YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 3. Kat Kızılay
TARİH: 5 Ocak Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Alternatif Düşünce Kuruluşu (Fazilet Çulha – Başkan)
2 / Hak İnisiyatifi (Mehmet Can Çağlayan – Üye)
3 / Öğrenci Velileri Derneği (Enver Önder – Başkan)
4 / Evrensel İnsan Hak ve Özgürlükleri Derneği (Lütfi Gölpunar – YK Üyesi)
5 / İsmail Ünal (Mazlum-Der – YK Üyesi)
6 / Doğal Yaşam Derneği (Yıldırım Kaya – Başkan)
7 / Engelsiz ve Mutlu Yaşam Derneği (Ali Ulusoy – Başkan)
8 / Tolga Tuneli (Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği – Proje Asistanı)
9 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (Mahmut Konuk – Sözcü)
10 / Ankara Barosu Gelincik Merkezi (Selin Özpek – Avukat)
11 / KESK Ankara Şubeler Platformu (İsmet Meydan – Dönem Sözcüsü)
12 / Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği (Oğulcan Dinçer – Üye)
13 / Vergi Araştırmaları Topluluğu (Nisa Bahçeli – Başkan)
14 / Evcikuzkışla Yardımlaşma Derneği (Hürdoğan Aydoğdu – Başkan)
15 / Anadolu Kadın Derneği (Zübeyde Ozanözü – Başkan)
SENDİKALAR – FEDERASYONLAR
1 / Engelliler Konfederasyonu (Turan İçli – Başkan)
ÖZEL KONUK
1 / Nisa Bahçeli – Verdiğine İyi Bak Proje Yöneticisi
MODERATÖR
Oya Özden
GENEL KONU: Bir Yılın Tortusu; 2019’da Türkiye
YEREL KONU: Ankara; Verdiğine İyi Bak!
KONUŞULANLAR
1 / Enver Önder: TRT’ye çıkarılan bir akademisyen, Nuh Tufanı sırasında Nuh’un cep telefonu vardı, gemisi nükleer enerjiyle yürütülüyordu ve insansız hava aracı kullanıyorlardı diyebildi. Türkiye Barolar Birliği’nin Türkiye’sini silmeye çalıştılar. Atatürk’lü tişörtle TBMM’ye girmek yasaklandı. AKM yıkıldı, bununla övündüler. NükGeçmişte üniversitelerin bahçelerinde silah, pala gibi saldırı araçlarıyla bilime ve çevreye gözdağı verilirken, 2018’de üniversitelerde öğretim üyelerine odalarında silahla saldırmayı izler olduk. Özgür Suriye Ordusu Kuvayi Milliye’ye benzetilerek Türkiye’de baş tacı edilmeye çalışıldı. ÖSO üyeleri en son Taksim’de bayrak açma cüretini gösterdiler. 2018’de 363 kadın öldürülürken, bu kadınları öldüren erkekler serbest bırakıldı.leer santral anlaşması imzalandı. Putin bize elektriğini nükleer santralini getirip bizde üretiyor sonra onu bize satacak. İmam Hatip öğrencileri arasında deizmin yayıldığı ortaya çıktı, sorun haline geldi. Hızlı tren hizmete sokuldu, iki büyük kazayla onlarca can kaybına ve milyonlarca liralık toplumsal zarara uğradık. Bir siyasi partinin gençlik kolları başkanı Atatürk’e nefret kustu ve ifadeleri düşünce özgürlüğü sayıldı. Hapiste satılan hayırsever Rıza Bey New York’ta bir restoranda suşi yerken görüntülendi. Uzay Bilimleri Dekanı kadın adaylara oy vermeyeceğini açıkladı. Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’i hapsetmeye çalıştılar. Emin Çölaşan, Necati Doğru, Sözcü’nün internet yöneticileri Mustafa Çetin ve Yücel Arı, Fetöcülükten sorguya çekildi. 50 yıllık gazeteci Uğur Dündar’ın ‘’Halk Arenası’’ programını kapattılar. Her türlü savaşa karşı çıkmak ise 2019’un demokrat insanlarına kaldı. Öyle umuyorum ki bu koşulları gücümüz oranında yerine getireceğiz.
2 / Fazilet Çulha: Bu tortunun devamının göstergeleri var. Türkiye’nin durumu doğrudan bizimle ilgili değil. Dünyadan ayrı bir yerde değiliz. Genel anlamda durum çok kötü. Dünyanın karardığı dönemlerden birini yaşıyoruz. Hitler tek başına Hitler değildi. Ekonomik ve sosyolojik arka planı vardı. Türkiye’deki durumu Recep Tayyip Erdoğan’la izah etmeye çalışıyoruz. Bu, Erdoğan meselesinin ötesinde. Arkasında bir ekibin olduğu, uluslararası konjonktürle çıkar açısından birleşen bir dönemi yaşıyoruz. 2018 tortusu bütünüyle dünyanın üzerine çıkmış görünüyor. Biz ne yapabiliriz? Kızmakla, protestoyla olacak gibi görünmüyor. Ekonomik çıkmazın çözümlerin önünü açacağını düşünenlerdenim. Bireysel olarak bir şey yapabileceğimizi düşünmüyorum çünkü mekanizma çok ağır oldu. 80 darbesiyle kurulan mekanizma devam ediyor. Birtakım radikal projeler var. 2018’i de kapsayan en ağır tarafı, bu ülkede doğru dürüst çözüm önerilerinin masaya konamıyor olması. Bunu da utanmazca halka mal ediyoruz. 100 yılını tamamlamamış ve sadece iki kuşağa sığmış, Osmanlı sonrası kurulan bir Cumhuriyet, bireysel çözümler aramak, demokrasi, sivil toplum anlayışlarının 90 yıllık bir dönemde çözülemeyeceği çok açık. Bu toplum çok ağır bir travmayla Cumhuriyet’e geçti. Hala laik Cumhuriyet diyor birileri. Sekülerliği tartışamıyoruz. İşimiz çok zor çünkü; 90 yıl bir toplumun bireyselleşmesi, sivil toplum anlayışını geliştirmesi, çözüm önerileri getirmesi için sosyolojik olarak çok dar bir zamandayız. 2018 biterken beni en çok yaralayan, gençlerimize ve halkımıza laf söylenmesidir. Bu konuda gerçekçi olmamız lazım. Önümüzde değişimci, dönüşümcü, radikal projeler ve bunları söyleyen insanlar yok. Gençlerimize laf söylerken tekrar düşünelim.
3 / Mehmet Can Çağlayan: İktidar kendine bir değerler manzumesi yaratmış, özellikle 15 Temmuz’dan sonra mitler ve kahramanlar yaratmış. Öncesinde yaratılan mitler de bundan çok farklı değildi. Şu an iktidar ve ana muhalefet arasındaki gerilim, bize dayatılan bir değerler manzumesi üzerinden yaşanıyor. Bu, sorunlarımızı manipüle eden bir anlayış doğuruyor. Bir meydanın ismi Atatürk iken 15 Temmuz’a çevrilmesinin gerilimi yaşanıyor, karşılıklı bir değer dayatması var ve asıl sorunları göremez hale geliyor. Muhalefet terörize edilmiş, bastırılmış; asıl iktidarı karşılıklı olarak devrişen bir yapı var, muhalefette kalmak, iktidarın bir parçası olabilmektir. Örneğin Afrin Operasyonu’nun haklılığı haksızlığı bir kenara; oradaki hak ihlali tartışılmıyor. Devlet kutsal, ordu kutsal, ölen insanlar kutsal ama yaşanan hak ihlali, işgal tartışılmıyor. Bunu KHK sürecinde de gördük. Devlet tarafından fişlenen insanlar kendi ailelerinden bile vefa göremez hale geldiler. 2019’da da görmekten hicap duyacağım şeyler yaşanacak. İnsanın yaşamına, eğitim ve sağlık hakkına değen hiçbir tarafı yok olan bitenlerin. Temel hak ve hürriyetler konuşulmuyor. İnsanlar artık burada barınamıyor ve çocuklarının geleceğini burada görmüyorlar. Geçen yıla nazaran 53 binden fazla vasıflı insan gitti. Bununla mücadele etmeliyiz. Birbirimize ahlak ve değer dayatmamalıyız. Özgür olamazsak inancımız ve irademizin anlamı olmaz. Herkesin özgürce yaşayabileceği bir alan yaratmak için mücadele edelim.
4 / İsmet Meydan: Bu yıl ülkemizde 1923 iş cinayeti gerçekleşti. 400-500’e yakın kadın cinayeti ve çocuk istismarları yaşandı. İyi hallerle faillere ceza verilmiyor. Hukuk açısından da ne kadar kötü bir duruma geldiğimiz ortada. 2019’da ekonomik kriz yaşadık ama hedef hep saptırıldı. Oysa bu kapitalizmin kriziydi. Ama AKP’nin de yanlış tercihleriyle birleşen bir şey oldu. Sadece AKP’nin ya da halkın duyarsızlığı değil tüm bunlar; burada kapitalizmin sık sık yaşadığı ve yaşayacağı ve yıkıcı olacak şeyler. OHAL dönemi yaşadık, 2018’de kaldırıldı ama aslında OHAL kuralları hala geçerli. Ankara’da ya da başka şehirlerde basın açıklaması ya da miting gerçekleştirmeniz engelleniyor. 140 bin civarında OHAL KHK’larıyla ihraçlar yaşandı, çok mağdur insan var. OHAL komisyonuna göre 50 bin dosyanın görüşüldüğü, 46 bininin reddedildiği, 3 bin civarında dosyanın kabul edildiği söyleniyor. Süresi bir yıl uzatıldı ancak süreç yargıya geldiğinde de uzayacak gibi görünüyor. 3. Havalimanı direnişini yaşadık. Alacaklarını alamayan ve insanca çalışma koşulları olmayan insanlar vardı ancak baskıyla ve saldırıyla karşılaştılar. Flormar ve Tariş’te de direniş var. Bugünlerde hiç duyulmayan Suluova’da bir maden ocağında işçiler eylem yapıyorlar ancak medyada ve siyasi partinin gündeminde yer bulmadı. Sosyal medyada halkın anlamayacağı yönünde görüşler var. Sendikalarda, STÖ’lerde de sorumluluk var. Birlikte iş yapma kültürünü geliştirmek gerekiyor. Yerel seçim bir başlangıç da olabilir. Üç büyük şehrin kaybedilmesi durumunda ülkede iktidarın gidemeyeceğine dair psikolojik eşiğin aşılacağını düşünüyorum. İşçi sınıfı ve emekçiler de etkili mücadele etmezlerse bu neoliberal politikaları aşamayız. Kapitalizmin aşırı üretim krizine karşın pazarın olmaması bu krizi getirdi. Sonraki süreçte işçi sınıfının da müdahalesiyle umarım bu krizi aşarız.
5 / Mahmut Konuk: Bugün Afrin işgal ediliyor ise bunda bizim de payımız var. Fırat’ın doğusu işgal hazırlıkları yapıyorsa, payımız var. Bu ülkede 18 dil yok olma riskiyle karşı karşıya. Bu ülke toprakları gittikçe çoraklaşıyor. Tek din, tek dil, tek kültür, tek mezhep, tek milliyet denilerek betonlaşmış bir ülke yaratılıyor. Türkiye kapitalizmden bağımsız değil, kapitalizm genel olarak krizde. Bütün dünyada kriz var. Fransa’da sarı yelekliler ortaya çıkıyor, resmi sol ve sağı, düzen için bütün kurumları bertaraf eden, sokağa çıkan bir inisiyatif var. Türkiye kapitalizmin kendine özgü koşullarıyla 1914 öncesi bir süreç yaşıyor. Alman emperyalizminin yedeğinde savaşa giden İttihat Terakki’nin mantığı, bugünkü iktidar. Rusya-Amerika ve Çin-Amerika ve diğer bölge devletleri arasındaki dengelerden faydalanarak sınırlarını genişletme, bir yandan da seçim ve iç politika malzemesi, dini ve milliyetçi duyguları arkasına alarak krizi çözme ve iç politikada bir manipülasyon aracı olarak kullanıyor. Her seçim öncesi ekonomiyi toparlamak adına yapılan işler var. ÖTV ertelemesi gibi şeyler sermayenin sıkışmışlığını giderme amaçlı. Bir yandan da işçi ücretlerini düşürme aracı. Diğer yanda savaş naraları atılıyor. Bu ülkede buna karşı çıkabilecek bütün yayın araçları bertaraf edilmiş durumda. Muhalif yayın aracı yok. HDP’den en az 5 bin kişi cezaevinde. Aydınlar cezaevinde. Bugün 260 bin insan hapiste, bunun 70 bini öğrenci. 340 bin insan ertelenmiş hapis cezasıyla dışarda, 450 bine yakın insan denetimli serbestlikle dışarda. Etti 1 milyon. 18 milyon insan da şüpheli olarak fişlenmiş. Havaalanı işçileri isyan ediyor ama bastırılıyor. Flormar işçileri direniyor. İşten atılan insanlar direniyor. Birlikte iş yapmayı öğrenmeliyiz. Direnişi arttırmalıyız.
6 / Oğulcan Dinçer: Otu kaldır köküne bak diye bir söz vardır Anadolu’da. Bugün yaşadıklarımız aslında eskiye dayanıyor; 2017’de bir 16 Nisan referandumu gerçekleştirildi ve anayasa değişikliği oldu. Yasalar, bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, iktidarı sınırlayan metinlerdir, aynı zamanda birer nizam belgeleridir, mutabakat belgeleridir. Anayasa değişikliğinde hangi muhalif kesimle, hangi sivil toplum kuruluşuyla, hangi meslek odasıyla mutabakat halinde oldunuz? Referandum sürecinde basında hayır cephesini konuşturmadınız, kimle mutabakat yaptınız? Propaganda sürecinde hayır broşürü dağıtanlar gözaltına alındı, kanlarıyla duş alacağız diyen sokak mafyaları medyada pompalandı. Böyle bir süreçten bahsediyoruz. 17 yıllık bir iktidar var, her anlamda yıpranmış durumda. İsmet İnönü’nün bir sözü var; “OHAL, olağanüstü hukuksuzlukların hukuka uygun hale getirilmesidir” der. Ülkemizde 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hukukun askıya alındığı bir süreç yaşıyoruz. İktidar denetlenmiyor. Siyasi anlamda denetleyecek bir meclis yok. Mali denetleyecek bir Sayıştay yok, raporları açıklanmıyor. Denetçileri atanmıyor ve üyeler de tek bir kişi elinden belirleniyor. Havuz medyası oluşturuldu. Devlet bankalarından karşılıksız kullandırılan kredilerle medya grupları satın alındı, medya denetimi de ortadan kalktı. Hukuki denetim var. Yüksek yargı çay toplama seanslarında önünü ilikleme telaşında. Kararlarına saygı duyulmayan, tanınmayan ve tek bir kişinin atadığı yargı, bu iktidarı hukuki açıdan denetleyemez. Tek çare halkın denetimi, sandıkta göstereceğimiz denetim. Bu denetime de YSK ve devletin resmi haber ajanslarıyla beraber şerh konuyor ve irademiz sakatlanıyor. Yapılması gereken, bu iktidardan rahatsız olan herkesin ortak bir paydada buluşması. Üç büyük şehrin kaybedilmesi, onların için psikolojik eşik dendi. Biz üç büyük şehri onlara daha önce kaybettirdik. 16 Nisan’da İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya’da hayır daha önde çıktı. 2014’te de bir seçim kazandık ama irademiz sakatlandı. Umudumuzu kaybetmeden sevgiyi, barışı, kardeşliği, örgütlemeliyiz. Değerlerimizle tek bir payda içinde birleşmeliyiz.
7 / Ali Ulusoy: Ben buradan olumlu bir elektrikle ayrılmayacağımı düşünüyorum. Tabi ki umuda ihtiyacım var. Cümlelerin sonunda birlikte hareket edelim deniyor ama yaşananlardan en az herkes kadar ben de sorumluyum, herkes de sorumlu. Ülke buraya tek başına gelmedi. Bana yalan söyleyin ama yaşama sevincimi kırmayın. Eylem tabi ki yapacağız, çeşitlilikleri arttıracağız, kendimizi, ülkemizi ve değerlerimizi savunacağız ama bu kadar karamsar bir yerden güzel bir çiçek yetişmez diye düşünüyorum.
8 / İsmail Ünal: 2018’in en önemli hadisesi OHAL dönemi. Bu süreçte yaşananlar ve bu döneme aktardıkları, OHAL uygulamalarının siyasete, hukuka ve insanların psikolojisine olumsuz etkileri. OHAL’i zihinlerimizde olağanlaştırmamalıyız; OHAL kalktı ama uygulamaları hala devam ediyor. OHAL mantığının kaldırılmasına yoğunlaşmalı, normal hukuk standartlarına dönmeliyiz. Siyasi değişiklikler bile çok değişiklik yaratmayabilir, bu zihniyet devam ettiği sürece. İhraçlarla ilgili durum ortada. İhraçlar kadar onun yan ürünü olan OHAL’in ve mevzuatın getirdiği mağduriyetler var. Geçinme ve iş problemi, insanların yasal haklarını kullanabilme, yurt dışına çıkabilme, seyahat edebilme engeli, suçun şahsiliği ilkesini aşarak, suçlu olduğu edilen kişilerin yakınlarının da bundan etkilenmesi söz konusu. Buralara vurgu yapmalıyız. Bunların yasal olmadığı ortada. Yeni işe alımlarda güvenlik soruşturması şartı getirilmesi çok ciddi mağduriyet yaratan bir durum. Basında birçok şey haber yapılamıyor, sadece internet ve sosyal medyadan haberdar olabiliyoruz. Mağdurların hiç değilse özel sektörde çalışmasının önü açılmalı; suçun şahsiliği ilkesine vurgu yapılarak ihraçlar geri döndürülemiyorsa da en azından bu yapılabilmeli.
9 / Lütfi Gölpunar: 2018’e damgasını vuran sorunlar; eğitim, ekonomi ve Türkiye’nin siyasi olarak yeni bir yönelime girmesi. Toplumun tüm kesimlerini ilgilendiriyor. Üniversitelerin ve akademisyenlerin itibarsızlaştırılması, çocuk taciz ve tecavüzleriyle gündeme gelen Ensar Vakfı’yla MEB’in tekrar sözleşme yapması acı verici olaylar. Çocuklarımızı kimlere emanet ediyoruz? Üniversiteler konuşuyorsa, ülkenin demokratik değerleri gelişmiştir. 2018’in 760 milyarlık bütçesinde 6.2 milyar kaynak özelleştirmeye ayrıldı. Siyasal olarak yeni bir yönelime girdik referandumla birlikte. Tek adam diktatörlüğünün nerelere kadar gidebileceğinin yansımalarını görüyoruz. Faşizmin temel karakteri yalan ve demagojidir. OHAL ilan edilirken 3 ay sürmez dediler ama 2 yıla yakın sürdü. OHAL daha baskıcı hala gelerek devam ediliyor. Terör denilerek gazeteciler, aydınlar, muhalifler cezaevinde. Şu anda burada konuştuklarımız tutanak altında ilgili birimlere iletilse, burada cezaevini boylamayacak kimse kalmayacak. Eleştiri hakaret olarak algılanıyor. Yerel yöneticilerin tasfiyesine yönelik, karşıt görüşten birileri olursa kayyum atanıyor, kendi görüşlerinden biri olursa metal yorgunluğu deniyor. FETÖ diye bir düzen uydurdular FETÖ bahanesiyle muhalif olan herkes tasfiye ediliyor. Kamuoyunda FETÖ’yü İsmet İnönü’ye kadar dayandıracaklar. Söylediklerimizin hepsi Türkiye’deki yönetimin faşist diktatörlüğe doğru gittiğini gösteriyor. TÜİK verileri ve Sayıştay raporları açıklanıyor, açıklayan kişiler görevden alınıyor. Önümüzdeki günler karanlık geçeceğe benziyor.
10 / Yıldırım Kaya: 96’da İsmail Hakkı Karadayı Genelkurmay Başkanı iken, yayınladığı raporda bugün olacaklarını yazmıştı. O zamandan bu yana bunları bilmemize rağmen bunların karşısında duramadık. Yine YSK’nın bir rapora göre; bir ilimizde bir AKP’linin başvurusuyla bir tane mühürsüz imza nedeniyle o seçimin iptal edildiği ancak sonraki yerel seçimde yine bir AKP’linin başvurusuyla 2,5 milyon mühürsüz oyun kabul edildiği bir ortam var. Bir yıl önceki sene, sonrakinin aynısıdır. Satılmayan hiçbir şeyimiz kalmadı. Şeker fabrikalarımız, limanlarımız… Bunlara tepki göstermiyoruz ama 0,25 kuruş olan poşeti tartışmaya başladık. Örgütlenme konusunda eksiğiz, böylesi bir örgütsüz toplumda biz neyi tartışacağız, çözeceğiz? 2019 asla 2018’den daha iyi olmayacak. Çünkü bizim dışımızdaki bazı güçler, örgütsüzlüğümüzü biliyorlar. Sorunları tartışıyoruz ancak bu çalışmada da yer alan herhangi bir örgütle ortak bir şey yapamadık, tepki koyamadık. Neyin umudundan bahsediyoruz? Mart 2019’da seçimlerin yapılıp yapılmayacağı konusunda benim tereddütlerim de var. Ben oy vermezsem başkaları seçilecek, gidip oyumu vereyim zihniyetinde olmak istemiyorum. Oy vermek nasıl bir vatandaşlık göreviyse, oy vermemenin de bir vatandaşlık görevi olduğu bilincinin yaygınlaştırılması lazım. Sokaklarda tepinmek zorunda değiliz. 80 milyonun 30 milyonunun sandıklara gitmediğini düşünün, Türkiye’de birçok şeyin değişebileceğini düşünüyorum.
11 / Turhan İçli: Toplumun en fazla bastırılmış ve kenara itilmiş, ötekileştirilmiş kesimi olan engellileri temsilen buradayım. İktidar Türkiye’nin ilerici, devrimci güçlerine karşı yoksulluğu ve engelliliği yöneterek egemenliğini sürdürüyor. Bugünkü iktidar oylarının önemli bir bölümünü engelli ve yoksullardan alıyor çünkü toplumun en çaresiz ve eğitimsiz kesimi, en küçük katkılarla minnet duygusuna giriyor. Bu alanda bir uyanma sağlayabilirsek, buradaki kaynağı kesebilirsek, sonucu daha kısa yoldan elde edebiliriz. Birçok engelli derneği var ancak birbirinden kopuk, dolayısıyla bir etki yaratamıyor. Son yıllarda engelli hareketinin etkisi zayıfladı, bu her yere yansıyor. Belediye meclislerinde engellilerin temsiline yansıyor. Mecliste engelli mücadelesi içinden gelen tek bir vekil bile yok ama engelli birkaç vekil var. Onlar da sadece kendilerini temsil ediyorlar. Biz meclisler sistemini bir yol olarak görüyoruz ve Türkiye’deki bütün dağınık engelli örgütlenmelerini her ilin engelli meclislerinde toplamayı ve onların temsilcilerinden de Türkiye Engelliler Meclisi’ni kurmayı amaçladık. Türkiye’de süreç olarak son yol ayrımına girildiğini düşünüyorum ancak şu anda egemen güçler çetin bir döneme giriyorlar, ekonomik kriz derinleşiyor. Fırat’ın doğusuna yapılması planan harekat, Türkiye’yi oradaki etkin güçlerle burun buruna getirecek. Böyle bir çılgınlığın sonu hüsran olacak. Son dönemdeki Gezi tartışmalarını tesadüfi bulmuyorum. Bir korkuyu ve tespiti ifade ediyor, bastırma harekatı yapılmak isteniyor. Gezi, fiilen ve moral olarak yenilmemiştir. Halk için halkın direnme hakkı artık en meşru hakkıdır.
12 / Bektaş Gülcan: Ülkenin dünya sıralamasındaki refah düzeyinde Türkiye 72. sırada, 1.sırada Finlandiya var. Ülkenin güvenlik durumu, iş, sağlık, eğitim, siyaset, girişimcilik, teknoloji gibi kategoriler inceleniyor. Yıllardır 70-80 skalasında gidip geliyoruz. 15 Temmuz’dan sonra puanımız biraz daha arttı. Refah düzeyimizi arttıracak şeyler yapmamız lazım her kategoride. Bizim kanayan yaramız beyin göçü. Tübitak’ın genç girişimcilere verdikği destekte başarı oranı %11, para da boşa gidiyor. Türkiye’de kabul görmeyen projeler yurtdışında değer kazanıyor. Dünyaya açılan hiçbir markamız yok. Ülkemizin ekonomik anlamda yükselebilmesi için bir dünya markası yaratmamız gerekiyor. Her şeyi dışarıdan alıyoruz. Yerli üretimimiz yok. Ülkemizin gayri milli hasılası giderek düşüyor. Teknolojik yatırımlar yapmamız gerekiyor. Yenilenebilir enerji de önemli. Gençlere girişimcilik ve istihdam yaratılmalı.
13 / Hürdoğan Aydoğdu: Umudumuz olmazsa burada olmayız, dernekleşmeyiz. Ortadoğu’da Kıbrıs’a atanan Amerika büyükelçisi ile Ankara’ya atanan büyükelçinin niteliklerine baktığınızda ikisi de İbranice konusunda uzman kişiler ve aynı zamanda İsrail ile yakın ilişkileri olan insanlar. Amerika’da senato başkanlığına seçilen kadın, Suriye devlet başkanı Esad’ın eşinin yakın arkadaşı. Dengeler çok değişiyor. Bizi yöneten güçler, Ortadoğu’yu da şekillendirmek üzere. Biz de bunun bir parçasıyız. Ortadoğu’da çok şey değişecek. Hazırlıklı olmalıyız. Yerel seçimler bize bir umut kapısı da açıyor. Haziran olayları ve arkasından Adalet Yürüyüşü geldi, diğer yanda birisi emekten yana, diğeri sermayeden yana iki cephe oluştu. Bu seçimde de devam edeceğini düşünüyorum. Kayyum atamaları ve soruşturmaları da bunu gösteriyor. Bundan sonra cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile istediği belediyeye istediği parayı verebilecek, istemediğine vermeyecek. %20’nin arasında bir fark yaratıldığında seçim alınabilir. Köprüden önce son çıkışımız. İktidarın ekonomik kaynakları Ankara, İstanbul, Antalya gibi büyük şehirler; onları muhalefet ele geçirdiğinde gelir kaynakları bitecek bir anlamda ve tökezleyecektir. Devletin talanı devam edecek. Türkiye’nin burjuvazisinin en büyük temsilcileri gidip Malta vatandaşı oldular. Ülker Holding’in sahibi yatırımlarının bir kısmını Türkiye’nin denetleyemeyeceği yerlere kaçırıyor. Bu insanlar da bıkmışlar bu ülkeden. Aselsan ve Tübitak’tan 100 mühendisimiz gitti. Teknolojinin de oraya aktarılması demek bu.
14 / Zehra Selin Özipek: 2018 yılı bizim için de çok kötü geçti. Hukuksuzluk konusunda en çok bizim yüzümüz kızarıyor, müvekillerimize açıklama yapamıyoruz. Verilen kararlar adına. Umudumuzu kaybetmememiz gerekiyor. Toplumda bir yozlaşma var, bizde de belki öyle. Bir poşet için insanların çok laf ettiği ancak çok daha ciddi kayıplarımızın olduğu dile getirildi. Bugün bir haber okudum, bir alışveriş sitesi ürün gönderirken 25 kuruşluk poşet için teyid alıyormuş çünkü çok hakaret ve tehdit eden, çalışanlar dövmeye kalkan insanlar oluyormuş. Mevzu bahis poşetin paralı olması değil, konu ne olursa olsun, bir insanı tehdit etme, ona hakaret etme gücünü kendini görebilmek çünkü toplumda çok fazla eşitsizlik var. Herkesin kayırıldığı bir ortamda insanlar geriliyor. “Suçu toplum hazırlar, suçlu işler” diye bir söz vardır. Biz suçluları çok aşağılıyoruz, onların alt kültürden olduğuna inanmak istiyoruz kendimizi daha özel hissedebilmek için. Aslında suçu biz işliyoruz. Bir insan suç işliyorsa aslında onu bu noktaya getiren biziz. Öncelikle kendimizi düzeltmeliyiz.
15 / Çiğdem Küçükkayalar: 2019’a çok zor bir haberle başladık maalesef. Mezun olduğum, aynı sıralardan geçtiğim bir arkadaşım, kendisini tanımasam da yakın hissettiğim ve çok etkilendiğim bir genç kadın akademisyen, bir yanlışı engellemek için, yanlış yapan birini belki de doğruya sevk etmek için yaptığı davranışla canından oldu. Avukat olduğumuz için iki tarafı da düşünüyoruz. Olay nasıl bu noktaya geldi, çok sorguladık. Önümüzdeki günlerde de göreceğiz ancak hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir bir can almak. Bu bize neyi gösterdi, eğitim sistemindeki hataları, yanlışları, açıkları ve eksikleri. Sosyal medyada ciddi bir bilgi kirliliği var. “Bunu yapan zaten katildir, suçludur” gibi ifadeler oluyor. Bunu önlemek için sosyal medya kullanımını nasıl daha sağlıklı hale getirebileceğimizi konuşmalıyız. Eğitim sisteminde açıkları konuşmalıyız.
Yerel Konu: Ankara, Verdiğine İyi Bak!
Nisa Bahçeli: Vergi Araştırmaları Topluluğu’nun yönetim kurulu başkanıyım. 2011’den beri sivil toplumda farklı konularda ve projelerde çalışıyorum. İki sene önce vergi konusuyla tanıştım. Litvanya’da gördüğüm bir projeyi Türkiye’ye getirmek istedim arkadaşlarımla beraber ve bireysel bir vergi hesaplayıcısı oluşturduk. Bu, online bir sistem. www.vergiarastirmalaritoplulugu.com’a girdiğinizde kendi yıllık vergilerinizi hesaplayabiliyorsunuz ve devletin bu vergileri nerelere harcadığınızı görebiliyorsunuz. Bu sorunları çalışırken, vergi konusunun içine girince verginin sadece bir hesaplayıcıyla ve farkındalıkla çözülemeyeceğini anlayarak dernekleşme yoluna gittik. Ankara’da yaşadığımız vergi yükünü ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin harcamalarını anlatacağım. Devlet kamu finansmanı oluşturabilmesi için bizlerden vergi topluyor. Doğduğumuz andan itibaren vergi mükellefiyiz. Devlet var olmalı, vergi de toplanacak fakat bu işlerin adaletli, şeffaf, hesap verebilir ve etkin kullanıma açık yapılması lazım. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin mali hesap raporlarını inceledim, Sayıştay raporlarını inceledim, bazı bilgiler paylaşacağım ancak önce belediyelerin topladıkları bazı vergilerden söz etmek istiyorum. Normalde tüm vergiler merkezi yönetim bütçesi olarak değerlendiriliyor ve hazineye gidiyor. Bütçe onaylandıktan sonra büyükşehir belediyelerine ayrı bütçeler veriliyor. Bunun yanında belediyelerin kendi yerellerinde topladıkları özel vergiler var. Birincisi emlak vergisi. Arazi, arsa ya da binalar üzerinden tapu sahibinin ödediği vergi. İlan ve reklam vergisi var. Çevre ve temizlik vergisi var. Konutlarda su faturası üzerinden alınıyor ancak işyeri sahibiyseniz belediyeye ödüyorsunuz. Yangın ve sigorta vergisi var, sigorta şirketlerine ödüyorsunuz, şirket de belediyelere ödüyor. Eğlence vergisi var. Ankara’da da taverna, gece kulübü ve pavyonlardan, biletli eğlence mekanlarından, sinemalardan toplanıyor. Haberleşme vergisi, PTT’de yaptığınız işlemler üzerinden alınıyor. Son olarak lektrik, havagazı ve tüketim vergisi ödüyoruz. Belediye gelirleri çok gibi görünüyor ancak merkezi bütçeden aldıklarının yanında düşük kalıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin topladığı gelirler, kendi görev alanları içindeki yerlerden alınabiliyor. Toplamda 219 milyon vergi toplanmış. Asıl önemli olan Çankaya Belediyesi’nin vergi geliri; 1 milyar 678 milyon. Çünkü Çankaya Belediyesi sınırları içinde Tunalı’daki mekanlardan eğlence vergisi alıyor, konutlardan konut vergisi alıyor gibi. Büyükşehir belediyeleri ayrıca sahip oldukları taşınmazları satabiliyorlar, kiralayabiliyorlar, işletmelere ruhsat veriyorlar. 2017’de tahmini gelir olarak 6 milyar 414 milyon TL denilmiş ancak 2017’nin gerçekleşme oranı 6 milyar olarak kalmış yani 414 milyon TL ortada yok şu an. 2018’de ödediğimiz vergilerin ya da harcamalarının tutarını bilemiyoruz, kesin hesap kanunları iki sene öncesinin kanunları. 2017-2018 arasında 2 milyar TL bir artış söz konusu. Bunun nedenlerini merak ediyorum. Enflasyon ya da dolar artışı olabilir. Personel alımı, genişleme olabilir. 2018-2019 arasında 800 milyon TL bir artış öngörülmüş. Enflasyon bu kadar yüksekken neden düşük bir artış istediler, bu da bir soru işareti.
2017’de yapılan bazı harcamalar var. Genel kamu hizmetleri, savunma gibi bazı sıralamalar var. Bu fonksiyonel sıralama, genel devlet bütçesi de bu şekilde sıralandırılabiliyor. Bir de ekonomik sıralama var, personel giderleri, cari transferler gibi. Genel kamu hizmetlerinin 1 milyar TL gibi bir meblağ olmasının sebebi, başkanlığın, muhtarlıkların, mali hizmetlerin, araştırma departmanlarının, STK’lara yapılan yardımların burada olması. Savunma hizmetleri çok düşük. Kamu düzeni ve güvenlik, zabıta, itfaiye, ulaşım idaresi gibi harcamalar. Ekonomik hizmetler 2 milyar TL gibi büyük bir harcama. Fen işleri, kırsal hizmetler, jeotermal kaynaklar, işletme ve iştirakler başkanlığı gibi kalemlerin olduğu yerler ve projeler için de bu kalemden harcanıyor. İskan ve toplum refah hizmetinde, kültür ve tabiat varlıkları, emlak ve istimlak dairesi, özel projeler ve kentsel dönüşüm projeleri yine burada değerlendiriliyor. Sağlık hizmetlerinde, genel sağlık, hastanelere ödenen miktar ve gıda laboratuvarları var. Dinlenme, kültür ve din hizmetlerine 2 milyara yakın para harcanmış. Park, bahçe, kültürel ve sosyal hizmetler, sportif faaliyetler var. 2017 kesin hesap kanununa bakarsanız bütün harcamalar bir tablo olarak veriliyor ama şu faaliyete şu kadar harcadık denmiyor. Sosyal ve güvenlik harcamalarında, yaşlı bakımevleri, çocuk hizmetleri gibi harcamalar var. Gerçekleştirilen bütçenin 6 milyar TL’si harcanmış ya da 344 milyon TL bütçe açığı var. Borçlanma olmuş. Belediyeler hazineden yardım isteyebiliyor ya da sonraki seneye aktarılıyor. 2017’yi baz aldım. Gökçek 2017 Ekim ayında istifa etti. Sayıştay raporunda gördüğümüz kadarıyla birçok şey eskiden kalan sıkıntılar. Gökçek zamanında sürekli borç birikmiş. 2017’de vergi geliri tahsilatı, 170 milyon TL olacak denmiş. Geçen seneden kalan tahsil edilemeyen 129 milyon TL de üstüne eklenerek toplamda 292 milyon TL vergi gelirimiz olacak diye öngörümüşler ancak yıl sonunda net tahsilat 121 milyon TL olabilmiş. Sadece geçen seneden olan borçlarını alabilmişler. Bu sene neredeyse vergi tahsilatı olmamış. Bu bir soru işareti, yorumlarınıza bırakıyorum.
2017 Büyükşehir Belediyesi’nin Sayıştay raporlarından bazı bulgular var. Birincisi belediye tarafından ödenmesi gereken KDV’nin tamamı indirim konusu yapılıyor. Yani bir kişi belediyeye iş yapıyor ve ona fatura kesiyor %18 KDV’li. Belediyenin rolü de bu KDV’yi merkez bütçeye aktarmak. Bu KDV’ler belediyede birikiyor ancak devlete aktarılmıyor. Bu borç 2017’de 3 milyar TL olmuş. 2017’de 6 milyar TL olan bir bütçenin 3 milyar TL’si KDV borcuydu. İkinci bulgu, eğlence vergisiyle ilgili. Eğlence vergisi bazı mekanlardan şöyle toplanıyor, bir denetmen canlı müzik mekanına gidip bir eğlence vergisi öngörüyor, uzlaşıya varılırsa tahakkuk veriliyor ve yıl sonunda ödenmesi söyleniyor. Ödemezlerse ceza olarak kalıyor. Ancak belediye bazı mekanların eğlence vergisi tahakkukunu yapmamış. Oraya memur göndermemiş. 14 işletmeden şu anda vergi kesilememiş. Üçüncü bulgu, belediyelerin kiraya verdikleri işyerlerinin işyeri açma ve çalışma ruhsatı yok. Belediye kendi yerini, arsasını kiraya veriyor ve o kişiden işyeri ya da çalışma ruhsatı istemiyor. 53 tane işyeri var böyle. Bu şekilde alınmayan vergilerin hepsi bizlerin cebinden çıkıyor. Dördüncü bulgu, belediye şirketine işletme hakkı devredilen yerlerin ihale yapılmaksızın üçüncü kişilere kiralanması. Bu süreçte kira sözleşmesi yapılıyor ve bu hukuka aykırı, ihale gerekir. 11 otopark, 2 sosyal tesis, 1 halı saha, ANFA-Ankara Altınpark işletmeleri bunlar. Bir başka bulgu, bazı taşınmaz değerlerde, arsa ve bina gibi yerlerin satışı yapılırken, kendi değerlerinin altında satış yapılmış.
Verdiğine İyi Bak projesiyle vergi bilincini, Bütçene İyi Bak projesi ile de mali bilinci artırmayı planlıyoruz. Özellikle Bütçene İyi Bak kapsamında yereldeki verileri toplayıp bir çalışma gerçekleştireceğiz. Lokasyon bazlı bir web sitesi yaparak sizin mahallenizin muhtarınızın, belediye başkanınızın kim olduğunu, belediyenizin ne kadar harcama yaptığını, kesin hesap raporlarını grafiksel olarak görebileceğiniz bir platform oluşturmayı hedefliyoruz.
Soru-Cevap
Ramazan Gezgin: Vatandaş neden vergi vermeli? Neden devlet olmalı?
Nisa Bahçeli: Buradaki statüm farklı olsaydı, başka bir cevap verirdim çünkü kişisel görüşüm çok farklı bu konularda. Topluluk olarak yaptığımız çalışmalarda, bir varsayım üzerinden hareket ediyoruz. Devlet olmalı ama faaliyetleri daha dar alanda olmalı. Eğitim, sağlık, sosyal devlet anlayışı devam edebilir fakat devlet harcamalarını ne kadar düşürürse, o kadar etkin bir yolda ilerleyecektir. Vatandaşlar vergi vermeli çünkü yürüyecek bir yolum var, gece lamba yanıyor. Bunların hepsi devletin varlığıyla olan şeyler ve bu hizmetin bir karşılığı var. Vergi vermek istemeyen çok kişi var. Toplumda bir gönüllü uyumun olmamasıyla ilgili çünkü bireysel bir bilinç yok. Eleştirebiliriz ancak bazı şeylerin de olması gerekiyor. Ne kadar KDV, ÖTV toplanıyor, nerelere harcandığını bilmediğimiz için gönüllü uyumu sağlanamıyor. Vergi aflarının bu kadar fazla olması, bu kadar devletin kendi sermayesi etrafında dolaşması bizim motivasyonumuzu kırıyor. Dolayısıyla vergiden nasıl kaçınabileceğini düşünüyor insanlar. SGK primini düşük yatırmak, KDV’yi %1 göstermek gibi yolları olabilir. Devlet olmalı ancak şeffaf, adaletli olmalı.
Lütfi Gölpunar: Merkezi hükümet tarafından kimi zamanlar özel indirimler yapılıyor. Büyükşehir her yeri caddeye çevirdi. Caddelerin denetimi, hizmeti, vergisi büyükşehire ait. Bu 3 milyarla bir ilişkisi var mı?
Nisa Bahçeli: KDV indirimini belediye kendisi gelir ve gider hesaplarında oynamalar yaparak yapıyor. Sayıştay’ın raporunda şöyle bir bulgu var; belediye KDV borcunu gider tablosunda göstermiyor. Birileri KDV’yi silmiyor; ödemiyorlar ve bunun da bir cezası yok.
İsmet Meydan: Asfalt vergisi bunlar içinde yoktu. Bütçeden aldığı payın yanında kendi gelirleri az dendi. Kendi gelirleri de çok normalde. Büyükşehir belediyeleri, merkez bütçeden aldığı paradan ilçe belediyelere de para aktarıyor. Büyükşehir merkezi bütçeye de aktarıyor bir miktar pay. Böyle bir şey var mı?
Nisa Bahçeli: Merkezi bütçe büyükşehir belediyesine veriliyor. Anladığım şu; Ankara Büyükşehir Belediyesi’ndeki plan bütçe meclis üyeleri var ve onlar da diğer belediyelere ne kadar para aktarılması gerektiğine karar veriyorlar. Vergi gelirleri de var belediyelerin. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin vergi gelirleri çok düşük aldığı merkezi yönetim bütçesine oranla. Çankaya Belediyesi’nde bu miktar yakın gidebiliyor çünkü kendi mahallinde iyi vergi toplayabiliyor. KDV toplanmaması meselesi var; KDV, fiyatın içinde ileriye giden bir vergi. Aracı kuruluşların vergi ödemekle yükümlü olması çok önemli. 2017 yılında toplanması gereken KDV’nin %48’i toplanamadı. Belediyeyi konuşuyoruz ama genele baktığımızda KDV’nin yarısı toplanamadı bu ülkede.
Mahmut Konuk: Su faturalarından çevre temizlik vergisi alınıyor. İlçe belediyelerinde devri sıkıntı oluyordu. Bu hala devam ediyordu? Su faturalarında çok fazla vergi var, bunlar gerçek mi yoksa şişirme mi?
Nisa Bahçeli: Çevre ve temizlik vergisinin il belediyelerinden ilçe belediyelerine aktarılması konusunda sıkıntısı var mı, Sayıştay raporunda görmedim. Belki de bu idari bir işlemdir. Su faturasında beş çeşit vergi var şu an. Örneğin her elektrik faturasında %2 TRT vergisi ödüyoruz. Verdiğimiz vergiler bir merkezi yönetim bütçesine gittiği ve oradan dağıldığı için atık su bedeli vergisi ya da TRT vergisi size şu şekilde hizmet olarak dönmüştür denmiyor. Bizim kendi anayasamızda vergi karşılıksız alınan bir miktar. Aldığımız hizmeti nasıl ölçebiliriz, çok fazla ölçemeyiz gibi gözüküyor ama en azından alamadığımız hizmetlerin hesabını sormaya başlarsak, bu bir ölçüm değeri olabilir.
Bektaş Gülcan: Belediyeler bir çevre düzenlemesi gibi işler yapılacağı zaman taşeron firmalarla çalışıyorlar. Taşeron yasal mı ve bu taşeron firmalar vergiden kaçmak için mi belediyenin daha çok kar etmesi için mi kuruluyor?
Nisa Bahçeli: Olmalı mı olmamalı mı sorunu değil de, olmuş olanın denetlenebilirliği sorunu. Bu paralar bu kadar rahat nasıl aktarılabiliyor, nasıl gider gösterilebiliyor? Bir denetleme mekanizması oluşturulabilir mi? Bir harita çıkarılabilir belki; bir ihaleyi sürekli aynı firmanın alması gibi. Mesela bizim metrolarımız neden hiç çalışmıyor, sürekli bozuluyor ve hep aynı firma. Biraz daha olaya genel başlamak lazım çünkü bütçe farkındalığı yükselebilirse, bunları konuşuyor olmayız.
Oya Özden: Ankara’da yaşayan bir öğrenci / çalışmayan biri nelere vergi ödüyor?
Nisa Bahçeli: Ulaşıma ödüyor. Dışarıda yemek yediğinde %18 KDV ödüyor. Giysi ve ayakkabı alımında %8 KDV ödüyor. Sigara içiyorsa %67 vergi ödüyor.
Oya Özden: Ankara’da yaşayan herhangi biri nelere vergi ödüyor?
Nisa Bahçeli: Elektrik, su ve doğalgaz faturasında vergi ödüyorsunuz. Doğalgazda ÖTV var. Asgari ücrete zam geldi ama vergi dilimi değişti, %15’ten %20’ye çıktı. Yıllık gelir 14 bin TL’nin üzerindeyse %20’ye çıkıyor. Yaş geçtikçe tecrübeyle beraber vergi konusunda bilinç daha yüksek. Fakat önemli olan şey, yolun başında olan üniversite öğrencilerine, çocuklara, vatandaşlık ve vergi bilincini aşılamak. 18 yaşında bir insan şu an oy veriyor, kime neden oy verdiğini, nasıl bir mekanizma içinde olduğunu anlayabilmiş değil.
Oya Özden: Evden çıkıp asfalta adım attın, dedin ki asfalt hizmet. Ama yine onun da parasını veriyoruz.
Nisa Bahçeli: 3. Havalimanı, köprü, yapılan tüm kamu hizmetleri sizin. Grafik çıkarsak, nüfus sayısına, alınan vergi sayısına bölsek, belki de köprünün 4 tuğlası senin.
Oya Özden: Markete gittik, aldı vergiyi. Pazara gidince alınıyor mu?
Nisa Bahçeli: Pazar halden malını alırken bir KDV ödüyor. Toptancıya ödüyor ve üzerine karını koyarak satıyor. Fiş almadığınız için dolaylı olarak vergi ödemiş oluyorsunuz. Siz de vergiyi devlete, aracı olarak ona ödetiyorsunuz.
Oya Özden: Seks işçileri vergi ödüyor mu?
Konu üzerine çalışan Tolga Tuneli’den yanıt: Genelevde çalışanlar vergi ödüyorlar ancak kayıtsız alanda çalışanlar ödemiyorlar, seks işçisi seks hizmeti sattığı için ödemez çünkü karşılığında bir makbuz vermez. Dışarıda çalışan bir seks işçisi kendi ücretini belirlediğinde bunu enflasyona göre belirleyebilir. Genelevde, oranın patronu olan kişi size fiş kesmek ya da fatura vermekle mükelleftir.
Oya Özden: Sinemada, tiyatroda vergi ödüyoruz.
Nisa Bahçeli: Sinema biletinde Türk Hava Kurumu’na vergi ödüyoruz. Bağış aslında ama zorunlu.
Oya Özden: Çiçek aldık mesela.
Nisa Bahçeli: % 8.
Yıldırım Kaya: Poşeti de söyleyin.
Nisa Bahçeli: Poşette %0.4 vergi ödüyorsunuz Yıldırım Bey.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
Sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu