YER: Eğitim Bir Sen Toplantı Salonu
TARİH: 07.05. 2016
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Elazığ STK Platformu ( Resul Şahin – STK Platformu Danışma Kurulu Üyesi )
2 / Hareketa Azadiya İslami ( M. Atik Okuyucu – İl Temsilcisi )
3 / İlim ve Hayra Hizmet Vakfı ( Zülfü Biçerer – Genel Başkan )
4 / Goncalar Solmasın Derneği ( Hacı Ormanoğlu – Başkan )
5 / Palu Derneği ( Muhittin Karabulut – Yön. Kur. Üyesi )
6 / YADER ( Salih Çetin – Genel Başkan )
7 / İpekyolu Kültür ve Yardımlaşma Derneği ( Abdulkerim Avanoz – Başkan )
8 / Akıncılar Derneği ( Mehmet Ertuğrul – İkinci Başkan )
MESLEK ODALARI
******************
SENDİKALAR
1 / Eğitim Bir Sen ( Mehmet Okur – Başkan Yardımcısı )
2 / Genç Memursen ( Saim Çolak – İl Başkanı )
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
Turan Bahçeci
GÖZLEMCİLER
Siracettin Sarı ( Hak-Par İl Başkanı )
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılım olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
DİĞER KATILIMCILAR
MEDYA
Kanal Fırat
Kanal E
MODERATÖR
Resul Şahin ( STK Platformu Danışma Kurulu Üyesi )
KONULAR
GENEL KONU: Milletvekili Dokunulmazlıkları ve Siyasi Etik Kanunu
KONUŞULANLAR
Resul Şahin: Milletvekili dokunulmazlığı derken; sadece teröre destek verenlerin dokunulmazlığı kastedilirse bu yanlıştır. Aksi takdirde yarın bir gün hırsızlar ve arsızlar çıkarsa bu defa da onlar için ayrı bir dokunulmazlığın kaldırılması gerekebilir. Nihayetinde bunlar kanun yapıcılardır. Meclis kürsüsü ve benzeri yerlerde her türlü fikirlerini açıklayabilirler ancak; yeter ki şiddet içermesin ve şiddete davet etmesin. Ama hırsızlığı varsa, yolsuzluğu ve ahlaksızlığı varsa, teröre destek veriyorsa, ülkenin bölünmesine fiilen katılıyorsa, vatana ihaneti varsa bunlar mutlaka dokunulmazlık zırhından arındırılmalıdırlar. Dokunulmazlığın kaldırılması sadece HDP’ li vekillere yönelik olmamalıdır, aksi takdirde amaçlanan hedefe ulaşılamaz. 1992’ de yapılanlar ülkemizin bir ayıbıydı, o günde hoşumuza gitmemişti bugün de gitmemektedir.
Bugün her şeye rağmen doğu insanının hendeğe ve teröre destek vermemesi onların kahramanlığıdır, tarihteki kahramanlıklarının bir tekrarıdır. Yeter ki devletin desteğini yanında görsün. Doğu insanı asla bu ülkeden ayrılmak istemiyor. Çünkü sen ne kadar bu ülkenin sahibiysen onlar da bir o kadar bu ülkenin sahipleridirler. Ben şahsen dokunulmazlıkların kaldırılmasını böyle anlıyorum. Dokunulmazlıklar kalkmalı, ancak sadece teröre destek verenler için değil, gayri ahlaki bir harekette bulunan tüm vekilleri kapsamalıdır. Ancak konuşması ister mecliste olsun ister nerede olursa olsun dokunulmazlık kapsamında kalmalıdır.
Siyasi etik kanunu aslında biraz Avrupa’ nın bize dayatmasıdır. Ancak ahlaki kurallar bizim içimizde olmalı, yasalarla düzenlenmemeli. Yasanın çıkması ise cezalandırma konusunda kolaylık sağlar. Yabancıların sazıyla bizim türkülerimizin çalınmayacağı fikrine ben de katılıyorum. Bu konuda insani değerlerin önemine dikkat çekmek isterim. Bir insan hangi fikirde olursa olsun hırsızlığı kabul edemez, yine bir insan hangi fikirde olursa olsun ne yolsuzluğu kabul edebilir ne de adam kayırmayı. Terörle ve adam öldürmeyle bir yere varılamayacağı da hepimizin malumudur.
Mehmet Ertuğrul: Siyasi etik kanunundan önce siyasi partiler kanununu konuşmak ve hayata geçirmenin daha doğru olacağı kanaati taşıyorum. Çünkü halkın istediği ve öncelikle milletvekili olarak görmek istedikleri isimler yerine genel başkanın istediği ve arzu ettiği isimler listeye girdiği ve milletvekili olduğu müddetçe bizler milletvekili dokunulmazlığını ve etiği uzun süre tartışırız. Etik ve dokunulmazlık kanunu ile birlikte taban demokrasisini esas alan liderin değil halkın taleplerinin öne çıktığı bir siyasi partiler yasası hazırlanmalı ve hayata geçirilmelidir. Ülkemizin çok yönlü sorunlarla kuşatıldığı, işsizliğin ve eşitsizliğin toplumumuzu bunalttığı, yolsuzlukların yaygınlaştığı, sosyal hukuk devletinin yok olduğu bir ortamda temiz siyaset, dürüst yönetim ve açık toplum özlemimiz günden güne artmaktadır. Dolayısıyla siyasi etik kanunu parlamento üzerindeki olumsuz baskıları azaltacak, parlamentonun itibarını koruyacak, temiz siyaset hedefine ulaşılarak yasama işlevinin daha etkin bir şekilde yerine getirilmesi sağlanacaktır. 31.10.1984 tarihli ve 3069 sayılı TBMM üyeliğiyle bağdaşmayan işler hakkında kanun 19.04.1990 tarihli ve 3628 sayılı mal bildiriminde bulunulması, rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele kanunu gibi yasalar amaca hizmet etmekte ama yetersiz kalmaktadırlar.
Atik Okuyucu: Milletvekili dokunulmazlığı aslında bizim inancımıza ve dinimize göre de yoktur. Halifelerin dahi dokunulmazlığı olmamıştır. Bizde de tıpkı demokratik ülkelerde olduğu gibi kürsü dokunulmazlığının haricinde hiç dokunulmazlık olmamalıdır. Hırsızlık yapanın da, yolsuzluk yapanın da ve teröre destek verenin de dokunulmazlığının mutlaka kaldırılması gerekir. Aksi takdirde dokunulmazlığın olduğu bir ülkede düzenin sağlanamayacağını düşünüyorum. Aslında dokunulmalıklardan önce siyasi partiler yasasının değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani anayasa mutlaka yapılmalıdır. Yeni anayasa yapılmazsa dokunulmazlıkları da kaldırsanız, başkanlık sistemini de getirseniz başarılı olamazsınız.
Abdulkerim Avanoz: Milletvekilleri ettikleri yemine bağlı kalmazsa, teröre yardım ve yataklık ederek ülkenin ve milletin bölünmesine her alanda katkıda bulunuyorlarsa bu vekillerin TBMM’ de ne işleri var. Bunları bugüne kadar o mecliste barındıranların da suçları vardır. Çünkü terör elebaşlarının talimatlarına göre hareket eden, dış güçlerin emellerini gerçekleştirmeye çalışan kimselerin TBMM’ de ki varlıkları sakıncalıdır. Söz konusu vekillerin icraatları; cumhurbaşkanına, başbakana ve diğer devlet erkanına meydan okuma, aşağılama ve toplum nezdinde küçük düşürmek olmuştur. Hükümetin göstermiş olduğu bütün iyi niyet girişimlerini hiçe saymış düşmanca tutum ve davranışlarına devam etmişlerdir. Bu ve benzeri pek çok nedenlerle bu vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve suç işlemiş başka vekiller de dahil olmak üzere çok geç kalınmıştır. Her suçun cezasının zamanında verilmesi yeni suçların işlenmesine mani olur. Cezalar geciktirildiği taktirde suçların devamına yol açar ki, Türkiye’ de bu durum gündemdeki yerini korumaktadır.
Parlamentoda Türkiye Cumhuriyeti’ ni temsil eden ve milletin seçtiği kişilerin vekillik ve temsil kabiliyetine yakışır şekilde tutum ve davranışlarda bulunmaları gerekir. Başta HDP’ liler olmak üzere CHP’ nin de içerisinde bazı vekiller pervasızca saldırılarda bulunuyorlar ki, onların bu davranışlarını şiddetle kınıyorum. Türkiye devleti ve milletine hizmet etmeyen hangi partinin vekili olursa olsun bir an önce TBMM’ den dışarı atılmalı diye düşünüyorum.
Zülfü Biçerer: Bizim meseleyi ahlaki değerler doğrultusunda ele almamız lazım. Bizim inancımız gereği verdiğimiz mücadele ahlaki değerleri toplum içerisinde egemen kılma mücadelesidir. Bir anlamda hak ile batılın mücadelesi şeklinde bugüne kadar gelmiştir. Peygamber efendimiz güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiştir. Bazı olaylar bizim için örnek teşkil edebilir ama bizim için esas ölçü Allah’ ın hükmü ve peygamber efendimizin yaşamış olduğu ahlaki yaşamdır.
Şimdi bugün Türkiye’ de etik değerlerden haberi olmayan insanlar, etik değerleri çokça dile getirmektedirler. Örneğin ben hırsızlara karşıyım diyen biri bizzat kendisi hırsızlık yapmaktadır. Mesela Allah’ ın indinde en büyük ahlaksızlık bir insanın canına kıymaktır. Bizim bugün terör veya anarşi dediğimiz olaylar da bu şekilde değerlendirilebilir. Dokunulmazlıklar kalksın demekle bu tür nahoş hareketlerin ortadan kalkmasını beklemek abesle iştigal olur.
Birkaç ay içerisinde AB ile vizelerin kalkması için Türkiye’ nin terörle mücadelesi konusunda dayatma gelmektedir. Bizim yapmamız gereken ise insanlarımızın temel ahlaki değerleri noktasında hemfikir olmamızdır. Çünkü birlikten kuvvet doğar. Hedefte birleşmemiz gerekir diye düşünüyorum. Bugün Türkiye’ nin bütünlüğü tehlike altındadır, insanlar meşreplerinden dolayı birbirlerine düşman oldular, devletin bekasını sarsacak şeylerle insanlar uğraşmaya başladılar. Bu durumdan kurtulmanın en etkili yollarından biri biz STK’ ların güçlü bir dayanışma içerisinde olmalarıdır. Çünkü STK’ lar bu olgunluğa ulaşmışlardır.
Hacı Ormanoğlu: Bizler toplum olarak bir çöküntü içerisindeyiz, biz ne isek vekillerimiz de odur. Halk ne ise sivil kuruluşlar da bu halkın aynasıdır. İnsanların bizden beklentileri oldukça fazladır. ‘‘ bu toplantılarınız ne zaman sonuçlanacak ve toplanıyorsunuz da ne yapıyorsunuz? ‘‘ diye soruyorlar bizlere.
Yabancıların sazıyla bizim türkülerimiz söylenmiyor. Biz önce kendimiz olmalıyız, yerli anayasamız olmalı ve yerli insan yetiştirmeliyiz. Tabii ki milletvekillerinin terörü desteklemesi ve insanları öldüren bir teröristin cenazesine katılması yanlıştır. Daha birkaç gün önce milletvekilleri TBMM’ deki görüntülerini acaba kendi çocuklarına izletebiliyorlar mı? Ne olursa olsun nezaket iyidir ve bizim bundan vazgeçmemiz gerekir. İster sivil kuruluş olsun ister STK. Gandi diyor ki: ‘‘ nezaketle dünyayı harekete geçirebilirsiniz .‘‘ Kimin yarası varsa gocunur, kimin ne yarası varsa çıksın söylesin ve cezasına da razı olsun ve dokunulmazlığın arkasına sığınmasın. Sadece vekillerin değil, medyanın da dokunulmazlığının olmaması gerekir. Bugün bir medya kuruluşuna veya medya patronuna dokunabiliyor musunuz? Daha iki gün önce yüzde kırk dokuz oy almış bir başbakan çıkıp istifa ediyor. Ne o istifa etme nedenini söyleyebiliyor ne de biz bu konuyla ilgili bir şey söyleyebiliyoruz. Bu bize dokunmalı ve neden istifa ettiğini sorabilmeliyiz, çünkü bizler onu bizi dört yıl yönetsin diye seçtik. Bu durumun neresi etik sorarım sizlere. Bir başbakan bile güvencede değilse bunu da sorgulamamız gerekir diye düşünüyorum. Çanakkale’ yi geçemeyen insanlar çanak antenlerle evimize kadar girdiler ve çocuklarımızda ve toplumumuzda ne etik ne de ahlak bıraktılar. Bir eğitimci olarak eğer benim yetiştirdiğim bir öğrenci bir terör olayına karışıyorsa, benim uykularımın kaçması lazım ve ben kendimi sorgulayabilmeliyim.
Muhittin Karabulut: Dünyadaki toplumlar ve milletler, buna din adamları da dahil olmak şartıyla kendilerini güvenceye almak zorunda hissediyorlar. Bunlar kendilerini güvenceye almadan yaşama şansları yoktur. Anarşizmle ülkelerin idare edilmesi mümkün değildir. Bir milletvekili halk tarafından seçilip meclise gönderiliyor ama o vekil kalkıp ben bir örgütün emriyle hareket edebilirim, askerinizi vurabilirim, şehirlerinizde bomba patlatabilirim ve ülkenizi bölebilirim diyebilmektedir. Ancak ne olursa olsun böyle bir milletvekilinin milletin meclisinde yeri olamaz. Derhal dokunulmazlığının kaldırılması gerekir ve bu meclise daha fazla eziyet etmesi engellenmelidir. Ben dokunulmazlığın sadece kürsüyle sınırlı kalmasını ve onun haricinde yapılan her eylemden sorumlu tutulup yargılanması gerektiğini düşünüyorum. Buna yolsuzluğu da, hırsızlığı da, insan kayırması da, ihaleye fesat karıştırması da dâhil olmalıdır. Bir insanın hem insani kurallara bağlılığı olmalı, hem de İslami kurallara. Bugün bu ortamda Türkiye’ de etik dediğimiz kurallar ne ise hemen yürürlüğe konulmalıdır ve herkesi bağlamalıdır diye düşünüyorum.
Saim Çolak: En temel güdülerden biri insanın kendini güvende hissetmesidir. Güvende hissetsin ki, kendini gerçekleştirebilsin. Aslında devletler ortak sözleşmeyle bir araya gelmiş insanların güvence altına alındığı yerlerden birisidir. Tabii ki bu devlete ve bu millete ihanet eden bir kişinin hiçbir dokunulmazlığın arkasına sığınamaması gerekir. Bunun bir devlet politikası haline gelmesi gerekir. İnsanların kendilerini güvencede hissetmesi önemlidir, bir devlete ve devletin askerine kurşun sıkılıyorsa dokunulmazlık denilen şey anlamsız kalır.
Temel sorun kardeşliktir ve bir an önce bu kardeşliği nasıl tesis ederiz onu düşünmeliyiz. Tabii ki dini ahlaki kurallar bu vatanın en önemli çarelerinden birisidir. Ben İsmail Kahraman’ ın ‘‘ laiklik bu ülkenin temel güdüsüne ve ihtiyacına ters bir şeydir ’’ çıkışına katılıyorum. Bugün kardeş olamamamızın tek sebebi bizlerin dinde birleşmemesidir.
Salih Çetin: Öncelikle dokunulmazlıkların kaldırılması ve siyasi etik kanunu nereden çıktı ona bakmak lazım. 1923’ den itibaren yapılan anayasaların sistemi tıkama noktasına getirdiklerini görüyoruz. Kişilerin davranış şekillerine göre bir anayasa yapısı oluştu. 10 Ağustos cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle birlikte iki türlü anayasal sistem ortaya çıktı. Tabii bu durum da sıkıntı yarattı. Bunun sonucunda iki iyi insan sistemi yürütememe durumuyla karşı karşıya kaldılar. Anayasal sorunlardan ziyade, sistemin oturtulmamasından dolayı, dokunulmazlık kalktıktan sonra da değişik fikirlerde olan vekillerin dokunulmazlıkları da gündeme gelecek. Eğer bugün TBMM’ de terörist başı lehine slogan atılıyorsa ve ülkenin değişik bölgelerinde kamu kurum ve kuruluşlarına saldırılar oluyorsa ve bayrağımız yerlere atılıyorsa dokunulmazlıkların kaldırılması çok yerinde bir karardır. Siyasi etik kanununun tek başına değiştirilmesinin bir anlam ifade edeceğini düşünmüyorum, siyasi partiler kanunu ve anayasanın da bir an önce değiştirilmesi gerekir. Ülkenin bekası açısından bunun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.
Mehmet Okur: Anayasa bir devletin çıktığı yolda bir devletin rehberidir. Anayasa kucaklayıcı, evrensel ve insani olması gerekir. Kültürümüzle ve değerlerimizle örtüşen bir anayasaya ihtiyacımızın olduğu şüphe götürmez. Yaşanan bu sorun ve sıkıntılarda kapsayıcı bir anayasanın olmamasından kaynaklanmaktadır. Şu andaki ülkedeki reel sistem bulunduğumuz çağın akışına yeterli gelmemektedir. Sistem değişikliğine ihtiyaç olduğunda hemen hepimiz hem fikiriz.
Mevcut durumda siyasi ahlak oldukça önemlidir. Dokunulmazlık konusunda; iyilikler söylendiği gibi yanlışların da cezasız bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Meclis gerekli hassasiyeti gösterip dokunulmazlıkları kaldırmalıdır.
Sayın Davutoğlu gerçekten iyi bir çizgi çizdi, ilk başta biraz tereddütler vardı ama Ak Parti birçok lider çıkaracak bir yapıdadır. Muhalefet partilerinin bile haklarını helal etmesi Davutoğlu’ nun yüzünün akıyla gittiğinin bir göstergesidir. Bugün bakıyoruz batılı ülkelerin birçoğu başkanlık sistemine geçmiş durumdadır. İşleyişteki tıkanıklığın aşılması açısından bizim de bir an önce başkanlık sistemine geçmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Siracettin Sarı: Bizlerin biraz daha sağduyulu olması gerekir, oysa ben bu konuşmalardan ‘‘ kelle istiyoruz ‘‘ mantığını çıkardım. Aslında sorunun kaynağına inmek gerekir. Bu HDP’ liler nasıl ve niçin girdiler o meclise. Veya neyi temsil ettiklerini iddia ediyorlar buna bakmak lazım. Son dönemde HDP’ yi savunacak durumda değilim. Seçim döneminde bir Türkiye partisi olduğunu söyleyip Türkiyelileşen ve bu şekilde oy toplayan bu partinin ta o zaman bile PKK ile bir bağı olduğu biliniyordu. Bu insanlar da hiçbir zaman aksini iddia etmediler zaten. Biz parti olarak onların yaptıklarını ve PKK’ nin uyguladığı şiddeti tasvip etmiyoruz. Ben mevcut süreçte bu tür tedbirlerle bu sorunun çözüleceğine inanmıyorum. Geçmişte de meclisten yaka paça gözaltına alınıp yıllarca cezaevine atılmalarına rağmen sorunun çözümü noktasında bir aşama kaydedilmediğini hepimiz gördük. Demek ki sorunun kaynağına inmemiz gerekir. Bakın burada hiç birimiz Kürtlerden ve Kürt sorunundan bahsetmiyoruz. Bu yangının sebebini araştırmıyoruz. Doksan yıldır Kemalist rejimin atığı temeller üzerinde hareket etmeye çalışıyoruz. Oysa o gün atılan temel yanlıştı, kullanılan yöntem yanlıştı ve bugün de yanlıştır. Yani şiddet yöntemi ister devletten gelsin ister örgütten kesinlikle yanlıştır. Bizim devletten isteğimiz şu olmalı; eğer siz Kürtlerin kültürel ve insani hakları doğrultusunda adım atarsanız ve bunu Kürtlere sağlarsanız bunun için hiç kimseyle görüşmenize gerek de kalmaz. Devlet direkt bu anlamda adım atabilir ve atmalıdır da. Böylece mevcut örgütün altındaki taban alınmış olur ve örgüt askıda kalır, dolayısıyla fazla bir ömrü de kalmaz. Böylece şiddetten öte siyasi ve demokratik ortam daha da gelişir.
Etik yasası gibi bir yasa bana gülünç geliyor. Yani siz ahlakı yasalarla belirleyemezsiniz. Ahlak insanın özünde olmalı, toplumun kendisinde olmalı. Biz ne kadar ahlaktan bahsediyorsak o kadar ahlaksız işler yapıyoruz demektir. Bu ise eğitimle olur, bir şeyi içselleştirmeyle olur. Yani bu bir kendi kendini kontrol etme olayıdır. Yoksa siz bir kanun çıkarırsınız ama birileri çıkar o kanunun boşluğundan yararlanır ve istediği gibi hareket edebilir diye düşünüyorum.
Zülfü Biçerer: Bugün cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Türkiye’ de ki sistem değişti. Cumhurbaşkanını beğenirsiniz veya beğenmezsinin, bunu ahlaki ve imani değerler doğrultusunda değerlendirmek gerekir. Eskiden Türkiye dünyada taşeron bir devlet anlayışıyla idare ediliyordu. AB’ nin, BM’ nin ve İMF’ nin görüşleri doğrultusunda yönetilen bir idare vardı.
Başbakanın alınması meselesini zaten atanan bir başbakan olduğundan, anlayışla karşılamak gerekir. Sonuçta bir parti kurarak seçimlere girip kazanmış bir başbakan değildir. Türkiye bugün dünyada söz hakkı olan bir devlet olduğu için, iç ve dış siyasette etkili olamadığından ve uyum içerisinde yönetilemediğinden sıkıntı yaşadı ve neticesinde cumhurbaşkanı bu sıkıntıyı gidermek için böyle bir girişimi kaçınılmaz buldu.
Muhittin Karabulut: Türkiye’ de güçlü bir Tayyip Erdoğan iradesi vardır ve devlet idare edilirken de liderlerin kendi ekiplerini kurması çok doğaldır. Başbakanın değiştirilmesi gerektiğine olan inancından dolayı bu değişimi gerçekleştirmiştir. Bana çok normal gelmektedir ve hiçbir sıkıntı yoktur diye düşünüyorum.
Atik Okuyucu: Aslında daha önceden başkanlık sistemine geçilmişti ancak başkanlık sistemi nedir ve nasıldır bunun halka anlatılması gerekir. Eskiden cumhurbaşkanlığı makamı kağıt imzalayan bir noterlik gibiydi. Yeni Türkiye ile birlikte çok şey değişti. Bence en kötü başkanlık sistemi mevcut parlamenter sistemden iyidir, bu yüzden önemsiyorum. Türkiye farklı bir ülkedir, iki başlı bir yönetimle yönetilemez. Bu anlamda başka ülkelerle kıyaslanmaması gerekir diye düşünüyorum.
Siracettin Sarı: Bence bu durumu çok da abartmamak gerekir, mevcut gelinen nokta Ak Parti’ nin iç işleyişiyle alakalı olarak gelinen bir noktadır. Erdoğan her ne kadar cumhurbaşkanı olmuş olsa dahi Ak Parti’ de ki ipleri elinden bırakmış değil. Diğer cumhurbaşkanları gibi; biz siyaset dışıyız ve partiler üstüyüz gibi bir söylemi de hiçbir zaman olmadı. Nitekim seçimden sonra; ben seçimle geldim ve diğer reis-i cumhurlar gibi davranmayacağım demişti. Bana göre de fiili olarak yarı başkanlık sistemi uygulanmaktadır. Erdoğan iki başlı yönetimden rahatsızlığını hep dile getirdi. Yapılanlar ise pürüzleri ortadan kaldırmaya yönelik hareketlerdir.
ÖNERİLER
ORTAK SONUÇ
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
100’ e yakın sivil toplum örgütüne E-Mail, SMS ve sözlü olarak haber verildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Milletvekillerine E-Mail ve SMS atılarak toplantı hatırlatıldı.
MEDYA İLE
İldeki neredeyse tüm yazılı ve görsel basın davet edildi, 2 tv kanalı katıldı.
KATILIMCILARLA
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ercan Sözüer / Elazığ kMM Girişimcisi