YER: TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİ
TARİH: 03.04.2011
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1- Adaleti Savunanlar Derneği / ASDER (Gürcan Onat)
2- Türkiye Barış Meclisi (Faik Akçay)
3- Düşünce Suçuna Karşı Girişim (Şanar Yurdatapan)
4- Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (Yaşar Aydın)
5- Şeffaflık Derneği (Oya Çetinkaya)
6- Greenpeace Akdeniz (Pınar Aksoğan)
7- Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (Zeynep Meydanoğlu)
8- Bağımsız İletişim Ağı (Nilay Vardar)
9- Küresel Eylem Grubu (Orhan Göztepe)
10- Yeşiller Partisi (Özgür Gürbüz)
MESLEK ODALARI Yok.
SENDİKALAR Yok.
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER Yok.
GÖZLEMCİLER Yok.
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ Yok.
BELEDİYE BAŞKANLARI Yok.
MESAJ YOLLAYANLAR
1- Ak Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu gelemeyeceğine dair mesaj yolladı.
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 4 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA Bağımsız İletişim Ağı
MODERATÖR Nevin Sungur
GENEL KONU: Türkiye'nin Enerji Sorunu ve Nükleer Santraller
Konuşulanlar:
Nevin Sungur: Hazırlanan video klipte de görüldüğü üzere, konuşulması ve ileriye dönük yapılması gereken çok mesele var. Önemli olduğu kadar da zor meseleler bunlar. Çünkü bir ülkenin başbakanın nükleer tehlikeyi aygaz kullanmadaki risklerle karşılaştırması söz konusu. Yada dönemin bakanlarından Cahit Aral’ın çay içerek durum hakkındaki ciddiyetini göstermesi… bu yüzden ülkemizde bütün bunları konuşmak ve uygulamak zor. Ama bu konuşmayacak değil. Bizler yine konuşup, gerekenlerin yapılması için çalışacağız. Madem ki, son günlerde nükleer enerjinin, santrallerin gündemimizde olması Fukuşima ile gerçekleşti, son durumu hakkında bilgilenelim.
Pınar Aksoğan: Bu sabah aldığımız bilgilere göre durum ciddiyetini hala koruyor. Oradaki hiçbir şey stabilize edilmiş değil. Hidrojen patlamalarını önlemek için çalışmalar yapılıyor. 3. ve 4. reaktörlerde hala ciddi sıkıntılar var. Aynı zamanda iki gün önce denize radyoaktif bir sızıntı olduğu tespit edilmişti. Bugün de sızıntıdaki oranların hayli yüksek olduğu belli oldu. Bunun Çernobil’den daha ciddi bir sıkıntı olduğu söyleniyor. Çünkü Çernobil’de tek reaktörde sıkıntı vardı. Şu an Fukuşima’da 4 reaktörde sıkıntılar sürüyor. Ayrıca çevreye, suya ve gıdaya bu radyoaktif maddeler yayılmış durumda. Tahliye alanının genişletilmesi gerekiyor. Ancak yetkililer bu doğrultuda bir çalışma yapmıyorlar şu anda. Bölgenin 20 kilometre ötesinde bir tahliye alanı var. Ama tahliyeler devam ediyor. En son durum stabilize edilmiş değildi.
Nevin Sungur: Peki bu radyasyon yüklü bulutların Türkiye’ye gelmiş olması ne anlama geliyor?
Pınar Aksoğan: Radyasyon yüklü bulutlar yağmur bırakabilecek bulutlar değil. Yağmur bulutlarının çok üstündeler. Şu anda bir radyasyon yağmuru tehlikesi yok Türkiye’de.
Nevin Sungur: Benim de bir süre Greenpeace geçmişim olmuştu. Hem çevre meseleleri ile ilgili hem de nükleer enerji ile ilgili bir kampanya başlatmıştık. Bu meselerle uğraşmanın ne kadar zor olduğunu birebir yaşadım. Özellikle bu konuda insanları ikna etmek, hatta Çernobil’i yaşayan insanların bu konuya duyarsız kalıyor olması çok enteresan. O zamanlar sokakta çalışan Greenpeace aktivistleri vardı. İnsanlardan aldıkları tepkiler çok şaşırtıcı olmuştu. İnsan çok ilginç şeyler düşünebiliyorlar. Mesela bunun Türkiye’ye karşı düzenlenen bir komplo teorisi olduğunu düşünenler var, Türkiye’nin nükleer gücü olması halinde, dünya üzerinde küresel bir aktör haline geleceğini ama bunu yapamadığı için bu şansı kaybettiğini düşünenler var, nükleerin aslında iyi bir şey olduğunu düşünenler var. Bugün referandum yapılıyor olsa bu ülkede, nükleer santraller olsun mu olmasın mı diye, sonucunun ne çıkacağı kesin değil. Olumlu çıkabilir gibi geliyor maalesef. Bu ülkede nükleer karşıtı bir hareketi hayata geçirebilmek, bir sonuç almasını sağlayabilmek bugüne kadar mümkün olmadı.
Gürcan Onat: Nükleer santrallerin insanlar için, insanlık için zararlı olduğunun bilincindeyiz. Meydana gelen kazaların sonuçlarını zaten yaşadık, gördük. Benim kararsızlığım kendi ülkemiz için güvenlik sorunu açısındandır. Stratejik olarak bakıldığında bu kararsızlık ortaya çıkıyor. Santrallerin sağlığımız için zararlı olduğu ortadadır. Ama kullandığımız cep telefonları ve bilgisayarlar da radyasyon yayıyor. Bunlar da bizim için zararlı. Ya da trafikte de az insan ölmüyor. Bu da bir gerçektir. Bu olaya küresel bakmak gerekiyor. “Tüm dünyada nükleer santraller kaldırılsın mı?” Derseniz. Evet, kaldırılsın derim. Dünyada nükleer santral olmasın. İnsanlar için daha yararlı olabilecek başka şeyler kullanılsın. Güneş, su, rüzgâr enerjisi vs.
Ülke güvenliği sorunu açısından bakıldığında, çevremizdeki diğer ülkeler bunu kullanıyorlar. Daha fazla güç elde etmiş oluyorlar. Ve dünyada da güç emperyalizm için çok önemli. Evet, biz emperyalist bir ülke değiliz, ama emperyalist ülkeler var. Bu ülkelerin emperyalistliğine karşı durabilmemiz için, onları frenleyebilmemiz için bizim onlardan daha güçlü durumda olmamız lazım. Mesela İngiltere, mesela Amerika… Daha güçlü konumda olmamız gerekir ki, insanlık adına onların emperyalist girişimlerini durdurabilelim.
Nükleer santraller insanlık için zararlıdır, kaldırılmaları gerekir. Ama tüm dünyada kaldırılmaları gerekiyor. Diğer ülkeler kullanıyorken bizim nükleerden vazgeçmemiz bizi onlara karşı daha zayıf konuma geçirecektir.
Şanar Yurdatapan: Aynı düşünceleri savaşlar için de söylemiyor muyuz. Savaşlar olmasın, savaşa karşı mücadele edilsin diyoruz. Ama bir taraftan da, diğerleri silahlanıyor, bizim de bir savunma gücümüz olmalı diyoruz. İstemiyoruz ama olması şart diye düşünüyoruz. Bu nükleer santraller için de aynı. Enerji sağlamak konusunda şöyle bir durum söz konusu; nükleer santraller çok kötü, olmasın, akarsulardan yararlanamayız çevreye zarar veriliyor, termik santraller hiç olmasın, zaten yakıtlarının bile yok edilmesi gerekiyor… İnsanların aklına ilk gelen o zaman ne yapılacak? Enerji ihtiyacını karşılamak için ne kullanılacak? İnsanlar çaresiz kalınca, gerek ısı gerek elektrik ihtiyaçlarını 1-2 gün karşılayamazlarsa, her türlü enerji kaynağından yana olacaklardır. O yüzden kesin olarak anlatmak gerekiyor. Hangi kaynağa ne kadar bütçe ayrılırsa, ne kadar sürede, ne kadar enerji sağlanır? Bu soruların cevaplarının net olması gerekir. Eğer ki alternatif kaynaklar henüz yeteri kadar enerji elde edilmesini sağlamıyorsa, o zaman da yine gerçekçi bir planla kamuoyuna anlatmak gerekir.
Özgür Gürbüz: Herkes nükleere karşıyım diyor. Ben değilim, nükleer benim yaşamıma karşı. İkisinin arasında fark var. Bir şeyi karıştırıyoruz. Nükleer enerji santralleriyle, nükleer güç aynı değil. İkisinin birbirine kesinlikle karıştırılmaması gerekir. Nükleer santrallerin yaptığı bir şey vardır, o da elektrik üretmektir. Bundan başka bir şey yapmazlar. Veya aracı olurlar. Ama Türkiye’nin silah yapma gibi bir pozisyonu yoktur. 1980 yılında nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasında Türkiye taraf olmuştur. Türkiye bugün Dünya Ticaret Örgütü’nün, İMF’nin, Avrupa Birliği’nin aday ülkesidir. Ve bir nükleer santral yapma girişimi, eğer İran gibi veya Pakistan gibi kaçak bir girişim düşünülüyorsa, Türkiye’nin bütün konumunu, bu örgütlerden çekilmesini, Avrupa Birliği adaylığından vazgeçmesini, belki NATO üyeliğinin bile tartışılır hale gelmesini göze almak demektir. Bunu da kimse düşünmüyordur. Bu tamamen nükleer santralleri, milliyetçilikle beslenen halka iyi bir şekilde pazarlamak olarak kullanılıyor. Sokakta insanlara sorulduğunda, nükleer santral istiyor musunuz diye, cevap “tabiî ki istiyoruz, bizim silaha ihtiyacımız var” olur. Akkuyu’da özellikle milliyetçi insanlar “nükleer silah- bomba yapalım, yahudinin kafasına atalım” diyorlardı. Sonra nükleer anlatıldığında, düşünceler değişmeye başlıyor ve bu sefer enerji tartışılmaya başlanıyor. Bu çok önemli bir ayrım. Elektrikten başka hiçbir şey üretmeyen bir santralden bahsediyoruz. O zaman elektriği tartışmamız gerekiyor. Elektriği başka yerden alabiliyor muyuz? Buna bakmak gerekir.Alternatif enerji kaynağından bahsetmiyoruz burada. Bir dünyanın ana enerji kaynağı olan güneşi, rüzgarı alternatif olarak değerlendirmemeliyiz. Alternatif bir şey varsa o da nükleerdir. Bugün tüm toplanan enerjinin çok daha fazlasını güneş kendi başına üretiyor. Olaya güç olarak bakmak dehşet verici bir şey. Komşu ülkede patlamaya hazır bir nükleer santral varsa buna karşılık onun sınırına bir santral bomba yapıp bırakmak mı doğru olan? Bu riski ikiye katlamaktır.
Dışarıdan elektrik almıyoruz. Türkiye’nin elektrik fazlası var. Söylendiği gibi bir açık söz konusu değil. Uzun vadede olabileceği üzerine planlar var. Her ülkenin vardır. Ben 20 yıldır bu işlerle uğraşıyorum, ama elektriksiz kalındığı bir zamanı hatırlamıyorum.
Ermenistan’daki Metsamor çok eski ve verimsiz çalışan bir santral. Türkiye bunu çok rahat kapattırabilir. Yeter ki Türkiye Ermenistan’la diyaloğa girsin. ESPO Konvansiyonu diye bir konvansiyon var. Nükleer santral gibi sınıraşan endüstriyel tesislerde, komşu ülkelerin diğer tesisleri denetlemesini içeren bir konvansiyon. Bu konvansiyona Bulgaristan ve Ermenistan imza atmış ama Türkiye taraf değil.
Nevin Sungur: Peki nükleer karşıtı hareket nerede başarısız oluyor? İnsanlar “evet, kötü olduğunu biliyoruz, ama yapılabilir” diyorlar. Bunun için neler yapılabilir?
Özgür Gürbüz: Temel bir bilgi eksikliği olduğunu düşünüyorum. Medyaya iş düşüyor büyük ölçüde. Bir şeyi çok iyi anlatmak lazım. Tüp gaz kazası ile nükleer kazaların etkileri aynı olmaz. Evet belki nükleer kazalardan çok daha fazla tüpgaz patlamasıyla karşılaşıyor insanlar. Ama bir tüp gaz patlamasında etkilenecek alan tüp gazın olduğu ev ve komşu evlerdir. Ama nükleerde bu söz konusu değil. Dahası evinizi, komşunuzun evini, canınızı vs tüp gaz patlamasına karşı sigortalayabilirsiniz. Ama nükleer kazalarında bu söz konusu değil.
Oya Çetinkaya: Sigorta şirketlerinde çevre poliçeleri var. Ama tabiî ki nükleer istisna. Nükleerin yaratacağı zararlar çok fazla. Dolayısıyla bunu karşılayacak poliçe yok. Ben nükleere karşı olduğumu düşünüyorum. Nükleer bir kazanın olma ihtimali çok az olsa bile, kaza gerçekleşirse, ortaya çıkacak zararların çok fazla olduğunu düşünüyorum. Ama enerji politikamızı çok iyi belirlememiz gerekiyor. Evet nükleer istemiyoruz. Ama yerine enerji için ne kullanılacak? Bu konuda insanların kafaları karışıyor. Çünkü her alternatif için karşı çıkanlar oluyor. Bir çözümün olması lazım ama bu çözüm için toplumsal düzeyde tartışılması gerekiyor. Alternatif ne olabilir diye, konuşulup tartışılmıyor diye düşünüyorum. Nükleere karşı olabilirsiniz yada tam tersine istiyor da olabilirsiniz. Her iki düşünce içinde geçerli argümanlarınız vardır. Ama biz bu konuda ortada bir şeffaflık olmadığını düşünüyoruz. Şeffaflıktan yoksun bir şekilde idare edildiğini, bununda kamu yararına aykırı buluyoruz.
Nevin Sungur: Şeffaflıktan yoksun derken, sanırım hükümetin tarafından perdelenmiş, bütün tartışmaların dışında bırakılmış, bilgilendirilmemiş bir toplumdan mı bahsediyorsunuz?
Oya Çetinkaya: Kesinlikle. Bunun politikasını tartışmadığımız çok belli. Birdenbire fark ediyoruz ki, biz nükleer santral yapmaya karar vermişiz. Ama TAEK’in yada Enerji Bakanlığı’nın sayfasına bakıldığında böyle bir süreç hakkında hiçbir bilgi bulunamıyor. Kamuoyuna düzenli bilgi akışının sağlanması bir yana, sanki böyle bir konu yokmuş gibi.
Pınar Aksoğan: Deniliyor ki, dünyada santrallerin yapımı durdurulsun, o zaman biz de yapmayalım. Şu anda dünyada 422 reaktör var ve Avrupa’da yapımı devam eden sadece 2 reaktör var. Artık yeni reaktör yapımında ciddi azalma var. En azından Avrupa’da. Aslında yeni bir enerji çağı başlamak üzere. Ve bunun dışında kalacak olmak çok büyük sıkıntı. Şeffaflık çok önemli. Nükleer santrallerin bağımsız denetleyiciler tarafından denetlenmesi gerekir. Türkiye’de kimin denetlediği bilgisine bile ulaşılamıyor. Güvenlikten, denetimden vs. bahsediliyor, yeni nesil reaktörlerin ne kadar iyi olduğundan bahsediliyor ama bu patlamaz demek değil. Gerekli denetimlerin zaten yapılıyor olması gerekirken, bunlardan söz edip, üstüne santrali fay hattının 25 km yakına kurmak istiyorlar Türkiye’de. Bu çok büyük bir risk.
Kurulursa, sadece elektrik ürettiğinden bahsettik. O da Türkiye’nin %5’lik elektrik ihtiyacını karşılayacak. Dolayısıyla diğer seçenekleri konuşmak gerekiyor. Enerji verimliğini düzgün kullanmamız gerekiyor. Enerji kaçakları sorunu çözüldüğünde zaten nükleer santralden elde edilecek elektriği karşılıyor olacağız. Bu bir ihtiyaç değil, politika sorunu. Ve enerji politikalarının daha akılcı yapılması gerekiyor. Tüm maliyetler hesaplandığında nükleerin en pahalı enerji kaynağı olduğu görülüyor.
Yaşar Aydın: Yaşam hakkı ve sağlıklı yaşama hakkı konuları düşünüldüğünde nükleer karşıtlığı konusunda şüphe olmalı zaten. İşin politik yönü, güvenlik yöne vs var. Ama iki yanlış bir doğru etmez. Avrupa ülkelerinde var olması bunu meşru kılmaz. Hele ki onlar bile artık ciddi olarak vazgeçmeye başlamışken. Başbakanın açıklaması gerçekten çok önemli ve vahim aslında.Çünkü zaten böyle bir karşılaştırma mümkün değil, diğer taraftan başbakanın bunu söylemesi kaza olma olasılığını itiraf niteliğinde. Belli bir kayıtsızlıkla itiraf niteliğindedir. Nükleeri desteklemeyen, olabilir diyen insanların bile böyle bir açıklamadan sonra düşünmesi hatta kaygılanmaya başlaması gerekiyor. Gerçeği görmemiz için büyük bir felaketin yaşanması gerekmiyor. Santral kurulduğu andan itibaren risk oluşmuştur. Böyle değerlendirmek gerekiyor.
Nilay Vardar: Enerji kaçaklarından- kaybından bahsediliyor. Bu tam olarak ne demek? İnsanların kaçak kullandığı elektriklerden mi bahsediliyor, yoksa teknik bir durum mu?
Pınar Aksoğan: Aslında ikisi de. Bizim önerdiğimiz enerjide merkeziyetçi yaklaşımdan uzaklaşıp yerinde enerji üretimine yönelik politikaları uygulamak. Böylece ikisi de önlenir. Bu da ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının çoğalması, yerinde enerji üretimine yönelmesiyle olur.
Özgür Gürbüz: Hükümet kayıpları ve kaçakları önlemek yerine, kayıp enerjilerin yerine daha fazlasını koymaya çalışıyor. Bu da daha fazla enerji ve daha fazla enerji kaybı demek oluyor. Halbuki kablolarda vs onarım yapsa bunlara hiç gerek kalmayacak. Türkiye hangi enerji kaynağını kullanırsa kullansın, sonuçta şebekelerini değiştirmek zorunda kalacak. Uzun süreli olabilir, maliyetli de olabilir, ama nükleer santral kursa bile şebekeleri değiştirmek zorunda. Eğer bunu akıllı şebekelerle yaparsa, güneş- rüzgar vs enerjilerini kullanmada bir engel kalmamış olacak.
Faik Akçay: Bir panelde Türkiye’nin 2018 yılına kadar, bugün kullandığı enerjinin 4 katını kullanıyor olmazsa dünya liginde olamayacağını öğrendim. Ülke olarak böyle bir şeyle karşı karşıyayız. Şu anda enerji kullanımı olmayan bir ülke olamaz. Evet nükleer kötüdür belki, ama bizim tartışmamız gereken şey bu değil. Nükleer olmazsa ihtiyacımız olan enerjiyi nereden karşılayacağız. Bunun konuşulması ve çalışmalarının başlanması gerekir.
Zeynep Meydanoğlu: Çevreden duyuyoruz, okuyoruz. Evet elektrik kaçağı var, evet güneş, rüzgar çok önemli. Alternatif bir sürü şey varken neden bu ısrar? Herhalde bu ısrarın arkasında askeri motivasyon var. Eğer bu değilse geriye ne kalıyor?
Orhan Göztepe: Burada nükleeri konuşuyor olmamızın sebebi, Japonya’da nükleer bir felaketin olması. Bunun da bize bir takım getirileri var. Evet çok büyük bir felaket, bir sürü insan öldü ve felaket devam edecek, bunları biliyoruz. Ama şöyle başka etkileri de oldu, mesela haberler duyulmaya başlandı. Çernobil’in 25 yıl dönümü nedeniyle haberler çıkmaya başladı mesela. Fransız Tiroid Hastaları Derneği 30 kişi ile Paris Temyiz Mahkemesi önünde eylem yapmış. Meğer 10 yıldır süren bir davaları varmış ve geçen haftaya kadar konu ile ilgili basında hiç haber çıkmamış. Kamuoyu ne düşünüyor bilmiyoruz. İstiyor mu istemiyor mu? Bu araştırmaları yürütecek bir platform olmalı.
Özgür Gürbüz: Nükleer santral kurulduğunda, nükleer silah yapmanın yolu açılabilir. Ama Türkiye’nin konumu o kadar net ki bu konuda. Pakistan yada Hindistan olması mümkün değil. Daha kolayı uranyum zenginleştirilme sürecine gidilmesi. İran’ın zenginleştirme tesisleri ve yakıtta ısrar etmesinin ve bunun batı’yı korkutmasının esas nedeni bu şüphe. Politik olarak nükleer meselesini tartışmamız için bir neden var. O da İran meselesi. 2004’ten önce Enerji Bakanı Hilmi Güner’di. Ve açıkca nükleeri içermeyen enerji planlarını açıkladığına şahit olundu. Ama birkaç ay sonra nükleerden bahsetmeye başladı. Tam o sırada İran’da neler olmaya başladığına bakma lazım.
Şanar Yurdatapan: Sosyal değişimler birdenbire olmaz. Yada dışarıdan bakıldığında görülmezler. Olduğunda da çok şaşırtıcı gelir. Bizim gibi insanların anlatmaları gerekir, örgütlenmeleri, eylem yapmaları gerekir. Bunlarla birikiyor değişimi gerçekleştirecek şeyler. Ama biz dışarıdan görmediğimiz için bu moral bozucu oluyor. Ama değişim yavaş da olsa oluyor. O yüzden bizim ısrar etmemiz gerekiyor.
Pınar Aksoğan: Aslında bize gereken enerji devrimi. Yani güneş, rüzgar, su… bunları kullanarak bir devrim yapmamız gerekiyor. Bu hem dışa bağlılık, hem enerji problemi, hem de iklim değişikliği sorunu için tek yol yenilenebilir enerjidir. Yenilebilir enerji de, su, rüzgar, güneş, jeotermaldir. Türkiye zaten fosil yakıtlara bağlı bir ülke. Ve enerji ihtiyacının %70’ini ithal eden bir ülke. Aynı zamanda termik santrallere bağlı olunca kömüre ihtiyaç oluyor. Ama aslında Türkiye’nin ciddi bir yenilenebilir enerji potansiyeli var. Ancak şu anda bunların kullanımına yasa ile kısıtlamalar getirilmiş durumda. Halbuki Türkiye güneş enerjisi teknik potansiyeli konusunda Avrupa’da ilk sıralarda. Aynı şekilde rüzgar potansiyeli de çok ciddi miktarda yüksek.
Faik Akçay: Diyelim ki rüzgar enerjisini seçtik, uygulama olarak. Politika olarak geliştirmeye çalışıyoruz. Oturup kalkınma planları yapıldı vs. tabi bu ekonomik olarak maliyeti olan bir şey ama aynı zamanda insan gücüne de ihtiyaç var. Türkiye buna ne kadar hazır acaba?
Kalkınma planları hazırlansın deniliyor. Ama şimdiden 10 yıl sonra ne olacak bilemeyiz. Şimdi güneş enerjisini kullanmak, ona göre hazırlanmak en uygunu gibi görünebilir, ama 10 yıl sonra aynı olmayabilir. O yüzden uzun vadeli plan yapmak yanlış olur.
Pınar Aksoğan: Öncelikle Türkiye’nin güneş potansiyeli çok değişken değil. Teknolojik olarak bakıldığında, evet güneş teknolojileri de , yenilenebilir enerji teknolojileri de çok çabuk gelişen teknolojiler. Ama biz şimdiden bu teknolojileri üretmeye başlarsak, ona göre insan yatırımını yapıp teknik personel yetiştirirsek, 10 yıl sonra bu teknoloji daha da geliştiğinde biz bu süreci kaçırmamış oluruz.
Gürcan Onat: Biz hak temelli örgütler olduğumuz için bu konuyla daha önce ilgilenmemiştik. Biz ve bizim gibi örgütlerin bu konuda fazla bilgisi yok bu yüzden. Aynı şekilde halkında. Ama bu enerji sorununun ne kadar ciddi olduğu da ortada. Ayrıca bu konu aslında sadece çevre örgütlerinin konusu değil, aynı zamanda bizimde konumuz. Çünkü en başta sağlıklı yaşama hakkımızı elimizden alıyorlar. Bu yüzden bu mücadelede bizim de olmamız gerekiyor. ama önce ilgili kurumlardan, derneklerden bilgilendirme yapılmalı.
Şanar Yurdatapan: İnsanların bilmemesi, duymaması ve kamuoyuna açıklanmaması çok mühim! Evet nükleer kötü diyoruz ama alternatifler konusunda somut önerileri insanlara aktarmak gerekiyor. somut olarak konuşulmadığı zaman, diğer görüşte olan insanların demagoji yapmalarına olanak sağlamış oluyorsunuz. Bir başbakan nükleer kazayı aygaz ile kıyaslayabiliyorsa, bunu söylediğinde hiçbir şey olmadığını düşünüyorsa, bu bilgisizlik ortamından yararlanıyor demektir. İkinci boyutu, alternatif enerji kaynaklarını kullanabilmek için uzun vadeli planlardan bahsediliyor. 10-20 yıl… ama son söylenenlere göre küresel ısınma nedeniyle öyle bir vaktimiz olamayabilir. Eğer o dönülmez noktaya yaklaştıysak, ikinci konu olarak da insanlara bunu da aktarmak gerekiyor.
Pınar Aksoğan: Türkiye’nin bir afet yönetim planı yok. Bugün tüm emisyonlar durdurulsa bile, yine de etkileri devam edecektir. Kuraklıklar olacak, taşkınlar olacak. Ve bugün bir afet felaketi durumu için bir senaryo planı yok. Gerek deprem olması halinde yada nükleer patlaması halinde ne olacağına dair plan yok. Plansızlık bir yanda, diğer yanda şeffaflık sorunu var. Böyle bir durumda kimin sorumlu olacağı, ne yapılacağının bilinmemesi önemli bir sorun.
Özgür Gürbüz: Şu anda tüm çaba dünyanın ısını sabit tutmak için. Zaten ısındı, belli bir noktaya kadar geldi, büyük ihtimalle geçecek de. Ama geçilmemesi için uğraşılıyor. Geçilse ne olacak, birdenbire tüm canlıların yaşamı sona ermeyecek elbette. Ama daha şiddetli hava olaylarına şahit olacağız. Şimdiden kısmen oluyoruz da aslında.
ORTAK SONUÇ
1- Nükleer santraller tehlikelidir.
2- Alternatif enerji kaynaklarına yönelinmeli.
3- Nükleer enerji bir seçim değildir, politik bir karardır.
4- Kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekir.
5- Kamuoyunun bu konuyu sadece ilgili çevre kuruluşlarından değil, diğer kuruluş, örgütlerden de duymaları, onların da desteklediğini görmeleri gerekiyor.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
İlgili sivil toplum örgütlerine, hak ve hukuk temelli örgütlere mail, faks ve telefon yoluyla ulaşıldı.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Milletvekillerine mail ile sms ile davet gönderildi.
MEDYA İLE
Medyaya mail yoluyla haber verildi.
KATILIMCILARLA
Tüm katılımcılara mail yoluyla toplantı haber verildi.
SONUÇLAR
TkMM genel konuya ilişkin video gösterildi. Genel konu ele alındı. 10 istek çalışması hakkında konuşulamadı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ Selin Karakartal
03.04.2011 İstanbul kMM Toplantı Tutanağı
previous post