YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 3. Kat Kızılay
TARİH: 3 Kasım Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Ankara Eğitim ve Kültür Derneği (Erdinç Şahin – Üye)
2 / Ankara Dayanışma Derneği (Yusuf Şahin – Başkan)
3 / Öğrenci Velileri Derneği (Enver Önder – Başkan)
4 / Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği (Oğulcan Dinçer – Üye)
5 / Evrensel İnsan Hak ve Özgürlükleri Derneği (Lütfi Gölpunar – YK Üyesi)
6 / Doğal Yaşam Derneği (Yıldırım Kaya – Başkan)
7 / Çiğdemim Derneği (M. Hikmet Odabaşı – Proje Grup Üyesi)
8 / Ankara 78'liler Girişimi (Ahmet Turan – Yürütme Kurulu Üyesi)
9 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (Ramazan Gezgin – Üye)
10 / Atatürk Çizgisi Platformu (Metin Genç – Başkan)
11 / Başkent Kadın Platformu (Zeynep Göknil Şanal – Başkan)
12 / Özgür Eğitim Sendikası (Mehmet Yıldız – Basın Yayın Sek.)
13 / Türkiye Yazarlar Birliği (Fatmanur Akbayrak – Gençlik Birimi YK Üyesi)
14 / TÜGÖDER (Türkmen Göçmen Mülteci ve Sığınmacılarla Dayanışma Derneği) (Wahiba Chaker – Başkan Yrd.)
ÖZEL KONUK
1 / Fatih Fethi Aksoy (Çiğdemim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı)
MODERATÖR
Nagihan Konukcu
GENEL KONU: Hukukun ve Siyasetin Afla İmtihanı
YEREL KONU: Bir Yerel Örgütlenme Hikayesi: Çiğdemim
KONUŞULANLAR
1 / Enver Önder: Bizde hukuk sistemi kurumlaşmadığı için verilen cezalar kamu vicdanını rahatlatmıyor. İnsanlar cezaevinden ıslah olarak değil, suç eğilimi bilenmiş olarak çıkıyorlar. 15 Temmuz kalkışması sonrasında objektif ölçütler uygulanarak gerçek suçluların kovuşturulması yerine, askeri lise ve harp okulu öğrencileri, erler ve üniversite öğrencileri toplanmış ve cezaevleri doldurulmuştur. Oysa bu cezaevleri ABD'den sonra cezaevleri en kalabalık ülke haline getirmiştir bizi. Toplumda adalete olan güven ortadan kalkmıştır. Verilen cezalar uygulanmıyor, ceza almamış insanlar cezaevlerinde bekletiliyor. Cezaevlerindeki insanlar içeri kondukları gün af beklentisi içine giriyor, bu yaklaşım kişinin çevresiyle ve kendisiyle barışık yaşaması için birtakım beceri ve uğraşlar edinmesinin önünde bir engel oluşturuyor. Oysa çağdaş toplumlarda cezaevleri infaz koruma memurlarının hoş geldin dayağıyla düşmanlık tohumlarını atmıyorlar. Yükümlülüğünü tamamlayan birey, dışarıya uyumu sağlamakta zorluk çekmez. Af çoğunlukla hukukun yargı kararlarının sulandırılmasına neden olmakta. Cezaevlerinde yaşayan insanlar da toplumun parçasıdır ve devletin sorumluluğu altındadır. Ülkemizde Eylül 2018'de saptanan sayılara göre 449 adet cezaevi var. Bunların kapasitesi 211 bin kişidir. Ancak bugün 253 bin kişi yatmaktadır. Af istemi içerisinde siyasi suçlar, öğrenciler, yargılanmamış insanlar yok, sadece çetelerin, uyuşturucu suçlularının ve siyasi rantın peşinde koşmak var. Bu çözüm değildir. Özünde çözüm hukuku kurumlaştırmak, insanları objektif yargılamak, insanların yargıya güvenini artıracak düzenlemeler yapmak, cezaevlerini herkesin cezalandırılacağı kurumlar olmaktan çıkarmak gerekiyor. Yargıç tarafından verilen ceza devlet tarafından uygulanır. Bizde yargı yerinin önündeki polis yargının ilk parçasıdır. Cezaevine giden insanlar toplumun dışına itiliyor, oysaki hükümleri sona erdiğinde bizim aramıza dönecekler. Onlara insan olduklarını hissettirmeliyiz, iş alanları örgütleyerek, insani yaşam olanakları sağlayarak.
2 / Oğulcan Dinçer: Af konusuna bakarken önce cezaya bakmak gerekiyor. Çünkü ceza neden verilir, nasıl infaz edilmelidir, öncelikle buna değinmeliyiz. Ceza, insanı yaptığı bir şey için tecrit etmek, ona yaşam şansı vermemek değildir. Ceza ihya etmektir, toplumu yeniden inşa etmektir, işlenmiş olan suçun daha sonrasında tekrar aynı kişi tarafından işlenmemesi, diğer insanların da buna bakarak bu suçun işlenmemesi gerektiğini algılamasıdır. Cezaların en büyük özelliği caydırıcı olmasıdır, bizde ise özendirici noktada. Bizde suçun kahramanlık gibi karşılandığı durumlar oldu. Af ne için çıkar? Af bir yerde, devletle toplumun barışmasıdır, bu da mutabakatla sağlanabilecek bir şey. Bunun için bir ortak akıl gerekiyor, uzlaşmayla olur. Bugün af neden çıkarılmak isteniyor? Bu af kim için ve ne amaçla çıkıyor? İçerde gazeteciler, aktivistler, akademisyenler, düşünce suçluları var; bu insanların işlemiş oldukları varsayılan suçlar affedilmeleri bir yana, öncelikle suç olmaktan çıkarılmalı. Dünyanın genelinde suç olmayan bir şeyi suç sayıp, sonra sizi affediyoruz demek bir komedi. Şu anda cezaevlerinde hükümlüden çok tutuklu var, af çıkarsa tutuklulara değil hükümlülere yarayacak. Bu da ciddi bir hak kaybına yol açacak. Affa karşı değiliz ancak affın içeriği, kimler ve hangi suçlar için çıkarılacağı ve altındaki asıl saikin ne olduğu topluma izah edilmesi ve toplumla mutabakat sağlanarak bu affın çıkarılması gerekiyor.
3 / Lütfi Gölpunar: Af meselesini tartışırken, uluslararası hukuka ve ülkemizdeki hukukun sınırlarına bakmamız gerekiyor. İki gün önce bir tanıdığım, sosyal medyada dayısını beğendiği için iki gün gözaltında kaldı ve yurtdışına çıkışı yasaklandı. Hukuk bu noktaya gelmiş. Osman Kavala bir yıldır gözaltında tutuklu. Milletvekilleri, aktivistler, toplumda öne çıkmış insanlar, hiçbir suç unsuru olmaksızın, düşüncelerini ifade ettikleri için tutuklular. Bu af daha çok tutuklamaları teşvik edecek. Kişilere karşı işlenen suçlara af getirilemez diyorlar, doğru ama af neden çıkarılır, devletle vatandaşın arasındaki mesafeyi en aza indirmek için. Bizde af devletle vatandaşın arasındaki uçurumu büyütüyor. Her aftan sonra serbest kalanların 5'te 1'i suç işleyerek cezaevine geri dönüyor. Bu afların neden çıktığını tartışmalıyız. Devletin en yetkilileri seçimlerde cezaevi açmakla övünüyorlar, böyle bir ülkede hukuk mu olur? Toplumda bireyler suç işlemiş olabilir, karşılığında bir yaptırım görebilir ama bu yaptırım suça teşvik mi yoksa azaltmak için mi olmalıdır? Gazeteciler, akademisyenler ve aydınlar cezaevinde, okuması yazması olmayan kişilere af çıkarıyor, toplumda şiddet eğilimini arttırıyorsunuz. Adam "Oluk oluk kan akacak" diyor, hiçbir savcı harekete geçip işlem yapmıyor kişi hakkında. Türkiye'de hukukun üstünlüğü mü, üstünlerin hukuku mu?
4 / Zeynep Göknil Şanal: En temelden bakmak gerekiyor. Türkiye'nin hukuk sistemi facia. Anayasanın 90. maddesi, uluslararası hukuku üstün kılıyor ama hiçbir hakim bunu uygulamıyor. İnsan hakları davalarında insan hakları beyannamesi söz konusu ediliyor mu? Hakimler bunu kabul ediyor mu? Şiddet davalarında İstanbul Sözleşmesi'ne atıf olmadığı gibi. Hukuk sisteminin elden geçirilmesi gerekiyor. Düşünce suçu diye bir şey olmamalı artık. Her konuda geriye gidiyoruz, tüm dünyada böyle bu. 22. yüzyıl hoşgörü yılı olacak sanıyorduk ama tüm dünyada baskı, terör, terör zannıyla el konma, ihlaller, sürekli şiddet yaşıyoruz. Cezanın tanımı yapıldı ama Türkiye'de ceza infaz kurumu deniyor, pek çok ülkede, Amerika'da, Avustralya'da, Correction Facility deniyor, düzeltme mekanı gibi algılayabiliriz. Kelimelerden yüklenen anlam çıkıyor. Bizim amacımız topluma kazandırmak değil, cezalandırmak. Af bugüne kadar Türkiye'de sadece siyasi amaçlarla yapılmış. Hırsızları yolsuzları ortaya salıyorlar, henüz hüküm giymemiş insanları 5-10 sene tutuklu tutuyorlar. Çocuklarla ilgili infaz kurumlarında tutuklu olanlar hiçbir şekilde dışarı çıkamıyorlar am hükümlü olanlar okula gidiyorlar. Bu da tutuklu olanın bir sonraki aşamada hükümlü olmasını garantileyen bir sistem. Affın çok da mantıklı bir şey olmadığını düşünüyorum. Düşünce suçlularını affetmeyecekler çünkü hepsine terörist diyorlar. Diğerlerini de affetmesinler zaten.
5 / Erdinç Şahin: Bir arsa meselesinde dolandırıldık. 110 kişi mağdur olduk. Davamız sonuçlandı. Süreçler çok dikkate değer. İktidardan yana bir tüccarmış. Bizi dolandırdığı gibi mahkemeyi de dolandırdı. Gücü kullanan bir şekilde hakkını alıyor, bizler mahkemeler aracılığıyla dolandırılmaya devam ediyoruz. Böyle bir adalet sistemi olmaz.
6 / Ramazan Gezgin: Hukuk ve siyaset kendisini afla sınıyor. Devletin ortaya çıktığı tarihten itibaren savcılar, hakimler, cezaevleri, ceza infaz koruma memurları, polisler, jandarmalar ve ordu ile başlamıştır. Devleti ortadan kaldırdığınızda bugün suç sayılan birçok şeyin suç değil, insanın en doğal gerçekliği olduğunu görürsünüz. Siyasiler af çıkarmalı mı, çıkarmış mıdır? Neden yapmıştır, kişinin suçluluğunu devam ettirmek için. Bize göre af şudur; biz seni suç işlememiş kabul ediyoruz. Bir barış, sulhtur. Bugün 251 bin kişi cezaevlerinde, 375 bin insan da hüküm giymiş. Ancak cezaevinde yer olmadığı için denetimli serbestlikle bırakılmış. Toplumdaki hükümlü sayısı bugün 800 bin. Toplumun tamamını suçlu konumuna getirip hukuk ve yasa karşısında hak talep edemez duruma nasıl getirirsiniz? İşte böyle getirildi. Bugün ülkedeki gelir adaletsizliğinin yarattığı birçok olayın suç kabul edildiğini biliyoruz. Açlığın, yoksulluğun, işsizliğin milyonları içine aldığı bir ülkede, ekmek çalan insanı suçlu mu göreceğiz? Böyle bir sistemde af olmaz. Afların büyük bölümü şartlı tahliye. Devlet gibi, onu yönetenler gibi düşünmediği için Hasan Gürpınar 35 yıldır cezaevinde yatıyor. Yapılması gereken şu: Devlet kim, kamu ne, suç ne, hukuk ne; bunlar açıklığa kavuşmalı. Bana göre önce devlet suçlu, önce onun yargılanması lazım, sonra sıra bize gelsin.
7 / Ahmet Turan: Şartlı tahliye konusuna ek yapmak istiyorum, bir de cezayı ve yargıyı ertelemeler var. Ülkede suçlu olarak tariflenmiş en az 2 milyon insan var. Belki biz de öyle. Neden böyle yapılıyor? Yıllar boyunca devletin ya da devleti yönetenlerin istemediği bir davranışı tekrarlamayın diye. Bu baskılama. Bu sadece burada yok. Affın konusu ceza hukuku. Ceza hukukunun en temel verilerinden biri nesnel olmasıdır. Bir suç olmalı ki suçun cezası olsun. Olmayan şeyler suç olarak tarif ediliyor. Düşünce suçunun ötesinde suçlamalarla karşı karşıya kalınıyor artık. İhtimal üzerinden davalar açılıp cezalar kesiliyor. Bu eylemi yapmayı düşünmüş olabilirsin deniyor. Hak mülkiyetle birlikte ortaya çıkan bir şeydir. Mahkeme duvarlarında da yazar, adalet mülkün temelidir. Yani ne kadar mülkiyetiniz varsa adalet o kadar sizden yanadır. Bugün Türkiye'de çatır çatır işleyen bir mahkeme sistemi var. Talimat verilir, en alta kadar harfiyen uygulanır. Evrensel hukuk normlarıyla karşılaştırdığınız zaman o normların hiçbirine paralellik sağlayamazsınız. Adı hukuk sistemidir ama. Ne kadar hukuk, kimin neye ihtiyacı varsa o kadar. 17-25 Aralık süreci yaşandı bu ülkede, o süreçte yazılı hukuka göre suç olan neydi, sonrasında suç ne oldu? Suç olan, onu açığa çıkarmak, açığa çıkanı sorgulamak istemek, onu tartışmaya açmak oldu, yapılan eylem değil. Yalnızca insana değil, doğaya karşı işlenen suçlar da devlet eliyle işleniyor ve karşılığı ceza değil ödül oluyor. Orman yangını çıkarıyorsunuz, karşılığında tesisleriniz, otelleriniz oluyor. Bir hakim arkadaşımın lafıyla bitireceğim: "Ne yazık ki böyle davranmak zorundayız. Biliyoruz ki yaşadığımız günler tam da kabile yaşamının kendisidir, bana göre diktatörlüktür."
Yerel Konu
Fatih Fethi Aksoy: 1990’larda yeni bir yerleşim bölgesi olarak kurulmaya başlanan, o zamanki adıyla Karakusunlar Mahallesi, 1994 seçimlerinde ilk kez muhtarlık olmuştur. Muhtarın çevresinde 2 yıl süren örgütlenme çalışmaları 1996 yılında derneğin kurulmasını sağladı. Derneğin amacı, Karakusunlar Mahallesi'nin çağdaş kent gereklerine uygun alt yapı ve çevre düzenlemelerine yardımcı olmak için gerekli girişimlerde bulunmak; mahalledeki kurulmuş ve kurulacak eğitim ve sağlık kuruluşlarının yapımı, korunması ve donatılması konusunda destekte bulunmak, mali imkan yaratılması için gerekli çalışmaları yürütmek; mahalle gençlerinin boş zamanlarını değerlendirmelerine dönük hizmetlere öncülük etmek ve katkı sağlamak, gerektiğinde Mahalle Muhtarlığı ile bu amaçlara dönük işbirliği yapmak, kültür ve sanat etkinlikleri düzenlemektir. Bağımsız, tarafsız ve gönüllü bir harekettir. Temel amacı semt sakinlerinin yaşam kalitesini artırmak, giderek unutulmaya yüz tutan komşuluk ilişkilerini güçlendirmektir. Mahalle sakinleriyle birlikte yaptığımız çalışmalarda bir toplumsal sorumluluk bilinci geliştirmeye özen gösteriyoruz. En üst karar alma organımız yılda bir kez toplanan Genel Kurulumuzdur. Tüm önemli kararlar tüzüğümüz doğrultusunda bu toplantıda alınır.
Bir yıl için seçilen Yönetim ve Denetim Kurulları genel kuruldan aldıkları yetkiler ve tüzük doğrultusunda bir yılı yönlendirir. Kısa vadeli hedeflerimiz, üye ve gönüllü sayısında artış, çocuklara yönelik daha çok etkinlik, genç üye ve katılımcı sayısının artırılması, kültürel değerlere sahip çıkılması, daha çok mahalleliye ulaşma, daha bilinçli ve katılımcı bir mahalleli profili, kurumsal kapasitesi artmış bir dernek yönetimi. Çiğdem Mahallesinin çağdaş kent gereklerine uygun altyapı ve çevre düzenlemesini gerçekleştirmek için uzun yıllar mücadele edilerek, halı saha tesisleri yerine Can Yücel parkının yapılması, otopark projesinin engellenmesi, Birlik Parkında imar değişikliği ile mücadele, okul bahçesine yapılacak inşaatın engellenmesi, ODTÜ ormanına hafriyat dökümü ve ökse otu mücadelesi, Şirindere vadisi sorunları, Malazgirt Bulvarı yapımı ve kavşakların sorunu, ağaçlandırma gibi sayısız çalışmalar yürüttük. 23 yıllık süreç içinde Çiğdemim Derneği üyelerinin geliştirip, pekiştirdiği sahiplik duygusu adeta gelenek haline gelmiştir. Üyelerine ve Gönüllüsüne soran, onu dinleyen, tüm üyelerini sürece katmak için çözümler üreten bir derneğiz. Dernek mahalledeki tüm komşulara açıktır. Hepsine yönelik, hepsini kapsayacak kararlar alır. Derneğe katılmak isteyen, öneride bulunan herkesi dinler. Yeni katılan üyeler ilk Yönetim Kurulu toplantısına çağrılır. Çalışmaları görmelerini sağlanır. Yenilik ve değişikliğe açık bir yönetim anlayışımız var. Sivil toplumla ilgili tüm konuları, bilgilendirme toplantılarını ve seminerleri izliyoruz, haberdar oluyoruz. Proje bazlı çalışmalara başladık. Bir proje grubumuz var. Gereksinim duyulabilecek konularda proje alt yapısını oluşturmaya çalışıyoruz. Açılan çağrıları bu yönde değerlendiriyoruz. Eksiklerimizi saptıyoruz. Bunları gidermek için gerekli eğitim gereksinimlerimizi belirlemeye, gidermeye çalışıyoruz. Daha çok mahalle sakininin faaliyetlerimize katılması (izleyici veya gönüllü çalışmak üzere) için belirli aralıklarla çalıştaylar yapıyoruz. SWOT analizlerle güçlü/zayıf yönlerimizi belirliyoruz. Bu sonuçları kullanarak gücümüzü ve etkinlik alanımızı artırmaya çalışıyoruz. Biz inanıyoruz ki en dar kapsamda oturduğu semte sahip çıkan onun sorunlarıyla ilgilenen kişiler ülkenin sorunlarına da sahip çıkar ve gerektiğinde sorumluluk alır.
Çiğdemim Derneği gibi yerel örgütlenmeler desteklenmeli, kuruluşları ve çalışmaları teşvik edilmeli.
Ülkemiz geleceğinin olumlu yapılandırılmasında, mahalle örgütlenmesinden dernekleşmeye giden yolu çok önemsiyoruz.
O nedenle, Çiğdemim Derneği olarak bu yönde çaba harcayan her oluşuma katkıda bulunmayı bir görev biliyoruz.
Soru-Cevap
Zeynep Göknil Şanal: Dereyle ilgili ne yaptınız?
Fatih Fethi Aksoy: Şirindere aslında çok yönlü bakılması gereken bir sorun. Şu anda kentsel dönüşüme girdi ve Büyükşehir belediye meclisinden en son plan geçti. Dernek olarak imza toplayıp itiraz ettik. Şu anda proje aşamasında. Bir vadi ve gecekondular var. Hak sahiplerinin çoğu evleri terk ettiler ama evler kağıt toplayıcıları tarafından işgal edildi. Mahalle zor durumda, hırsızlık arttı, görüntü ve çevre kirliliği var. Kamu kurumlarına yazıp orunları iletiyoruz ama bir çözüm üretilmiyor. Yıkılacak ve yerine kentsel dönüşümle evler yapılacak, kurtulacağız deniliyor. 250 konut yerine 1000-1200 konut gelecek yerlerine. Çok katlı binalar gelecek. Bu kötülüğün yerine başka bir kötülüğü koyacaklar. Dikmen Vadisi gibi yapılsın istiyoruz ancak ne yazık ki rant söz konusu. İtiraz ediyoruz ama mahalle sakinleri de bir an önce yapılsın kurtulalım diyorlar, arada kaldık. Orada oturanlar, buradan nemalanacaktık diye karşı çıkıyorlar. İki taraf da bize karşı şu anda. Mahkeme süreci sürüyor. Beklerler mi bilmiyorum ama orada inşaat başlayacak.
Lütfi Gölpunar: Eğitime yönelik çalışmalarınız yok mu acaba?
Fatih Fethi Aksoy: Etkinlik ya da faaliyet gibi değil ama mahalledeki diğer oluşumlarla birlikte Çiğdem Eğitim Dayanışması diye bir oluşumun da içindeyiz. İçinde Birleşik Haziran Hareketi, 100. Yıl-Çiğdem Grubu, Çiğdem Mahalle Meclisi, Muhtarlık ve derneğimiz var. O grupla birlikte eğitim sistemiyle ilgili yapılanlara yönelik imza kampanyaları yapıp başvurduk. Mahalle sakinlerini bilgilendirdik. Biz sonuçta yerel bir derneğiz, o konuda bir şey yapma şansımız yok. Ama bilgilendirme ve bilinçlendirme amaçlı birçok çalışma yürüttük. Okul sorunumuz var mahallede, ilköğretim ve ortaöğretim aynı binada hizmet veriyor. Onun ayrılması için bir kampanya yürüttük. Bölgede normal lise yokken, aynı bölgede bir tane İmam Hatip Lisesi var, ikisinin de inşaatı sürüyor. Bununla ilgili kampanya yürüttük. Eğitimle ilgili okullarda çocuklarla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Adrese yönelik yerleştirmelerde bizim için Balgat oluyor. Okul yok. 100. Yıl, Çukurambar, Çiğdem ve Kızılırmak, dört mahalle var o bölgede. Burada bir tane Anadolu lisesi yok. Mevcut İmam Hatip'te de kontenjan açığı var. Bunları bir rapor haline getirip bakana sunduk, inceletiyor.
Erdinç Şahin: Demokrasi demek katılımcılık demek. Bu manada bulunduğunuz mahalleyi örgütleyerek taraf olduğunuzu genel ve yerel anlamda ortaya koymuşsunuz. Seyirci olmakla sizin durumunuzda olmak arasında bir karşılaştırma yaptınız mı, özeleştiri yapıyor musunuz? Toplumsal baskı yarattığınıza inanıyor musunuz?
Fatih Fethi Aksoy: Verdiğim örnek bunun en bariz örneği. 10 yıl halı saha olarak kullanıldı ve her belediye başkan adayı söz verdiği halde seçildikten sonra yapmadı. Daha önceki dönemde, Bülent Tanık döneminde de aynı söz verilmişti. Hatta mahallemizde oturuyordu. Bülent Tanık ile bütün ilişkilerimiz koptu. Mahalleye pankart açtık, "Ranta değil halka açık tesis" istiyoruz diye. Pankartları söktüler, derneğe gelip derneği kapatmak için bir şeyler aradılar. O denli ipler koptu. Ama işin peşini bırakmadık. Takip ederek sonunda gerçekleştirdik bu işi.
Erdinç Şahin: İnsanların yaşadıkları çevrede, konumda, sorunlarına sahip çıktığında bir şeylerin değişip dönüştüğünüz görüyoruz. Bu çok önemli. Buralardan örgütlenmek lazım. Emeğinize sağlık.
Fatih Fethi Aksoy: Bizim dernek gibi dernekler her mahallede olduğu zaman, bu baskı grubunu oluşturduğu zaman, üsttekiler buna duyarsız kalmayacaktır diye düşünüyorum.
Ramazan Gezgin: Derneğinizin başka illerde, ilçelerde de örgütlenebilme modeline uygun olduğunu, bu konuda da yardımcı olacağınızı söylediniz. Bir gün derneğiniz kapatılsa ne yapardınız?
Fatih Fethi Aksoy: Eğer yasaklanmazsak yeni bir dernek kurarız herhalde. Eğer yasaklanırsak da başka arkadaşları kurmaları ve devam ettirmeleri için teşvik ederiz. Birçok yerde mahalle dernekleri var, İstanbul'da, Sarıyer'de çok fazla mahalle derneği var. Belli bir sorundan ortaya çıkmışlar, o sorun bitince de işlevleri bitmiş, kapatılmamış ama kendi kendilerini kapatmışlar, feshetmişler. Biz de aslında o durumdaydık. Mahallenin genel anlamda sorunları bitince derneği kapatalım mı yoksa başka bir yola mı evrilelim kararını verdik. Dedik ki bundan sonra mahalle sakinlerinin yaşam kalitesini arttıracak etkinlikler yapacağız dedik. Orada kapatabilirdik de derneği.
Ramazan Gezgin: Bu tür yapılar zaman içinde sönümlenebiliyor ya da belediyeleri rahatsız edebiliyor da. Mahalle ya da komşu örgütlenmesi başka türlü nasıl olur, toplum kendi kendini nasıl örgütler?
Fatih Fethi Aksoy: Bunun yanıtını vermek çok zor aslında. Kendi kendimize bu işleri yapabiliyor olsak bu ihtiyaç ortaya çıkmazdı zaten. Maalesef toplum olarak kendi kendimize bu ilişkiyi kuramıyoruz. Bunu formel dernekleşmeden ziyade şu örnek yaygınlaşabilse belki çok daha güzel ve faydalı olur; kent konseylerinin mahalle meclisleri. Aslında kent konseyleri yasadaki gibi düşünüldüğü gibi işlevsel olabilse, mahalle meclisleri çalışsa, bizim gibi derneklere de ihtiyaç kalmayacak aslında. Ama orada da tüm olay belediye başkanının inisiyatifinde. Başkan değişince meclis değişiyor. O da yeteri kadar sağlıklı işleyemiyor maalesef.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
Sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu