YER: Malatya Belediyesi Fırat Toplantı Salonu
TARİH: 03 Mayıs 2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / İnsan Hakları Derneği (Servet Akbudak)
2 / Uluslararası Af Örgütü (Ferman Salmış)
3 / Bilsam (Celalettin Ercan)
4 / Toplum Gönüllüleri Birliği (Sinan Oral)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Asım Demirkök
2 / Ali Tura
3 / Hamza Doğuç
4 / Mustafa Baştürk
5 / Hakkı Yiğit
6 / Arzu Keleş
7/ Abdulkadir Zeytinoğlu
8/ Kevser Demirtaş
9/ Raşit Alaca
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Katılan Olmadı.
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılan olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok
MEDYA
Er Tv,İha, Malatya Söz Gazetesi
MODERATÖR Ümit Aktaş- Yazar
KONULAR
GENEL KONU: Cumhurbaşkanlığı Seçimi- Cumhurbaşkanının Görev ve Yetkileri
KONUŞULANLAR
1 / Ümit Aktaş Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi meselesi neredeyse bir darbeye, parti kapatmaya yol açacaktı. Türkiye’de alışık olduğumuz on senede bir darbe yapma geleneği tekrar canlandırılacaktı. Bunlar olmadı; bunların olmamasının pozitif ve negatif tarafları var. Türkiye’de halk ilk defa cumhurbaşkanını seçecek,bu çok önemli bir şey. Bundan yüz yıl önce İtthihat ve Terakki Partisinin 1908 darbesi ile başlayan 1923de Cumhuriyetin kurulmasıyla pekiştirilen o ittihatçı geleneğin iktidar olma mücadelesi günümüzde artık tam anlamıyla bitmiş durumda. Bir sorgulama dönemi ile başlayan halkın cumhurbaşkanını seçmesi ile birlikte de yeni, olumlu ve olumsuz tarafları olmakla birlikte bu süreç tamamlanmıştır yani Türkiye’de yüz yıllık bir dönem tamamlanmıştır. Zaten toplumların hayatlarında yüz yıllık periyotlar vardır. Türkiye Cumhuriyeti halk meclisiyle kurulan bir cumhuriyettir. O zamanlar meclis hükümeti vardı süreç tamamlandıktan sonra Mustafa Kemal kendi meclisini kurarak o kurucu meclisi tasfiye etti. Cumhuriyet, o ittihatçı elitlerin bir projesi olarak ortaya konmaya çalışıldı. İslamcıları bastırmak ve Kürtleri asimile etmek gibi önemli iki proje önüne koydu. Daha önce o ittihatçı hazırlık döneminde Ermeniler tehcir edildi, Rumlar mübadele edildi geriye arıza çıkarabilecek olan İslamcılar ve Kürtler kalmıştı. Esas mesele neden Kürdistan’ın ikiye bölündüğü meselesidir. Kürdistan’ın Osmanlının bir eyaleti olarak kalması, sürecin Mustafa Kemal tarafından ele geçirilmesi nedeniyle bu süreç doğru biçimde işleyemedi. O nedenle Kürdistan’ın ikiye bölünmesini Mustafa Kemal emrivaki biçimde önünde buldu. Bu Mustafa Kemal’in çok bilerek ve isteyerek yaptığı bir şey değildi. Kendisi bu süreci tam yönetebilseydi büyük ihtimalle Kürdistan’ı bütünüyle dışarıda bırakmayı düşünebilirdi. Tersi bir şey süreci Osmanlı Devleti yürütseydi Kürdistan bütünüyle Osmanlının içerisinde kalırdı. Ama belki İngilizlerle yapılan pazarlıklar neticesinde bu iş biraz ortada kaldı ,tam çözümlenemedi. Kürdistan da beklenmedik bir şekilde ikiye bölünmüş oldu. Cumhuriyetin üstüne düşen şey; kendi mıntıkasında kalan Kürtleri bir şekilde asimile etmek, ezmek ya da yok etmekti. 1923’de başlayan cumhurbaşkanlığı be başbakanlık modeli parlamenter ve tek partili sistem 1945’lere kadar geldi. 1945’lerde dönemin iki tane güçlü ideolojisinin faşizm ve sosyalizmin çatışması ve birbirlerini tüketmesi sonucunda savaşı kapitalizmin, Amerika’nın ve ideolojik anlamda demokrasinin kazanması neticesinde Türkiye de güçsüz bir devlet olarak ister istemez egemenliğin ideolojisine boyun eğmek zorunda kaldı ve demokrasiyi getirmek gibi bir mecburiyeti kendisine ödev bildi. 2000 li yıllarda sistemin partilerinin tamamıyla iflas etmesi neticesinde ister istemez baskı altında tutulan iki kesim yani İslamcılar ve Kürtler siyasi arenada kabullenilmek zorunda kaldılar. Bu çok isteyerek yapılmak istenen bir şey değildi ama artık sistemi de taşıyacak başka bir omurga kalmamıştı. Gerek Chp olsun gerek Mhp olsun aktivite olarak işlevsel birer parti hüviyetinde değiller. Toplumun geleceğine dönük bir şeyleri yok. Şu anda aktif olan iki parti var; biri Ak Parti diğeri Bdp..Sistemin yüz yıl bastırdığı iki kesim etkin siyaset üreten, belli ideolojileri olan iki hareket halindedirler. 2000 den sonra toplumun değiştirme, o yüzyıllık baskıcı süreci sona erdirme, Anayasasından tutalım bütün kurumlara kadar sistemi yenileme bu iki partiye kalmış gibi. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi bir anlamda sistemin bir açıdan restorasyonu, bir açıdan da yenilenmesi anlamına geliyor. Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi bi taraftan da başkanlık sistemine geçiş gibi bir amacı var. Muhtemelen Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olacak, Cumhurbaşkanı olduktan sonra da anayasa değiştirilerek başkanlık sistemine geçilecek. Ama bu süreç büyük ölçüde Bdp’ nin desteğiyle gerçekleşecek. Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sisteminin eğer yeterli kurumsal dengeler sağlanmadığı sürece otoriter sisteme evrimle problemiyle de yüz yüzeyiz.
2 / Servet Akbudak Başkanlık sistemine doğru gideceğimiz görülüyor. Dün Ankara’da Ak Parti Yönetim Kurulu toplantısı yapıldı, bu toplantıdan önemli kararlar çıktı.”Üç dönem kuralının devam edeceği” kuralından anladığımız Cumhurbaşkanı adayının Tayyip Erdoğan olacağı kesinleşmiş gibi görünüyor. Bununla birlikte parlamento dışı kalacak 60 ı aşkın milletvekilinin tekrar parlamentoya dönemeyeceğini esas aldığımızda aynı zamanda yürütmede görev almış milletvekillerinin olmadığı parlamentonun etkisi son derece azalmış parlamenter sistemin esas alınacağı görülüyor. Seçim sistemiyle ilgili birşeyin değişmeyeceğini de görebiliyoruz. Getirilmek istenen başkanlık sistemi daha demokratik, yerel yönetimleri güçlendiren bir yönetim olma esasından öte biraz İran benzeri totoliter bir başkanlık düşünüldüğü kanaatindeyim. Önümüzdeki dönemin sıkıntılı geçeceğini düşünüyorum.
3 / Asım Demirkök Bilginin küresel dünyada geldiği bu aşama her şeyi yerinden oynattı, görünür kıldı. Bilgi açık ve şeffaf olduğu için dünyada yaşanan her kapalı alanın açık olmasını istiyor, bunu dayatıyor. Üretim ilişkilerinin de buna bağlı olarak değişme zorunluluğu var; yani buna göre paradigmalarımız değişecektir. Bu ne demektir; doksan yıllık cumhuriyet döneminin getirmiş olduğu paradigmalar kurumlarıyla birlikte alt üst oldu. Dün önemli kararlar alındı; dar bölge seçimi olmayacak eski sistemle devam edilecek, üç dönem kuralı işleyecek. Bu da başbakanın cumhurbaşkanı adayı olacak anlamına geliyor. Cumhurbaşkanlığı eski cumhurbaşkanlığı olmaz, çünkü eski cumhurbaşkanlığında bir vesayet sistemi vardı. O vesayet sistemini sürdürecek bir cumhurbaşkanı atanıyordu, başbakan kim olursa olsun onun denetimi altında her şey yerli yerine gidiyordu. Kurumlar da vardı; anayasa mahkemesi, Yargıtay, Danıştay istediğini kapatıyor, istediğini yürütüyordu. Fakat bilginin getirdiği dünya böyle bir şeyi istemiyor, çünkü ivedi, açık karar almak zorundasınız. Artık dünyanın her bir merkezi değişiyor. Onun için ülkeler etkin, hızlı karar almak durumunda. O yüzden başkanlık sistemine ne yaparsanız yapın geçilecek. Bu nedenle önümüzdeki dönemde Türkiye’de Türkler ile Kürtlerin tarihsel misyonunu götüren devlet Kürtlerle anlaştı. Bu iki kesim Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı yapacak ve 2015 seçiminden sonra yasal düzenlemeyle Abdullah Öcalan göz hapsine çıkacak, Kürtler’le anlaşılmak üzere bizim ülkemizin sınırlarındaki demir perde de kalkacak, Kürtlerle Türkler’in ortaklığı çerçevesinde Türkiye zenginleşecek. Ama bu oyunu bozmak isteyen küresel dünyaya iyi bakmak lazım, içimizde birçok şey çıkarmaya çalışacaklar. Sosyolojik olarak baktığımızda son on, on beş yıl içerisinde 27 milyon insan Türkiye’de yer değiştirdi. Dört milyon Kürt bölgesinden çıkarılıp sürülürken Türk’lerin ortak yaşadığı alanlara gitti. Devlet çatıştırtmadığı sürece bu kadim halkların kardeşlik sürecini olumlu götüreceklerine inanıyorum. 2015’te yeni anayasa ile birlikte bu ortaklık daha da kalıcı hale gelecektir.
4 / Sinan Oral Özellikle 12 Eylül’den sonra insanlarımızın netleşmeye başladığını düşünüyorum. Tek parti döneminde insanlarımızın yaşadıkları olumsuzlukları dillendiremeyen bir dönemden sonra çok taleplerimiz oldu. İslam’la Kürtler’le , baskı sistemiyle ilgili Atatürk’ün eleştirilmesi gerektiğiyle ilgili aslında birçok şeyin konuşulmasına rağmen son zamanlarda bu konularda iktidar adına olumlu adımlar atıldığını düşünüyorum. Bu sefer de atılan adımları tartışmaya başladık. Bugün mesela başkanlık sistemini daha önce dillendirirdik şimdi bu ortaya geldiği zaman karşı çıkıyoruz. Kürtlerle ilgili bugüne kadar yapılan yanlışları dillendirirdik, eyaletten, federasyondan ya da yerel yönetimlerde etkililiğin artması bahsedildiği zaman bunu dillendiren insanların bile bunun arkasında acaba ne var diye endişelenmeye başladığını görüyoruz. En azından toplumun henüz netleşmediğini düşünüyorum ve başbakanın yetkileri artırılmış veya başkanlığa doğru giden bir sürecin daha sonra toplum tarafından kabulleneceğini düşündüğünü düşünüyorum.
5 / Hakkı Yiğit Bir değişim ve gelişim söz konusu ama bizim bu cenahtaki değişim ve dönüşümümüz hep geçmişin kodladığı tek adam arayışı ve tek adamı bulduktan sonra kaybetmeme kaybetmemek için de dört elle sarılma anlayışı var. Bizim muhalefet kültürümüz yok, sol cenahın muhalefet kültürünün bastırılması, zaten onları da kabul etmeyişimiz ve kendi içimizde de muhalefet kültürünün olmayışı gelecek adına ciddi sıkıntılar ve hatalara yol açabilir. Hak ve hukukun iktidar kanalıyla çerçevesinin çizilmesi ve bunu bir lütufmuş gibi takdim edilmesi hem vatandaşlık onuruna yakışmaz hem de düşünce namusuna saygısızlık olur. Bu saygısızlık had safhada yapılıyor ve daha da yapılacak gibi görülüyor. Başbakanın cumhurbaşkanı olarak seçilmesi tek adam veya Osmanlıdan beri genlerimizde olan muhafazakarlığın etkisi var ve bunu görürken de yüzde ellinin de alternatif bakış açısı ve artıları eksilerini değerlendirme hak ve özgürlüğünün olduğu medeni cesaretini kendimizde bulmamız ya da o imkanın sağlanması lazım biraz ondan yoksunuz.
6 / Ferman Salmış Medya üzerinden bir tartışma yürütülüyor televizyonlarımızı açıp ne konuşuluyor diye belli kanalları izleyip kanaatlerimizi pekiştiren, iç duygularımızı formatlayan bir bakış açısını tercih ediyoruz. Kanaatlerimiz bilgilerden önce geliyor, yanılmayı da pek sevmiyoruz. İkinci olarak da, fazla kötümserliğin enjekte edildiğini düşünüyorum. 1980-82 arası kara bir dönemdir orada ne olup bittiğini hiç bilmiyoruz. Anayasasız iki yıl geçirmişiz ve ne olup bittiğinden haberimiz yok. Bu anayasa Kenan Evren’e göre yapıldı ve bütün şeylerini kullanan da odur. Daha sonra Özal bir miktar kullanmıştır. Kamu yönetimleri reformu hazırlanmıştı o dönemde Kesk dahil birçok sendika tepki koydu. Ahmet Necdet Sezer veto etti orda 181. Maddede dendi ki; bireyin güçlendirilmesi, devletin zayıflatılmasına neden olacak bir anlayış vardı. Hala güçlü devlete vurgu yapan ve devletin kamu otoritesi olarak çok sert bir şekilde toplumu yönetmeye devam etmesi isteyen bir yaklaşım. Bu anayasa değişikliği gündeme geldiğinde hükümetin de bazı zaafları oldu tabi anayasa taslağı hazırlandı ve bir fırtına koptu bir şey yapılmadan geri çekildi. Yeniden bir anayasa tartışması gündeme geldi bugün kırmızı çizgi dediğimiz şey aslında tamamen vesayeti henüz kendi beyninden sökemeyenlerin vesayete tabi olduklarını ve anayasa değişikliğini de aslında istemediklerinin çok bariz örnekleri var. Bu muhalefette çok daha yoğun duruyor. Türkiye’de kurucu irade vardı ve bu bir darbeyle sona erdirildi yani 23 Nisan’la 29 Ekim taban tabana zıttır. 29 Ekim bir darbedir ve biz bu darbeyi bayram olarak kutluyoruz. Başkanlık sistemi geldiğinde Erdoğan’ın seçilip seçilmeyeceği çok daha tartışmalı, başbakanlık olursa da gelmesi yüzde yüz garanti. Siyasi partiler yasasını kimse değiştirmek istemiyor. Çünkü parti liderleri bir nevi krallık gibi yönetiyor.
7 / Celalettin Ercan Son iki yıldır gündemimizi maalesef siyaset belirliyor. Sivil toplumun kendi gündemini belirlemesi gerektiğini düşünüyorum. Yeni bir dil, yeni bir siyaset kültürünü geliştirmek gerekiyor partilerden bağımsız olarak. Cumhurbaşkanlığı seçimini parlamenter sistem veya başkanlık sistemi üzerinden değil de biraz da değerler üzerinden konuşmak gerekiyor. Nasıl bir dil, nasıl bir siyaset, nasıl bir yönetim tarzı olmalı üzerinden konuşmamız gerekiyor.
8 / Hamza Doğuç Siyasi partiler yasası ve seçim sisteminin mutlaka öncelikle değişmesi gerekir. Bu olursa her şeyin kendiliğinden ve hepimizin arzu ettiği sorunsuz bir ülke yönetimi olur diye düşünüyorum. Bu olmazsa parlamento da hata yapar, parlamenter de hata yapar, sessiz çoğunluk dediğimiz çoğunluğun sesi de parlamentoya gitmez, burada da çelişkiler yumağı oluşur.
9 / Mustafa Baştürk Cumhurbaşkanı seçildiğinde aşırı otoriterleşeceğini düşünüyorsunuz, bu endişeyi neden taşıyorsunuz? Çünkü gücünü parlamenter sistemden alan, demokrasiden alan bir cumhurbaşkanı seçildiğinde böyle bir endişenin sebebi ne? Bir de sivil toplum örgütlerinin temsil ettiği halk kitlelerinin menfaatlerini ne düzeyde sivil durduğunu yakın oldukları siyasi iktidarın yanlışlarına ne derece karşı durdukları konusunda bilgi almak istiyorum.
10 / Kevser İpek Demirtaş Eğitim konusunda bilinçli olan eksikliklerden bahsetmek istiyorum. Çünkü her defasında eğitim sistemimiz yap boz gibi bozuluyor. Bunun bilinçli olduğuna inanıyorum; eğitimin güçlenmesi demek bir ülkenin güçlenmesi demektir. Sağlık ve eğitim kurumu zarar gördüğü zaman o ülke zarar görüyor. 18. Yüzyılın Rusya’sında Yahudiler parya konumundayken bunlar oradan göç ediyorlar ve Amerika’ya gidiyorlar. Amerika’ya gittikten sonra çocuklarını en özel okullara yerleştiriyorlar. Bir iki nesil böyle devam ediyor ve bugün bütün dünyayı yöneten konumunda olanlar Yahudilerdir. Bunun sebebi de eğitime verdikleri değerdir. Bizim ilk emrimiz olan”oku” ayetinde o kadar uzak yaşadığımız için gençlerimiz bilinçsizce yetişiyor. Medya ile insan esir alınıyor. Başbakan da bunu bildiği için bütün medyayı satın aldığına inanıyorum. Kitap dağıtıldı, başörtüsü serbest bırakıldı böyle dini siyasete alet ederek insanları kandırarak, duygularıyla, zaaflarıyla oynandı.
11 / Raşit Alaca Sivil toplumun temel işlevlerinden biri de siyaseti dengelemektir. Çokça kuruluyor ve bir bakıyorsunuz bir siyasi partinin arka bahçesi olmuş sanki siyasi partiler kendini ifade edemiyormuş gibi ve bu da sanki sivil toplumun üzerine vazifeymiş gibi onu savunmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda da medyayı çok fazla takip ediyoruz ve bir de eğer bir tercihimiz varsa kendimizi orada konumlandırıyoruz ve oradan aldıklarımızla haklılığımızı görüp belki de mutlu oluyoruz. Bu da çok sağlıklı bir duruş değil. Söylenenlerin, yapılanların her zaman eksik bir tarafı vardır mutlaka. Biraz eleştirel gözle bakmak, onu kritize etmek gerekir. Örneğin bir sözü eğer başbakan söylüyorsa “bu doğrudur” gibi yaklaşmak doğru değildir. Herhangi bir saikle böyle bakılabilinir. Bizler mevcut cumhurbaşkanı ile başbakan arasında bir tercihe zorlanıyoruz. Siyasi partiler kanunu, seçim kanunu da Ak parti için bir kara lekedir, yani bunları kaldırmadı. Yapması gereken en önemli şeylerden biri de yeni anayasaydı onu da yapmadı. Başbakanın başbakanlık yapmasından yanayım.
12 / Ali Tura Cumhuriyetim tek partili döneminden günümüze kadar doksan yıllık bir mağdurlar cephesi vardı. Bu mağdurlar cephesinde Kürtler var, İslami yapı var, İslami yapının dışındaki diğer inançlar var, etnik gruplar var. Doksan yıllık faşist darbeci yönetimin artık darbeler dahi yapılamayacağı, çok masraflı olduğu ve bir ürün alınamayacağı görüldüğünde bu mağdur yapının içindeki İslami yapı evrensel ve liberal burjuva demokrasisini önüne koyarak Türkiye’deki tüm mağdurlardan destek alarak iktidar oldu. Bu iktidar bir siyasal İslam iktidarıdır. Sekiz yıllık süre içerisinde o demokratik söylemleri ile adım atarak bize ve o mağdurlara büyük bir cesaret verdi. Ama ustalık dönemine gelince artık emperyalizm ve kendisine hafiften destek veren cumhuriyet kadrolarıyla flört etmeye başladı. Bu şunu gösteriyor; demek ki artık o ulusal, evrensel, İslami, demokratik yapılardan yavaş yavaş uzaklaşarak bir miktar statükocu, baskıcı, ulusal değerlerle ittifak doğuyor. Akp artık mağdurların iktidarlığını yapmıyor. Bir havuz oluşturarak medyayı kendine bağladı. Diğer taraftan kayıt dışı ekonomiyle ilgili bir hesap da vermedi. Hızla bir dikta yönetimine doğru gidiyor. Başbakanın cumhurbaşkanı olarak değil ama yarım yamalak da olsa parlamentoda işi götürüyor. Cumhurbaşkanlığı çok farklı; Kürt sorununu, alevi sorununu, İslami kesimlerin sorununu bir araya getirebilecek, uluslararası sağlam istişareler yapabilecek bir yapılanmanın eline geçeğini umut ediyorum.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Email ve sms çağrı yaptık.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Mail, sms davet edildiler.
MEDYA İLE
30 civarında tv, gazete ve internet sitesine çağrıda bulunduk.
KATILIMCILARLA
Email ve sms davet etti.
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Semine Dengeşik
Malatya kMM Girişimcisi