YER: Cezayir Restaurant
TARİH: 03.03.2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1. Liberal Avrupa Derneği (Hüsnü Adalı)
2. Adaleti Savunanlar Derneği (Gürcan Onat)
3. Liberal Demokrasi Hareketi Derneği (Feyza Geçmen)
4. Mazlumder (HasanPostacı)
5. Sivil Dayanışma Platformu (AyhanOgan)
6. Güvercinler Meclisi (ŞahinCandaş)
7. Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Platformu (Antranik Yontan)
8. Tüm Bürokratlar ve İş Adamları Sosyal Dayanışma Derneği (Asuman Karaşabanoğlu)
9. Hukukçular Derneği (Bilal Çoban)
MESLEK ODALARI Yok.
SENDİKALAR Yok.
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1. Faik Tunay (CHP)
2. Binnaz Toprak (CHP)
KATILAN SİYASİLER:
1. Mahmut Sürmeli (Demokrasi ve Özgürlük Hareketi)
2. Ali Ekber Uğuz (BDP Genel Merkez)
3. Serdar Aktan (LDP)
4. Mehmet Ali Erdoğan (Hak-Par)
BELEDİYE BAŞKANLARI Yok.
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 13 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA Yok.
MODERATÖR Şanar Yurdatapan
Genel Konu: Barış sürecine sivil toplumun katılımı
KONUŞULANLAR:
Eyüphan Kaya: 2007 yılında Alman konsolosluğu ev sahipliğinde Diyarbakır’da bir Kürt konferansı gerçekleşti, 7 oturum 21 saatlik bir değerlendirmeden sonra şöyle bir kanaatle neticelendi. Kürtlerin devleti yok, bu psikolojik olarak Kürtlere izdırap veriyor, dolayısıyla Kuzey Iraktaki oluşumun devletleşmesine katkı vermek gerekir. Suriye’ve İran Kürtleri de sıkıldıkça sınıra doğru kaçarken, Türkiye Kürtleri ise canı sıkılan Anadolu’ya kayıyor. Dolayısıyla insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde haklarını vereceksiniz ki bu memlekette huzurlu yaşasınlar.Kanaatin o ki bu eylem planı işliyor. Dört yıldır 50 ilden katılımcılarla “doğu batıkardeşlikplatformu” toplum içinde çalışıyor bir umut bir heyecanla çalışmalarını sürdürüyor. Yani bu sürece öyle “şıp” diye gelinmedi.Son bir kaç yılda binlerce çalışma yapıldı, denilebilir.
Bu barış sürecini muhasebesiz ve müzakeresiz götürmek gerekir. Yani eski defterleri karıştırmadan, kirli bir süreç yaşanmış çünkü, ayrıca Kürt haklarını Kürtlerle müzakere edeceğinize verin Kürtlere bir A4 kağıdı sen ne istiyorsun arkadaş deyin ve taleplerine cevap verin.
Gereksiz korku ve kaygılarla zaman kayıp ediyoruz. Ne istiyorsunuz derseniz;
1-Anayasal vatandaşlık,
2-Eğitimde pozitif ayrımcılık,
3-Kürtçenin resmiyette kabul edilmesi ve hayatın her alanında kullanılması,
4-Ekonomik açıdan pozitif ayrımcılık,
5-Anadil eğitimin serbest bırakılması ve pilot okullarda anadille eğitimin yapılması,
6-İnanç açısında rahat yaşayabilmeleri için yasal bir düzenleme,
7-Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve kısmi özgürlüğe kavuşması.
Pervin Mısırlıoğlu: Barış sürecine katkıda bulunduğumuz bu yolda, önemli bir şeyi aştık. Büyük hedeflerin, küçük kaygı ve hesaplarla zarara uğramamasına yada kurban edilmemesine inanılır oldu. İzmir toplantısında inanılmaz bir katılım vardı. Gerçekten sivil toplum bu konuya sahip çıkıyorlar. Ama’sız barışı konuşmak gerekiyor, biz de bir grup oluşturduk. Sivil toplum da ama’sız barış hakkında fikir birliğine varsın ve bu konunun altına imzalarını atsınlar. CHP de, Ak Parti de, BDP de bir tablet değil. Bir tabletmiş gibi görünen aslında MHP. Belki kendi içinde o da değildir, kendine göre çözüm yolları vardır ama yansıyan bu. Günümüzde barış dilini kullanan, barış yanlısı insanlarla, yıllardır savaş diline alışık, onun şehvetine kapılmış giden ve bu dilin kötücülüğüne aşık olan insanları birbirinden ayırmak gerekiyor. Şimdi biz 30 yıldır kullanılan bu kötü dili değiştirmeye çalışıyoruz, hem de Türkiye’nin en batısından en doğusuna giderek.
Feyza Geçmen: Şu anda barıştan söz ediyorsak savaşın olduğu gerçeğini de kabul etmek gerekir. Savaş insanların içinde kin, öfke, nefret gibi bir çok olumsuz hissi beslemesine yol açar. İnsanların öncelikli olarak siyasi anlamda değil, vicdanlarında barışı istiyor olmaları gerekiyor. Şu anda bilgi karması var, bir çok yerden çeşitli şeyler duyuyoruz. Eğer ölümler duracaksa, ama her yerde duracaksa; sivil toplum olarak elbette girişimleri destekliyoruz. Ancak şöyle bir baktığımızda etrafımıza bu toplantıdaki “ilkelerimiz”in yaşamımıza da uygulanması sorunların çözümünde birer formüldür. Endişeli olan insanlar var, öncelikle bu insanların endişeleri giderilmeli. Bilgi karmaşı şüpheleri artırıyor. Bir çok gelişme yaşanıyor, ancak hukuki olarak da gelişmeler oluşturulmalı. Açıklık ve şeffaflık da çok önemli. Barış olur mu, evet olur. Ama herkes isterse olur…
Ayhan Ogan: Bazı yanlış tanımlamalar yapılıyor. Savaş ve barış üzerinden süreci tanımlamak, Türkler’le Kürtler’in savaşamsı üzerinden cümleler kuruluyor. Bunlar yanlış ifadeler. 30 yıldır son süreçte ve öncesinde, Cumhuriyet döneminde, bu mesele hiçbir zaman Türklerle Kürtler arasında bir çatışma, bir savaş olmamıştır. Bütün tahrik ve provakasyonlara rağmen olmamıştır. Bunun altını çizmek gerekir. Bu Türkiye’deki ideolojik tehcir, etnik temelli bir devlet ve siyasal yapılanmasının bir sonucudur. Bu ne Kürtler’den ne de Türkler’den kaynaklanan bir sorundur. Bu sebeple, bu süreci değerlendirirken, herkes iyi nihayetli tabiki, bunları karıştırsak, kullandığımız dil, uslup sürece zarar verir. Bu süreç içerinde uslüp esasın önüne geçiyor. Uslüpü yada çözümü konuşurken, usulleri belirlemek gerekir. Şu anda herkesin destek verebileceği bir çözüm süreci var. Bu süreç, şiddetten arınıp, konuşulabilir, demokratik kanalları da açarak normalleşme sürecinin başlangıcı oldu.Şu anda herkes bu sürecin kaçınılmaz olduğunu görüyor, çünkü toplum temelli bir siyaset anlayışı gelişiyor. Toplum siyasete bunu dayatıyor. CHP’de kendi içinde fikir ayrılığı görülüyor. Bazısı süreci desteklerken, bazısı tam aksine süreci baltalayacak konuşmalar yapıyor. MHP ise, tarihi bir hata yapıyor. Sivil toplum’dan ise hiç ses yok.
Antranik Yontan: Ülkemizde sorunların ortaya çıkışında temel sorun demokrasi anlayışı. Demokrasinin temelleri atıldı, ama bir türlü inşaası yapılmadı. Ve sorunları çözüme ulaştıracak TBMM’nde grubu bulunan siyasi partiler her konuda olduğu gibi, sorunların çözümünde bir umut olarak görülen sivil anayasa konusunda da kırmızı çizgilerinden, ısrarlı olamıyorlar. Bizler bölgemizdeki tüm sorunlara karşı duyarlıyız. Toplumumuzun demokratik bir yönde gelişmesi için çaba gösteren yurtdaşlar olarak, son gelişmeler üzerine bizde açıklama yapmak zorunluluğu hissediyoruz. İmralı’da yürütülen görüşme barışa giden yolda önemli bir kapıyı aralamıştır. Toplumun neredeyse bütün kesimlerinde farklı ölçülerde var olan gerilimi, tedirginliği giderecek ve süreci ilerletecektir. Sürecin mümkün olduğunca şeffaf olması gerekir. TBMM’den başlayarak, çözüme katkıda bulunabilecek bütün taraf ve kesimlerin sürece dahil etmek, bir parçası haline getirmek, demokratik, adil ve çözümü kolaylaştıracaktır.
Hasan Postacı: Sürecin en önemli aktörlerinden Ak Parti’nin dahil olmuş olması önemli. Söylenenlerin yapılıyor olması açısından da önemlidir. Buna rağmen tarihi anlamda içinden geçriğimiz bu kritik süreçle ilgili, oluşan iklim, atılan adımlar çok önemli. Barışa ve çözüme yönelik,hem psikolojik toplumsal iklimin iletilmesi bakımından, hemde buradaki aktörlerin söylemleri, duruşları, olayları sahiplenme biçimleri, bunun dışında kalan diğer toplumsal kesimlerin de sahiplenmeleri umut verici. Süreçte yaşanan sıkıntılar da var elbet. Çünkü burada oluşmuş kocaman bir düzen var. Bu düzenin varlığından beslenen, iktidarının rantını devam ettiren, bilinen yada gizli olan aktörler de var. Mesela bunların çeşitli haneleri var. Bunlar da devam edecek gibi görünüyor. Paris’teki cinayetler, sonrasında Sinop ve Samsun’daki olaylar ve en son İmralı tutanaklarının basına sızdırılması sonucu yapılan ajitasyonla Öcalan üzerinden süreci sekteye uğratma hamleleri yapıldı. Temelde şöyle denilebilinir; “yıkmayan şey güçlendirir”. Bu yönden bakılırsa, ileride bunlar sürece katkıda bulunmuş olabilirler. Mesela Sinop olaylarından sonra bir toplumsal yüzleşme gerçekleşti. CHP ve MHP’nin çizgisinin yarattığı milliyetçilik ve statükoyla beslenen bir toplumsal karakter var. Bunun gidermenin yolu da sivil duyarlılıkların güçlendirilmeye çalışılmasıdır. Bunun dışında Halk Partisi’nin bu süreci sahiplenmesi, barışa yönelik adım atıyor olması önemlidir. Ama diğer taraftan Suriye konusunda ortaya koyduğu tavır müzakere sürecini de etkileyebilir.
Hüsnü Adalı: PKK sorununu çözmek, Kürt sorununu çözmek demek diye düşünmek yapılabilecek en büyük hatalardan biri olur. Sinop ve Samsun olayları ile ilgili, siyasetçiler ulusal medya, Sinoplularla veya Samsunlularla şu gerçeği paylaştılar mı; ülkede doğu ve kuzeydoğuda yaşayanlar hem daha az eğitim-öğrenim görüyorlar, hemde daha az ekonomik gelire sahipler. Onlar bu adaletsizliğin sürmesini mi istiyorlar, yoksa kendi hayatları içerisinde daha iyiye gitmek mi? Buna odaklanmak lazım. Ülkedeki refah hangi kesimde artarsa, diğerini de etkileyecektir. İfade ve fikir özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün önünde zihni yasal engelleri besleyen şey de Kürt meselesidir. Çözüm mü demokrasiyi getirir yoksa demokrasi mi çözümü getirir diye düşünürsek, ikisi de içiçe geçmiş şeyler. Ama tabi öncelikle demokrasi gerekiyor. Kalıcı bir çözümü demokrasi sağlar.
Gürcan Onat: Çok önemli bir süreç başladı. Ve bunu zayi etmemek gerek. Geçmişin hesabına düşmemek de gerekir. Bugüne yaşarken de, hatalı kurgularımızdan, önyargılarımızdan ve beyinlerimizden kurtulmamız şart. Bugüne kadar beyinlerimiz yüzünden birbirimize zülmettik. 3-5 başörtülü genç kız rejim yıkacaklar diye üniversitelere alınmadı, 3-5 namaz kılan subay rejimi değiştirecek diye, ilticacı diye Silahlı Kuvvetler’den atıldı, 3-5 Kürt kardeşimiz hakkını istedi diye şimdi birbirimize düştük. Evet bu Kürt- Türk savaşı değildir. Bu yüzden kurgular hatalıdır. Türk halkı da Kürt halkı da hiç bir zaman komşusuyla savaşmamamıştır. Ama Osmanlı’nın çöküşünden beri, hatalı kurgulardan, ulusalcı anlayış yüzünden, o günlerden bugüne getirdiğimiz kurgularla o halka zülm etmişiz. Bunu da kabul etmek gerekir. Bölgeye gidildiğinde bu görülüyor. Darbelerle Kürtçe yasaklandı. Bugün darbelerle yüzleşmeye başladığımızda, bazı vicdanlı insanlar “3-5 ihtiyar adam var, onlara zülm yapıyoruz”dediler. Darbelerle yüzleşmemiz lazım. Bir daha olmaması için. Ve o hatalı kurgulardan kurtulmamız lazım. Birbirimiz olduğumuz gibi, ne isek, koşulsuz kabul etmemiz lazım. Bu topraklarda yaşayan herkes ülkenin kötülüğü için bir şey istemiyor, fikirlerimiz farklı olsa da birbirimize tahammül etmeyi öğrenmemiz lazım.
Şahin Candaş: Bir sürecin tam ortasındayız. Kürt sorunu diyoruz ama aslında; İttihak Terakki sonrası Anadolu’ya çekilme süreci ile beraber yeni ulus devleti kurma süreciyle gelişen ırkçılık sürecinin sancılarından kurtulmaya çalışıyoruz. Bugün Kürt sorunundan değil ırkçı Türk sorunundan kurtulmaya çalışıyoruz. Hepimiz Kemalist düşüncelerin etkisi altındayız ve bunu bir an önce aşmalıyız. PKK’nin silahsızlanması önemlidir. Şiddet siyasetin önünde duran bir engeldir. Ama yeterli midir? Bu süreçte en önemli nokta aslında yeni anayasadır. Ak Parti ve BDP anlaşmaya varacaklar gibi duruyor bu süreçte. CHP ve MHP’nin açıklamalarına bakılırsa, özellikle ideolojik değerlerle bir takım çekinceler var gibi duruyor. AsumanKaraşabanoğlu: Bayılmakla ölmek aynı şey değildir. Bugünkü konunun mağduru olan bölge ölmektedir. Konudan bahsedilirken görülüyor ki, kimse kimseye karşı değil aslında.
Bilal Çoban: Sürece dair bir kaç tespitte bulunursak; halka karşı açık olmak gerekir. Süreci sürsün, barışa varalım, çatışma ortamı bitsin derken gerçekler saptırılıyor. Belki silahlar bugün susacak ama, yarın başka tehlikeler ortaya çıkacaktır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, PKK bir terör örgütüdür. Abdullah Öcalan da bir teröristtir. PKK hiç bir zaman Kürtlerin legal temsilcisi olmamıştır. Türkiye’de bir terör sorunu vardır, bir de Kürtlerin yaşadığı sorunlar vardır. Son zamanda Kürtlerin yaşadığı sorunlara ilişkin gelişmeler sağlanmakta. Yeni anayasa ile de bu sorunun ortadan kalkması için adımlar atılacaktır. Kürt sorunu ortadan kalktığında, Kürtlerin sınırlandırılmış halkları iade edildiğinde ortada PKK terör örgütü sorunu kalacak. Bu örgüt Kürtlerin haklarını savunmak için kurulmuş bir örgüt müdür? Bunu da değerlendirmek gerekir. Bu örgüt Kürtlere yapılan sorunlarından, ihlal edilmiş haklarından nemalanmıştır. Kürtlerin sorunları çözüldüğünde, kaynaklar kuruyacaktır. Ama bu kuruyan dalların tekrar yeşermemesi için müzakereler önemlidir. Düşmanla bile konuşulup, barışılabilinir. Başbakan bu süreçte stö’lerin katkısı olmuyor, dedi. Ancak çeşitli çalışmalar yapılıyor, hatta Anayasa’ya girmesi için öneriler gönderiliyor.
Faik Tunay: Öncelikli olarak kabul etmek gerekir ki, bu ülkede hepimiz korkularla yetiştik. Bu ülkede Nazım Hikmet şiiri okuyan insana komünizmi getirecek diye baskı uygulandı. Başörtüsü takanlar iltica getirirler diye potansiyel terörist olarak algılandılar. Kürtçe konuşan insana da ülkeyi böler diye önyargılı davrandık. Bu da sistemin bir sorunu. İlkokuldan itibaren korkarak, güvensiz ve komplesklerle büyütüldük. Güçlü devlet demek hiç bir şeyden korkmayan, kendine güvenen, içeride huzuru ve barışı tesis etmiş devlet demektir. Eğer bir ülkeyi, bir toplumu meydana getiren iki tane büyük grup, Kürtlerle Türkler, birbirleriyle kavgalıysa, sorun yaşıyorsa burada bir sorun var demektir. İlk olarak bunu görmek gerekir. İkinci olaraksa, samimiyet gerekir. Bu Kürt sorunu, Türkiye’nin AB ile yaşadığı sorunlara benziyor. 40 yıldır devam eden bir sorun var. İnsanlara sorsak, kimi Kürt sorunu, kimi terör sorunu, kimi doğu ve güneydoğu sorunu, kimi de güvenlik sorunu der. 40 yıldır ölen bir sürü insan var ve biz siyasiler de dahil hepimiz daha sorunun adını bile koyamıyoruz. Aynı topraklarda yaşayanlar, gün geliyor aynı toprak altında yatıyorlar. Mesele bu kadar basit. Peki neden bu kadar sürüyor dersek; öncelikle bundan nemalananlar, sorunun bitmesini istemeyenler var. İkincisi samimiyetsizlik var, üçüncü olarak da korkular var. Bu üçü bir araya gelince sorunlar 300 yıl da sürer. Herkes zaman zaman söylemlerini değiştirebilir ama belli bir tabanı olması gerekli. Taban olmadan sorun devam eder. Devlet yıllarca yanlış politika izledi. BDP vekiller de bugüne kadar kürsüde yaptıkları konuşmalarda, Kürt de ölüyor Türk de ölüyor, bu ölümlerin hepsi dursun, demedi. Biraz empati yapmaları gerekiyor. Böyle yapsalar algı da değişir. Herkes meseleye kendi açısından bakıyor.
Binnaz Toprak: Samimi olmamız lazım deniliyor. Ama Türkiye’de hiç kimse samimi değil. Buna hepimiz de dahiliz. Sorunların çözülmesi için gerçekten de ülkede yaşayan insanların ve özellikle de bu sorunlara kafa yoran, nasıl çözülür diye düşünen insanların sadece samimi olması değil, samimiyetle ortak bir akıl bulabilmeleri lazım. Bu bulanamıyor. Türkiye’de genellikle düşman olan insanlar moda gibi şeyleri katlanılır bulmuyorlar. Moda gibi şeyler derken, mesela 60-70’lerde sınıf sorunu dışında birşeyden bahsetmek mümkün değildi. Şimdi ise tüm konuşmalar kimliğe bağlı. Çok ezberimiz var ve bu ezberleri bozmak lazım. Burada da söylendiği gibi insanlara zulüm yapılmıştır. Kemalizm son 10 yılda tekrardan gündeme getirildi. Bunda da ezberler konuşuluyor. Kemalizm tartışılmalı elbet, geçmişle yüzleşmek çok önemli ancak bunu da ezberden yapmamak lazım. Darbelerle de yüzleşmek gerekiyor. AKP’nin en büyük başarılarından biri de siyasetten askerleri dışlamasıdır. Darbelerin en konuşulanı 28 Şubat oldu. Diğerleri unutuldu. İki tane ihtiyar yargılanıyor. Halbuki 80 darbesine doktoru, halkı… bir sürü insan yardımcı oldu. Ve bir kesimin sürekli “biz eziliyor” demesi sıkıcı oluyor. Çünkü sadece onlar değil, devlete başkaldıran herkes ezildi. Bu zamana kadar vesayet konusunda hükümetler neden bir şey yapmadılar, bunu sormak lazım.
Ali Ekber Uğuz: Şu anda gerçekten tarihi bir dönemeç yaşıyoruz. Bu tarihsel süreçte de tarihsel sorunlar yaşıyoruz. Adına kim ne derse desin, bizce “Kürt Sorunu”dur. Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana, bu sorunun çözümü konusunda hep inkar, yok sayma, ötekileştirme, üstünü örtme ve tek tipleştirme politikasının sonuçlarını oldu. Hepimiz yaşadık. Bir kaç defa barışın tesis edilmesine yönelik adımlar atıldı, ancak başarılı olmadı. Şu anda bir şansımız var ki, o da bu sorunun tüm insanlarca tartışılıyor olması. Sorunun çözümünü dışarıda aramaya gerek yok. Öncelikli olarak sorunu doğru tanımlayıp, adlandırmak gerekiyor ki sorun çözülsün. Deniliyor ki, kimse diğer ölümler için bir şey demiyor, olmasın demiyor. Zannedilmesin ki denilmiyor. O ölsün bu ölmesin gibi bir yaklaşım zaten olamaz. Ama medyanın yansıttığını duyuyoruz ancak. Ama karşılıklı empati kurmak gerekir. Son gelişmelerin önünü kesmeye yönelik, özellikle çözüm sürecini baltalamaya yönelik yapılan provakatif girişimlerin en önemlisi Paris suikastidir. Barışın kaybedeni, savaşın kazananı olmaz.
Mehmet Ali Erdoğan: Türkiye’de sivil kesim, demokratik anlamda sivil toplum, İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır gibi 30-5 il içinde sınırlı. Bizde sivil toplum biraz da, toplantılara İstiklal Marşı ile başlayan, sonrasında Atatürk ve silah arkadaşları için saygı duruşunda bulunulan, en sonunda Türk bayrağı ellerde bitiren, bir görüntü çiziyor. MHP, statükocu ve ırkçı bir partidir. Bizim asıl sorunumuz CHP ile. CHP samimi değil. Mesela İmralı tutanakları sızdığı zaman hemen “Hükümet, cevap ver” diyor, açık arıyor. CHP, Cumhuriyet’i biz kurduk diyor. 1923’den beri insan hakları ihlallerini sahiplenmiş oluyor. Bir taraftan da, demokrasi ve insan haklarını savunuyor. Ya geçmişi kabul etmeyecekler, evet kötüydü diyecekler, ya da demokrat geçinmeyecekler.
Mahmut Sürmeli: Geçmişi irdeleyerek, sorgulayarak bir süreç gerçekleşmez. Kürt halkı kendine yapılanları, çektiklerini, masaya yatırıp muhasebesini yapacak ve hesabını soracak bir biçimde barıştan ve çözümden bahsederse, bu hakikaten bizim açımızdan çok zor bir süreç olur. Ama Kürt halkı tüm kurumlarıyla, hareketiyle bu sürece nasıl baktığını, gerçek anlamda barış ve siyasal çözüm istediğini ortaya koyuyor. Ve samimi bir şekilde arkasında duruyor. Sorun Türkiye Devleti kısmında ve bunu da iyi irdelemek gerekir. MHP, CHP gibi ırkçı partileri bir kenara koymak gerekiyor. Bu barışa giden yolda aralanan kapılar önemli olmakla beraber, umudumuzu kıran şeyler de yaşanıyor. Hukukçular Derneği adına konuşan arkadaşın sözleri de anlaşılmaz, cevap vermeyi gerektirmiyor. En büyük şansızlığımız CHP gibi bir partinin günümüzde ilerici, demokrat olarak algılanması. Burada tarafların gerçek bir çözüm istiyorlarsa, cesaretli olmaları gerekiyor. Kürt tarafı üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor. Ama sorun Türkiye Devleti’nin yürütücüsü olan Ak Parti’nin tutumundan ve tarzından kaynaklanıyor.
SORU-CEVAP
Hüsnü Adalı: Kürt sorunu en büyük ortak bölenimiz. Türkiye artık yoruldu tartışmaktan. Ne zaman en küçük ortak bölünemizi yüksleteceğiz?
Binnaz Toprak: Evet, büyük sorundansa, küçükten başlamak gerekir. Türkiye’nin esas sorunu demokrasi sorunudur. Bu Kürt sorunu yoktur, demek değildir. Türkiye’de bir hukuk devleti yok, parlamento çalışmıyor. Temel hak ve özgürlükler yok. Hopa davası’nda da görülüyor. Bir sürü öğrenci tutuklu, bir kısmı yumurta atmış, bir kısmı Başbakan’ı protesto etmiş. 6 aydır hapisteler ve savcı 48 yıl istiyor. Böyle bir hukuk devleti olamaz. Bizde minimal demokrasi var.
Bilal Çoban: CHP içindeki farklı söylemlerin önüne nasıl geçilebilinir?
Binnaz Toprak: CHP vesayetçidir, ırkçıdır gibi söylemler, CHP’nin kendini geliştirmesine yardımcı olacak söylemler değildir. CHP bugün dönüşmeye çalışan bir parti. Bu süreç de sancılı bir süreç. Neredeyse 100 yıllık bir parti ve böyle birden değişme söz konusu olamıyor. Geçmişle hesaplaşmadan demokrat olamaz, liberal olamaz deniliyor, ama geçmişle hesaplaşmak da kolay bir iş değil. O geçişe bağlı milyonlarca insan var. Ve tepki gösteriyor, siyasi bir parti de bu tepkileri göz önüne almak zorunda. CHP çeşitli konularda önergeler veriyor ama AKP tarafından hep engelleniyor.
Gürcan Onat: Yeni Anayasa sürecine CHP sonuna kadar destek verecek mi? Resmi ideolojiler ve değişmez maddeler olmalı mı?
Binnaz Toprak: Yeni Anayasa’da AKP’nin teklifinin ne olacağını bilmiyoruz. Mesela Başkanlık sistemini getirirlerse, ben şahsen hayır derim. Çünkü geçmişe de bakıldığında, Amerika hariç nerede uygulandıysa diktatörlükle sonuçlandı. Zaten Türkiye’de buna doğru gidiş var. Anayasada vatandaşlık konusu tartışmalı bir meseledir. Bu konuda bir kesin bir görüş partide yok. Ama ilk 3 madde değişmemeli diyoruz.
Şahin Candaş: Yerel yönetimlerin özerkliği şartındaki çekimlerin kaldırılmasına ne diyorsunuz?
Binnaz Toprak: Seçim bildirgesinde de dedik, bu şartlar kaldırılmalı. Dolayısla Parti bu konuda çok net. Avrupa Konseyi’nin yerel yönetimler konusundaki özerklik şartına 9 maddede çekince koymuşuz. Bunlar kaldırılmalı dedik.
Hüsnü Adalı: Kürtler savaşmaz, Türkler barışcıldır demek, sosyolojik olarak doğru mudur? Teröre karşı olmakla birlikte PKK olmasa Kürtler’in, ETA olmasa Basklıların, IRA olmasa İrlandalıların haklarını böyle konuşmak mümkün olabilir miydi?
Binnaz Toprak: Sosyolog olmaya gerek yok. Hiç kimse şu grup barışçıdır, şu grup savaşçıdır gibi bir laf edemez. Bu herhangi bir halk için yada grup için bile yanlış bir şey. Teröre bulaşan harekerler olmasaydı, terör olmasaydı bunları konuşabilir miydik, bilmiyorum. Keşke konuşabilseydi. Keşke Türkiye Cumhuriyeti demokratikleşmeyi, faklı kimlikte olan herkese karşı saygıyı, eşit saymayı zaman içinde halledebilseydi. Maalesef halledemedi hala.
Antranik Yontan: CHP cemevleri için nasıl bir şey düşünüyor?
Binnaz Toprak: Biz defalarca cemevlerinin ibadet yeri sayılması için önerge verdik. Çünkü aksi kabul edilemez. Yani Sünniler Alevilere “sen burada ibadet edeceksin” diyemez. Kimse kimseye diyemez. Önergelerimiz Ak Parti tarafından ret edildi. Böyle çeşitli önergeler ret ediliyor.
Mahmut Sürmeli: Anadilde eğitim hakkını bölücülük olarak mı görüyorsunuz?
Binnaz Toprak: Ben şahsen bölücülük olarak görmüyorum. İnsanlar kendi anadillerinde konuşabilmeli ve geliştirebilmeli. Empati kurmalıyız. Ama insanların korktuğu nokta şu olabilir, ya Kürtler kendi dillerini kullanırlarsa her alanda ve sonrasında Türkçe öğrenmezlerse. Yani sadece Türkçe yada sadece Kürtçe konuşan kesimler olursa, kardeşlik bağları nasıl sürdürülebilinir? diye insanlar düşünüyorlardır. Eğer olacaksa, nasıl olacağı iyi düşünülmeli.
Hasan Postacı: TkMM tecrübesi misyonunu tamamladı mı? Sıçrama olarak ne düşünüyorlar?
Eyüphan Kaya: Bu hiç bir zaman modası geçmeyecek bir çalışma biçimidir. Biz şeffaf yönetim ve katılımcı demokrasiyi benimsedik. Ve bu da daima olması gereken bir şey.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
170 kadar sivil toplum örgütüne mail aracılığıyla toplantı bilgisi verildi. Bazılarına faksgönderildi. Ayrıca telefonlar edildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Bu ay gruplardan görevlendirme yapılmadı. CHP milletvekilleri kendileri katıldılar. BDP Genel Merkez’ten görevlendirme yaptı.
MEDYA İLE
Basına, ajanslara mail yolu ile haber verildi.
03.03.2013 İstanbul kMM Toplantı Tutanağı
previous post