YER: Cezayir Restoran (Taksim)
TARİH: 3 Nisan Pazar 14:00-17:00 arasında
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Tennur Koyuncuoğlu (İstanbul Barosu)
2 / Şahin Tekgündüz (İstanbul Hepimizin)
3 / Faik Güleçyüz (Kontrgerillaya karşı İnisiyatif)
4 / Gürcan Onat (ASSAM)
5 / Hüsnü Adalı (Liberal Avrupa Derneği)
6 / Ali Faik Aydın (İstanbul Platformu)
7 / Şanar Yurdatapan (Düşünce Suçuna Karşı Girişim )
8 / Mustafa Haksever (Uluslararası Kudüs Derneği)
9 / Mustafa Dal (Tüketici Güvenliği Derneği)
10 / Şenel Karataş (İnsan Hakları Derneği)
SENDİKALAR
Yok
ODALAR
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ
1 / Mehmet Ali Erdoğan (HAK Par)
2 / Kemal Yücel (BBP)
GÖZLEMCİ
DİĞER KATILIMCILAR
MODERATÖR
Yakup Kadri Karabacak
GENEL GÜNDEM: Sığınma Hakkı, Dünyadaki Uygulama ve Türkiye-AB Anlaşması
YEREL GÜNDEM: İstanbul’daki Suriyeli mülteciler
KONUŞULANLAR
Toplantı Moderatör Yakup Kadri Karabacak’ın genel gündem ve katılımcılara yönelik usulle ilgili açılış konuşmasıyla başladı. Sağlık problemi sebebiyle toplantıya katılamayan Şahlanış Hareketi’nden Murat Bey’in ve HDP İstanbul milletvekili Filiz Kerestecioğlu’nun selamlarının ileten Yakup Bey, yerel gündemin özel konuğu ve toplantıya katılacağını belirtip katılmayan vekillerle ilgili açıklama yaptıktan sonra sözü sivil toplum örgütlerine bıraktı.
Faik Güleçyüz: (Faik Güleçyüz’ün Kontrgerilla’ya karşı İnisiyatif Platformu ile ilgili açıklama yapma isteği usul gereği, Faik Bey’in de onayıyla oturumun sonuna bırakıldı.) Kahverengi dergisinde yayımlanan şiirimle gündeme ilişkin görüşlerimi aktarmak istiyorum.
Öyle yatıyordu
dalgalar uyandırmaya kıyamıyor
öyle, öyle işte yatıyor.
Uyanacakmış gibi
gözlerini kırpıştırıp mavi mavi bakacakmış gibi
öyle öyle işte yatıyor
hiç uyanmayacakmış gibi.
Şanar Yurdatapan: 80 Darbesi’nde Evren bizi vatandaşlıktan çıkardı. İstemeyerek sığınmacı başvurusunda bulunduk ve beni Alman pasaportu çıkarma zahmetinden kurtardılar. Oradaki sığınmacıların çoğu Türkiye’de hayatım tehlikede diyordu, bunların bir kısmı gerçekten doğruydu ama büyük çoğunluk değildi. Ekonomik sığınmacıydı, gazetecilerde “Türkiye’den gelen sığınmacıların % bilmem kaçı politik değil, siz gerçek sığınmacısınız, onlar bunu suistimal ediyor.” diyordu bize. Bu cevabı vermiyorduk çünkü ister politik, ister ekonomik, onların kurduğu düzende insanlar ekmeklerini kendi ülkelerinde kazanamaz hale geldiği için, öbür tarafa kapağı atmaya çalışıyordu. Bazı ülkelerde de rejimi kontrol altında tutmak için, Türkiye’deki gibi, askeri darbe yapıyorlar, Irak’ta, Suriye’de savaş çıkarıyorlar. Her iki sığınma çeşidi aynı kaynaktan. Oradan insanlar yola çıkıyor ve sayıları çoğaldıkça sorunlar büyüyor. Bu insanlara çalışma izni vermezseniz, dileniyorlar. Ölmemek için çalıyor… bir müddet sonra işçi sendikaları da, Almanya’da da böyleydi, “yahu bu işçiler geliyor, bizim işimizi alıyor elimizden” demeye başlıyor. Türkiye çok müşkül durumda. Komşudan milyonlarca insan geliyor ve Türkiye bunu kapı önüne koymuyor. AB ise “Aman bunlar bana geliyor, ben sana para vereyim, sen bunları tut!” diyor. Bu hem AB ilkelerine hem de uluslararası sığınmacı anlaşmalarına aykırı. Hangi taraftan bakarsanız bakın, bu iki taraf için de ayıptır. Bu bir hak ise, bu hakkı insanların en genişletilmiş şekilde kullanmaları için çalışma yapılmalıdır.
Gürcan Onat: Mazlumder’in avukatlığını yapan Halil Yılmaz mülteci konusunda çok iyidir, ondan istifade ettim. Hepimiz gözlerimizin önünde insanlığın öldüğüne şahit oluyoruz. Niye biz bu savaşın durması için yeterli mücadele etmiyoruz? Önce savaşa hayır demeliyiz. İç savaşın bilançosu çok ağır. 3 milyona yakın mülteci var. Çoğunluk Türkiye, Lübnan ve Ürdün’de. Irak, Afganistan, Somali’den de ülkemizde çok mülteci var. BM, AB ve NATO, büyük devletler yükümlülüklerini yerine getirmediler, getirmiyorlar. ABD, İran, Rusya, Suud, Katar insani sorumluluğunu yerine getirmedi. Türkiye’de 2 milyondan fazla mülteci var. 260 bini kamplarda yaşıyor. Türkiye yakın zamana kadar açık kapı politikası izliyordu, güvenlik nedeniyle bu politikayı terk etti. Bu, mültecilerin aleyhine oldu. Gelenlerin yasal belgeleri eksik ise ya da toplu olarak gelmişlerse alınmıyor. Bu şekilde geri çevrilen ve ölen çok oldu. 5 yıldır, gelenlere hala geçici olarak bakılıyor. Bu da uzun süreli ve kalıcı çözümlerin göz ardı edilmesine sebep oluyor. Bir de Türkiye, kaçak olarak buradan gitmelerine göz yumuyor. Yeni anlaştılar. Göçmen kaçakçılığı çok önemli bir suç ama yapılıyor. Bu geçici muamelesi ne kadar devam edecek, vaz geçmeliyiz. Biliniyor ki, bu gelenlerin içerisinde dönmeyecek olan da var. Tespitimiz Avrupa halkları mültecileri istemiyor ama Türkiye halkı mültecilere karşı değil, insani. Mültecilerin eğitim sorunu, çalışma izni sorunu ve kayıt dışı olmaları hala devam ediyor, bunlar çözülmeli. Bu konu daha çok su götürecek gibi görünüyor.
Yakup Kadri Karabacak: Türkiye sığınmacıların gelip kaldıklarından daha fazla, Avrupa’ya geçtikleri bir coğrafyaydı. Sığınmacılar Türkiye’de kalmak isteyecekler mi? AB ile anlaşmadan sonra Türkiye’den Yunan adalarına geçişte bir azalma olduğu söyleniyor. Ancak bu trafiğin Libya üzerinden İtalya ve İtalya açıklarına şimdiden kaydığı söyleniyor.
Hüsnü Adalı: Gürcan Bey, “Türkiye açık kapı politikasını terk etti” dedi. Türkiye zaten son yıllarda açık demokrasi, açık toplum…açıklıkla ilgili çoğu şeyi terk ediyor. Sorunun temelinde büyük devletlerin ve etnik sorunu olan devletlerin iç işlerine karışmasını görüyorum. Vamık Volkan’ın dediği gibi onarıcı lider, yıkıcı lider farkı bu. Amerika’da da etnik fark var ama Obama gibi bir onarıcı lider var. Yıkıcı lider de Suriye’de Esad ve son dönemde ülkemizdeki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak’ta Saddam, Rusya’da Putin, İtalya’da Berlusconi. Bu iş sorunlara yaklaşımla ilgili bir şey. Aynı sorunu avantaja dönüştüren Amerika örneği bir tarafta, yıkıcı liderler örneği bir tarafta. Bir de bizim toprağımız denince rahmetli babamın “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?” lafı geliyor aklıma. Deleuise “Sınır önce zihinde başlar” diyor. Sınır ne? Onu sormak lazım. İnsanlık tarihinin çok büyük bir kısmı savaşsızdır arkadaşlar. “Ordusuz olmaz, savaşsız olmaz, askerliği reddetmek olmaz… ırk önemlidir, millet önemlidir” bu gibi sorunlar çözülmedikçe, bunlar da çözülmeyecek. 2-3bin yıl önce din diye bir şey yoktu. Bilimsel teze göre 50-60 milyon yıl önce herkes Afrika’nın kuzeydoğusundan gelmiş. Çok fazla ırk ve din konuşmak sorunların çözülmesine değil devleşmesine sebep oluyor. Suriye’yi 2010’da gördüm. İnşallah Pakistan’a benzemeyiz. AB vizesi için 72 maddenin Nisan sonuna kadar geçebileceğini düşünmüyorum. Tam bir insanlık trajedisi, dünyanın global bir köy olduğunu ve her yere mal satabilmek için sınırların kalkmasını söyleyen Batı, sığınmacı söz konusu oldu mu, sınırları kapattı. En hafifinden ikiyüzlülük. “SINIR ÖNCE ZİHİNLERDE OLUŞUR” arkadaşlar.
Mustafa Dal: Ben bu konuda özel olarak çalışan sivil toplum örgütlerinin raporlarını araştırdım, onları paylaşacağım. Mültecilerin Türkiye üzerinden geçişi konusunda sektör-para kapısı olarak gören organizatörler var. İçişleri’nden aldığım rakama göre 1715 organizatör tespit edilmiş. Botlarla-filikalarla bu işi yapan… 315’i yakalanmış ve tutuklu. Yunanistan’daki kamplar ise son düzenlemeye göre Türkiye’ye dönecekler ve Avrupa’ya gönderilecekler diye ikiye ayrılmış. Avrupa’ya gönderilecekler ise kendi içinde mühendis-doktor şeklinde tasnif edilmiş. Türkiye’deki kamplarda bulunan mültecilerin % 54’ü 18 yaşın altında. Avrupa’daki mültecilerde ailelerin 10bin çocuğu kayıp, bu önemli bir rakam. Bunlar organ mafyası vb. kötü niyetli insanların eline geçmiş olabilir. 60 milyonun üzerinde mülteci olduğu ve dünyanın şu anda en büyük mülteci kriziyle yaşadığı bir dönemden geçtiğimizi belirten ifadelere rastladım. Avrupa ne kadar almamak için dirense de, baktığınızda 1 milyon gibi bir mülteciye ev sahipliği yapıyor. Fakat Bangladeş, çok daha fakir bir ülke olmasına rağmen 1,5 milyon Arakanlı Müslümanları ağırlıyor. Yani refahın olduğu Avrupa’da 1 milyon, fakirlikle boğuşan Bangladeş’te 1,5 milyon. Avrupa’daki kamplara, Fransa’daki Celaisse bölgesinde kampa baktığımızda naylon çadırlarda, çamurun içindeler. Hiçbir ekstra bir şey istemeye hakları yok, çok kötü durumdalar. İbadet özgürlükleri yok. Fakat biz bile bir konteynır kent kuruyoruz. Avrupa’nın bu konuya meseleye hakkaniyetli yaklaşmadığını düşünüyorum.
Şahin Tekgündüz: Bu sorunun temel çözümünün mutlaka ve mutlaka savaşa son verilmesiyle mümkün olabileceği kanısındayım. Bir takım palyatif çıkarcı her ülkenin kendi çıkarlarını ön plana aldığı çözüm önerileri ortalıkta dolaşıp duracak ve köklü bir çözüme ulaşamayacağız. Savaşın sona ermesi ancak çözüm olabilir. Benim cevap bulamadığım sorular var. Bir defa Türkiye’nin bu kadar fazla sığınmacıyı kabul etmesinde rol oynayan unsurlar sınır komşusu olmamız mı? Çok yardım sever bir ulus olmamız mı? Müslüman kardeşler diye bakıyor olmamız mı? Yoksa, sebep olduğumuz bir savaşın gadrine uğramış insanlarını vicdani olarak kabul etmek zorunda olduğumuzu hissetmek mi?
Müslüman ülkelerin hiç birisi özellikle Ortadoğuda ki sığınmacılar konusunda en küçük bir davranış göstermek bir yana sözünü bile etmiyorlar. Niçin müslümanların hepsi Hristiyan Batı ülkelerine sığınmak istiyorlar?
Ben vize serbestesine inanmıyorum.
Tennur Koyuncuoğlu: Sorun, kitlesel ve bireysel olarak üçüncü dünya savaşının başlangıcının modelidir. Giderek büyüyecek ve Batı’yı da yutacak. Çünkü yaşadığımız düzen yani geldiğimiz nokta insanın özüne apaçık aykırıdır. Bu konuda kavram kargaşası olduğunu söylemeliyim. Mülteci tam hakları olan kişiye deniyor, sığınmacı geçici bir durum için kullanılıyor. Bulunduğu ülkede savaş, ırk, din, siyasal düşünce, ulusal kimlik yoksulluk, açlık, işsizlik, kuraklık nedeniyle baskılanan kitle ve bireylerin haklı sığınma talebiyle geldikleri ülkede soruşturmaya bağlı sonuca ulaşmaya sığınmacı denmektedir. Göçmenler tamamen farklı ekonomik nedenlerle gönüllü olarak devletin bilgi ve izniyle kabul edilenlerdir. Devletin bilgi ve izni olmadan ülkeye girenler ise kaçak göçmen denmektedir. Ülkemizde bu konu çok hafife alınmıştır. Daha 1934 yıllarında Türk kültürüne bağlanmak amacıyla yerleşim problemi olarak düşünülmüş ve muhacir gezgin çingene roman yerleşimlerine nasıl olanak sağlanacağı konusunda bir nüfus haraketi olarak ele alınmış. Suriye savaşına bağlı olarak ülkemize gelenlerin artışı üzerine konu 2013 yılında afet acil durum yönetim başkanlığı sonrada göç idaresi genel müdürlüğü ile bir çözüme ulaştırılmak istenmektedir. Biz ancak Avrupa’dan gelen kişileri mülteci olarak kabul ediyoruz, onun dışındakilere misafir muamelesi yapıyoruz. Son çıkan yasanın 61. Maddesinde şartlı mülteci sıfatı olarak ikincil bir korumaya alıyoruz. Ülkeye girip çıkanlar şartlı mülteci sıfatını kazanamıyor. Şartlı mülteci olmakta vatansız olmak gibi çok ciddi koşulları gerektiriyor. Bu sıfatı alanın hakkı ülke toprağına kabul edilmek geri gönderilmemek ve temel ihtiyaçlarının karşılanması. Suriyelilerin ülkemizde henüz hukuksal bir statüsü yoktur. Ancak kendilerine sağlık eğitim iş için geçici kimlik verilmektedir. Sonuç maalesef ataerkil egemen düzene geri dönüşü getiriyor. Örnek : 21 yaşındaki Suriyeli Dima kimliği ile Reyhanlı pamuk fabrikasında iş bulmuş.İlk once patron kendisinden yararlanmak istemiş ikinci üçüncü ısrarlarında tamam sen olmadı bize kadın getir denmiş. Dima oradan kaçmakta bulmuş çareyi.
Ali Faik Aydın: Ülkesinde politik etnik nedenlerle özgürlüğü ya da yaşam hakkı tehlikeye düşen bir kişi her ülkeye sığınabilir. Türkiye’de ciddi bir araştırma yapılmadan keyfi olarak herkese geçici bir kimlik veriliyor. Kavimler Göçü’ne benziyor. Sadece politik nedenler değil daha ziyade işsizlik kıtlık çevre bozulmaları insanların oldukları yerden topraklardan hoşnutsuzlukları nedeniyle büyük kitleler halinde bir akın var.Türkiye bir köprü olarak kullanılmakta. Türk politikası da bu konuya felsefi ve hukuki bir yaklaşım getiremiyor ve aciz kalıyor. Çadırlarda barındırılmamalıdır. Eğitim ve sağlık gibi konularında elinden geleni yapmalıdır.
Mustafa Haksever: Bu içler acısı bir olay. Arka planına baktığımız zaman güçlü ülkelerin refah seviyesi yüksek ülkelerin zayıf ülkeler üzerinde oynadığı emperyalist bir oyun neticesinde bu senaryo ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan oayların sonucunda da yan çizdiklerini görüyoruz. Bu konunun faili açık seçik ortada. Kesinlikle Tarih bunu yargılayacaktır, Avrupa ülkeleri bu konuda maalesef görevini yapmadıkları için emperyalist emeller uğruna insanlığa zulüm acı ölüm getirdikleri için cezalarını çekeceklerdir diye düşünüyorum. Türkiye’nin bu kadar göç almasının sebebi akrabalık bağlarıdır. Türkiye’yi güzergah olarak seçip refah seviyesi yüksek olan Avrupa’ya geçmek isteyen belli bir grup var.Dünyanın geneline baktığınızda Türkiyenin alnı aktır. Çok eksikleri olmasına ragmen görevini en iyi yerine getiren ülkedir diye düşünüyorum. Bunun sebebi de aile bağlarına olan düşkünlüğümüz.
Kemal Yücel: Suriyeliler Suriye sınırını geçene kadar sığınmacı. Yaşayabilecekleri bir toprağa girdikleri andan itibaren çoğunluğu göçmen azınlığı da mülteci. Çoğunluğu göçmen, savaş olmasa da batıya bir şekilde geçme hayalini kuran insanlar. İçlerinden çok azı akademisyenler siyasetçiler vb bunlar da ilticacı. Ben çoğunun sınırı geçtikten sonra göçmen olduğunu düşünüyorum. Azınlığında mülteci olduğunu düşünüyorum. Bu ayrımı yaptığımızda geri dönerler mi sorusu da cevap buluyor. Göçmenlerin döneceğini düşünmüyorum. Ama iltica niyetiyle gidenler ülkesini düşünenler bu kötü şartlar ortadan kalktığında geri dönerler. AB TEK KELİMEYLE SIĞINMACILARI BİZE SATTI. İstemiyorlar istememekte de haklılar zenginler kendi içlerinde toplumsal bir barışları var, demokratik müreffeh bir yaşam ortamları var bu ortamlarının bozulmasını istemiyorlar. Bu kınanacak bir şey tabi, bu bir insanlık dramı. Türkiye AB’nin toplama kampı ve tampon bölgesi oldu. Yani sığınmacılar Türkiye’de kalacak ve AB’nin müreffeh ve zengin ülkelerine bu sorunu taşımayacaklar. Türkiye en baştan bu sorunu uluslararası topluma açmalıydı açmadı tek başına çözmeyi düşündü siyasi düşüncelerle bunu başaramadı altında kaldı. Birleşmiş Milletler devletlerin büyüğü olarak bu soruna el atıp tüm devletlere bu sığınmacıları dağıtmalıydı. Bu sorunun neden kaynaklandığını anlamak için nereye gittiklerine bakmak lazım. Neden Arabistan’a gitmiyorlar? Arabistan’ın toprağı geniş parası da var. Arap Emirlikleri dünyanın en zengin ülkeleri. Hem bunlar Arap, hem Müslüman hem soydaşlar hem dindaşlar.
Mehmet Ali Erdoğan: Suriyede şu an bir iç savaş yaşanıyor. Oradaki rejim diktatörlük. Ancak Türkiye’nin bu kadar mülteciyi alması konuşulması gerekiyor. Çünkü bu savaşa Türkiye’de dahil oldu maalesef. Tırlarla gönderilen silahları gördük. Amerika Batı Suriye’deki savaşın diktatörün devrilmesi halinde oradaki manzaranın çok daha kötü olabileceğini gördüğü için onu devirmekten vazgeçti ve Türkiye ortada kaldı. Türkiye’nin cihatçı örgütlere yardımı devam etti. Onlar Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldılar. Türkiye’den Batı’ya gitmek isteyenleri var. Bunlar Türkiye’nin belası. Türkiye’de işsizlik, güvenlik sorunu var. Bunlar İstanbul da Ankara da bombalar patlatarak insanların ölümüne sebep oluyor. Evet bunlar hep Batı ya gitmek istiyorlar. İŞİD’in başkanı El-Badadi denen adamın karısı rüşvet karşılığında Hizbullah’ın elinden kurtarıldı kadın şimdi Batı’ya gitmek istiyormuş. S.Arabistana değil. Batı’nın cazibesi oradaki insan hakları, özgürlükler. Özgürlükler hep cezbedici oluyor.