YER: MÜSİAD Toplantı Salonu
TARİH: 03.09. 2016
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Elazığ STK Platformu ( Resul Şahin – STK Platformu Danışma Kurulu Üyesi )
2 / Azadi Hareketi ( atik Okuyucu – İl Temsilcisi )
3 / İlim ve Hayra Hizmet Vakfı ( Zülfü Biçerer – Genel Başkan )
4 / Akıncılar Derneği ( Mehmet Ertuğrul – İkinci Başkan )
5 / EHAD ( Abdurrahman Gül – Başkan )
6 / İpekyolu Derneği ( Abdulkerim Avanoz – Başkan )
7 / KAYED ( Murat Özekinci – Genel Başkan )
8 / Hayrat Yardım Vakfı ( Servet Özdemir – İl Temsilcisi )
9 / Bingöllüler Derneği ( Suphi döner – Başkan )
10 / MASSAD ( F ethi Ahmet Gel – Başkan )
MESLEK ODALARI
******************
SENDİKALAR
1 / Eğitim Bir Sen ( Mehmet Okur – Başkan Yard. )
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Sezai Somunkıran ( İpekyolu Derneği )
GÖZLEMCİLER
Siracettin Sarı ( Hak – Par İl Başkanı )
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılım olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
DİĞER KATILIMCILAR
MEDYA
Kanal Fırat
Kanal 23
Kanal E
MODERATÖR
Resul Şahin ( Elazığ STK Platformu Danışma Kurulu Üyesi )
KONULAR
GENEL KONU: Suriye’deki Gelişmeler ve Türkiye
KONUŞULANLAR
1 / Resul Şahin: Bu toplantıların müdavimleri artık belli oldu. Benim söyleyecek sözüm var, ben de bu ülkenin dertlerini kendime dert ediniyorum ve sözlerimin kayıt altına alınmasını istiyorum diyen insanları devamlı bu toplantılarda görüyoruz. Ancak iştirak etmeyip bizlere vekalet veren ve biz de sizlerle aynı görüşteyiz diyen insanların vekaletini kabul etmediğimizi, gelmeyenin koltuğunun boş kaldığını ve ta ki kendileri gelip oturuncaya kadar boş kalacağını da belirtmek isteriz.
Suriye olayları ilk başladığında deniliyordu ki; ‘‘Suriye’ den bize ne, kendi iç problemleridir’’ diye. Oysa dünya globalleşti ve siz dünyadan izole olup bir dağ başında yaşamıyorsunuz. Suriye ki; bizim 910 km. sınırımızın olduğu, köyün bir kısmının sınırın öteki tarafında diğer kısmının da bu tarafta kaldığı ve aynı şekilde ailelerin de ikiye bölündüğü bir ülkeden bahsediyoruz. Sadece akrabalık değil aynı zamanda din bağımızın da olduğu bir ülkedir. Yine 500 yıldan fazla Osmanlı sınırları içerisinde birlikte yaşadığımız bu insanlardan bize ne dediğiniz anda tamda şu anda yaşadıklarımızın başımıza gelmesi kaçınılmazdır. Türkiye Suriye’ yi başından beri kendine dert edinmiş ancak ne fayda ki Müslüman ülkelerden gerekli desteği bulamamıştır. Özellikle İran; Pers Emperyalizmi mantığıyla hareket edip Suriye’ ye destek vermiş ve vermeye de devam etmektedir. şu anda Suriye, emperyalistlerin cirit attığı bir alan haline gelmiştir. Amerika’ nın, İngiltere’ nin ve Rusya’ nın cirit attığı bir bölgeden bize ne dememiz mümkün değildir.
Orada bir Kürt koridoru açılmak isteniyor diyenler bir yanılgı içerisindedirler. Orada Amerika ve İsrail tarafından yapılmak istenen; Türkiye’ yi güneyden çevrelemek ve Türkiye’ nin İslam ülkeleri ile olan bağlantısını kesmektir.
Bugün PYD ne kadar Kürtler adına hareket ediyorsa, IŞİD’ de o kadar İslam adına hareket ediyor. PYD’ nin arkasındaki gücün ABD ve İngiltere olduğunu hepimiz biliyoruz ve görüyoruz. Şayet istenseydi Ortadoğu’ nun sınırlarının cetvelle çizildiği günlerde Irak’ ın ve Suriye’ nin kuzeyinde bir Kürt devleti kuramazlar mıydı? Oysa orada devamlı kaşınması gereken bir yara olarak Kürtleri bilinçli olarak bu haktan yoksun bıraktılar. Bugün söz konusu bölgede yaşanan tüm olumsuzluklar bu anlayışın bir sonucudur.
2 / Atik okuyucu: Türkiye’ nin uluslar arası hukuktan doğan haklarının bir sonucu olarak Suriye’ ye girme hakkı vardır. Bir ABD, İngiltere, Rusya hatta bölge üzerinde egemenlik kurmaya çalışan İran Suriye’ ye girebiliyorsa, Türkiye sınır komşusu olarak bu duruma seyirci kalamazdı.
Bugün ki durumun hazırlığı Cezayir’ de yapılmış ve Suriye rejim güçleri Suriye’ nin birkaç şehrini bombalayarak Türk ordusunun Suriye’ ye girmesi sağlanacaktı. Ancak Türk yetkililer bu kumpası fark etmiş ve müdahale onların istediği şekilde olmamıştır.
Suriye’ nin kuzeyinde ENKS diye bir Kürt yapılanması vardır ancak PYD bunlarla mesafeli durmakta ve bunlarla ittifak yapmaya yanaşmamaktadır. Sayın Barzani’ nin buraya gelmesiyle bölge sorunları konuşulmuş ve ortak bir tavır belirlenmiştir. Bugün ne Cerablus’ ta ne de Minbiç’ te Kürtler bulunmamaktadır. Kürtler daha çok Haseki, Kobani ve Kamışlo’ da bulunmaktadırlar.
Amerika’ nın Kürt politikası diye bir politikası yoktur. Tamamen kendi çıkarları doğrultusunda hareket edip, nerede kaşınması gereken bir yara varsa kaşımaya devam edecektir. Kendi yarattıkları örgüt olan IŞİD’ i bahane edip tüm Müslümanları hedef tahtasına koymuşlardır.
3 / Mehmet Ertuğrul: Suriye tarih boyunca hep ön planda olmuş yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla ve jeopolitik konumuyla hep batılı devletlerin iştahını kabartmıştır. Ecdat toprağı olan Suriye’ de ne yazık ki son altı yılda dört ayrı devlet kurmak için düğmeye basılmıştır. Amerika’ nın ve İsrail’ in amacı burada Büyük Ortadoğu Projesini uygulayıp Kürdistan’ ı dolayısıyla Büyük İsrail’ kurmaktır. Bundan dolayı DAEŞ, YPG, PYD gibi pek çok silahlı örgüt kurmuş ve parçalamaya çalışmıştır. Tabii Türkiye olarak duruma sessiz kalınamazdı. Sınırlarımızı korumak ve planları bozmak için sınır ötesi operasyonla TSK Suriye’ ye girmiş ve ve ilerlemeye devam etmektedir. fakat Türkiye olarak dikkat etmemiz gereken hususlar vardır. Müttefik olarak benimsediğimiz ABD ve İsrail’ in planlarına uymayarak çıkarlarımızı korumalıyız. Sadece dar bir koridor (Cerablus – Afrin) da kalmayıp Fırat’ ın batısında oluşan YPG/PYD hattını da kontrol altına almalıyız. Burada kurulması planlanan Büyük Kürdistan’ a izin vermemeliyiz. Bir diğer husus ise 910 kilometrelik Suriye sınırının güvenliği ve Suriye’ nin toprak bütünlüğü için başta İran olmak üzere bölge ülkeleriyle işbirliğine gitmeliyiz. Türkiye bu süreçte ABD ve Siyonizm tarafından Suriye bataklığına çekilip planın bir parçası olarak piyon olarak kullanılmak istenmektedir.
Bize göre Suriye’ de ki bu belirsizliğin tek çözümü; Türkiye’ nin yönünü batıdan İslam ülkelerine çevirmesidir. Bunun için Erbakan Hocamızın kurduğu D 8 aktif hale getirilerek D 60’ a yükseltilmeli İslam Birliği sağlanmalıdır. Böylece Türkiye İslam ülkelerinin abisi olarak dünyaya yön veren ülkelerden olacak ve dünyaya huzur ve refah anlamında katkısı olacaktır.
4 / Abdulkerim Avanoz: Türkiye’ nin izlediği iç ve dış politikalarını yeniden gözden geçirmesi gerektiğine inanıyorum. Emperyalist devletlerle birlikte hareket eden Türkiye her zaman kaybetmeye mahkum olmuştur. Geçmişten beri baktığımızda emperyalistlerin Türkiye’ ye hiçbir faydaları olmamıştır. Fakat Türkiye’ yi yanlarına alarak dünyanın herhangi bir yerinde kendi menfaatleri doğrultusunda kullandıkları çok olmuştur. Türkiye emperyalist devletlere stratejik ortak ve dost deyip durmaktadır. Ancak son zamanlarda aklı başına biraz gelmiş ve bunların dost olmadıklarını fark etmiştir. Düşünebiliyor musunuz, başarısız 15 Temmuz darbe girişiminin ardından o dost bildiklerimiz ne kadar üzülmüşlerdir. Dost dediğin dar günde belli olur, dar günde yanında olmayan nasıl dostun olabilir. Başka coğrafyalarda başka başka devletler kurmak bu emperyalistlere mi kalmış. Varsın kendi devletlerine düzen versinler ve demokrasilerini geliştirsinler. Bunlar gerçekten ezilen mazlum halklara mı üzülüyorlar yoksa tehlikeye giren çıkarlarına mı, buna bakmak lazım. Ortadoğu devletleri hiçbir batılıyı kendi sınırlarından içeriye almamalıdır, çünkü bunlar şeytandır ve şer odaklarıdırlar.
Türkiye’ nin Esat dönemindeki çıkarlarıyla bugün ki çıkarları çok farklı bir hal almıştır. Türkiye için risk artmıştır, güneyden kuşatılmış ve yeni yeni planlar devreye sokulmuştur. Tüm Ortadoğu’ da olduğu gibi Türkiye’ de de iç karışıklık çıkarılmak istenmiştir. Şu anda ülkemizin neresinde, ne zaman ve nasıl bir olayla karşılaşacağımızı tahmin bile edemiyoruz. Bu yüzden de başta söylediğim gibi Türkiye iç ve dış politikasını gözden geçirmeli ve çıkarları doğrultusunda hareket etmelidir.
5 / Sezai Somunkıran: Geçen gün bir generalin de dediği gibi; Amerika İsrail’ in sınırlarını genişletmek için bölgede sınırları değiştirip kukla bir Kürt devleti kurmak istemektedir. Bütün kötülüklerin kaynağı Amerika’ dır. Türkiye’ nin sınırlarıyla oynayıp ülkeyi küçültmek istemektedirler. Amerika için ölen bir Türk vatandaşının hangi ırktan olduğunun bir önemi yoktur.
Bizim en kısa zamanda Avrupa Birliği’ ne rest çekip bu işten vazgeçmemiz lazım. Biz bu işte ısrar ettikçe AB, bizi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır.
6 / Zülfü Biçerer: Suriye meselesi’ ni ele alabilmek için dünyanın anatomisini iyice incelememiz lazım. Bugün dünya üzerinde terör, iç karışıklık ve savaşların çoğu 24 İslam ülkesi üzerinde yaşanmaktadır. Batılılar kendi planlarını hayata geçirmek için Müslüman ülkeler üzerinde çeşitli tuzaklar kurmaktadır. Bunlar: mezhep çatışmaları, sınır çatışmaları ve ideolojik çatışmalar şeklinde yaşanmaktadır. Suriye meselesi de bunlara bir örnektir. Aynen Filistin, Mısır, Libya ve diğer bir çok Müslüman ülkesi gibi. Yakın zamanda bizim yaşadığımız Gezi Olayları ve 15 Temmuz meselesi de bunlarla ilintilidir. Türkiye’ nin dünyada güçlü olması demek tıpkı eskiden olduğu gibi İslam ülkelerinin lideri olması demektir. Bundan dolayı türlü oyunlarla ülkemizin önü kesilmek istenmektedir.
Bugün Türkiye’ nin Suriye’ ye müdahalede bulunması tarihi öneme sahip bir olaydır. Türkiye iç istikrarını sağlar ve ekonomik atılımlarını sonuçlandırırsa dünyada hatırı sayılır bir ülke haline gelir. PYD’ nin Kuzey Suriye’ de bir Kürt koridoru açması esas itibariyle emperyalistlerin bir projesidir. Bu tür koridorlar İslam alemi için bir kangrendir. Kobani ve Kamışlı gibi yerler Kürt şehirleri değildir. Ancak Marksist- Leninist PKK, oradaki Müslüman Kütlerin bile Kuzey Irak’ a geçmelerine sebep olmuştur. Türkiye uluslar arası hukuktan doğan müdahalesi bununla sınırlı kalmamalı; Kobani’ ye ve Kamışlı’ ya da müdahalede bulunmalıdır. Bu, Türkiye’ nin en doğal hakkıdır. Otuz yıldır kanayan bu yarayı pansuman yaparak değil, kökten halletmesi lazım.
7 / Mehmet Okur: Şu andaki mevcut durumu daha iyi anlamak için dünyanın fotoğrafını ve geçmişi iyi bilmek gerekir diye düşünüyorum. Bildiğiniz gibi 15 Mart 2011’ de Şam’ da başlayan gösterilerle bütün dünya Suriye’ ye demokrasinin geleceğini düşünüyordu. Tabii bu böyle olmadı. ABD, Avrupa, İran ve Rusya’ dan sonra gizli bir aktör olan Çin de devreye girdiler. Yani sadece bu coğrafyada mevcut olan ülkeler politika geliştirmiyor, adeta dünyanın bir deneme tahtası konumuna gelmiş bulunmaktadır. İslam ülkelerindeki liderlerin özgürleşememesi, dolayısıyla gelişmelere kayıtsız kalmaları ve irade ortaya koyamamaları çözümü zorlaştırmaktadır. Yüz binlerce insan hayatını kaybetti ve milyonlarcası mülteci konumuna düştü. Bütün bunlar Amerika’ nın stratejik amaçları uğruna yaşanmaktadır. Suriye, Irak, İran ve Türkiye üçgeninde bir devlet kurarak asıl hedefi olan Türkiye’ yi parçalamaktır.
Tabii ülkemizde bir darbe girişimi oldu, bu girişimin bölgede yaşananlarla ilişkili olduğu ve ABD’ nin parmağının olduğu aşikârdır. Ankara’ nın Rusya ile yakınlaşmasının ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. ABD’ nin emellerine karşılık bölge ülkeleri işbirliği içerisinde olmalıdırlar. Aslında bu işbirliği çok gecikmiş bir işbirliğidir. Türkiye, Rusya ve İran yakınlaşması ABD’ nin bölgedeki çıkarlarını zora sokmuş durumdadır. Bunun sonucu olarak ABD farklı politikalar geliştirme çabasındadır.
Türkiye savunma konusunda batı ile çok bütünleşmiş bir durumdadır. Bundan dolayı Türkiye farklı ülkelerle işbirliğine gidememiş ve stratejiler geliştirememiştir. Tabii yerel halkları birbirine düşürerek, mezhep savaşları çıkararak Ortadoğu’ da küresel bir savaşa da yol açabilecek bir durum söz konusudur. Türkiye Suriye konusunda Rusya ve İran diyaloguna karşı durmuştur. Batı koalisyonunun bir parçası olması Türkiye’ yi zor durumda bırakmaktadır. Ancak Ortadoğu’ da siyasi kartlar yeniden yoğrulmakta ve yeni politikalar geliştirilmektedir. Siyasette daimi dostlar yoktur ancak daimi çıkarlar söz konusudur. Ortadoğu’daki gelişmelerin sonucunda Türkiye’ nin dik ve cesur duruşu sonucunda yeni politikalar geliştirdiğini görüyoruz, bu oldukça önemlidir. Türkiye’ nin IŞİD’ e müdahale etmek için Cerablus’a girmiş olması birçok ülke tarafından alkışlanmış bir olaydır. Ancak bizleri bekleyen farklı durumlar da söz konusu olabilir, buna da hazırlıklı olmalıyız diye düşünüyorum.
8 / Murat Özekinci: Biz millet olarak çok iyi tespitlerde bulunuyoruz. Gerek Suriye konusunda gerekse Arap baharı’ nın yaşandığı bütün ülkelerde ki gelişmeleri çok iyi tespit ettik ama her platformda söylediğim gibi bizler bireysel olarak neler yapmalıyız biraz da bu konuya kafa yormamız gerekir diye düşünüyorum. Aslında toplantılarda da en çok konuşulması gereken konular bu konular olmalıdır. Örneğin 15 Temmuz’ da bir Çanakkale ruhu yeniden yaşandı ve biz bu 15 Temmuz ruhunu geleceğe nasıl taşımalıyız. Toplum olarak 15 Temmuz ruhundan uzaklaşıyoruz. Tespiti bırakıp geleceğe dair beyin fırtınası yapmamız lazım.
Suriye konusunda ise; geçmişte Erdoğan –Esad yakınlaşmasından bugüne gelen süreçte birçok olay yaşandı. Ancak biz henüz ne yapacağımızı ve nasıl yapacağımızı bilemiyoruz. Nasıl ki Müslüman uyanık olmalı diyorsak, olaylara da bu pencereden bakmalıyız. Bu konuya dikkat çekmek istiyorum.
9 / Fethi Ahmet Gel: : Bizler MASSAD olarak hükümetin Suriye politikasını destekliyoruz. Bunun Cerablus’ la sınırlı kalmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bin yıllık dış politika stratejisi diyor ki; sınırlarınızda problem varsa işgal edin. Bu topraklar bizim Osmanlıdan kalan mirasımızdır, biz buraları işgal etmiyoruz sadece kendi öz topraklarımıza kavuşuyoruz. Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar, ibret alınsaydı tekerrür eder miydi bilemiyorum. Ak Parti’ nin dış politikası ilk dört yıl çok başarılıydı fakat Sayın Davutoğlu’nun önce dışişleri bakanlığına ve ardında da başbakanlığa getirilmesiyle dış politikamız yara almıştır. Bizden habersiz Ortadoğu’ da kuş uçmaz derken bugün bütün devletlerin cirit oynattığı bir yer haline gelmiştir. Mevcut başbakanımız Binali Bey’ in ani dış politika değişikliğini olumlu buluyoruz. Bugün Rusya ve İsrail ile yapmaya çalıştığı uzlaşmacı politikasını da destekliyoruz. Aynı politikayı Esad ile de geliştirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun sonucu olarak Suriye’ de akan kanın durması noktasında bir gelişme olacağını umuyoruz. Rahmetli Erbakan hocanın yıllar önceki uyarılarına rağmen o derinliğin bugün dış politikamızda olmaması bizim için büyük bir eksikliktir. 910 kilometrelik sınırımızın öte tarafı yanıyor ancak ne yazık ki bizler de STK’ lar olarak bu duruma seyirci kaldık ve dile getirme konusunda sınıfta kaldık. Biz Don Kişot’ luk yaparak ne ABD’ ye, ne Rusya’ ya ne de İsrail’ e savaş açabiliriz. Pozisyonumuzu korumamız bile bizim için büyük bir başarıdır diye düşünüyorum.
10 / Suphi Döner: Suriye olayları altıncı yılından gün almaktadır. Özellikle Arap Baharı adıyla yola çıkıp da bu kadar uzun süren hiçbir iç çatışma görülmedi. Bence bunun sebeplerinden biri; Suriye’ nin iyi okunmaması, analiz edilmemesi ve anlaşılmamasıdır. Dolayısıyla diğer ülkelerle aynı kefeye koyuldu ve aynı muameleye tabii tutuldu. Ancak benzer davranış, benzer sonucu getirmedi. İkinci sebep olarak ise Suriye’ nin genel olarak Rusya ve İran gibi bölgede etkili ülkelerin etkisinde olduğunun göz ardı edilmesidir. Nedenlerden bir diğeri ise; Suriye’ nin yer altı ve yer üstü zenginlikleri bakımından diğer ülkelere nazaran daha yoksul olmasıydı. Şayet bir zenginlik söz konusu olsaydı, gitmesi gerekenler erken gider oturması gerekenler de yerlerine otururdu. Yine küresel güçlerin kendi aralarında net bir şekilde anlaşamamaları da ayrı bir etken olarak kabul edilebilir. Ayrıca Türkiye son yıllarda İslam ülkeleri arasında liderlik konusunda iyi bir çıkış yakaladı ve sürece dahil oldu. Orada ağabeylik rolüne soyundu ancak dediler ki siz Türkiye olarak kendi ayaklarınızın üzerinde durabilirsiniz ancak kimseye ağabeylik yapamazsınız. Sonuçta Suriye’ de ki savaşın uzamasının sebebi de bir bakıma Türkiye oldu diyebiliriz. Örneğin Türkiye’ nin güneyinden bir koridor açıldı ve peşmergenin Suriye’ye geçişi sağlandı, bu bir hataydı. Yine IŞİD’ i Suriye’ de var eden değil ama besleyip büyüten yine Türkiye idi, bu da hataydı. Ancak bunlar yapılırken hatayla sonuçlanacağı kestirilemezdi, bunu tıpkı FETÖ gibi düşünebilirsiniz. Güç yine kendi aleyhine dönüşmüştür. Afganistan savaşı nasıl küresel dünyaya El Kaide’ yi hediye olarak bıraktıysa, Suriye Savaşı’ da PYD’ yi ve IŞİD’ i hediye olarak bırakmıştır.
15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması Amerika’ yı Türkiye’ ye karşı mahcup bırakmıştır. Başkan yardımcısının Türkiye ziyareti sırasında Türkiye’ ye siz Suriye’ ye girebilirsiniz demesi bu mahcubiyetinin bir sonucudur. Biz Türkiye ile Amerika’ nın bütün stratejilerinin çatıştığını varsayıyoruz ama birçok konuda birlikte ve uyumlu bir şekilde çalıştıklarını biliyoruz.
Bugün Türkiye’ nin özgün yürüyüşünü bozan Türkiye’ nin Kürt politikasıdır. Aynı zamanda demokratikleşmesinin ve gelişmesinin önündeki en büyük engeldir.
Ben her halükarda Türkiye’ nin sınır dışında operasyon yapmasına karşıyım. Çünkü; hemen hemen tüm İslam ülkeleri birbirleriyle çatışma halindeyken, tek çatışmayan ülke Türkiye idi. Bu durum Türkiye’ nin karnesine yazılacak ve günü geldiğinde kullanılacaktır. Ama madem ki bu işe girişmiş bir an önce işini bitirip kendi sınırlarına çekilmelidir diye düşünüyorum.
11 / Servet Özdemir: Osmanlı yıkıldıktan sonra bu bölgede sınırları cetvelle çizilen bir çok devlet kuruldu. Ama ne yazık ki kurulan bu devletlerin hiç birinde de bir türlü istikrar sağlanamadı. Başlarına gelen liderler ya kukla ya da diktatör olup çıktılar. Bir Arap Baharı denildi, bu liderler gidecek ve Ortadoğu’ ya demokrasi gelecek denilerek bir algı operasyonu gerçekleştirilecek. Sonuçta Türkiye’ de bir şekilde Suriye meselesine müdahil oldu.
Biz dernek olarak daha çok meselenin insani yönü üzerinde durmaktayız. Suriye’ de bugüne kadar 500 binden fazla insan ölmüş. Bunların 70 binden fazlası açlık sebebiyle, diğerleri ise çatışma ortamında yaşamlarını yitirmişler. Ülkemizde 3 milyondan fazla Suriyeli mülteci olup 26 bölgede de çadır kentler kurulmuş ve mülteciler ağırlanmıştır. Geriye kalanları ise bizim içimizde, bizlerle beraber yaşamaktadırlar. Bizler de üzerimize düşeni mümkün olduğu kadar yerine getirmeye çalışıyoruz. Suriyelilerin sokaklarda dilendiği konusunda çok şikayet gelmekle birlikte, bizler bu kardeşlerimizi bu şekilde değerlendirmemeliyiz. Benim sizlerden ricam bu dilencilere yardım etmemenizdir. Çünkü biz kendilerine yerleşik hayata geçmelerini ve kendilerine yardım edeceğimizi söylediğimizde bunu kabul etmemektedirler. Dolayısıyla kendileri için yardım topladığımızda dilendikleri bahane edilerek yardımsever insanlar da bu konuya temkinli yaklaşmaktadırlar.
Dünya konjüktöründe güçlü olan söz sahibi olur. Biz de güçlü olmalıyız ki söz sahibi olabilelim. Bakıyorsunuz; Amerika kendisi için önem arz eden bütün ülkelere karşı stratejisini belirlemiş. Kime neyi nasıl uygulayacağı yıllar öncesinden bellidir. Bugün Suriye’ de İsrail için tehlike arz eden tüm hedefler vurulmuş, tehlike ortadan kaldırılmıştır ve ülke Müslüman mezarlığına dönmüştür.
16 / Siracettin Sarı: Bir soruna doğru teşhisi koyup yanlış bir şekilde tartışırsak doğru sonuçlara ulaşamayız. Sanki Ortadoğu’ da tarihsel bir hata yapılmamış ve şu anda var olan statüler kendiliğinden oluşmuş gibi bakıyoruz. Oysa Osmanlı devleti yıkılıncaya kadar çok milletli, çok kültürlü, çok dilli ve çok dinli bir devletti. Aynı zamanda bir ulus devlet olmadığını hepimiz biliyoruz. Ümmet esasına dayanan ve şeriatla yönetilen bir imparatorluktu. Bu çok uluslu halklardan biri de Kürtlerdi. Ve yine Kürtlerin üzerinde yaşadığı toprakların adı da Kürdistan’ dı. Ama her nedense bugün Kürdistan dediğimizde sanki uzaydan bahsediyoruz gibi bir algı içerisine giriliyor. Yine Osmanlı padişahlarının yazışmalarında Kürdistan adı çok net bir şekilde kullanılmaktadır. Hatta ilk kurulan mecliste bile Kürdistan mebusu adı altında 70 tane mebus vardı. Yani tarihi çok iyi bilmek ve bu doğrultuda konuşup tartışmamızda fayda var diye düşünüyorum. 1639’ da Kürt toprakları İran ve Osmanlı devletleri arasında bölüşüldü ve 1. Dünya Savaşı’nda da tekrar ikiye bölünerek dört parçaya ayrıldı. İşte şu anda üzerinde tartıştığımız bu devletler o dönemde sınırları cetvelle çizilen yapay devletler olarak karşımıza çıktılar. Her ne hikmetse Kürtler hak ve özgürlük talebinde bulunduklarında bu götürülüp İsrail veya Amerika ile ilişkilendiriliyor. Niçin Araplar, Farsla r veya Türkler devlet kurarken bu tehlike olmuyor da Kürtler hak sahibi olduğunda bir tehlike söz konusu oluyor. Oysa Kürtler şu anda içerisinde yaşadıkları devletlerden ya otonom istiyorlar ya da federasyon. Suriye’ de 13 tane Kürt gurubunda oluşan ENKS’ de aynı şekilde Federal bir yapılanmadan yanadır ve Suriye’ nin bütünlüğünün bozulmasından yana değildir. Biz de Hak-Par olarak Türkiye’ nin toprak bütünlüğünün bozulmasından yana değiliz. Diyoruz ki: Kürtlerin hak ve özgürlükleri verilmeli ve kimlikleri kabul edilmelidir. Örneğin Suriye’ de baba Esad’ tan tutun, bugüne kadar Kürtlerin ne hakları olmuştur ne de kimlikleri. Bir taraftan sünni kesim baskı altına alınırken, bir taraftan da Kürtler baskı altına alındı. İşte Suriye’ de ki olayların başlıca sebepleri bunlardır.
Bugün Kürtlerin hak sahibi olması dile getirildiğinde bir çifte standart söz konusudur. Biz şiddeti benimseyen Türkiye’ de ki PKK yapılanmasına da Suriye’ de ki PYD yapılanmasına da karşıyız. Bunların Kürtleri temsil etmediğini ve hakları konusunda Kürtlere bir şey vermediklerini har fırsatta dile getiriyoruz. PKK şu anda Kürt hakları önünde ciddi bir engeldir. PYD’ de Suriye’ de Esad’ ın hizmetindedir ve onunla birlikte hareket etmektedir. dolayısıyla Esad’ ın kurduğu bir yapılanmadır. Salih Müslim denilen kişiyi Esad bizzat Moskova’ dan getirtti ve PYD’ nin başına getirdi.
Türkiye bugün neden ENKS ile ilişkilerini geliştirmiyor? Eskiden Türkiye’ nin Barzani ile olan ilişkileri hepimizin malumudur ama bugünkü ilişkileri gayet memnuniyet verici bir aşamadadır. Türkiye’ nin ENKS ile ilişkilerini geliştirmesi hem Türklerin hem de Kürtlerin yararına olacaktır. Türkiye’ nin Kürtlerle olan diyalogu hiçbir zaman zararına olmaz. Sanki Kürtler hak sahibi olduğunda Türkiye parçalanır ve yok olur gider gibi bir anlayış hakim.
Daha düne kadar Esad’ ın gideceği üzerine politikalarını geliştiren Türkiye, bugün alttan alttan Esad ile diyalogunu geliştirmeye çalışmaktadır. Bence bu yanlış değildir. Tıpkı Rusya, İran ve İsrail ile nasıl ilişkilerini geliştiriyorsa tüm komşularıyla ilişkilerini geliştirmelidir.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
100’ e yakın sivil toplum örgütüne E-Mail, SMS ve sözlü olarak haber verildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Milletvekillerine E-Mail ve SMS atılarak toplantı hatırlatıldı.
MEDYA İLE
İldeki neredeyse tüm yazılı ve görsel basın davet edildi, 3 tv kanalı katıldı.
KATILIMCILARLA
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ercan Sözüer / Elazığ kMM Girişimcisi