YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 3. Kat Kızılay
TARİH: 3 Mart Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Raportör)
2 / Cumhuriyet Kadınları Derneği (Meryem Kırkayak – YK Üyesi)
3 / Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği (İbrahim Karaca – Genel Sayman)
4 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (Mahmut Konuk – Temsilci)
5 / Ankara Eğitim ve Kültür Derneği (Erdinç Şahin – YK Üyesi)
6 / Alternatif Düşünce Kuruluşu (Hatice Aktay – Gönüllü)
7 / ASSAM / Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Der. (Gürcan Onat – Başkan Yrd)
8 / Mali Müşavir İşverenler Sendikası (Eyyüp Sabri Güler – Başkan)
9 / Öğrenci Velileri Derneği (Enver Önder – Başkan)
10 / Ankara Barosu (Berat Aslı Han – Avukat)
11 / Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi (Derya Tecim – Üye)
12 / Ankara Barosu Gelincik Merkezi (Ebru Bakan – Üye)
13 / Batıkent Yeni Yaşam Derneği (Fatma Koçyiğit – Üye)
14 / İHD (Hüseyin Küçükbalaban – MYK Üyesi)
15 / Evrensel İnsan Hak ve Özgürlükleri Derneği (Lütfi Gölpunar – YK Üyesi)
SENDİKALAR – KONFEDERASYONLAR
1 / Kafkas Dernekleri Federasyonu (Serpil Yılmaz Dizdarlar – Genel Sekreter)
ÖZEL KONUKLAR
1 / Asiye Ülkü Karaalioğlu (Çankaya Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürü)
SİYASİ PARTİLER
1 / Saadet Partisi (Beytiye Ekici – Kadın Kolları Gen. Bşk. Yrd.), (Gülsüm Karaağaç – Üye)
2 / Evrensel Yol Partisi (Metin Güler – Başkan), (Yıldız Köse – YK Üyesi), (İsmet Yaman – YK Üyesi)
MODERATÖR
Oya Özden
GENEL KONU: Erkek Şiddeti; Türkiye'de Kadın ve Çocuğun Yeri
KONUŞULANLAR
1 / Berat Aslı Han: Sunuma bir ek yapmak istiyorum. Ensest aslında tanım olarak aile içerisinde isteğe dayalı cinsel ilişki. Çocuğun ailede cinsel istismara uğraması ensest değil, çocuğun cinsel istismarı olarak geçiyor. Direkt çocuğun aile içerisinde cinsel istismarı dediğimizde, durumu açıkça ortaya koyuyor. Ensest şu an ülkemizde suç değil ama Avrupa Konseyi'ne üye 32 ülkede yaşı 18'den büyük olan kişiler için de suç. Ama biz bunu direkt ensest değil, ağırlaştırılmış cinsel istismar olarak çocuğun aile içinde veya aynı nüfusa kayıtlı kişiler altında cinsel istismarı olarak görmeliyiz. Hatta bu konuda yeni bir tasarı hazırlanıyor. 15-18 yaşları arasındaki çocuklar için de aile içi cinsel istismarın daha büyük suç olmasına ilişkin teklifte bulunacağız meclise. Ensestin nedeni de çocuğun 18 yaşından küçükken aile içinde cinsel istismara uğrayıp bunu kabullenip devam ettirmesi; aslında onun da suç olması çok doğal.
2 / İbrahim Karaca: Erkek şiddeti toplumda çeşitli şekillerde karşılık buluyor. Kadına ve çocuğa şiddet gibi. Bu bağlamda Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine göre, 2017 yılında kadın cinayeti sayısının 409 olduğu, 387 çocuğun istismara uğradığı, 332 kadına cinsel şiddet uygulandığı görülüyor. Kadınların yarısı uğradığı şiddeti ifade edemiyor. Kadına yönelik psikolojik, fiziksel, cinsel, ekonomik ve politik şiddet söz konusu. Son dönemde mecliste boşanmalarla ilgili komisyonda politik ve ekonomik şiddetin bunlar arasından çıkarılması için bir çaba sarf edildiği yönünde bir bilgi söz konusu. Neden kadına şiddet ve çocuk istismarı gündemde? Toplumun yapısı gereği küçük yaşlardan bu yana cinsiyet kavramının insanlık kavramının üstünde tutulduğu, yasaklamacı bir anlayış söz konusu olduğundan dolayı toplumsal sorunlar çıktığı kanaatindeyim. Geçmişten bugüne, ailenin reisinin erkek olduğu tanımı hakim. Bu tanımdaki 2002'de Türk Medeni Kanunu'ndaki değişiklikle reis kavramı çıkarılarak, kadın erkek eşitliğine vurgu yapıldığı bir noktaya geldik. Ancak 2002'den sonraki süreçte çıkarılan yasalar ve toplumdaki anlayış, biat eden nesil ve kadın kültürünü ortaya çıkardı. Müftülere evlendirme yetkisi verilmesi ve boşanmalarda arabuluculuk kurumunun görev alması söz konusu. Kadınların sorunu evlenme değil, boşanamamadır. Müftülere evlendirme yetkisi verilmesi, psikolojik ve cinsel şiddetin önünü açabileceği, kolay evlenme neticesinde insanların zorla evlendirilebileceği gibi sorunlara yol açacaktır. Arabuluculuk ile ailenin korunması hakkındaki kanunun anayasadaki ithaf ettiği kısımda boşa çıkma ihtimali olacak. Uygulamada kadınlara, şiddet görmeleri durumunda mesai saatlerinde adliyeye başvurmaları telkin ediliyor ancak adliyelerin belli yerlerde olması kadınların savunulurluğunu ve başvurularını kısıtlamakta, karakolların mesai saatleri içinde bu başvuruyu almasının önemli olduğunu düşünüyorum.
3 / Belgin Çelik: Kapalı toplumlarda ensest çok yaygın. Aile içinde birinin bunu yapacağına inanılmıyor. En çok da dinin baskılarıyla konuşulmuyor. Sadece insanları konuşuyoruz, hayvanları hiç konuşmuyoruz, asıl mesele zoofili ilişkilerde başlıyor. Bunlar hep tabu, konuşulmuyor. Seks işçileri de hiç konuşulmaz bizde. Genelevler yavaş yavaş kapatılıyor; yakında tartışacağımız en önemli konu cinsel yolla bulaşan hastalıklar. Düne kadar zina yasağı vardı, neyi başardınız? Cinsel suçlar azalmadı. Çocuk istismarını konuşurken de Suriyeli mültecileri konuşmuyoruz. Namazında abdestinde olduğunu iddia eden bir adam küçücük Suriyeli çocuğu gelin olarak nasıl alabiliyor? Bir hoca çıkıp 6 yaşındaki çocukla evlenebilirsin diyor, onun hakkında hiçbir soruşturma başlatılmıyor.
4 / Enver Önder: Şiddet kadınla çocukla sınırlı bir konu değil. Bizim toplumumuzda sistematik bir sorundur. Çocuk ailede, okulda, askerde şiddet görür; polise derdini anlatmak için gider şiddet görür; cezaevinde şiddet görür. Televizyonda devletin en büyüğü kendisinden olmayan toplumun yarısını aşağılar; bu da başka boyutta bir şiddet. Bunu sistematik bir sorun olarak görüp gerekli düzenlemeleri yapmadıkça, ne kadın ne de çocuk şiddetten korunabilir. Falan yıl 400 kadın öldürülmüş deniyor; bunlar bilinenler. Aynı yıl Türkiye'de kaç cinayet işlenmiş, ona bakmak lazım. Ama en az 1000 cinayet olduğunu düşünüyorum. Bu cinayetleri ortadan kaldıramazsanız, o şiddeti toplumsal bir mekanizmayla önleyecek düzenlemeler getiremezseniz, kadın cinayetlerini önlemeniz mümkün değil. 8 Mart'ta neden kadın konuşuyoruz? Kadın benim dışımda değil ki; anam, kızım, sevgilim kadın. Onlar olmasa benim de olma şansım yok. Tek başına bir insanın tam bir insan olduğunu düşünmüyorum. Ancak bir kadınla bir erkek doğanın kuralı olarak bir araya gelerek üretkenliği, sürekliliği ve kendi yargılarını ve değerlerini gelecek kuşaklara aktarmanın anahtarını oluştururlar. Kadınla erkeği yaşamla mücadelesinde, şiddete karşı mücadelede ayrı tutmak bizi eksiltiyor.
5 / Fatma Koçyiğit: Biz kadınlar olarak 8 Mart gibi kendimizi konuştuğumuz, kadınları konuştuğumuz yerlerde erkeklerle bir arada olmak istemiyoruz. Bunun gerekçesi, şu yarım saatlik sürede bile ortaya çıktı. Kadınlar hakkında en çok erkek arkadaşlar konuşuyor. Bu meselenin ne kadar tarihsel ve toplumsal olduğunu, erkek zihniyetinin bu topluma ne kadar hakim olduğunu, yıllardır mücadele eden kadınların da bu konuda ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösteriyor. Kadını her yerde güçlendirmek gerekiyor. Kadın meselesinin konuşulduğu toplantılarda kadınlar birbirlerini güçlendirmeli. Erkek arkadaşlar söyleyecek sözleri olmasa bile her meselede olduğu gibi kadın meselesinde de toplumsal, tarihsel anlatılarda bulunuyorlar. Kadın ezilmişliğini yıllarca tartıştık. Tarihsel kökenleri açısından emek sermaye çelişkisi, doğanın en büyük çelişkisi deriz. Aslında tarihteki en büyük çelişki, kadın-erkek arasındaki ayrımcılıktır, eşitsizlik orada başlar. Bugüne kadar gelir. Bu anlayış, tüm kurumlarını, dini, toplumsal düzeni, devleti, iktidarı, ekonomiyi yaratır. Günümüzde ise bedenimiz üzerinde tahakküm kurar. Kürtaj yasağına hayır der, sokakta hamile dolaşma, gülme der yani kadınları kamusal alanda görmek istemez. Bedenimiz üzerinden 5 çocuk ister, çocuklarınızı askere yollayın der. Bunların hepsi şiddet. Sürekli gündem var olma ve yok olma meselesi. Kadınlar ve çocuklar için de toplum için de böyle. Sistem kendisinden zayıf kim varsa onu eziyor. Bu tamamen sistemsel bir sorun. Kadınla erkek arasındaki bu tarihi çelişki, mücadele bitmediği sürece bu da bitmez.
6 / Nejla Kurul: KHK ile ihraç edilen bir barış akademisyeniyim. Bugünkü gündemimiz kadın ve çocuk ve bunu, şiddet gibi negatif bir kavram üzerinden inceliyoruz çünkü olumsuz olgular var. Bir savaş ortamındayız ve büyük bir şiddet olgusuyla karşı karşıyayız. Sorunun en büyük kısmı kapitalizmi önceleyen patriarka; erkek egemenliği meselesinin köleci toplumdan, feodal toplumdan, tek tanrılı dinlerle de beslenerek bir şekilde günümüze kadar gelmiş olması. Her dönemde ataerki, erkek sözleşmesi, içinde bulunduğu düzenle eklemleniyor ve o bunun parçası haline geliyor. Bu yüzden kadının ezilmişliği bu kadar köklü bir sorun. İşsizlik ve istihdam verilerine baktığımızda da kadın kendini açımlayamıyor, kendini saklamak durumunda. Sürekli bedeniyle uğraşıyor, orasını burasını saklıyor. Kamusal alana çıktığında erkekler onun için tehdit olarak algılanıyor. Kentin belli yerlerine giremiyor, belli saatlerde dışarı çıkamıyor. Bugün patriarkanın en koyusu iktidarda. Bugüne kadar kürtaj konuşulmamıştı, bugün tartışılıyor. Patriarka var ama bugün içinde yaşadığımız düzenin adı da kapitalizm. İkisinin de en koyu ve saldırgan dönemini yaşıyoruz. Türkiye dışındaki ülkelerde de var ciddi baskılar. Masumiyet alanına geldiğimizde kadınlar ve çocukları biz bile yan yana alıyoruz çünkü fiziki olarak kadının doğası ve erkeğin doğası diye tarif ettiğimiz şeyde biyolojik doğaya gidiyoruz ve erkeğin karşısında güçsüz olarak tarifliyoruz. Evin reisi erkek denilen bir gelenekten gelen, eşitlemeye çalışsalar bile hala o geleneğin hüküm sürdüğü, kadının adının çok da fazla olmadığı, hele çocuğun adının hiç olmadığı ve çocukların böyle ailelerde yetiştiği bir Türkiye gerçekliği ile karşı karşıyayız. Aileyi, okulu, parlamentoyu daha demokratik ve eşitlikçi bir zemine taşımak zorundayız. Son dönemlerde bütün irademizi devlet alanına teslim etmek gibi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Devlet cenahından kim suçlulaştırılıyorsa, orası terörize ediliyor. Birçok meseleyi aile, mahalle kendi meclislerinde tartışıp ele alabilir. Kapitalizmin içindeki iş bölümü dayatması sonucu "Ben güvenlik görevlisi değilim ki sokakta şiddete uğrayan kadının yardımına gideyim" dedirten bir durumun içindeyiz. Biz Foucault'un kapatılmış toplumu haline geliyoruz, konuşamadığımız çok şey var, bizde patolojik bir ikiyüzlülüğe neden oluyor. Kadın olgusunu göremiyoruz. Feminist kuram üzerinden okumalar yapmamız lazım. Erkekten kadını ayıran nedir? Kadın kapitalizmi, eşitsizliği, fakirliği en katmanlı şekilde yaşıyor. Kimler, hangi kadınlar ve çocuklar şiddete maruz kalıyor, bunları konuşmalıyız.
7 / Ebru Bakan: Ankara Barosu Gelincik Merkezi'nde çalışıyorum ama Çocuk Hakları Merkezi'nin de üyesiyim. Irak'taki ve Suriye'deki savaşla, üst komşumuzun yaşadığı şiddet arasında çok ciddi bir bağ var. Kelebek etkisi gibi, bütün dünyayı sarıyor. Dolayısıyla karşılaştığımız hiçbir olaya hukuki olarak vaka diye bakıp geçemiyoruz. Gelincik Merkezi 7/24 çalışan bir merkez. Gece-gündüz avukatlar destek oluyor, tüm Türkiye'de çalışıyoruz. 4 yıldır bu merkezdeyim ve her seferinde şaşırıyorum olanlara, kanıksamadım. 8 Mart'ları klişe olarak görmüyorum. Benimle aynı standartlara sahip olmayan kadınlar için ne yapabileceğimi çocukluğumdan beri düşünüyordum. Bu bir görev. Hukuk var ama hukuk, bizim sadece yararlanabileceğimiz bir alan. Bunu nasıl kullandığımıza bakmak gerek. Yasalar var, kötü değil aslında ama uygulamalar çok kötü. Uygulamaları ne kadar zorlayabiliyoruz, bu da sivil toplumun ne kadar güçlü olduğuyla alakalı. Devlet kadını, çocuğu korumaya mecbur. Yaşamsal olarak bize gerekli standartları sağlamak, bunun için iyi yasalar koymak ve iyi uygulayıcılar bulmak ve denetlemek zorunda. Bu noktada bu tür meclisler ortaya çıkıyor. İşbirliği yapmak gerekiyor. Avukat olarak benim için olaylar her geçen gün daha kötüye gidiyor. Özellikle çocuklar ve mülteciler konusunda yaşananlar inanılmaz. Dilimizi ortaklaştırmak zorunda da değiliz. Önemli olan mücadeleyi yan yana yürütebilmek. Toplumu kadın-erkek olarak görmek yanlış; eşcinseller de var. Güçlünün güçsüzü ezdiği yerde ne kadar güçlü durabiliyoruz rüzgara karşı, mesele budur. Kenetlenmemiz ve salonun girişinde yazdığı gibi önyargılarımızı dışarda bırakmamız gerekiyor. Burada dayanışabileceğim insanlar olduğunu görmek beni mutlu etti.
8 / Derya Tecim: Kadın Hakları Merkezi'nde çalışıyorum. Merkez olarak olay anında müdahale etmekten çok toplumsal cinsiyet kalıplarını yıkmaya, çocukluktan başlayan bir eğitim sürecine değinmeye çalışıyoruz. Toplumsal hayata girdiğiniz zaman aile yapısında, sokakta, eğitim hayatında bir çocuğun ne kadar değiştiğini görebiliyorsunuz. Şiddet söz konusu olduğunda davalara müdahil oluyoruz, yasa tekliflerinde bulunuyoruz ancak ölen kadınların ve cinsel istismara uğrayan çocukların sayısı daha da artıyor. Gerçekten sayılarla konuşuyoruz artık, isimleri geçmiyor. Merkez olarak biz son dönemde eğitime odaklandık. Özellikle erkeklik olgusuna. Feminist bir çizgide gidiyoruz ama 8 Mart çalışmalarına kadın erkek beraber katılıyoruz. Erkekler de bir şeyler söylesin ve erkeklik olgusundan çıksın. Kadından sorumlu bakan da kadın ama dili erkek. Bir mahkemedeki hakim kadın olsun ama erkek gibi konuşuyor. O yüzden erkeklik olgusunu çözmediğimiz sürece, binlerce kadın sokağa çıksak da çare değil. Bu da kazanılmış bir alandır ama aynı çatı altında birleşebileceğimiz ve bilinçlendirebileceğimiz erkekleri içimize almadığımız sürece yol kat edemediğimizi gördük. Dilimizi değiştirmemiz ve toplumsal cinsiyete yönelik bir eğitime odaklanmamız gerekiyor. Biz çalışmalarımızı bu yönde yapıyoruz. Bu alanda çalışan hakimler ve savcıların dillerini değiştirmeleri gerektiği için toplumsal cinsiyet zorunlu olsun diyoruz. Bazı ilk okullarda, müfredata istediğimiz şekilde toplumsal cinsiyet kalıplarını sokamasak da toplumsal cinsiyet eğitimi getirilmeye çalışıldı. Biz uluslararası standartta ve eşitlik temelli bir toplumsal cinsiyet eğitimi gelmeli diyoruz ve bu yüzden bir denetim mekanizması oluşturulması gerekiyor. Her alanda kadın erkek el ele çalışmalıyız.
9 / Gürcan Onat: Herkes kendi evinin önünü süpürmeli önce, o zaman toplum daha güzel olur. Ben de Müslüman mahalleden gelen biri olarak önce oraya bakar eleştiririm, oradaki eksikleri ve hataları düzeltmeye çalışırım; başka mahalleleri de dinleyip anlamaya çalışırım. İnsan olarak fıtratımızı kabul etmeliyiz. Bir kadınla erkeğin aynı olmadığını, eşit olmadığını, farklı yaratıldığını düşünüyorum. Erkeğe güç, kadına merhamet ve şefkat verilmiştir. Ancak kadınla erkek birlikte bu hayat mücadelesini sürdürürler. Erkeğe güç verilmesi kadına şiddet uygulaması için değildir. Şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğunu düşünüyorum. Kadın ve erkek ayrı bireylerdir. Erkek evin reisidir ama biz bunu yanlış anlıyoruz. Evin reisi yönetici değildir, evi koruyacaktır. Kadın erkeğe emanettir ama emanet kavramı sahiplik değildir. Kadın ayrı bir kişiliktir, erkek onu koruyacak hatta onun hizmetçisi olacaktır. Olaylara sevgi, şefkat, merhamet gözüyle bakmamız lazım. Toplumsal olaylar bizi fazla gerdi, kutuplaştırdı.
10 / Mahmut Konuk: Pippa Bacca, Filistin'e barış için gelinlik giyerek bisiklet turuna çıkıp 7 Balkan ülkesini dolaştı, hiçbir şey olmadı; bu topraklara girdi, tecavüze uğradı ve öldürüldü. Toplumun genelinden yansıyan şey, "ne işi var tek başına bir kadının gelinlik dolaşmaya" oldu. Tek tanrılı dinlerden de reforme olmayan ve bu coğrafyada egemen olan İslam ile yüzleşmek zorundayız. Yoksulların İslam'ı ile egemen haline gelmiş İslam arasında fark olduğunu düşünüyorum. İktidar haline gelmiş İslam'ın yaydığı, 9 yaşındaki kızla nikah kıyılabilir fetvaları, nereden geliyor? Bir vakfın 40 erkek çocuğunun 2 yıl boyunca tecavüze uğraması karşısında, AKP'ye oy vermiş milyonlarca Müslümanın ayaklanmasını beklerdim. Ahlak ve din adına. Oradan bir ses çıkmadı. Bu şiddetin, tecavüzün, kadını mülk edinmenin bu coğrafyadaki koruyucu kalkanı, iktidar haline gelmiş, selefi İslam'dır ya da çok yakın bağı olduğunu söylemek durumundayım. Taliban Afganistan'da Babrak Karmal'ı düşürdüğünde, cinsel organını kesip ağzına tıkıyor. Saddam Kuveyt'i işgal ettiğinde ordusu kadınlarla birlikte erkeklere de tecavüz ediyor. Kaddafi devrildiğinde, ona önce tecavüz ediyorlar; cinsel şiddet bir öç alma ve aşağılama yöntemi olarak kullanılıyor. Bütün bunlar rastlantı değil. Selefi İslam ve onun getirdiği erkek şiddetiyle yüzleşmek gerekiyor.
11 / Hacer Öztürk: Cumhuriyet Kadınları Derneği olarak çocuk ve kadın hakları ile çocuk istismarıyla ilgili çalışmalar yapıyoruz. İmza masaları açtık, Anayasa Mahkemesi'ne kadar gittik. İki gün önce de derneğimizin kurucu üyelerinden avukat Türkay Asma da bir basın açıklaması yaptı. Şu anda mecliste de altı bakanın yer aldığı bir çalışma var. Raporumuzu sunmak üzere randevu aldık. Bir eğitimsizlik var. Son 15-16 yılın içinde istatistiklere göre aşırı bir artış var. Bu toplumsal bir yara. Daha önce devletin kurduğu yurtlar vardı, gençler çocuk yaştan itibaren orada devletin denetimi altındaydı. Ama şimdi onlar çeşitli vakıflara – bunların öne çıkanı Ensar Vakfı oldu – devredildi; burada pek çok çocuk istismara uğradı ancak aileden sorumlu bakan "Bir defadan ne olur ki" dedi. Bunu hem bir yönetim sorunu, hem de bir eğitim ve kültür sorunu olarak görüyorum. Toplumsal olarak bir çözüm aramalıyız.
12 / Hüseyin Küçükbalaban: İHD'nin Çocuk Hakları Komisyonu'nun çalışmalarını yürütüyorum. Türkiye'de 25 milyon çocuk var. 1 milyon küsuru da mültecilerden oluşuyor. Bu konuda herkes bir şey bir şeyler söylüyor ancak kimse konuya çocukların gözünden bakmıyor. Cinsel istismar vakalarının arttığı bir ortamda, bu işin sosyal, ekonomik, politik, kültürel anlamda sebeplerini ve bunların nasıl aşılabileceğini konuşmalıyız. Evrensel insan hakları belgeleri devletleri muhatap alır. Ülkemiz de çocuk ve insan hakları sözleşmelerin taraf bir ülkedir. Çocuklarla ilgili 27 tane protokol ve sözleşmeye taraftır. Çocukların cinsel anlamda korunması, eğitimi, kültürel ve etnik anlamda farklılıklarının korunması gibi pek çok husus farklı sözleşmelerde düzenlenmiştir. 1990'da Çocuk Hakları Sözleşmesi BM tarafından 193 ülkenin imzasıyla kabul edildi ve Türkiye de buna 1995'te taraf oldu ve 2005'te de bir Çocuk Koruma Kanunu çıkardı. Türkiye'de sistem bu. Eksikliklerini tartışıyoruz. Bir cinsel istismar vakasıyla gündeme gelmiş olaylar nezdinde şu anda 6 bakanlığın yürüttüğü toplantılar ve sosyal medyada yürütülen kampanyalara baktığınızda işin insan hakları penceresinden bakılarak çözülmesi gerektiğini görüyoruz. Biz de 118 bin imzanın yer aldığı bir kampanya başlattık. Çocukların korunmaları ve çocuklara yönelik suçlarda ağırlaştırılmış cezalar yada idam istemekle bu işin çözülmeyeceğini, ciddi bir bilinç, rehabilitasyon ve yasal süreç gerektiğini savunan bir metinle bu kampanyayı başlattık. Mecliste ilgili komisyonlara ve partilere bunu taşımaya çalışıyoruz. 2016'da 21.198 tane çocuklara yönelik cinsel istismar davası açılmış. 333 bin çocuk karakollara getirilmiş. Adli İstatistik Kurumu'nun verilerine göre 2800 çocuk cezaevlerinde. 529 çocuk anneleriyle birlikte cezaevlerinde. Çocuk cezaevlerinin sayısı artıyor. Çocuk suçluluğu dediğimiz bir suç sektörü ortaya çıktı. Burada çocuklar cinsel anlamda istismar ediliyor, madde bağımlılığı söz konusu. Çocuklara yönelik suçların oranı arttı. Çocuk koruma sistemi çok sağlıklı olmalı, yasal mevzuat olmalı, cezalar bu sorunu çözecek güçte değil.
13 / Beytiye Ekinci: Saadet Partisi Kadın Kolları Genel Başkan Yardımcısıyım. Aynı zamanda sosyoloğum. Uzun zamandır bir sosyolog, kadın, anne ve vatandaş olarak kaygılarım vardı. Toplum ayrışıyor; bu kutuplaşma sonucunda şiddetin her türlüsü, özellikle de kadına ve çocuğa şiddet artıyor. Önemli olan bu mefhumu en aza indirmemiz; ortadan kaldırabilecek miyiz derseniz, insanlık var oldukça bu sorunlar devam edecektir. Bugün en büyük sorunlarımızdan biri birbirimizi ötekileştirmek. Burada gördüğüm manzara ümitsizliğimi ümide dönüştürdü çünkü burada konuşabiliyorsak bu bir ümittir. Bu en büyük savaşlar kavramlar üzerinden çıkıyor. Biz dünyayı insanlar, canlılar ve cansızlar olarak paylaşıyorsak, bu paylaşımın hak ve adalet üzerinden olması gerekiyor. Bireysel olarak pozitif ayrımcılık değil hak ve adaleti önemsiyorum. Kapitalizm ve sanayileşmeden sonra Batı'dan Doğu'ya devam eden kadının ve çocuğun haklarının ihlal edildiği bir dönemden geçtik ve bunu acaba erkekler mi yoksa kadınlar mı meşrulaştırdı? Bu soruyu iyi cevaplamak gerekiyor. Toplumun yarısını kadınlar, diğer yarısını da kadınların dünyaya getirdiği insanlar oluşturuyor. Dolayısıyla toplumu yetiştiren bizleriz. Burada erkek mi kadın mı suçlu diye konuşmak yerine, buradaki sorunu nasıl çözeceğimizi konuşmalıyız. Bizler bu toplumu yeniden inşa edeceksek, üzerimize düşen sorumlulukları konuşmalıyız, başkasının yapmadıklarını değil. Hepimizin ideolojileri farklı. Önce ne yapabileceğimizi konuşmalıyız. Şiddet neden ortaya çıkıyor? Kadına şiddetin sadece güç üzerinden ya da toplumsal cinsiyet üzerinden çıktığını düşünmüyorum. Ekonominin, eğitimin, yoksulluğun katkısı nedir? Bir Arap atasözü vardır; "İnsan aç kalınca putunu yer" diye. Ortaya çıkış sebeplerini konuşalım.
YEREL KONU: Ankara'da Kadın Olmak
1 / Asiye Ülkü Karaalioğlu: Çankaya Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürü'yüm. Kadın Müdürlüğü belediyemizde 14 ay önce kuruldu. Çok güzel bir sunum izledik. Anayasa'da Herkes dil, din, ırk açısından eşittir deniyor ancak maalesef gerçek hayatta bunun karşılığını göremiyoruz. Egemen sınıfların çıkarına hizmet eden, toplumsal cinsiyet eşitsizliği giderilmeden şiddetsiz ve özgür bir toplum yaratılması mümkün değildir. Belediyemiz bu anlayışla Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitliği Şartı'na imza koydu. Bundan hareketle Ankara'daki tüm kadın ve LGBTİ örgütleriyle, meslek örgütleriyle görüşüp tartışarak bir Yerel Eşitlik Eylem Planı oluşturduk. Eğitim, istihdam, şiddet, sağlık, katılım ve kentsel hizmetlere yönelik hedefler ve faaliyetler var. Bu planın vaatlerinden birisi belediyede bir kadın müdürlüğünün kurulmasıydı ve geçen yıl Ocak ayında kuruldu. Kadın Müdürlüğü'ne bağlı dört birim var, ikisi önemli: Sığınma Evleri Kadın Danışma Merkezi ve Eşitlik Farkındalık Bürosu. Müdürlüğün kuruluşuyla beraber 663'ü erkek, 258'i kadın dokuz yüz küsur çalışanımıza toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri vermeye başladık. Kadınlarla ilgili karar alınacak ortamlarda kadınlar olmalı ancak uygulamada kadınların da erkeklerin de eğitilmeye ve dayanışmaya ihtiyacı var. Kadın erkek her alanda omuz omuza mücadele etmeliyiz şiarıyla yola çıktık. Kadının görünürlüğünü engelleyecek dışa dönük meselelerde erkek arkadaşlarımızdan yanımızda olmamalarını rica ediyoruz. 8 Mart'ta dışarıda erkeklerle birlikte yürümek istemiyoruz çünkü görünürlüğümüzü azaltıyor. Burada bunları birlikte tartışıyor olmamız doğrudur. Ocak'ta kurulduk ve 8 Mart'ta iki protokol imzaladık. Kadın İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği ve Ankara Barosu Gelincik Merkezi ile. Kadın İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği ile düzenlediğimiz protokol çerçevesinde 18 kişilik kapalı kadın gruplarına eğitimler veriyoruz. 16 haftalık programlarda kadınlara anayasal hakları, ekonomik, cinsel hakları anlatılıyor. Gelincik Merkezi ile sığınma evleri 2008'den beri var. Şiddete uğramış kadınların haklarını savunmak noktasında hep yanımızdaydı ama protokolle kurumsallaştırdık. Bazı kalıpları aşamıyoruz. Çocuğu yetiştiren annedir vurgusu buralarda da oldu ama biz böyle düşünmüyoruz. Çocuk yetiştirmek annenin görevi değildir; anne ve babanın birlikte görevidir. 10 Ağustos'ta da Anne Çocuk Vakfı (AÇEV) ile bir protokol imzaladık ve babalara Baba Destek Eğitim Programları başlattık. Burada aile içinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin nasıl sağlanması gerektiğini, demokratik bir aile ortamının nasıl kurulması gerektiği, şiddetsiz bir ortamın nasıl yaratılabileceği, barış dilinin nasıl kullanılacağı gibi konular anlatılıyor. 110 baba bu eğitimi tamamladı ve sertifikalarını aldı. Biz daha çok dönüştürücü eğitimler veriyoruz. LGBTİ örgütlerle 17 Mayıs'ta Uluslararası Homofobi ve Transfobi Karşıtı Günü'nde yuvarlak masa toplantısı yaptık, eğitici eğitimi verildi, 83 personelimize toplumsal cinsiyet eşitliği ve ayrımcılık eğitimi verdik. Bu personelin de özellikle zabıta ve şoförlerden seçtik. Çünkü dışarda LGBTİ bireylerle en çok bu gruplar başlıyor. CHP'nin toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışıyla hizmet veren belediyelere verdiği bir mor bayrak vardı, Çankaya Belediyesi bu bayrağı alan ilk belediye. Bunun ardından girişimcisi kadın olan ve çalışanının yüzde 50'si kadın olan işletmelere mor bayrak veriyoruz. Ayrımcılık suçu işlerse geri alıyoruz. Evlendirme hizmetleri de bize bağlı. Nikah için başvuran çiftlere haklarımız setleri veriyoruz. Kadının ekonomik olarak güçlenmesi de önemli. Belediye verilen girişimcilik eğitimlerini ilk defa sadece kadınlara (180 kadına) verdik. Çankaya evlerimiz var, çoğunlukla kadınlar yararlanıyor. Orada birçok kurs var ve elişi ürünler üretiliyor. Çankaya içindeki AVM'lerde ücretsiz satış stantları sağladık. Kendi pazar yerlerimizde sürdürdük. 22-23-24 Eylül'de 3 gün kadın emeği festivali yaptık. 22 kadın sivil toplum örgütüyle toplam 100 kişi ve kurum stantlarımızda yer aldı. Herkes birbiriyle diyalog kurup dayanışma örneği gösterdi. Yanı sıra 10 tane mahalle toplantısı yaptık, kadınlara neler yaptığımızı anlatıp, onların neler istediğini sorduk. Bu verileri iş planımızı hazırlarken dikkate aldık. Sığınma evlerimizi yeniledik. Kadın Danışma Merkezi'nde de şiddet maruz kalan kadınların başvurduğu, psikolojik ve hukuksal destek alabildikleri mekanizmaları işletiyoruz.
2 / Nejla Kurul: KHK ile ihraç edilmeden önce derslerimden biri Küreselleşme ve Kent Okulları idi. Küreselleşme ve devletteki dönüşüm, kentsel dönüşümler ve bunların eğitime, okul alanına etkisiydi. İnsanların zorunluluk alanları var, hafta içlerinde. Hafta içinde mahalleli kadın evinde, çocuk ve erkeğin sorumlulukları var. Hafta sonu ortak geçirilen ve biraz daha sorumluluk alanının dışına çıkılmış bir zaman. Ankara'da bu aileler hafta sonları nasıl bir etkinliğe katılıyor? AVM merkezli bir hayat, alışveriş ruhunun hakim olduğu bir anlayış var. Kadınların mekansal olarak girip çıkamadığı yerler çok fazla değil ama zaman sorunu var. Akşam 23:00'ten sonra sosyal hayatın bittiği, iş dışında görüşülebilecek insanların azaldığı, bir eve kapanma halinin olduğu görülüyor. Ankara'nın merkezinde, Kızılay ve çevresinde, kenti ele geçirmiş otoyollar, otomobil merkezli bir yaşam, çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu zırhlı bir sınıfın sahip olduğu araçlar var. Kaldırımları bu araçlar işgal ediyor. Yaşlılar, hastalar, bebek arabalı kadınlar zorlanıyor. Bir kent olarak Ankara tamamen rant kenti, her yeşil alanı gasp edilmiş durumda. İnsanına soru sorulmayan bir yerdir. Erkeklerin kadınlara "gecenin bir vakti çıkma" dediği ama "bu kent neden güvenli değil" diye sormadığı bir kenttir. Parklar merkeze uzak. Toplu taşıma korkunç, kadınlar için tacizin başlıca yerlerinden biridir. Erkek açısından da zor bir durum ama kadın için iki katı zor. Ankara'ya sınıfsal açıdan ve kimlik ekseninde bakmak lazım.
3 / Belgin Çelik: Çankaya Belediyesi'nin bu ek binasında HIV anonim testi yapılıyor, bu çok önemli. Yine bu binada ücretsiz ağız bakım ve diş sağlığı hizmeti var. Aile danışmanlığı hizmeti var. Ankara kaldırımlarında yürünmüyor, arabaları park ediyorlar. Belediye arabaları da konsolosluk arabaları da bakanın arabası da bunu yapıyor. Engelliler için yapılan sarı şeritler var, başlıyor ama devam etmiyor. Ya da kafeler ilanlarını bu şeritlerin üzerine koyuyor. İnsan Hakları Anıtı hapis edilmiş durumda. Belediyelerde denge denetleme mekanizması kurulması gerekiyor.
4 / Ebru Bakan: Ankara'ya eğitim için ilk geldiğim zamanlarda görece daha rahattım. Gece dışarı çıkıp istediğim kıyafetleri giyebiliyordum. Kızılay'da yürümek benim için işkence. Yolculuk bile yapamıyor, gece bir yerden bir yere gidemiyorsunuz. Toplu taşımada sorunlar var. Bir belediye otobüsünde tecavüz vakası, insanların daha da içine kapanmasına neden oldu. Olumlu tek şey ise, bu tür toplantılar lokalde daha kolay oluyor ama birbirimizi görüp konuşma şansımız var. Rahatlık, özgürlük ve adalet hissi hiçbir zaman yok. Gece 23:00'ten sonra sokaklar bomboş ve karanlık. Abdi İpekçi Parkı'nın oradaki o sular nedir? Görme engelli insanlar nasıl yaşıyorlar? Okuma yazma bilmeyen kadınlar ne yapıyorlar? Örneğin sizin bir etkinliğiniz var, broşürleriniz var ama engelli ya da okuma yazma bilmeyen kadınlar onlara nasıl ulaşıyor? Benim hayalim şu; örneğin Tunalı ya da Kurtuluş Parkı'nda, herhangi bir otobüsün reklam panoları gibi olan kısımlarında, gördüğüm görebileceğim bana dokunan her yerde o ilanı görmek isterim, anons olarak duymak isterim. Okuma yazma bilmeyen bir kadınla empati kurduğumda, gördüğüm, duyabildiğim, geçtiğim her alanda olsun isterim. Bazı şeylere yazılı olarak ve internet üzerinden ulaşamayan kadınları da düşünmek gerek. Ankara'da kadın olmak, Çankaya'da kadın olmak, Altındağ'da kadın olmak, Sincan'da kadın olmak gibi bambaşka zorlukları ve beklentileri var.
Asiye Ülkü Karaalioğlu: Radyo anonslarımız var, Özgür Radyo'da. Etkinliklerimizde işitme engelliler için bir çevirmen bulunduruyoruz. Zabıta müdürlüğümüz üzerinden mahallelerde araçları gezdirip anons yaptırıyoruz.
Soru-Cevap
Nejla Kurul: Çankaya'da daha sıcak bir mahalleliliğe ilişkin projeler gerekli. Kadınların yan yana gelebileceği ve toplantılar, meclisler yapılabilecek dört alan var: Bilim, sanat, siyaset ve aşk. Bunları unuttuk. Oysa bunlar daha duyarlı insanlar olmamızın parçasıdır. Soyut bir mahallelilik algısı var.
Aliye Ülkü Karaalioğlu: Çankaya evlerinin sayısını arttırdık. 24 mahallemizde var. Buralarda sözünü ettiğiniz şeyleri yapmaya çalışıyoruz. Bir de yaşı daha büyük olan kadın ve erkekler için yaptığımız Bahar evleri var. Kültür merkezi haline getirdik Çankaya'yı zaten. ÇSM ve Yılmaz Güney Sahnesi vardı. Zülfü Livaneli Kültür Merkezi açıldı, Atatürk Kültür Merkezi inşaatı devam ediyor. Aylık çıkan bir kültür rehberimiz var. Şehir içinde gezi yok ama şehir dışına geziler düzenleniyor. Eksikler var ama hepsi için çaba harcıyoruz.
Belgin Çelik: Belediyenizde denge ve denetleme alanında bir çalışma var mı?
Asiye Ülkü Karaalioğlu: STK'larla ortak toplantılar yapıyoruz. Toplantıların birinde bir izleme grubu oluşturuldu, henüz faaliyete geçmedi ama gruba mensup STK'lar bizi izleyecekler ve eksikliklerimizi söyleyecekler ve bunları gidermeye çalışacağız. Şehirdeki tüm olumsuzlukları sadece belediyeler çözemiyor. Devletin de müdahil olduğu süreçler var. Kadın bakış açısıyla hizmet üretme meselesi, birden hayata geçebilecek bir şey değil. Kadın Adayları Destekleme Derneği ile 8 Mart günü bir protokol imzalayacağız ve belediyemizde toplumsal cinsiyet duyarlı bütçeleme çalışmalarını başlatacağız. Bütçeyle ilgili birimlerde vereceğimiz eğitimlerle bile bir bakış açısı geliştireceğimizi düşüneceğiz. 8 Mart'ta burada konuştuğumuz meselelerle ilgili olarak 8 Mart ayını eşitlik ve farkındalık ayı olarak ilan ettik. İlgili STK'larla 20 atölye, seminer ve söyleşi yapacağız.
Hüseyin Küçükbalaban: Parklar çocuklar için hiç güvenli değil. Parktaki oyuncaklar açısından güvenli değil. Ayrıca parklar belli bir vakitten sonra, hatta gün içinde bile çocukların taciz edildiği, büyüklerin "Burada oynama, ben oturuyorum" dediği alanlara dönüşmüş durumda. Çankaya Belediyesi'nin çocuklar için ayrılmış bir bütçesi var mı?
Asiye Ülkü Karaalioğlu: Park Bahçeler diye bir müdürlüğümüz var. Ben eleştirilerinizi buraya iletebilirim. Birçok yeni park açıldı, yeni düzenlemeler getirildi, söylediklerinize özen gösterildiğini biliyorum. Özellikle kadınlar için aydınlatmalara özel gösterildi. Ama söylediklerinizden anlaşılan eksiklikler var. Çocuk bütçesi konusuna gelince; Kadın ve Aile hizmetleri Müdürlüğü içinde çocuk kısmen bizim alanımıza giriyor ama Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü'müz var. Zaten kadın meselesinin tamamını yürüten müdürlük değiliz. Biz her müdürlüğün kadın çalışmaları konusunda koordinasyon yapmak, onlara yol açmak ve ivme kazandırmak gibi bir görevimiz var. Kreş hizmetlerimiz var. Hem çocuklar için hem de kadının ekonomik ve sosyal hayata katılımının sağlanması için. Çocuk bütçesi diye bir bütçe yok, literatürde de öyle bir şey yok devlet bütçelemesi açısından. Ama hem Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü hem de Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü'nde çocuklara yönelik birçok eğitim, eğlence ve etkinlik düzenleniyor. Kadın ve Aile Müdürlüğü içinde Aile Danışmanlığı hizmetimiz var. İki psikoloğumuz var. Aile içi çatışma ve sorunları gidermeye, evlilik birlikteliğini devam ettirmeye yönelik bir hizmet.
Mahmut Konuk: Sığınma evlerinin sayısı nedir ve oradaki güvenlik, hijyen koşulları nasıl?
Asiye Ülkü Karaalioğlu: Bizim bir sığınma evimiz var, ŞÖNİM'e (Şiddeti Önleme İzleme Merkezi) bağlı. 2008'den beri hizmet veriyor ve iki yıl evvel yenilendi. 40 kapasiteli, çocuklar da kalıyor. İçinde hem kreş hem etüt hizmeti var. Hem çok zor hem de pahalı bir hizmet. 33 personel çalışıyor. Birçok sığınma evinin kurallarının katı olduğunu duyuyoruz ama bizde kurallar esnek. Kadınlar gün içinde dışarı çıkabiliyor, koruma kararı olanları ise hastaneye ya da adliyeye giderken bir gözetmenle, korumayla gönderiyoruz. Sığınma evinin içinde atölyemiz var. Çalışmayan kadınlar nakış, dikiş ve üretim yapıyorlar ve buradan gelir elde edebiliyorlar. Tüm Çankaya evi kurslarından yararlanabiliyorlar. Oradan ayrıldıklarında bağımsız hayata geçebilmelerini destekleyen çalışmalar yapıyoruz. Bu süreçte de ev ve eşya bulmalarında yardım ve katkı sağlıyoruz. Benim en büyük hayalim LGBTİ bireyler için bir sığınma evi açmak ve çalışanlarının da tamamının LGBTİ bireylerden oluşması.
Hatice Öztürk: Cezaevindeki kadınların yanlarında çocukları var. Anneyle beraberken doğmuş ya da onlarla birlikte içeri girmiş çocuklar. Orada hem havasız bir ortamda hem de eğitimsiz kalıyorlar. Çankaya Belediyesi'nin onlara özgü bir çalışması var mı?
Hüseyin Küçükbalaban: Türkiye genelinde 529 tane çocuk cezaevlerinde ama bu sayı giderek artıyor. Bunların önemli bir oranı kız çocuğu ve 0-6 yaş arası. Bunların sadece 73'ü kreşe ya da eğitim kurumuna gidiyor. Bu konuda bir yasal düzenleme gerekiyor. Sincan Kadın Kapalı Cezaevi var, Ankara'da bir çocuk ıslahevi var. Adalet Bakanlığı'nın çözebileceği bir konu.
Asiye Ülkü Karaalioğlu: Çankaya Belediyesi'nin sınırları içinde bir cezaevi yok. Dolayısıyla müdahil olamıyoruz.
Derya Tecim: Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak bir çalışmamız var. Kadınlarla beraber kalan çocuklar için neler yapabiliriz? İlk adım olarak gidip sorunları dinleyecek bir grup oluşturuyoruz. Bir sonraki aşamada bu çocuklara dışarıda bir istihdam sağlanması, dışarıya çıkarılmasını amaçlıyoruz. Bu konuda belediye ile de ortak faaliyet yürütebiliriz.
Asiye Ülkü Karaalioğlu: Biz Kadın Müdürlüğü olarak bize gelen STK, parti, oluşum, platform ve şahıslarla ortak yapılabilecek ne varsa hepsine açığız ve elimizden geldiğince yürütüyoruz. Bir proje dahilinde ne yapabileceğimizi konuşuruz.
Gürcan Onat: Genelevlerde çalışan kadınları oradan kurtarmak için belediye olarak bir çalışma yapamaz mısınız, bir iş sahası oluşturamaz mısınız?
Asiye Ülkü Karaalioğlu: Belediyeler iş ve istihdam sağlamak konusunda sınırlı yerler. Bu belediyelerin de görevi değil, böyle bir çalışmamız yok. Ama şiddete maruz kalıp bize başvuran kadınlara iş bulmak ve onları istihdam etmek gibi bir derdimiz var. Bir taraftan bu da aynı amaca hizmet ediyor.
Serpil Yılmaz Dizdarlar: Çankaya bölgesi içerisinde sokakta yaşayan insanlar var mı?
Asiye Ülkü Karaalioğlu: Hiç bilmiyorum.
Lütfi Gölpunar: Parklarda çalışan personel olarak, toplumda en alt düzeyde eğitim seviyesi olanlar görevlendiriliyor genel olarak. Bu konuda parklardaki personelin eğitimi konusunda yapılabilecek bir şeyler yok mu?
Asiye Ülkü Karaalioğlu: Vardır mutlaka. Henüz biz yapmadık. Biz toplumsal cinsiyet eğitimlerinde 600 küsur kişilik grup, çöp toplama emekçileriydi. Baba destek eğitiminden mezun olan 110 baba da temizlik emekçileri. Oralardan başladık ama park işçileriyle henüz temasımız olmadı. Ama biz de eğitimlerimize buralardan başlamış durumdayız.
Oya Özden: Ankara'da yaşayan her kesimden kadına ulaşabiliyor musunuz, ulaştığınızda bütün bu eğitim programlarında bir süreklilik var mı ve daha sonraki hedefiniz nedir?
Asiye Ülkü Karaalioğlu: Ankara'da kadın olmakla Türkiye'de kadın olmak arasında çok bir fark yok. Kadın olmak her yerde zor. Ankara'daki bütün kadınlara ulaşmak diye bir şey yok zaten biz sadece Çankaya'daki kadınlara ulaşmak gibi bir dert içerisindeyiz. Hepsine ulaşamıyoruz tabii ki. Çok farklı kesimlerden kadına ulaşabiliyoruz; okuma yazma bilmeyen arkadaşlarımız da eğitimlerimizde bulundular. Bademli gibi gelir düzeyi görece düşük olan yerlerden de kadınlara ulaşıyoruz hatta onlara öncelikli olarak stantlarımızda yer vermeye çalışıyoruz. Çok yeni bir müdürlüğüz. 14 ayda yaptığımız işlerin de yarattığımız farkındalığın da oldukça yüksek olduğunu düşünüyoruz. Kadın çalışması iğneyle kuyu kazmaya benzeyen bir şey. Küçük gruplarla ilerleyebiliyorsunuz. Ankara'da insan olmak da kadın olmak da zor. Tüm siyasetin Ankara'da dönüyor olması halinden, bu kasvetli binalardan, üzerimizdeki kara bulutlardan hepimiz etkileniyoruz. Mutsuzuz ama umutsuz değiliz. Biz bu eğitim ve farkındalık faaliyetlerini sürdürürken diğer taraftan da dayanışmayı sürdürmek ve yüzümüzü azıcık güldürmek için konser ve tiyatro gibi neşeli etkinlikler de yapıyoruz.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
Sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu