YER: Cezayir Restoran (Taksim)
TARİH: 5 Şubat Pazar 14:00-17:00 arasında
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Gürcan Onat (ASSAM)
2 / Doğan Bermek (Alevi Düşünce Ocağı)
3 / Faik Güleçyüz (Kontrgerillaya karşı İnisiyatif)
4 / Hüsnü Adalı (Liberal Avrupa Derneği)
5 / Ali Faik Aydın (İstanbul Platformu)
6 / Berna Akkızal (Düşünce Suçuna Karşı Girişim )
7 / Vasfi Kösebey (EMİLDER)
8 / Tennur Koyuncuoğlu (İstanbul Barosu)
SENDİKALAR
Yok
ODALAR
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ
1 / Kemal Yücel (BBP)
GÖZLEMCİ
1 / Şanar Yurdatapan (DSKG)
2/ Harun Kuzu (BBP)
DİĞER KATILIMCILAR
MODERATÖR
Yakup Kadri Karabacak
GENEL GÜNDEM: Anayasa Değişikliği -1-
KONUŞULANLAR
Sunum videosu gösterildikten sonra, toplantıya dair usülle ilgili hatırlatmalarda bulunan moderatör Karabacak, toplantıya katılımla ilgili bilgilendirme yaptı. Yakup Bey, yerel gündem yerine 1,5. Konu olacak şekilde “Anayasa değişikliği paketi” ile ilgili bu ayki toplantı için Referanduma kadar belirledikleri TkMM takvimine göre daha çok “yürütme” ile ilgili görüşlerini katılımcılardan paylaşmalarını istedi. Karabacak, kamuoyunda gündemle ilgili yakın dönemde ve önceki TkMM toplantılarında öne çıkan görüşleri de paylaşarak sözü sivil topluma bıraktı.
Yakup Karabacak: Değişikliği destekleyenlerin iddiasındaki temel nokta Türkiye de bürokratik vesayetin bu anayasa değişikliği eğer kabul edilirse geriletecegi veya ortadan kalkacağı yönünde. Muhalefet eden fikrin merkezinde ortaklaştığı mesele ise, bu değişikliğin, yürütmeye yani cumhurbaşkanına demokratik sınırlar içinde kabul edilemeyecek yetki ve sorumluluklar vereceği yönünde…
Berna Akkızal: Yürütmeyle ilgili değerlendirme yapmadan önce bu referandumu hangi koşullar altında yapılması gerektiğiyle ilgili düşüncemi söylemek istiyorum. Şu an ohal koşulları altında yaşıyoruz ve ohal kuralları uzadıkça uzuyor. Bunların bize getirdiği çok ciddi yükümlülükler, kısıtlamalar var. Özellikle medya denetimlerinde geldiğimiz son nokta ekran karartma boyutuna kadar geldi. Bir referandumda evet ya da hayır denebilmesi için tarafların propoganda yapabilmesi ve yürütebilmesi gerekiyor. Bununla ilgili bir çok iyi ve kötü haber görüyoruz. Karşı tarafın söz söylemesini engelleyen durumlarla da karşılaşıyoruz. Tarafımızla ilgili görüş belirtirken sokakta yahut sosyal medyaya devletin bizim güvenliğimizi sağlaması gerekiyor. Çok ciddi bir ayrışma var. Ortaya çıkabilecek şiddetle ve yürütülen kampanyalarla ilgili devletin güvenlik açısından önlem alması gerekiyor. Barbaros Şansal nefret suçuyla ilgili halkı kin ve tahrike teşvik etmekle ilgili çıkan iddianamesinde 1 yıldan 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. dün okuduğum bir haberde düzcede sokakta tabancayla fotoğraf çektirip “hayır” diyenleri bekliyor olacağız diyen gençler göz altına alınıp serbest bırakıldılar. Yürütmenin tek kişi eline bırakılması tabi ki çok korkutucu. Bu iktidar gittiğinde ne olacak sorusunu sormak istiyorum. Bu iktidar gittiğinde yerine gelecek kişi bu görevi ve yetkiyi kötüye kullanmak isterse bunda frenlicek bi mekanizma ben görmüyorum. Bu anayaasa değişikliği paketinde oylanmadan önce bizim bunu değiştirme şansımız yok artık. Gelecek bir sonraki cumhurbaşkanı için açılacak bir soruşturma için bile 5 te 3 bir çoğunluk gerekiyor. Bu çoğunluğun bir iktidar partisi baştayken sağlanabileceğini hiç düşünmüyorum. Aynı şekilde seçimin yenilenmesi için de 5 te 3 çoğunluk gerekiyor ve bunlar çok büyük rakamlar. Son olarak da bir taksi şöförünün sosyal mecrada dönen bir videosunda geçen sözünü söylemek istiyorum. Sizi kimin yönettiği değil nasıl yönetildiğiniz önemlidir.
Biz parlamenter sistemle yönetiliyoruz neden bir adım geriye gidip bütün parlamentonun birden fazla insanın bir konuya karar vereceği bir seçeneğimiz varken kararları neden bir tek kişiye vermeye çalışıyoruz bunu gerçekten anlayamıyorum. Bu durumda da neden milletvekili seçmeye devam ediyoruz. Bu temsiliyettir. Çünkü azınlığın da temsiliyeti var mecliste. O insanların bir katkısı olmayacaksa, olmayacaklarının bir katkısı olmuyor.
Yakup Karabacak: Türkiyede bir burokrasi vesayetinin varlığı ile ilgili bu tartışmayı Türkiye iyi bir şekilde yönetilmedi ama şunu biliyoruz geçmişte askeri vesayetin varlığı Türkiye'de demokrasi için bir tartışma başlığıydı. Var ya da yok olmak üzere bilhassa 2010 öncesinde bu tartışmayı hayli uzun bir dönem yaptık, 2011 döneminde Türkiye bir referanduma gitti , şimdi benzer bir tartışma başlığı olarak ülkenin seçilmişlerinin de üzerinde bir bürokrasi vesayetinin var olduğunu iktidar da ifade ediyor. Böyle bir durum var mı? Türkiye de bürokrasi vesayeti var mı? Ne kadar sağlıklı bir şart altında bu referanduma gidiceğiz? Tartışma başlıkları olarak görülüyor gibi.
Tennur Koyuncuoğlu: Bu Anayasa değişikliğinde bürokrasi bahane edilerek siyaset tek elden şekillenecek ve bu dar siyasette sıkışıp kalacağız. Devletin yürütme erki referanduma götürülecek metnin 8. Maddesiyle düzenlendi. Maddede yürütmeye ilişkin konularda cumhurbaşkanına kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisi verildi. Bu maddeye hayır demek için binlerce gerekçe var. Yürütme organı içinde daha kapsamlı bir idare biçimi tasarlandı. Tüm ust düzey kamu yöneticilerinin ne şekilde atanacağını, görevlerine nasıl son verileceği konusu Cumhurbaşkanına verildi. Tek kişi tüm yönetimin başıdır. Yürütme amacını açmakta tek başına yönetimsel bir otorite kurmaktadır. Biz küçük aile reislerinden kadın kuruluşlarının direnmeleriyle kurtulduk. Şimdi milleti bir aile kabul ettiler ve o aileye cumhurbaşkanı olarak bir reis atıyorlar. Bu tek kişi aynı zamanda güvenlik politikalarını belirleyecektir. Politika ile polis sözcüğünün aynı kökten geldiğine dikkati çekmek istiyorum. Değişiklik şu andaki OHAL uygulamasını kalıcı hale getirmek için yapılmaktadır. Klasik siyaset anlayışında devlet bireyin hak ve özgürlüklerini korumak için kişileri iktidara, demokratik katılıma özendirir. Toplumu özgür örgütlenmelerle güçlendirir. Bu değişiklik sonucu ne olacak? Yürütme gücü temel hak ve özgürlükleri çiğneme aracına dönüşecek. Devlet yürütme siyasetinin kendisini örgütlemektedir artık. Siyaset bu değişiklikle, kendini güvenlik sorunu bahanesiyle kapalı biçimde örgütlemektedir. Neredeyse feodal bir yapıya, burjuvazinin oluşturduğu dönemlere benzetebiliriz. O zaman köylüler sırf güvenlik endişesiyle, yöneticilerine ekmek, su karşılığında bağlanmışlar, sorgusuz, itaate zorlanmışlardı.
Aynı duruma geliyoruz, burada da yine ben seni koruyacağım, senin görevin itaat etmektir denmekte. Nitekim Sayın Erdoğan bunu açık açık söylemektedir. Bu sistemde güç ve siyaset egemendir, Halk canını, malını kurtarma telaşına kapılmıştır. Terör bahanesiyle eyleme dayalı suç anlayışı yerini, tam tersi potansiyel suç üretimine bırakmıştır. Ne sanık ne mahkum, uzun süreler gözaltı, Hak hukuk arama olanağı ortadan kaldırılmıştır. Hukukun temiz yüzü değil karanlık yüzü kullanılmaktadır Artık yasama, yargı hiçe sayılır. tek adam yönetiminde, başkan düşmanı, teröristi, yabancıyı kendi başına belirleyecektir. Ortak disiplin kuralları geçerli değildir, mevcut yönetimin aykırı görüşlü kişi ve kurumlarca rahatsız edilmemesi asıl sorundur. Başkan kendi düşüncesinde olanlarla dayanışma içindedir. Bio-iktidar kaç çocuk yapılacağı, kürtaj konuları gündemi oluşturmaktadır. Işsizlik, yoksulluk, kendini ifade edememe öfkesi linç temelinde toplumu birbirine kırdıracak, bu durum toplumsal kaos yaratınca, düzen bu kaosu önleme adına güçlenerek sürdürülecektir.
Faik Güleçyüz: 21.Asır bilgi asrı, İnsanların internetle her türlü bilgiye ulaşabildiği bir çağı yaşıyoruz Dolayısıyla dünyanın gidişatına bu doğrultudan baktığımızda eski liderlerin, 20.asırdaki liderlerin bu asırda geçerliliği yok, olmayacaktır da. Yeni lider tipi çıkacak, onlar da liderimsi olacak ve 21.asırda ortak akıl öne çıkacaktır. Burda da söyleyeceklerim ve söylediklerim kontr gerillaya karşı insiyatifi bağlamaz, benim kendi görüşlerimdir. Türkiye de de bu perspektiften baktığımız zaman Tayyip Erdoğan karizmatik, tek başına kitleleri sürükleyen, yüzde elli oy alan son lider, bir daha böyle bir lider gelmeyecek Türkiye’ye , o sondur. Anayasada önümüze getirilen değişikliklere baktığımızda, kuvvetler ayrılığı diye birşey yok. Yasama, yurutme, yargı arasında hiçbir denge yok. herşey geliyor, cumhurbaşkanı yetkisinde toplanıyor ve bu kişi melaike olsa bu yanlıştır. Ben diğer toplantılarda hem evet hem hayır koyacağımı söylemiştim. Ama şimdi şakası yok, sandık önümüze geldiğinde aklımızı kullanmamız gerekecek. Benim aklım bi evet bir hayır şeklinde sarkaça döndü. Ben vatandaş olarak hayır diyeceğim okuduklarım, duyduklarım, meselenin aslını ve öğrendiklerim doğrultusunda. Şunu açık bırakmak istiyorum, olağanüstü büyük bir değişiklik olmadığı sürece.
Yakup Karabacak: Önümüzdeki iki aylık dönem boyunca sandıktan çıkacak sonuç ne olursa olsun, bu sonucun Türkiye için sağlıklı bir sonuç olması için, sağlıklı bir tartışmanın bu iki ay boyunca yürütülmesi gerekir. Bunu sağlamak da bilhassa öncelikli görevidir sivil toplum örgütlerinin.. Siyasi partilerinde referandum kampanyaları başlayacak. Gönlümüzden geçen, vatandaş olarak isteğimiz, kutuplaşmaları derinleştirmeyecek bir lisan ve tarzla yürütülmesi. bir ay önce anayasa paketi meclis kuruluna henüz gelmeden önce MHP bu paketi desteklemesiyle ilgili Devlet Bahçeli’nin kritik bir açıklaması vardı, “Fiiliyatta var olan bir durumu resmi ve hukuki bir düzleme oturtulması için biz bunu destekleyeceğiz” dolayısıyla insanın aklına şu soru geliyor: Yürütme bahsinde cumhurbakanlığı makamının durumu bu anayasa değişikliği ile fiiliyatta var olan durumun hukuki bir geçerlilik kazanması haline mi gelecek, aksi taktirde sonuç hayır çıkarsa bu durum bu halliyle devam etmeye ne kadar müsait? Bizim için, tartışmak için kritik bir konu.
Vasfi Kösebey: 57’de ileri hareket diye Halk Parti bir anayasa hazırladı. O anayasayı hazırlayanlar, 61’de o paketi çıkardı. Ne vardı? Hükümet, anayasal kurumlarla icrada bulunabilir diye… kimdi? Üniversiteler, MGK, anayasa mahkemesi, bir de Senato. Demirel, göreve geldiğinde hiç bir tayin yapamıyor. Yaptığı tayin dönüyordu. O sıralar çift Meclis’in olması; senatonun olması, işleri ağırlaştırıyordu. Sonra Başkanlık Sistemi’ni ilk defa 70 yılında Kasım Kürek seslendiriyor. 71’de MNP Erbakan seslendiriyor. 77’de Türkeş, 84’te Turgut Özal seslendiriyor. Demirel bunu kabul diyor. Ve BBP başkanı Yazıcı ile Besim Tibuk’ta aynısını söylüyor. 1973’te Halk Parti’yle kurulan Meclis’te Radyo TV’de İsmail Cem başkandı. Hatıralarında “ben öyle bir kadrolaşma yaptırırım ki, otuz seneden beri kimse bunu çözemez” diyor. Bunlar icraya büyük bir engel teşkil ediyordu. 2003’ten sonra Ahmet Necdet Sezer, “ben bu kadar engel olabiliyorum, biraz da siz engel olun” diye adeta partilileri ve stöleri harekete geçirmeye çalıştı. Emekli oluncaya kadar kurumlar vekaleten idare edilmişti. 1:Demokrasi var. Tabi, bir cumhurbaşkanı gidecek sonra öteki gelecek. Türkiye’de CHP asla iktidara elemez. Kimseyi kırmak istemem ama Kemalizm kaldığı müddetçe CHP asla bunu göremez. Türkiye’de bütün problemler oraya çıkıyor. M. Kemal’in kafasındaki “Benim devrimlerin Anayasa’dan üstündür” Ankara’da rakı sofralarında devleti idare ediyordu. İnönü’nün serzenişleri vardı. İktidara gelen adamın bir altyapısı vardır. Bu altyapı, 1:Adalet, 2.Meşruiyet, 3:Liyakat, 4: Mülahazat. En iyi kanunlar, en kötü lider döneminde memleketi berbat eder. En kötü kanunlar, en iyi lider döneminde memleketi payidar eder. Şimdi kanunlar da iyi olacak, lider de iyi olduğuna göre Türkiye bana göre ileri gidecektir. Benim reyim evettir. Karşı propaganda, sosyal medya korkunç yalanlar söylüyor. Olmadan nasıl bir şeyler söylüyorsun? Bu adam bir yerden sonra gidecektir. 5816 nolu kanun, M. Kemal’i koruma kanunudur. Bu kanun olduğu müddetçe konuşamıyoruz. Elbette eleştirilecektir. Dış basında muhalifleri destekliyor, ben her yerde evet için çalışacağım.
Ali Faik Aydın: Kurtuluş Savaşından sonra kurulan cumhuriyet ve anayasalar parlamenter sistemden ayrılamaz. Çünkü onlar parlamenter sistemin altyapısını oluşturuyordu. Özellikle eğitim ve sosyal hakların gelişmesiyle kişilik ve kimlik sahibi bireylerin oluşturduğu seçmen kitlesinin bir parlemanto oluşturması düşünülüyordu. 62 anayasası kuvvetler ayrılığını ve yargı bağımsızlığını ve kişi hak ve özgürlüklerini teminat altına almıştı. Sendikalar kooperatifler vs önündeki engeller kaldırılmıştı. Şu an sanki cumhuriyetin kuruluşundan intikan alma gibi bir durum var. Laik sosyal hukuk devletini geriye döndürme girişimleri gibi geliyor bana. Anayasada hangi yetki yok ki anayasa değiştirilirse herşey düzelecek. Zaten kendileri şu an başkanlık yapmaktadır. Yani yasada olmayan yetkileride kullanmaktadır. Bir de anayasayla bu yetki verildiğinde diktatörlüğün boyutları nereye varır ben düşünemiyorum. Mahkemeler zaten etkisiz ama istenmeyen kararı veren mahkeme ya da savcı yargılanıyor görevinden alınıyor. Bu gülünç ve acıklı seçim. Tarih bunu hiç iyi anmayacak. Seçimden vazgeçilmesi iyi olur çünkü eğer terror duracakmış ya da ekonomi daha iyi olacakmış hiç bir yetki noksanı yok ki bunlarda anayasa değiştirildiğinde bunlar olsun. Bu şantaj gibi geliyor insana. Belkide fetö darbesi danışıklı olarak yapıldı bunları bahane göstermek için deniliyor. Fetö ile bizim hiç alakamız yok. Asla alakası olmayanlar daha çok mağdur olmakta.
Gürcan Onat: Ülkemizde derin devlet yapılanması bitmemiştir ve devam etmektedir. Türkiyede askerler hariç herkes darbelere karşı çıkıyor. Ama bir türlü önlenemiyor Ben darbe tehlikesinin bittiğine inanmıyorum. Ne yazık ki hala bu fetö denen örgütten tam anlamıyla kurtulamadık. Biz ASSAM olarak darbeler bir daha olmasın diye evet diyeceğiz. Burada her türlü düşünce ve inanaç sahibi insanlar var. Ben de buraya farklı düşünceleri dinlemeye ve algılamaya geldim. Keşke büyük millet meclisinde de bunu başarabilselerdi. Çok net söylüyorum ben inancımı yaşamak istiyorum sadece kendim için değil sizler için de aynı şeyi istiyorum.
Yakup Kadri: Siyasetin bu kutuplaşma gerçekliğini ortadan kaldıracak performansı hem iktidar olarak hem de muhalefet olarak ne kadar gösterdiğini sorgulamakta galiba hepimizin bu endişelerimiz göz önünde bulundurulduğunda ortak sorumluluğumuz gibi görünüyor.
Doğan Bermek: Fetö ve darbe riskinden söz edildi. Darbeler gücün odaklandığı ülkelerde olur. Gücü ne kadar insanların ve grupların elinde biriktirirseniz o kadar darbe riskiyle karşı karşıya kalırsınız. Biliyorsunuz Fetö bu günkü cumhurbaşkanını kandırdı. Başka birisinin daha onu kandırması halinde vaziyetimiz daha berbat olacak çünkü darbeyi engellemenin yolu kapanıyor. Daha fazla odaklanma, gücün daha fazla tek elde toplanması ile güç tek elde toplanacak ve o kişi zaten darbesini yapmış olacak. Biz yeni darbeleri davet eder bir yapıdayız bugün. Bu anayasa değişikliği tasarısı yürütmeden başka her şeyi yok ediyor. Geriye ne yasama ne yargı kalmayacağı için ortada bir tek yürütme kalacağı için yürütmeyi konuşmak lazım tabii. Ortada 18 maddelik bir yasa tasarısı var ama bu tasarı anayasadaki 51 maddeyi değiştiriyor başbakan cumhurbaşkanı falan meseleleri nedeniyle. Ayrıca içinde yaşadığımız yasalardan 2000 adedini etkiliyor. Bu tartışmanın etkilediği yasaların sayısı 2000 bu 2000 yasayı da bir cumhurbaşkanı kendi kafasına göre dilediği gibi değiştirebiliyor. Ben bunun bu hızla, bu kadroyla Türkiye’yi çok büyük bir felakete sürükleyeceğini düşünüyorum. Siz inancınızı yaşamak istiyorsunuz ben de inancımı yaşamak istiyorum. Benim inancımı yaşatmıyorlar bana. Kadıköyde kadınlar hayır dediği için kadınları cumhurbaşkanına hakaretten alıp götürüyorlar. Bunu nasıl anlatacaksınız. Nerde kaldı inançlar? Nerde kaldı mülk hani adalet mülkün temeliydi? Patır patır milletin malını mülkünü alıp götürüyorlar. Adam belediyede çalıştığı için Bankasya da hesap açmak zorunda kalmış, adamı işten atıyorlar Bankasya’da Melih Gökçek’in oğluna giden para transferleri ile ilgili Melih Bey’e soru sorulmuyor, oğluna da soru sorulmuyor. Böyle bir ortamda hala bu sisteme evet diyebilmenin güç olduğunu düşünüyorum. Ortada karmakarışık bir yasal yapı var, bu yapıyı düzeltmek yerine bürokrasiyi yok ederek "benim dediğimi yapacak olan adamları oraya koyarak bu işi hallederim" diye bakarsanız aslında devlet fikrini de ortadan kaldırmış oluyorsunuz. Dolayısıyla, bunun herhangi bir şekilde kabul edilebilir yanını ne kadar uğraşırsanız uğraşın bulamıyorsunuz. Sizde devlet fikri varsa, anayasa fikri varsa, hukuk diye bir şeye inanıyorsanız buna evet demenin imkanı ihtimali olamaz.
Hüsnü Adalı: Evet rakı sofrasından devlet yönetiliyordu şimdi de camilerden yönetiliyor. Zaten şu ana hapiste olan değerli Altan biraderlerin dediği gibi Türkiyede siyaset kışla ve cami arasında geçmiştir. Ne zaman bunların içinden çıkıp birinci sınıf bir ülke olacağız laik seküler falan inşallah kızım görür. Hayyam adalet evrenin ruhudur diyor. OHAL de seçim ve referendum yapılamaz. Darbe tehlikesi özgürlük demokrasi ve hukuk devletiyle çözülür böyle değil. Güvenliği için özgürlüğünden vazgeçenler aslında her ikisinede layık değildir diyor Benjamin Franklin. Bir liberal olarak ikiside benim içiin önemli ve olmalı.
İktidar her rejimde vardır ama muhalefet sadece demokrasilerde vardır. Starbucks, Trump politikalarına karşı 10bin mülteci işe alacakmış ve federal mahkemede Trump’a dur dedi. İşte güçler ayrılığının hikmeti. İşte başkanlık sisteminin düzgün olduğu ülkenin Amerika olduğunun ispatı. Atatürk, Gandi bile gelse dünyaya arkadaşlar oyum hayırdır. Çünkü ilkesel bakarım ben. Ama ben adım gibi biliyorum evet diyecek arkadaşlarım RTE adaylığı bıraksın ya da bu system kötüdür gibi açıklama yapsın hepsinin burada Hayırcı olacaklarına eminim. İlkesel değilseniz ne dediğiniz çok ta önemli değil. Montesquieu daha 18 yy’da yasama yürütme yargı bir kişiye bağlıysa o kişi özgürdür diğerleri köledir diyor.
Kemal Yücel: Partimiz bir görüş açıklamadı. Benim kişisel görüşüm hayır. Kabul edilebilir bir teklif değil bu. Bunu partimde hem hukukçu hem siyasetçi olarak dile getiriyorum. Gözlemlediğim kadarıyla Ak Partililerin çoğu da bu paketten memnun değil. Bu paketin anayasal ve siyasal anlamda doğuracağı sonuçlar anlamında sistemin merkezileşmesi ve tek kişiye yetkilerin verilmesi meclisin adeta yok edilmesi denge denetim mekanizmalarının kaldırılması yargının tamamıyla yürütmeye bağımla hale gelmesi gibi çok ciddi endişeler var. Gördüğüm Ak Partililer kendilerine şunları soruyorlar. Şu sistemde Erdoğan değil de başkaları seçilirse halimiz nice olur. Ben niye karşıyım kuvvetler ayrılığı yok olacak cumhurbaşkanı partili olacak ve partisinin de genel başkanı olabilecek. Seçimler aynı gün aynı tarihte yapılacak ve görev süreleri meclise seçilen milletvekilleri ve meclisin görev süresiyle cumhurbaşkanının görev süresi aynı olacak. Bu iki madde bile sistemi otomatikman yürütmeye bağımlı hale getiriyor ve meclisi cumhurbaşkanının feshetmesine gerek yok. Meclis zaten seçildiği anda cumhurbaşkanına bağlı bir meclis olarak seçildiği için feshedilmesi düşünülemeyecek bir meclis gündeme geliyor. Zaten yok hükmünde olan bir meclis olacak çoğunluk itibariyle çünkü seçmen aynı gün sandığa gittiğinde cumhurbaşkanı için ayrı birine ayrı bir partiye, yürütme meclis için ayrı bir partiye oy vermez. Bu belli bir şey ikisinde de aynı partiye oy verir cumhurbaşkanlığında da otomatikman yüzde elliyi geçme zorunluluğu var. Dolayısıyla seçmenin çoğunluğu kazanacak cumhurbaşkanı etrafında toplanacak. Cumhurbaşkanı etrafında toplanan seçmen meclisi ona verecek. Seçmen psikolojisi budur bunun aksini düşünmek çok zor.
Yargı bağımlı hale gelecek ve taraflı olacak. Yargı ve hakim seçimi bu modelde cumhurbaşkanına veriliyor. Cumhurbaşkanına verilmese de meclis seçermiş gibi bir manzara oluşturuluyor. Meclis de zaten cumhurbaşkanının hegemonyası altında olacağı için meclisin seçtiği üyeleri de cumhurbaşkanı seçmiş olacak dolayısıyla tarafsız ve bağımsız yargı ortadan kalkmış olacak. En önemli sakat özellikleri bunlar. Bu modelin kabul edilebilir bir model olmadığını düşünüyorum.