok da fazla topluma zararı olmaz. Peki bu anayasanın bu fotoğraf sabitleme işi nasıl dengelenecek? Bu topluma bağlı sivil toplum hareketlerine, örgütlerine, toplumun çeşitli kesimlerinden, derneklerinden konuşabilen insanların sesini duyurmasına bağlı olan bir şey. İşte galiba 1982 Anayasası’nı daraltan o fotoğraf ki, o zamanki toplumun halini bile yansıtan bir anayasa değildi. İnsanları dar bir çevreye sokan, daraltan bir anayasa idi. Askeri bir otoriterin hâkim olduğu bir anayasaydı. Buna rağmen toplum bir şekilde konuşmaya çalıştı, siyasetin olabildiğince kısıtlandığı bir anayasa 82 Anayasası’na ‘evet’ dedik. Galiba başka çaremizde yoktu. Çok fazla yorum yapılabilinir, mesela korktuk ‘evet’ demek zorunda kaldık. Dünya kadar eksik şey var. Öyle bir anayasa olmalı ki bu toplumun hakkını savunabilsin.
Sendikaları biraz daha genişletebilmeyi düşünmek lazım, insanın bütününe hitap eden bir takım bütünlüklerin olması lazım, giderek sendikaların gücünü kaybettiği bir yerden bahsediyoruz. Ne kadar gücümüz var? 1 Mayıs’ta bir araya geliyoruz… Orada da problem çıkıyor. İşte böyle bir takım daha radikal kişiler geliyor, çalışanların meselesini gündelik hayatlarının ötesinde çok daha başka bir takım düşüncelerle geliyorlar, çalışanları, ortaklıkları falan olmuyor.
Abdulkadir İkbal: Hükümet neden böyle bir şeyi Anayasa Mahkemesi olarak gündeme getiriyor. İkinci husus başörtüsü meselesi, anayasa maddesi olamaz. Anayasa meselesine gelince Kemalistler birbirinin anayasasını kabul etmiyor. 21-24-60-71-80-82 Anayasalarını biz yapmadık, hiç elimizi bile sürmedik önümüze getirdiler. Ama bütün bunları reddedenler Kemalistlerdir. Mustafa Kemal’in bile yaptığı anayasayı beğenmediler. Bunları biz yapmadık, onları sorgulamak lazım. Türkiye’de sorgulanacak bölge Kemalistlerdir.
Sadık Demir: Ne zaman seçim yaklaşsa AKP diyor ki anayasa değişecek, anayasayı değiştirmek istiyorum. 2 dönemdir kendisi iktidarda % 47 gibi bir oy almış. Ben AKP’nin demokrat olduğuna inanmıyorum. AKP’nin tek bir derdi var, 12 Eylül cuntasını ne kadar uzatabilirim. Yapması gerekeni yapmayan bir zihniyet anayasayı nasıl değiştirecek. Sendikalardaki gibi…
Dünyanın hiçbir ülkesinde Afrika da bile olmayan sendika yasası Türkiye’deki sendikalarda var. Sendikalar yasasını, mevcut işçiler sendikasını değiştirmek için anayasanın değişmesine gerek yok. Dünyanın hangi ülkesinde % 10 baraj var. Peki AKP’nin 340’ın üzerinde milletvekili var, sendikalar yasasında % 10 barajı kaldırabilir. Hepimiz bugün sendikalar yasasından şikâyetçiyiz niye? Bu 12 Eylül cuntası sendikaları silindir gibi ezdi geçti. TÜRK-İŞ’e dedi ki, al kardeşim sen bir sendikalar yasası yap getir. Bundan sonra Türkiye’de hiçbir sendika büyümesin, senin saltanatın, benim saltanatım, yüzlerce yıl sürsün gitsin. Ve o şekilde dünyanın hiçbir yerinde % 10 sendika barajı yok. Dünyanın hiçbir yerinde, bir işçinin sendikaya üye olmak için 150 TL para ödediğini ben görmüyorum. Noter şartı, bir cumhurbaşkanı istifa ediyor, bir işçi istifa edemez. Önce notere gitmeli 90 TL istifa parası vermeli. 1 ay sonra istifası geliyor. Türkiye’de bütün iş yerleri tek merkezi bir iş yeri olduğu için atıyorum, TES-İŞ’e bağlı Devlet Su İşleri’nde çalışan işçiler, (merkezi bir iş yeri) orada 20-30 tane demokrat insan çıktı. ‘Ben bir sendika kurmak istiyorum, bu sendikalar yasasındaki % 10 barajını kaldırmak istiyorum’ dedi. Öncelikle gidip % 10’luk barajı aşması lazım, orada 50 bin işçi çalışıyorsa, 25 bin işçinin noter ücreti 20 trilyondur, para bulmamız lazım. Valla bu statüye göre sendikalar bu durumda ömürlerinin sonuna kadar devam ederler. Bana göre AKP samimi değil. Türkiye AB yolunda imza atmış bir ülke, ben AKP’nin anayasayı değiştirebileceğine inanmıyorum.
Mustafa Polat: Bence merhum Özal bu anayasayı değiştirmek istediyse de, şartlar müsait değildi. Vatandaşların zihni daha berrak değildi. Demokrasinin nimetlerinden daha vatandaşlarımız farkında değillerdi. Bunlar yanlış yaptılar; 367, 4 milletvekili de fazla, konjonktür de müsaitti.
1999’da sayın Demirel, sayın Ecevit’i Helsinki zirvesine götürdü. 53 tane devlet başkanı söz verdi, gidin 2004 yılına kadar şunları şunları yapın gelin. Merhum Ecevit, o zaman koalisyon hükümeti kurması hasebi ile o günkü zor şartlarda birçok şeyi değiştirdi. Bu günkü TRT ŞEŞ’in açılması bile, o günkü evraklar içersinde olmuştur. Bunu neden AKP değiştirmedi, çünkü 2004 yılında Türkiye Avrupa Birliği’ne girecekti. Türkiye Avrupa Birliği’ne girince devlet hizmetkâr, vatandaş efendi olacaktı. Gerçek şekilde demokrasi olacaktı.
Hikmet Evin: Durmadan yasalarla haklarımızı kısıtlayan hükümettir. Sendikalara verilen rolde bellidir. Örneğin çevrecilik yapamazlar. Talimatla hareket ederler. Sendikaların ilk kuruluşuna ve kimin eğittiğine bakılırsa daha iyi anlaşılır. Sendikalar amacının dışında sırf bana yardım etsinler diye kuruluyor.
Faruk Akbaş: Biz halk olarak ortak bir paydada buluşabilmeliyiz. Doğrudur, katılıyorum. Arkadaşlarımız bahsettiler 82 Anayasası’ndan hepimiz şikâyetçiyiz, zaten yapıldığı koşullar da ortada. Ama bu değişiklik hiç yoktan iyi değil midir?
Reşat Dağ: Bu kadar etnik farklılığın olduğu bir ülkede ulus devleti oluşmasını sağlayamazsınız. Laiktir deniliyor, ben Müslüman’ım. Tamam, başkentin Ankara olması bir şeyi değiştirmez ama bu ülkenin dili Türkçe’dir deniliyorsa bu sorundur. Neden tek resmi dil? Anayasa’nın değiştirilmesi için eylem ve etkinlikler düzenleyen STK’lar bile 3 maddeyi gündeme getirmiyor. Bu çok acı bir durumdur.
Yahya Akman: Ben de bu konu ile ilgili birkaç cümle sarf etmek istiyorum; aramızda hukukçu arkadaşlarda var, malumunuz ben de hukukçuyum, bir de milletvekili olmam hasebiyle. 2007 seçimine gittiğimiz zaman iktidar partisi ve aynı zamanda iktidara aday parti olarak önemli olan hedeflerimizden bir tanesinin, baş hedeflerimizden bir tanesinin anayasayı değiştirmek olduğunu ifade ettik. Bir koalisyon kurduk, bu koalisyon bilim koalisyonu ve siyasi koalisyon olarak çalışmalarına devam ediyor. Yazılı ve sözlü olarak bu çalışmalar paylaşıldı. Türkiye’de ne yazık ki askeri yönetimler anayasaları bir çırpıda değiştirebiliyor, ama bunu sivillerin değiştirmesi gündeme geldiği zaman, her zaman çok büyük zorluklarla karşılaşılıyor. Bunun değiştirilmesi, Meclis’te bulunan partilerin tamamının ittifakı ile gerektiği fark ediliyor. Bu anlamda, herhangi bir arkadaşımızın anayasa değişimi ile şu olmalı, bu olmalı önerileri, Meclis’te fiili olarak o tabloya yansıyamıyor. Orada farklı şeyler karşımıza çıkıyor ve topyekün baştan bir anayasa yapma yetkisine sahip olamıyoruz. Ak Parti tarihi bir fırsattı, geçen dönemde, 27. dönemde, 36 madde değiştirildi. Bu anayasa için önemli sayılabilecek ağırlıklı olarak en azından acil ihtiyaç arz eden, AB uyumu çerçevesinde hatırlarsınız; mahkemede dediğim gibi bir paket kabul edilmişti ama bu dönem tümünü değiştirmeyi hedeflediğimiz halde daha sonra Mecliste’ki iki siyasi partinin de destek vereceğini ifade etmesiyle, iki maddeyi biliyorsunuz değiştirdik.
Bugün Türkiye’nin en büyük sorunlarının başında gelen bizim Başbakan’ın ifadesi ile ana muhalefet partisi gibi çalışmaya başlayan bir Anayasa Mahkememiz var. Bırakın arkadaşımızın bahsettiği köklü bir değişikliğe, detay nitelikli bir değişikliğe dahi fırsat vermeyen bir Anayasa Mahkememiz var. Jandarmada, karakolda, orada burada vatandaşların fişlemeleri vardır. Bu fişleme dediğimiz şeyler yani sadece kafa yapısı ile kimliği ile tutulmuş notlardır ve hep kendisinin karşısına çıkar ve bunun gibi daha birçok şey. Bu toplumda, sadece Türkler yaşamıyor, sadece Kürtler yaşamıyor, sadece Aleviler yaşamıyor, sadece sağcılar, sadece solcular yaşamıyor. Bütün bunların beraber yaşadığı bir toplum arzu ediyoruz, bu süreçte BDP ile MHP’yi, CHP’yi aynı safta görmek Türkiye’nin en büyük garabeti olmuştur.
Sümeyye Güven: Neden daha önce BDP muhatap alınmadı da şimdi BDP’den destek isteniyor anlamış değilim. Bu durum çok samimi değil.
Şeyhmus Çakırtaş: Adalet ve Kalkınma Partisi bir değişim için düğmeye bastı. Değişime düğme bastığı zaman ben AKP’ye oy veren insan olmadığım halde heyecanlanıyordum, bu tartışmalar ilerleyince anayasa değişikliğinin düşünülen düzeyde mümkün olmadığını biliyorum. Dün gece biraz da sizin gelişinizin dışında, zaman zaman ben de bir şeyler yazma gereği hissettim. Burada olumsuz karşılamak çok doğru değil ama her insanın beklentisi vardır. İktidardan, muhalefetten, toplumdan, arkadaşından, eşinden beklentisi vardır. Şimdi anayasa bu beklentilerin toplamıdır.
Bilmiyorum hukuken yolu var mı, yok mu; ama bence Adalet ve Kalkınma Partisi bu noktada. Biz nokta koymadık, biz Türkiye’de tartışılmayan birçok şeyi tartışmak istiyoruz. Çünkü bugün toplumu itme gibi bir zemin oluşuyor. Ben ‘hayır’cı olmak istemiyorum ama ben bu şekilde yeterli olarak da göremiyorum. Bunun için bana söz hakkı tanınmalıdır. Bu Meclis’te mi olur, bir platformda mı olur, bir toplantıda mı olur, başka bir yerde mi olur ben bir yıl sonrasına düzgün, demokratik, beni temsil eden, Kürtleri, Türkleri ya da Arapları bütün ulusları bütün insanlık adına var olan bir anayasa istiyorum. Ancak görünen şu ki, bütün hizmetleri, bütün işleri kendi menfaatlerinedir. Yani biz birlikte yaşamak zorundayız, doğruyu güzeli birlikte bulmak zorundayız.
Necdet Şansal: Yandaşlarını oluşturarak iktidarlarını sürdürüyorlar. Emekliler hakkında sürekli itirazlarda bulunuyor. Kendilerini demokratik olarak yansıtan bir parti nasıl olurda % 10 barajını kaldırmaz. Kendisine ak diyen bir parti nasıl dokunulmazlığı kaldırmaz anlamış değiliz.
Doç. Dr. Ferhat Kentel: Biz tek başına bir halk değiliz. Bir sürü aklıma yatmayan şey var. Kibir var mesela. Sivil demokratik bir yapı devlete yakınlaştıkça bizi anlamamaya başlıyor.
Sendikal konularda sesimiz fazla çıkmıyor. Sosyal adaletten bahsetmeyi unuttuk. Kültürel farklılığımızdan bahsetmeye başladık. Solun meşruiyetini kaybetmesi ile birlikte sınıfsal yapıdan da bahsetmeyi unuttuk.
Konu: Çatışma ortamının sonlandırılmasını sağlamak
Doç. Dr. Ferhat Kentel: Bu ülkede cenazelerin gelmemesi için neler yapılabilir. Madem Urfa’dayız, buradaki tecrübelerden hareketle konuşalım. Türkleri ikna edecek başka dil kullanılabilir mi? Siz ne kadar barış isterseniz isteyin, Türk vatandaşı tabutu görüyor, bayrağa sarılı cenazeleri görüyor.
Şeyhmus Çakırtaş: Çok ciddi bir çatışma yoktu. Ama açılım tartışmaları beraberinde, örneğin üniversitelerde linç kültürü gelişti. Sivil itaatsizlikler yapmalıyız. Hükümet de siyasileri hemen serbest bırakmalı. Bu siyasilerin içeride olması bu yaranın kanamasına neden oluyor. Artık ilk defa Diyarbakır bölünmeyi tartışıyor. Bunun sebebi bu tartışmaların bir yere varamamasıdır.
Necdet Şansal: Bölünmenin, ayrılmanın, beraber kalmanın; yararları, zararları demokratik ve özgür bir şekilde pervasızca konuşulmalıdır. Generaller gibi okumuş insanlar hala şiddetten bahsediyor. Yani hala insanlar ölmeye devam mı etsin?
Reşat Dağ: Toplum olarak çok ciddi bir travma yaşıyoruz. Burada bir balon patlasa insanlar korkuyor. Bin 500 BDP’li siyasetçi ve 4 bin 500 çocuk serbest kalsın, bu çözümün bir ayağı. Türk toplumu barışı kabullensin. Savaş dilinin egemenliğinin ortadan kalkması için Fırat’ın batısındaki medya üzerine düşeni yapmalı.
Sadık Demir: Kürt tarafı barışa dünden hazır. Sorun statüko barıştan yana mı, değil mi? Basın 30 yıldır kinle, nefretle besliyor. Eskiden faili meçhullerden devlet utanıyordu, şimdi Uğur Kaymazları, Ceylan Önkolları öldürmekten utanmıyorlar.
Fevzi Gündüz: Faili meçhullerin yoğun olduğu özellikle Tansu Çiller dönemi sorgulanmalı, yüzleşilmeli ve hesap sorulmalı.
Abdulkadir İkbal: İsrail’e terörist diyorlar, İsrail ile görüşüyorlar. Apo’ya terörist diyorlar, Apo ile görüşüyorlar. İşte terörist, teröristtir. İsrail olsun Apo olsun. İsrail’le gizli bir görüşme yaptınız. Apo ile de görüşün ne olacak yani bir teröristle daha görüşmüş olursunuz fazla bir fark meydana gelmez diye düşünüyorum.
Hikmet Evin:Siz tek dil, tek bayrak, tek … tek … demeye devam ederseniz insanlar ölmeye devam eder.
Gül San: Kürt milletvekillerinin özgürce rahat konuşabilmesi lazım… Ak Parti’de parti içi demokrasi yok. Eğer Ak Partili milletvekillerine özgürlük tanınabilirse çözüme daha kolay ulaşabiliriz.
Önerileriler:
Öneren kişi:
Önerilen Şey:
Değerlendirme
1. İletişim
a. Sivil toplum ile
50 STK‘ya Mail ve/veya SMS ile ulaşılmıştır.
b. Milletvekilleri ile
Vekillere SMS ile ulaşılmıştır. 9 Milletvekili ile ceplerinden bizzat görüşülmüştür.
3. Medya
Yerel ve Ulusal basına telefon ve maille ulaşılmıştır.
Değerlendirenler: Mustafa Arısüt