YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 3. Kat Kızılay
TARİH: 6 Ekim Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Raportör)
2 / Mazlum-Der Ankara Şube (Abdurrahman Ünlü – Başkan)
3 / Öğrenci Velileri Derneği (Enver Önder – Başkan)
4 / Sosyal Demokrasi Derneği (Umut Çevik – YK Üyesi)
5 / Evrensel İnsan Hak ve Özgürlükleri Derneği (Şükriye Ercan – Başkan)
6 / Doğal Yaşam Derneği (Yıldırım Kaya – Başkan)
7 / ASSAM / Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Der. (Gürcan Onat – Başkan Yrd)
8 / 78'liler Girişimi (Cuma Gürsoy – Sözcü)
9 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (Ramazan Gezgin – Üye)
10 / Atatürk Çizgisi Platformu (Metin Genç – Başkan)
11 / Başkent Kadın Platformu (Zeynep Göknil Şanal – Başkan)
12 / Özgür Eğitim Sendikası (Mehmet Yıldız – Basın Yayın Sek.)
13 / Evcikuzkışla Kültür ve Dayanışma Derneği (Hürdoğan Aydoğdu – Başkan)
14 / Mali Müşavir İşverenler Sendikası (Eyyip Sabri Güler – Başkan)
15 / Kırmızı Çizgim Yok Platformu (Mahmut Emin Avcı – Sözcü)
16 / Türkiye Yazarlar Birliği (Rabia Nur Akmaz – Gençlik Birimi YK Üyesi)
17 / Alternatif Düşünce Kuruluşu (Fazilet Çulha – Başkan)
18 / Cumhuriyet Kadınları Derneği (Meryem Kırkayak – Üye)
ÖZEL KONUK
1 / Önder Akgedik (350Ankara – İklim Değişikliği ve Enerji Uzmanı)
SİYASİ PARTİLER
1 / Muammer Bilgiç (Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi)
MODERATÖR
Oya Özden
GENEL KONU: Türkiye'nin Ekonomik Görünümü
YEREL KONU: İklim Meselesi Ankaralıların Meselesi Mi?
KONUŞULANLAR
1 / Mahmut Emin Avcı: Türkiye ekonomisinde en önemli sorun şeffaf olmamasıdır. Kuvvetler arasında denge ve denetleme sistemi yoktur. Tüm siyasal ve hukuksal yetkiler Devlet Başkanı R. Tayyip Erdoğan’dadır. Bütçe denetiminde TBMM’sinin işlevi zayıflatılmış, Sayıştay'ın merkezi ve yerel idarelerdeki denetimleri ise kaldırılmıştır. Böylece vergi, harç ve hizmet ücretlerinden elde edilen gelirlerin nasıl alındığı ve hangi ellerde toplandığı belirsizleşirken, miktarı da kamuoyunca bilinmemektedir. Tarım ve Sanayi sektöründe zayıf olan Türkiye ekonomisi giderek yok olmaktadır. Üretime ve imalata dayanmayan, hizmet sektörüne dayalı, dışa bağımlı bir ekonomi politikası ile karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 Haziran seçimlerinden sonra anayasanın kendisine verdiği geniş yetkilerle yeni hükümetinin kadrosunu oluşturdu. Merkez Bankası Başkanını, yardımcılarını ve para politikası kurulu üyelerini dört yıllığına atama yetkisi ile kendisine bağlayarak siyasallaştırdı. Son yıllarda, inşaat sektöründe epey ileri seviyedeyiz. Uygur, Özbek, Afganistan, Irak, Suriye ve Afrika’dan göç eden insanların sigortasız ve taşeron sistemiyle çalıştırmaları sonucu Anadolu’da plansız yapılaşmalar yapılmaktadır. Orta ve düşük gelire sahip insanlarımızın konut alımları giderek azalmakta iken, yerli sermaye sahipleri ve yabancılara konut satışları artmaktadır. Bu yapılaşmalar “İMAR BARIŞI” adı altında meşrulaştırılarak kayıt altına alınmaktadır. Her türlü tüketim ihtiyaçları ithalat yolu ile karşılanmaktadır. Getirisi olmayan stoktaki gelirlerin ithalat ile tüketimi sonucu devlet iç ve dış borçlarını ödeyemez hale gelmiştir. Devlet Başkanımız R. Tayyip Erdoğan; şimdi ekonomik istikrarın sağlanması için devlet bütçesini idare etmek üzere Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi adı altında kurulan birimle merkezi ABD olan danışma firması McKinsey ile anlaşma yapmaktadır. Devletin bütçesi yabancı bir şirkete teslim edilmektedir.
2 / Fazilet Çulha: Türkiye ekonomisine dair Türkiye siyasetinin hangi noktaya geldiği ve nasıl çuvalladığını konuşmak istiyorum. Türkiye'de siyasete olan güvenin nasıl kaybolduğu, siyasi yapıların bir kıymetinin ve söylenenlerin ikna edici yanının kalmadığı ortada. Biz birçok şeyi konuşabiliriz belki ama sanırım Türkiye'de ekonomiyi konuşurken 40 yıldır süren savaşın gerçeğini konuşmuyoruz. İçteki savaşı ve mali bilançosunu, Afrin'de ne işimiz olduğunu konuşmuyoruz. Şeffaflığın olmadığı yerde istediğimiz kadar Türkiye'nin yönetim şekliyle ilgili şikayetlerimizi konuşalım, hiçbir yere varmıyoruz, sızlanma noktasına geldik. Konuları farklı noktada ele almalıyız. Patlamalar neden sürüyor, o asfaltın altına ne nasıl döşenebiliyor hala? Gerçek anlamıyla 40 yıllık savaş kimin ne işine yaradı, kime ne kazandırdı, ekonomik maliyeti nedir? Birincisi savaşı, ikincisi Türkiye'nin dışarda ne işi olduğunu konuşmalıyız. Elimizde bir basın yok, birbirimize sesimizi duyuramıyoruz. Bir araya geldiğimiz çok lokal çalışmalar yapıyoruz. Biraz daha gerçekler üzerinden gidelim, sızlanmalar üzerinden değil.
3 / Belgin Çelik: Doğal gaza, elektriğe, suya zaman geldi. Meyve-sebzeye, ekmeğe zam geldi. Sayın Cumhurbaşkanımız ekonominin iyi olduğunu söylüyor. Dış güçlere suç atılıyor ama bizim ekmeğimize ne kadar etki edebilir? Biz henüz tsunaminin geldiğini görmüyoruz, Ecevit ve Demirel zamanında biz bunu gördük. Yağ ve gaz kuyruklarını gördük. Kesintiler olacak gibi geliyor. İran'a yaptırımlar da etkileyecek bizi. Dışardan para almak derdindeyiz. Türkiye bir kıskacın içinde. Eski muhalefeti de göremiyorum. Herkeste bir korku var sindirilmişlik var. Gazeteci yazamıyor, köşe yazıları birbirinin aynı. Sadece dış güçler değil, biz kendi içimizde barışık değiliz.
4 / Enver Önder: Türkiye'nin ekonomik görünümünü etkileyen birçok etken var ve yaşananlar neden-sonuç ilişkisine dayalı. Bugün ortaya çıkmış bir olay değil. Devlette 15 yıldır denetim mekanizmaları her alandan kaldırıldı. Eğitim sistemi bütün olarak değiştirildi, insanları biatçı bir topluluk olmaya yönlendirilecek hale getirildi. Kurumların kültürel olarak birbirleriyle bağlantısı koparıldı. Emek kesiminde işçi-işveren ilişkileri bakımından hiçbir siyasi ya da yasal yaptırım yok. Çalışanları memnun edecek, uğradıkları haksızlıkları telafi edecek bir yaptırım yok. Dışarıyla ilişkilerimizde devlet ciddiyeti kaybolmuş durumda. Onlar bizim sekiz tane Mehmedimizi öldürürlerse biz de onlardan yüzlercesini öldürürüz diyebilen bir devlet başı düşünelim. Öldürme sözcüğü insani bir yaklaşım değildir. Devlet adına bizde öldürürüz minvalindeki kısasa kısas yaklaşımı devlette her türlü denetimi ortadan kaldırmaktadır. Ekonomi de bir denetim mekanizmasıdır. Dolayısıyla toplumsal ilişkiler de ekonomiyi yönlendirir. Eğer toplumda her türlü değer yargısı ortadan kalkmışsa ekonomide nereye gidilir? Merkez Bankası'nın işlevi ortadan kalkmıştır. Dolar neden kim için fırlamıştır? Geldiğimiz noktada domatesi üreten üretici açlık ve sefillik içinde. Dün doldurduğumuz fileyi bugün aynı parayla dolduramıyoruz. Dolar bir ülkenin ekonomisini elbette etkiler ama doların domates tarlasında işi neydi? Gariban dolarla tanışmıyor, neden filesine yansıyor? Toplumda her türlü denetimin ortadan kalkmış olmasından dolayı.
5 / Ramazan Gezgin: Ekonominin ismi ne, özel sektörü mü reel sektör mü ne diyeceğiz buna? Ekonominin ismi kapitalizm. Kapitalizm kendi yasası, varlığı gereği zaten kriz ve sorun demektir. Faizler yükseldi çünkü toplum o kadar çok tüketmeye başladı ki. Enflasyonu yoğunlaştıran da o. O zaman banka kredi ve faizlerini baskı altına alıp yükseltelim, alım gücü düşsün enflasyonu düşürelim anlayışı. Eğer ülkenizde insanların alım gücü yoksa durgunluk başlar. Fabrikalar kapanır, işsizlik başlar, bunalım artar. Kapitalizm eşittir devlet. Bu devlet sürekli krizler içinde. Zannediyoruz ki yönetilemiyor. Onunla ilgisi yok. Sorun kapitalizm ve onun yarattığı sonuçlar siyasete yansıyor ve siyaset kendini üretemiyor. Buradan nasıl çıkarız, bu sistem yıkılır, ondan sonra yaşanılabilir bir sistem oluşur. Bu sistemde yaşadığımız sürece olanlara katlanmak zorundasınız, çünkü koşullarını siz belirliyorsunuz. Yolsuzluklar her siyasi sistemde olur. Toplumun refah içinde olduğu Avrupa'daki en demokratik ülkeler İsveç, Norveç, Danimarka gibi ülkelerde ırkçı partiler ciddi oy oranına sahip. Biz aslında kapitalizmi tartışmak zorundayız. Herkes meseleye öyle bakıyor.
6 / Önder Akgedik: Kafamızda yapısal sorunlar var. üretimin olmadığı söyleniyor ki bence krizler yerli üretimin fazla olduğu zamanlarda olur. Devletin iyi yönetilemediği ve yöneticilerin yanlışlar yaptığı söyleniyor. Tüm bunlara katılamıyorum. Şu an aşırı üretimin ötesinde yıkımına üretim var. Türkiye'nin nüfusu arttı deniyor. 2002'de Türkiye'de üretilen buğday miktarı 19.5 milyon ton. Geçen sene 20.3 milyon ton olmuş. Hemen hemen artmamış, nüfusumuz ve ekonomimiz büyümesine rağmen. İnsanlar daha çok buğday tüketmeyecek mi, en temel besin maddesi. Hayır artmıyor. Ne artmış, kömür üretimi. Hani doğal gaza geçmiştik? Asfalt yenilemeye bakıyorsunuz, eskiden yılda 7 bin km yenilenirmiş, şimdi 17 bin km. AVM'ler 1.25 milyon km2'ymiş, 11 milyon km2 olmuş. Her AVM bir yok oluş demek, her AVM için bir HES kuruluyor Mermer 1,5 milyon m3'müş, şu an 5 küsur milyon m3 olmuş. Neden her sene bu kadar üretiyoruz? Akdeniz bütün dağları gitti. Bunlara baktığımda yıkımlı üretim görüyorum. O kadar gereksiz üretiyoruz ki. Üretim yerine daha fazla sosyal alanlar açmadık. Eğitimde can çekişiyoruz. Sağlıklı kurumları da öyle. Sosyal devletin gereğini yerine getirmemek için yıkımlı üretime geçtik. Dolayısıyla ağır bir fatura görüyorum ve kurtarılabilir olduğunu düşünmüyorum. 2017 sonu itibariyle 15 yıllık cari açık 549 milyar dolar. 2002-20017 arasındaki fosil yakıt ithalatı 569 milyar dolar. Kimse bana üretim yok, yapısal sorunlar var demesin. Bu kadar kömürü petrolü yakacaksınız, bunu nasıl telafi edeceksiniz, bir yerden çıkması lazım. Bu krizi toparlayamayacağız. Dünya krizine doğru gidiyor. Bunu sadece ben mi ödemeliyim, onlar da ödesin mi bunu iyi tartışmamız lazım. Bu da ayrı bir tartışma.
7 / Hürdoğan Aydoğdu: Üretim var ama mesela şeker fabrikaları satıldı. Şeker pancarı üretimi alan aynı olmasına rağmen arttı, bunu ne yapacaklar? Samanı, sütü ya da eti ithal ediyorsak sorun vardır. Bunların üretimi yok. Bazı alanlarda yatırım var. Dünyada genel bir eğilim var, şirketleri nasıl kurtarabiliriz, büyük havalimanı inşaatları, yollar yaptıralım. Birkaç firma kalkınsın. Devlet yoluyla şirketler finansa erişir duruma geldi. Bu bizim için iyi değil. Lüks tüketim malları ithalatı çok fazla. Bir kriz var ortada ama bunun sebebi olan iktidarın da inmesinden yanayız. Peki biz ona akıl mı vereceğiz? Ekonominin en kırılgan noktası yapılaşma. Bunun sonucunda en büyük inşaat firmaları iflas etti. Bankaların hepsi emlak zengini. Yatırım ve üretim yanlış yerlere yapıldı. Şeker fabrikalarını kapatıyorsunuz, üreticisine destek vermiyorsunuz, onun yerine mısır şurubu üreticisi bir firmaya Bursa'nın hepsini bağışlıyorsunuz. Üniversite hastanelerinin hepsinin iflas noktasında olduğu söyleniyor. Ak Saray'ın günlük harcaması 1 milyon 800 bin. Bunu ne zaman 250 bin'e indirirsen o zaman krizden çıkarız.
8 / Abdurrahman Ünlü: Bir yaşam biçiminden bahsediyoruz aslında; hızın, hazzın ve hırsın halim olduğu bir dünya düzeninde yaşıyoruz. Türkiye de bu sistemin içinde ve bu sistemde yaşamayı irade buyurmuş. Bu sistemin krizlere ihtiyacı var yaşaması için. Hız, haz ve hırs, hoşumuza gidiyor. Bunu bize sunanları da el üstünde tutuyoruz. bunu sunmayan bir iktidarın ayakta kalma şansı yok. Dünya sistemiyle ilişkisini koparan bir iktidar ayakta kalmaz. Bu bir ümitsizlik hali değil, realite. Bu halden çıkışın mutlaka bir imkanı vardır. 10 senede bir kriz yaşanır ve bu konuşulur. Bugün de yaşanan bu. İktidarda kimin olduğunun pek önemi yok. İktidarda olmak için belli bağlantılar, ilişkiler içimde olma zorunluluğu dayatılıyor. 2001 krizi ve yaşadığımız darbeler gibi. Bu sistem içinde olduğumuz sürece bunları yaşayacağız.
9 / Gürcan Onat: Olay tamamen kendi beynimizde ve bizde. Biliyoruz ki biz her şeyi kendi ülkemizde üretirsek bu sıkıntıyı aşarız. Ama o zaman domatesi biraz daha pahalı alacağız. Buna razı mıyız? Biz her şeyi biraz daha pahalı alalım ve ülkemizden olsun. Ben varım. Afrin'de ne işimiz var dendi, bence de öyle ama neden Afrin'e niye gittik bir araştıralım. Türkiye'de terör denen bir olgu var. Terörün ekonomiden ne kadar pay aldığını biliyor muyuz, güvenlik harcamalarımızın ne kadar olduğunu biliyor muyuz? Bunu indirebilsek ekonomiye katkısı olacağını düşünüyorum.
10 / Rabia Nur Akmaz: Hepimizin çok şeyden mustaribiz. İnsanı ve değerlerini ıskalıyoruz. Ekonomiden, siyasetten, sorunlardan konuşacaksak önce insanı konuşmalıyız. Birçok şeye zam geldi. Müslüman bir ülkedeyiz ama faiz sorunuyla boğuşuyoruz. Merkez Bankası'na verilen yetkilerden bahsedildi. Eğer dolar noktasında bu kadar tehdit alacak bir yürütme içindeysek durup düşünmeliyiz. Bir onarıma gidilecekse bunun yöntemi önemli. Başka bir iktidar gelse dahi sorunların devam edeceğini düşünüyorum ama sorunlar minimize edilebilir. 15 Temmuz birlik ve beraberlik şuuruyla aşılan bir geceydi. Aynı şekilde sorunlarımızın bu şuurla aşılabileceğini düşünüyorum. Birlikte yaşamanın felsefesi nasıl olur, belki bunun üzerine düşünebiliriz. İçeriden yapılacak bir düzenleme gerekiyor. Bugün topraklarımız değil ama zihinlerimiz işgal edildi. Her şeye rağmen ümitvarım.
11 / Şükriye Ercan: Savaş karşıtı olmazsanız, ekonomik krizlerin sömürgeci ve kapitalist sistem kendi varlığını sürdürmek için sürekli savaş üretir. Bugün Türkiye'nin bütçeden en büyük pay ayırdığı alan savaş ve dindir. Kendi devamlılığını sağlamak için savaşa ihtiyacı vardır. Dün 7 asker şehit oldu diye hepimizin canı yandı ama kimse şunu sorgulamadı. Bir tarafta benzinlik var, diğer tarafında güvenlik güçleri var. Tırnak için teröristler oraya tonlarca bomba atmışlar, kim yaptı, hemen PKK. Nerden bildiniz, ortak mısınız? Herkes hırsızlığı yolsuzluğu unuttuk, sadece canımız yandı diyoruz. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri savaşın içine sokuyorlar. Bugün yaşadığımız krizin birinci nedeni savaş politikalarıdır. Bugün 15-20 nesli, bu ülkede yaşayan bir halka düşman olarak yarattılar. Binlerce çete var, Suriye'den ülkemize gelen binlerce çete geldi. Bunlar varken, IŞİD'le kan bağı olanlar varken, neden kimse IŞİD demiyor, belki bombayı onlar koydu. Birilerini ötekileştirmek için ya terörist ya da dinsiz diyorlar. Yol yapıyor diyorlar, araç satanlar sana onu satmak için yol yaptırıyor. Biz üretmiyoruz, getirip Türkiye'de monte ediyoruz. Bugün herkesin kredi borcu var ama arabası da var. Düşüncemiz, siyasetimiz, dilimiz, dinimiz ne olursa olsun birlikte savaşa karşı olmadığımız sürece bu sıkıntıyı yaşamaya devam edeceğiz.
12 / Muammer Bilgiç: Bir coğrafya ekonomik kriz neden olur? Büyük bir deprem oluşmuştur, iklim değişikliğinden dolayı kurak olmuştur, yeterince ürün yetişmemiştir, akarsularda balık kalmamıştır. İnsanların hayatta kalmak için altına ya da dolara ihtiyacı yok, ota ete ihtiyacı var. Otun etin olduğu yerde yaşanan krizin tamamen yaratılan sanal algıyla, manipülasyonla ilgisi vardır. Mal ve hizmet üretimi ile finans ayrıdır. Dünyada giderek soyutlaşan bir para vardır, para bir mübadele aracı olmaktan çıkmıştır. Para bir sömürü aracına dönüşmüştür. Para ne kadar soyutsa soygun da o kadar büyüktür. Dünyayı hükümetler değil, tröstler yönetiyor. Tröstler de enerji kaynaklarını, enerji nakil yollarını, okyanus ticaretini, kitle imha silahlarını, teknolojik sistemleri, tohumu, gıdayı, basın iletişim, uzay teknolojisini kontrol ediyorlar. Bunu yaparken büyük ülke gibi duran ülkelerin ordularını kullanıyorlar. Roma'nın tarihini şöyle özetlerim: Romalı tüccarın giremediği yere ordusu girer. Roma'nın ordusu bugün NATO'dur. Tüccarı da Uluslararası Para Fonu, Merkez Bankası, McKinsey'dir. Yüksek faiz, yüksek kur, yüksek enflasyon, yüksek dış ticaret açığı, yüksek oranda işsizlik, gelir dağılımında adaletsiz; bunları herkes biliyor. Çözüm ne? Önce birbirimizi anlayacağız. İki; Türkiye'ye acil olarak 60-70 milyar dolar para girmeli deniyor. Erbakan hocamız diyordu ki, ekonominin iyi olmasının ilk şartı, barış ve huzurun olmasıdır. İkinci şartı özgürlüğün, hürriyetin olmasıdır. Üçüncüsü adaletin olmasıdır, dördüncü şartı refahtan herkesin pay almasıdır, beşinci şartı kişinin kimliği ne olursa olsun onurlu bir şekilde yaşayabileceği bir ortamın olmasıdır. Bir ülkede bir yönetici camileri merkeze alan bir hayat inşa edeceğiz diyor ve ardından görünür yerlere cami inşa ediliyor, cami arttıkça da adaletsizliğe uğrayan insan sayısı artıyorsa ülkede ezan, bayrak, vatan, Allah gibi kavram ve kutsallar sadece olan biten haksızlığı örtbas etmek için kullanılıyor demektir.
Soru-Cevap
Enver Önder: Ekonomik açıdan ülkelerin kendi sınırları içinde savaşmaları daha erdemli değil mi?
Muammer Bilgiç: Büyük ülkelerin orduları, tröstlerin çıkarlarını korumak için vardır. ABD'nin Amerika dışında 800'ün üzerinde üssü var. Bu üslerin varlık sebebi enerji nakil yollarını korumak, enerji kaynaklarını Batı'ya aktarmak, okyanus ticaretini kontrol etmek. Bizim coğrafyamızda organizasyonlar üçe ayrılıyor: Amerika'dan çok yardım alanlar (bunlara ABD tank ve uçak veriyor), az yardım alanlar (uzun namlulu silah ve roket veriyor), Amerika'dan yardım almayı umanlar. Böyle bir yapının içinde kimi kime şikayet edeceğiz? Suriye'den savaşan gruplardan hangisinin Amerika ile, küresel silah tüccarlarıyla ilişkisi yoktur diyebiliriz? Biz diyoruz ki dünyanın bütün insanları oturalım konuşalım; kime karşı. Deniyor ki; ekonomi sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçları karşılama sanatıdır. Nüfus geometrik, besin aritmetik dizi olarak artıyor, bu şekilde besinin nüfusu doyurması mümkün değildir. Doğal seleksiyon gereği zayıf olanlar ezilir, güçlü olan kazanır. Böyle bir felsefe var. İnsanlar hangi düşünce ve dilden olursa olsun, şiddete başvurmadan bu mekanizmaya karşı direnişi organize edebilirler.
Mehmet Yıldız: Saadet Partisi iktidarda olsaydı, bu kriz olur muydu; olsaydı çözümü ne olurdu?
Muammer Bilgiç: İki tip ekonomik model var; biri sömürge tipi kalkınma modeli, diğeri reel kalkınma modeli. Sömürgeci modelde asfalt dökersiniz, gökdelen dikersiniz ülke büyür ama üretim sıfırdır. Tarım ve hayvancılık dışa bağımlı hale gelir. Saadet Partisi 16 yıldır iktidarda olsaydı, Türkiye dışardan saman, karkas et, canlı hayvan, buğday, et ithal etmek durumunda kalmazdı. Türkiye dünyada ticaret yapmadan kendi kendine yetebilecek bir ülke demek anlamına gelmiyor ama Mezopotamya, Filistin, Anadolu bu topraklar konumu itibariyle İngiltere, Fransa, İskandinav ülkelerinden daha avantajlıdır. Burada tarımın, hayvancılığın dışa bağımlı hale getirilebilmesi için siyasetçilerin özel gayret sarf etmesi gerekir. Türkiye'de siyaset özel çaba sarf etmiştir. Bu Ak Parti politikası değildir, Türkiye'de tüm sağ partilerin izlediği politikalardır. Torrain diyor ki, Amerika'yı güçlü kılan ne ordusu, ne endüstrisidir. Onu güçlü kılan bilim ve üniversiteye yaptığı yatırımdır. Bir ülkede bilime üniversiteye gerekli yatırım yapılmıyorsa ülkenin nereye gittiği bellidir. Türkiye her ülke ile barış içinde olmalı, kimseyle çatışmamalı. Biz başka ülke adına silah kullanmamalıyız.
Ramazan Gezgin: Partiniz, NATO, Dünya Ticaret Örgütü ve BM'den çıkmayı düşünür mü?
Muammer Bilgiç: Daha önce sorulduğunda, NATO'nun kuruluş amacı barışa hizmet etmekse neden ayrılalım demiştim. Ama siz Suriye'de Yemen'de savaş olduğunu söyleyeceksiniz, hem de en çok silah satan ülkeler ABD, İngiltere, Fransa, Almanya olacak ve bize NATO'nun barıştan söz ettiğini söyleyeceksiniz. Bizim bütün bu uluslararası kurumlarla, kuruluş amaçlarına hizmet etmeleri koşuluyla sözleşme yenilemeliyiz.
Bilal Berk Sağır: Ekonomi politikalarınız ne olurdu? Roma örneği vermiştiniz, Romalı tüccarın giremediği yere ordusu girer. Roma tüccarıyla meşhur bir devlet değildi Antik dönemde ve ordusunu sadece tüccar olmayan bir devlete karşı kullanmıştı. Yani tüccarlar, yani kapitalizm savaş çıkarmaz demek istiyorum.
Muammer Bilgiç: Bir insan neden çok paraya sahip olur? İnsanlar parayla insanların barışçıl amaçlarda olduğunu düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Para ile ilgili ortodoks bir yapı vardır ve bu da neoliberalizmi kutsamaktadır. Bu ülkede ekonomi ile ilgili en cafcaflı cümleleri kuranlar da neoliberalizmin Türkiye'deki peygamberleridir. Paul Cezanne'ın Kart Oyuncuları tablosuna, Katar Emiri'nin kızı Prenses Miyase açık müzayedede 160 milyon sterlin veriyor. Bu para yaklaşık 800 milyon civarında ve TOKİ'den 4 daire alırsınız. Her 12 saniyede bir çocuk açlıktan ölüyor dünyada. BM rakamlarına göre 825 milyon insan ölümle karşı karşıya. Sadece futbolda dönen para iki yıl önce, 650 milyar euro. Dünyada BM'deki beyaz yakalı insanlar, o parayı oraya aktaramıyorlar mı? Ama aktarırlarsa hiçbir insan başka bir insanın çizgili kaslarını istediği gibi kullanamaz. İnsanların bir kısmı acından ölecek ki düşük ücretle çalışmaya razı olacak. Benim cebimde param olacak ve başka bir yerde insanlar açlıktan ölecek; bana cebimdeki parayı tutturan nedir? Kapitalizm, rekabet, altta kalanın canı çıksın; işte bu savaşın kendisidir. Hiçbir insani yardım örgütü açlığı önleyemez, savaşları önleyemez. İnsanların açlığını önlemesinin yolu üretimdir.
Zeynep Göknil Şanal: Vatikan 5 futbol sahası büyüklüğünde bir alan ve dünyanın geri kalanının üç misli servete sahip. Ve bu kadar açlık ve sefalet var.
Muammer Bilgiç: Kimin neye inandığı önemli değil, suyu nasıl paylaşacağız, ekmeği nasıl bölüşeceğiz. Bıyık, sakal insanların ektoderm bağlantılarıdır, bunlarla uğraşmayalım. Çağdışı kıyafet, çağdaş kıyafet; hepsi yeni üretildi. Bütün kelimeler ve kavramlar bizi birbirimize düşürmek üzere kullanılıyor. Kelimelere aynı anlamları yüklemedikçe birbirimizi düşman addederiz. Kavramı içeriğiyle ilgili konuştuğumuzda birbirimizi daha iyi anlayabiliriz. Bir adam baltayla adam kestiğinde yamyam oluyor, atom bombası attığında çağdaş oluyor, gelişmiş ülke oluyor.
Oya Özden: Ümitvar mısınız, bu krizden nasıl çıkarız?
Muammer Bilgiç: Ümitvar olmasam buraya gelmem. Dolar ilk yükseldiğinde genel başkan yardımcımızı arayıp dedim ki, genel başkanımızın cumhurbaşkanına tüm parti liderlerini külliyeye davet etmesi konusunda çağrıda bulunmasını önerdim. Şahsen gerçekten bir kriz varsa, bu ülkede bir yönetici olarak ülkeyi temsil eden kişilerden istifade etmek isterim. Gerçekten kriz olsaydı ben bu liderleri toplardım. Küresel sermaye Türkiye'de pastadan aldığı payı arttırıyor, distribütörler de gereğini yapıyorlar, gerisi manipülasyondur. Kriz dar gelirli için var ama sermaye sahipleri, doları olanlar için yok. Binali Yıldırım başbakan iken demişti ki, adalet ve güvenlik hariç her şeyi özelleştireceğiz. Yani bu, ey küresel sistem, bu seçimde beni desteklerseniz istediğiniz her şeyi size satacağım demek. Türkiye'nin düzlüğe çıkabilmesi için adaletin, barışın, güvenliğin, huzurun, gruplar arasındaki diyalogun tesis edilmesi gerekiyor. Deniyor ki, Türkiye geleceği parlak bir ülke, sömürge tipi kalkınma devam ettiği müddetçe Türkiye geleceği parlak bir ülke olmaya devam edecektir (!)
Metin Genç: Türkiye'nin bu noktaya gelmesinde yani özelleştirmede ve 17-15 Aralık olaylarında Kemal Derviş'in katkısı var mıdır?
Muammer Bilgiç: Biz Balta Limanı, Paris anlaşmalarıyla kendi üreticimizi dışardan gelenlere karşı ezdirmişiz. Bunlar sadece Atatürk'ten sonraki dönemin ve Ak Parti'nin ürünü değil. İşin köküne inmemiz gerekir. Ekonomist değilim ama şunu biliyorum; insan et ve ot yiyerek yaşamını sürdürür; dolar ve android yiyerek değil. Para ne kadar soyutsa soygun o kadar büyüktür. Ekonomistler, Firavun'un yanında sihirbazlar ne yapıyorlarsa aynısını yapıyorlar.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
Sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu