YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 4. Kat Kızılay
TARİH: 8 Ekim Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Alternatif Düşünce Kuruluşu (Fazilet Çulha – YK Başkanı)
2 / Cem Vakfı Ankara Şubesi (Cüneyt Çiçek – Başkan Vekili)
3 / Şiddetsiz Toplum Derneği (Rıza Sümer – Başkan)
4 / Doğal Yaşam Derneği (Eyyüp Sabri Güler – Başkan Yrd.)
5 / Öğrenci Velileri Derneği – ÖVDER (Enver Önder – Gen. Bşk.)
6 / Elvan-Der (Mahmut Emin Avcı – Başkan)
7 / Devrimci 78’liler Girişimi (Hamza Özer – Üye)
8 / Mazlum-Der (Ayşegül Sarıkaya – Şube Yöneticisi)
9 / STAD (Mehmet Ali Koçkaya – Başkan)
10 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Üye)
11 / Denge Denetleme Ağı (Arife Köse – Sekreterya Üyesi)
12 / Komeleya Hevi Derneği (Nurcan Aktay – Başkan)
13 / Özgür Eğitim-Sen (Osman Karyağdı – YK Üyesi)
14 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (Mahmut Konuk – Sözcü)
15 / Pir Sultan Abdal Derneği (Ercan Aksakal – YK Üyesi)
SENDİKALAR – KONFEDERASYONLAR
1 / Hak- İş (Hakkı Sever – Temsilci)
SİYASİ PARTİLER
1 / HDP (Bülent Durukan – Parti Meclisi Üyesi)
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 3 izleyici katıldı.
ÖZEL KONUK
Yasa-Der (Habip Kocaman – Başkan)
MODERATÖR
Oya Özden
GENEL KONU: Kanun Hükmünde Kararnameler ve Sonuçları
KONUŞULANLAR
1 / Habip Kocaman: Meclis OHAL ilanı konusunda yetki sahibi olduktan sonra OHAL'in süresinin yönetilmesi için hükümetten tekrar bir talep gelirse, meclisin onayına tabii. Geçtiğimiz hafta Bakanlar Kurulu'nun OHAL'in 3 ay daha uzatılmasına yönelik talebi meclise ulaştı, önümüzdeki günlerde genel kurulda görüşülecek ve meclis OHAL'in uzatılıp uzatılmamasına karar verecek. Meclisin OHAL yönetiminde çıkardığı KHK'ların, normal dönem KHK'larından farklı özellikleri var. Sadece OHAL'de ilanı edilen dönemde çıkarılabilmesi, bir yetki kanununa ihtiyaç duyulmadan hükümetin doğrudan çıkarabilmesi, ayrıca temel hak ve hürriyetlerin, siyasi hürriyetlerin de düzenlenebilmesi gibi. 15 Temmuz'dan sonra ilan edilen 8 KHK var. Meclis içtüzüğünde bununla ilgili özel bir madde var. OHAL KHK'larının mecliste nasıl görüşülmesi gerektiğiyle ilgili. İçtüzük, temel hak ve hürriyetleri bile düzenleyebilmesinden kaynaklanan özelliğinden dolayı bir süre kısıtı koymuş; 30 gün içinde görüşülüp karara bağlanmalıdır demiş. 20 gün için komisyonlarda OHAL KHK'ları görüşülmezse meclis başkanlığı bunları doğrudan genel kurul gündemine indirir. 8 KHK'nın 3 tanesi 20 günü geçmişti, meclis başkanlığı gereğini yaptı ve genel kurula indirdi ama genel kurul gündeminin arka sıralarına girdi. Bizim görüşümüze göre bu isabetli olmadı çünkü KHK'ların öncelikli görüşülmesi zorunluluğu var içtüzüğe göre, diğer KHK'lar gibi. Bu 3 KHK'dan bir tanesi AK grubunun önerisiyle tatilden önce en ön sıraya çekildi. Duyduğumuza göre Ak Parti diğer parti gruplarına söz vermiş, bu KHK'ları görüşüleceğine yönelik. Bu KHK'ların 30 gün süresi doldu. Genel kurul gündemine doğrudan alındığı ve muhalefet partilerinin de söyleyecekleri olduğu için iktidar partisinin özel bir komisyon kuralım, bu KHK'ları o şekilde inceleyelim, değişiklik taleplerinizi alıp öyle görüşelim şeklinde bir mesajının olduğunu duyduk. OHAL KHK'ları ile ilgili CHP milletvekilleri 667 sayılı ilk KHK hariç Anayasa Mahkemesi'ne iptal başvurusunda bulunmuştu. Anayasada normalde bu KHK'ların iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamayacağı söyleniyor fakat Anayasa Mahkemesi'nin 1990/25 esas sayılı kararında, KHK'ların gerçekten OHAL KHK'sı olup olmadığını denetleyebileceği yönünde bir madde var. Durumun gerektirdiği ölçüde düzenleme yapılmış mıdır? OHAL KHK'sı ile sadece OHAL süresince ve OHAL bölgelerinde uygulanabilir nitelikte midir, bunlara bakıyor. Sıkıntı burada. Bu KHK'larla kalıcı değişiklikler yapıldı. Denetim nasıl olacak, hep birlikte göreceğiz. Bu 8 KHK'dan önce 90'larda toplamda 20 OHAL KHK'sının çıkartıldığını görüyoruz. Fakat o dönemki KHK'lardan yalnızca 4'ü mecliste görüşülmüş, diğerleri görüşülmemiş. 16 KHK meclis komisyonlarında hala bekliyor. Aslında uygulanabilir nitelikleri kalmamış; bu da ayrı bir hukuki sorun.
2 / Enver Önder: KHK'lar aslında normal koşullarda yönetilmeyen bir ülkede OHAL'de hükümetin başvurduğu yöntemlerdir. Kendi içinde sorunlarla dolu bir yöntem. Yasaları ve meclisi olan bir ülkede birkaç kişinin görüşleriyle oluşturulmuş OHAL kararnamesiyle yönetiliyoruz. Biz yıllardır otoriter yönetimlerin altındayken, OHAL KHK'larının baskısı altında mı yaşayacağız? 15 Temmuz'da sözde bir kalkışma oldu. Hiçbiri akşam 10'da, devletin üst düzey yöneticileri görev başındayken olmadı. Baştaki acabalarım ortadan kalktı, biz darbe önledik gerekçesiyle darbe sürekli hale getirildi. Her gün hukuk düzenini ve devletin çarklarını yerle bir eden uygulamalarla karşılaşıyoruz. Meclis devre dışı bırakıldı. Meclisin ulusal iradeyle oluşmuş dört partisinden üç ahbap çavuşlar bir araya geldiler, dördüncü partiyi yok sayıyorlar. Milli iradenin beş milyonluk bir bölümünü yok sayıyorsanız, yurttaş olarak benim hükümetim demekten utanırım. Her gün kapısına onlarca cenaze gelen bir ülkede, yetmezmiş gibi Irak'a, Suriye'ye neden savaştıklarını bilmeden insan gönderip, ölmeyi, öldürmeyi kutsayan bir anlayış içerisinde davranma gücünü nereden alıyorlar? Dilerim bunun hesabı sorulur.
3 / Fazilet Çulha: Ben yine aynı şeyleri söyleyeceğim, üzgünüm. %10 seçim barajının olduğu, milletvekili seçimlerinin A4'lerle yapıldığı, ön seçimlerin ve temayül yoklamalarının yapılmadığı, milletvekillerinin bizim kararımızla aday olamadığı bir yerde KHK'ları konuşuyoruz. Biz gerçekten sadece konuşuyoruz, ne kimse dönüp bakıyor, ne dikkate alınıyor. Bir kıymeti yok. Bu toplantılara katılımlardaki düşüklüğün nedeni de bu. Milletvekilleri gelmiyorlar. Artık toplantılar için izin almamız gerekiyormuş. Geçtiğimiz günlerde konuştuğum bir kadın, 15 Temmuz günü emeklilik dilekçesini vermiş, neden o gün dilekçe verdi diye yaftalanıp emekliliğine itiraz etmişler. BÖyle şeyler yaşıyoruz. Bizim isteklerimizi kayda almayan bir sistem var. Seçim sistemini, partiler yasasını, baraj meselesini konuşamıyoruz. Bir başka yöntem bulmamız lazım. Daha çok bunu mu konuşsak acaba?
Oya Özden: Bugünler sadece toplanmak için bile önemli günler. Biz illerde belediye meclis salonlarında yapıyoruz bu toplantıları. Hükümet belediye içindeki her türlü toplantıyı yasakladı. Biz şu anda illerde toplantı yapacak yer arıyoruz. Bizim şu anda burada toplantı yaptığımızı bilseler benim ya da birilerinin başına bir şey gelecek çünkü izin alma meselesi var. Oysaki öyle bir şey yok; OHAL'de sadece gösteri ve yürüyüş yapıyorsanız izin almak gerekiyor. Biz her şeye rağmen bir araya gelip konuşabilmenin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Vekilleri buraya getiremiyoruz ama bu toplantıların çıktılarını her ay mecliste açıklayıp, raporlarını dağıtıyoruz. Elbette yeterli değil. Bu ülkenin vatandaşları olarak yapabileceklerimizin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Sizi anlıyorum ama yöntem konuşmak için başka bir zaman ayarlayabiliriz. Şu anda bizler tarihe birer not düşüyoruz.
4 / Mahmut Emin Avcı: 15 Temmuz darbe girişiminin ardından OHAL geldi. Bu durum, Recep Tayyip Erdoğan'ın bir yoldan ele geçiremediği gücü ve iktidarı ona bir başka yoldan kazandırmış oldu. Bu OHAL cumhurbaşkanına belki ondan da çok şu andaki çevresine, bir "her şey serbest" duyurusu gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı herhangi bir yasada yazılı olmayan yetkiler kullanıyor. Yazılı değil denince, "Ben halk oyuyla seçildim" deyip çıkıyor. Bu, söylenen sözün ya da sorulan sorunun cevabı da değil ama zaten yaratılan yasadışı durumun özelliği bu. Bu menteşeleri gevşemiş olan düzende geçerli ilke "Ben yaptım, oldu". Erdoğan da sürekli yapıyor ve oluyor. Gazeteciler, bilim adamları, kamu görevlileri, hatta özel şirketlerde ve bankalarda çalışanlar sorgusuz sualsiz işinden oluyor. Bunları OHAL ile açıklıyorlar ve KHK ile uygulamaya sokuyorlar. TBMM'yi baypas ediyorlar. Oysa OHAL gibi olağandışı olduğu kabul edilen durumlarda da temel insan haklarımıza saygı gösterilmesi zorunludur. OHAL kimseye "yasak haydutluk" yapma izni vermez. Tayyip Erdoğan, OHAL'i yayma ve uzatma niyetini muhtarlar toplantısında açıkça dile getirmiştir. OHAL ile buna bağlı olarak TBMM'yi baypas eden KHK'larla bu işi götürürken, yapılan antidemokratik uygulamaları gözden ırak tutmak için de sürekli iç ve dış politikalarda da olmadık söylem ve eylemlerle gündem belirlemektedir. Tek muhalefet partisi olan HDP'yi de TBMM'de konuşturmamakta, basında sesini duyurmaması için de televizyon, radyo ve gazeteleri kapatmaktadır.
5 / Mahmut Konuk: KHK'lar bizim hayatımıza nasıl yansıyor? Televizyonların kapatılması, muhaliflerin sesinin kısılması, mahkemelerde sürünmesi ile geldiğimiz durum ortada. Bugünkü uygulamalar 12 Eylül ile yarışabilecek, hatta bir kısmı 12 Eylül'ü geçer nitelikte uygulamalar. Susma, susturma dönemi yaşıyoruz. Irak'a savaş tezkeresi, Suriye Savaşı tezkeresi var. Üçüncü Dünya Savaşı'nın işaretidir bu. Buraya nereden geldik? 7 Haziran sabahı Erdoğan tek başına iktidarı kaybetti. O günden bugüne bütün bir savaş bloku etrafında toplanmış durumda. MHP destek verdi. Doğu Perinçek onun diplomasisini yürütüyor. Mehmet Ağar podyumdayken, onlar sarayda. Sarayda özel ordu kuruluyor. Eski OHAL döneminin uygulamalarını yöneten generaller orada. Tek bayrak, tek devlet, tek lider. Biraz Mussolini, biraz Hitler, biraz Saddam. Lider sultası altında yaşıyoruz. Bir toplantı yapmak, sokağa çıkmak bile izne tabi. Öğretmenler kitlesel olarak açığa alınıyor. Siz soykırım üzerine kurulan yanlış Cumhuriyet'in fabrika ayarlarına dönmüş biçimisiniz, bunun üzerinden saltanat kuruyorsunuz. Dün ortaklık kurduğunuz insanların malına mülküne el koyacak kadar çirkefleştiniz. 100 bin kişiyi görevden almanın hiçbir yeri yok. Buna karşı direnmek gerekiyor. Bunların hiçbir meşruiyeti yok. Her yerde direneceğiz.
6 / Belgin Çelik: Bütün partilerin hepsi bu anayasayı kaldıracağız diye geldiler. Biz sivil toplum olarak şu anayasa kalksın, yerine iyisi gelsin demedik. Bu anayasa devletçi, baskıcı. Bundan sonra ne yapacağız? Balyoz, Ergenekon'da seks işçileri bir gece evlerinden askeri casusluk suçlamasıyla alındılar, iki yıl zulüm çektiler. Bugün ne oldu? FETÖ denen örgüt hep bu ülkedeydi. Devletin maaşıyla çalışan bir adam bunu yaptı. Bir milyona yakın insan mağdur oldu. Televizyonlarda hiç ses yok, olanlar da kapatıldı. Gazeteler sustu. Bu olanların sorumlusu devlet, 50 yıl geriye bakınca da bugün de öyle. Partiler beraber takke oyunu oynuyorlar bence. Cuntacı polisler eskiden dinlediğin müziği bile takip ederlerdi. Özgürlük ve demokrasi yok bugün ama ne yapacağız?
7 / Osman Karyağdı: Herkes kendi zalimini alkışlıyor. Burada bir sistem sorunu var. Bu sistem FETO yetiştiriyor, Kemalizm yetiştiriyor, PKK'nın darbe zihniyetini yetiştiriyor, İslamcıların darbe zihniyetini yetiştiriyor ve kimse masum değil. Ben kendi zalimimi alkışlamak istemiyorum. Ben masum insanların da işten atıldığını düşünüyorum. Çözülmesi zor bir yapılanmayla karşı karşıyayız. Darbe girişimi bir kar- zarar hesabı olarak görülüyor ve bundan Tayyip'in kazançlı çıktığı görüşü var. Herkes kendini bu ülkenin sahibi gibi görüyor. Ben de İslami kimliğimden dolayı her kesim tarafından baskı gördüm. Elinde silahla mücadele kimseyi tasvip etmiyorum. Aynı kafa bizi IŞİD'e götürür. Bizler kalıplaşmışız. Biz bu darbeyi konuşurken 12 Eylül'ü konuşuyoruz, sürekli geçmişi tüketiyoruz. O gün (15 Temmuz'da) çok insan öldü. FETÖ'nün gerçek mağdurları var ama arada kaynayan insanlar da var. Türkiye'deki darbe sistemi kendini koruyor.
8 / Nurcan Aktay: İşten atılmaların sayısı 100 bine yaklaştı. Süreç içinde bunu beşle çarpalım. 500 bin insanı işten atmak, bu kadar insanı terörize etmek demek. Güvenlik politikalarının artması demek. Türkiye tarihi bir darbeler tarihi aynı zamanda. Bir vatandaş bir darbenin ne olduğunu adım adım biliyor ve bu darbeyi sorguladığı noktalar var. Bu sürece getiren nedenleri sorgulamak lazım. Gerçekleşen uygulamalar somut kanıtlar üzerinden olmuyor. Bunlar hukuki gerekçeler üzerinden yapılmıyor. Cemaat dediğiniz yasal statüsü olan bir dernek değil ki. Ben OHAL'in olağanlaştığı bir coğrafyadan geliyorum, Kürdistan'lıyım. Bu darbeleri hiçbir Kürt grubu, hiçbir Ermeni grubu, kimlikleri adına yapmadılar. Bir Türk kesimi bunu başka bir Türk kesimine uyguluyor. Demokrasi nöbetlerinde, en karanlık dönemlerde ortada olan isimlerin ellerine mikrofon aldıkları bir süreç. Herkes darbeye karşı ama kendine karşı yapılan darbeye karşı. Herkes demokrasi istiyor ama kendisine demokrasi istiyor. Anayasaya uymuyor diye şikayet ettiğimiz şeyler var ama bu anayasa da bir darbe anayasası değil mi zaten? Bu anayasa kendisini Türk, erkek, sünni tanımlamıyor mu? O zaman buna karşı çıkmak gerekmiyor mu? Türkiye'nin yasal sınırlarını mutlaklaştırmak ne demek? Benim coğrafyamda Türk kimliği dayatılmış. Son bir yıldır Kürdistan'da savaş vardı. Kimse sesini çıkarmadı. Bunları sorgulamadığımız sürece hiçbirimiz güvende olmayacağız.
9 / Eyyüp Sabri Güler: Maalesef toplumsal bir hastalığımız var, konu dağıldı. Osmanlı'ya kadar gitti; Türkler, Kürtler, 12 Eylül… Sanki biraz da buradan kaybediyoruz. OHAL ve KHK'lar ile ilgili STK'lar olarak neler yapabiliriz, bunu konuşsaydık daha iyi olurdu. Biz faşizmin göbeğindeyiz. Bunun sorumlularını dönem olarak biliyoruz. AKP'nin kucağına bu halkı itip, seçimlerde galip kılıp, şimdi şikayet etmeye hakkımız yok. Biz sol olarak kendi eleştirimizi hiç yapmadık. 150 bin kişi belgelerine, rütbelerine, lisanslarına kadar görevden çıkarıldı. Bu örgüt 40 yıldır varmış. Bir devlet bir örgütü kendi içine sinecek kadar büyümesine sebep oluyor ve bugün onun çocuklarını da devlet korumak zorunda. Sohbetlere giden, zorunda bırakılıp o bankada hesap açtırıp maaş alan insanları götürüp içeri tıkamazsın; önce onlara yer veren belediye başkanlarına, olimpiyatları bangır bangır yayınlayan kanallara bakacaksın. Terör örgütünü bir tanımlamak lazım. Bir genç, bir banka kartı aldı, kurslara gitti diye hayatını karartamazsınız. 17 Aralık'tan sonraki süreçte iki ortağın işi bozuldu, biri diğerinden çalarken yakalandı, biz bunun sıkıntısını çekiyoruz. Buna terör örgütü diyemezsiniz. Yarın sizin terör örgütü olmayacağınızı kim taahhüt edebilir, belki de siz terör örgütüsünüz. Biz darbelerle büyüdük ama burası Mezopotamya, Anadolu. tüm medeniyetler burada, tüm entrikalar burada dönmüş, buna alışmamız lazım.
Oya Özden: Eyüp Bey'in yaptığı uyarıyı gerçekten ciddiye almalıyız. Biz hiçbir sorunu çözemediğimiz için her şeyi bir arada konuşuyoruz. Hepimizin psikolojisi aynı. Lütfen bir sonraki toplantıda en azından bunu başaralım.
10 / Cüneyt Çiçek: Çok kaotik bir dönemden geçtiğimiz ortak bir tespit. Hepimizin KHK'lar ve sonuçlarıyla ilgili fikirleri var. Alakası olan olmayan, bir sohbete gittiğinden dolayı, bir bankada hesabı olduğu için insanlar mağdur oldular. Toplumun farklı kesimleri "Ne olacak bu FETÖ'cülerin hali?" diye soruyorlardı. Bunlar neler yapmışlar haklı ya da haksız olarak? Özellikle Ağustos ve Eylül'den bu yana, muhalif olan olmayan insanların sesleri arttı, halimiz ne olacak diye. Toplumda uzun süredir var olan kaotik durumla ilgili dış basının, dış ülkelerin yorumları daha gözleme dayalı ve analitik. Bizim yazılı ve görsel basınımız zaten susturulmuş durumda. dış basındaki değerlendirmeler daha değerli çünkü bizi bizden daha iyi biliyorlar. Bugün II. Cumhuriyet'in arka planının, kök paradigmasının oluştuğunu daha iyi biliyorlar. I. Cumhuriyet'in sonlandırıldığını ve tüm hamlelerin buna dönük olduğunu biliyorlar. Bu toplumda başta kalmanın en iyi yolu toplumu ayrıştırmaktır, kutuplaştırmaktır. Osmanlı'dan beridir Türkiye hükümetlerinde böyle olmuştur. Son birkaç yıldır toplumda bazı fay hatlarının kırılma emareleri göstermiştir. KHK'lara bu fay hatlarına dokunuldu. Bunların sonuçlarını yaşamaya başladık. Mağdur olan kesimlerin türbülansının sonuçları daha ağır olacak.
11 / Rıza Sümer: 15 Temmuz'u iyi irdelemeden, OHAL gerektirip gerektirmediğini tartışmadan KHK'lara gelmemiz yanlış değil ama veriler yok elimizde. KHK'lar OHAL'e dayanıyorsa, orada demokrasiyi aramayın. Birkaç kişinin görüşleri doğrultusunda çıkan kararlar. Kamuoyunda siyasi partilerin ve TBMM'nin bir kısmının devre dışı bırakıldığı söyleniyor. Keşke sadece TBMM devre dışı olsaydı; yargı, STÖ'ler, medya devre dışı. Türkiye'de yayın yasağı getirilmesinin amacının, olayların güvenliği ve verilere ulaşmadaki engellerin kaldırılması olduğuna kimse beni inandıramaz. KHK'larla ilgili idarenin kararları var gibi görünüyor. Bir insanın bilmem neci olması suç değil. Örgüt dediğiniz bakanlıklarda, sanayi ve ticaret odasında kayıtlı olan tüzel kişiliklerdir. Diğer türlüsü çetedir, topluluktur. Bu konuda bizim gibi gerçek örgütlere haksızlık ediliyor. Yargısız infaza gidildiği kanısındayım. Bu kadar insan bir darbe girişimine katılmış olsaydı, darbe farklı boyutlara taşınabilirdi. Kendisini suçsuz gören ve haksızlığa uğradığını düşünenlerin örgütlenmesini öneriyoruz.
12 / Hakkı Sever: Daha önceki darbelerde aktörler değişti. Kırk yıllık Fethullah Gülen yerleşkesi var, kamuya sızan. Buna neden izin verildi? İşten çıkarmalar oluyor haksız yere. Yaklaşık 500 bin kişi mağdur. Bu insanlar ne olacak? Bu insanların içinde hakim, savcı, avukat, öğretmen, doktor hepsi var. Diplomaları alındı. Bu insanları bizim kazanmamız lazım. Psikolojik destek verilebilir. Bu insanlar elinde yapacak bir şey kalmayınca terörist olacaklar. Hep geriye dönük konuşuyoruz. Ne yapmak gerekiyor, bilmiyorum. İşten atılan insanların üye oldukları sendikalara devlet izin verdi, açılan özel okulları da devlet açtı. Bir nesli neredeyse yok ettiler.
Bülent Durukan: Ana sorunu bulamıyormuşuz gibi bir halimiz var. Hepimiz ayrı Türkiye'de yaşıyor olabilir miyiz? Demokratik bir ülkede yaşıyor olsaydık tepkilerin en yoğun olacağı dönem olurdu. Sorunun ana kaynağı bulmadan sorunu çözemeyiz. Sorunlara da devletin bize dayattığı şekilde yaklaşıyoruz. Cemaat kelimesinin kökeni olan cem, bir araya gelmekten geliyor; cem, cuma, cemiyet… Bir araya gelmek engellenebilir bir şey değil. Bu cemaat şu anda mağduriyet yaşıyor ama çok da mağduriyet üretti. Toplum üzerinde çok etkin olmuşken ve bu etkiyi olumlu kullanma şansı varken, kendi uçağıyla kendi meclisini bombalayan bir hale geldi. Başlarda biz de bu oluşuma iyi niyetle bakmadık mı, çocuk okutuyorlar, ihtiyaç sahiplerine yardım ediyorlar diye? Sen nasıl bu hale geldin? Bu durum, onların da sorunun ana kaynağını çözümlememelerinden ileri geliyor. Epey zamandır darbe sürecini yaşıyoruz. Bu insanlara darbe yapabilme fikrini veren neydi acaba? Daha önce gördükleri darbeler mi? Bu ülke gerçekten hukukun, demokrasinin, insan haklarının üzerine kaygılarla kurulmuş olsaydı, bu insanlar ben hem imamım, hem askerim, hem siyasiyim, hem teknokratım diyebilirler miydi? Bu kafa karışıklıklarının temel nedeni, bağımsız, özgürlükçü, demokratik bir ülke olmaması. Bu coğrafyada hukuka dayalı bir demokrasi kurulmadığı için bundan sonraki kuşaklar da hukuksuzluklarla karşılaşacak. Yürütmeye bir darbe yapıldı, 17-25 Aralık'ta. Sonra yasamaya bir darbe yapıldı. Son olarak da yargıya darbe yapıldı. Biliyoruz ki şu anda hukuk diye bir şey yok. Ben birinin örgüt üyesi olduğundan şüpheleniyorum diye ihbarda bulunsam, o kişi hakkında işlem yapılır. 12 Eylül döneminde bu kadar kanunsuzluk yoktu. Bugün gözaltı yöntemi de farklı. Darbeciler kendini geliştiriyor bence. İnsanlar ihraç edilmiyor, açığa alınıyor. Verilen mesaj şu; uslu olursan mesleğe geri dönersin. Ama sokağa çıkarsan, hak ararsan, özgürlük ve barış dersen ihraç edilirsin. Aslında bu bir gözaltı biçimi. Haksızlık yapılan en büyük gruba haksızlık yapıldığını kabul etmezsek, haksızlık yapılan daha küçük gruplara haksızlık yapıldığını ispatlayamayız. Bu ülkede haksızlık yapılmış en büyük gruplardan biri Ermenilerdi, maalesef aramızda yoklar. İkinci grup da Kürtler. Biz onların hakkını teslim edip rızalarını almadığımız sürece diğer hakları teslim etmemiz mümkün olmayacak. O nedenle hep HDP'nin üzerine geliniyor.
Soru-Cevap
Ayşegül Sarıkaya: KHK'ların uygulanmasıyla ilgili masumiyet karinesi yoğun biçimde ihlal ediliyor ve anayasada da OHAL durumunda bile masumiyet karinesinin ihlal edilemeyeceği yazıyor. Anayasa Mahkemesine de AİHM'e de başvurulabilir diye düşünüyorum ama böyle bir uygulama var mı, ne düşünüyorsunuz?
Habip Kocaman: AİHM'e başvurulabilmesi için iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekiyor. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolu da 2010 anayasa değişikliği ile tanınmıştı, akabinde de gerekli düzenlemeler yapılmıştı. Anayasa Mahkemesi'ne başvurduktan ve oradan kesin bir karar çıktıktan sonra AİHM'e başvuru açık.
Ayşegül Sarıkaya: Peki görevinden ihraç edilenler bu kapsamda başvurabilirler mi?
Habip Kocaman: OHAL KHK'sı ile ihraç edilenler ya da mülkiyetine sahip olduğu okul kapatılanlar ya da yöneticisi olduğu sendika kapatılanlar, idari yargıya başvursa bile şöyle bir sonuç alacaklar: Bunlar KHK'nın düzenlemesidir dolayısıyla bu düzenlemenin gereği yerine getirilmiştir, düzenleme çok açıktır. İdari yargı hukuka uygunluk denetimi yapar, işlem kanuna uygun mu diye. KHK'nın kendi düzenlemesi uygulandığı için idari yargı burada bir şey yapamayacaktır. Ondan dolayı Anayasa Mahkemesi'ne, bir düzenlemenin doğrudan uygulanmasından dolayı hakkının ihlal edildiği yönünde bireysel başvuru yapabilecektir. Ortada açık olan bir durum var, KHK düzenlemesinin doğrudan uygulanması sonucu idari yargıya gitmesi anlamsız. Oraya zaten idari yargıya gitmenin yolunu kapatan bir hüküm konmuş olabilir.
Mahmut Emin Avcı: 90'lardaki KHK'ların 20 tanesinin 16 'sının geçmediğini söylediniz. Tatilde sürelerinin işlememesi ve görüşmelerin gecikmesi durumunda KHK'ların yürürlüğü devam ediyor. Bu durumda TBMM onayı olmadan KHK'ların uygulanmaları hukuki midir?
Habip Kocaman: Meclisteki 30 günlük görüşmesi süresi geçtiği halde bunların görüşülmemiş ve karara bağlanmamış olmasının hukuki sonucu anlamında literatürde tartışmalar var. Uygulamada bir sorun yok, uygulanıyor. Bazı hocalar görüşülme süresi geçtiği halde görüşülmeyenin artık hüküm icra etmeyeceğini, bunun hukuk aleminde yok sayılacağını söyleyebiliyor. Bu sadece literatürdeki bir tartışma. Bizde sonuca bağlanmamış. 30 gün içinde meclis görüşür demiş ama bu süre ihlal edilirse ne olacağı söylenmemiş. Ama uygulamada geçerlilikleri devam ediyor.
Mahmut Konuk: 17-25 Aralık devlete darbe olarak nitelendiriliyor. Oradaki yolsuzluklar diyelim ki darbe. FETÖ darbe yaptıysa, onu bugüne kadar getiren, besleyen en büyük güç olan suç ortağının bu darbecilerden hesap sorma hakkı var mı yoksa onun da birlikte hesap vermesi mi gerekiyor? Bu organın KHK çıkarması da meşru mudur?
Bülent Durukan: Olayların ortaya çıkması darbe amacıylaydı, yolsuzlukların hesabının sorulmasıyla ilgili değildi. İyi niyetli değildi yani. Siz uzun zamandır siyasi liderlerin televizyona çıkıp bir tartışma yürüttüğünü gördünüz mü? Amerika'da güçlü bir hukuk sistemi var ama bizde bunun için işletebildiğimiz bir hukuk sistemi yok. Burada demokrasi güçlerinin oturup tartışması lazım. Bir cemaat olayı buraya getirebiliyor. İçeri sızmışlardır evet. İçlerinde bu işe iyi niyetle yaklaşan yüzde 20'lik bir kesim de vardır. Muhalif güçler; var mı bizim okuttuğumuz öğrenciler? Biz de bunun eleştirisini yapalım. Sonra diyoruz ki halk bizimle gelmiyor.
Rıza Sümer: 15 Temmuz ve KHK'ların bugünkü ve 10-15 yıl sonraki çarpan etkileri neler olur? (Bülent Durukan) Bir inancın, bir siyasi görüşün temsilcisi ve lideri gibi görünen, örneğin Fethullah Gülenci olmak, şiddet üretmediğin, suç işlemediğin takdirde, yargılanmayı, suçlanmayı gerektirir mi? Sadece inancından ve siyasi görüşünden dolayı bir insana sempati duymak suç mudur? Şu anda yargılananlar bu yüzden şiddet görmüyorlar mı? (Habip Kocaman)
Bülent Durukan: Aktardıkları şeyler anti-demokrasi. Özgürlükçü karşıtı bir durum aktarıyorlar şu anda. Hukuksuzluk ve kanunsuzluk aktarıyorlar. Okulun ilk günü çocuklara 15 Temmuz'la ilgili şiddet içeren görüntüler izlettiler. Hissettiğim şu; en ufak toplumsal tepkiden korkuyorlar şu anda. Sanırım Gezi'den dolayı çünkü beklemedikleri bir yerden bir şeyler çıktı. Adamların önemsediği şey para, kapitalist moderniteye de çok uygun bu. Bu ikisi bir araya geldiler, bu da tesadüf değil. Toplumsal hareketlerden çok korkuyorlar, üzerimizdeki baskıdan anlıyoruz bunu. Demokrasiden korkuyorlar, halkın yeter demesinden korkuyorlar çünkü senaryo senaryo çalışıyorlar.
Habip Kocaman: Ben hukukçu değilim, bu konuda mevzuattan bir bilgi verememe ama yanlış hatırlamıyorsam, çözüm sürecinde Terörle Mücadele Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle terör örgütünü ve yöneticilerini övmek suç olmaktan çıkartıldı. Dolayısıyla Fethullah Gülen'i övmenin, onu sevdiğini söylemenin suç olarak nitelendirilemeyeceğini zannediyorum. Böyle bir yorumda bulunabilirim.
Ayşegül Sarıkaya: KHK'larda bir madde var, Fethullah Gülen örgütü ile ilgisi olan herkes için terör örgütü üyesi nitelendirmesi yapılıyor.
Habip Kocaman: Tabii ki normal şartlarda değil, OHAL'de olmamız nedeniyle bu söz konusu.
Bülent Durukan: Darbe tarihinin ve saatinin 16 Temmuz 03:00 olduğu söyleniyor. Garip bir şekilde bunun daha erken başlamasını sağlıyorlar. Darbe olsaydı ne olurdu? İletişim kanalları kapatılırdı. 28 kanal kapatıldı. Sosyal medya kısıtlanırdı. Aslında darbeyi böyle biraz yaymışlardır. Demokrasi antibiyotiğine karşı faşist darbe kendini yenilemiştir. Şimdi yavaş yavaş yaygınlaşıyor. Gözaltı yöntemini değiştirdi. Sokağa çıkmayı engelliyor. Hapishanenin modası geçmiştir belki, hapishanelerde örgütleneceğini düşünüyor olabilirler.
Belgin Çelik: Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Ayhan Bilgen'in zorla getirilmesi söz konusu. Felakete doğru gidiyoruz. Ne olacak?
Bülent Durukan: HDP'yi üreten fikriyatın bir mottosu vardır; bir kişi bataklığa düşse, bir saç teli dışarda kalsa, o saç telinden çek kurtarmaya çalış der. Bunu ideolojik manada söyler. Kişi senden nefret etse de git sen kendini anlat, sen hakikati savunuyorsun der. Hakikati bulanlar değil, arayanlar kıymetlidir ama hakikati arama iddiasını savunmayı kastediyorum. Türkiye Cumhuriyeti bu bataklığa düşmüştür, hukuksuzluk bataklığına. Ama biz yine de bir saç teli kadar yer kaldığını düşünüyoruz ve bunun için de mücadele edeceğiz. Bu mücadelemizi gösterirken demokratik bulduğumuz bütün unsurları kullanacağız. Bizi zorla getirtme kararı çıkardılar. Demokrasiyi belirginleştirmek ve hastalığı ortaya çıkarmak adına gitmeyeceğiz. Toplum bunu görsün, sen kendi zulmünü gör. Bu insanlar hapse yada toprağa düşecekler, bizim sistemimiz bu maalesef.
Oya Özden: OHAL meclisi aslında yok saydı. 15 Temmuz gecesi bile açık olan meclis, bir şekilde OHAL'le birlikte işlemez hale geldi. KHK'lar ilerde AİHM'de başımıza iş açar mı? OHAL2de üç ay meclis nasıl çalışacak?
Habip Kocaman: OHAL süresince meclisin çalışmalarında bir olağanüstülük yok, meclis olağan çalışmalarına devam ediyor. Gündemi normal işliyor dolayısıyla OHAL süresince meclis çalışmalarını ilgilendiren ayrı bir yön yok. Bu OHAL KHK'larının 30 günlük bir süresi var demiştim. Her ne kadar ilk 3 KHK'da bu 30 günlük süre geçmiş olsa da bunun çok ötelenmeyeceğini, iktidar grubunun diğer gruplara bunların kanunlaştırılacağı yönünde söz verdiğini duyduk. Zaten KHK'ların tartışmalı olduğunu sizler de ifade ettiniz. KHK'ların madde sayıları da fazla. Görüşme prosedürleri içerisinde bunlar meclisin çok zamanını alacak bir hacme sahipler. O nedenle görüşmelerin uzamaması ve çok tartışmalı geçmemesi için diğer grupların da bir şekilde itirazlarını alıp karşılayabildiği ölçüde karşılamak için iktidarın, partilere bir komisyon kurma önerisi götürdüğünü duyduk. Bu komisyon, meclis komisyonlarından farklı fiili bir komisyon olacakmış. Teknik olarak KHK düzenlemelerinin maddelerini görüşerek, parti gruplarının önerilerini alıp ortak bir hale getirmeye çalışacaklarmış ve sonrasında meclis genel kurulunda görüşmeye başlanacakmış diye duyduk. STÖ'ler olarak üzerimize düşen şu olabilir; görüştüğümüz parti gruplarıyla KHK düzenlemelerine ilişkin somut ve net öneriler götürebiliriz. Geçtiğimiz hafta Darbeyi araştırma komisyonu kuruldu. Fethullahçı Terör Örgütünün Yaptığı Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu. İsmine dahi itirazlar oldu ama netice komisyon bu örgütün nasıl kurulduğunu, büyüdüğünü, neler yaptığını da araştıracak. Bu darbe nasıl planlandı, organize edildi, bu da araştırılacak. Bu komisyona da STÖ'lerin davet edilmeleri halinde görüş bildirmeleri mümkün. Komisyon üyelerine yazılı görüş bildirmek de mümkün. Bu örgütü etkisiz hale getirmek üzere yapılan uygulamaların sonuçlarına pek girmek istemeyebilirler diye düşünüyorum. Ama komisyon bu sonuçların da ele alınması yönünde görüş bildirilmesi önemli olur diye düşünüyorum.
Eyyüp Sabri Güler: 17 Aralık'la ilgili bir dava başvurunuz oldu mu? Şu anda canı yanan insanlara o arsaları veren, izinleri veren kişilerle, üst düzey yöneticilerle ilgili bir dava açacak mısınız? (Bülent Durukan) Darbe ve terör örgütü Bakanlar Kurulu'nca kesin olarak onaylanmamışken, OHAL ilan edildi ve KHK'lar çıkarıldı. Sizce bu yasal mı? (Habip Kocaman)
Habip Kocaman: 2004'te MGK'sında bu grubun faaliyetleri karara bağlanmıştı. Bir de Fethullahçı terör örgütü soruşturması zaten yürütülüyordu. İddianame tamamlanmış değildi ama bazı tutuklamalar, kapatmalar, el koymalar başlamıştı. Bu örgütün adı konulmuştu. Bir oluşuma, gruba örgüt adını koymak nasıl oluyor, bunu İç İşleri Bakanlığı bu tehlikelidir diyor ya da yargı karar kararıyla mı öyle sayılıyor; teknik detaylarını çok bilmiyorum. Meclis, KHK'ları görüşüp kanun haline getirdikten sonra Anayasa Mahkemesi, tümüyle bütün içeriği denetleyebilecek. CHP'nin bugünkü başvurusu karşısında AYM sınırlı bir denetim yapacak. Bunlar gerçekten OHAL KHK'sı mı, ona bakacak. O da çok sınırlı noktalardan. Doğrudan OHAL ilanına neden olan konuyla mı ilgili, ölçülülük var mı, anayasanın 15. maddesindeki sınırlılıklar aşılmış mı, aşıldıysa da OHAL niteliğini taşımayacaktır. Ancak kanunlaştığı takdirde düzenlemelerin tamamı ve içeriğiyle ilgili anayasaya uygunluk denetimi yapabilecektir.
Bülent Durukan: 17-25 Aralık ile ilgili dört bakan konusunda, onlar mecliste aklandıkları için mecliste bir şey yapamıyorsunuz diye biliyorum. Bir de HDP olarak böyle bir şey yaptık mı bilmiyorum gerçekten.
Rıza Sümer: Halkın seçtiği milletvekillerinin, o halkla ve partiyle ilgisi olmayan bir partinin milletvekilleri tarafından dokunulmazlıklarının kaldırılmasından ben utanıyorum. Başka bir çözüm olamaz mıydı?
Bülent Durukan: Bence bir kişi şiddet içeren çok ciddi suçlar işlemeli ki, düşünce suçu olmamalı. Birine fiilen zarar verdiğinde ya da buna imkan sağladığında devreye girebilmeli. Bunlar milletvekili insanlar. Bu insanlar nasıl terörist olabiliyorlar?
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
340 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu