YER: Malatya Belediyesi Fırat Toplantı Salonu
TARİH: 01 Aralık 2012
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Mazlum Der (Fikri Aksoy-Yönetim Kurulu Üyesi)
2 / Uluslararası Af Örgütü (Ferman Salmış)
3 / Barış Meclisi (Hasan Doğan)
4 / İnsan Hakları Derneği (Servet Akbudak- Başkan)
5 / Ekolojik Der (Hasan Buran-Başkan)
6 / Bilsam (Celalettin Ercan)
7 / Toplum Gönüllüleri Birliği (Sinan Oral-Yönetim Kurulu Üyesi)
8 / Çağdaş Gazeteciler Derneği (Mazlum Köse-Başkan)
MESLEK ODALARI
1 / İnşaat Mühendisleri Odası (Vehbi Aluçlu-Yönetim Kurulu Üyesi)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Asım Demirkök
2 / Mustafa Baştürk
3 / M.Duran Özkan (Güneş Tv)
4 / Abdulkadir Artan (Avukat)
5 / Sami Cengil (Mazlum Der)
6 / Osman Karacan (Bilsam)
7 / Abdulkadir Zeytinoğlu
8/ İlyas Karabekmez
9/ Arif Atay (Eğitimci)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1/ Veli Ağbaba (CHP)
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılan olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Mesaj gönderen olmadı.
MEDYA
1 / Güneş Tv
MODERATÖR
Prof. Dr. Mesut Yeğen – Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi
KONULAR
GENEL KONU: Toplumun Demokratikleşmesinde Sivil Toplumun Rolü
YEREL KONU: Malatya’nın Sosyolojik Yapısı ve Göç.
KONUŞULANLAR
1 / Mesut Yeğen: Demokrasi dediğimizde şöyle basit bir tanım yapabiliriz; bir siyasi toplulukta, kararların alınmasında o siyasi topluluğu oluşturan üyelerin de karara katılmasıdır. Bizi etkileyen kararlara katıldığımız yerlere demokrasi diyoruz aslında. Böyle bir fikrin ortaya çıktığı yer de antik Yunan’dır. Orada insanlar şehrin krallarını, tiranlarını devirip yurttaşlar olarak yönetim katılmışlar ve kendilerini etkileyen kararların oluşumuna katılmışlar. Ama burada demokrasinin ölçeği sınırlıdır, örneğin Atina’da yüz bin olduğu zamanda aşağı yukarı beş bin kişi bu işe katılıyordu. Demokrasi fikrinin daha yaygınlaşması, kitleselleşmesine Fransız devrimiyle birlikte tanışıldı. Daha fazla sayıda yurttaş kararların oluşumuna katıldı. İlk başta mülk sahibi erkekler kararların oluşmasına katıldı, daha sonra siyasi topluluğu oluşturan herkes katılır oldu. Bugün bu katılım birçok problemi normatif olarak gidermiş durumda. Ancak diğer yandan başka problemler üretmiş, örneğin Katalonya’da bir kader oylaması seçimi yapıldı ve Katalanlar bağımsızlık isteyen bir siyasi partinin şöyle bir çağrısıyla karşılaştılar “bu seçimde vereceğiniz oylar Katalonya’nın bağımsızlığı için bir tür referandum oyudur”. Katılım oranları yüzde otuz civarında kaldı. Amerika’da yüzde kırk civarında. İnsanların kendilerini ilgilendiren kararların oluşumuna katılımda genel bir ilgisizlik durumu söz konusu. Bu da demokrasilerin bir problemi olarak karşımıza çıkıyor. Bir başka problem, kaderimizi etkileyen kararların oluşumuna yurttaşlar olarak pek sık katılamıyoruz. Siyaset, bireyle devlet, bireyle siyasi partiler arasında olan soğuk oyuna döndü. Fransız devrimi sonrası oluşan iki yüz yıllık demokrasi tecrübemiz bize birkaç problem alanı ortaya çıkardı. Kayıtsızlık, ilgisizlik, katılımda seyreklik vs. Sivil toplum tartışması tam da burada problem alanlarına ilişkin olarak önem kazanıyor. Sivil toplum örgütlerinin ortaya çıkışı bizim hem bu problem alanlarıyla yüzleşmemizle ilgili neticeler olarak görülmeli hem de mücadele etme araçlarımız olarak görülmeli. Stk lar tam da bu problem alanlarından harmanlanarak ortaya çıkmış durumda. Dolayısıyla şimdi artık şöyle bir deneyimimiz var; sivil toplumun küçük meclisler örneğinde olduğu gibi siyasetin oluşumuna katılmaya başladığı demokrasi deneyimimiz var artık. Sivil toplumun karar alma süreçlerine katıldığı tarzda bir demokrasi de bizimle birlikte olacak gibi görünüyor. Böyle bir demokrasi önümüzdeki birkaç yılda bizi bekliyor.
2 / Hasan Doğan: Sivil toplum yapılanması sanıyorum insanlığın var oluşundan bu yana var. Tarihi gelişim içinde sivil toplum örgütlerinin hak aramada ve savunmada toplumun kendini şiddetten arındırması konusunda katkısı olduğunu düşünüyorum. Taraflar arasında sivil toplum örgütlerinin hiç müdahil olmadıkları durum şiddettir. Demokratik sosyal hayatın meşruiyetinin geliştirilmesi konusunda şiddeti tümden unuttuğu kanısındayım. Sivil toplumun kurumsallaşması ve gelenekselleşmesi gerekiyor. Her rejim ya da toplumsal yapı yönetime katılmada, artı değerin paylaşılmasında pay alabilmesi için kurumlaşmasına ihtiyaç var. Bu gelenek yerleştiği oranda toplum şiddetten arınacak ve daha çok uzlaşmacı bir yola girecektir.
3 / Celalettin Ercan: Stk lar bir araçtır. Küresel sermaye çevreci örgütleri destekler ve egemen olmak ister. Örneğin Amerika ya da AB merkezli şirketler yağmur ormanlarını talan ederler ama medyaya bunlar yansımaz, Türkiye’ye bir atom santralı kurmak istediğinizde kıyamet kopar. Stk ların kendi hayatlarını devam ettirebilmesi için sistemden kopuk olması gerekiyor ki karşı bir tez sunabilsin. Yoksa dört senede bir seremoni olur biz burada oturur teatral bir rahatlama gerçekleştirmiş oluruz. Herkesin eşitlendiği alan hukuktur. Ancak hukuk da büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takıldığı bir ağ olma vazifesi görüyor. Türkiye’deki daha belirgin. Stk ların ekonomik ve zihinsel olarak küresel sermayeden ayrılması gerekiyor. Ama şu an gördüğüm sistemin müsamaha gösterdiği kadar birileri konuşuyor, rahatlama sağlanıyor, sistem aynı çarkta devam diyor. Bu çarkı kırmak gerekiyor esasında.
4 / Asım Demirkök: Sivil toplum örgütlerinin somut durumun somut analizini yapmaları gerekir. Sivil toplumun en büyük eksikliği kendi paradigmasını, kendi siyasetini oluşturmuş insanların o sivil toplum örgütünde ağırlığını koymasıdır. Böyle olunca da sivil toplum örgütü olamıyor. Merkezden alınan kararların yerele uygun olup olmadığı sorgulanmadan uygulanmaya çalışılıyor. Sivil toplum örgütlerinin en büyük eksikliklerinden biri de insan kaynağıdır. Devlet anayasa ile toplumu kuşatmış, bu kuşatılmışlığı aralamak için de ayrışan tüm grupların ortaklaşak birlikte hareket etmeleri lazım. Fakat bizim her bir sivil toplum örgütümüz kendi önceliğini öne çıkarıyor. Örneğin, “benim kürt sorunum çözülmeden diğer sorunlar çözülmez. Aynı durumda aleviler, dindarlar için de geçerli. Oysa ortak nokta devletin üzerimiz gerdiği o fileyi ortaklaşa aşmamızdır.
5 / Sinan Oral: Başlığı yönlendirici buluyorum. Toplumun demokratikleşmeye ihtiyacı olduğuna toplum mu karar verdi yoksa biz mi karar veriyoruz? İçinde bulunduğumuz bu süreçten sonra sivil toplum örgütleri demokrasi denemelerine kurban edilmemeli. Toplumun demokrasiye olan ihtiyacını bir daha gözden geçirip alternatif görüşleri ve çözümleri masaya yatırmamız gerekiyor. Demokrasi ile ilgili endişelerim şundan kaynaklanıyor; dünyadaki bütün o demokratik çözümlerin ana merkezinde malesef küresel güçler çıkıyor. Örneğin islamla ilgili tartışmalarda önümüz hep şu çıkmıştır; “biz İslam dinine karşı değiliz ama El Kaidenin yaptığını görüyorsunuz” Demokrasi kağıt üzerinde insanlık tarihi için çözüm gibi görünse bile, bunu savunan Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın bugünkü uygulamalarıyla gelecekte bana çözüm bulacaklarını düşünmüyorum. Ama sivil toplum örgütleri kendi problemlerini dillendirmek için bir kurum oluşturduklarında neden illa demokratik bir çözüme yönlendirilir bunu anlamıyorum. Ezber bozulmama adına, küresel güçlerin istediği proje adına herkes bir defa demokratik çözüm noktasında görüşü olduğunu ortaya koymaya çalışıyor. Bu kalıptan çıkmalıyız. Sivil toplum örgütlerinin çözümlerini dillendirme ve projelendirmede problemleri daha çok öne çıkarmamız gerekir. Dünyada bugüne kadar birçok sistemin çöktüğünü ve demokrasinin önümüzdeki günlerde insanlık için bir çözüm olduğunu düşünürken demokrasinin çözüm getirmeyeceğini düşünen bir kişi olarak herhangi bir önerim yok. Yaratıkların ortaya koydukları kanunlarla uzun süreli bir çözüm olmayacağını artık insanlık tarihi öğrendi. Stklar demokrasi denemelerine kurban ediliyor. Demokrasiyi savunan ülkelerin en büyük şer odakları olduğunu görüyoruz.
6 / Hasan Buran: Devletlerin oluşumunda yukarıdan aşağıya verilenlerle yetinme anlayışı gelişti. Demokrasiyi savunan bireyler olarak demokrasinin aile içinde gelişmesi gerektiği kanısındayım. Demokrasiyi ne kadar içselleştirdiğimiz önemli. 12 Eylül sonrası süreçte, geçmişte demokrasiyi savunan arkadaşlarımız bugün bize ayak bağı olmuşlar. Korku içgüdüselleşmiş ve bugün ne yazık ki çocuklarına yansımış, mahallesine yansımış. Malatya’da bir mahalle derneği yoktur. Oysa İsviçre’de nüfusu 10 milyon civarında olmasına rağmen 50 milyona yakın örgütlü birey var. Bir birey mahallesindeki bir soruna, eğitimle ilgili, sağlıkla ilgili olsun sahip çıkamıyor. Siyasi iktidarın etkisinde sivil toplum örgütlerinin temsilcileri var. Orda bir saltanat kurulmuş, kurumları da etkisi altına alınmış. Kodlanmış siyasi duruşlardan hareket ediyoruz., kendimizi çok da değiştirmiyoruz. Bundan kurtulduğumuz ölçüde sivil toplum içinde etkili olabiliriz.
7/ Servet Akbudak: Sivil toplumla ilgili klasik bir tanım var; demokrasinin temel kurumlarıdır. Bu tanımla aslında demokrasimizin de sivil toplum yapımızın da ne olduğunu görüyoruz. Batıda sivil toplumun tanımı hükümet dışı organizasyonlar olarak geçer. Biz gerçekten sivil miyiz, sivil misyonu yerine getirebiliyor muyuz? Bu tartışmanın içinde biz maddi veya manevi olarak iktidarlara yaslanıyorsak bizim sivil olma şansımız yok. Eğer oraya bağımlılık varsa dimdik durma şansımız yoktur. Sivil toplumla vicdan ilişkisi vardır. Sivil toplum il vicdan sağlıklı bir noktaya oturursa muhtaç olduğumuz evrensel anlamdaki demokrasiyi daha uygun bir pozisyona çekebiliriz. Son dönemde ortadoğuda bir savaş durumu var. Burada bir radar üssü kuruldu ve şimdi de patriyotlar konumlandırılıyor. Sadece sol kesim tepki gösteriyor, hiçbir şekilde Malatya kamuoyu buna karşı en küçük bir duyarlılık göstermiyor.
8 / Ferman Salmış: Demokrasi sivilleşmeyle ilişkilendirildiğinde ne kadar iç içe geçen kavramlar? Türkiye’de problemlerden biri de sivil toplumun çok fazla siyasallaşması, belli politik çevrelere yaslanmasıdır. Hepimiz belli bir politik kimlikten geldiğimiz için sivil toplumu da bir çeşit siyasi parti gibi yönetiyoruz ya da öyle bir algı içinde hareket ediyoruz. Bizde bir deneyim eksikliği var çünkü biz hala çok fazla kimlik politikası yapıyoruz nedeni de devlet bu kimlikleri çok fazla ezdiği için kimlikler çok fazla politize olmuş. Bu durum da zarar veriyor aslında, herkes kendi yarasından yola çıkarak sorunu ifade ediyor. Herkesin problemini çözebilecek bir algıya ihtiyaç var. Sivil toplumun kendini eğitmeye ve empati yapmaya ihtiyacı var. Sivil toplum örgütlerinde artık insani olandan yana refleks göstermelidir.
9 / Fikri Aksoy: Sivil toplum kuruluşları olarak önümüzde çok da fırsatlar var. Sivil toplum kuruluşlarına son dönemlerde şimdiye kadar hiç verilmediği kadar değer veriliyor. Aslında sivil toplum kuruluşları çözümlerini kendileri insiyatifleriyle üretip resmi kurumların önüne sürebilirlerse daha sağlıklı olur. Biz bu çözümler üretmiyoruz, belli zihniyetlerin yönlendirmesiyle bazı şeyleri getirip kabul ediyoruz. Birlikte hareket etme konusunda da eksikliklerimiz var. Yukarıdakiler de bunu görünce onlar da buraları yönetmeye çalışıyor.
10 / Vehbi Aluçlu: İnşaat mühendisleri odası olarak bizim odamızın da belli bir duruşu söz konusu. Sivil toplum kuruluşları ve odalardan önce siyaset kurumunun ne kadar demokratik olduğuna bakarsak; siyasi partilerde bir lider var ve liderin belirlediği kişileri halk tarafından seçilmeye zorlayan bir sistem var. Sivil toplum örgütleri fikir beyan etmesi gereken kurumlardır. Türkiye’de sivil toplum örgütlerine üye olan insan sayısı da oldukça düşüktür. TMMOB çok demokratik bir kurum olduğunu söylemesine rağmen demokrasi bir yerde gelip tıkanıyor. Türkiye’nin 26 ilinde bulunan inşaat mühendisleri odası seçimle geliyor geri kalan iller temsilcilik düzeyinde olduğu için atama yapılıyor. Sivil toplum örgütleri kendi içinde ne kadar demokratik, ne kadar bağımsız, ne kadar önyargısız bunu düşünmek gerekiyor.
11 / Ramazan Kuzu: Meslek kuruluşları sadece kendi meslekleri ile ilgili konularda değil toplumu ilgilendiren tüm sorunlarla ilgilenmelidir. Kendi mesleki çalışmalarında da yeterli çalışma yaptıklarını düşünmüyorum ama mevcut sistem şöyle; iktidar erkine bir şekilde tabi olmak ya da politikalarını benimsemek için hayli çaba sarf ettiklerini görüyoruz. Sivillikten ne anladığımız da muğlak. Eğer sivillikten maksat askeri vesayetin dışında olmaksa o zaman kendilerine sivil toplum örgütü diyen bazı kuruluşlarının o vesayete zaman zaman destek olduklarını görüyoruz. Vesayet deyince sadece askeri vesayet anlaşılmamalı. Kendine sivil diyenler de zaman zaman askerlerden daha çok vesayetçi ve daha çok baskıcı olabiliyorlar. Önemli olan vesayetlere, dayatmalara, diktatörlere karşı olmaktır. Sivil toplum kuruluşları kavramının henüz ülkemizde oturmadığını, oluşmadığını düşünüyorum. Derneklere üye olurken de kendimize yakın olup olmadığına bakıyoruz.
12 / Mustafa Baştürk: Hepimiz demokrasiyi istiyoruz da samimiyet çerçevesinde ölçmemiz gereken bir şey var; aslında demokrasiyi isteyen çoğu insan 1940’lardaki gibi niyet okuması yapıyor. Bir kesimin niyeti okunduğunda hala bizi 1940’larda yaşıyormuşuz gibi bir konuma getiriyorlar. Burayı daha zenginleştirmemiz için farklı sivil toplum örgütlerini katmamız gerekir. Halkın yüzde elli desteğini alan bir iktidar var zaman zaman yanlış şeyler de yapıyor. Bizim burada bir araya gelip sivil irade olarak tepki koyma problemimiz var.
13 / Veli Ağbaba: Türkiye’de son dönemde çok önemli birkaç yasa geçti. Bunlardan birisi 4+4+4 dediğimiz eğitim politikasını baştan aşağı değiştiren bir yasa. Biri de Türkiye’nin 30’a yakın ilini bütün şehir yapan bir yasa geçti. Demokrasilerin ölçüsü sivil toplumun etkinliğidir. Çağdaş, gelişmiş ülkelerde sivil toplum örgütlerine üye olan insan sayısı bizim gibi değil. 4+4+4 eğitim sistemi tartışılırken hükümetin sivil topluma bakışı açısından önemli bir örnek; milletvekilleriyle tartışılmadığı gibi; başbakanın ilişkili olduğu birkaç kişi bunu hazırladı, getirdi, TBMM komisyonuna sundu. Bununla ilgili meslek örgütleri o dönem düşüncelerini açıklamaya çalıştı. Eğitim Sen Kızılay’a gelmeye çalıştı ancak Malatya da dahil birçok ilden Ankara’ya girişleri engellendi. Ankara’ya gelenler de tazyikli suyla, biber gazıyla, coplarla darmadağın edildi ve düşüncelerini açıklama imkanı bulamadılar. Hükümete yakın sendika ise daha bu yasa açıklanmadan, tartışılmadan ne kadar doğru olduğunu anlatmaya çalıştı. Büyükşehir yasa tasarısında ise mimarlar odasının, mühendisler odasının, sendikaların, şehir plancılarının bir tartışma olanağı bulduğuna inanmıyorum. Malatya’da herhangi bir kurumun veya kişinin bu şehrin nasıl bölündüğü konusunda farklı fikirleri olduğunu düşünüyorum. Çünkü tartışılmadı. Muhalefet de dahil herkes kendine yandaş sivil toplum örgütü yaratmaya çalışıyor. Bunda en başarılı olansa hükümet. Bizim mecliste gördüğümüz, sivil toplumun etkisi yok, milletvekillerinin de yok. İktidar milletvekillerinden tek farkımız biz mecliste bile konuşamıyoruz, düşüncemizi özgürce söyleyemiyoruz. Darbe sadece 28 Şubat’ta ve 12 Eylül’de olmadı. CHP cezaevi komisyonundayım ve 80 civarında cezaevinde her görüşten insanla konuştum. Farklı siyasi davalardaki mahkumlar ortak şeyler söylüyorlar. Başbakanını sivil toplum örgütlerine bakışı şöyle; sadece kendini destekleyen şeyler söylersen sorun yaşamıyorsun yoksa başına bir sürü iş geliyor. Hiç kimseye hayat hakkı tanımayan bir vesayet sistemini yaşıyoruz. Birine bir haksızlık yapıldığı zaman ortak tepki geliştirme konusunda eksikliklerimiz var. Devlet şimdi de kendi Alevilerini yaratmaya çalışıyor. Farklı düşünenleri kendine benzeştirmek isteyen bir anlayış var. Sivil toplum örgütleri nasıl güçlenir? Karşındaki senin zıddını düşünen insanın hakkına sahip çıkabiliyorsan, onu koruyabiliyorsan o zaman demokrasi gelir, o zaman biz güçlenebiliriz.
GÜNDEMİN 2. MADDESİ
1 / A.Kadir Artan: Malatya tarih boyunca göçün olduğu bir şehir diyebiliriz. Şu anda Malatya’lı olarak bilinen hiçbirimiz kadim zamanların Malatya’lısı değiliz. Oysa Malatya kadim bir şehirdir.Tarih öncesi zamanlara baktığımızda Malatya’da Mezopotamya, Suriye ve Kafkasya kültürlerine mensup insanların zaman zaman yerleştiklerinin ve zaman zaman da egemen olan toplumun daha önceki Malatya’lıları toplu olarak bir başka yere sürdüğünü ya da toplu olarak katliamdan geçirdiğini görüyoruz. Burada yaklaşık bin seneden beri yaşayan Hitit kültürü vardır. Merkezi Aslantepe’de olan kültürden bahsediyorum. Daha sonra Grek ve Roma’lılar yerleşmeye başlıyor. Ermenilerin Malatya’ya yerleşmeleri kısmen Roma dönemindedir, kısmen de İslam-Bizans mücadeleleri dönemindedir. 1100 lü yıllara kadar Malatya Bizans’ın elindedir. Kürtlerin bu bölgeye ilgisi 800 lü yıllarda başlamıştır. Abbasilerin Kürtlerin yaşadığı bölgeyi Müslümanlaştırmasından sonra Müslüman kürtler asıl yerleştikleri Mezopotamya’nın kuzeyindeki memleketlerinden Anadolu’ya doğru bir hareketlenme içine girmişlerdir ve Türklerin Anadolu’ya gelişi zamanında Kürtlerin Diyarbakır bölgesinde Mervani devleti adı altında bir oluşumları vardır. Tarihsel Malatya Adıyaman’ı ve Baskil kıyılarını da içine alıyor. Malatya’daki Alevilerin genellikle Türkmen kökenli olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Evliya Çelebi Malatya’yı hem Türkmanistan’dan sayar, hem Kürdistan’dan sayar. Bir kesişim bölgesi olduğu için bu mümkündür. Malatya Ermenileri kentli nüfusu oluşturmuşlardır. Bizim Ermeni’lerimiz de 1915 tehciriyle gittiler. Malatya’nın bir kent dokusu da onlardı. Malatya’da iki çeşit kürt var. Biri Türkmen kültürünün etkisinde kalarak Türkçe konuşan Kürtler, ikincisi daha çok bundan yaklaşık elli sene önce Malatya’nın köylerinde yaşayan ve Kürtçe konuşan Kürtler. Malatya’nın komşu illerinden yoğun bir göç geldi. Özellikle Şanlıurfa’dan gelen göçler Malatya’ya Arap kültürünü taşıyor. Nüfusa kayıtlı olma açısından Türkiye’de 1271.200 Malatya’lı yaşıyor. Bu insanların 608915’i Malatya’da yaşıyor, bu %47.8 tekabül ediyor. Demek ki her iki Malatya’lıdan birisinden fazlası dışarıda yaşıyor. Malatya’ya dışarıdan bir göç varken, buradan da özellikle Malatya’nın batısına, biraz da güneyine göç var. Gelenin gidenden biraz daha fazla olduğunu görüyoruz. En fazla göç edilen şehir İstanbul daha sonra Ankara, İzmir,Adana , Mersin, Antalya, Bursa ve Gaziantep geliyor. Bu şehirde dışardan gelen en çok Adıyaman’lı var sayısı 43.752 daha sonra Elazığ’lılar, Sivas’lılar, Bingöl’lüler, K.Maraş, Diyarbakır ve Muş’lular geliyor. Malatya’da yine Gürcü kökenli hemşerimiz var. Tarihi göçle başlayan bir şehir, bugün de göçün durağı durumundadır. Doğudan gelenlerin batıya göçenlerin de bir süre kaldığı bir istasyon görevi de görüyor. Bu da Malatya insanının toleranslı olduğunu gösteriyor.
2 / Hasan Doğan: Malatya’ya göçün sebeplerine baktığımızda tabii afetler, savaşlar ve ekonomik sebepler bu göçe neden oluyor. Gelenler, gidenler birbirini dengeler gibi görünüyor ise de bu göçler Malatya’ya büyük zenginlik katıyor. Malatya’nın üretim bitkisi olan kayısının etkisi var, bu sayede işgücünü buraya çekti. Malatya’dan dışarıya yapılan göçün bir sebebi de barajların yapılması oldu. Toprağı olan, parayı alan İstanbul’a gitti. Daha sonra bir boşluk oldu, bu boşluğu Adıyaman’lılar doldurdu. Göçler nedeniyle herkes kendi kültürünü, kendi sorununu buraya getirdi. Güçlüden yana olmak gibi iç güdüyle kalındığı için kültürel yapısı değişti.
3 / Asım Demirkök: Malatya’nın asıl yerleşim yeri Aspuzu’dur. Malatya’ya yapılan göç bize bir zenginlik katar mı? Eğer göçün geldiği kesimin kültürlerini anlamaz ve tanımazsanız bu dezavantaja dönüşür. Malatya’nın nüfusu 2040 yılında bir milyon seksen dört bin olacak. Bu da yoğun bir yapılaşmayı beraberinde getirecek. Kırsaldaki nüfus gittikçe azalırken bütün şehir yapılanması daha anlamlı olacaktır. Malatya’nın sosyolojik olarak analizini yapmadan getirilecek her çözüm önerisinde ilerde yanılgıya düşebiliriz.
4 / Ramazan Kuzu: İslamdan önce buralar 600 yıl Hristiyanların yaşadığı bir yerdi. Ermeniler, Asuriler, Kürtler burada yaşıyorlardı. Zaman içinde kendine benzeştirme adına, kültürleri, inançları yok sayılmaya başlandı. Hala toplumu tek tipleştirmeye çalışıyoruz.
5 / Vehbi Aluçlu: Malatya dışarıya vasıflı göç verirken, vasıfsız göç alıyor. Batı Ankara’dan bu tarafa ön yargıyla bakıyor.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Email ve sms çağrı yaptık.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Mail, sms davet edildiler.
MEDYA İLE
30 civarında tv, gazete ve internet sitesine çağrıda bulunduk.
KATILIMCILARLA
Email ve sms davet etti.
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Semine Dengeşik
Malatya kMM Girişimcisi
01.12.2012 Malatya kMM Toplantı Tutanağı
previous post