Yer: Kocasinan Belediyesi Meclis Salonu
Tarih: 05.11.2016
KATILIMCILAR
DERNEK,VAKIF VE GİRİŞİMLER
1. ANADOLU EĞİTİM VAKFI (Kahraman CALASIN)
2. MEHMET AKİF ERSOY DERNEĞİ (Hüseyin TÜRKMEN)
3. HİMAYEDER (Esat YAKUT)
4. MİRAÇ KÜLTÜR DERNEĞİ (Furkan Yılmaz ALTUNÖZ)
5. MAZLUMDER (Mehmet Fatih OKUT)
6. TEKNİK ELEMANLAR VAKFI (Cafer BEYDİLLİ)
7. KAYSERİ GÖNÜLLÜ KURULUŞLAR PLATFORMU (Ahmet TAŞ)
8. BİRLEŞİK KAFKAS DERNEĞİ (Cengiz KURŞUN)
9. KUDER (Musab BULUT)
10. MİMAR VE MÜHENDİSLER GRUBU (Hasan ARPACIK)
11. SİYAMDER (Senem TİLKİ)
SENDİKALAR
1. GENÇ MEMURSEN (Batuhan GÖĞTAŞ)
2. EĞİTİM BİRSEN (Abudder ELBEY)
3. KÜLTÜR MEMURSEN (Mahmut HARMANCI)
4. MEMURSEN (Harun GÖZTAŞ)
5. SAĞLIKSEN (Mahmut Faruk DOĞAN)
6. BÜRO MEMURSEN (Bahri GÖÇMEN)
7. EMEKLİ MEMURSEN (Uğur MEMİŞ)
8. EĞİTİM BİR SEN 2 NOLU ŞUBE (Murat Bİ)
BELEDİYELER
GÖZLEMCİLER
1. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ (Ebrar ASLAN)
2. Rıza BOZDAĞ (Öğretmen)
KURUMLAR
1. MİLLİ EĞİTİM MÜD. (Hüseyin TAŞ)
MEDYA
1. İHLAS HABER AJANSI
2. KAYTV
ÖZEL KONUKLAR
1 Aydın KALKAN (MEMURSEN İl Temsilcisi)
2 Veli ALTINKAYA (Araştırmacı Gazeteci)
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve gözlemcilerden toplam 50 izleyici katıldı.
MODERATÖR:Adnan EVSEN
Kayseri küçük Millet Meclisi 5 Kasım tarihli buluşmasında "OHAL'de İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ve MEDYANIN DURUMU" konusunu görüşmek üzere özel konukları Memursen İl Temsilcisi Aydın KALKAN ile Araştırmacı Gazeteci Veli ALTINKAYA' nın da katılımı ile Kasım ayı buluşması gerçekleştirilmiştir.
05 Kasım 2016 tarihinde Cumartesi günü Kocasinan Belediyesi Meclis salonunda yapılan toplantıya birçok sivil toplum kuruluşuna ait temsilciler, gözlemciler, medya ve üniversite öğrencileri katıldı.
"OHAL'de İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ve MEDYANIN DURUMU"
Özel Konuk Aydın KLAKAN (MEMURSEN İl Temsilcisi):
Ülkemizde yine patlama olayı meydan geldi. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum İnşallah bundan sonra şehir de vermeyiz. Milletimizin başı sağ olsun. 15 Temmuz günü ülkeyi kuşatma, teslim alma adına bir girişim yapıldı. Bizler darbeleri ve neticelerini bilen bir toplum olarak daha Cumhurbaşkanının çağrısını beklemeden meydanlara indik. Tüm bu olaylardan sonra OHAL ilan edildi. Bizler MEMURSEN olarak meydanlarda ve diğer yerlerde basın açıklamalarımız oldu. Bundan dolayı herhangi bir kısıtlama yaşamadık. Önceki yıllarda OHAL uygulaması ile kıyaslandığında arada oldukça fazla fark var. Bizler şu anda OHAL uygulamasını veya kısıtlamasını hissetmiyoruz. Küçük Millet Meclisi tarafından hazırlanan VTR'yi izlediğimde çok farklı şeyler hissettim. Doğrusu çıktığımda ne konuşacağım diye tereddüt ettim. Sanki bir kısıtlama var ülkede konuşmak kesinlikle yasak, kısıtlanan dergi veya gazete var gibi VTR hazırlanmış. Dikkat edilirse kısıtlama getirilen tamamen ülkeyi bölücü düşüncede yayın yapan, teröre destek veren, FETÖ, PKK, DHKPC, PYD gibi terör örgütleri lehine yayın yapan medya kuruluşları. MEMURSEN den bile açığa alınan ve ihraç edilenler var. Bu arkadaşlar bunların yıllar önce kurmuş oldukları dernek üyeliğinden veya bankada hesabı olanlar. Bazı illerde çocuklarını okullarına gönderen velilerin bir kısmı kamudan ihraç edildi. Bu uygulama Kayseri'de olmadı. Bir ara valiler açığa almada farklı uygulamaya girdiler. Hatta 2009 yılında bile farklı bir derneğe üye olan kişileri bile ihraç ettiler. Bu arkadaşların bir ksımı mağdur olmuşlardı. Bunlar yeniden iade edildi. Biz bugüne kadar FETÖ'nün hep karşında olduk Bu yapının çok güçlendirildiğini ve bu yapının yönünün muhafazakar kimselere yöneleceğini söyledim. Bu yapının dershanesini devlet eliyle okula çevirdiler ve öğrenci başına para ödediler. Sonra okula öğrenci gönderenleri ihraç ettiler. Siyasiler özür dileriz bilemedik deyip kurtulsunlar sıradan vatandaşı da ihraç etsinler. Veliler de özür dileyerek kurtulsunlar eğer bu iş böyle oluyorsa. Bizde aldatıldık desinler. Bütün bunlar vicdanları yaralıyor. Biz sadece ibadet kısmı ile ilgileniyoruz. Bu yapının hiç mi daire başkanı genel müdür ypk? Ben inanıyorum ki bu yapı bir yere demir attığı zaman sonuna kadar giderler. Kendi yandaşları ile orayı doldururlar. Bu yapının üst düzey yöneticilerini tespit edip yargıya teslim etmediğiniz sürece FETÖ konusunda başarılı olunmaz. Bu kimseler cezalarını çeksinler. Mağdur olanlar var ve bunlarda yeniden iade edilsin. Bu yapı devletin içine % 70 oranında sızmış durumdalar. Bu alınanlar hala yeterli değil. Bu anlamda mağduriyetler giderilmeli ve asıl suçlu olanlar tespit edilerek yargıya teslim edilmelidir. Bu işlem yapılırken de OHAL kapsamında ifade özgürlüğüne yapılan herhangi bir müdahale yoktur. Teröre ve bölücülüğe hizmet etmediği sürece herkes her türlü gazetecilik işini ve ifade özgürlüğü konusunda bir sorun yaşamamaktadır.
Özel Konuk Veli ALTINKAYA (Araştırmacı Gazeteci):
Her gün hem ulusal hem de yerel gazeteleri, sabah saat 5- 6 gibi okurum. Gazete adını vermeden ülkemizde kendisini muhalefet gibi gösteren, muhalefetin de ötesinde marjinal yayınları olan iki gazete var. Bu marjinal yayın yapan gazetelerin birinde bugün ülkemizde meydana gelen patlama haberi hiç yer almamış. Ama bu gazetede HDP milletvekillerinin tutuklanması koca koca puntolar ile yazılmış. Cumhuriyet Gazetesinde ise saldırı haberi var ancak bu saldırıyı PKK yaptı diye yer almış. sanki PKK bir hayır kuruluşu veya sıradan bir dernek gibi. Bölücü örgüt PKK ile ilgili olarak terör örgütü PKK diyemiyorlar. Bundan yüz sene önce Türkiye milli mücadele savaşı verdi. Sonra Mondros anlaşması ile orduları dağıtıldı ve yeniden milli mücadele yapılmaya başlandı. O günde İstanbul ve Anadolu basını bölünmüştü. Anadolu basının kahir ekseriyeti milli mücadeleden yana tavır aldılar. İstanbul basının bir kısmı ise diğer tarafta yer almıştı. 15 Temmuz darbe girişiminde de Anadolu basının büyük bir kısmı darbeye karşı yayın yaptı. FETÖ'ye karşı devletin ve milletin yanında olmuşlardır. İstanbul basının ağırlıklı bölümü de darbeye karşı duran bir yayıncılık ortaya koymuştur. Darbeye sıkıntılı yaklaşan ve kapatılan PKK terör örgütünün yayın organı oldu. 15 Temmuz sürecinden sonra 200 e yakın gazete, haber portalı, dergi kapatılırken 700 kadar gazetecinin sarı basın kartı iptal edildi. 1000 Civarında meslektaşımız da şu veya bu şekilde işlerinden oldular. Bunların içinde bölücü terör örgütüne mensup olanlar da var mağdur olanlar da var. Kocaeli'nde bir gazete FETÖ'cü olduğu için kapatıldı ancak gazete patronuna herhangi bir sorgulama olmadı. Devlet bu süreç içinde kuşatılmış durumda. Bu kuşatmanın olmasında hem bu iktidarın hem de bundan önceki iktidarların katkısı var. Milli mücadele örneğinde olduğu gibi bu kalkışma sürecinde de medyanın bir kısmı devletin ve milletin yanında yer aldı. Bir kısmı da parayı kimden alıyorsa talimatı oradan alıyor. Gazeteciler kamu görevi yapar. gazeteci halk ile millet arasında uzlaşı aracıdır. Gazeteci milletin taleplerine ters bakamaz. O yerin ombudsmanıdır aynı zamanda. Kamu denetçisi görevi yapar. Ben vakti zamanında 1984 yılında 25 yıl ceza almış ve bir hafta cezaevinde kaldım. Bu anlamda gazetecinin adliyeye gidip gelmesi eksik olmaz. Bu tür olaylar her gazetecinin başına gelir. Türkiye olağanüstü bir süreçten geçiyor. Medya da olağan üstü bir süreçten geçiyor. Eğer 15 temmuz gerçeğine rağmen bir gazeteci hala milletlin ve devletin yanında yer almıyorsa onun milli olmasından şüphe duymak gerekir. Biraz önce VTR de bir bayan telefonda "cephe" kelimesinden dolayı göz altına alındığını izledik. Bunu Türkiye'nin en büyük gazetelerinden biri manşete çıkardı. Bir gün sonra öğrendik ki bu bayan DHKPC nin bir çok toplantısına katılmış. DHKP; devlete göre terör örgütü olan bir yapılanmadır. Hiç kimse binanın cephe kelimesinden dolayı tutuklanamaz. Böyle bir şeyin olması imkansız. Olayı bu kadar basit olamaz, basite indirgenemez. Cumhuriyet Gazetesi bundan iki üç yıl öncesine kadar, Atatürkçü, ulusalcı, Cumhuriyetin kurucu umdelerine uygun yayın yaparken, gazetedeki yönetim değişikliğinden sonra yayın politikası da değişti. Bunu ben söylemiyorum vakfın başkanvekili söylüyor. CHP Milletvekili Sayın Balbay da söylüyor. Gazete daha çok HDP' nin ilkelerine uygun yayın, marjinal yayıncılık anlayışına göre hareket ediyor. Bunu gazetenin manşetlerinde görüyoruz. Eğer siz milli bir gazete iseniz, bu ülkenin başka bir ülkeye gönderdiği TIR'ları sorgulayamazsınız. Sorgularsanız bu ülkenin gazetesi olamaz. Eğer bunu haber olarak yazarsan ozaman başka ülkeye hizmet ediyorsun şekli ortaya çıkar. Eğer Cumhuriyetin gazetesi iseniz Fransa'da bir katliam olduğunda "Fransa Çocuklarına Ağlıyor" diye manşet atarsınız, Ankara da bir patlama olduğu zaman "Katliamlar Ülkesi" diye manşet atacaksınız. Kendi ülkenize katliamlar ülkesi, Fransa için de çocuklarına ağlayan ülke şeklinde manşet atarsanız siz milli bir gazete değilsiniz. Fransa'daki olağanüstü hal nerdeyse iki yıla yaklaştı. Fransa'daki OHAL için hiç bir şey demeyeceksiniz, kocaman bir badireden çıkan Türkiye için olmadık şeyler söyleyeceksiniz. Veya PKK gibi aşağılık bir yapılanma için, kırk bin kişiyi öldürmüş bir terör örgütü için bunlar o kadar kibar çocuklardır ki dağlarda izmariti bile yere atmazlar diyeceksiniz. Bunlar bizim ceza hukukumuza göre suçtur. Bu bana göre suç değildir diyemezsiniz. Bana göre terör örgütü değil diyemezsiniz. Eğer diyorsanız bunun hesabını burada verirsiniz. Bu ülkede yaşıyorsanız bu ülkenin anayasasına ve kanunlarına uygu yaşayacaksınız. Ben ülkenin kanunlarını sevmiyorum diyemezseniz. Diyorsanız sevdiğiniz ülkeye gideceksiniz. Gazeteci layüsel değildir. Sorumsuzca hareket edemez. Gazeteci de hesap verecektir. İsrail'in Filistin de ve bu coğrafyada yaptığı öldürmeler ile ilgili olarak New York Times gazetesinin tarihinde eleştirel anlamda tek bir haber bulamazsınız. Nerde kaldı özgür basın? ABD de Fergison da yaşananları bir çok basın yazamaz. Almanya'nın Bild gazetesinde Hamburg da yaşanana olaylar ile ilgili olarak tek bir haber bulmazsınız. Almanya'da Nazi oluşumuna yakın birine kamu hizmeti vermiyorlar. Burada memur olarak işçi olarak çalıştırmıyorlar. Özel sektörde çalışıyorlar. O Almanya bunları görmezden gelip, bize insan hakları dersi vermeye kalkıyor. Yunanistan cami yapımına izin vermiyor ama Kayserinin ortasındaki bir kilisede cemaati olmadığı halde restore edilip hizmete açılıyor. Fransa da üç tane camii sudan gerekçeler ile kapattı. FETÖ ile görüşen sade vatandaşları sorgulama ağına sokuyorsanız siyasileri de sokacaksınız. Aksi takdirde kamu vicdanı yaralanır. Bu anlamda saygı kuralları içinde devleti yönetenler de eştirilebilir. Şu kadar gazeteci ceza evinde demek sorumluluğu baştan atmaktır. Bunu batı ülkelerinde size yaptırmazlar. batı bizden bir hesap sormanın bir yolunu arayıp bizi yargılamak istiyor. Bin yıllık maceranın hesabını sormak istiyor. Hiç kimse hesap verilemez değildir. gazeteci de hesap verecektir. Basın top yekun dünyanın hiç bir yerinde özgür değildir. Gazeteci medya patronlarına uygun hareket eder.
TEKNİK ELEMANLAR VAKFI (Cafer BEYDİLLİ): Bir kaç gündür yaşadığımız süreçte milletvekillerinin tutuklanması, aslında yargının geç kalmışlığını gösteriyor. Milletvekillerinin de adalet karşısında yargılanacağı aslında Anaysa da yapılan değişiklik ile biliniyordu. HDP li vekillerin adeta meydan okurcasına gelsinler de görelim dercesine, devlete meydan okumaları, bunların ne kadar ayrılıkçı olduğunu gösteriyor. OHAL olan bir ülkede bunu diyebiliyorlarsa daha nasıl bir ifade özgürlüğü olacak anlamıyorum. Fransa'da , Almanya da veya başka batılı ülkelerde adli kolluk kuvvetlerine karşı gelsinler de görelim nasıl götüreceklerce götürsünler, biz gitmemeceğiz şeklindeki yaklaşımı yapamazlar. Bunlar adalete meydan okuyor. İfade özgürlüğü anlamında bir sorun yok. Medya da bunları rahatlıkla manşete taşıyabiliyor. Bir sorun olduğunu düşünmüyorum.
MEHMET AKİF ERSOY DERNEĞİ (Hüseyin TÜRKMEN): Uzun zamandır Kayseri küçük Millet Meclisine gelirim. Bir sorunun altını çizmek istiyorum. Sanırım Meclisin mutfağında sorunlar var. Mutfağın sunum ve açıklamalarında VTR oluşturmasında sorunun olduğunu düşünüyorum. Burada ÖNYARGILAR GİREMEZ diyor ancak, mutfağın önyargısı oldukça fazla, önyargılılar mutfağı işgal etmiş durumda. Bu meclis mutfakta sorun olduğunu düşünüyorsa mutfak uyarılmalıdır. HDP liler normal anayasa ve kurallar manzumesi etrafında siyaset yapmadıklarını defalarca ve defalarca bu topluma göstermişleridir. Askere pusu kuranlar ile kucaklaştılar. Terörist cenazesine gidip defin yaptılar. Barış dili adı altında savaş borazanlığı yaptılar. Devlete ve millete isyan, bölünmeyi bazen yumuşak bazen sert bir dille söylediler. Devleti ayakta tutan millet ve milletin iradesidir. HDP lilerin yapmaya çalıştığı, milletin iradesini güçsüz bırakmak, milletin şuur altını halsiz bırakarak dolayısı ile devletin temelini bombalamak istemektedirler. Asla kanunu ve legal değildir. Bu anlamda devletin kanunlarına aykırı bir şekilde bölücülğü gündeme alıp istediklerini söylüyorlar. daha nasıl ifade özgürlüğü olacak bunu anlamıyorum. Üstelik bunu hem normal dönemde hem de OHAL döneminde yaptılar. Söylemek istediklerini ifade etmekte bir beis görmediler. Daha önce 2000 li yıllardı sanırım. O zamanın bir bakanı Ekrem Pakdemirli'ye ABD generalleri tarafından Türkiyenin 2005 yılında bölüneceği programının olduğunu dile getirmişler. Bunu zaman zaman bazı dış ajansların haber ve yorumlarında da duymaktayız. Bu programa göre Kürdistan kuruluyor, Türkiye bölünüyor vs. Biz birlik içinde olursak bizi kimse bölemez. Bunun için 15 Temmuz Türk devletini yok etmek parçalamak ve yeni bir şekil verilmek için yapıldı. Bu ABD, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin ortak projesi olarak gerçekleştirildi. Medyanın buna çanak tutmaması gerekir. Eğer bir kısım medya milli olduğunu söylüyorsa şu anda verilmekte olan mücadeleye destek vermek durumundadır.
MİRAÇ KÜLTÜR DERNEĞİ (Furkan Yılmaz ALTUNÖZ): İfade özgürlüğünün mihenk taşı nedir? Neye göre ifade özgürlüğü olacak bunun altının çizilmesi gerekir. 1920 Li yıllarda Takriri Sükun Kanunu vardı. O zaman ifade özgürlüğü gündeme gelmiş midir? ve bunun tarafları var mıdır? Bir taraf ifade özgürlüğü isterken, diğer taraf ifade özgürlüğü yoktur demiş çünkü sen suçlusun diyerek konuyu kapatmış. 1960 darbesinde bu ülkenin başbakanına ifade özgürlüğün yoktur diyerek konuşturmadan idam etmişlerdir. İfade özgürlüğü yanlıları ve karşıtları, neden kimler ve bu nasıl anlaşılmalıydı? 1970 li yıllara gelince tablo bundan farksız değildi. Sıkı yönetim uygulaması sonucu tablo yine aynıydı. 1980 Darbesinde yine ifade özgürlüğü yine yoktu. 1997 Yılı 28 şubat sürecinde durum bundan hiç de farksız değildi. Bir çok insanın özgürlükleri ellerinden alınmıştı. Bir baş örtülü öğrenci veya kamu görevlisi okula veya iş yerine gidemezdi. Çünkü özgürlüğü elinden alınmıştı. Üstelik konuşamazlardı. O zamanda bu ülkede ifade özgürlüğü yoktu. Şimdi yine ifade özgürlükleri noktasında bu konu gündeme geliyor. tarafları var karşıtları var. Şu noktaya gelmek istiyorum. Türkiye'de ahlaki bir sorun var aslında. Dik durma sorunu var. Duruş sorunu var. Ahlaki yapı olmayınca gücü elinde tutan insanların toplumu sevk ve idare ettiğini neyin yasak neyin serbest olduğunu, neyin konuşulur neyin konuşulamaz olduğunu görüyoruz. Öyle ise bu ülkede ahlaki bir sorun vardır. Ciddi anlamda bir duruş ortaya koymak zorundayız. Bu ülkede bir çok manevi değere saldıranları görüp te bunu bir özgürlük noktasında mı değerlendireceğiz? Bundan on yıl önce suç olan şey bugün suç değilse, bugün suç olan şey on yıl önce suç değilse o zaman bir karar vermek lazım. Herkes haksızlığa karşıdır . Ancak kendine yapılırsa. Basının bir sorumluluk çerçevesinde olumlu bir sınav verdiğini söyleyemeyiz. Güçten yana taraf olan bir medya mensubu ahlaki bir tavır alamaz. Dolayısı ile güçten ve erkten yana tavır alan medya mensuplarının yaşadığımız şehirde ve ülkede çok şeyleri akladıklarını görmekteyiz. FOX TV nin sahibi "ben bu kadar parayı gazete sahibi olmak için vermiyorum" diyor. Bu ülkedeki medya sahipleri tarihi sorumluluğunu doğru yerde mi kullanıyor yoksa egemenlerden yana mı tavır mı almışlar? Üzgünüm bu anlamda medya sınıfta kalmıştır.
KAYSERİ GÖNÜLLÜ KURULUŞLAR PLATFORMU (Ahmet TAŞ): Devletin yetkilileri bir anlamda FETÖ konusunda uyarıldı. Ancak bu olayı kulak arkası yapıldı. Bu olaylar neticesinde Sayın Cumhurbaşkanı Allah bizi affetsin, halkımdan da özür diliyorum şeklinde serzenişi vardı. 17-25 Aralıktan sonra aslında devlet gereken uyarıyı yaptı fakat bu yeteri kadar anlatılamadı. Bu uyarıları bir çok kesim dinlemesine rağmen uyarıları üstüne almayanlar oldu. Bu olaylardan dolayı % 45 bile olsa mağduriyete fırsat vermemek, mağdur olmuşsa en kısa sürede mağduriyeti de giderilmeli. Kılı kırk yararak kısa sürede gerçekten mağdur olanlar ayrılmalıdır. Geciken adalet adalet değildir ilkesinden hareketle insanların mağduriyeti giderilmelidir. FETÖ mensupları ihraç edilirken PKK mensuplarının yerinde duruyor olması kabul edilemez. Bu kamu mensupları hala dağdaki terör örgütüne eleman kazandırmaya devam etmektedirler. Devleri adaletli olduğu zaman devlet meşrudur. Adaleti sağlayamamış bir devlet devlet değildir. Bu anlamda suçluların cezası bir an önce verilmelidir. Suçsuz olanı da ayırıp görevine tekrar iade edilmelidir. 28 Şubat mağdurları 16 yıl sonra da olsa mağduriyetleri giderildi. Ama şunu söylüyorum insanların suçsuz oldukları 16 seneleri almamalıdır.
MAZLUMDER (Mehmet Fatih OKUT): İfade özgürlüğü insan hakları üzerinden konuşuluyor. Bu anlamda ifade özgürlüğü derke herkes konuşuyor. Kapalı kapılar arkasında CIA, MOSSAD gibi örgütlerin Türkiye'yi nasıl böleceği konuşuluyor. Türkiye nasıl böleriz zayıf noktalar neresi? Boşluklar neresi nerde adamalarımız var şeklinde konuşuluyor. Şu anda bin bir çeşit medya ve kanal var. Medya ayağa düşmüş durumda. Kim bunları ayağa kaldıracak. Dokunduğunuz zaman ifade özgürlüğünden dem vuruyorlar. Sokaklardaki insanların da problemleri var. Bir sürü sosyal problemlerimiz var. Bunların üzerinde duran yok. Ayrıca bu ülkede doğrudan ve akıldan gelişmeden, adaletten yana olanların kısıtlandığı falan yok ki? Hiç kimse kısıtlanmıyor. Adam gibi adamların kısıtlandığını düşünmüyorum. Devleti bölemeye yönelik faaliyette olanları, bölücüleri ister gazeteci olsun ister siyasetçi olsun bunlara dur demeyecek ülke ve devlet var mı dünya da? Böyle bir devlet olacağını sanmıyorum. Eğer devlet suçlu olanlardan hesap sormuyorsa, teröristi, taşeron gazeteciyi ayırmıyorsa o zaman bu devletten bizler desteğimizi çekeriz. Medya ve gazeteciler istediklerinden daha fazlasını söylüyorlar. Bir sorun yok.
EMEKLİ MEMURSEN (Uğur MEMİŞ): Gazete manşetlerinde veya gazetecilerin yazdıklarını takip ettiğimizde sanki bu ülkenin bölünmesini istiyorlar. Kapanan veya soruşturma altındaki gazetelerin yazıları ülkenin altına dinamit koyar gibi yazıları var. Eğer bunlar özgür değilse biz neyiz? Ben,m özgürlüğüm nerde kaldı, Benim özgürlüğümün sınırları neresi bizleri kim koruyacak bunlardan? Yaöşama hakkım ne olacak bunları anlamıyorum. Kuralsız bir şey olmaz. Devler kurallarını koyacak. Dün ispanya da bir gazeteci adliye gitmediği için anında tutukladılar. Ülkeye ve devlete meydan okumak, yaslara karşı gelmek sadece bizim ülkemizde var. VTR yi izlediğimde çok moralim bozuldu, ön yargı ile hazırlanmış bir görüntü.
EĞİTİM BİR SEN 2 NOLU ŞUBE (Murat Bİ): Bu ülkede gazteciler madem iktşdara yakın olacaksa, iktidarın arabasına binecekse ne kadar bağımsız olabilir? Gazetecilik en az güvenilen meslekler arasında yer almaktadır. Diğer meslek mensupları ne kadar işini doğru yapıyorsa, gazeteciler de işini o kadar doğru yapıyor. Enerji işini yapmayan gazeteci nerdeyse yok gibi.
Rıza BOZDAĞ (Öğretmen): Enerji işi yapan gazeteci bağımsız olamaz. Eğer iktidar patrona dokunamıyorsa en altta yer alan memurlara da dokunmasın. Gazeteciler istediğini yazıyor. İstedikleri konuşuyorlar. Bu anlamda bir sorun yok.
MİMAR VE MÜHENDİSLER GRUBU (Hasan ARPACIK): Gazete sahiplerinin çoğunun paraya ihtiyacı yok. Sadece ahlak sorunu var. Ben bunu gayri ahlaki olarak değerlendiriyorum. Ahlak sorunu var bu meslekte.
Genel Gündem Ortak Sonuç:
1. Bu ülkede her tür insan her türlü konusu için istediği konuyu konuşabilmektedir. Hatta ülkenin bölünmesini, bölücü terör örgütlerine övgü, hatta silah ve para yardımı yapabilecek kadar özgürlük vardır.
2. Kimsenin suç işleme özgürlüğü yoktur. Gazeteci de olsa medya mensubu da olsa, siyasetçi de olsa kimse suç işleyemez. işliyorlarsa gidip mahkemelerde hesabını vermelidirler. Gazete sahipleri ve çalışanları ile siyasiler ve tüm toplum aynı işleme tabi olmalıdır.
Değerlendirenler
Adnan EVSEN
Kayseri kMM Hamalı