YER: Cezayir Restoran (Taksim)
TARİH: 04 Eylül Pazar 14:00-17:00 arasında
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Hüsnü Adalı (LİBAD)
2 / Hanifi Çakır (Türk Dünyası Platformu)
3 / Aslı Telli Aydemir (Alternatif Bilişim Derneği)
4 / Faik Güleçyüz (Kontrgerillaya karşı İnisiyatif)
5 / Gürcan Onat (ASSAM)
6 / Necmettin Keleş (ASDer)
7 / Mustafa Şentürk (Siyaset ve Strateji Derneği)
8 / Murat Altun (Şahlanış Hareketi)
9 / Doğan Bermek (Alevi Düşünce Ocağı)
10 / Bünyamin Erdemir (TÜRMEB)
11 / Ali Faik Aydın (İstanbul Platformu)
12 / Zeynep Serinkaya (Düşünce Suçuna Karşı Girişim )
13 / Şener Mengene (Strateji Enstitüsü)
14 / Mustafa Haksever (Uluslararası Kudüs Platformu)
15 / Vasfi Kösebey (Emekli İlahiyatçılar ve Din Görevlileri Derneği)
SENDİKALAR
Yok
ODALAR
Yok
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ
1 / Kemal Yücel (BBP)
GÖZLEMCİ
1 / Dilek Bektaş (ADO)
2 / Alper Korkmaz (LİBAD)
DİĞER KATILIMCILAR
2 izleyici katıldı.
MODERATÖR
Yakup Kadri Karabacak
GENEL GÜNDEM: Suriye’deki gelişmeler ve Türkiye
KONUŞULANLAR
Sunum videosu gösterildikten sonra, toplantıya dair usulle ilgili hatırlatmalarda bulunan moderatör Yakup K. Karabacak, toplantıya katılımla ilgili bilgilendirme yaptı. Özel konuk Doç. Dr. Ahmet Kasım Han’ın eşinin rahatsızlığıyla ilgili gelemediğini aktaran Karabacak, önümüzdeki toplantılardan uygun gündemde ilk fırsatta gelme temennisiyle birlikte özel konuğun selamlarını katılımcılara iletti. Suriye’deki gelişmeler ve Türkiye ile ilgili sunumda eksik kalan bilgileri tamamlayan Karabacak, yeni şeyler söyleme ve daha çok uzlaşı temennisiyle sözü sivil topluma bıraktı.
Şener Mengene: Suriye’de yaşanan hadiseler Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. Türkiye bir dengeler ülkesi. Dünyadaki güç dengesine baktığımızda, Türkiye’nin iç güvenliğinin, ekonomisinin, istikrarının dış politikada göstereceği dengeyle ortaya çıktığını görmekteyiz. Dolayısıyla dünyadaki küresel güçlerin hiç birisinin yanında yer almadan kendi çıkarları doğrultusunda dış politika ortaya koyması gerekiyor. Suriye’de yaşanan son zamanlarda yaşananlar konusunda da aynı perspektiften bakabiliriz. Suriye’de 5 yıldan fazla bir sürede 500bin insan hayatını kaybetti, 2 milyonu yaralandı, 4 milyonu mülteci oldu. Türkiye açısından belirleyici olan, güçlü ülke olmanın faktörleridir. Dünyanın herhangi bir yerinde kriz çıkartıp kriz çözebilmektir. Türkiye bölgesel ve küresel anlamda henüz bu kabiliyette değildir. Çok daha dikkatli ve akıllı strateji izlemelidir. Sınır güvenliğimiz çok önemlidir. ABD, Rusya, İran binlerce km uzaktan gelip Suriye’de söz sahibi olurken, Suriye ile 900 km sınırı olan Türkiye, Türkmen soydaşlarımızın olduğu bir ülkede Cerablus operasyonu yapılmıştır. Bu operasyon bölgedeki dengeler için önemlidir ve geç kalındığını düşünüyorum. Sınırlı süreyle ve belli stratejiyle devam ettirilmelidir. Suriye bir bataklık gibi, bölgedeki güçlerle karşı karşıya gelme ihtimali de göz önüne alındığında daha noktasal olmalıdır ve ABD, Rusya gibi ülkelerle de işbirliğimizi sürdürmeliyiz. Risklere dikkat etmeliyiz, TSK şehit vermeye başladı. Yerel ılımlı muhaliflerle işbirliği içersinde, Türkmenlerin de güvenliği sağlayacak şekilde destek vermeliyiz. DAİŞ, PYD, PKK tarafından son 1 senede ülkemize çok ciddi saldırılar oldu. Acil olarak, son 10 senede emekli olan, edilen asker ve polisler göreve çağrılmalıdır, gerekirse kısmi seferberlik ilan edilmeli, terör örgütlerine karşı asimetrik tedbir alınmalıdır.
Necmettin Keleş: Suriye’deki çatışmayı sadece Suriye il sınırlı tutmak yanıltıcı olur. Coğrafyamızdaki çatışmalarının çoğunun hedefinde Türkiye vardır. Çünkü Batı’ya kafa tutabilecek, Batı’nın emellerine engel olabilecek ve bu coğrafyayı derleyip toplayabilecek tek ülke Türkiye’dir. Türkiye çizmiş olduğu 2023 hedeflerine ulaştığı zaman, bilimde, sanatta, ekonomide belli bir güce ulaştığı vakit, Batı’da kurulan BM, AB, NATO gibi birlikteliklerin Türkiye önderliğinde kurulabileceğini ve bugün Batı sömürgesinde bulunan gerek Balkanlar, Asya, Ortadoğu ülkelerinin ileride Türkiye’nin pazarı haline gelebileceğini ve her yönüyle sömürüp yönettikleri bu ülkeleri kaybedebilecekleri için hedeflerinde Türkiye var. Gezi, Kobani, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’da yapamadıklarını, Türkiye’nin Osmanlı Hinterlandında yapamadıklarını yaparak Türkiye’ye bir sınır koymak istiyorlar. Bir tarafa Ermenistan’ı, bir tarafa Şia sınır çizmişler, Suriye’ye Kürt değil bir terör koridoru açmak istiyorlar. Yoksa bizim Kürtlerle ilgili bir problemimiz yok. Hiç bir ülkeyle yok ama teröre bulaşan, bu coğrafyada karışıklık çıkarmak isteyen zihniyet var orda. İşte bu terör koridoruyla ve Şii koridoruyla Türkiye’nin tüm kanallarını kapatmak istiyorlar. Suriyeyle ilişkilerimiz çok iyiydi, sınırdaki mayınlar temizlendi, vize kaldırıldı ama işi öyle bir noktaya getirdiler ki, Türkiye bir tercih yapmak zorunda kaldı. Ya Suriye’yi ya da Ortadoğu’daki mazlum halkları kaybedecekti. Ya zalim ya mazlum, Türkiye mazlumu seçti. Gerek Irak gerek Cerablus Türkiye’nin yayılmacı politikası değil. Türkiye iki şeyi önemsiyor, komşularının toprak bütünlüğü ve kendi sınır güvenliği. Bundan rahatsız olanlar ısrarla İran’ın yayılmacı, ABD’nin istilacı, Alman ve İngilizlerin sömürgeci politikasını sanki Türkiye’nin politkası gibi gösterip Türkiye hem dünya hem iç kamuoyunda sıkıştırıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin hem içerde hem de dışardaki operasyonları gerek Ortadoğu’da sükunetin, komşularının bütünlüğünün sağlanması ve kendi sınırlarının güvenliğinin sağlanması noktasındadır. Bugün IŞİD’I çıkaran, destekleyen ve Türkiye’yi sıkıştıran da Batıdır.
Murat Altun: Türkiye bir once din ve mezhep eksenli siyasetten vaz geçmelidir. Hicretinin 6. yılında Hz. Peygamber efendimizin torunlarını kılıçtan geçirecek kadar sapıtmış zihniyet Emevi ve Abbasi zihniyeti, İslam’ın bütün mirasını yok etmekte, İslam adına vahşetler işlemektedir. İşte asabı bozuk çocuklar, IŞİD değil DAEŞ ve şimdi katiller sürüsü. Osmanlı’nın çok güzel şeyleri var, mirasını devraldığımız bir medeniyet. Redd-I miras yapmadık, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi M. Kemal’de yapmadı. Selçuklu’nun mirasını da reddetmiyoruz. Ama Osmanlı’nın kültürde, sanatta, bilimdeki mirasını değil, mehterdeki mirasını aldık. İki ileri bir geri… dün öyle bugün böyle. “Kürt sorunu vardır, şerefimizdir.” “Barzani büyük adam, Salih Müslim canımız, gülümüz.” Adam iniyor Erbil’e, diyorlar ki “bu adam terörist” Sonra adam diyor ki “Beni Hakan Fidan karşıladı, Başbakanla görüştüm” Her şeyimiz böyle zigzag. Kendimizi olduğundan büyük görmemeliyiz. Osmanlı Devleti 620 sene dünyaya hakim oldu ama 1770lerin sonunda Osmanlı, doğal ömrünü tamamlamış bir devletti. Bunu biz demiyoruz Yalta Konferansı, Balta Limanı Ticaret Anlaşmasıyla beraber… 1830larda bu söylenmiş. Kendimizi dev aynasında görmeyeceğiz, çok da küçük görmeyeceğiz. “Dünyaya nizam verme” Bu bizim değil, bir çok milletin ülküsüdür. Yunanistan, Gürcistan.. hepsinin bir megalo ideası var. Bu siyaset tamamen yanlış bir siyasettir. Suriye’de tecavüze uğrayan, öldürülen, yerinden yurdundan edilen her insanın vebali Esad’ın da, maalesef T.C.yöneticilerinin konuyla ilgili en alt kademesine kadar boynundadır. Ben toplu taşıma-sokaklar olsun Suriyeli çocuklara yapılan tacize şahit oluyorum. Bunlar ağır vebaldir. Daha dün Esad kardeşimizdi. Ondan sonra “Emevi Camiisinde namaz kılacağız” Bu tehditlerden Türkiye vaz geçmeliyiz. Kanuni döneminde değiliz. Meseleye yaklaşırken ilkeli olmalıyız. Ben temsilcisi olduğum Doğu Türkistan’da 46 milyon insan zülme uğruyor, onlar müslüman değil mi? Müslüman hem de bizim iktidarın sevdiği müslüman, yönetim Sunni İslam, niye kimsenin sesi çıkmıyor. Sincan Uygur özerk bölgesi! Öbür tarafta İslam davamız! Bir kere 15 Temmuz’da TSK’nın itibarı yerle bir oldu. Bu itibar Fırat Kalkanıyla düzelmez. Türkiye’nin dengeyi kurması lazım. Yenikapı Mitingine biz de gittik, Kılıçdaroğlu da gitti, 12 madde okudu, bir anasına küfretmediler sayın Kılıçdaroğlu’nun. Külliye’de Yargı Yılı Açılışı olur mu? Tükiye kendini dev aynasında görmeyecek, hatalarıyla yüzleşecek, “Allah bizi affetsin” teraneleriyle bu iş olmaz. Katil Esedti, Esadlı geçiş oldu. Darbeyi de Rusya önlemiştir. Hamaseti bir kenara bırakalım.
Hanifi Çakır: Öncelikle T.C. Devletini ve devleti yöneten AKP’yi birbirinden ayıralım. Türkiye bölgesinde Atatürk ilk eve inkılaplarına bağlı barışçıl bir politikası varken, AKP kendisini kuran Erdoğan’ın, binbir surat Erdoğan’ın …
Burada konuşma moderatörün uslüp uyarısıyla katılımcımızın itiraz edip konuşmasını sonlandırması kararı sonucu tamamlandı.
Hüsnü Adalı: Batının en doğusu, kuzeyin en güneyinde Türkiye, bu önemli… evet kimsenin yanında yer almayalım ama kimsenin karşısında da olmayalım. 2010 yılında Hama, Humus, Halep ve Şam’ı gördüm. Erdoğan deyince aklıma geldi, maalesef Türkiye’nin çoğu ili-ilçesi son yıllarda o şehirlere benzedi. Sunumda Suriye’de %10 Hristiyan var diyor, Osmanlı’nın son zamanlarında %25 iken şu anda % 0,7 arkadaşlar ve hala azalıyor. Ben hiç bir liderin, başka bir ülkedeki sorun için “iç meselemiz” dediğini duymadım. Bu normal değil. Suriye 70lerde Lübnan’daki meselede taraf oldu, orda bir şeyler kazandığını zannetti, Suriye’nin sonraki halini görüyorsunuz. İnşallah biz de Pakistan-Suriye gibi bir duruma düşmeyiz ama şu anki gidişat o yönde. Küresel güç olmak için, ekonomi-askeri-demokrasi-hukuk-insan hakları-şeffaflık bakımından güçlü olacaksınız. Hangisinde güçlüyüz biz Allah aşkına? Kürtlerle olmazsak biz bir şey yapamayız. Çıkar çakışması-çatışması diye bir şey var. Bir harf her şeyi belirler. Bizim Kürtlerle çıkarımız her türlü çakışıyor arkadaşlar, çatışmıyor. Kürtler olmadan biz Ortadoğu’da barışı da yapamayız, 910 kmlik bölümün 800 kmsi YPG’nin elinde. Gerçekçi konuşmak daha faydalı, atıp tutmayalım, Türküm Kürdüm demek kolay. Bizdeki Kürt paranoyası 100 yıldır devam ediyor. Bildiğim kadarıyla Atatürk Kürtlere muhtariyet veriyor, sonra değişiyor işler. GATA’nın ismini Abdülhamit yaparak Abdülhamit’e öykünüyorlar ama Abdülhamit çok taraflı bir politika izledi, Atatürk’te İnönü’de öyleydi. Şimdi ABD onla bunla anlaşınca riyakar oluyor, siz yapınca dış politika oluyor. Dış politika demek 1li, 2li, … 5li, 6lı oynamak demektir. Üniversite hocası gibi konuşuyorum ama tekrar başa dönmek üzüyor beni Einstein’ın lafı geliyor aklıma “Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir”. “Sorunları yaratan zihniyet yapısıyla o sorunları çözemezsiniz” diyor Einstein. Aynı Einstein “Aptalla akıllı arasındaki fark, sınırlarını bilmesidir” Dış politikada onurlu, gururlu bir tutum sergilemeniz iyidir, 15 trilyon dolarlık ABD kadar sergileyemezsiniz 750 milyar dolarlık sergilersiniz. Artı, sizin sınırlarınız var, onun sınırı yok! Ne demek bir ülke için “Bizim iç meselemiz” demek. Dış, iç zaten biz yönetiliyor muyuz, sürükleniyor muyuz, belli değil? Sürükleniyoruz ama kayalıklara doğru, haberiniz olsun. Yandaş bir kanalda “Batı neden düşmanımızdır?” diye bir yazı geçti. NATO’ya üyesin, AB’ye adaysın, Konsey’e üyesin, %60 ihracatı AB’ye yapıyorsun… hakkaten Allah bize akıl fikir versin. Bir profesör (deşifre edilemedi) 3 tip zekadan bahseder. 1-Sorunları ön gören ve önceden çözen, 2- Ön göremeyen ama karşılaştığı zaman çözebilen, 3- Ön göremeyen ve çözemeyen. Sizce de biz şu anda 3. şıkka uymuyor muyuz?
Vasfi Kösebey: Dış politikada sıfır sorun, gayet yerinde bir politikadır. Çünkü etrafımızda bizden güçlü devlet yok, onun için bu kadar orduya da gerek yoktu. Arap Baharı başladığında Deraa’da bir takım hareketler başladı. Türkiye bu işin Beşşar’la olması için hep gitti geldi. Beşşar “Nuh dedi peygamber demedi” çünkü arasında Şii İran, Lübnan’daki Hizbullah, Rusya vardı. Şimdi Süleyman Kasım “Biz Bağdat, Şam ve Beyrut’u kuşattık” diyor. Burada İran’ın tek amacı Şii yayılmasıdır. Fatımi Devleti’ni Akdeniz kadar ulaştırmaktır. Bizimkiler Beşşar’la bu iş olmayınca, baktık ki kapılarımızı açtık. “Yurtta sulh, cihanda sulh” böyle bir politka olur mu? Bulgaristan’ı, Yunanistan’ı düşman yapıp, ordaki soydaşları ezdirmek büyük bir hatadır. Cumhuriyet’in politikası yanlıştır. Suriye’den 13 kez Türkiye’ye 1950’ye kadar birleşelim diye davet gelmiştir. M. Kemal döneminde gelip gidiyorlar, soruyorlar “Bizimle federe kurmak istiyorlar” diyorlar. Ama kabul edilmiyor. Sosyalizmi yüceltenler keşke Suriye’ye baksa. Suriye’den heyet geldi, Özal zamanında yatırım için vatandaşlığa geçip uyum sağladılar. Hafız gittikten sonra, kendisi Öcalan’ı korudu. 12 Eylül’de cezaevine giren gruplardan yüzde kaçı hangi gruptandı? %75-80 alevidir. Bu aleviler arasında THKP vardır. THKP Suriye’nin örgütüdür. “Çırpınırken Karadeniz, Vardar Ovası, Yemen Türküsü”.. bunlarla beslenen insan, tamamen ortanın solunda bir üslubu var bunların. Avrupa “15 Temmuz’da niye ihtilal olmadı?” diye üzüldü. Amerika’da Türk düşmanlığı yoktur ama Avrupa’da vardır. Tarihinden geliyor. Ruslar’a inanmam, Erzurum’a kadar gelmiş adam. Ama geçirdiğimiz zaman içersindeki menfaatlerimiz elbette bizi birbirimize yakınlaştırıyor. Türkiye’nin politikası gayet normaldir. Bugün de politikadır. Çünkü adam (Esad) demokrasiyi kabul etmiyor.
Doğan Bermek: Türkiye sıkıntılı bir dönem geçiriyor. Bir çok arkadaşımızda tutundukları dalların ellerinde kaldığını görünce “Acaba bunun sebebi Aleviler mi?” demeye başladılar herhalde. Ben arkadaşların konuşmalarında Alevilerle ilgili gerçek olmayan bilgileri duydum. Müdahele gereği duydum, çünkü söylenen şey fikir değil, isnat, iftira var. Yalanı yerinde düzeltmek gerekir diye düşünüyorum. Birincisi, Kürtler Şafiidir. Sunni Şafidir hakimdir. Onları Şii diye isimlendirmenin çok komik olduğunu düşünüyorum. Sayın Vasfi Bey, 12 Eylül’de içerden Aleviler çıkmasa belki size göre daha mı iyi olacaktı? Tutuklananların %80i Alevi dediniz. Cezaevinde liberal, MHPli, solcu da vardı. Solcuların içinde Alevi olabilir ama sağcılarda da olabilir. Ama yafta yapıştırarak Türkiye’yi Suriyelileştirme gayretinde olduğunu arkadaşlarımızın fark etmeleri lazım. Biz yafta yapıştırmıyorum ama üzerimize yapışacak yaftaları da reddediyoruz. Daha yüksek sesle de reddedeceğiz. Biraz aklı başında olan, hükümet yanlısı liberal kesimler de, bizim gibi hatta bizden daha dikkatli davranıyorlar, Alevilerin üstüne bir gölge gelmesin diye. Fethullah meselesi gibi bir mesele yaşıyor Türkiye, zaten yan yana yaşamış bir aile içi kavga var, bu iç kavgaya bizim adımızı sokmaya çalışan çok kesim var. Biz bu kavganın tarafı olmadık. Bize her iki kesim de eşit uzaktaydı, belki biri daha uzaktaydı. Bizim adımızın bu FETÖ-AKP kavgasında geçmesi ya da burada şu ya da bu şekilde “Alevi” kelimesinin geçmesi komiktir, provokasyondur. Bu provokasyonlardan kendimizi kurtarmalıyız. Türkiye’nin Suriye ile ilgili politikasıyla ili Şahlanış Hareketi’ndne Murat Bey’e katılıyorum. Türkiye politikasızdır bugün, sabahtan akşama değişen politikayla devlet yönetilmez. Suriye konusunda batağa girmiş gibi görünüyoruz. Üzülüyoruz, 20 tank ile Türkiye savaşıyor, deniyor. Ayıptır, itfaiye alayı yollasan orda savaşır. Cerablus’ta 3-5 elinde silahlı çocukla savaşmak savaş değildir. Böyle komik şeyleri savaş yapıp, koca devleti FETÖluğa teslim etmişsin. Böyle bir kargaşadayız. Arkadaşlarımızın da sakin kafayla düşünüp, ben nerdeyim, o nerde, kendi kendilerine yerleştirdikten sonra ağızlarından sözü çıkartmaları, çünkü ağızdan çıkan sözün siz esiri oluyorsunuz. Ağızdan çıkana kadar söz, sizin esirinizdir. Hz. Ali’nin sözüdür.
Karşılıklı atışma üzerine, moderatör üslup ve ilkelere yönelik açıklama yaptı.
Gürcan Onat: Ben kMMyi önemsiyorum. Burada her fikirden insan var ve bu insanlar kendi fikirlerini hiçbir baskı olmadan rahatlıkla açıklayabiliyorlar, karşı düşüncedeki insanı da dinleme imkanına sahip oluyorlar, ben bu düşünceyle geliyorum. Müslümanım, hayata da inancım ne gerektiriyorsa o şekilde bakıyorum ve bu benimle alakalıdır. Kendi düşüncemi karşımdaki insana kesinlikle dayatmıyorum, propaganda da yapmıyorum. At gözlülüğüyle bakmamak, sizlerin görüşlerinizden istifade etmek için buraya geliyorum, Sunni Müslümanım, bütün müslümanların birleşmesini istiyorum ama bu benim şahsi düşüncemdir. Doğan Bey haklı, Alevilere bu ülkede çok yüklenildi, tepkilerini haklı buluyorum. Necmettin arkadaşımıza da katılıyorum. Bu ülkede, Vasfi Bey’in dediği gibi Cumhuriyetin kurulduğundan beri önce Sunni Müslümanlar katledildiler, sonra Aleviler, Kürtler affedersiniz insan sayılmadılar ama biz aynı gemideyiz, Suriye gibi bir batak varken bu bilinçte olalım. Ben sivil toplum, insan hakları aktivisti mantığıyla düşünüyorum, girmememiz lazımdı. Ama girdik. Niye, büyük güçler girmemizi istiyordu. Orda mağdur olan Suriye’nin kendi halkıdır ve Türkiye’dir. ABD, Rusya, İran ve özellikle İsrail mağdur değil. Bunlar oyun kurucu. Bitmesi de kısa vadede mümkün görünmüyor. Çünkü bitimek istemiyorlar. ABD, PKK-YPGyi kullanıyor bitirmek istemiyor. Arkalarında ABD olduğu net belli oldu. Kürt halkı mağdur, biz raporlarla gözlemledik bunları. Koridor meselesi dış güçlerin planıdır. Bunu biz çözmeliyiz, bölge insanları, ABD, İran, Rusya değil. Bu fırsatı hala kaçırmadık. Ama önce kendi içimizde, bakış açılarımızı tazelememiz lazım.
Ali Faik Aydın: Bir ülkenin dış politikası, iç politikasına benzer. Suriye muhalefetine Türkiye’nin muhtelif zamanlarda muhtelif silahları-mühimmatı yolladığını biliyoruz. Esasında Türkiye’nin şu anda yurtdışında bir harekata girişmesini haklı kılacak çok acil bir durum yok. Sonu da belirsiz. M. Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine aykırı olduğunu düşünüyorum. Kısa sürede sonuç alınamayacak. Bir takım geçici başarılar elde edilse bile, sonu hala belirsiz. Ortadoğu ırklar, dinler, mezhepler ve diğer politik fraksiyonlar arenasıdır. Bölgede doğal olarak baştan beri ABD nüfuzu var, Rusya ve İran var. Diğer Arap ülkeler var. Çin ve İsrail var. Bu mozaikte Türkiye’nin işi zor. Barışçı, dengeli ev soğuk kanlı politikalar güdülmeli diye düşünüyorum.
Faik Güleçyüz: Bizim ikinci senemiz, bu platforma katılalı. Çok değer verdik bu ortama. Türkiye’nin TkMM ortamına şiddetle ihtiyacı var. Bizim en temel problemimiz, farklılıklara tahammülümüz yok millet olarak. TkMM, bu anlamda çok ciddi bir örnek oluyoruz Türkiye’ye. Buraya farklı, birbirinin tamamen zıttı insanlar yan yana oturarak, yüz yüze bakarak konuşuyoruz ve buradan çıkıp giderken de, kırgınlık bırakmadan arkamızda, birbirimize sarılıp gidiyoruz. TkMM’nin en önemli ilkesi “Önyargılarınızı dışarda bırakın!” Benim bir önerim, bu ilkelerimizi konuşalım bunu bir toplantımızda.
İnisiyatif olarak bizim temel bakış açımız “Türkiye’deki akan kanın durması lazım!” PKK ile devlet arasındaki savaşın sebep olduğu, canımızı 30 senedir yakan bu acının durması lazım. 12 Mart 2016’da “PKK koşulsuz silahlarını Türkiye’den çekmelidir. Ve Türkiye’de silahlı mücadeleyi bitirdiğini deklare etmelidir.” Başka türlü olmaz. “Barış istiyoruz, eller tetikten çekilsin” diyorlar, bu boş bir laf. Devlet de elini tetikten çeksin, diyorlar. Çekmez kardeşim. Hendek savaşlarının başladığı günden bu yana 10bin insanımızı kaybettik. Toplam söylüyorum ve bu onbinin içersinde içimi paramparça eden YDHli denen çocuklar var. En az 8bini onlar. PKK ellerine silah tutuşturdu ve hendeklerin önüne saldı. Türk ordusu, polisi kuş gibi avladı hepsini, gitti hepsi öldü. Daha dün 171 insanımızı kaybettik. 24üne şehit diyoruz, 147sine etkisiz hale getirdik diyoruz. En temel mesele akan kanın durdurulması. Bu da PKKnın asgariden, hiç bir şey yapamıyorsa tek taraflı ateşkes ilan etmesi lazım. Başka çıkış yolu yok. Esas mesele, düğüm Kürt sorunu. Bu sorun çözülmeden demokrasi çözülmez. Demokrasi olmadan da Kürt sorunu çözülmez. Rojava’da PKK-YPG olmasa sorun değil Türkiye için. Ama orda PKK-YPGnin yerleşmiş olması, bizi doğrudan Suriye meselesiyle ilgilendirir. Suriye meselesi çözülecek gibi görünüyor. IŞİDe devlet yok, Esad kaldı, öyle görünüyor. Rajova’da PKK ne olacak? Burada ipler ABD’nin elinde. Zannediyorum PKK’nın ısrarla kan dökmesi, bunun ne olacağına bağlanıyor. En ideal olan, şahsi fikrimdir, Ortadoğu’da belli bir Kürt devleti çıkacak. Türkiye açısından federasyondur, bana göre. Türk-Kürt Federasyonu ve Ermenilerin de dahil olacağı üçlü bir federasyon.
Aslı Telli Aydemir: Suriye, Demokrasi, fikir özgürlüğü, düşünce özgürlüğü birçok sorunumuz var. Çözümü mümkün değil dendi ama bir şekilde bizlerin bunun girişimini yapmamız lazım. Senelerdir, iktidardan ve onun yanında mı karşısında mı olduğunu anlayamadığımız muhalefetten bunu beklemememiz gerektiğini gördük. Son bir iki sene içersinde acı bir şekilde gördük. Muhalefet aslında ilk defa iktidar olmak istemediğini kanıtladı şu anda. Bu önemli bir aşama ve faydalanmalıyız. Biz sivil toplum aktivisleri de hiçbir zaman iktidar olmak istemedik. Biraz daha çözüm tarafında durmak istiyor. Mezhep zikretmeden konuşmak istiyorum, çünkü haberimiz olmadan birbirimizi kırabiliyoruz. Belli halkların daha dezavantajlı konumda, mağdur olduğu günlerden geçiyoruz. Belki kendi aramızda, ailemiz içinde bu çatışmacı söylemden uzakta durmaya çalışıp, ondan sonra “etrafımızda neler yapabiliriz?”i konuşmalıyız. Ben geç geldim ve ilk olarak mesleki olarak belki, insanların neler hissettiğine baktım. Bir ay önceki toplantıya göre daha da artmış olumsuz bakışımız. Ve çaresizlik maalesef. Bundan mümkün mertebe uzaklaşmalıyız. Önümüzde çok zor ama bir o kadar da değerli bir dönem olduğunu düşünüyorum, 15 Temmuz’dan ötürü. Treni kaçırma lüksümüz hiç yok, belki çok söylendi, klişe oldu ama yetiştirmeye çalıştığımız belki onlar bizi yetiştirecek, onlara karşı sorumluluğumuz var. Önümüzde çok değerli bir süreç var, mezhep göz etmeksizin ve birbirimizi kırmaksızın yapmak zorundayız.
Kemal Yücel:
Kemal Bey ilk önce 5 dakika süre haricinde usülle ilgili açıklama yaptı:
Gürcan ve Faik Bey’e katılıyorum. Düşünce beyinsel bir faaliyet. Asıl mesele düşünceyi ifade edebilmek. İfade özgürlüğü açısından TkMM çok önemli. Varlığının büyüyerek devam etmesi gerekiyor. Dolayısıyla buranın varlığını sıkıntıya sokacak hoş görü, uzlaşma, karşılıklı sevgi, saygı, anlayış… tahammül edemesek de bazı şeylere, ana çerçeve içerisinde tartışmayı devam ettirmek kanaatindeyim. Böyle bir toplantı olmasa, hakikaten bu kadar zıt fikirli görüşe yakinen tanık olamayacağım. Ve siz de bana tanık olamayacaksınız. Çünkü BBP medyada çok fazla yer alamıyor. Hem benim için, hem sizin için bir fırsat, dolayısıyla önemsiyorum ve devamını diliyorum.
Suriye sorununda temel soru şu Türkiye açısından: Kardeşim Esad’tan zalim Esad’a nasıl geldik? Ve bundan sonrası ne olacak? Suriye savaşında temel paradigma şu: Emperyalist güçler dediğimiz iki taraf var, Soğuk savaş döneminin Doğu Bloku, Batı Bloku ayrımı gibi bir şey. Soğuk Savaş bitti diyoruz ama tarafları Suriye’de dimdik ayakta. Bir tarafta ABD öncülüğündeki NATO ve Batı Bloku, diğer tarafta Rusya öncülüğündeki Çin, İran ve Esad Rejiminin olduğu Doğu Bloku. Burada adı konmamış vekaletler üzerinden yürüyen bir 3. Dünya Savaşı var. Büyük bir savaş ve sonuçları sadece Suriye’yi değil, dünyayı etkileyecek büyük bir savaş. Temel paradigma, niye savaşıyorlar? Petrolle izah edilecek kadar basit bir şey değil. Suriye’nin petrol rezervi Irak, Arabistan kadar değil, başka bir şey. Benim gördüğüm, taraflardan birisi Suriye bölünsün istiyor. Bir takım emperyalist hedeflerin ve sonunda Türkiye’yi de etkileyecekmiş gibi görünen BOP, haritaların değişmesi vs. bir planın parçası. Suriye bölünsün diyenler Batı Bloku. ABD yandaşları, arazi de pek görünmese de İsrail. Doğu Bloku, uluslararası hukuk açısından baktığımızda Suriye’nin bölünmemesini isteyen taraf. “Suriye’nin toprak bütünlüğü” bildiğimiz tabirle, çok da haklıymış gibi görünen bir taraf. Hep Esed’in davetiyle geldiler ve kimse hoşlanmasa da, Esed BM’de Suriye devletinin başı. Doğu Bloku davetle geldi, diğerleri davetle gelmedi. Batı Bloku BM zoruyla, Belçika ve Fransa saldırıları bahane edilerek geldi. Batı’nın Suriye’deki varlığı uluslararası hukuk açısından çok da meşru görülmüyor. Ben Esedçiyim, sonucu çıkarılmasın. Suriye bölünsün mü, bölünmesin mi? Bu konuda biz nerdeyiz, 5-6 yıldır hatalı politikalar zinciri var. Ve bu, Davutoğlu’na fatura edilmek isteniyor. Ve Türkiye Batı Bloku’ndan Doğu Bloku’na kaymaya başlıyor. Bugün G-20’de sayın Cumhurbaşkanı Rus ve Çin Devlet Başkanı ile samimi poz verdiler. Fırat Kalkanı, başından beri devam eden hataların sonucu. Bu iki blok arasında nerde olduğumuzu çok da belli etmeyen bir operasyon. Bölünmesine mi hizmet ediyoruz, bütün olarak kalmasına mı? Tartışmak, açmak lazım bunu. Ben emin değilim. Bazı riskli, tehlikeli adımlar var. Sıkıntılı bir süreç. BBP, Fırat Kalkanı Operasyonunu terörle mücadele olarak destekliyor. IŞİD, PYD terör örgütüdür, Cerablus’a IŞİD hedefiyle girildi, ertesi gün hedef PYD dendi. PYD ile de mücadele edilmeli ama PYD ile mücadele uluslararası hukuk açısından sıkıntılı, çünkü Türkiye’de PKK ile Kürtleri ayırmayı başarabildik. Ama Suriye’de, iç dengeler açısından PYD ve Kürt halkı yeterince ayrılmış değil. Halkın legal bir gücü olarak duruyor. Bu konuda uluslararası hukukta daha çok çalışmamız, PKK=PYD’ye ikna etmemiz lazım. Aksi taktirde sıkıntılı.