YER: Eğitim Bir Sen Toplantı Salonu
TARİH: 04.11. 2017
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / HAZARSAM ( Doç Dr. Bilal Çoban – Başkan )
2 / ELMÜTDER ( Servet Özdemir – Y.K.Ü )
3 / KAYED ( Murat Özekinci – ( Genel Başkan )
4 / Bakır Madenliler Derneği ( Yaşar Altundal – Başkan )
5 / Azadi Hareketi ( Atik Okuyucu – İl Temsilcisi )
6 / Tüm İşçi Emeklileri Derneği ( Mehmet Kayabaş – Başkan )
7 / ŞAVAK-DER ( Naim Doğan – Başkan )
8 / Böbrek Hastaları Derneği ( Filiz Özel – Başkan )
MESLEK ODALARI
Mimarlar Odası ( Kazım Sanaç – Başkan )
SENDİKALAR
1 / Eğitim Bir Sen ( Mehmet Okur – Yön. Kur. Üyesi)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
Hakan Gökalp – TES Tunceli İl Temsilcisi
GÖZLEMCİLER
******************
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılım olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Mesaj yollayan olmadı.
DİĞER KATILIMCILAR
MEDYA
3 TV kanalı katıldı ( Kanal Fırat – Kanal 23 – Kanal E )
MODERATÖR
Doç. Dr. Bilal Çoban – HAZARSAM Başkanı
KONULAR
GENEL KONU: Kentlerimize İhanet Ettik mi? Türkiye’ de Şehirleşme.
KONUŞULANLAR
1 / Doç. Dr. Bilal Çoban: Kentlerimize ihanet ettik mi konusu sayın cumhurbaşkanımızın; yarı itiraf yarı da kaygılarını ifade eden konuşmasıyla birlikte Türkiye’ nin gündemine oturmuş bulunmaktadır. Dolayısıyla bizlerin de Elazığ özelinde bu konu ile ilgili olarak görüş bildirmemiz önem kazanmıştır. Keşke konu ile ilgili olarak yetkililer de burada olsalardı ve sivil toplumun bu konu hakkındaki fikirlerini dinleselerdi. Tabi biz TkMM gibi çalışmalarla devletle millet arasındaki dengeyi sağladığımızı düşünüyoruz. Milletin sesi olmak ve devletle ilişkilerini kurmak konusunda bir misyon yüklenmişiz. Bildiğiniz gibi özelde Avrupa’da ve genelde de dünyada sivil toplum kuruluşlarının etkinlikleri oldukça fazla.
Tabi Türkiye’ deki bu gelişmelerle ilgili olarak, yerelde de hemen hepimizin günlük olarak yaşadığı ve kentleşmemizi olumsuz yönde etkileyen bir takım hususlar var. Bu konuyu peygamber efendimizin bir hadisiyle taçlandırmak isterim; komşunuzun rüzgârını ve güneşini kesmeyecek şekilde çizgiyi belirlediği kentleşme ve yapılaşma sürecinde bizler komşumuzun rüzgârına da güneşine de aldırış etmeden ve maalesef hukuki bir zemine de oturtarak ama vicdani olmaktan çıkararak şehirlerimizi bu hale getirdik. Bugün kim yaptı, neden yaptı dan ziyade bundan sonrası için neler yapabiliriz ona bakmak lazım. Bildiğiniz gibi yakın zamanda şehrimizde trafik problemini çözeceğini varsaydığımız İstasyon Caddesi ve Orduevi Kavşağı yapılmıştı. Tabi bizim Hazarsam olarak bunlara daha proje aşamasında itirazlarımız olmuştu. Bu tür projeler yapılırken dinimizin de emrettiği gibi istişarenin şart olduğunu belirtmiştik. Ancak bu yapılmadığı gibi, en azından bir proje yarışması düzenlenebilirdi. Ama gelinen aşamada her zaman olduğu gibi ‘‘ben yaptım oldu’’ mantığıyla hareket edildi ve sonuç ortada. Milletin; buraları kim kapatacak, kim yıkacak tedirginliğini giderecek bir şey de yapılamaz. Vatandaş daha şimdiden bu yapıları yıkacak babayiğit aramaktadır.
Dolayısıyla bir şehre yapılanların hukuki olması önemli değil bir şekilde hukuk zeminine oturtulur ama asıl vicdani olarak ne durumdadır ona bakmak lazım. Caddeyi beş metre geri çekeceğiz deyip hukuka uyarlanabilir ama aynı caddeyi beş metre ileriye çekip şehri kilitliyorsanız hukuka uyarlayabilirsiniz ama vicdani olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunların örneklerini çoğaltmak mümkündür ama maalesef her yapılan iş şehri güzelleştirmekten ve yaşamı kolaylaştırmaktan ziyade şehri daha da yaşanmaz bir hale koymaktadır. Umuyoruz ki bu yanlışlardan dönülür ve TkMM’ lerde bu ay konuşulan bu konu, Türkiye’ de olumlu sonuçların doğmasına vesile olur.
2 / Kazım Sanaç: Ben işin siyasi boyutuna girmeyeceğim. Bizlerin bir defa kentlerin normal bir insan hayatından çok daha uzun olduğunu bilmesi gerekiyor, bu sebepten dolayı hiçbir zaman bir kişinin güdümünde olmamalıdır. Tüm demokratik ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de siyasi partiler olaylara yaklaşımlarını seçim kazanma isteği doğrultusunda hareket ederler. Bundan dolayı siyaset kurumunun kentlerin geleceğine şekil verme konusundaki çabalarını samimi bulmuyorum. Şu anda Türkiye’ nin hemen her bölgesinde insanlar beton yoğunluğunun artmasından şikayet etmektedirler. Ancak olaya hem matematiksel hem de mantıksal olarak bakacak olursak, 250 metrekarelik bir beton yığını bir çocuklu bir anne baba tarafından talep görüyorsa bu sorunun çözümünü siyasilerden beklemek pek mantıklı olmaz. Siyaset makamının en fazla yapabileceği, anne babalara artı 3 çocuk daha yapmalarını tavsiye etmektir. Bana göre, biz kentliler öncelikle kendimizi kentsel bir terbiyeye tabi tutmamız gerekmektedir. Nerdeyse bin yıldır yerleşik hayata geçmiş bir toplum olarak henüz kent kültürünü benimsediğimiz söylenemez. Şayet siz bir çocuklu anne baba olarak 250 metrekarelik bir eve talip olursanız illaki bunu yapacak birileri çıkacaktır. O birileri de mutlaka buna izin veren bir belediye bulacaktır. Bunun A partisi veya B partisiyle bir alakası yoktur. Demek ki bu; biraz da bizim suçumuzdur. Önce talep ediyoruz sonra da kalkıp sonuçları hakkında şikayet ediyoruz. Mademki arz bizim talebimize göre şekilleniyorsa, bizler talep etme konusunda iki kere düşünmek zorundayız.
Ben sayın cumhurbaşkanımızın ‘‘ ihanet ettik ’’ söylemini bireysel olarak değil de toplumsal olarak söylediği kanaatindeyim, nitekim öyledir de. Siz kalkıp boğaz manzaralı bir gökdelende oturmak istiyorsanız siz oradan mesulsünüz. Kalkıp da burada siyasileri suçlamanın bir anlamı yoktur. Yine devletin millete üstünlüğünü değil, milletin devlete üstünlüğünü savunuyor ve olaylara yaklaşımı da bu şekilde değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Bu çerçevede eksik katılımlı bir toplantı yaptığımızı söyleyebilirim. Herkesin sorumluluğunu bilerek burada bulunması gerekirdi, dolayısıyla duyarlılık gösterip katılım sağlayanlara teşekkür ediyorum.
3 / Mehmet Okur: Konumuz önemli ve dakikalara sığdırılacak gibi değil. Ancak bugün burada siyasilerin olmamasını, yine belediyeden bir yetkilinin, çevre ve şehircilikten, çevre derneklerinden ve birçok STK’ nın katılım göstermemesini bir eksiklik olarak görüyorum. Kentler aslında canlı bir organizmaya benzer, tarihi süreç içerisinde büyür, gelişir ve değişir. Kentler ve şehirler insanın kimliğini ve kişiliğini yansıtır. Bizler kentler inşa ediyoruz ancak tarihi dokumuzu ve değerlerimizi taşıyan yapıyı ve insani ilişkilerimizi de kaybediyoruz. Kentler insanları kendine mahkum ediyor ve insanlar kentlerin kölesi haline gelmişler. Kentler maddiyatçı ve rantçı bir anlayışla kurulmamalıdır. İmar düzenlemeleri yapılırken iki kere düşünülmelidir. Tarihi doku mümkün oldukça korunmalı ve bu yönüyle insani ilişkileri olumlu yönde etkilemelidir diye düşünüyorum.
4 / Abdulkerim Avanoz: Türkiye’ de kentleşmeye gereken önem verilmemiştir. Belediye teşkilatının asıl amacı bu çarpık kentleşmeyi önlemek olmalıdır. Türkiye geneline baktığımızda ranta çalışan, adamına göre iş yapan belediyeler ve belediyecilik anlayışı hâkimdir. Gerek köylerde, belde, ilçe ve şehirlerde huzurlu bir hayat yaşayabilmek için gelişmeye müsait köylerden başlamak üzere planlı bir yapılaşmaya önem vermek gerekmektedir. Muhtarlık teşkilatına hem bilgi hem de maddi destek verilmelidir. Sokak, cadde, park, oyun alanları, ibadethaneler vb. yerler için gerekli tedbirler alınırsa gelecek nesiller için daha yaşanabilir şehirler devretmiş oluruz.
Türkiye’ de ortak akıldan ziyade; ben yaptım oldu mantığıyla hareket edildiği için kentlerimizdeki sorunlar bitmez bir hal almıştır. Dağ eteklerinde şehirleşmeye gidilmeli ve ovalar tarımsal alanlara bırakılmalıdır. Eski yapılar yıkılıp yeniden inşaya başlamadan önce en az iki-üç metre karşılıklı olarak geri çekilmeli ve bu konuda yasal tedbirler alınmalıdır.
5 / Filiz Özel: Metropol şehirlerden ziyade kendi yaşadığımız şehirden bahsedecek olursak: düzensiz bir şehir, düzensiz bir yapılaşma ve daracık sokaklara çok katlı yapılaşmaya izin verilmesi insanları adeta boğuyor. Bu kadar apartmanlar dikiliyor ama maalesef aynı doğrultuda ağaçlandırma yapılmamaktadır. Oysa ağaç dikilip bakımı da apartman sakinlerine bırakılabilir. Yeşil ortamların artması insanların çevreyi temiz tutması konusunda biraz daha duyarlı davranmasına sebep olabilir.
Bu şehrin düzene girmesi konusunda herkes kendini sorumlu hissetmelidir ve bu doğrultuda hareket etmelidir.
6 / Murat Özekinci: Bugün burada konuyla alakalı yetkililer olmayınca çok da konunun teknik detayına giremiyoruz. Keşke seçilmişler de burada olsalardı. Bizler kalkıp 250 metrekare evler talep edebiliriz, şehirleşme ve betonlaşma belki birçoğumuza daha cazip gelebilir ama burada siyaset kurumunun ve özellikle de belediyelerin devreye girerek, bu durumun toplum açısından sağlıklı olmadığını ve alternatif kentleşme sunarak topluma yön verme misyonunu yerine getirmesi gerekir. Toplum bu konuda yeterince bilgi sahibi olmayabilir ama bu işlerin odaları vardır, mimarları vardır, STK’ ları vardır işte bunlar tam da böyle durumlar içindir. Siyasiler de bunların sesine kulak vermelidirler. Bizler toplum olarak seçerken doğru tercih yapmak zorunayız, taleplerimiz vicdani olmalıdır. Sonuç olarak bu işte vatandaş da hatalı, belediye de hatalı, mühendisi de hatalı. Emin olun herkes vicdani davransa bütün sorunlar kendiliğinden çözüme ulaşır.
7 / Atik Okuyucu: Peygamber efendimiz Medine’ ye göç edince orda şöyle demiştir: Şehirlerin imarı halkın seviyesinin göstergesidir. Siz istediğiniz kadar yüksek binalar yapın halkın seviyesi yükselmedikçe bunun bir anlamı yoktur. Ben cumhurbaşkanımızın bu konudaki itiraf ve özründen sonra korkunç bir kentsel dönüşümün olacağını düşünüyorum. Yani bir anlamda rantı arttırma çabasıdır. Bu nasıl bir devlet adamlığıdır ki önlerini göremiyorlar. Bu ülkede 3500 köy boşaltıldı ve o insanlar şehirlere göç ettiler ve ellerinde sopalarla gezmeye devam ettiler. Kalkıp bunlardan şehirli gibi davranmalarını beklemek abes olmaz mı? Sorgulayıcı olmayan toplumların gelişmesi mümkün değildir.
8 / Naim Doğan: Biz; gerek belediye başkanlarının olsun gerekse milletvekillerinin olsun arkalarından konuştuklarımızı yüzlerine karşı söylemedikçe bir şeylerin düzeleceğine inanmıyorum. Tabi biz halkın içerisinde olduğumuz için her türlü söylemi duyuyoruz. Seçilmişlerden herhangi biri gelip burada bir şey söylese doğru veya yanlış olduğuna bakmadan alkış çalıp onayladıktan sonra onları gönderiyoruz. Oysa biri çıkıp yanlışa yanlış dese eminim ki yaklaşımları çok daha farklı olur.
9 / Servet Yaşar Özdemir: Bizler de ELMÜTDER olarak dikey yapılaşmadan ziyade yatay yapılaşmadan yana olduğumuzu belirtmek isterim. Peygamber efendimiz döneminde de bir sahabe komşusunun güneşini engellediğini söyleyerek şikayete gelmiş ve peygamber efendimiz bu konuda gerekli uyarıyı yapmıştır. Günümüzde dikey yapılaşmanın önüne geçilmesi çok zordur. Çünkü bir yerde talep var ise arz da olmak zorundadır. Bizler müteahhit olarak belediyeden ruhsat almadan yapılaşmaya gitmemiz mümkün değildir. Sonuçta icra makamı onlardır ve dolayısıyla onların daha da dikkat etmesi gerekmektedir. Bildiğiniz gibi ilimizde bir imar revizyon planı hayata geçirildi ve altına da şöyle bir not düşüldü: belediyenin bu revizyon planında değişiklik yapma yetkisi vardır. Tabi bu durumun da neyin önünü açtığını hepimiz biliyoruz.
10 / Yaşar Altındağ: Bir gün Elazığ’ a gelen bir Avrupalı bana aynen şöyle söylemişti: siz işlerinizi tersten yapıyorsunuz. Bizde önce kanalizasyon, su, elektrik ve doğalgaz çekilir ondan sonra yapılaşmaya gidilir, siz ise önce binaları dikersiniz sonra altyapıyı hayata geçirirsiniz. Ben de dikkatinizi bu noktaya çekmek istiyorum. Bildiğiniz gibi Elazığ deprem bölgesinde olan bir şehirdir, buna rağmen çok katlı binalara ruhsat verilmesini anlamakta güçlük çekiyorum. Bu şehrin belediye başkanı, valisi, üniversitesi ve diğer ilgili kurumları nerede?
11 / Mehmet Kayabaş: Özellikle Anadolu’ dan göçle şekillenen büyükşehirlerin mimarisinin tanımlanmasında zorluk çekildiğini söyleyebiliriz. Bugün şehirlerimiz kendi toplumsal değişim dinamikleri arasından baktığımızda özellikle modernitenin de getirdiği anlayışla insanları bir topluluk olarak yaşamaktan öte, kendi dört duvarının arasına hapseden ve sadece kendi dünyası içerisinde yaşayan mekânlar haline getirildi. Bunu ortadan kaldırmak için başta mimarimizi yeniden gözden geçirip bir şehir olmanın ve bir şehirde birlikte yaşamanın, komşu ve akraba olmanın hazzını kuracağımız bir tasavvurla ortaya çıkmamız gerekiyor. Bu açıdan şehir üzerine yapılan her türlü bilimsel ve entelektüel çalışmanın farkındalık oluşturduğunu düşünüyorum.
Dünyada ve Türkiye’ de şehircilik konusunun gittikçe derinleşen ve soruna dönüşen en önemli sosyal meselelerden biri olmaya devam etmektedir. Büyükşehirlerin ülkede uygulanan politikaların ve ekonominin aynası olduğunu ve şehir yöneticilerinin neyi önemsediklerinin yönettikleri şehirlerle meydana çıkmaktadır.
Şehirler bizim yaşam alanlarımız olduğu kadar kültür ve medeniyetimizin de temsilcileridirler. İddiası olan milletlerin, yöneticilerin ve medeniyetlerin iddialı şehirleri olur.
12 / Bilal Çoban: İnşallah bu konuşulanlar daha üst perdede değerlendirilir. Tabi doğrudur halkın ihtiyacı olmadığı halde bir oda fazla olsun, metrekaresi büyük olsun talebi tartışılabilir ama siyasilerin yapacak bir şeyi yok demenin bilimsel bir temeli olduğunu söylemek doğru değildir. Vatandaş mahalle içerisinde bir benzinlik talebi ile geliyor ve talebini gerçekleştiren bir şehir olduk maalesef. Bütün taraflar bu ve benzeri konularda vicdani davranırlarsa sorunların çözüleceğine olan inancımız tamdır.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
150’ ye yakın sivil toplum örgütüne SMS atılarak haber verildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Milletvekillerine SMS atılarak toplantı hatırlatıldı.
MEDYA İLE
İldeki neredeyse tüm yazılı ve görsel basın davet edildi, 3 TV kanalı ( Kanal Fırat, Kanal 23, Kanal E ) katıldı.
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ercan Sözüer / Elazığ kMM Girişimcisi