YER: Adıyaman Belediyesi Meclis Salonu
TARİH: 02.03.2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / İmam Hüseyin Kültür Der. (Yılmaz Korkmaz)
2 / Alperen Ocakları Baş (Fehim Taştan)
3 / Aydınlar Ocağı ( Mehmet Kardaş )
4 / Adıyaman kadın sorunlarını araştırma ve çözme der. (Naile Şahin)
5 / Kamer (Berrin Küçükkelepçe)
6 / Girişimci ve İstihdam Der. ( Birsen Günay)
7 / Adıyaman İşsizler Der. ( İsmet Güneş Der. Bşk. )
8 / Anadolu İş Kadınları Der. ( Fadime Kayakıran )
9 / Girişimci İstihdam Der. (Birsel Aladağ)
10/ Pirsultan Abdal Kültür Der. (Mahmut Yapıcı)
11 / Kommagene Gazeteciler Cemiyeti ( Hacı Bozkurt )
12 / Yader ( Sevilay Bal)
13 / Adıyaman Yüksek Öğrenimler Der. Bşk. (Murat Koca)
14 / Anadolu Engelliler Der. (Abidin Harputlyoğlu)
15 / İHH (Songül Polat )
16 / Ak Yaşam Der. (Hacı Yusuf Uluçay)
17 / Tüm –Köy-Sen Adıyaman Şubesi Bşk (Ramazan Gökay )
18 / Uluslar Arası Turizm Yazarlar Federasyonu ( Mahmut Arslan)
19 / Yader. (İHH) (Mustafa Baydar)
20 / Arsames Otel (Kadir Aslan )
21 / Adıyaman Sivildestek Der. ( Mustafa Işıldak )
22/ Engin görüş spor Der. ( Zeynal Kaplan)
23 / Zeus Hotel (Abdulkadir Özbek)
24 / Karadut Pansiyon ( Bayram Çınar)
26 / Ak Yaşam Der. (Hamza Temur)
27 / Adıyaman Müze Müd. (Fehmi Eraslan)
28 / Safvan Der. (Ahmet Yaşar Özçakmakcı)
29 / Safvan Der. (İsmail Ergün)
30 / Kent Konseyi Kadın Meclisi (Sevgi Karabulut)
31/ Adıyaman Kent Konseyi Bşk. (Ali Şahin)
MESLEK ODALARI
1 / Baro (Zeynep Saya)
2 / Tabipler odası (Süleyman Kılınç)
3 / Esn.ve San. Kredi Kefalet Koop Odası Bşk. (Abuzer Aslantürk)
4/ Şehir Plancılar Odası (İbrahim Özcan)
5 / Eğitim sen (Zeynal Eryazgan)
SENDİKALAR
1 /Emekliler Birliği Sendikası (Sadık Yetiş)
2 / Ben-Bir-Sen (Osman Nuri Koçak)
3 /Eğitim birsen Sen. Kadın kolları Başk. ( Leyla Yılmaz )
4 / Eğitim-Sen Şube Bşk. ( Fadlı Doğan)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Kanaat Önderi ( Hacı Yusuf Çelebi )
2 / Kanaat Önderi ( Ali Büyükşahin)
3 / Kanaat Önderi (Abdurrahman Arslan)
GOZLEMCİLER
1 / Sadık Çağ
2 / Badih Gümüş
3 / Fatih Köroğlu
4 / Cihan Kizir
KATILAN MİLLETVEKİLLER
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / Adıyaman Belediye Bşk Yr. ( Mehmet Durmuş )
KATILAN PARTİLER
DİĞER KATILIMCILAR: Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 48 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA
1 / Asu TV (Yunus Emre Doğan, Deniz Çolak)
2 / Mercan TV (Özer Karakuş, İsmail Alkan)
MODERATÖR : Abdurrahman Dilipak ( Gazeteci Yazar )
KONULAR
GENEL KONU: Kadına Yönelik Şiddet.
Şiddet artıyor mu azalıyor mu? Nasıl önüne geçilebilir? Hükümetin kadın politikasını doğru buluyor musunuz? Başbakan neden 3 çocuk istiyor, kadınlar ne istiyor? Küretaj engellenmeli mi?
YEREL GÜNDEM: Adıyaman Turiziminde Sahabe (Safvan Bin Muattal Hz.) ile Nemrut Dağının Yeri ve Önemi.
KONUŞULANLAR
1/ Abdurrahman Dilipak ( Gazeteci Yazar ):Kadına şiddet sorunu hepimizin derdidir. Aileyi meydana getiren amca, dayı var, teyze hala var. Aile içindeki kadına şiddet uygulandığında o insanların hepsi acı çeker. Suyu araştıracak olursak hidrojen ve oksijen yanıcı ve yakıcı maddelerdir. Ayrı ayrı öldürücü etkisi vardır. Ama birleşip su olunca insan hayatında olmazsa olmaz bir yer tutuyor. Kadını aileden çektinizmi hayat biter, kadın su gibidir. Yani kadın çocuk doğurmaz toplumu doğurur. Aynı durum erkek içinde geçerlidir. Onuda çektiğiniz zamanhayat anlamsızlaşır. Bir arada olukları zaman aile anlam kazanır. Burda mesele kadıncı veya erkekci olmak değil, bütün toplumsal barış kurtuluşlarında olduğu gibi haksızı belirlemek önemlidir. Kadın haksızsa kadına, erkek haksızsa erkeğe haksızsın demeyi bilmeliyiz. Mazlumdan yana durmayı bilirsek bu sorunu çözebiliriz. Önce adalet sağlanmalı, adalet yoksa barışta yoktur. Adalet ve barış yoksa özgürlükte yoktur. Adalet yokken barış varsa bu teslimiyettir. Bunu ailede de uygulamak gerekir. Ama batı, kadın ve erkeği işçi patron rekabeti gibi bir rekabet halinde görüyor. Kadının ana özelliği insanı insan yapan anne özelliğidir. Kadın emek gücüyle çalışan bir biyonik bir robot değildir, sanayinin bir girdi maddeside değildir. Toplumu doğuran, bireye karakterini kazandıran bir anaokuldur. Bence asıl okul kadındır. Ancak kadının bu özelliği elinden alınarak yani misyonundan uzaklaştırılarak vasıfsız hale getirilmek isteniyor.
Kadın ucuz emek gücü olarak sömürülmek isteniyor. Bu bütün dünyada böyledir. Ayrıca çocuğu olmayan kadın biyolojik açıdan eksik görülüyor. Doğuran bir kadın içinde çocuk kainatın merkezidir. Nasıl ki dünya güneşin etrafında doğuyorsa, kadında çocuğun etrafında öyle döner. Çünkü yaşama içgüdüsünden daha güçlüdür. Analık iç güdüsü, analık böyledir. Bunuda değiştiremezsiniz. Kadının bu duygusunu değiştirirseniz kadın omaktan çıkar. Kadının merhameti öfkesinden daha büyüktür. Kadında erkekte bizim geleneğimizde eksiktir. Nikah günü birbirlerini tamamladığı zaman Allah onlara bir insan emanet edebilir. Bireyi değil aileyi kutsar. Çünkü birey çatışmacı, rekabetçi, alamet-i farikalarını çoğaltan bir yapıdır. Yani farkılılıklarını öne çıkartır. Aile ise benzeşmeleri! Hani ulus büyük bir ailedir diyorlarya, birey kültürü o ulus devletlerinde formatını oluşturuyor. Aslında biz biraz kendi kavramlarımıza bakmalıyız.Gelenekte çok kötü şeylerde var, çok iyi şeylerde var. Kadını adama yerine koymakta var.
Kadının bir takım ayrıcalıklarıda var. Onun için gelenekleri tamamen çöpe atmak yada tümüyle yüceltmek değil, kökü mazide olan ati şeklini ele almak gerekir. Batı çokta idealize edilecek bir örnek değil. Batının kültür ve refah seviyesi en yüksek olan yeri İskandinav Ülkeleridir. Sağlıktan tutunda her türlü haklar ve sosyalizasyon açısından ve Almanya'dan da, Hollanda'dan da yüksektir. İskandinav Ülkelerinde yapılan araştırmalarda beş kişilik ailede ki bu büyük aile sayılır. Anne, baba ve çocuktan oluşan bir ailede her beş kişiden biri uyuşturucu bağımlısı yada ileri derecede alkolik öyleki sıradan fonksiyonlarını kullanmak aciz. Her beş kişiden biri ensest ilişki içinde. Her beş kişiden biri hayatında enaz bir defa intihara teşebbüs ediyor, intihar vakası çok fazla. Her beş kişiden biri psikolojik destek almadan kendini yönetemiyor. Her beş kişiden biri ya anne-babanın sağlıksız beslenmesinden dolayı sakat doğmuştur (Uyuşturucu ve alkol kullanımından dolayı) yada şiddete maruz kalarak fiziki hasar olmuştur.
Bu beş kişiden geriye kalan kim kaldıki. Türkiye'de ki kadına şiddette artışın iki sebebi var. Birincisi bunlar görünmüyordu, kayda alınmıyordu. Şimdi karakola gidiyorsunuz kayıt tutuluyor. Dolayısıyla bana göre çok artış var gibi görünüyor. İkinciside kadınların özgüveni arttı, kafa tutuyorlar ve daha fazla dayak yiyorlar. Hakkın var diyorsunuz. Kocası sert davranmaya yeltendiğinde sen bana vurazmazsın diyor, dikleniyor bu defa kocası daha çok dövüyor. Yani ben bunu gitsin teslim olsun anlamında söylemiyorum. Bu kadınların özgüvenlerinin artmasından kaynaklanan, var olan şiddetin biraz daha tırmandığını düşünüyorum. O yüzden batıdan gelen çözüm maddelerini uygulamanın anlamı yok. Kelin merhemi olsa kendi kafasına çalar. Batı kendi sorunlarını çözemediki bizim sorunlarımıza faydası olsun. Bizim merhametli, insan gibi insan modelin ihtiyacımız var. Adı müslüman olsunda ne olursa olsun, adı alevi olsunda ne olursa olsun, taktığı rozet benim partimin rozeti olsunda ne olursa olsun anlayışından vazgeçmedikçe bunu çözemeyeceğiz. Çünkü aleviside dövüyor, sunniside dövüyor. Sağcısıda dövüyor, solcusuda dövüyor. Bu, toplumsal ahlaka ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Bu süreçte varolan yapıyı düzeltme konusunda çok başarılı olacağımızdan eminde değilim. Yani bir anda düzelmez. Ama çocuklarımız için bu anlamda geleceğin dünyasını iyileştirmek adına elimizden geleni yapmamız lazım. Geleceğe dönük bir proje olarak konuya bakmamızın bizi çözüme yaklaştıracağını düşünüyorum. Bu konuda insanın rolünü, yaşlının, gencin, kadının, erkeğin rolünü belirlemeden bu işi başaramayız. Eşitlik tartışması teorik bir tartışma gibi gözüküyor ama bu öyle değil. Eşitlik tartışması üzerinden gideceksek batı'nın ergümanlarını, kavramlarını kullanacaksak Türkiye'nin geleceğini bir batı toplumu gibi dizayn etmek istiyorsak yöntem farklıdır. Eğer kendi inanç, tarih, kültür ve geleneğimizden yola çıkarak yeni bir model yetiştireceksek bunun yoluda farklıdır.
Mesela Şener Yurdatapan daha eşitlikçi bir bakış açısına sahiptir. Ben eşitliği reddeden bir bakış açısına sahibim yani benim eşitliğe karşı duruşum halk için bir tehdit değildir. Benim bugünümle dünümde eşit değildir. Ben diğer erkeklerle eşit değilim. Onlar üstün yada geri olabilirler. Erkek erkeğe eşit değil ki, Kadın erkeğe eşit olsun. Kadınlar merhamet bakımından erkekten üstündürler. Kas gücü bakımındanda erkek daha üstündür. Ee kadınlarda yapsınlar. Fıtratını bozarsınız, doğurganlığı kaybeder, ailede mutlu olamaz çünkü kadını kadın olarak değerlidir. Mesela kadınlar bilgisayar yazılımında erkekten üstündür, erkeklerde anakart dizaynında kadından üstündür. Bunu şunu gösteriyor. Herkes birbirinden üstündür ve herkesin birbirinden zayıf yanları vardır. Biz hepimiz yüksek meziyetlerimizi bir araya getirirsek daha üstün bir kültürü ortaya çıkarırız. Bir kadın ticaret yapamaz mı! Hz. Hatice tüccardı ve Peygamber Efendimiz de (S.a.v.) yanında çalışıyordu. Ama kadınları ticareti öznedirmek mi gerek acaba! Ha kadın kendi istiyorsa yapar. Kadın kendi rolünü kendisi biçebilmeli. Bana kalırsa bir kız ve bir oğlan mimarlık okumuşlarsa, erkek belediyeden alacağı ihaleyle işini sürdürmeli para kazanmak için. Kadınsa, insanlar bugün kü hayatta nasıl bir evde yaşamalı, sosyal sorumlulukla bunu yapmalı. Bunu analık vasfıyla yapmalı. Çünkü kadın çocuk değil toplumu doğuran yapısıyla bunu yapmalı. Çünkü her kadın ve erkek bir kadının eseridir. Varsayalım alevi bir kadın, cemevi nasıl olmalı onun mimarisini çizmeli. Yani insanlıktan aldığı bir msiyonla hayatı doğurmalı. Erkek doğuramaz. O belediyeden aldığı ihaleyi şartnameye uygun olarak yapıp teslim etmelidir. O yüzden eşitlik aramıyorum ben. Ama kadın ihaleye giremez mi? Girer! Ama kadını sürekli çalıştıramazsınız. Ya kadına çocuk yapma diyeceksiniz yada yarıda bıraktıracaksınız görevini. Ama erkeğin böyle bir derdi yok. Bana göre bireyler toplumda sanaldır. Gerçek olan tek kurum vardır! Aileler.. Aile bakanıyla bu konuyu tartışıyorum fakat anlaşamadığımız nokta şu. Aile bakanlığı aileye dışardan müdahale etmek istiyor. Bana göre bireyin, toplumun kozmik odası ailedir. Aileye yardımcı olabiliriz ama onu dizayn etmeye kalkarsak kozmik odaya müdahale etmiş oluruz. Ama hayır benim ailem bu şekilde dizayn olabilir, yahudi ailesi farklı, alevi ailesi daha farklı dizayn olabilir. Ama önemli olan ailenin yapısını güçlendirmektir. Karı-koca ve çocuklar ve bunların komşu ve akrabalarıyla olan ilişkilerinin güçlenmesi önemlidir. Bakın Huzurevinde huzur yok, anaokulunda ana yok. Ananın yerine hiçbir şey ikamet edilemez. O yüzden bana kalırsa olayın tarihine bakmamız lazım. Gelecek tasavvurumuzu gözden geçirmemiz lazım. Ve herkesinde mutlu olacağı yeni bir model bulmamız lazım. Bu konuda batı ideal bir model değil. Bugün kü halimizde hiçbir işe yaramaz.Burada sorsam nikah şahitlerini mihri muacceli ve mihri mahher bilen kaç kişi var? İslami nikah için şarttır. Evlenirken boşanacağı kadına ödeyeceği tazminat baştan belli olur. Bu kadının güvencesidir. Ama bunlar bilinmiyor. Kadına dini nikah adına zulüm ediyor. Kadın haklarını bilmiyor. Kadın ve erkek arasında ihtilaf çıkarsa nasıl çözecekler. Böyle bir durumda hakeme giden var mı? Nikah şahidini, mihrini hatırlamazken hakeme gidemezsiniz. Hakem neye göre karar verecek. Peki bu durumda yaptığınız nikahın dini olması ne ifade ediyor ki. Ya peki yerine getirmeyeceğiniz bir şartı niye konuşursunuz. Yani din dediğimiz bu uygulamanın dini bir karşılığı yok, şeklen var. Gelenek dediğimiz şey gerçek bir gelenek değil. Aslında bir zulmün sürüdürülmesi için gelenek istismar ediliyor. Modernize bir din için çözüm değil. O zaman herşeyi yeniden düşünmemiz gerekiyor.
2/ Ali Büyükşahin : Kadın ve erkek birlikteliği için elbette bir emek söz konusu. Tabiki evlilikte herhangi birinin madur olmaması için bunu garanti altına almakta faydavardır. Nasıl garanti altına alınır? Elbette yasal yönden, hukuki yönden takım tedbirler alınır. Ama şu varki bizim şuan yaşadığımız koşullarda ailede bazı baskılara maruz kalınıyor ve bundan dolayı o mutlu olması gereken yuva yıkılıyor. Alevilikte boşanma olamaz. Çünkü boşanma yoktur, yani özellikle keyfi bir boşanma olamaz. Çünkü boşanma konusunda kadın veya erkek madur olur.İşte bunu çok iyi düşünmekte yarar vardır. Fiziki yönden, yaşadığı ortam yönünden kadın erkeğe göre biraz daha fazla madur olur düşüncesiyle alevilikte boşanmaya pek fazla yer verilmez. Biz şunu istiyoruz; Madem ki insan olarak yaşıyoruz bu durumda bizim birbirimizi ezme hakkımız yoktur. Öyleyse ne yapacağız? Eğer yeniden bir yapılandırma gerekiyorsa onu mutlaka yapmamız gerekir. Sosyal, toplumsal, ahlaki yönden ne gerekiyorsa bence mutlaka yapılması gerekir. Ama batı şöyle yapmış, bir başkası böyle yapmış diye düşünürek tam bir çıkmaz sokağa düşeriz.
3/ Abdurrahman Dilipak: İslam geleneğinde evlenme boşanma ilişkilerinde geçici nikah mut'a nikah olarak kabul ediliyor. Alevilikte katolikliğe yakın bir tavır var. Ama evlilik fiilen bitiyor. Gelenek olarak teoride devam eden evlilik eşlerin ayrı yaşaması ile pratikte bitiyor. Sunni gelenekte kadın ve erkek boşanırsa bu toplumsal bir deprem gibidir. Ama boşanma da kabul edilmiştir. Boşanma şartları açısından erkek defakto boşanma hakkına sahiptir, kadın isterse boşanma yetkisine ortakta olabilir, tek başınada bu hakkı alabilir. Yani nikah kıyılırken, mehir belirleme esnasında kadın boşanma yetkisi isteyebilir.
4/ Leyla Yılmaz: Benim anne ve babamın sözleşmesi var. Ne kadar bakır, çelik gibi çeyizinden eşyası varsa bunların bir anlaşmazlık durumunda nasıl çözüleceğine dair bir noter tastikli sözleşme. Kadınların evlilik konusunda eğitilmesi için evlilik seminerleri düzenlenebilir. İnsanlar bu seminerlere katılıp sertifika aldıktan sonra evlense daha sağlıklı olur diye düşünüyorum. Hatta evli olan insanların bile bu seminerlere katılması daha da olumlu olur. Ayrıca biz erkek çocuklarını yetiştirirkende aynı yanlışı yapıyoruz. Erkek çocuklarını kız çocuklarına oranla daha çok önemsiyoruz. Bu konuda biraz gelenekçi davranıyoruz. Büyüklerinde çocukları yetiştirirken eğitime ihtiyacı var aslında. Kadına şiddet konusunda eğitimli veya eğitimsiz olmak ne kadar fark ediyor bilmiyorum ama eğitim görmüş arkadaşlarımızında şiddete maruz kaldığını görüyoruz. Bu konuda kadın eğitilmeli, haklarını bilmeli ama bu kırıcı noktada olmamalı. Sığınma evlerini son çare olarak görüyorum. Konya'da bir kadın sığınma evini gezdik. Şidde maduru kadınlarla konuştuk, gün oluyor 400 civarı kadın kalıyor, gün oluyor 35-40 kişi kalıyor. Evinde halısının rengini beğenmeyen, koltuğunu beğenmeyen birçok kadın o küçücük evlerde sıkışıp yaşamak zorunda kalıyorlar.Kadına şiddet sadece dayak olarak karşımıza çıkmıyor. Çalıştığımız ortamlarda da malesef şiddet ve taciz olayları görüyoruz. Başörtüsü konusunda bile şiddet var. Kadının başörtüsünün bir erkek eliyle kanun yoluyla yasaklanması bile şiddettir. Ayrıca küçük yaştaki çocukların evlendirilmesiyle evlilikler şiddete dönüşüyor.
5/ Abdurrahman Dilipak: Ben anne ve babasız büyüdüm. Annem-babam vefatlarından önce boşanmışlardı. Dolayısıyla boşanmanın ne demek olduğunu, ailenin hasretle ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Aileyi farklı açılardan sorgulamak gerekiyor ama siyasetin ve bürokrasinin müdahalesine çokta açık tutmamak gerekiyor, bu açıdan bana göre eğitim çok tehlikeli. Alevi çocuğunu alıp sunniye, sunni çocuğunu alevi eğitimciye teslim ettiğiniz zaman, kendine göre eğitilirse çoğulculuk kaybolur. Ama bir yapı oluşur. Aslında cem evine alevi çocukları verelim. Cemevi kendi sosyal yapısına göre yetşsin. Sunni çocuklar için cami daha etkin hale getirilsin. Ayrı şekilde kültür merkezleride daha etkin olsun. Devlet ailede eğitime müdahale ederse tek tip bir yapı olur. Vasiyet okunmalı, miras okunmalı. Müslüman kimlikli bir aile oluşturabilmek için hak ve görevlerini bilip yerine getirmeli. Bunları din olarak kültür olarak gelenek olarak öğrenirse ailede huzurlu yaşar. Yoksa insanlar kadın dövmenin suç olduğunu, günah olduğunu bilmedikleri için dövmüyor değiller. O ahlaka sahip olarak yetişmediği için dövüyorlar bunu bir Allah korkusuyla, kanun korkusuyla yani her yönüyle destekleyeceksiniz. Caminin nikah kıyma yetkisini elinden alıyorlar bu seferde caminin pek bir yetkisi kalmıyor. Yani belirleyici rolü olmuyor. Yani erkek karısını dövünce kadın kocasını böyle durumlarda caminin bir yaptırımı olmuyor. Savcıya gittiğinizde ise ailelerarasında kan davası ortaya çıkıyor. Şimdi ise başka bir başbelası ortaya çıkmış durumda. Mafya zengin iş adamlarına eş buluyor.Gayrı meşru çocuk sahibi oluyor. Sonrasında şantajla hisse sanatlarını ele geçiriyorlar. Hatta dahada ileri gidip eşlerinden boşatıp o kadınlarla evlendiriyorlar. Mal birliği yasasıyla malını çoğunu alıyorlar. Ama aile kavramı için cami ve cemevleri daha etkin bir konuma getirilirse mafya onlarla baş edemez. Ama etkinliği olmadığı için, bu sayede aile kutsallıktan uzaklaştırılıyor. Ahlak, olarak tahammül gerekir. Hoşgörü sağlamak için.
6/ Murat Koca: Öncelikle ailede şiddet görüp hayatını kaybeden kadınlar için Allah'tan rahmet diliyorum. Çünkü her kadın annedir. Her insan bir anneden dünyaya gelmiştir. Şimdi özümüze dönelim, devlet şiddet konusunu yeterince ciddiye almıyor. Hayatımızı tamamıyla siyaset dışında kaybettiğimiz şeyleri konulmuyoruz. Bana göre islamiyet camilere sıkıştırılmış. Biz sadece camide 5 vakit namazla kendimizi müslüman ilan ediyoruz. Ne zaman ki islami ahlak ölçülerini yaşam tarzımıza tatbik edersek o zaman dayakta kendiliğinden geri gitmeye başlayacak. Hz. Ömer ki kendi kızını diri diri toprağa gömmüştür. Ama islam dinini kabul ettikten sonra adalet timsali olmuştur. Batıda da kadına ve çocuğa şiddet ayrı derecede artmış durumda. Batıyı bu konuda örnek almak doğru olmaz. Onlar , şiddet konusunda bizden daha kötü durumda. Yani bizim araçlara ihtiyacımız yok. Yani kendi islami özümüze dönersek, ne aile içi şiddet kalır, ne toplumsal şiddet kalır. İnsanlar gözümüzün önünde eşine çocuğuna şiddet uyguluyor, öldürüyor ve biz sesimizi çıkartmıyoruz. Daha geçen gün Ankara'nın göbeğinde adam karısına kameralar önünde, 9 yaşındaki çocuğunun gözü önünde karısını 8 yerinden bıçakladı. Sonrada elini kolunu sallaya sallaya gidiyor. Peki bu durumda adalet nerde, hukuk nerde? O kadar kanun meseleleri çıkartılıyor, yasa tasarıları düzenleniyor. Biz neden sürekli batıya bakıyoruz. Neden kendi özümüze dönmeyi düşünmüyoruz. Her yerde şiddet var. Haberlerde, filmlerde şiddet var. Çizgi filmlerde bile şiddet ön plana çıkmış durumda öyle ki çocuğumuzun hangi çizgi filmi seyredeceğine müdahale etmek zorunda kalıyoruz. Bu nedenle annelere çok daha fazla iş düşüyor. Çünkü şiddet kendiliğindan var olmuyor. Özüne indiğimiz zaman çocukluktan başlayıp belli bir döneme kadar devam eder. Psikolojik, sosyal gelişimi olumsuz olduğu takdirde şiddete yöneltiyor.
7/ Abdurrahman Dilipak: Size kadınlar konusunda iki vehim örnek vermek istiyorum. Birincisi; Çin'de kadınların ruhu olduğu kabul edilmiyor. Kadınlar ruhsuz varlıklardır. Onlara takdir edilen bir eşi vardır, o eşinin ruhunun parçasıdır. Hindistan'da kadın evliyse eşi öldüğü zaman, bekarsa babası öldüğü zaman onunla birlikte yakılır. Kadın erkekten bağımsız bir ruha sahip değildir. Bu Babür Şahı döneminde uygulanıyor. Müslümanların yönetimde oluğu dönemde kaldırılıyor. Ama hala kırsallarında kaçak olarak uygulanıyor. Kadının bağımsız ruhunun olduğu kabul edilmediği için kız doğuran kadın çocuk sahibi olmuş sayılmıyordu. En fazla bir kız çocuğu sahibi olabiliyordu. Onun dışında doğan kız çocuklarını boğarak öldürüyorlar yada doğum anı gelen kadın evinde gizlice doğum yapıp, ya kan kaybından ölüyor. Yada çocuğu kız ise merkezden uzak bir yere bırakıyor, sonra gidip çocuğuna bakıcılık yapıyor. Böyledce yedek annelikle çocuğuna sahip çıkıyor. Ve zulümler sebebiyle Çin'de yüksek oranda bir islamlaşma var. Tabi bizim bildiğimiz gibi bir müslümanlık yok. Bunun dışında Suriye'de yaşayan yaşayan kadınların durumu çok kötü. Çok tecavüz vakaları oluyor. Mali'de de selefilerle sufiler çatışıyor. Sufiler selefilerimürted kabul ediyor. Selefilerde sufileri müşrik kabul ediyor. Taraflar kaşısındaki öldürdükten sonra ölenin karısını kendisine cariye olarak alıyor.
Şuan dünyada köle ticareti yapan tek ülke Nijer'dir. Müslüman ol veya olma Nijer'de bir aşiretin toprağına girerseniz sizi köle olarak kullanırlar. Alevi-Sunni, Kürt-Türk farketmez biz kardeşiz. Bizim birbirimize karşı kazanılacak bir zaferimiz yok.
Erkek için genel ev var. Yasada eşitlik arıyorsanız kadın içinde genel ev olsun, erkekte sermaye olarak çalışsın eğer kadınlık için eşitlik isteniyorsa. Bu durumda erkeklerin yaptığı ne kadar namusluysa kadınların yaptığıda o kadar namusludur. Kadın zina edince kötüde, erkek zina edince şereflimi! Bu çok kötü. Kadın bedeni sermaye olmasın, reklamcılarında sermayesi olmasın.
8/ Fehim Taştan: Kadın benim eşimdir, kadın benim annemdir, kadın benim kızımdır sorgulatmam. Cumhuriyet kuruldu, bir kuşak değişikliği bir kültür değişikliği oldu olmadı derken 60'ta ihtilal, 70’te yapılamayan bir ihtilal, 80'de zulüm ile gelip silindir gibi ezen bir ihtilal… Sonuçta birbirinin hayatına son verecek derecede iki insan bir kadın, bir erkek. Bu toplum bu hale nasıl geldi peki. Toplum kadar, insanlar kadar, insanları bu şiddet derecesine getiren insanlarda önemli.
Bu ihtilallerle amacıolmayan bir uşak yetiştirirseniz sonuç bu olur. Kızılay'ın göbeğinde kulağınıda keserler burnunuda keserler. Siz herşeyi materyalist bir düşünceyle değiştirecek bir kuşak yetiştirmeye kalkasanız sonucu bu olur. Peki ne yapabiliriz? Herşeyi sıfırdan alacağız Anneyi, babayı ele alacağız, çocuğu ele alacağız, eğiteceğiz, eğitileceğiz. Bir milletvekili kocasından dayak yedikten sonra ancak boşanabildi.
9/ Yılmaz…: Konuşulacak çok şey var, o kadar çok şey varki kırk gün kırk gece konuşsak bitmez. Ben bir öğretmenim. Farklı bir pencereden olaylara bakmak istiyorum. Anadolu kültürü ataerkil bir kültür. Her ne kadar kadın baş tacıdır denilsede kadını ezen bir kültüre sahibiz. Başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Kömür köyünde alevi bir genç var. Alitaşı Mahallesi civarında bir ailenin kızıyla evlenmek istiyor. Aile kıza resmen kıza resmen şiddet uyguladı o gençle evlenmemesi için. Olay büyüyünce aile kızı kaçmasın diye bu evliliği kabul etmek zorunda kaldı. Anne düğününe gelmem diyor, baba düğününe gelmem diyor. Olaya sadece pencereden bakmamak lazım.
10/ Abdurrahman Dilipak: Geli-kaynana kavgasıbile karı-koca kavgası kadar trajiktir. Erkeğin erkeğe, kadının kadına yaptığı zulümde az değildir. Herkes kendine göre tecrübelerle birbirinden yararlanarak yani biz alevilerden güzel bir şeyleri alırsak buda bizim için bir değerdir. Birbirimiz rağmen değil birbirimizden istifade etmeyi öğrenerek yaşamayı başarırsak kazanırız.
11/ Zeynep Saya: Bu yaşananlar konusunda Abdurrahman bey bize batıdakini çok iyi aktardınızda, biz nerdeyiz. Veya Asya nerde, Afrika nerde? Bu sorun sadece batının sorunu değil sadece Türkiye’nin sorunuda değil. Aslında bu sorun 1800'lerden bu tarafa özellikle iktisadi gelişmelerle birlikte kadın emeğinin sömürüsü üzerine gelişen koşulların bir sonucudur diye düşünüyorum. İnsan noktasında sizden birşey alabileceğim düşüncesiyle geldim buraya. İslamın kadına bakışını görmek istedim. Çünkü bir seçim varsa demokrasi parkurunda kadına yönelik şiddeti protesto eden, kınayan erkeklerimizin eşlerinin yanımıza şiddet maduru olarak geldiğini görüyorum. Aslında toplum olarak o kadar samimiyetsiziz ki kendimiz dahi samimi olmadığımızı düşünüyorum bu konuda. Sizin gibi yazarlarımızın topluma kazandırabileceği çok şey olduğunu düşünüyorum. Kadına şiddet konusunda; bugün bir hocadan, bir müftüden, hukukçudan, hakiminden, savcısına kadar herkesin elini taşın altına koyması lazım. Allah'ın huzuruna giderken kul hakkıyla gitmemek lazım, benim islam anlayışım bu. Ama insanlar islamiyeti şekli olarak yaşıyor sadece. Bir yandan yanında ki kadını ana sıfatıyla kutsuyor. Anam, eşim, kız kardeşim diyor. Öte yandan kendini ön planda tutuyor. Aslında kadına en azından fırsat eşitliği verilmeli diye düşünüyorum. Toplumun şiddet sorunundan kurtulmasını sağlaycak kültür empati kültürüdür. Bu şiddet sorunu salt hukuki bir sorun değildir. Bugün yaşanan kadın cinayetlerinin sadece bir adli vaka olduğunu düşünmüyorum. Bunun sosyolojik, psikolojik hatta siyasi bir vaka olduğunu düşünüyorum. Şiddet olaylarının kayıt altına alındığı için arttığını söylediniz, buda var tabi ama sanki farkındalık çalışmalarıyla uyuyan kadınları biraz uyandırdık gibi geliyor bana. Uyanan prensesler prensleri rahatsız etti diye düşünüyorum.
Yanlızlık Allah'a mahsus, kadın ve erkeğin birbirini tamamladığını düşünüyorum. Kültürlerin kadını taşıdığı boyutlar dolayısıyla çok önemsiyorum. Yani kadının o kültürdeki yeri nedir? Ben gittiğim ailenin kültüründen fazlasıyla beslendiğimi düşünüyorum. Benim ailemden çok daha fazla kadını ön planda tutma varç Ben eşimin çevresinden boşanma vakalarıyla hiç karşılaşmadım. Alevide boşanma pek söz konusu olmadığı için anlayış şu: Ya sevdiğini alacaksın yada aldığını seveceksin. Ama şu anda o kültürde yavaş yavaş değişmeye başladı.
12/ Mustafa Işıldak: Aile çalışması denince evvela gençlerden başlanması gerektiğini düşünüyorum. Biz hep çocuklarımızı evlendirdiğimizde hep şunu düşünüyoruz: Kaç çift bilezik yapacağız, altın kaç gram olacak hep bunu konuşuyoruz. Ama bu gençlerde manevi açıdan ne verelim ki faydası olsun, bunu düşünelim. Örneğin; Halit Ertuğrul'un ''Adım adım evlilik'' kitabını verebiliriz. Yakında gittiğim bir nişan törenine işin maddi boyutundan ziyade manevi boyutunu düşünerek bu kitabı alıp onlara hediye ettim. Bide şu unsur var; kadın hakları boyutunda bir uyuşmazlık olduğunda ya hakime ya da hekeme gitmek gerekir. Biz hakime gitmeyi biliyoruz çünkü sistem öyle oluşturulmuş, ama hakemlik kurumu pek yok. Kendi hukuk sistemimizde aile hekemliği sistemide oluşturulsun.
13/ Fadlı Doğan: 1980 yıllarından sonra Türkiye'de kültürümüzün yozlaştırılması, ahlakın bozulması yönünde lobiler başlatılırken eş zamanlı olarak cemaatlerde çoğalmaya başladı. Cemaatler kültürümüzü yüksek bir seviyeye ulaştırıp, batının çağdaşlaşmış ahlakınıbize aşılatmamaya çalışıyor. Bu sayede lobileri bastırıp onların amacına ulaşmasını engelledi. Ben kadına şiddet konusunda olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Eskiden çok eşlilik vardı, çok küçük yaşlarda evlenenler vardı. Kadın ahır temizler, ekmek yapar, hayvanları sağar, ev işlerini yapardı.
Günümüzde ise çok eşlilikler sona ermiştir. Küçük yaşta evlendirilmeler hemen hemen bitmiştir. Eğitim kadınlarda hiç yokken bu seviye şimdilerde çok yükselmiştir. Eşitliğin ve kadın haklarının şimdi had safhada olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de bir iki münferit olay oluyorsa bu iletişim araçlarıyla duyduğumuz için sanki Türkiye'de büyük bir işkence varmış gibi görünüyor. Şimdi kadın-erkek eşitliği çok güzel bir seviyededir. 2012'de 681 öğretmen ataması oldu. Bunun 400 küsürü bayandır. 1974 yılında bir komşum vardı, eşini çok döverdi. O günün şartlarında kadının ağzından eşine bir şiir yazdım.
Alnım açık sana geldim
Benliğimi sana verdim
Her sözüne boyun eğdim
Anla beni insafa gel.
Kulak verdim sözlerine
Işık oldun gözlerime
Düştüm senin ellerine
Vicdan eyle insafa gel.
İyi günde kötü günde
Ben ve kalbim hep seninle
Bak birazda bizi dinle
Gaddar olma insafa gel.
Yeter artık üzme beni
Koy sandığa gizle beni
İnanmazsan izle beni
Kıskanç olma insafa gel.
14/ Abdurrahman Dilipak: Benim kız kardeşim de geçen sene ayrıldı, şiddette vardı. Evliliği devam etsin diye çok çaba gösterdik ama bazıları insafa gelmeyebiliyor. İnsaf deniliyor! Hala Kürt-Türk birbirini vuruyorsa, alevi-sunni birbirini öldürüyorsa birşeylerin pekte düzelmiş olduğunu düşünüyorum, saman altından su yanıyor. Aile büyük bir tehdit altında. Aile bir erozyon yaşıyor.
15/ Ahmet Yaşar Özçakmakcı: Şuana dek olayların sonuçları hep dile getirildi. Huzur evinde huzur yok, ana okulunda ana yok dediniz. Peki ailede anne-baba ne kadar var. Okulda öğretmen ne kadar var. Acaba ana-baba iş yerinde işine ayırdığı zamanın ne kadarını evde çocuğuna ayırıyor. Biz ailede çocuğumuzu yetiştiremezsek dışarda kim yetiştirecek. Bizim şu anki durumu kurtarmaktan ziyade geleceğimizi kurtarmak için aileye dönük bir muhasebe yapmamız gerekiyor. Çocuk hep bastırılıyor. Okulda birşey söyleyecek öğretmen sus diyor, eve geldiğinde anne ve babayla konuşmak istiyor, anne işim var babana git diyor, baba yorgunum annene git diyor. Bu durum değişmedikten sonra bu konuları daha çok tartışırız. Bizim Sahabelerin duruşunu, Halifelerimizin durumunu düşünmemiz lazım, dahası Peygamber Efendimiz'in (S.a.v.) duruşunu düşünmemiz lazım. Ve bunlardan bir pay çıkararak geleceğimizi inşa etmemiz lazım.
16/ Abdurrahman Dilipak :Peygamber Efendimiz'in Veda Hutbesinde insanlara on yedi başlık altında birşeyler anlatıyor. Bu başlıklardan biride kadınlarımız. Demek ki bu konuda hak ihlali var ki bunun üzerinde durdu. Ezilmiş dişiliksiz bir kadından şahsiyetli bir nesil vücuda gelmez. Kadınlarımızı ezersek, kaybedersek onlar şahsiyetli bir erkek doğuramaz. Elinde olmayan bir şeyi nasıl verecek ki! Kadınlarımızı yok edersek geleceğimizi yok etmiş oluruz.
17/ Birsen Günay: Kadınlar kıskançlık yüzünden şiddet görüyor denildi. Ben buna karşıyım. Güneydoğuda kadın için çok şey ayıptır. Kadın çalışamaz, kadın arava kullanamaz, dışarda bir erkekle konuşamaz, erkek arkadaşı olamaz. Kadının daha çok sosyal yönü zayıflatılıyor. Mesela Karadenizde kadınlar fazla şiddet görmüyor, bunu gördük. O kadınlar çalışıp aile ekonomisine katkı sağlıyor diye şiddet görmüyor. Doğunun kadınları bu katkıyı sağlayamadığı için şiddet görüyor.
18/ Abdurrahman Dilipak: Zeynep Binti Şifa Mekke'de pazarı denetleyen bir kadındı. Hz. Hatice ise büyük bir tüccardı. Yani o dönemde büyük şirket sayılabilecek yerleri yönetiyor, iş hayatında aktif rol oynuyordu.
19/ Mustafa Baydar: Modern dünya olsun, inanç dünyası olsun. Kadının muhafaza altına alınması gerekir. Kadına hakkaniyet içinde davranılması gerekir. Kur-an-ı kerimde biz kadınları sizlere emanet bir eş olarak yarattık. Onlar size birer emanettir denilmiştir. Kadını dışlamak ise emanete hıyanet olarak düşünüyorum. Kadınların korunmaya muhtaç olduğunu unutmamak lazım. Unutulumamalıdır ki Resullullah (S.a.v.) ''Cennet Annelerin ayakları altındadır'' hadis-i şerif ile şereflendirilmiştir. Annelerimizinde birer kadın olduğunu unutmamamız lazım. Ayrıca dünyanın her yerinde kadınları bir reklam aracı olarak kullanan tüm sektörleri kınıyorum. Bir ürünü satabilmek amacıyla rezalet ve çirkef bir şekilde kadınların dişiliğini deşifre etmelerini ahlaki bi çöküntü olarak görüyorum. Ne hikmetse kadına önem vermek yerine cinselliğinden faydalanmaya gidilerek tamamen ahlaktan yoksun bir şekilde saygısızca kadınlar ikinci plana itilip sadece gelir getiren bir araç olarak görülmüştür. Oysa kadın hayatın tamamlayıcı unsurudur. Kadın gül gibidir. Kadına şiddet uygulayana ceza uygulanmalıdır diye düşünüyorum.
NEMRUT DAĞI VE HEYKELLERİ ’NİN ÖNEMİ
20/ Ali Büyükşahin: Nemrut Dağı, Adıyaman ili, Kahta ilçesinin Karadut sınırları içerisinde bulunmaktadır. 2150 m yüksekliğinde olup, üzerinde yapılan ve dünyanın 8. harikası sayılan görkemli heykel ve anıtlarla büyük tarihi bir kültür mirası sergilemektedir. Bu tarihi kültürün Adıyaman’da bulunmasını bizim açımızdan çok büyük bir şans ve mutluluk olarak görüyorum. Adıyaman’ın eski ismi Hısn-ı Mansur’dur. Hısn-ı Mansur, adını Emevi komutanlarından Mansur İbn-i Canena’nın burayı zapt etmesiyle almıştır. Emevi komutanı burada bir kale yaptırmış ve o kale hala varlığını korumaktadır. Hısn-ı Mansur adı cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir. Bazı rivayetlere göre Adıyaman’ın Hısn-ı Mansur’dan önceki adının Vadiulleman olduğunu söylemektedir. Vadiulleman Güzel Vadi anlamındadır. Bu ad, zamanla değişikliğe uğrayarak ADIYAMAN adını almıştır.
Adıyaman’da milattan önce ve milattan sonra 72 yılları arasında kurulan “ Kommagene ” uygarlığı kısa bir süre yaşadığı halde yüzyıllarca adından söz edilecek tarihi bir miras bırakmıştır. Kommagene; gene topluluğu anlamını taşır. Kommagene krallığı döneminde yapılmış olan sanat eserleri Yunan kültürüyle Güney Anadolu kültürünün bir araya gelerek, kaynaşarak ortaya konulduğunu görmekteyiz. Hatta bukaynaşmanın Büyük İskender’in görüşleri doğrultusunda oluşturulduğu söylenmektedir. Kommagene kralı I. Antiochos’un mezarı Nemrut Dağı’nın tepesinde bulunmaktadır. Mezarın üzeri kırma taşların üst üste yığılmasıyla bir Tümülüs oluşturulmuştur. Tümülüs’ün kuzeyi, batısı ve doğusunda yapılan terasta tanrı heykelleri ve kabartmaları yerleştirilmiştir.
Bir düzen içerisinde yerleştirilen tanrı heykelleri dinsel ve tarihsel bir kültür sergilemektedir. Yüzyıllarca ayakta durarak günümüze ulaşan Kommagene heykelleri ve anıtları bize çok önemli büyük bir uygarlığın yaşadığını anımsatmaktadır. Ama ne yazık ki, gerek iklim koşulları, gerek insanların ilgisizlikleri karşısında bir kısım eserler orijinal(özgün) durumlarını koruyamamışlardır. Bundan ötürü bu eserlerin koruma altına alınması gerekmektedir.
Bizden önce yaşayan insanlar bize büyük bir miras bırakmıştır. Bu tarihi eserleri itina ile korumak ve yaşatmak tarihi yaşatmak demektir. Çünkü tarih insanlara evrensel olmayı, bilgi sahibi olmayı ve insan değerine saygılı olmayı öğretir. Biz tarihsel miraslarımızı yaşatmak için çaba harcamalıyız. Tarihi yaşatmak demek ekonomik, sosyal ve toplumsal gelişmeyi sağlamak demektir. Bundan 30-40 yıl önce turizm alanında oldukça ileri olan Adıyaman’ımıza tekrar bir canlılık kazandırarak turistlerin daha çok gelmesi için olanaklar sağlamalıyız. Adıyaman’ın tarihi çok zengin. Nemrut Dağı ve heykellerinin yanında bir çok tarihi eserlerimiz bulunmaktadır. Adıyaman’da birçok uygarlıklar yaşamıştır. Adıyaman’da Hititler, Huriler, Mitanniler, Kumunlar, Asurlar, Babiller, Makedonlar, Bizanslılar, Selçuklular, Memluklar, Osmanlılar ve Cumhuriyet dönemi dahil olmak üzere birçok uygarlığın yaşadığını görüyoruz.
Adıyaman’da yaşayan her uygarlığın izleri bulunmaktadır. Onun için Adıyaman’da kültürel bir çeşitlilik, tarihsel bir zenginlik bulunmaktadır. Adıyaman tarihsel, coğrafi, ekonomik ve kültürel yapısıyla Türkiye’nin en güzel illerinden birisidir. Adıyaman’da din, dil, ırk farkı gözetilmez. Yaratandan ötürü birbirlerini eşit yaratılmış olarak görürler.
Adıyaman Anadolu’nun en şirin yörelerinden birisidir. Aslında Anadolu’nun her yanı, her yöresi güzeldir. Anadolu erenlerin, evliyaların, hoşgörülülerin, sevgi ve saygıya önem verenlerin, emeğe saygı duyanların, özverili olanların eşitlikçi ve paylaşımcı olanların yöresidir. Ve Anadolu çeşitli uygarlıkların yaşadığı bir beşiktir.
Yerel Gündem
21/ İsmail Ergün: Saffan Bin Muattal Hazretleri'nin türbesinin inana turizmine katkısını konuşacağız. Saffan Bin Muattal Mekke ile Medine'nin ortasında bulunan El-Kamil adına bir yerleşim biriminde doğmuştur. Dürüst içi dışı bir insanlardan oluşan bir halkı vardır. Hicretin 4. yılında müslüman oldu. Uhud Savaşı'nın kaybedildiği, sahabelerin tuzağa düşürülüp öldürüldüğü bir dönemde o müslüman olmuştur. Hendek Savaşı sırasında islamı ortadan kaldırmak isteyen müşriklere Saffan Bin Muattal 700 kişilik ordusuyla katılır. Ama bu savaşta kendi kabilesine karşı savaşır. Yani müslümanlığın kör sayıldığı kolay olduğu bir dönemde müslüman olmamıştır. Halifeler döneminde birçok şereflere katılmıştır. Ama bir yönü vardır ki uykuya çok düşkündü. Bu yüzden Peygamber Efendimiz (S.a.v.) onu hem kafilenin ardından kalanları toplamakla görevlendirmiş hemde arkadan gelebilecek aldırılarıhaber vermekle görevlendirilmiştir. Ancal yine böyle bir yolculuk esnasında Hz. Aişe'de geride kalmış ve ikisi hakkında dedikodular çıkartılmıştır. Bu iftiralardan sonra Peygamber Efendimiz'in Saffan Bin Muattal ile ilgili değerlendirilmesi çok manidardır. '' Ben onun için hayırdan başka birşey bilmiyorum.'' Tabi kalbinde münafıklık olan bir takım insanlar bu olayı Peygamber Efendimiz'in aleyhine kullanmışlardır. Ancak olay Kuran-ı Kerim'in Nur Suresinin 11 ila 21. ayetleri arasında geçen ayetlerle onların temiz oldukları Allah katında tescilenmiştir. Saffan Hazretleri bu dedikoduları çıkaran kişiyi öldürmeye çalışıp yaralamıştır. Bu konuda ise şu sözü söylemişti: Ben ömrümde haram olan hiç bir kadına dokunmadım.
Adıyaman'a gelişide bir komutan ile birlikte Ceziret-ül Arap denen Urfa,Antep ve Diyarbakır ve Adıyaman bölgesine geliyor. Bu bölgeler görüşmelerle savaş yapılmadan fethediliyor. Samsat bölgesinde 40 yıl yaşıyor ve bu dönem içerisinde valilik ve ordu komutanlığı yapıyor. Kemah ilçesinin fethine katılıyor orda yakalandıktan sonra vefat edip şu anki türbesinde defnediliyor. Türkiye'de bir çok sahabe kabrinin olduğu söyleniyor. Ama Tarihi vesikalarla ispatlanmış yeri belli iki sahabe vardır. Bunlardan biri Saffan Hazretleridir. Saffan Hazretlerine iftira atıldığı zaman Halid Bin Zeyd'in eşi ona bu konuda ne düşündüğünü soruyor. O'da diyor ki ''sen Hz. Aişe'yi tanırsın sence o böyle birşey yapar mı? Yapmaz! Cevabını alınca, peki sen yapar mısın diye sorunca eşi bende yapmam yanıtını veriyor. Tekrar soruyor hanımına sence ben böyle birşey yaparmıyım? Eşi Vallahi sende böyle birşey yapmazsın. Saffan Hazretleri benden daha dürüst daha meziyetlidir. O böyle birşeyi hiç yapmaz. İşte bu iki sahabe yani Halid Bin Zeyd ve Saffan Bin Muattal'ın türbeleri Anadoludadır.Bu bizim için Allah'ın bir lütfudur. Sahabelerimizin fazileti olarak Peygamber Efendimizden rivayet olunan hadisler vardır. ''Benim ashablarımdan herhangi biri bir yerde vefat ederse, kıyamet gününde o ordakilere nur ve önder olacaktır.'' Geçenlerde Saffan Bin Muattal ve Ahlak sempozyumu düzenlendi.18 akademisyen geldi. Ve onların söylediği şey şuydu.Adıyaman, etrafındaki illere göre bir barış adası gibidir. Bu açıdan Saffan Hazretlerinin türbesinin burda olması bize bir hediye gibidir. Emniyet Müdürlüğünün ifadesiyle, adli vakaların az yaşandığı en güvenilir dört ilden biridir Adıyaman. Biz Saffan-der olarak yaptıklarımız şunlardır. Saffan-der kurulmadın önce sahabenin türbesi sahabe olarak kabul edilmiyor ''Saffan Dede'' olarak geçiyordu. Onun sahabe olduğu kaynaklardan kanıtlanınca derneğimiz bu konuyu Diyanet işleriyle görüştü. Onlar bunu öğrenince çok şaşırdı. Sonuçta sahabenin burda olduğunu kesin olarak belgelemiş olduk. Türbenin etrafı mezbelelik bir alandı. Şimdiki çevre ve şehircilik bakanımız Ertuğrul Bayraktar Toki Genel Müdürü iken kendisi ile görüşüldü ve burda bir çevre düzenlemesi yapmak için destek istendi. Ve dörtyüz bin tl kaynak aktarıldı. Sahabenin tanınması için konferanslar yaptık, kitap çalışmaları yaptık. Bunlar dışında yapılmasını istediğimiz şeylerde var.Örneğin; otobüs firmaları güzergahlarında Sahabenin türbesinide dahil etsinler. Bu alanda Menzili'de devreye sokmak gerekiyor. Ulusal kanallardaki Kandil programlarının Sahabenin türbesinde yapılması sağlanmalı. Nasıl ki Şanlıurfa Peygamberler Şehri diye anılıyorsa, Adıyaman içinde Sahabe Şehri algısı oluşturulmalı. Adıyamanda da iyi tanınması için bir caddeye, bir hastanenin ünitesine, bir okula, bir camiye, üniversitenin bir bölümüne sahabenin adı verilebilir. Ayrıca türbenin resmi belediye ambleminde kullanılabilir.
22/ Fehmi Eraslan: Türbe kayıtlarımızda Saffan Dede olarak geçiyordu. İsminin değiştirilmesi için bize gelindiğinde bunu tarihi kaynaklardan ıspatlanmış olması gerektiğini söyledik. Ispatlandığında ismini düzenledik.
23/ Abdurrahman Arslan: Diyanet İşleri Başkanlığı yıllardır bir Tv kanalı açacaktı ama bir türlü açamadı. Neden Diyanetin sadece bir değilde daha fazla kanalı olmuyor. En az iki-üç tane kanalı olmalı. Çocuklar için Diyanetin çizgi film kanalı olsun, çocuklara Saffan Hazretlerini anlatan çizgi filmler hazırlanmalı. Bunlar neden yapılmıyor. Bir külliye yapılması düşünülüyor. Yapılacaksa eğer bu proje uzun yıllar sonrasını düşünerek yapılmalı.
24/ Mustafa Işıldak: Yeni mimarlık projesi Şahin Mimarlık tarafından yapılıyor. Bu şahıs bu işi Allah rızası için yapıyor. Külliye projesinin uzun yılları kapsayacak şekilde hayata geçirilmesinden bahsedildi. Ama malasef işin ucunda para var. Bu yüzden istenildiği gibi oluyor. Bu proje içerisinde düşünülen mekanlardan Kuran Kursu, misafirhane, hediyelik dükkanlar, konferans salonları, gibi geniş kapsamlı bir külliye düşünülüyordu. Ama sadece türbe ve camiden oluşan bir külliye düşünülüyor. Ayrıca malesef aldığımız bilgiye göre külliyenin inşaatının siyah betondan yapılması düşünülüyor. Oysa burası sahabenin türbesidir. Kutsal bir mekandır. Bu yüzden kara beton değilde kesme taştan yapılma bir eser olmalıdır. Malatya 2012 şubat ayında Nemrut Dağı yanında kendi yolunda bir otel yapmayı planladı. Bu Adıyaman turizminin öldürülmesi anlamına geliyor. Bu projenin iptali için siyasi çalışmalar yaptık ama maalesef başarılı olamadık. Bizde hukuki yola başvurduk. Altı sivil toplum kuruluşu adına, Orman Ve Su İşleri bakanlığı ile Turizm Bakanlığı aleyhine bu kararın durdurulması için dava açtık. Bu dava hala danıştayda devam ediyor. Bu hukuki süreçte gereken yedi bin tl'yi maddi yetersizlikler dolayısıyla kendimiz bulmaya çalıştık. STK olarak devlet katkısı olmadan bu parayı toplamak bizi gururlandırdı ve cesaret verdi. Bu konuda katkısı olan şahıslara çok teşekkür ederim.
25/ Mahmut Arslan: Kırk yıldır hayatını Komagene'ye adıyan biriyim. Komagene'ye dair bir çok kitap yazdım. Şimdi yazacağım kitabın adı ise Sömürülen Uygarlık olacak. Burası Komagenedir, genler topluluğudur. İkiyüz elli yıl boyunca bir arada yaşayan topluluklardır. Etrafımızdaki illere bakıyoruz, afişler asıp kültür miraslarını dünyaya tanıtıyorlar. Adıyaman'da 10 yıldır Nemrut'u tanıtan bir afiş yok. Kültür ve turizmde iktidar hala bürokrasidir. Oraya vincin çıkması için, başka yanlış işlerin yapılması için onay veriliyor. Malatya tarafından yol yapılıyor. Yine Malatya gelen turistler için otel yapmalıyım diyor. Adıyaman da ise bürokrasi bunu sömürüyor. Müze oraya tuvalet yaptı, gerisi yok. Cemil Çiçek'in imzasıyla onaylanmış 12 proje var. Ama hiçbiri faaliyete geçirilmiyor. Nemrut rant kapısıdır. Kum fırtınası yüzünden yıpranan heykelleri pirine indirmek istiyorlar, bütçe yok. Malatya Nemrutu sahipleniyor diyorlar. Malatya dağı alıp götürecek değil, bunlara takılmak yerine asıl sorunlarla ilgilenmek lazım.
26/ Fehim Taştan: Haklı olanın sesi çıkmazsa haksız olanın sesi çıkar. Adıyaman turizm merkezleri kurmalıyız. Adıyaman'ı özüyle anlatmalıyız, ancak o zaman sorun çözülür. Bizim memleketimiz öksüzdür. Burada milletvekilleri seçilmez, atanır. O yüzden biz sıkıntımız kendimiz seçmeliyiz.
27/ Abidin Harputlyoğlu: Nemrut'ta tuvalet yapılırken neden engeller düşünülmedi. Başka yerlerde bu konular da sıkıntı yaşamıyoruz. Saffan-der engellerimiz arkadaşlarımızı düşünürse mutlu oluruz. Sahabede içeri girmek istediğimizde halı serili olduğu için içeri giremedik.
28/ Mustafa Işıldak: Eski Valimiz gönderdiği kartpostallarda bulundurduğu yerin özelliklerini yazar. Oranın tarihi yerlerinin resimleri olan kartlardan bildiği şeyleri ekler. İsmini bile altta küçük olarak yazar. Ben Amasya'yı görmedim ama gönderdiği kartpostallar sayesinde görmüş gibiyim. Burda ise, Adıyaman'da Nemrut'a gelen turislere Sahabe'ye gittiniz mi diye sorduğum zaman hayır diyorlar. Çoğu sahabeyi ilk defa bizden duyuyor.
29/ Mehmet Durmuş: Hem inanç hem doğa hemde tarih turizmi açısından gördüğümüz en büyük hata tanıtım eksikliğidir. İnanç turizmi açısından arkadaşlarımızı götürmek istediğimiz zaman ulaşım sıkıntısı yaşıyoruz. Cendere Köprüsüne gidildiğinde yollar yol değil, çevre düzenlemesi yok. Çevre düzenlemesi yapılmalı, yol yapımı olmalı. Bunlar olmadığı için giden bir daha gitmek istemiyor. Bir an önce tarihi yerlerin iyileştirilmesi gerekior. Ailem ile beraber akşam ezanından sonra sahabeye gittik. Yatsı namazını orda kılmak istedik ama kimse yoktu. Kapılar kilitliydi. Dışardan duamızı ettik ve geri döndük. Bizim tarihi yerlerimizi ne Malataya nede başkaları alamaz ama gelenler için gereken rahatlığı sağlamazsak bir gelen bir daha gelmez.
30/ Fehmi Eraslan: Ben Fehmi ERARSLAN Müze müdürüyüm, tabi ki kurumsal kimliğim var ancak Nemrut Dağı ile ilgili olarak bir kronoloji yaptım F.Ö.N ve F.S.N diye yani Fehmi’den önce Nemrut ve Fehmi’den sonra Nemrut diye…
1- Heykellerin üzerine çıkılıyordu – Önüne fiziki engel konuldu, izin verilmiyor.
2- Kumtaşı horoskop ve tokalaşma kabartmaları yıpranıyordu – 2003 yılında yapılan geçici
Restorasyon evine taşındı.
3- Silueti bozan kafeterya var – Silueti bozmayan akıllı bir hizmet evi yapıldı, mevcut
kafeterya yıkılacak.
4- Doğu terasta bulunan ateş sunağına helikopter inişi yapılmış – Asla izin verilmez
5- Koruma güvenlik personel sayısı 1 ( Bir ) di – Koruma güvenlik personel sayısı 4 oldu.
6- Çevresi düzensizdi – Çevre düzenleme projesi hazırlandı, kuruldan onaylandı ve uygulama başladı.
7- Doğa şartları nedeniyle heykellerde bozulmalar var ve devam ediyor – Restorasyon
projesi hazırlandı kuruldan onaylandı uygulamaya başlanacak.
8- Uluslararası bir ödülü yoktu – 2004 yılında Turizm OSCAR’ı olarak bilinen “ Altın Elma ” ödülünü aldı.
9- Kafeteryadan zirveye çıkış için kullanılan patika yol vardı – Patika yola taş kaplama yapıldı, batı terasa çıkan taş kaplama ikinci bir yürüme yolu yapıldı.
10- Birileri hep hikaye anlattı – 2012 İlimize teşrif eden Cumhurbaşkanımız’a Kommagene kralı Antiochos döneminde farklı din ve kültürlere ait toplulukların burada barış içinde yaşadığı arz edilmiştir.
31/ Ali Büyükşahin : Değerli yazar Abdurrahman DİLİPAK ve degerli konuklar ; Sahabe, Hz. Muhammed’i gören, onun dediklerine inanarak iman eden, onunla sorun çözümünde ortak olan kimselere denir. İslamın yayılmasında çok büyük emek harcamışlardır. Sahabeler, Hz. Peygamberin ilk peygamberlik döneminden başlayarak Hz. Muhammed’in Hakk’a yürümesine kadar geçen süreç içerisinde oldukça büyük bir topluluk oluşturmuşlardır.
Sahabelerin hepsinin yüce bir makamda olduğuna ilişkin birçok hadisler bulunmaktadır. Ancak islam tarihini iyi incelediğimizde bir takım sahabenin Hz. Muhammed’den sonar Ehlibeyt’e karşı sevgilerinin ve saygılarının azaldığını görüyoruz. Hatta bir kısmı Ehlibeyt’e karşı olan grupların yanında yer almışlardır. Kur’an’ı Kerim’in bazı ayetlerinde her sahabenin bir olmadığını ve eşit olamayacağını belirten bilgiler bulunmaktadır. Hadid Suresi 10. ayette: “ Mekke’nin fethinden önce infak edip savaşanların, fetihten sonra infak edip savaşanlardan daha üstün bir dereceye sahip oldukları anlatılır.”
Özellikle islamın ilk yayılış döneminde Hz. Peygamberimizin çevresinde bulunan sahabeler daha bağlı kalmışlardır. Hz. Peygamberimize ve dolayısıyla Ehlibeyt’e sadık kalan sahabe daha üstündür. Çünkü onlar yürekleriyle, hizmetleriyle ve faziletleriyle islam tarihinin unutulmaz saygın insanları olarak yer edinmişlerdir. Hz. Muhammed’in sahabelerinden Eyüp Sultan’ın, Safvan b. Muattal’ın makamlarının ve türbelerinin Türkiye’de bulunması elbette ki önemli bir yer tutmaktadır.
Özellikle Eyup El-Ensari Sultan’ın türbesinin İstanbul’da ve kendi adıyla anılan görkemli bir semtte olması büyük bir saygınlık ve dinsel yönde büyük manevi bir huzur yaratmaktadır. Adıyaman’da Safvan b. Muattal’ın türbesinin olması da yöreye çok değerli bir anlam kazandırmaktadır. İçte dışta sahabelerin tanıtımının iyi yapılması gerekir. Böylece dinsel alanda turizmin gelişmesinde büyük yararlar sağlanır düşüncesindeyim.
Hz. Muhammed’in yanında olup, O’na gönül bağlayan sahabelerin, İslam dinine sağladıkları katkıdan dolayı önlerinde saygıyla eğiliyor ve onlara Allah’tan rahmet diliyorum.
32/ Abdurrahman Dilipak :Hz. Yakup'un on bir çocuğu vardı. On kardeş bir olup birini yani Yusuf'u kuyuya attılar. Ve Yusuf onları affetti. Hz. Lut'un karısı Cennet'e gidemeyecek ama Firavun'un karısı Cennete gidecek. Süleymaniye'yi yapmak için bir Süleyman bir Sinan gerekir. Ama onu yıkmak için bir kaç kendini bilmez yeterli. Pentegran yıldızı daire içindeki yıldız şeytana tapanların yıldızıdır. Pentegon ismide burdan gelir. Firavun'un dedesi Amon tüm putları yıktırıp hepsini temsilen tek bir put yaptırmıştır. Nemrut Asurlar dönemine tekabül eder. Bizim detaylı olarak uygarlıkları tartışmamız gerekir. Bunlar astroloji ile kıyamet ve sayılarla ilgilidir. Kalp işaretinin ana yeri Adıyaman'dır. Kalp iştarın simgesidir. Ve bildiğimiz kalbin değil aslında İştarın kalçalarının simgesidir. Marduk Nemrut'un eşidir. Semiramis oğluyla evlenmiştir. Çünkü onlar telasuha inanıyorlar. Telasuh ruh geçmesidir. Babanın ruhunun oğluna geçtiğine inanılır. Semiramis'te kocasının ruhunun oğluna geçtiği var sayıldığı için onunla evlendi. İştar ayrıca kutsal bakire anlamınıda taşır. Aynı zaman gök tanrısıdır ve Kutsal ağacı meşedir. Temmuz ismi domuzdan ve damızlıktan gelir. Ve Temmuz babil tanrılarından birinin adıdır. Haci Bayram-ı Veli'nin yanındaki Ogist tapınağındaki bir tanrının adıdır.
Yunan mitolojisi deniyor. Yunan yok ki mitolojisi olsun. 300 yıl önce bir yunan milleti icat edilmeye karar verildiğinde beş millet birleştirilerek oluşturuldu. Makedonlar Arnavuttur, Trekler Trakya halkıdır. Helen Mezopotomya Kültürünü Anadoluya getiren antik bir hakltır. Hz. Zekeriya'nın eşinin adıda Helen'dir. Adem ve Havva Arafat'ta buluştu. Kabil Habil'i öldürünce Urfaya yerleştiler. Bu yöreler insanlığın merkezidir. Hatay ise tarihin ilk modern şehridir.
ÖNERİLER
1 /
ORTAK
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
MİLLETVEKİLLERİ İLE
MEDYA İLE
KATILIMCILARLA
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Rapor AdıyamankMM İl Girişimcisi H. Şenel ŞARALDI ve çalışmaya gönüllü olarak destek veren Yıldız Reçper tarafından hazırlanmıştır.