YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 4. Kat Kızılay
TARİH: 3 Aralık Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Başkan Yrd.)
2 / Şiddetsiz Toplum Derneği (Rıza Sümer – Başkan)
3 / Doğal Yaşam Derneği (Yıldırım Kaya – Başkan)
4 / Öğrenci Velileri Derneği – ÖVDER (Enver Önder – Gen. Bşk.)
5 / STGM (Hatice Kapusuz – Çalışan)
6 / Mazlum-Der (Ayşehül Sarıkaya – Şube Yöneticisi)
7 / Uluslararası Anadolu Kütüphaneciler Derneği (Hürdoğan Aydoğdu – Başkan)
8 / Uluslararası Bağımsız Denetçiler Derneği (Eyyüp Sabri Güler – Üye)
9 / Kafkas Dernekleri Federasyonu (Ömer Atalar – YK Üyesi)
10 / Komeleya Hevi Derneği (Mehmet Yıldız – YK Üyesi)
SENDİKALAR – KONFEDERASYONLAR
1 / Hak- İş (Hakkı Sever – Temsilci)
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 4 izleyici katıldı.
MODERATÖR
Oya Özden
GENEL KONU: Türkiye-AB İlişkileri; Nereden Nereye
KONUŞULANLAR
1 / Enver Önder: AB ülkeleri yaklaşık 50 yıl içinde kendi aralarında bir ekonomik ve siyasi birlik oluşturmuşlardı. Günümüzde 27 katılımcı ile birliklerinde dolaşım serbestliği, ortak para birimi ve kültürel dayanışma ile dünyada bir ağırlık kazanmak ve kendilerini güvenceye almak için birliklerini sürdürüyorlar. Türkiye ile ilişkileri ilginç bir yol izlemektedir. Türkiye'nin birliğe girme başvurusundan sonra birkaç olağanüstü durum yaşadı. Askeri ve sivil darbeler, demokrasinin üstüne şal örtmeler gibi üyelik görüşmelerinde yol alınamadı. Ancak 2004'te AB'ye başvuru yinelendi ve ön görüşmeler başladı. Bu süreçte ne AKP yönetimi AB'ye girmeye çok hevesliydi ne de AB Türkiye'yi aralarına almaya. AKP'nin amacı içeride bir umut yaratmak, işsiz ve yoksul kesimlere bir yapay cennet kapısı umudu göstermek için bir arayış idi. AB açısından kendi birliğini sürdürme tartışmalarını ötelemek, 70 milyonluk bir tüketim toplumunu küstürmemek için karşılıklı razı olduğu bir girişimdi, samimi değildi. AKP de AB de birbirlerini ve temsil ettikleri toplumları oyalama çabası içindeydiler. Geriye baktığımızda şunu düşündürüyor; AB'ye girsek ne olurdu, girmedik ne oldu? Özünde hiçbir şey değişmezdi AB'nin temel amacı temsil ettiği sermaye diktatörlüğünün sürdürülebilirliğini sağlamaktır. Bugün Ortadoğu'da kan gölü AB için rahatsız edici gözükmüyor. Bizim için acil çözüm, Türkiye halklarının bir arada, eşit, barış ve demokrasi içinde yaşamalarıdır ve savaşımımız bu yönde olmalıdır.
2 / Rıza Sümer: Kişi, örgüt ve devletlerin bulundukları coğrafyada ortak değerler etrafında örgütlenmesi dünyanın gereksinim duyduğu bir konu. Devletlerin yüzü dört tarafa dönebilecek durumdadır, Türkiye de böyle yapmalı ve bence AB'den hiçbir zaman kopmamalıdır. Fakat AB demokrasiyi geliştirmekte ve şiddeti azaltmakta çok etkili değil, aksine üyeleri Ortadoğu'da ve diğer yerlerdeki kanlı olayların alevlendirici gibi davranıyor. AB'ye gerek var ama şu andaki yapısı itibariyle güven vermiyor. Türkiye'nin de AB'ye girmek için değerlerini geliştirmekte eksikleri var. Örneğin örgütlenme, ifade etme, yayın gibi alanlarda AB'nin çok gerisindeyiz. Çevre konusundaki geriliğimiz bile AB'nin bizi kabul etmemesi için geçerli bir neden. Bir toplum ülkesini ancak bu kadar küllük ve çöplük olarak kullanabilir. AB ülkelerinin hiçbirisinde milletvekilleri, gazeteciler, siyasetçiler, STÖ üyeleri tutuklu değil, sabah vakti evleri basılmıyor. İdam en büyük şiddettir, insanlık suçudur. Hiç kimse birinin öldürülmesi hakkında karar veremez. Türkiye'de idam gelsin sesleri olduğu için utanıyorum.
3 / Yıldırım Kaya: Aklımın yettiğinden beri AB'ye karşı olan biriyim. Çünkü AB'nin amacı belli; üç lider ülkenin kendi arasında işbirliği için kurmuş olduğu bir yapıdan başka bir şey değil. Kendi aralarında liderin kim olacağı konusunda çekişme var. Bir taraftan Almanya, bir taraftan Fransa, bir taraftan İspanya çekiştiriyor. İngiltere durumun farkında, para birimini bile kullanmıyor. İşin bir de göçmen boyutu var, kendi ülkesini de rahatsız edeceğini görünce önlem aldı. Türkiye neden böyle bir hayalin peşinde? Türkiye çoğu AB ülkesinden daha önde olan bir ülkeydi ancak dış güçlerin yarattığı durumlar nedeniyle AB'ye muhtaçmışız algısı yaratıldı. Bugün AB içinde olup da gelişmiş bir ülke görmüyorum mevcutların dışında. Yunanistan'ın, Portekiz'in hali belli. AB'nin bize bir şey kazandıracağını düşünmüyorum. AB standartları belli, Kopenhag kriterlerinin hiçbiri şu anda ülkemizde yok, geriye doğru gidiş var. Şangay Beşlisi'nin içinde olan ülkelerin de durumu belli. Bugün girmeye kalksanız Esat'ın arkasında olan devletler var; onu yıkmaya çalışırken, oraya girdiğinizde yaman bir çelişki ortaya çıkıyor. Çin Doğu Türkmenistan'ı PKK gibi görüyor. Şangay Beşlisi'ne girdiğinizde can ciğer olduğunuz Doğu Türkmenistan'a PKK gözüyle bakabilecek misiniz? Kuracaksanız Türk Birliği'ni kurun. Ona da bir engel var. Bunun hayata geçmemesi için dış güçler harekete geçer. Ben AB'ye karşıyım. Olsa da olur olmasa da ama olmasa daha iyi olur.
4 / Belgin Çelik: AB içinde Türkiye'den daha kötü koşullara sahip ülkeler var. Macaristan Avrupa'nın en yoksul ülkesi, insanlar sokaklarda yaşıyor. Romanya'da da aynı şekilde. Biz şimdi AB'ye girmeden Şangay Beşlisi'nde girmek istersek, Putin bizi seve seve alacak ve Rusya sıcak sulara daha yakın temas sağlayacak. Zaten Suriye'de mevzu Esat'ın devrilmesi değil. Şangay da bir arka bahçe. Biz NATO'da çıkmamız için en az 50 yıl gerekli. Hiçbir kanal bize gerçeği göstermiyor. Biz sadece doların derdindeyiz. Gelelim idama. Hiçbir ülkede idam olmamalı. Bu hükümet birçok derneğin açılmasına vesile oldu. İdamın kalkmasına da vesile oldu ama şimdi kendi doğurdukları çocukları teker teker yok ediyorlar.
5 / Hakkı Sever: AB ile ilişkiler 1959'da müracaattan sonra 1964'te yürürlüğe girdi, inişli çıkışlı bugüne kadar geldi. İthalatın %39'u, ihracatın %49'u, 100 milyar dolarlık bir para akışımız var. Bir günde AB'nin görüşmeleri donduruyorum demesinin ardından, "Ben Şangay Beşli'sine giriyorum" derken, para akışının hesabı yapıldı mı? ABD başkanı seçildi, dolar ne hale geldi? Bunların hesabı yapıldı mı bilmiyorum. AB ülkelerinin şirketlerinin %17'si Türkiye'de aktif halde, %70'i de AB ortaklı. Bunlar ne olacak? Türkiye tepkilerinde haklı. 52 yıllık bir zaman var. Neden bu kadar oyalandı, bilemiyorum. Şangay Beşlisi'ni biz bilmiyoruz. Bunun iyi araştırılması lazım. Şangay ile ilişkilerimizde 3 milyon dolardan bahsediliyor. Bunun hesabını uzmanların iyi yapması lazım. AB ile 17 Aralık'ta toplantı var, AB ne düşünüyor göreceğiz.
6 / Hürdoğan Aydoğdu: Avrupa Birliği pazardı, ekonomik bir işbirliği olarak ortaya çıktı, sonra birlik oldu. ABD'ye karşı güçlerinin yetmediği yerde bir güç oluşturmak istendi AB ile. Sonrasında demokrasi, insan hakları gibi konular devreye girdi. İşgücü dolaşımını sağlamak için diğer hakları da yanına eklediler. Biz Gümrük Birliği anlaşmasını yaptık, ithal aldığımız mallarda sıfır gümrük ama ihracat yaparken kotası ve gümrük vergisi var. Türkiye karar mekanizmalarında yer almadığı için bunlara bir etkide bulunamıyor. AB emperyalizmini istemiyorum ama buna karşılık insan hakları boyutu var işin. Biz AB'ye girmeyi isterken, Kopenhag kriterlerinden dolayı istedik. AKP'nin de amacı buydu. Demokrasi ve insan haklarının sağlanması, işçilerin serbest dolaşımıydı. Bunu da olanaklı görmüyorum şu anda. Şangay Beşlisi'ne gelince; kuruluş amaçlarını düşününce bunu AB'ye ikame edemezsiniz. Şangay Beşlisi, insan hakları bahanesiyle AB ve NATO ülkelerinin başka ülkelere müdahalesine karşı kuruldu. Bunların da sömürgeleri, katliamları var; bu anlamda insan hakları konusunda bize bir şey katacaklarını düşünmüyorum.
7 / Mehmet Yıldız: Ülkelerin dostlukları değil, menfaatleri vardır. Dünya ile bir bütün halinde yaşamak zorundayız. AB ile 50 yıllık bir ilişki var, bir günde bitiremezsiniz. AB de mevcut iktidar da makyaja yönelik söylemlerde bulunuyorlar ve ciddi değiller. Biz AB ile de bütün dünya ile ilişkilerimizi menfaatlerimiz doğrultusunda yürütebilmeliyiz. AB ile Şangay arasında bir seçim yapmak zorunda değiliz. İkisi ile de ticari ilişkilerimizi geliştirmeliyiz. Ama üçüncü bir seçenek olarak biz neden İslam Birliği'ni önermiyoruz? 57 tane halkı Müslüman olan ülke var, 20'ye yakın Türki cumhuriyet var. Bunların hepsinin ortak kültürü İslam'dır. Ulusal bütünlük de biraz İslam birliğine bağlıdır. Ama bu konuda özellikle aydınlarımız bıyık altından gülüyorlar. Oysaki biz İslam ülkeleriyle de neden turizm yapamayalım? Biz dünya ile kültürel ve ticari işbirliğine açık ve hazır olmalıyız. AB'nin bize en büyük katkısı, askeri vesayetten kurtulmamızdır. Birçok iktidar Kopenhag Kriterleri bahanesiyle bazı kanunları geçirdi. AB olmasaydı bugünlere gelemezdik, çok da kötü bir noktada değiliz. Darbe sürecinden bu yana iktidar yetkisini kötüye kullanıyor ama bu durumun da geçici olduğuna inanıyorum. Bir alternatif ortaya konmadıkça iki top arasında gidip gelirsiniz. Bugün doğu ve batı emperyalizmi birlikte dünyayı yönetiyor. Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin, BM beşlisi olarak dünyayı yönetiyorlar. Irak'ı, Afganistan'ı bunlar vuruyorlar. Biz Amerika ve Rusya çatışıyor sanıyoruz. Biz yönetenler ulusal menfaatlerini göz önüne alarak yönetmeliler.
8 / Hatice Kapusuz: AB ile süren mülteci müzakereleri aslında bizim evrensel norm ve ilkeler bakımından kabul edemeyeceğimiz bir düzeyde gidiyor. Birinci sebep şu: Türkiye Cenevre Mülteci Sözleşmesi'ne şart koydu yıllar boyunca ve bu, insan hakları savunucularının karşı çıktığı bir şarttı. Türkiye Avrupa'nın doğusundan gelen hiçbir mülteciyi kabul etmeyeceğini, doğusunda gelişmemiş ülkeler olduğunu ve bu sözleşmeyi kabul ederse, yönetemeyeceği kadar çok mültecinin geleceğini, sadece batısından gelecek mültecileri kabul edeceğini söyledi. Bugün bu kapılar açık. Avrupa'nın yaptığı müzakere ve pazarlığın kendisi de kabul edilebilir değil. Biz mültecilerin gönderilmemesi üzerinden AB'nin, ses çıkarabileceği birçok hak ihlali ve insani krizlere sessiz kaldığına tanık olduk. Bu kriz sürecinin bizim asla kabul edemeyeceğimiz, temel ilkeler ve insan hakları bakımından çok sorunlu bir taraf var.
9 / Eyyüp Sabri Güler: Burada kıyaslanması gereken AB ve Şangay değil, NATO ile Şangay. AB ekonomik işbirliği için ortaya çıkıp sonra insan hakları konusunda da örgütlenen bir yapı. Şangay ise savunmaya dayalı, NATO gibi kurulan bir örgüt. AB 12 ülkenin katılımının hedeflendiği Avrupa Topluluğu'nun devamıdır, ekonomik bir ülkedir. Hristiyan kulübüdür, bizi de almayacaklardır. Hedefleri Hristiyan ağırlıklı tek devlettir. Bugün Ortadoğu ve Güney Asya'da oynanan oyunların sonucunda, 14. yüzyıldaki köle ticaretinden farksızdır; zavallı insanların "kriterlerine göre" seçildiği, bir oyun oynanmaktadır. AB'nin yaptığı ikiyüzlülüktür. O çocuğun sahile vurması bir dönüm noktasıdır, tarihtir; bu nedenle ben AB'nin samimiyetine güvenmiyorum. Çözülme sürecine de girmiştir. Oyunun temelinde beyaz ve siyah enerji savaşlar vardır. Başını Rusya'nın çektiği bir grup, AB'nin çektiği bir grup ve ABD'nin çektiği bir grup var. Sınırlar sermaye açısından kalkmıştır, gümrük birliği antlaşması Türkiye'nin mahvolduğunun göstergesidir. Dünyada global ekonomi hakimdir ve 11 Eylül'de yeni bir tarih yazma yoluna girmiştir. AKP 2004'ü AB'ye giriş tarihi olarak açıklamıştı ancak olmadı. Türkiye demokrasiyi, insan haklarını AB için düşünmemeli, yolsuzluğu önlemeli, eğitim hak ve sorunları bir an önce çözülmeli, çözümün de tam adı tam bağımsızlık.
10 / Ömer Atalar: 52 yıllık süreçten bahsediyoruz. Krizler, darbeler yaşamışız. Kopenhag'ın yanında bir de ekonomik kriterler var. Türkiye hiçbir zaman bu ekonomik istikrarda olmadı. Türkiye'nin AB müzakerelerinde Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerle anılmaması gerekiyordu, Türkiye özel bir başlıkla anılmalı. Türkiye'nin AB'ye girmesinden rahatsız olabilecek yapılar var, bunların iyi müzakere edilmesi gerekiyordu. Bir savunma işbirliğidir Şangay Beşlisi de. Türkiye ben geldim diyerek Şangay'a giremez. Yalta Konferansı'nın tekrarlanması gerekir, Rusya da seni almaz. Biz zannediyoruz ki başvurunca alırlar. Biz Şangay ile 6 yıldır konuşuyoruz ama bir adım ilerlemiyoruz. Darbe olmasaydı belki Yunanistan ile birlikte AB'ye girecektik. AB bir medeniyet olayı. Eğer Türk tipi başkanlıktan kastımız, Rus tipi ya da Kazak tipi ise yerimiz Şangay. Bireyler olarak demokratik bir şekilde yaşamak istiyorsak yerimiz AB'dir. Eğer IŞİD tarzı, radikalleşmiş gruplar temelli cihatçı bir yaklaşım yerine; medeni, kentli, bedevilikten uzaklaşmış, kendini güncellemiş bir dini anlayışla dünya medeniyetinin parçası olacak şekilde hareket ederse, bu, AB'ye giriş için engel değil. Tam bağımsız söylemi doğru değil, tam bağımsız olmak mümkün değil. Dünyada tam bağımsız sadece Güney Kore var. Küreselleşme dediğiniz şey, iletişimin, ulaşımın gelişmesi ile olmuş doğal bir şey. 60 milyon turistten bahsediyoruz ülkemize gelen, bu küreselleşmenin bir sonucu. Kimseden bir şey almamak olanaklı değil. Bunun ekonomik olarak getireceği yük, Türkiye'nin altından kalkamayacağı bir durum.
YEREL KONU: Ankara'da Kapatılan STÖ'ler ve Sivil Toplum Çalışmaları
1 / Ömer Atalar (Kapatılan Aktif Toplum Alternatif Gelecek Derneği adına): Toplum biraz daha örgütlensin; hem siyasi hem toplumsal olarak var olan umutsuzluğa bir alternatif inşa edilebilir mi, örgütlülük başlatılabilir mi diye kurulmuş liberal çizgide bir dernekti. Tahminimce bizim derneği "PKK'cı diye" düşünerek kapattılar. Bizim derneğimiz çok aktif değildi son zamanlarda. Dernek kapatmalarında, Gündem Çocuk ve Çağdaş Hukukçular Derneği gibi, arayıp tebligatta bulunuyorlar sizin faaliyetlerinizi durduracağız diye; gelip kapıya mühür vuruyorlar. Hesaptaki aktif parasına el koyuyorlar. Buna itiraz etmek için bireysel başvurunun bir hükmü yok. Bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi'nin bir dairesine başvuruyorsunuz. Bireysel başvuruyla görevlendirilmiş üyelerden beş altı kişilik bir ekip bakıyor buna ve normal bir mahkeme işi yapıyor başvuruyla ilgili. Bunun anayasaya aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurulabilmesi gerekiyordu ama bunu engellediler. KHK bir yasal düzenleme olduğu için bireysel başvurunun bunu iptal etme şansı yok. Burada bir hak ihlali olduğunu tespit edebilirdi ama buna da gücü yetmedi. AİHM'e başvurabilmek için bireysel başvurunun reddedilmiş olması veya sonuçsuz kalması gerekiyor. Hiçbir hukuk yolu yok. Kapatılan derneklerin gidebileceği bir hukuk yolu yok. AİHM'in işten atılmayla ilgili verdiği karar burada da örnek niteliğinde. AİHM'e çok fazla başvuru geldiği için, kendisi bir bürokrasi oluşturuyor. Türkiye masasının içinde sırf bu işe bakması için ekip kuruyor, bununla zaman kazanmak istiyor. Bireysel başvurunu yapıyorsun. Biriyle ilgili pilot karar verildiğinde benzer başvurular için de geçerlilik kazanıyor. Burada siyasi bir durum var, hukuki bir çözüm yok. Erdoğan derse ki, referandum bıçak sırtında; kapatılan dernekleri açayım, HDP'li vekilleri çıkarayım, barış ve huzur atmosferi sağlayayım, oy alayım derse; o zaman bir çözüm olabilir.
2 / Hatice Kapusuz (Kapatılan Gündem Çocuk Derneği adına): Gündem Çocuk'un ofisinde üç ayrı ofis vardı, onları da kapatmış oldular; nereye başvurulabileceği belli değil. Önce KHK ile kapatmadılar. OHAL'den aldıkları yetkiyle valilik durdurma kararı vardı. Algıladığımız kadarıyla tüm karar defterleri ve hesap defterlerine el kondu. Tüm örgütlerin defterlerini düzgün tutuyor olması lazım çünkü OHAL'in verdiği yetkiyle bunun her örgütün başına gelebileceğini düşünüyor olmak gerekiyor. Normatif olarak işleyen bir sistem yok, keyfiyete dayalı sınırsız bir yetki alanı var ama en azından temel şeylerden ceza alacak bir noktada olmaması tüm STÖ'ler için önemli bence. Durdurma sürecinde de şöyle yaptılar: Daha önce liste yayımlanmadı, kimse hazırlıklı olmasın diye. Gündem Çocuk'a 17:40 gibi bir saatte telefon açıp, 15 dakika içinde geliyoruz dediler. Normalde 24 saat önce arayıp randevu ile gelebilirler kural olarak. Hem evraklarına el kondu, sonraki hafta da yayınlanan KHK ile de kapatılmış oldu. Tüm süreçlerle ilgili bir belirsizlik var. Yönlendirme yapmak konusunda da. Gündem Çocuk şunu yaptı; valiliğin içinde OHAL masası var, derneğin tekrar açılması için oraya başvurdu. Ama mekanizmalar çok açık değil. OHAL'in bir getirisi KHK ve OHAL'in ilan edildiği koşullardan bağımsız işleyen bir etkisi söz konusu. Kanuni değil aslında. Bizim STGM olarak da destek verdiğimiz birçok örgüt kapatılmış oldu. Devletin hizmet üretmediği alanlarda faaliyet yürüten, o alanları doldurmaya çalışan dernekler (kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı vb. gibi alanlarda) kapatıldı ve bundan doğan mağduriyetler var.
3 / Hürdoğan Aydoğdu: KHK ile 550 dernek kapatılacak dendi, 375'i kapatıldı. KHK'ların hepsi bir eylemin, OHAL'in sonuçları. Bu nedenle direkt OHAL'e karşı bir şeyler yapılması gerektiği taraftarıydım. KHK'lar çıkarken kendi yasalarımızda düzenlenmiş bir durum var ama bu kurallara da uyulmuyor şu anda. Daha önce FETÖ ile bağlantılı olarak dernekler kapatılırken, Bahçeli'nin gidip başbakan ile görüşmesinin ardından diğer örgütler de kapatılmaya başladı. Orada bir pazarlık söz konusu bence. Anayasa Mahkemesi KHK'larla ilgili CHP'nin başvurusunu reddetti. Hükümet OHAL'den yararlanarak bir KHK ile Anayasa Mahkemesi'ni kapatıyorum diyebilir şu anda. Anayasa Mahkemesi kendi varlık nedenini de ortadan kaldırmış oldu.
4 / Belgin Çelik: Bu anayasa, 12 Eylül Kenan Evren'in mirasıdır ve hala çekiyoruz. Bir dernek mahkeme kararıyla kapatılabilir. Dernekler masasında her zaman bir vali yardımcısı vardır. İstanbul'da o dönemin vali yardımcısı, genel ahlaka aykırılıktan Lambda İstanbul'un kapatılmasına karar verdi. Yargı ikiye ayrıldı, bir savcı kapatılır dedi, diğer savcı kapatılamaz. Çok destek aldık dışarıdan da. Yargıdan çıkan karar "Ya özendirirse". Bugüne gelirsek… AB Sivil Düşün'ü de bastılar. Soru şu: Neden Kürt derneklerine bu kadar ilgi gösteriyorsunuz? Bir gözdağı bu. AB'den neden fon alıyorsunuz deniyor, sen vermiyorsun ki. Yarın başka derneklere de gidecekler, bize de gelecekler. Vergimizi veriyoruz, biz bu korkuyla mı yaşayacağız?
5 / Rıza Sümer: Siyasi partiler, dernekler, vakıflar, şirketler, meslek örgütleri, gazeteler, radyolar, televizyonlar kapatılmamalıdır. Mensupları tutuksuz yargılanmalıdır. Demokratik kitle örgütleri diye tanımlanan gönüllü kuruluşların kapatılması, temel insan hakları kapsamında bulunan ve uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış olan düşünce, ifade, gösteri, toplanma hakkı ve şiddetsiz tepki haklarına da aykırıdır. STÖ'lerin kapatılması demokrasi ağacının köklerinin budanması gibidir. Demokrasinin en önemli beslenme kaynaklarından biri olan STÖ'lere zarar verilmemelidir. Kapanan STÖ'lerin hizmet verdikleri kesimlere karşı da haksızlıktır ve şiddettir. Bu hakların yurttaşlarca kullanılamaması ya da kısıtlanması, toplumsal kalkınma yolunda insan gücünün kaybı ve şiddet demektir. Türkiye'de farklı ırkların doğal zenginlik olarak kabul edilmemesi, dışlanması, Türkiye parçalanmasın, ulusal birliğimiz korunsun isteğiyle davrananlar tarafından, Türkiye'nin parçalanması ve doğal bütünlüğünün bozulmasına yol açmaktadır. Tüzel kişilikler kapatılmamalı, yargılananlar yayın yasağı ve gizlilik kararı olmadan yargılanmalıdır. STÖ'ler ve gönüllülük özendirilmeli, gönüllülüğün aslında toplumsal sorumluluk olduğu anlatılmalı. OHAL'de zarar görenlerin mutlaka başvurabileceği bir hukuk gelmelidir.
6 / Enver Önder: Bir ülkede KHK'lar Anayasa Mahkemesi'nce anaysa üstü sayılıyorsa, hukuk bitmiş demektir. Demokratik bir toplumda ileriye dönük umutlarımız var ama bizimki biraz havanda su dövme oluyor çünkü hukuk yok. Derneklerin kapatılmasından doğan mağduriyetler var. Ayrıca binayı cezalandırıyorlar. Çünkü dernekler kiralık yerlerde oturuyorlar. Mühürlediğiniz binanın kirası nasıl ödenecek, çünkü dernek etkinlik gösteremiyor; kiralayanın suçu ne, ne kadar sürede açacaksınız? Elindeki paraya bile el koyuyor. Normal koşullarda biz STÖ'ler olarak bir şeyi atladık gibi geliyor bana. Derneğin etkinliğinin durdurulması yasal bir sorundur ancak binanın da cezalandırılması demek değildir. Koşullar normale döndüğünde bu konuda bir açılım sağlanması yönünde bir girişimde bulunalım diye öneriyorum.
Ömer Atalar: Bu konuda STGM bildiğim kadarıyla İç İşleri Dernekler Dairesi ile derneklerin uygulamada karşılaştıkları sorunlara ilişkin birtakım çözümler konusunda bir diyalog geliştirdi. Fakat OHAL gelince İç İşleri bu işi rafa kaldırmış. Belki bir normalleşme olursa tekrar konuşulabilir. Örgütlenmenin teşvik edilmesi konusunda çeşitli uygulamalar var dünyada.
Soru / Oya Özden: STGM bu süreçte derneklerin kapatılmaları konusunda bir şey yapacak mı? (Hatice Kapusuz)
Hatice Kapusuz: Tüm belirsizlik STGM için de geçerli. Bizim bir hukuk hattımız var avukatlarla birlikte çalıştığımız. Oraya STÖ'Ler kira, stopaj, vergi vs. konularında bir itiraz süreciyle ilgili soru sorarsa hukuki destek vermeye çalışıyoruz.
Soru / Rıza Sümer: Kapatılan derneklerin yönetiminden ya da üyelerinden gözaltına alınan tutuklanan yok gibi görünüyor şimdiye kadar. Öyle bir olasılık hissediliyor mu?
Ömer Atalar: Çağdaş Hukukçular Derneği ve Özgür Hukukçular Derneği'nde bildiğim kadarıyla kapatma esnasında direnenleri, elektriği kapatıp el feneriyle dövdüler bağlayıp. Onun dışında bilgim yok. Kritik bir konu var burada. Hepimiz Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giriyoruz derneğimiz kapatıldığı anda. Şu anda cezaevleri dolmuş durumda. Bu doluluktan dolayı dışardayız. Tesis yok, imkan yok. Yoksa bir derneği terörden kapattığın zaman bu çok ağır bir suç, 20 yıldan başlıyor. İsteseler, derneğe aidat vereni terör örgütüne destek ve finansman kapsamına sokup götürebilirler.
Hatice Kapusuz: Derneği kapattılar, sen dernekle ilgili bir şey yaptığında, OHAL kanununa muhalefetten üç ay hapis verilebiliyor. Diğer türlü terör bağlantısıyla kapattığı için terör örgütüne destek vermek gibi kapsamlardan değerlendirilebiliyor.
Oya Özden: Geçen ayki toplantımızda Doğal Yaşam Derneği'nin ev sahipliğinde Ankara'da bir platform kurma hazırlığına girişilmiş. Bu konuda Doğal Yaşam Derneği'nden Eyyüp Sabri Güler kısa bir sunum yapacak.
Eyyüp Sabri Güler platformun amacı, vizyonu, yasal statüsü, yönetim şeması, çalışma alanları gibi konularda bir sunum gerçekleştirdi.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
340 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu