YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 3. Kat Kızılay
TARİH: 2 Aralık Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Kırmızı Şemsiye ve İnsan Hakları Derneği (Bihter Karal – Üye)
2 / Evcikuzkışla Kültür ve Dayanışma Derneği (Hürdoğan Aydoğdu – Başkan)
3 / Doğal Yaşam Derneği (Egemen Sarı – Üye)
4 / Agrida Derneği (Eyyüp Sabri Güler – Başkan)
5 / Pozitif LGBTİ İnisiyatifi (Alim Atlı – Kurucu Üye)
6 / AEGEE Ankara (Orçun Sağırsoy – YK Üyesi)
7 / Ankara Eğitim ve Kültür Derneği ANKA-DER (Erdinç Şahin – Başkan)
8 / Evrensel İnsan Hak ve Özgürlükler Derneği (Lütfi Gölpunar – YK Üyesi)
9 / Öğrenci Velileri Derneği (Enver Önder – Başkan)
10 / Atatürk Çizgisi Platformu (Metin Genç – Başkan)
11 / KESK Ankara Şubeler Platformu (İsmet Meydan – Dönem Sözcüsü)
12 / Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği (Beste Acavit – YK Üyesi)
13 / Toplumsal Araştırmalar ve Özgün Düşün Merkezi (Zelal Deniz Demir- YK Üyesi)
14 / Şiddetsiz Toplum Derneği (Rıza Sümer – Başkan)
15 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (Ramazan Gezgin – Temsilci)
SENDİKALAR – KONFEDERASYONLAR
1 / Hak – İş Konfederasyonu (Hakkı Sever – Üye)
2 / Kafkas Dernekleri Federasyonu (Ömer Atalar – YK Üyesi)
ÖZEL KONUKLAR
1 / Hacettepe Üniversitesi HIV-AIDS Tedavi ve Araştırma Merkezi (HATAM) – (Dr. Aygen Tümer -Koordinatör)
SİYASİ PARTİLER
1 / HDP Ankara Şube (Mahmut Emin Avcı – YK Üyesi)
BASIN
1 / İLEF Görünüm Gazetesi (Hitay Tunçaltan – Muhabir)
MODERATÖR
Oya Özden
YEREL KONU: HIV-AIDS Hastalığının Güncel Durumu
GENEL KONU: Türkiye-NATO İlişkilerinin Dünü, Bugünü ve Yarını
KONUŞULANLAR
1 / Aygen Tümer: İngilizce kelimelerin baş harfi (HIV) İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü. Sadece insanın bağışıklık sistemini etkileyen bir virüs. Hastalığın adı AIDS, sonradan kazanılan, kişinin vücudunun bağışıklık sistemini etkileyen sendromdur. İlk defa 1982 yılında homoseksüel erkeklerde tanımlandı. Hayır iki ya da üç tane olan özel bir kanser türü beş tane olunca Amerika bunun üzerine araştırmalar yapıyor ve buluyor. Sadece genç homoseksüel erkeklerde rastlandığı için çok ilgi görmedi. Çocuklar AIDS olup ölmeye başlayınca ilgi gördü. Biseksüel erkeklerden kadınlara, kadınlardan da doğumla, gebelikle, emzirmeyle çocuklara geçti. Herkesi etkileyen bir hastalık; din, cinsiyet, yaş ayrımı yapmıyor. Buna karşı olan bağışık olan kimse yok. Bulaşma yolları şunlar:
1. Her türlü cinsel temas: Bir kez bile korunmasız cinsel temasta bulaşabilir.
2. Kan ve kan ürünleri: Kan nakli bir sorun. Damar içi madde kullananların ortak kullandıkları enjektör.
3. Anneden bebeğe: Annelikte, gebelikte ve doğumda bulaşabilir bunun için tedavi yöntemlerimiz var. Anne gebeliğin başındayken geldiyse önüne geçilebiliyor ancak son döneminde gelmişse ya da doğum olmuşsa, HIV+ bebekler dünyaya geliyor.
Yüzde 95 cinsellikle bulaşır, diğer yüzde 5, diğer yollarla bulaşır. Gözyaşı, tükürük, aynı tabak çatal kullanımı, tokalaşmak, sivri sinek ve böcekle bulaşmaz. Cinsellikle mutlaka korunulması lazım. Tüm dünyada hasta sayıları azalıyor ancak artan tek bölge Doğu Avrupa ve Orta Asya. Biz de artan bölgede kabul ediliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre en fazla artan ülke Türkiye, son on yılda yüzde 467. Türkiye bu verileri kabul etmedi ama bunlar gerçek veriler. Diğer ülkeler Rusya, Ukrayna, Moldovya. Son açıklanan verilerine göre Türkiye'deki hasta sayısı 17500, yıllık 2500 yeni vaka. Ankara'da bugün tüm hastaneler HIV+ hasta takip ediyor çünkü bizim merkezimiz yetişemiyor, 700 hasta takip ediyoruz aynı doktor sayısıyla. Bu hastalık eğer cinsel yolla bulaştıysa 10-12 yıl hiç bulgusu yok. Dolayısıyla asıl korkulan nokta bu. Bağışıklık sisteminin etkilenmesine göre çeşitli hastalıklar baş gösteriyor ve bir doktorun aklına bu testi yapmak gelirse teşhis edilebiliyor. Bunun için bu hastalığı örgün eğitime koymak şart, ideali 6. sınıftır.
2 / Alim Atlı (Pozitif LGBTİ+ İnisiyatifi): Bir buçuk ay önce kurulmuş bir oluşumuz. Yasaklamalardan kaynaklı hiçbir şey yapamıyoruz, halk sağlığı alanında çalışsak da. En büyük sorun ayrımcılıklar. Örgün eğitime bunların geçmesi gerekiyor. Örneğin bir HIV+ arkadaşı, diş doktoru tedavi etmedi. Hastanede kan alan hemşire, hastanın kanını taşımak istemiyor. Bir HIV+ hastasını 20 yıllık arkadaşları onu terk ediyor. HIV+ eşcinsel hastalığı, seks işçisi hastalığı deniyor, hayır değildir. 26 Kasım'da bir panele katıldık. Ankara'da bir test ve danışmanlık sistemi kuracaktık fakat bu yasaklamalardan nedenli ket vuruldu.
3 / Bihter Karal (Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği): Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar konusunda seks işçiliği en temel noktalardan biri. Seks işçisi bireylerin birçoğu gizli olduğu için taşıyıcı yüzdesi vermek çok zor. Dernek olarak cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar konusunda hem kamu kurumlarına yönelik hem de Türkiye'de yaşayan seks işçilerine yönelik toplantılar yapıyoruz. 17 Aralık Dünya Seks İşçilerine Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında ya da 3 Mart Dünya Seks İşçileri Günü kapsamında birçok seks işçisini bir araya getiriyoruz. Bu bireylerin farkındalığını artırmak ve kapasitelerini güçlendirmek için eğitimler yapıyoruz, bilgilendirme kitapçıkları çıkarıyoruz, uzmanlarla buluşturuyoruz. Seks işçiliği ortamında şöyle bir durum var; müşteri kondom kullanmak istemiyor ya da 100 lira yerine 300 lira veriyor, kondom takmıyor. Seks işçisinin bu konudaki beyanının doğruluğunu bilemeyiz. Seks işçilerini, müşterilerini kondom kullanımı konusunda teşvik etmek konusunda bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Bu amaçla her yıl kamplar düzenliyoruz. Kamu kurumlarında, halk sağlığı birimlerinde toplantılar düzenliyoruz; bakanlığın ilgili birimleri çok pasif bu konuda, gelmiyorlar. Büyük illerde duyarlılık var ama küçük illerde çok sorun yaşıyoruz. Uzmanlarla röportajlar yapıp yayınlıyoruz. BM'den uzman desteği alıyoruz. Temelden bir farkındalık yaratmaya çalışıyoruz.
Necla Tülek (Doktor – Ankara Üni. Eğitim Araştırma Hastanesi): HIV+ hastaların tedavisiyle uğraşıyorum. HIV+ hastaları tedavi eden kişiler olarak sorunları da birlikte yaşıyoruz aslında. Maalesef hastanede de sağlık personelinde de basında da toplumda da ciddi bir ayrımcılık söz konusu. İşinden olan kişiler var. Bunun için eğitim çok önemli. Sadece bu konuda değil genel sağlık konusunda okuryazarlık çok düşük. Bu da onun bir parçası. Genel eğitimin aslında daha iyi hale gelmesi lazım. HIV-AIDS açısından daha da gerideyiz. ABD'de HIV-AIDS'in ilk günlerindeki gibiyiz hala. Sadece eşcinsellerin hastalığı ve öldürücü olduğu yönünde yanlış bilgiler var. Ulaşma yolları doğru bilinmiyor. Farkındalık yaratmak gerekiyor. Bu hastalık artık öldürmüyor, kolay bulaşmaz, bu hastalıktan korunmak mümkün. Doğu Avrupa'nın en çok artış yaşanan ülkesiyiz. Gerçek sayıyı bilmiyoruz. Ankara içindeki durumu görebiliyorum, çok çok fazla. Bu hastalığın gidişatını engelleyebilmemiz lazım. Yokmuş gibi davranılıyor. Ne kadar çok medyada yayınlanırsa, küçük sloganlarla hastalara erişmek mümkün. İnsanlar rahatlarsa bu ayrımcılık ortadan kalkar. Biraz elimiz kolumuz bağlı. Yokmuş gibi davranıldığı için HIV+ hastalar ayrımcılığa uğruyor. Kanser, hepatit daha büyük risk. Oysa bunlar rahatça söylenebiliyor ama AIDS için bir üstünü örtme söz konusu.
Aygen Tümer: Kesik, yara, mukoza dediğimiz kısım görülüyorsa, o taze kanı alıp o mukozaya ittiriyorsanız geçme olasılığı var. Oranları tabii ki farklı. HIV + hastaları, diş tedavisine gittiklerinde diş hekimine daha dikkatli olmaları için HIV+ olduklarını söylediklerini ifade ediyorlar. O zaman bir bahaneyle tedavilerinin yapılmadığını söylüyorlar. İkinci gittiklerinde söylemiyorlar. Kişinin zaten kendisini koruması gerektiğini düşünüyorlar. Bu zaten sağlık personelinin görevi. HIV RNA'sı denen kanda virüs özel bir tedaviyle her kontrolde tarayabiliyoruz. Milimetreküpte 20'nin altı negatif sonucu veriyor ve tedavi boyunca kişinin RNA'sının negatif olmasını istiyoruz. Negatif olması virüsün, kanda sayılamayacak kadar az olması demek ama hiçbir zaman bu virüs vücuttan atılamıyor.
Alim Atlı: Sağlık personelinin daha çok dikkat etmesi lazım. HIV+ hastaları bu konuda sağlık personeline uyarılarda bulunuyor ama yine de ayrımcılık çok farklı noktalara gidebiliyor.
Necla Tülek: Hekimlik uygulamalarında bir kural var, standart önlemler dediğimiz. Her hastaya yaklaşımda, işlemler yapılırken her hasta enfekte gibi düşünülecek. Sadece HIV açısından değil, geçebilecek çok hastalık var hastalardan. Her hekim ve sağlık personeli bunu bilmek ve uygulamak zorundadır. Hastanın bilgi verme zorunluluğu yok. Burada bir sorunumuz var. Bu önlemler yeterince alınmayınca sorunlar yaşanıyor. Kırım kongodan ölen sağlık personelleri oldu. Tıp eğitiminde bunun vurgulanması lazım. HIV'e özgü değil, genel ilkeleri benimsememiz lazım.
Soru-Cevap
Hürdoğan Aydoğdu: Ölümler artıyor mu azalıyor mu?
Aygen Tümer: Azalıyor. Çok iyi tedavi yöntemleri var. Günde 25-30 tablet verirken, bugün 1-2 tablet veriyoruz. Yan etkileri az ama maliyeti fazla.
Hürdoğan Aydoğdu: Taşıyıcılar çoğalıyor demek ki.
Aygen Tümer: HIV+ olanlar çoğalıyor, doğru. AIDS, hastalığın sizin bildiğiniz son dönemidir. Tedavi alıp da AIDS aşamasına gelmiş tek bir hasta görmedim. Tanı konmamış, yıllar sonra tüm bağışıklık sistemi çöküp geldiyse AIDS basamağındadır. Taşıyıcı demiyoruz, HIV+ diyoruz. Kişi virüsü aldığından itibaren HIV+, AIDS ise hastalığın son dönemi.
Hürdoğan Aydoğdu: Kendi başına virüs vücuttaki direnci kırdığında en çok hangi hastalıkları açık hale getiriyor?
Aygen Tümer: Herkesin bağışıklık sistemi farklı ve farklı etkileri ortaya çıkıyor. Birinin ağzında aft, diğerine 3 ay süren ishal, diğerinde deri kanseri, diğerinde nörolojik bulgular. Cinsel yolla bulaştı diyelim, 10-12 yıl aldığınız virüsün miktarına göre hiçbir bulgu yok. Kendinizden şüphelenip bir doktora özel olarak test yaptırmanız gerekiyor.
Lütfi Gölpunar: Eğitim müfredatı değişti, bu konuda bir şey yapıldı mı?
Aygen Tümer: Yapıldı, sağlık bilgisi kitaplarına yarım paragraf konmuştu. İki yıl önce onlar da kaldırıldı. AIDS öldürücü bir hastalıktır ifadesi listeden çıktı. Lisedeki sağlık bilgisi kitaplarına HIV'in bir virüs olduğu, kronik bir hastalık olduğu ve bulaşma yolları konmuştu. Bu kadarı da yeterliydi ancak kaldırıldı. Bakanlığın çabasıyla tekrar konabilir.
Oya Özden: O halde kullandığımız dile de dikkat etmemiz gerek. AIDS'i değil HIV'i kullanmamız gerek.
Aygen Tümer: AIDS, hastalığın son basamağı, öyle bir hastalık yok, etken virüs. Biz kişiye HIV+ diyoruz, taşıyıcı terimini de kullanmıyoruz.
Sebahattin Gökmen: Okullarda bilgilendirme toplantıları yapılamaz mı?
Aygen Tümer: Yirmi yıl önce gençtim ve dedim ki bir şeyler yapılamaz mı? Büyükşehir Belediyesi ile anlaştım. Keçiören'deki her okula giderim dedim. Her lise sonda 30-40 kişiye bir ders boyunca anlatmak istedim. 1-1,5 yıl gittim. Resmi bir yazı geldi, çocuklarda cinselliği uyandırdığım için görevime son verildi. Artık bu işi gençlere bırakıyoruz.
Mahmut Konuk: Nedeni konusunda bir panelde dinlemiştim. Birisi, radyoaktivitenin HIV'in ortaya çıkışında bir rolü olduğuna dair iddialı bir şey söyledi. Gerçeklik payı var mıdır?
Aygen Tümer: Hiç duymadım. Üç tanedir gelme sebebi. Birincisi Rhesus türü maymun, Afrika'daki kabilelerde aynı ortamda yaşayan hayvanlar. İnsanlarla bu maymunlar arasında bir cinsel temas öyküsü yok ama tükürüğü, gaitası ile geçebilir. Zamanla virüs mutasyona uğruyor ve insanda hastalık yapabilecek hale geliyor. İkincisi bilim adamlarının laboratuvara girip belli bir popülasyonu, ülkeleri yok etmek amacıyla ortaya çıkardığı mikrop. Üçüncüsü de i̇lk başta homoseksüel yönelimi olan erkeklerde çıktığı için tanrının onları cezalandırmak için ortaya koyduğu bir hastalık yorumu var. Bu konuyla ilgili sorular geliyor hep. Bunlar literatür bilgisi, hangisine inanmak istiyorsanız ona inanın diyorum.
Beste Acavit (Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği): Cinsel sağlık, üreme sağlığı ve toplumsal cinsiyet üzerine çalışan bir derneğiz. Bence de bu konu genel sağlığa bakış açımızın yarattığı bir sorun. Cinselliğe de bakışımızın bir sonucu. Dernek olarak üç tane cinsel sağlık ve üreme sağlığı ile ilgili proje yürütüyoruz. Akran eğitimleri düzenleyerek gençler arasında cinsel sağlık ve üreme sağlığı eğitimini yaygınlaştırmaya çalışıyoruz ve şu ana kadar çok gence ulaştık. Türkiye'nin her yerinden gençlerine açık eğitimler yapıyoruz. Genç LGBTİ'ler için bir çalışmamız var, tüm gençler için üreme sağlığı akran eğitimimiz var; bir de genç mültecileri destekleme projesi kapsamında da bunu yürütüyoruz. Akran eğitimleri nasıl işliyor? Önce eğitmen eğitimleri düzenleniyor ve gençler eğitmen oluyorlar ve diğer gençleri eğitiyorlar. Örgün eğitim çok önemli ama bu da alternatif bir yol olarak çok etkili. Gençler arasındaki cinsel sağlık konusundaki verilerden bahsedeyim, en çarpıcı olanı şu: Türkiye'de her dört gençten biri kendi cinsel organının ismini söyleyemedi. Dolayısıyla Türkiye'de gençlerin cinsel sağlık bilgisi korkunç bir durumda diyebiliriz. Broşürler hazırlıyoruz, aktivizm faaliyetleri düzenliyoruz, kondom dağıtıyoruz. Atölyeler düzenliyoruz. Sorum şu: Test merkezleriyle ilgili güncel durum ne, bu konuda STK'ların nasıl bir dahiliyeti olabilir?
Aygen Tümer: Eğer hastaneye gidiyorsanız TC'nizi vermek zorundasınız. Kimlik vermek istemiyorsanız, Çankaya Belediyesi'nin burada bir yeri var, anonim test yapılıyor. Eğitimlerine tamamen Sağlık Bakanlığı destek oldu, Hacettepe olarak biz eğitim verdik. Ankara ve İstanbul Şişli'de var. Mersin'de de düşünülüyor.
Hakkı Sever: HIV+ ile doğan çocukların tedavisi nasıl oluyor?
Aygen Tümer: Doğan çocuk HIV+ ise özel bir tedavi yöntemi var ve kullanılıyor. Baştan bir tanı aldıysa başlanıyor ve 18 yaşına gelince de erişkin doktorları bakıyor. Yaşamlarına devam ediyorlar.
Oya Özden: İlaç dışında tedavi yöntemleri var mı?
Aygen Tümer: Bağışıklık sistemini etkileyen bir virüs dolayısıyla bağışıklık güçlendirmek için düzenli uyku, düzenli beslenme, stresten uzak durma, alkolden ve sigaradan uzak durmak önemli. Spor yapmak; ağır spor değil ama sağlıklı yaşam için ne gerekiyorsa onu yapmak gerekiyor. Ayrıca bir şey yok.
Eyyüp Sabri Güler: Sanal biçimde test uygulanabilir mi? Bu şekilde uzmanlara ulaşılabilir mi? Çocuklara oyun şekilde sunulabilir mi bu konu? Diş tedavisi konusunda bilinçli doktorların da olduğuna inanıyorum. Bu şekilde bilinçli doktorların bir araya getirilip hastaların rahatlıkla tedavi alabileceği bir yöntem geliştirilebilir mi? Hastaların kişisel bilgilerinin korunması konusunda durum nedir?
Aygen Tümer: Bazı ülkelerde, İngiltere gibi, kendi kendine test yöntemi var. Devlet kanalıyla test alıyorsunuz, tükürük veya kan olarak onu postayla yolluyorsunuz. Böyle yollar var. Hürriyet'in web sayfasının sorumluluğu bende. Kişisel web sayfalarımızdan da mail adreslerimize gelen soruları cevaplandırıyoruz. Kendi hastanemizde her bölümden gönüllü bu alanda çalışacak doktorlarımız var. Örneğin psikiyatri bölümüne gelen bir HIV+ hastanın tedavisi o gün yapılıyor, diş hekimleri ve cerrahlar için de aynı durum söz konusu. Bireysel ilişkiyle yönetilebiliyor bu süreçler. Hastaların kişisel bilgilerinin korunması konusunda bakanlık yeni bir sistem geliştirdi. Hastaların kayıtlarını onlar da tutmak istiyorlar. TC kimlik verilmeden yapılıyor şu anda, teşhis konduktan sonra veriliyor. Özel bir kodlama sistemi var.
Türkiye'de artış olduğunu söyledik. OHAL dönemindeyiz. Siz bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu konudaki çalışmalar artıyor mu, genç dostu sağlık kuruluşları yok artık, kapandı, iki yıl önce kitaplardan da kaldırılmış?
Aygen Tümer: Hasta sayıları çok artıyor ama bunun bir sebebi var. Bir defa çok iyi ve erken tanı koyabiliyoruz. Eskiden hiç yokken artık anonim test merkezleri kuruldu. İnternet yoktu eskiden, kendi bulgularınızı bile yazıp kendinize şüphe koyabiliyorsunuz. Test eskiden daha pahalıydı, bedava ya da düşük ücretle yatırabiliyorsunuz. Havuzda olan hastalara tanı koyabiliyoruz. Eldeki rakamlar net değil aslında çok daha fazlası var ama tanı koymamızdaki bir sebep de bu. Sağlık Bakanlığı'ndaki verileri tam bilmediğimiz için erken tanı koyuyor muyuz, bilmiyoruz; iyi tedavi verdik, yaşam süreleri uzadı hiç kayıp olmadı, hastalar havuzda, onlara mı tanı koyuyoruz; yoksa gerçekten bu kadar çok artıyor mu? Şu anki verilerle bunun ayrımını yapamayız. Kişisel görüşümüz bu konudaki en iyi önleme, örgün eğitim, yaygın eğitim ve gençler için akran eğitimi. Biz bu merkez ilk kurulduğunda yılın 10 ayı akran eğitimi veriyorduk.
Genel Gündem
1 / Enver Önder: Türkiye'nin savaş dışı kalmak için kimi zaman kuzeye kimi zaman kuzey batıya selam vermek durumunda kalmasından dolayı İkinci Dünya savaşı sonunda Stalin'in Türkiye ile ilgili birtakım talepleri sonuçta Türkiye'yi Amerika'nın kucağına oturmak zorunda bıraktı. NATO Amerika aracılığıyla başımıza sarıldı. Soğuk savaş dediğimiz yıllarda Doğu bloğu i̇le kapitalist blok arasındaki sıkıntılar nedeniyle Türkiye'nin özel politikaları gereği işe yaramadı da denemez. Çünkü dünyada bir denge bulunması söz konusuydu. Ancak bu değişimlerin yanında Türkiye'de devlet ciddiyeti ortadan kalktı. Devlet ulusal iradeye değil, kişilerin değerlendirmelerine dayalı istikrarsızlık içinde yürütülüyor. Bu nedenle Türkiye'nin NATO karşısında ne olacağına ilişkin bir kestirmede bulunmak zor. NATO'ya rest çekilse, ertesi sabah bunun tersini duyabiliriz. Bu tutarsızlık içinde ne yapabiliriz? Bir defa kararın bir parçası değiliz. Bugün bulunduğumuz noktada karar mercileri üzerinde etkili değiliz. Bugünkü hükümetin politikaları nedeniyle NATO'ya karşı gelinemez. Karşı gelinecek olsa Türkiye'nin kendi içindeki sorunları alevlenecek. Doğalgazda, elektrikte dışarıya bağlıyız. Bunlar çok uluslu şirketler aracılığıyla gerçekleştirildiğinden bu şirketler de NATO kapsamındadır ve müdahale edebilir, ambargo koyabilir. NATO'da üye devletler değil, ABD başta olmak üzere etkili güçler söz sahibi. Türkiye her şeye karşın bir Gezi yaşandı, Adalet yürüyüşü gerçekleştirildi, büyük bir halk eylemiydi. Müfredat değişikliğine karşı yapılan eğitim kurultayı da toplumsal katılımdı, hayır kampanyaları da. Bu yönetim iktidardan gönderilmediği sürece ABD Türkiye'nin başına bela olmaktan kurtulamaz.
2 / Rıza Sümer: Adalet için şiddetsiz tepki yöntemlerini, silahla, şiddetle kaldırmayı düşünenlere karşı şunu savunuyorum: Türkiye'de tüm toplumda örgütlenmeye gereksinim var. Çünkü gördüğümüz şiddet görüntülerini ancak sivil girişimler önleyebilir. NATO'nun şiddeti önleme politikası da şiddeti önleyebilecek düzeyde değil. Önemli olan yüz yüze iletişim. İnsanları ikna ederek, fırsat eşitliği vererek barışçıl bir dünya kurulabilir. Silahlar şiddetin önüne geçebilecek araçlar değildir, şiddet şiddeti doğurur. Önümüzdeki diğer bir konu BM'dir. Dünya barışını sağlamakta zayıf kaldı. Sivil girişimlerin dünyayı barışa götürebileceğini savunuyorum. İnsanların silahlanması konusundaki yasalar değiştirilmeli, silahların azalmasını sağlayacak yöntemler bulunmalı. Örgütlenmeyi ve sivil katılımı savunmaya devam edeceğim.
3 / Egemen Sarı: NATO'dan ayrılmak konusunda yalnızlaştırılıyor muyuz ya da yalnız mı kalmak istiyoruz, ona bakmak lazım. Toplumu da birey gibi düşünebiliriz. Toplumunuzun bir karakteri varsa kimse sizle dalga geçemez, bireyde olduğu gibi. Son yaşanan şeyler de bizimle dalga geçilmesinden farklı değil, özür dilenmesi bir şeyleri değiştirmiyor. Karakteri eğitimle sağlamlaştırabiliriz. Eğer savunmada, doğalgazda, elektrikte dışa bağımlıysanız, bu karakter zayıflığıdır. Bizim kendimize ait tasarımımız yok. Karşı karşıya olduğumuz durum yöneticilerimizin ve toplumumuzun izin verdiği bir durum, sonuçları yine bizi etkileyecek, umarım üstesinden geliriz.
4 / Erdinç Şahin: NATO hangi koşullarda kuruldu, ona bakmak lazım. O günün koşullarında öyle bir konjonktür vardı, katılmasak da. Ama o dönemin yöneticilerinin istekleri de vardı, bunu da atlamayalım. 1952'de Demokrat Parti var, o durumda bir tarafta sosyalist blok var, bir de kapitalist bloğu var. Kötünün iyisi olarak NATO'ya girip güya kendimizi sağlama almışız. Güney-Kuzey Kore bölünmesinde üstlendiğimiz role bakın. Askerimiz gitti, nedensiz yere savaşmak zorunda kaldık, verdiğimiz tavizler karşılığında. Kime neye hizmet ettik, Kore'de neyimiz vardı? Bir oluşuma sokulmuşuz ve bir protokolden kaynaklı oraya can verdik, bunu kahramanlık gibi sundular. Kıbrıs Barış Harekatı'nda takınılan tavra bakın; Yunanistan da biz de NATO üyesiyiz. NATO bize ambargo koydu, Ecevit Ege Ordu'yu kurdu, onların gücünü kullanmadık. O şartlarda Kıbrıs Barış Harekatı kazanıldı. Savaşta kazandık ama masada hala onlara çalışıyoruz bir şekilde. Belirsizlik devam ediyor. NATO bugün bize bir şey katmıyor. Hatta üstümüzde yük. 1980'de yapılan anlaşmayla iş daha da kötü duruma gelmiş belli ki. 6. filo İstanbul'a çıkarma yaptığında onları alkışlarla karşılayan anlayış, bugün "hadi oradan sen de" diyerek kabadayılık yapıyor.
5 / Ramazan Gezgin: NATO tatbikatı ile ortaya çıkan son durumda, bu ülkenin vatandaşları ve siyasi erki olarak alınacak pozisyon konusunda bir fikir tartışması çıktı. 1. ve 2. Dünya Savaşı'ndan sonra BM'nin kurulması ve dünya devletlerinin belli bir hukuka göre dizaynıyla birlikte silahlı sömürgeciliğin yerini başka tür bir sömürgecilik aldı. Burada bir milis güç olması lazım. 1948'te başlayan, 1949'da vücut bulan NATO'nun gerçek amacı emperyal bir görev üstlenmek. Yani emperyalistlere hizmet edecek silahlı bir güç olmak, saldırı bloğu olmak. Türkiye henüz NATO'ya bile girmemişken Kore'de 14.000 insanını yok etti. 1961 darbesini yaşadı bu ülke. Bunun baş mimarlarından biri NATO. 1971'de yaşadığımız ve bizim çocuklar yaptı sözleriyle ifade bulan bir askeri darbe yaşadık, 12 Eylül de aynı şekilde. NATO denen örgüt demek ki tam bir baş belası ve silahlı bir güç. Her darbede bedel ödeyen biziz. Biz emekçiler, öncelikle ülkemizin bağımsızlığı başta olmak üzere savunmalıyız. Her türlü silahlı örgütlenmelere karşı olmalıyız. Yerli füze yapalım, tank yapalım diyoruz. Siz insan öldürmeyi önceleyen bir alet yapıyorsanız, bunu savunamazsınız. Başka ülkelerdeki savaşlardan kendimizi korumak adına böyle şeyler yapmaya taraftarsak, buna layıksınız dememiz gerekir. NATO'dan hemen çıkılmalı çünkü 62 yıllık süreçte bize nelere mal olduğunu biliyoruz.
6 / İsmet Meydan: NATO'nun kurulduğu dönem 2. Dünya Savaşı'ndan çıkılmış ve dünya iki kutuplu olmuş. Halkların iktidarı ve kapitalizmin iktidarı karşı karşıya ve halkların iktidarı boğulmaya çalışılıyor. Tüm dünyada faşizmi yenen halk iktidarı ve çok fazla da desteği var. Bunu da bir savaş örgütüyle engelleyecekler. Sovyetler, Türkiye'den toprak istedi deniyor, aslında böyle bir şey yok; denen şu Boğazlar Sözleşmesi'ni yenileyelim. Ama bürokratlar tarafından bu çarpıtılıyor ve Türkiye'yi amaç kapitalist bloğa yamamak. Gelişmekte olan halk hareketleri varsa onları boğmak için kontrgerilla örgütlenmeleriyle arka planda NATO ve işbirlikçileri var. Emek mücadelesi istenmiyor. İçeriden, iktidardan da destek alınıyor. Bugüne kadar nasıl manipülasyonla ülke yönetiyorsa, burada da aynı şey var. NATO'dan nasıl çıkılıyor, bu sistemle çıkılmaz. Ülkede bir halk hareketi ve iktidarı olursa ancak o zaman çıkılır. Düşman kim? Kapitalizm sürekli düşman yaratma, buradan silah sanayiini geliştirme, savaştırma sistemi güdüyor. Eğer komşularınızla iyi ilişkiler kurarsanız, bunlara gerek kalmaz.
7 / Sireen Khemesh: Bir ay önce Savunma Bakanlığı ile bir Türk firması arasında bir sözleşme yapıldı, sahibi Amerika'da silahlar ve zırhlar ile ilgili çalışan birisiydi. Kendisi üretim yapacak artık, Amerika ve Rusya'dan alım alınmayacak. Bunun yapıldığı üç ülke var; İsrail, Amerika ve Rusya. Dördüncü ülke Türkiye, sadece Türkiye için değil, diğer ülkelerle de anlaşma yapılacak. Kendimiz üretmiyoruz aslında, mevcut bir teknoloji zaten ancak bir pazarlama stratejisi. NATO'nun ilk kuruluş amacı Sovyetler'e karşı savunma amaçlı. NATO istediği amaca ulaşamadı. Türkiye NATO'da kalmamalı diye düşünüyorum ama acaba liderinin kendisi olacağı bir örgütlenmeye mi gidecek? Türkiye hem Ortadoğu hem de Avrupa için bir tampon ülke. Amerika Türkiye'yi bu yönde kullanıyor. NATO'da kalacaksa Türkiye, önemli bir mevkide aslında. Türkiye ya daha üst düzey yer alsın, çıkacaksa da kendisi bir örgüt kurmalı diye düşünüyorum. Ortadoğu'da böyle bir istek var, kendileri bir kaosun içindeler ve bir ülke onları kontrol etsin istiyorlar. Buna dini ve kültürel açıdan da en yakın ülke Türkiye.
8 / Ömer Atalar: Biz Çerkezler olarak Rusları çok iyi tanıyoruz. NATO karşıtlığı konusunda o kadar rahat değilim ben. Fakat komşularla ilişkileri koparıp, Amerika'nın buradaki jandarması olarak bizim Rusya'yla, İran'la, Suriye'yle kavga etmemizin de bir mantığı yok. Emperyalizmi batıdan ibaret olarak tanımlamak çok yanlış. Sol retorikle NATO'ya karşı çıkmak değil, mahallelerimizden çıkarak mantık ve ulusal çıkar çerçevesinde politikalar belirlemek zorundayız. Savunma sanayimizin durumu ortada, ok füzeleri üretiyoruz, motor sistemleri ve yönlendirme sistemleri Fransa'dan. Ürdün'e satamayız mesela, Fransa satıyor çünkü. NATO'dan ben çıkıyorum deyip çıkmak kolay değil. Özel hüküm var, NATO'yla anlaşmalar meclise gitmiyor. Böyle bir NATO ülkesiyiz. Şu anda Ankara'nın hava savunmasını NATO üstleniyor. Boş alanların altında füze var, Genelkurmay değil, NATO füzesi. NATO konusunda duygusallıkla, savunma sanayimizi geliştirmeden atacağımız adımların bir dönüşü olabilir. Şu anda tüm partiler, parlamento yüzde yüz NATO'ya karşı, neden çıkamıyoruz? Çünkü kolay değil. Duygusal ve ideolojik yaklaşımlarla halledilebilecek bir konu değil. Bunun için atılacak ilk adım Tübitak'a bağlı Milli Savunma Enstitüleri var, bunlara torpilli adam aldırmayı durdurmanız lazım. Beş yıl öncesine kadar doktoranız yoksa giremediğiniz yere milletvekili yeğeniyseniz lisans mezunu olarak girebiliyorsunuz. O da milyar dolar harcıyor hiçbir şey yapmıyor. Altyapısını kurmadan NATO'dan çıkmak hayaldir. Rus uçağını düşürdüğümüz zaman 5. madde diye bağırdık ve bir sürü yere patriot kuruldu. Kıbrıs çıkarması zamanı silahları Kaddafi'den aldık, Libya'ya müdahale İzmir'den koordine edildi NATO'da ve Erdoğan ben karşıyım demesine rağmen. Gücünüz yoksa ettiğiniz lafı sonra size yutturuyorlar.
9 / Lütfi Gölpunar: İkinci Dünya Savaşı'nda emperyalizmin en kanlı terör örgütü faşizm yenilmiş, bunun karşısında sosyalist blokta hızlı bir yükseliş var. Dünyanın büyük kesimi o blokta ve NATO'yu toplumların hayrına kurmuyorlar. Emperyalizm kendi güvenliği için bir askeri güç oluşturuyor ve bu güç, giderek ülkelerde terör örgütü görevi görüyor. Gladyo deyince İtalya, kontrgerilla deyince Türkiye aklınıza geliyor. Bu tip ülkeleri geri bıraktırmış ve üçüncü dünya ülkelerinde darbeyi örgütleyen bir terör örgütü ve kendi güvenliğini sağlıyor. O ülkelerin kendi iç çelişkilerinden de yararlanıyor. NATO'nun kendi düzenlemesini, ilgili kuruluş süreçlerini ve çalışma tarzını belirleyen ve tarzından öte pratik faaliyetlerdeki sonuçlarına bakmak gerekiyor. İki yüzlü politikalarını tartışmak bir şey değiştirmiyor. Türkiye'ye gelince aslan kesiliyorlar, neden? "One minute" hadisesinden bir hafta sonra Türkiye'deki mayınlı arazilerin ihalesini kime verdiler, sonra iptal edilse de İsrail'e verdiler. Bugün NATO'ya tavır göstermesi de başka bir şey. Türkiye üçüncü bir güç olmayacak. NATO öylesi bir politika izlerken, karşısındaki Varşova Paktı da hep rekabet ortamında dünyadaki ülkeleri dizayn etme sürecinin bir parçası oldu. Türkiye'nin NATO'ya alınmasındaki en büyük faktörler Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu. Türkiye'yi stratejik ortak olarak kabul etmesi çok doğal. Kendi politikalarını uygulamak için stratejik bir plandır NATO. 1970'lerde NATO'ya hayır dedirten şeyin arkasında toplumsal muhalefetin gücü vardı. Bugün öyle bir güç yok. Zarrab olayı çözüldüğünde yine el pençe divan duracaklar. NATO'dan çıkılması gerekir. Ama bugün demokratik bir yönetim olmadıkça NATO'dan çıkmak ham hayalden başka bir şey değil.
10 / Hürdoğan Aydoğdu: NATO sosyalist sistemi engelleyip kuşatmak üzere kapitalist askeri güçlerin birleştirilmesiyle kuruldu. NATO'daki ABM generallerinden biri şunu soruyor; buradan bir askerimi göndersem Ortadoğu'ya, bana maliyeti 150 dolar ama Türkiye'deki bir askerin maliyeti 1.75 sent. Bunların hesabını yapıyorlar. Kapitalist sistemi onların çıkarları adına kullanacağız biz, amaçlardan biri bu. Sosyalist sistem çöktü, şimdi ne yapacak NATO? Artık içerik ve görevleri yeniden tartışılmaya başladı. Belki şu anda Türkiye'ye ihtiyacı vardır ama ihtiyaç kalmayıp dışlanabilir de. Elbette çıkmayı istiyoruz, Ortadoğu'nun jandarması olmak istemiyoruz. Ama bunu nasıl yapacağımızı bilmiyoruz. İç politikaya oynanıyor hala. Demokratik bir halk iktidarının bunu yapabileceğini düşünüyorum.,
11 / Mahmut Emin Avcı: NATO bana göre, HDP'ye göre Amerika'dır. Amerika ile yaptığımız ilk anlaşma 1945'tedir. 1946'da iki anlaşma yapıldı. O dönemde 400 milyon dolar yardım geldi, 300 milyon doları Yunanistan'a gitti, 100 milyon dolar bize geldi. Bu parayı biz dolar olarak almadık, silah vererek bizi pazar yaptı. Cumhuriyet'in başından itibaren en çok korktuğumuz şey komünizmdi. Avrupa'ya bir yatkınlığımız vardı. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya başta olmak üzere ekonomik açıdan ve savaştan kaynaklı yıkıma uğradı ve Amerika buradaki avantajı çok iyi kullandı. Kuzey Atlantik Paktı'nı 1949'da önce Kuzey Atlantik'teki ülkelerle kurdu. Biz NATO'ya girmeden önce Kore Savaşı'na gittik, onunla rüştümüzü ispat edip sonra alındık. 1960'lardan bugüne hızlı bir teknolojik gelişim yaşandı. Amerikan üsleri (NATO'yu kastederek) Türkiye'de kurulduğu zaman, bu üslerden Sovyetler'in izlendiği söylendi. NATO'nun şimdiki amacı değişti, artık Türkiye'ye de ihtiyacı yok. Teknoloji o kadar gelişti ki, Amerika'dan da izleyebiliyor. Amerika'nın Avrupa ülkelerinde istediği şey şu; bize gelen emekçiler bizim gibi olsunlar. Bunun için çok çaba sarf ettiler. Bilişimin gelişmesi sayesinde geri kalmış İslam ülkeleri sömürüldüklerini, emperyalizmin pazarı olduklarını öğrendiler. Avrupa ve Amerika'ya tepki duymaya başladılar. Onları kendi ülkelerinde rahatsız etmeye başladılar, huzursuzluk yarattılar. Amerika bir diğer emperyalist ülkeler nasıl haklarından geleceklerdi? Kendisini rahatsız eden şeriat hareketi içinde olan Çeçenleri Ortadoğu'ya taşıyıp orada öldürüyorlar. Avrupa kendi içindeki İslami hareketi Ortadoğu'ya taşıyor orada öldürüyor. Bunları kendisi yarattı. İdeolojik hareketleri yönlendirerek, içlerine ajan sokarak öldürüyor. Kontrgerillayı Ecevit şöyle fark etti. Bütçenin farkına vardı, örtülü ödeneği; bunun bütçe dışında olduğunu gördü. Sordu, karışamazsınız dediler. HDP olarak biz de NATO'ya karşıyız. Bize hiçbir faydası olmadı. Kore'de insanlarımız öldü. Türkiye bağımsız olmalı. Komşularınızla iyi olacaksınız, diğer ülkelerle barış içinde yaşayacaksınız. Kendi sınırlarınız içindeki Türküyle, Kürt'üyle, Ermeni'siyle, Yahudi'siyle, Süryani'siyle barış içinde ve onların kimlik haklarını tanıyarak başkasına ihtiyaç duymadan yaşayacaksınız. Biz kendi içimizdeki sorunları çözemediğimiz için dışarıyı çıkıyor. Bunu engellemek lazım.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
340 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu