YER: Cezayir Restoran (Taksim)
TARİH: 7 Mayıs Pazar 14:00-17:00 arasında
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Vasfi Kösebey (Emekli İlahiyatçılar ve Din Görevlileri Derneği)
2 / Faik Güleçyüz (Kontrgerillaya karşı İnisiyatif)
3 / Hüsnü Adalı (Liberal Avrupa Derneği)
4 / Ali Faik Aydın (İstanbul Platformu)
5 / Berna Akkizal (Düşünce Suçuna Karşı Girişim )
6 / Mustafa Haksever (Uluslararası Kudüs Platformu)
SENDİKALAR
Yok
ODALAR
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ
GÖZLEMCİ
DİĞER KATILIMCILAR
6 stö ve 2 izleyici toplantıya katıldı.
MODERATÖR: Yakup Kadri Karabacak
GENEL GÜNDEM: Referandumdan sonra Türkiye
KONUŞULANLAR
Genel Gündem:
Sunum videosu gösterildikten sonra, toplantıya dair usülle ilgili hatırlatmalarda bulunan moderatör Karabacak, toplantıya katılımla ilgili bilgilendirme yaptı. Yakup Bey, 23 Nisan’da yaptığımız 7.TkMM-TBMM Bayramlaşmasındaki parti ziyaretlerine ait kimlerle diyalog kurulduğu ve ne konuşulduğu bilgisini özetle katılımcılara aktardı. Hamallarla yapılan seminerle ilgili olarak da “Konuşacak son iki kişi kalıncaya kadar, bütün imkansızlıklara rağmen konuşmaya devam edeceğiz” net bir şekilde ortaya çıktığını belirten Karabacak, referandum sonuçlarına dair kamuoyunda öne çıkan güncel bilgileri, araştırma sonuçlarını ve değerlendirmeleri de ekledikten sonra, sözü sivil topluma bıraktı.
Hüsnü Adalı: 87 yıl sonra, bir anlamda bu seçim sonucuyla 16 Nisan’da bu Meclis kapandı. Ben buna referendum demiyeceğim, uluslararası hukuka gore bu bir plesibittir. Çoğunluğun birşey demesi onun doğru olduğunu göstermez. Referandumda adil bir seçim yapılır, kişi değil, sistem tartışılır. Plesibitte ise bir kişi üzerinde döner herşey ve devletin tüm kaynakları haksız bir şekilde kullanılır, onun için benim gözümde bu bir plesibittir. Çoğunluğun referendum demesi de bunu legalize etmez. Bahçeli’de “CHP komada” demiş, gülüyorum, partisinin %75i hayır demiş anketlere göre, Türkiye’de siyaset ilginç hakkaten, özeleştiri kültürümüz olmadığı için, hiç birşey ilerlemiyor maalesef. Bu plesibitten sonra, fiili tek adam rejimi, resmileşmiş oldu. Açıkça, bu sistem geleni diktatör yapar. “Blow up” diye küçüklüğümüzde bir film vardı, “Katili gördüm” diyordu film. Biz de 16 Nisan’da “hırsızı gördük”. 24 yıllık sivil toplum, 50 yıllık TC vatandaşı olarak en derinden hissederek söylüyorum ki, bu plesibit, ahlaksız, şaibeli, gayrimeşru bir plesibittir. J. Stalin’in lafı var “Oyu kimin verdiği değil, kimin saydığı önemlidir.” Plesibitten sonra cumhurbaşkanının ağzından çıkanlar…“1-0, 5-0 fark etmez”, bu bir maç mı, biz rakip miyiz?, “Atı alan Üsküdar’ı geçti”, “Sür eşşeği Niğde’ye” Ak partililere söylediği ise felaket, “Acımayın, acırsanız acınacak hale gelirsiniz…” Gezi’deki %50’yi evde zor tutuyorum” gibi… bunları söyleyen kişi, herkesin cumhurbaşkanı olabilir mi? Dindar mıdır, kindar mıdır? Demokrat mıdır, otoriter midir? Kriz ve işsizlik nedeniyle dünyada da bir faşizm dalgası var. Çözüm: 2019’da ortak, demokrat bir adayı demeklemek, şu sözü verecek. 1:Seçildiğimin ertesi parlamenter sisteme döneceğim. 2:Siyasi partiler yasası, seçim kanunu ve barajı düşüreceğim. 3: Bu şartlarda seçime gideceğim. 4:Nitelikli çoğunluğu kapsayan bir anayasa (%70i) yapılması için elimden geleni yapacağım.
2019 ve sonrasında Başkanlık Sistemi devam ederse, Bekir Ağırdır, Oya Baydar gibi birçok siyaset bilimcinin dediği gibi, 3 Türkiye fikri, artık seçimlerde kristalize oluyor. 1:Kıyılar, büyükşehirler, seküler ve laik.2:Orta Anadolu ve Karadeniz İslamcı ve muhafazakar, milliyetçi. 3:Güneydoğu, Kürt. Bir toplumda iki ayak üzerinde durur, 1 adalet-hukuk, 2 ekonomi. Birinci ayak kırılmış 5-6 yıl önce. Bu şartlarda ekonominin de devam ettirilmesi mümkün değil. Kısır döngüye gireriz, insanlar hukuk yoksa, ekonomi yoksa kendi yoluna gitmeye başlar. Plesibitte bir dayanışma olmuşturi derin halk da görülmüştür. Bu cephenin tekrar parlamenter sisteme dönecek adımlar atması lazımdır.
Vasfi Kösebey: Troll olayı bu seçimde maalesef çok etkin bir faaliyet gösterdi. Ittihak ve terakkiyle gelen birşey bu. Referanduma gitmeden önce, “Türkiye mahvoldu, bitti, diktatör geldi” dendi. Sonuçta hiç bir şey yok. Bunu söyleyenlerde ahlak yok, çünkü sınır yok. Kul hakkı diye bir şey var. Mühürsüz zarflar diye bir şey yok, ben sandık başındaydım, bir tane kaçması mümkün değil. Daha önceki yılarda da bu olmuş, seçim esnasında olması diye bir şey yok. Kemal Kılıçdaroğlu “Asla kabul etmeyeceğiz”, “Kan dökülür” dedi. Selahattin Demirtaş “Asla başkan yapmayacağız” dedi. Can Dündar “Biz karar veririz, daha bitmedi” diyor. 94 seçimlerinden Ankara’daydım Melih Gökçek seçildi. Tuzluçayır’da bindirilmiş kıtalar vardı, ordaki de aynı şeydi. Bu oylar 1,5 milyon diyolar, içinde evet-hayır karışık, sadece hayır değil. Almanlar, Amerika acayip yüklendi bu seçime. Sebep ne? Buna ragmen Türk millet karar verdi. Ben %60 bekliyordum, benim de hoşuma gitmedi bu sonuç. Seçimden sonra dolar düştü, borsa yükseldi. Bardağın yarısı boş mu, dolu mu, hep boşa bakıyoruz. Almanlar Türkiye’deki Kürtlerle, Alevilerle tamamen üzerimize gelmişlerdir. Bana göre, yarın bugünden daha iyi olacak. Meclis çalışıyor. İfade özgürlüğüyle ilgili adam eğer darbeyi destekliyorsa, buna fikir hürriyeti demek mümkün değil. Terörden atmışlardır içeriye. Cumhurbaşkanının partili olması normaldir, hangi cumhurbaşkanı tarafsız ki?
Mustafa Haksever: Referandum sonucunda milletimiz herkese, her partiye öyle bir ders verdi ki, artık siz bu dersi ne kadar alabilirseniz, bundan sonra yola bu şekilde devam edeceksiniz. Ders almazsanız, gereğini yapacağım dedi, herkesi cezalandırdı. Çünkü biz sizden şu ülkeye yaraşır iyi bir anayasa yapmanızı istedik ve siz masaya oturup bunu yapmadınız! Dışarıya karşı güç birliği oluşturalım diye hiç bir çalışmanız olmadı. Milletimizi takdir ediyorum. Nihayet olarak AKP referandumu kazandı ve alması gereken dersler olduğunu düşünüyorum. Ders aldıklarına inanıyorum. Her yerden rapor toplayıp yoğun bir şekilde çalıştıklarını görüyorum ve en müspet hareket edeni Ak Parti olarak görüyorum. Değişerek, değiştirerek gelişmeyi şiar edinen sadece Ak Parti’yi görüyorum. Ak Parti’de de gelişmeye direnen var, oylamada bunu da gördük. Toplumun da bir yapısı gelişmeye direnç gösteriyor. Bunu aşmadığımız müddetçe dünya konjonktüründe bir yere gelmemiz mümkün değil. Siyasi parti, toplum, şehirler… her şeyin değişmesi lazım. Bu dinamizmi faaliyet haline getirmezsek, duran halde gittiği müddetçe bu ülke hiç bir zaman kazanmaz, yerinde sayar veya kaybeder. Dinamizmi sağlamalıyız. Toplumun geçmişte oynan oyunşarı hiç bir zaman unutmadığını görüyorum. Siyasi entrikalar gayet iyi görüyor. Onun için şu anda Meclis’in 1923’teki durumuna döndürmeye çalıştı. Millet Başkanlık Sistemi gelsin istiyor artık. Kronometreye bastım, iyiye götürürseniz ben sizin arkanızdayım, yoksa ben yapacağımı biliyorum. İnşallah hakkımızda hayırlısı olur, herkes dersini iyi alırsa ona göre kendini ayarlar.
Berna Akkizal: Referandum bitti ama OHAL devam ediyor, bir hafta ara verildi. Referandum hazırlık ve propaganda sürecinde de biz OHAL koşullarında yaşadık. Bu da bunun adil bir seçim, propaganda olmamasını sağladı. Kimse karşı karşıya çıkıp ne tvde ne de meydanlarda tartışamadı. Halk ciddi bir karar verdi, %51 evet/hayır çıkması çok önemli değil. Buradan çıkan sonuç: Biz bunda uzlaşamadık. Topyekün sistem değişiyor. Oldu da biri bir yanlış yaptı, ben bu yüzden çok büyük tartışmalar ve kavgalar çıkacağını, toplumun daha da kutuplaşacağını düşünüyorum. %60-70 çıksaydı, kimseden bir ses çıkmazdı. Kılpayı bir dersten geçer gibi, biz koskoca bir sistemi değiştirdik. AGİT raporu, biz de “Referandumda Hak İhlalleri Raporu” yayımladık. AGİT raporunu tanımamak, bana çok ilginç geliyor, bu teşkilay tarafsız bir gözlem yapıpı ihlalleri rapor haline getiriyor “AGİT sen kimsin?” diyor Cumhurbaşkanımız. AB ile ilişkilerimiz denetim sürecine alındı tekrar. “AB sen bizi oylayamazsın kapında!” Ama biz Avrupa’nın en çok gazeteci hapseden ülkesiyiz. Herkes mi darbeyi destekliyor, herkes mi suçlu? Evet’I meşru göstermemekten insanlar tutuklanıyor, sonra AB’ye neden giremiyoruz, ifade özgürlüğü var bizim ülkemizde diyoruz…
Faik Güleçyüz: 14 Mayıs 1950, DP’nin iktidara gelişini dün gibi hatırlarım. Ayvalık, koyu Halk Partili bir yerdir. DP heryeri düşürüyor, Altınova ve Malatya’yı düşüremiyor. O seçimden bu son referanduma kadar hepsini hatırlıyorum. Fakat devlet imkanlarının iktidar partisi tarafından bu kadar pervasızca kullanıldığı başka seçim, Demakrat Parti’de dahil, hatırlamıyorum. Bana göre halk muhteşem bir sonuç verdi, %49-%51. Ben seçmenden böyle bir karar beklemiyordum, bana göre demokrasi kazandı. Ve esasında hayır kazandı, psikolojik olarak hayır kazandı, moral evet cephesinde yerlerde sürünüyor. En öemli mesaj ben diktatörlük istemiyorum, diyor seçmen-toplum. Şahsi kanaatim, evet tarafında, en az yarısı samimiyetle onlar da diktatörlük istemiyor. Bu durum ülkenin geleceğine, demokrasiye dair benim moralimi acayip yükseltti. Sonuçtan mutluyum. Bir düşünür diyor ki, “Bir ülkede demokrasi var, o ülke demokratik diyebilmek için iktidar partisinin o ülkede en az iki defa seçimi kaybetmesi lazım.” Mesela AKP seçimle geldi, kazandı, 15 senedir gitmiyor. Demekki, ülkeye demokrasinin gelebilmesi için AKP’nin seçimle gitmesi lazım. Gidecek, tekrar geleceki bir daha gidecek. Bu ölçüye bizim demokrasi ülkemizin yolu çok uzun. Kilit mesele 2019. 2019 Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni bana göre sağ siyaset belirleyecek, CHP’nin hali pür meali ortada. Nasıl, SP ile MHP’den ayrılan Akşener grubu seçimi belirleyecek. CHP post kavgasına mı girdi, bilmiyoruz şu anda. Bu, hayır cephesini bozmaz.
Hüsnü Adalı: Türkiye’de her fikri söyleyebiliyoruz ama hapse girmeyi göze alarak, o zaman demokrasi olmuyor. Burada acıklı olan siyaset kurumunun sefilliği, kimsenin mi aklına gelmedi, YSK’nın kararlarının bir üst mahkemeye götürülememesi ne demek? Hukukta bir kararın üst mahkemeye götürülememesi ne demek? Herkes ayağına basınca hukuka başvuruyor. Zaten evrensel olarak yanlış bir şeydi. Bir kurumun kararları bir üst mahkemeye götürülebilir. Siyasilerimiz sıkışınca hak arıyorlar. Dr. Lawrence B. Hitler, Mussolini, Franco rejimlerini araştırmış, faşizmin ortak noktaları: 1:Güçlü ve sürekli milliyetçilik. Vatansever sloganlar, semboller. 2-Evrensel insan haklarının küçümsenmesi, gözardı edilmesi, “ey Avrupa biz istediğimizi yaparız…”. 3-Halkı birleştiren tek olayın ortak düşman yaratmış olması. Almanya’da yahudiler, günümüzde de Kürtler ya da Batı gibi. 4-Silahlı kuvvetlerin inanılmaz üstünlüğü, polis veya askerlerin sürekli yüceltilmesi. 5-Artan seksizm, maçoluk, kadınların 2. Sınıf görülmesi. 6-Medyanın tamamen devlet kontrolünde olması. 7-Güvenliğin her şeyden önemli olması. Halbuki B. Franklin “Güvenliği için özgürlüğünden vaz geçenler aslında her ikisine de layık değildir.” der. 8-Din ile devletin iç içe geçmesi. 9-Yandaşların korunması, desteklenmesi. 10-İşçilerin tasviyesi ve devlete bağlanması. 11-Zekanın, eğitimin ve sanatın küçümsenmesi. 12-Polise limitsiz güç verilmesi. Halkın da onları destekleyip beraber bir yerlere saldırmaları. 13-Yaygın kayırma ve yolsuzluk. 14-Hileli seçimler.
Bunlardan bir kaç tanesi bile evrensel kriterlere göre faşizmle yönetilmesinin ispatı. Timothy S. “Tiranlık üzerne” kitabını öneriyorum. Diktatörlüklere karşı yapılacak 20 uygulamadan bahsediliyor. L. Koloslowski “Siyasette kandırılmışlık bir mazeret değildir” Peşinen itaat etmeyin. Kurumlarınızı koruyun. Tek partili devlet sisteminden sakının. Dünyaya karşı sorumluluklarınızı üstlenin, sivil toplumları destekleyin. Mesleki ahlak değerlerinden şaşmayın. Silahlanmak zorunda kalırsanız bunu çok iyi düşünün. Diğerlerinden ayrışın, sürüye benzemeyin. Gerçeklerden şaşmayın, araştırın, hap gibi kabul etmeyin. Somut politikalar uygulayın. Diğer ülkeleri takip edin, yurtsever olun, milliyetçi değil.
Faik Güleçyüz: CHP bu ülkeyi kurmuş, ana muhalefet olan bir parti ama olamıyor hala. %25in üzerine çıkamıyor bu parti. Ben, dindar insanların yaşam biçimi konusunda çekinceleri var demiştim, Erdoğan-Ak Parti giderse halimiz ne olur, diyor. Baykal, bir milletvekili daha “Denize dökeceğiz”, dedi, en az 5 puan kaybettirdi bu, korkunç. Birbirlerine girdiler, koltuk kavgası mı,özeleştiri mi bilmiyoruz. CHP’nin muhalefet olabilmesi için altı oku tartışması lazım. Tartışmazsa bunları, iflah olamaz. Çıksın çıkmasın, referandumda oluşan “demokrasi tarafı”, öbür taraf demokrat değil, anlamına gelmiyor bu. Kendiliğinden oluştu ve organizasyonu yok bunun. Toplum siyasetini, partisini bulacak gelişmelerle. Umutsuzluğa gerek yok, toplum sağduyulu, kendimize güvenmeliyiz. Demokrasi için bedeller ödedik, hala acılar çekiyoruz. Düzlüğe çıkacağız, 15 Temmuzla darbelerin defterini dürmüş bir toplum bu. Darbe tekbaşına yapılmadı, içinde Ergenekon da var, FETÖ tek başına beceremez bunu ve ben hiçbir generalin oturup artık darbe planı yapacağını sanmıyorum. Halk tepelemiştir, bir daha kimse tevessüp edemeyecek.
Ali Faik Aydın: OHAL’i ben yaratmadım, mevcut iktidarın 15 yıllık yönetiminin sonucu. OHAL’i, olağan hale getiriyorlar. Sıkışık düzende, 44 numara ayağa 39 numara ayakkabı giydirmeye çalışmak gibi bu yapılanlar. Tabi ki, kuvvetler ayrılığına, adalete, hukuka, vicdana aykırı bir şey. Bunun kolay kolay, kendiliğinden düzeleceği yok. Baştakinin böyle bir geri adım atma niyeti de yok. Sıkı bir sistem, Hitler döneminde bile görülmedi. Çünkü Hitler şahsi menfaatlerine o kadar düşkün değildi. Bu kadar şahsi menfaat yoktu.