İL: Ankara
YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 3. Kat Kızılay
TARİH: 3 Haziran Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Kırmızı Şemsiye ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Raportör)
2 / Yaşam İçin Ses Ver (Atilla Dirim – Üye)
3 / Doğal Yaşam Derneği (Yıldırım Kaya – Başkan)
4 / Mazlum-Der Ankara Şubesi (Hasan Ekinci – Başkan Yrd.)
5 / Hak İnisiyatifi Platformu (Ayşegül Sarıkaya – Üye)
6 / Uluslararası Bağımsız Denetçiler Derneği (Eyyüp Sabri Güler – Üye)
7 / Kafkas Dernekleri Federasyonu (Ömer Atalar – Üye)
8 / AEGEE Ankara (Arda Özkuşaksız – Üye)
9 / Öğrenci Velileri Derneği (Enver Önder – Başkan)
10 / Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği (İbrahim Karaca – YK Üyesi)
11 / Anadolu Kültürünü Koruma ve Araştırma Vakfı (İsmet Erdoğan – Başkan)
12 / Elvan-Der (Mahmut Emin Avcı – Başkan)
13 / Özgür Eğitim-Sen (Mehmet Yıldız – YK Üyesi)
SENDİKALAR – KONFEDERASYONLAR
1 / Hak – İş Konfederasyonu (Hakkı Sever – Üye)
SİYASİ PARTİLER
1 / CHP Gölbaşı İlçe Temsilciliği (Bülent Elikesik – Başkan)
2 / CHP Gölbaşı İlçe Temsilciliği (Mehmet Yılmaz – Başkan Yrd.)
MODERATÖR
Oya Özden
GENEL KONU: OHAL'de Yaşamak
YEREL KONU: OHAL'de Ankara
(Konuşmacılar genel gündem ve yerel gündemle ilgili görüşlerine tek bir konuşma içinde yer verdiler)
KONUŞULANLAR
1 / Ümit Keskin (özel konuk): Ben Gazi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü'nde öğretim görevlisiydim. Kasım ayında önce görevden uzaklaştırıldım 667 nolu KHK ile. 677 nolu KHK ile ihraç edildim. Sonra da hakkında soruşturma açıldı. Bu aşamada kanıtın ne olduğuyla ilgili bilgim olmadığı için depresif bir moda girmiştim, daha önce de soruşturma açılmadığı için hakkında. Eğitim-Sen'den arkadaşlar deneyimliydi ama ben ilk kez soruşturma aldığım için heyecanlandım. Bilerek adresimde olmadığım için sabah 5-6 gibi evi polis basıp bir saat arama yapmışlardı. Babam ve kardeşime psikolojik baskı uygulamışlar. Ramazan ayının bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Oruç bir hırs, nefs, güç kontrolüyle temsil edilir. Sivil toplum örgütlerinin bizimle sempati, empati ve dayanışma içinde bulunmaları için çeşitli projeler üretebilirler. Mühendislik konusuna gelince… Üniversite yönetimleri meclisten finansal bir destek alırlar, bunu akademisyenler arasında dengeli biçimde dağıtmaları gerekir. TÜBİTAK vb. kurumlarda da destekler dağıtılır. Yönetimler bunu ellerinde tutmaya çalışıyorlar. Ben ofis ekipmanı vermedikleri için daha önce dava açtım. Rektör, yardımcısı, dekan, bölüm başkanı sırayla benle görüştü; burası krallık, hiçbir şey yapamazsın şeklinde konuştular. Bireysel tecrübemden yola çıkarak devlet üniversitelerinin çoğunda aslında bunların verilmediğini öğrendim. Bu dava kazanılsaydı örnek teşkil edecekti. Bu davadan, Eğitim-Sen üyesi olduğumdan dolayı vs. uzaklaştırıldım, ihraç edildim. Bir de facebook'ta bir haber linki paylaşımı yapmış olmamdı. Bu da düşünce özgürlüğü alanına giriyor. Demokratik ve insan hakları kapsamında bir problem olmaması gerekiyor ama son günlerde Özgürlük Anıtı çevresini polisler sardı. Nasıl bir ileri demokrasiden bahsedebiliyorlar?
Soru: İhraç edildiğinizi nasıl öğrendiniz?
Ümit Keskin: Görevden uzaklaştırıldım. Fakülte sekreteri, laboratuvarda teknisyen olan, AKP döneminde fakülte sekreterliğine yükseltilen kişi beni aradı, hiç aramaz. O arayınca anladım ben. Odama beş tane güvenlik şefi ve dört tane özel güvenlik görevlisi geldi. On beş dakika içinde odamı boşaltmam için baskı yaptılar. Eğitim-Sen avukatını aradım ulaşamadım.
Soru: O sırada gerekçeyi söylediler mi?
Ümit Keskin: Onlar bir gerekçe söyleyemiyorlar çünkü orada bir hiyerarşik yapı var. Onlar da bu işi yapmaktan mutlu değiller ama bir taraftan da mutlular. Emir kuluyuz diye geliyorlar ama yapma o zaman o görevi. Fakülte sekreteri de yapmasın o görevi.
Soru: Dava sürecinizi anlatır mısınız?
Ümit Keskin: Davada iddianame hazırlanmadı. Eğitim-Sen üzerinden AİHM'e başvuru sanırım 14 gün önce yapıldı. OHAL Komisyonu oluşturuldu, hala başvuruyu kabul etmiyor, o durumda.
OHAL olağanüstü hal olarak tarif ediliyor ama ben olağandışı hal diye tarif etmek istiyorum. Olağan, küresel düzeyde ileri demokratik ülkelerde nasıl oluyorsa, o olağan. Ben İngiltere'de doktora yaptım. Olağan olarak düşünürsek Avrupa ülkelerini, Amerika'yı baz alırsak, olağandışı bu. Yaşamayı da yavaş ölüm diye tarif edersek bizim ölümümüzü hızlandırmış oluyorlar aslında biz yaşamıyoruz diye bir yorum yapabilirim. Ben ihraç edildikten sonra Lüksemburg Büyükelçisiyle görüşmüştüm. Bu ülkeyi yönetenler artı değeri anlamıyorlar. Üniversitenin artı değer yaratmadaki rolü, bilgi birikimi, üretimi. Büyükelçiden de gelince bu yorum, pekişti. Ülke sınırlarını filtre gibi düşünürsek giriş ve çıkış şeklinde bir ekonomik bir anlayış ağırlık basıyor. Süreklilik yok. Öyle olunca savaşa başvuruyor, savaş da Kürdistan'da oluyor. Barış süreci, çözüm süreci, savaş süreci, darbe, OHAL, Kürtleri denklemin içine katmadan olan biteni anlatamayız. Türkiye Ortadoğu'da bir pozisyon elde edemediği için içerde Kürtlere saldırmaya devam ediyor. Orada direnen halkı bence dikkate alıp merkeze oturtmamız gerekiyor.
Soru: Konuşmalarınızdan belli bir ideolojik görüşünüzün olduğunuzu anlıyoruz, Eğitim-Sen üyesisiniz. Gazi Üniversitesi'nden sizden farklı düşünen ya da aynı düşünüp farklı sendikalara üye olan ve sizin başınıza gelenlerin aynısıyla karşılaşan akademisyenler oldu mu?
Ümit Keskin: Gazi Üniversitesi'nde çalışan akademisyenlerin ya da memurların odasına girdiğinizde Türk Eğitim-Sen'in takvimleri vardır, benim odamda Eğitim-Sen'in takvimi vardı. Mühendislikte de sendika üyesi benim dışımda birkaç kişi vardı, benim bilgim dahilinde de değildi. Bildiğim kadarıyla onların başına bir şey gelmedi.
Ülkemizde yüzde 96 civarında televizyon izleme oranı var, yüzde 4 civarında okuma oranı var. İnsanları nasıl değiştiririz diye düşündüğümüzde, televizyonun etkisi çok fazla. İnsanları nasıl eğitebiliriz sorusuna odaklanmak gerekiyor galiba. Sosyal medya alışkanlığı ilginç boyutta, bağımlılığa dönüşmüş. 4-5 kişi eylem yapıp video çekip sosyal medyada paylaşıyorlar. Buradaki eylemlilikte de eleştirim var. Örgütlülük yok, 4 kişiyle basın açıklaması, eylem yapılmaya çalışılıyor.
2 / İbrahim Karaca: OHAL dönemindeki KHK'lara baktığımızda, meclis onayı olmaksızın geçerliliğinin olmadığını hepimiz göz ardı ediyoruz. KHK'lar Bakanlar Kurulu tarafından yayımlandıktan sonra 30 gün içinde meclis iç tüzüğü gereği mecliste sunulmalı ki geçerlilikleri olsun. Bugüne kadarki KHK'ların hiçbiri meclis onayına sunulmamıştır. KHK'ların evrensel hukuk açısından geçerliliği yoktur. Hangi konuda olağanüstü hale karar verildiyse ancak bu konularla ilgili KHK'lar yayımlanabilir. Bunun dışındakilerin de anayasal denetimi her zaman vardır. Ancak bu dönemde buna da uyulmamıştır. Anayasa Mahkemesi devre dışı kaldı. Bu KHK'larla araç lastiklerine kadar düzenlemeler getirildi. Meclis baypas edilmiş durumda. Ankara'da OHAL'e geldiğimizde ise zaten memleket bu KHK'larla açık cezaevine dönüştürüldü. İnsan Hakları Anıtı çerçevelerle kapatılmış, insanların demokratik hakları gereği orada oturmalarına dahi izin verilmiyor. Veli Saçılık iki gün önce yakından plastik mermilerle bir saldırıya maruz kaldı. Bu konuda OHAL sürecinde nereye başvuracağız? Ankara Adliyesi civarında hiçbir sivil aracın park etmesi, dolaşması, hakkını aramak için adliyeye girmesi dahi zorlaştırılmış durumda. Biz avukatlar dahi adliyeye kimlikle girebiliyoruz, otoparka aracımız alınmıyor. İnsanlar adliye girişinde tacize varacak ölçüde üst aramasından geçiyorlar. Herkes OHAL gerekçesiyle hukuksuzlukları buna yoruyor. Gölbaşı'nda kaymakamın oturduğu sokak OHAL gerekçe gösterilerek güvenlik nedeniyle araç geçişine kapatıldı. Bu noktaya gelindi artık.
3 / Mahmut Emin Avcı: Türkiye genelindeki OHAL durumunu düşünürsek, faşist bir rejim ülkemizde adım adım oturtulmaktadır. Selahattin Demirtaş'ın söylediği güzel bir şey var, onu aktaracağım: "Asıl devlet erk, Fethullah Gülen'dir, cemaatidir. Paralel örgüt olan da Recep Tayyip Erdoğan ve kadrosudur." Bu kaosun içerisinde bunu görüyoruz çünkü yüzbinlerce devlet kadrosundan insan, general düzeyindeki asker, FETÖ'cü diye açığa alınmıştır. Kendileri "Biz 15 yıllık bir iktidarız, bizden önce Fethullah Gülen 67'de başladı, bugüne kadar geldi, çeşitli partilerin kadrolarında yer aldılar. Biz son on beş yıl içinde onlarla devlet içerisinde yer aldık" diyorlar. Burada bir şey atlanıyor: 1967'de Türkiye Komünizmine Karşı Mücadele Derneği'nin içerisinde bulunan Fethullah Gülen'in yanında şu andaki meclis başkanı dahil AKP'nin birçok kadrosu vardı. Türkiye'de güçlü muhalefeti susturmak gibi bir çaba var. Gerek CHP, gerek MHP'nin çok da iyi muhalefet yaptığını düşünmüyorum, aksine halen bu devlet sistemini koruma içgüdüsü ile hareket ediyorlar. CHP bunun örneğini Avrupa'da vermiştir. Bugünkü yapılanmanın içerisinde Türkiye'nin de imzacı olduğu bir parlamenter grubunun Avrupa'daki ayağında 15 milletvekilimizle temsil ediliyoruz. Bunun içinde 3 tanesi HDP, kalanı CHP, MHP ve AKP'dir. Burada 12 milletvekili olumsuz yanıt vermiştir. CHP orada ülkenin onurunu kurtarmak için böyle yaptığını söylüyor. Bu, tamamen sisteme entegre olduğunun kanıtıdır. Bir ülkede demokrasi mücadelesi sokakta ve mecliste verilir. Mecliste tek HDP veriyordu, bitirmeye çalışıyorlar. Sokakları da görüyorsunuz. Mayıs ve Haziran aylarında yapılan anmalara, Nuriye Gülmen, Semih Özakça, Kemal Gül'ün açlık grevleriyle ilgili Sokak Akademisi'nin de koyduğu derslere, Ethem Sarısülük'ün Güvenpark'taki anması gibi olaylara müdahale ediliyor, gözaltılar var. Ankara'daki demokrasi için mücadele veren kuruluşların sivil toplum örgütlerinin sesini duyurabildiği Sakarya Caddesi ve Yüksel Caddesi kapatılmıştır. Anıtlar hapsedilmiştir. Alanlar, parklar özgürce miting alanlarıdır, gösteri ve yürüyüşler oralarda yapılır; kitleler taleplerini, seslerini bu yolla iktidara ve muhalefete iletir. Türkiye'de iktidar güçlü muhalefeti susturmak niyetindedir. Bugün iktidara sözcülük eden basın yoluyla da toplumun algısı değiştirilmektedir. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Ramazan nedeniyle kapatılan yemekhanedeki olayda kavga çıkmıştır, gözaltılar olmuştur. Türkiye nereye gidiyor?
4 / Hakkı Sever: 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 21 Temmuz OHAL ilan edilmiştir. Türkiye küçük Millet Meclisi'nin sunumunda gördüğümüz gibi KHK'larla birçok basın yayın kuruluşu, sendikalar, özel okullar, özel hastaneler, şirketler, askeri okullar kapatıldı. Yüz bini aşan devlet çalışanı açığa alınarak gözaltına veya tutuklandı. OHAL süresi dolunca üçüncü kez OHAL uzatıldı. Hükümet süreyi uzatma gerekçesi olarak terörle mücadelenin daha kapsamlı olması için OHAL'in şart olduğunu ileri sürdü. Muhalefet ve sivil toplum kuruluşları, halkımız ve iş adamlarımız OHAL'in bir an evvel bitmesini istiyor. Devamında yılın üçüncü çeyreğinde imalat sektörünün 3.2 daralacağı çalışanlarımız işsizliğin 2017 yılında %13 daha yukarılara çıkacağını konusunda endişeli hükümetimizin OHAL uzaması daha detaylı inceleyerek karar vereceğine inanıyoruz.
5 / Enver Önder: OHAL'de yaşamanın gerçek yüzünü ve toplumun nerelere savrulduğunu, bir günlük gazetenin bir günlük haberlerini okumak en iyi biçimde yansıtmaktadır. Mecliste Darbeleri Araştırma Komisyonu'nun CHP'li üyeleri, çıkan ön raporun AKP-FETÖ işbirliğini gizlemek üzere hazırlandığını söylüyorlar. Savcı, katil zanlısını gizli tanık yaptı. 1780 kg yaban domuzu eti yakalandı. Öğretmen Semih Akça açlık grevinin 81. gününde cezaevinde tutuluyor, vitamini bile verilmiyor. MEB'in tek derdi dini etkinlik. Yasaklanan tişörtü giydi, gözaltına alındı. Kafede oruç ve alkol dayağı. Yemek yiyen baba ile oğlu saldırıya uğradı. Atatürk'ün anıtına baltalı saldırı düzenleyen saldırgan yakalandı, bu üçüncü sabıkası. Ankara'da yaşam ise İnsan Hakları Heykeli'nin kuşatılması, bol bol gazlanmak, genç kızlarla anaların yerlerde sürüklenip tekmelenmesiyle fotoğraflanıyor. Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi'ni basan bir güdümlü çete, burada Ramazan ayında yemek yiyemezsiniz diye öğrencilere saldırıp İletişim Fakültesi'nin camlarını kırarak üç beş kişinin yaralanmasına neden oluyor. Polis ise olay yerine gelip kaçanları değil, saldırıya uğrayanları gözaltına alıyor. Buna karşın güdümlü medya yandaşlık ve yalakalığa uygun düşmeyen haberleri görmüyor, duymuyor, duyurmuyor. Tüm bunlar demokrasi ilkesinde duyarlılığı olan bileşenlerin de etkin olması zorunluluğunu doğuruyor. Ankara'da bir araya gelen sivil toplum örgütleri geleceğe dönük umutları diri tutmaktadırlar. İçerde ve dışarda şiddetten yararlananların engelleneceğine inanmamız gerekiyor. Normal demokratik koşullarda olağan hallerde yaşanabilecek eleştirel yaklaşımları daha gerçekçi ve günün koşullarına göre yapmak gerekiyor. Günümüzde sokağa çıktığımızda canlı cansız hiçbir varlığa yaşam hakkı tanımayan faşizan bir baskıyla yüz yüzeyiz. Bunu önleyebilmek için içinde olduğumuz koşullara göre eleştirilerimizin ölçülü olması gerektiğini düşünüyorum ve yarına daha umutlu bakıyorum.
6 / Belgin Çelik: OHAL'den bugüne kadar hep Doğu çekiyordu. 12 Eylül öncesi Batı pek çekmemişti. O zamanki akademisyenler o tarafa pek bakmıyordu. 2011'e kadar iyi gitti her şey. FETÖ zaten vardı. Bu konu daha kapsamlı. Yarın başkalarının çıkmayacağının garantisi yok. Eski darbeler hep sabaha karşıydı. Bu ülkede çok insan işinden oldu.12 Eylül'de bile Özgürlük Anıtı'na bir şey olmamıştı. Bu kadar çok insan işinden ekmeğinden edilmedi. Herkes mutsuz. Ankara Büyükşehir'in bütün çocukları, Ak Partili vekillerin çocukları Samanyolu okullarında okudu. Bence bu OHAL devam edecek. Sokak eylemi de yok artık. Artık masa başında konuşuyoruz. Herkes korkuyor.
7 / Hasan Ekinci: Bu zulmün rengi yok. Bugün bu iktidarın bazı olumsuzluklarından, yarattığı mağduriyetlerden, yaptığı ihlallerden herkes etkileniyor. Muhafazakar ve İslamcılar da etkileniyor. Bu zulüm birçok çevreye uygulanıyor gibi anlaşılmasın. Bazı dönemlerde hukuk sistemi içerisinde OHAL'e başvurulması zorunlu olabilir ama bunun kapsamı belirlenmeli, keyfilik hissi uyandırmamalıdır. Maalesef geldiğimiz noktada OHAL, hak ihlallerine sebep olmaktadır. Bu ihlallerin ve mağduriyetlerin düzeltilmesi için mekanizmaların işlemesi gerekir. Bu şekilde devam ederse darbecilerle ilgili yargılama süreçleri de amacından sapmış olacak. OHAL süreciyle birlikte her çevreden birçok insan soruşturma süreçlerine maruz kalmış, açığa alınmış, ihraç edilmiş, gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. OHAL nasıl bir hale dönüştü? Hukuk tarafından tanınan hakları içine çeken, açılıp kapanan bir delik haline geldi. Bu ülkede yaklaşık 100 yıldır OHAL'le yönetilmediğimiz zamanlar istisna. Adil yargılama, örgütlenme, seyahat, ifade özgürlüğü, mahremiyet, ailenin korunması, siyasi haklar vb.nin OHAL'de korunmasız olduğunu biliyoruz da bu hallerin zaten normal zamanda da korunmadığına tanığız. OHAL'de haklar askıya alınırken, temel hak ve özgürlüklere dokunmama ilkesi hala geçerli. AİHM bu konuda bir opsiyon verse de denetimi elden bırakmıyor. Türkiye'yi büyük tazminatlar bekliyor. Bir hukuk ilkesi olarak şüpheden sanık yararlanır ama artık devlet yararlanıyor. Cezaevi şartları yoğunluk nedeniyle ayrı bir sorun teşkil ediyor. OHAL Komisyonu hala işbaşı yapmadı, mağduriyetler devam ediyor. OHAL Komisyonu bir an önce işlevsel kılınmalıdır. Bu süreçteki yargılamaların güven vermediği ortada. Düşünce ve ifade özgürlüğüne girmesi gereken ifade ve paylaşımları nedeniyle tutuklanan onlarca insan var. Masumiyet karinesi ihlal ediliyor.
8 / Eyyüp Sabri Güler: KHK'lar 82 anayasasıyla değil Özal ile gelmiştir. Şu an yaşadığımız durum için faşizm demek bile masum kalıyor. Biz bir psikolojik vaka ile karşı karşıyayız. Diploma sahte çünkü biz de aynı dönemde mezun olduk. Bu diplomalar iki yıllıktı. KHK'lar kalıcı ve ülkeyi bağlayan konularda çıkartılamaz. Ama kalıcı olmaya başladı. Hepimiz adına konuşması gereken hatta insanlar yoklar, ne meclisteler, ne buradalar, ne sokaktalar. OHAL'de yaşamıyoruz, filmin sonunu bekliyoruz. Sadece soluk alıp bekliyoruz. Karşı tarafta da büyük bir endişe, sessizlik ve korku var. Takvim yüz yıl geride. Türkiye'nin ne olacağı yakında çıkacak. Bir sürü alternatif var önünde. Bu diploma sahte olunca, cumhurbaşkanlığı da başkanlık da sahte. Bugüne kadarki uygulamaların tamamı geçersiz.
9 / İsmet Erdoğan: Bir ülkede adalet gölge almışsa, insanlar adalete güvenle bakamıyorsa, büyük sıkıntı var demektir. İnsanı gözeten bir yönetim biçimi bekler insan. Eğer gereksinimlerimizi asgari düzeyde karşılayacak bir yönetim yoksa, o toplum elbette karamsar olur. Bugün yaşananlar eskilere dayanıyor. Bir kültür birikiminde, aydınlanma için gereken okuma olgusu hep geri plana itildi. Her bakana göre eğitim sistemi değişti bu ülkede. İnsanlara bakış açıları değişti, birbirleriyle çatıştırıldı. Bu da siyasetçinin ekmeğine yağ sürdü. İktidara gelen siyasetçiler hep farklı şeyler söylüyorlar. Biz insana bakış açısını pozitif yönde değiştiremedik. Yaşamda ve evrende hiçbir şey karşılıksız kalmıyor. İnanıyorum ki bu sıkıntıları atlatacağız.
Ümit Keskin: Antidemokratik ve hukuk dışı uygulamaların olduğu bir ortamda seçimler manipüle edilerek belli bölge ve sandıklarda sadece evet oylarının çıktığı bir oylama oldu. Referandumlar bu süreçlerde yönetimin alenileştirilmesi görevini üstleniyor, dolayısıyla manipüle edilmiş bir durum var. CHP'ye de bir eleştirim var. Ben CHP'de ihraç komisyonuna gitmiştim. Komisyon başkanı rektörlerle, yardımcılarıyla bir git konuş dedi bana. Gelenlere böyle öğütler veriyordu. Eğer ben bunu yapacaksam, zaten sendikalı olmazdım. KHK'ların evrensel hukuka aykırı olduğu söylendi. Zaten Eğitim-Sen her KHK'ya ayrı ayrı dava açtı AİHM'e. Neden OHAL var ve bu durumdayız? Sermayenin birikimi hukuksuz bir şeydir, adaletsizdir. Bunu yapan da muhafazakar elit tabaka. Ya onlar cezalandırılacak ya biz. Onların cezalandırılması için biz eylemlilik içinde olmalıyız ki biz cezalandırılmayalım. Bunu da örgütlü yapmamız lazım çünkü karşımızda merkezi bir örgüt var. Ama bizim merkezimiz yok. Ankara'da meclisin orada, Yüksel'de, Güvenpark'ta, Sakarya'da elinde silahlı polisler var. Mithatpaşa Köprüsü'nde polis, GBT aramaları. Erdoğan idamdan söz ederken, Kolombiya başkanı Farc ile barış anlaşması yapmış ve Nobel ödülünü kazanmıştı. Onlar 50 yılda yapmış bunu, bizde de çözüm süreci olabilirdi ama bu fırsat kaçtı.
10 / Mehmet Yıldız: Türkiye'de OHAL üzerine konuşan herkes 1950 öncesini atlıyor. Bugün faşist uygulamalar varsa, 1925-50 arasındaki de faşist bir uygulamaydı. Ama Türkiye'deki sol, sosyalistler, komünistler o dönemi es geçiyorlar. Biz faşizmleri neden atlıyoruz, hepsini söyleyelim. Tek parti döneminin adı faşizmdir. Birini kutsayacaksın, Cumhuriyet'in değerleri diyeceksin, o dönemin şartları diyeceksin. O zaman da bugünkü yöneticiler bugünün şartlarını öne sürerler. İşin içinden çıkamayız. Tek parti ve faşizm uygulamalarının hepsine karşı çıkmalıyız. Doğu'da OHAL yaşanırken, Batı'daki arkadaşlara bunu anlatamıyorduk. Hepimiz imtihan ediliyoruz. Bu olanlardan ders çıkarıp insan hakları temelinde, demokratik haklar temelinde yeni bir konsensus kazanmamız gerekiyor. Bugün yaşadıklarımızın birinci derece sorumlularının Avrupa ve Amerika olduğunu düşünüyorum. Çünkü FETÖ'yü dün de bugün de destekleyenler bu ülkelerdir. Bu ülkelere fazla güvenmemeliyiz. Kimle konuşursak konuşalım, AKP'liler de dahil, kimse OHAL'i savunmuyor, herkes şikayet ediyor. Kim bunu yürütüyor peki, anlamıyorum. En büyük sorumluluk da iktidara yakın duran sendikalardadır. Başkanları çıkıp basın açıklaması yapıp, OHAL'i kaldıracaksınız demeliler. Yoksa sıra onlara da gelecek. Bugün hak adalet adına olanlara karşı çıkmamız gerek. OHAL bir an önce kalkmalıdır. Değişen 18 madde değildir ki anayasa. Hepimiz darbe anayasasına karşı çıkmalıyız.
11 / Ömer Atalar: Sürreal bir ortam var ama gene de bana normal geliyor. Bu toplumun müstehakını yaşadığını düşünüyorum. İki tane gencecik insan (Nuriye ve Semih) gözümüzün önünde öldürülüyor. Hepimiz işimiz gücümüzdeyiz, etkilenmiyoruz. KESK'in yöneticileri nerede, Türk-İş'in, Hak-İş'in binaları var eylem alanında, neredeler? Sendikalaşma oranı ne? Biz buyuz, İsmacısıyla, ateistiyle, solcusu, sağcısıyla buyuz. Biz şu anda OHAL'le, otoriter, totaliter bir rejimle yönetiliyoruz çünkü yönetilebilir durumdayız. Atılan insanlara bakıyorum, hala cemaatçi KESK'liye yan bakıyor, KESK'li cemaatçiye yan bakıyor. Herkes ayrı durmaya çalışıyor. Birleşelim de şu haksızlığa karşı duralım anlayışı yok. OHAL'den çıkışımız adalet savunuculuğunda bir araya gelebilmek ve bunu yaparken de dillerimizdeki ötekine karşı olan tonlamaları, vurguları azaltmalıyız. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu binasında yüzlerce insan, insan hakları için maaş alıyor, üyeleri atandı. Aynı caddede İnsan Hakları Heykeli çevrilmiş, gıkları çıkmıyor. Şu kurumun gıkının çıkmamasına da hiç kimsenin gıkı çıkmıyor. Muhalif basın bile sesini çıkarmıyor. Mutlaka hepimiz öncelikle Bir Nuriye-Semih gündemine sahip olmalıyız. Bu iki çocuk ölürse ya da sakat kalırsa ne olur? Kritik aşamanın içindeyiz. Bir çözüm için hepimiz bildiğimiz kapıları çalmalıyız.
12 / Atilla Dirim: Şu anda yaprak kımıldamıyor görüşüne pek katılmıyorum ben. Kımıldıyor aslında ama görmekte zorlanıyoruz. Milli güvenlik endişesiyle birçok eylem yasaklanıyor. Bu daha ne kadar gidecek? Kimse durumdan memnun değil, belli. Bardağı taşıran son damla ne zaman gelecek? Toplumsal olayların ne zaman geleceğini kestirmek çok zor. Şu anda bir kazan kaynıyor. Ekonomik durum, turizm ortada. Milyonlarca insanın durumundan söz ediyoruz aslında. Böyle giderse ya bir patlama olacak ya da bir yerlerden hükümetin bu işi biraz yumuşatma yoluna gitmesi gerekiyor. Turizm denen şey milliyetçiliği, ırkçılığı, homofobiyi kaldıracak bir şey değil. Artık bunun mümkün olmayacağının farkında insanlar. Demokrasi güçlerinin hazır olması gerekir, bir toplumsal alt üst oluş olduğu zaman, büyük bir kitle hareketi patlak verirse. Demokrasi güçlerinin bu hareketi demokrasi lehine yönlendirebilmesi için nasıl örgütlenmelerde bulunması gerekir, nerelerde örgütlenmelidir, bunları tartışmamız gerek. OHAL Ankara'yı nasıl etkiledi? Bir sürü arkadaşımız ihraç edildi. Bunlar için kaygılanıyoruz. Yurtiçinde yurtdışında destek arıyoruz.
13 / Arda Özkuşaksız: Ben ODTÜ'de ikinci sınıf öğrencisiyim. OHAL ile güvenlik önlemleri çok arttı. Bizim okulumuza girişlerimizde sorunlar var. Annem, babam, kardeşim dışında kimseyi okula sokamıyorum. Diğer üniversitelerden üyelerimiz var ama mesela Hacettepe'den bir arkadaşımız bizim okula gelemiyor. Dilekçe yazıyoruz, reddediliyor. Avrupa ile ilişkilerimiz ne durumda? Euro yüzde 30-40 arttı. Biz yurtdışına çıkmakta zorlanıyoruz. Geçen yıl 90 günlük vize almışken, bu yıl 3 gün verildi. Fonlarda sorunlar var. Ankara özelinde bakarsak; İnsan Haklar Anıtı hapsedilmiş. Bunları görmek insanı etkiliyor, herkes mutsuz ve umutsuzluk içinde. Sivil toplumun hareketlenmesi lazım, ne yapabiliriz. İnsanların bölünmek yerine birleşmesi lazım. Eğitim bunun birinci koşulu. Ne olursak olalım, birbirimize önyargı beslememeliyiz. İnsanların farklı fikirleriyle bir arada olması gerekiyor.
14 / Yıldırım Kaya: İşyerimde herkes hayatından memnun, sanki evet çıkmamış. Biri grev yapacak, ekonomik haklarımızı savunacak, güvenlik gerekçesiyle yasaklanıyor. Yeşil pasaportlu olmamıza rağmen bir sürü onay ve özel izin almak gerekiyor, güya seyahat özgürlüğü var. Eksiğimiz belli, biz birlik olmayı bilmiyoruz. Burada konuşuyoruz ama sokakta birlikte yürüyelim desek, çeşitli nedenlerle ayrı yollara gideceğimiz de kesin. O yüzden karşı taraf bize bakıyor ve hiçbir barikat, engel görmüyor. İstediğini yapma hakkını görüyor. Hayır'ın hayır olmadığı bir yerdeyiz. İnsanlar buna rağmen rahat, gençler umursamaz. Bir proje hazırladığınızda yurtdışından ortak bulamıyorsunuz. Konuşmanın değil eylemin zamanı diyoruz ama kitlenin olmadığını görmüyoruz. Sanal dünyanın sanal insanlarıyız. Ben umutsuzum. Kasım'da Türkiye'yi seçim bekliyor bence. Parlamento gibi bir dert olmayacak çünkü gerek kalmadı. Durum pek parlak değil.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
340 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu