YER: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Sivil Toplum ve Sosyal Çalışmalar Toplantı Salonu
TARİH: 18.03.2018
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ KA-DER DİYARBAKIR (Nezahat BARUTÇUOĞLU)
2/ SOHRAM ARAŞTIRMA VE DİYALOG GRUBU (İbrahim SERT)
3/ ÇEVRE GÖNÜLLERİ VAKFI (Ceren Ayşe BOZKUŞ)
4/ Kent Bilimci- Sur izleme Komitesi (Nedim BAKIRCI)
5/ Sur Dayanışma Platformu (Selim KAPLAN)
SENDİKALAR
1/ EĞİTİM SEN 1 NOLU ŞUBE (Aynur GÜMÜŞ)
MESLEK ODALARI
1/ EMO DİYARBAKIR ŞUBESİ (Ümit Demir)
2/ DİYARBAKIR BAROSU (Yakup Kaya)
GENEL KONU: Erkek şiddeti; Türkiye’de kadın ve çocuğun yeri
YEREL KONU: Sur’da yeni yapılaşmanın mimarisi
KONUŞULANLAR
Nezahat BARUTÇUOĞLU (KA-DER DİYARBAKIR YÖNETİCİSİ) : Şiddeti kadın özelinde ve sadece erkekleri düşünerek, tartışmak çok noksan bir yaklaşım olur, çünkü toplumun her kesiminde çok yaygın bir şiddet eğilimi vardır. Bilhassa okullarda başlayan bu şiddet eğilimi artık, günlük yaşamda normal görülmeye başlanmıştır. Erkek şiddetini besleyen kaynak, devletin kendisidir. Çünkü yasal yetersizliğin devamında ısrar ediyor devlet, onun için devlet kurbanları yaratan süreci hep bilerek besliyor. Çocukların durumunu doğrusu hiç birimiz bilmiyoruz, sürekli bizi tedirgin eden yeni sıkıntıları görüyoruz. Çocuk tacizi konusunda kamuoyu tepkisi, belli bir noktada yasaları değiştirmeye zorladı herkesi, hala birçok yetersizdir. Şiddeti önlemenin en temel noktası, eğitimdir. Bu konuda eğitimin yetersizliğinin faturasını tüm toplum ödüyor.
İbrahim SERT ( SOHRAM ARAŞTIRMA VE DİYALOG GRUBU SÖZCÜSÜ) : Ölümle sonuçlanan ve geride çok trajik bir tablo bırakan şiddet olaylarında, son yıllarda büyük bir artış var ve bunu önleyecek noktada tüm mekanizmalar yetersizdir. Kurbanların çoğunluğu kadınlar ve çocuklardır. Onun için bu olayda, önleyici tedbirlerin yetersizliğini hep unutuyoruz. Ölümleri önlemek devletin başlıca hedefi olmalıdır, bunun için toplumsal bir plan oluşturulmalıdır. Toplumun her kesimi büyük bir gönüllülük temelinde bu büyük yarayı sarmalıdır. Toplumun bu noktada yeterince duyarlı olmadığını düşünüyorum, en küçük bir noktada bile kurbanlarla dayanışma gösterdiğini göremiyoruz. Onun için duyarsızlık, bizi bayağı zor durumlara sokmaktadır. Olguların tüm kesimlerce en ayrıntısına kadar tartışılması gereklidir.
Ceren Ayşe BOZKUŞ ( ÇEVRE GÖNÜLLERİ VAKFI ÜYESİ) : Türkiye’nin şu an en büyük sorunlarından biri, kadınların üzerinde ki tüm şiddetin önlenmesi, kadın cinayetlerinin mutlaka önlenmesidir. Çünkü artık bu konuda toplumun tepkileri her anlamda yetersizdir. Ölümlerle gündeme gelen kadın, artık hiç anne olmak istemiyor, erkeklerin modern dünyasında yerinin olmamasına sitem bile edemiyor, derin büyük mutsuzluk yaşıyor. Onun için kadın kimliğinin toplumdaki yeri konusunda, çok büyük bir değişeme ihtiyacı vardır. Kadınların bu noktada Duygu ASENA gibi artık güçlü sesleri de yoktur, artan şiddete uğradığında sığınacağı mekanlarda yoktur, çok büyük bir gerileme yaşıyoruz. Hele toplumsal duyarlılık noktasında, yerlerde sürünüyoruz. Artan şiddeti önlemenin tüm araçları eksiksiz kullanılmalı, bilhassa kadınlara karşı duyarlılık yaratılmalıdır.
Ümit DEMİR ( EMO DİYARBAKIR ŞUBESİ) : Çelişkiler dolu bir Türkiye’de yaşıyoruz, bir yandan dizilerde her türlü imkanı olan güçlü kadınlar ve karekterler ve bunların dünyasında ki zenginlikler….. Öte yandan her gün şiddete maruz kalan kadınlar var. Kadınlara yönelik şiddet, yeni yeni diyanetin ve muhafazakarların dünyasına girmeye başladı. Bu bile kendince bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Ayrıca şiddetin kaynağı noktasında hala olaya uzak milyonlar var, onlara nasıl ulaşılır? Neler yapılabilir? Bunları tartışmak zorundayız. Bu konuda medyanın dili ve tutumu her zaman daha fazla şiddeti özendiren bir gelişme olmuştur. Onun için medyanın tutumu öncelikle değişmelidir. Toplumsal boyutu bu kadar etkili olan kadına şiddetin, önlenmesi için dini kurumsal yapılar sorumluluğa davet edilmelidir.
Aynur GÜMÜŞ ( EĞİTİM SEN 1 NOLU ŞUBE SEKRETERİ) : Kadına yönelik şiddet konusunda, en büyük eksikliklerden biri, bu ülkede akademik alanlarda son yıllarda olayın bilimsel olarak artık araştırılmasının yeterince yapılmamasıdır. Siyaset bilimciler ve sosyologlar artık bu konuda önemli çalışmalar yapmaktan uzak durmaktadırlar. Sendikalar bile bu konuda oldukça yetersiz bir çaba içindedirler. Bana göre bu konuda her noktadan büyük bir yetersizlik var, kanunlar yetersiz ve şiddeti asla önlemiyor, kamuoyu olaya adeta magazin gözü ile bakıyor, bir film izler gibi olayları izliyor, bir şeyler yapma noktasında kadınlar tek başınalar hep….. Bunun yanında kurban olarak çocukların durumu daha kötüdür kesinlikle, çünkü kadınların yanında hep bir çocuk hikayesi vardır hep, sosyal devletin yetersizliği hep ortada. Cezasızlık beklentisi her yönü ile şiddeti besliyor, büyütüyor günden güne……Geçmişte kadın sorununa eğilen bir güçlü sinemacılar vardı, şimdilerde bunu bile görmek mümkün değil.
Av.Yakup KAYA (DİYARBAKIR BAROSU HUKUK KOMİSYONU) : Türkiye’nin kadın şiddetini önleyecek bir hukuki yetersizlik içinde olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Çünkü hukuk erkek egemen bir mantıkla yasa yapıyor, tüm noktada erkeği düşünerek yargılama yapıyor, kurbanlar yaratıyor. Onun öncelikle bunun değişmesi gerekiyor. Kadın platformlarının tüm çabasına rağmen, istenilen düzeyde büyük bir değişimin olmadığını söyleyebiliriz. Hukuksal açıdan en büyük problemlerden biri, suç oranında etkili bir cezanın olmamasıdır, bu konuda yargılamaların çoğunda sonuç çok kötü bir noktada bitmektedir. Tek başına bir şiddet ya da kadına yönelik şiddetin her hali ile hukuksal açıdan yeniden büyük bir tanımlanmaya ihtiyacı vardır. Bunun yanında şiddeti önleme noktasında, toplumsal duyarlılıkta çok etkinleştirilmelidir. Adli kontrol yeniden güncellenmelidir, hatta adli kontrolü bir tür şiddeti artıran unsur olmaktan çıkaracak mekanizmalar hızla geliştirilmelidir.
Nedim BAKIRCI ( Kent Bilimci- Sur izleme Komitesi Üyesi) : Binlerce yıllık Kadim Sur ilçesinin son 3 yılda yaşadıklarını düşününce doğrusu insan olarak büyük bir eziklik duyuyorum, utanç duyuyorum. Sur tarihsel kimliği ile önemliydi, tüm dünyada bu özelliği ile tanınıyordu, bugün bu kimlik büyük tehdit altındadır. Surda bir Mimariden söz etmek neredeyse imkansızdır, çünkü bu kadar büyük bir yıkımı kısa zamanda yapmak çabası, gerisinde büyük bir enkaz bırakmıştır. Bu konuda ilk günden beri olanları izliyorum, Sur olayları sonrası hemen herkes bu noktadan yapılacak konusunda kendi fikrini ortaya koydu, öneriler sundu, hatta bizim gibi bazı sivil insiyatifler özel raporlar hazırladılar, önemli olan yaşadığımız bu şehir diyerek çabalar içine girdik, ama şimdi herkeste çok büyük bir hayal kırıklığı var maalesef…… Mimari açıdan tam anlamı ile büyük bir rezaletle karşı karşıyayız, onun için buna mimari demek imkansızdır. Bu konuda sivil toplumun sesine kulak verilmedi, bunun acısını çekiyoruz şimdilerde. Sur tarihsel yapısı ile geçmişin gizemine hepimizi taşıyordu, şimdi hepimiz büyük bir şaşkınlık içindeyiz.
Selim KAPLAN ( Sur Dayanışma Platformu Başkanı) : Tarihi dokusu bozulan Surda artık herkes çok büyük bir şaşkınlık yaşadı. Yeni yapılan evler asla ve asla bizleri tatmin etmedi, çünkü sadece siyasiler bu noktada kendileri için bir prestij olsun diye tarihi dokuyu feda ettiler. Binlerce yıllık tarih, ucube evlere tercih edildi, suçlayıcı bulmak istemiyorum ama, bu noktada herkesin içinde derin bir acı var hep, biz burada yaşıyorduk, bize fikrimizi bile sormadılar, onun için ortaya mimari açıdan berbat bir şey çıktı. Dünyanın bu en eski yerleşim yerinin, yeni haline mimari bir isim bulmak imkansızdır, onun için bu noktadan fazlaca söyleyecek bir şey yok…… Bu kent asla bu durumu hak etmedi, belki de sadece kıvranan siyasilerin bu konuda istedikleri oldu sonuçta, onun için bu noktada tek teselli tarihi kırklar dağında ki iğrenç yapıların yıkılması, orada ki hatadan dönülmesidir. Aynı duyarlılığı Sur içinde beklemek hepimizin en tabii hakkıdır.