YER: Malatya Belediyesi Fırat Toplantı Salonu
TARİH: 09 Nisan 2016
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Sakatlar Derneği (Ali Haydar Koyun)
2 / Uluslararası Af Örgütü (Ferman Salmış)
3 / Mustafa Baştürk (İmam Hatipliler Derneği)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Asım Demirkök (Gazeteci)
2 / Hamza Doğuç
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Katılan Olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok.
MODERATÖR
Semine Dengeşik
KONULAR
GENEL KONU: Sığınma Hakkı, dünyadaki uygulama ve TR-AB Anlaşması
KONUŞULANLAR
1 / Ferman Salmış Türkiye’de üç milyonun üzerinde bir sığınmacı nüfusunun olduğu hepimiz tarafından biliniyor. Nüfus bilgilerinin sızdırılmasındasından sonra seçmenlerle ilgili bir takım değişikliklerin olabileceği söyleniyor. Bunlardan bir tanesi “haklar” meselesi yani statü meselesidir. Türkiye’deki sığınmacıların Türkiye’de yurttaş olabilmeleri yani “vatandaşlık hakkı” gibi bir takım tartışmalar da yürütülüyor. Avrupa’ya gidenler daha çok statü meselesinden dolayı gitmek istiyorlar, orada gayri safi milli hasılanın daha yüksek olması, iş bulabilme, çalışabilme ve vatandaşlık hakkı elde edebilme, işsizlik maaşı gibi sosyal hakların olması çekici hale getiriyor. Türkiye’nin jeopolitik konumu gereği de bir köprü gibi kullanılıyor. Bugüne kadar Akdeniz’de, Ege’de binlerce mülteci ölümü var. Türkiye’de ağırlıklı olarak bulunan Suriyeli sığınmacıların yarattıkları ekonomik ve sosyal etki ile daha fazlasını kaldıracak gibi durmuyor. Bütün bunlarla birlikte belli bir kesim kamplarda tutuluyor, bir kesim de şehirlerde yaşıyor ve bunların büyük bir kısmının kimlikleri de bilinmiyor yani sınırdan geçerken kayıt altına alınmıyorlar. Avrupalıların sığınmacılara yapmak istediği bir şey var; insanları kayıt altına almak. Resmi yollarla Avrupa’ya girenlerin özellikle Yunanistan üzerinden Türkiye’ye geri gönderilmesi, Türkiye’de kayıt altına alınması, sağlık ve diğer kontrollerinin yapılması neticesinde alınması durumu var. Avrupa’da patlayan bombalar sığınmacılar içerisinde radikal islamcıların bulunması korkusu nedeniyle engelliyorlar o yüzden de bunları Türkiye’de tutmak istiyorlar. Yani ”size bir miktar para verelim,alın siz bakın” diyorlar. Avrupa’da geçenlerde büyük yürüyüşler oldu ve ırkçılık kokuyordu, Avrupa’ya dışarıdan gelenlere karşı bir kin ve nefret söylemi vardı. İki hafta önce Papa’nın bir röpörtaj var; Avrupa’nın müslümanlar tarafından işgal edileceği fikrini dile getiriyor. Bakıldığında şöyle bir korku hakim; kıtalar arasında büyük göç hareketlerinin hem kültürü hem diğer normları bozabileceği tehlikesi. Dünyanın bütün emperyalist ülkeleri Suriye ve Irak’taki savaştan sorumlu ve dolayısıyla bunun faturasını herkes ödemek zorunda.
2 / Asım Demirkök Dünyanın bugün geldiği ortamda bir sıkıntı var. Bu sıkıntı da toplumu vicdan, ahlak ve adalet üzerinden şekillendirmiyor. Emperyal bir dünya var zenginliklerin yüzde kırkını toplam nüfusun yüzde birini oluşturan kesim kullanıyor. Bu yüzde birin dışındaki insanlar dünyadaki enformasyon üzerinden onların düşünce biçimini belirliyor. Bu sistemi alabora edecek bir yapı lazım. Tarihe baktığımızda Hitit kralının başka bir devletle yaptığı anlaşmada başka bir taraf devletten kendi ülkesine gelecek mültecinin geri göndermeyeceğini ifade ediyor. Tarihte bunun örnekleri çok, gerçekten bugün varolan emperyal yapı düşünceyi, iletişimi ele geçirmiş. Diğer insanların da çoğunluğu sağlayıp karşı durmaları ve bir örgütlenmeyi yapmaları gerek. Çünkü bu durum vicdan, ahlak, adalet duygusunu sıfırlıyor. Avrupa birliği ülkeleri iki yüzlü şimdi de parayı vereyim siz orda bakın diyor. Sığınmacılar için yapılacak kamplar toplumun ırkçı yaklaşımını da ortaya çıkarıyor. Mültecileri kabul etmek istemeyen bir toplum kesimi de var. İnsan olmak sorumluluk ister. Böyle bir dünyayı hak etmiyoruz. Bu göç hareketleri karşısında iç hukuk bu sorunları çözmüyor, ulusarası hukuk da çözmüyor. Yeni bir hukukun oluşturulması gerekir.
3 / Mustafa Baştürk Dünya ve ülkemiz bir mülteci kriziyle karşı karşıya ve bunlara insani açıdan bakmanın zamanı. İnsan olarak belki bilinç altında ideolojik kaygılarımız olabilir ama insani açıdan baktığımızda insanların ölmemesi ve daha iyi bir yaşam sağlaması açısından mücadele vermemiz lazım. Mülteci kamplarının açılmasını istemeyenler ideolojik yaklaşıyorlar. Kin ve nefrettten dolayı mı söyleniyor örneğin Hdp’ye bakıyorum, Duran Kalkan’ın açıklamalarına bakıyorum çok faşizane bir yaklaşım sergiliyorlar. Irkçılık üzerinden bir savunu geliştiriyorlar. Müslümanlar sınırsız taşlar gibidir, onların arasında sınır ve taşlar yoktur. Bir islam alimi şöyle diyor;ırkçılığı savunmak dinin düşmanıdır. Turgut Özal zamanında kuzey Irak’tan gelenleri ülkemize kabul etti. Kobani olaylarında hükümet biraz sendeledi ama yine ayrım yapmadan kabul ettiler. Tedbir almadan gelip burda terör eylemlerine katılıyorsa şiddeti hepimiz rededderiz. Çünkü şiddetin kimi nerede vuracağı belli olmaz. Neticede insani bir duruş gerekiyor, biz bu insanlara kucak açıyorsak, şartlarımızı zorlayıp bu insanlara bakmalıyız. Kimlik ve inançlarımıza bakmadan bunu yapmalıyız. Tüm sivil toplum örgütlerine görev düşüyor ama ne yazık ki sivil toplumun sesi gür çıkmıyor. Ama Avrupalılar bizimle bir anlaşma yapıp tekrar bize gönderme telaşı içindeyseler Suriye’nin içinde bir kamp kurmak düşüncesi bana doğru geliyor. Bu durum hepimizin başına gelebilir. Bir şey bu kadar politikleşirse doğruyu tespit etmek de zorlaşıyor.
4/ Hamza Doğuç Konuya nerden baksak büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Sığınmacılar konusunda maalesef tarih tekerrür ediyor. Amerikanın keşfinden başlayalım, 1. Dünya savaşı, ikinci dünya savaşı boyunca da bu dramlar hep yaşanmış. Bu sığınmacıların her birinin bir hayat öyküsü var. Toplumda özellikle Suriyeli çocuklara yönelik şiddet olayları yaşanıyor. İnsan hakları evrensel beyannamesi yayınlandıktan sonra Birleşmiş milletler teşkilatı kuruluyor. Birleşmiş Milletler örgütünün bu işe köklü bir çözüm bulması lazım. Türkiye açısından bakarsak şu an üç milyon var üç milyon daha gelirse ne olur bu millet o üç milyonu da barındırır ancak bu sorunu çözmüyor. Ülkelerin de dış politikasının ve iç politikasının bir hesabı var ve biz onları okuyamıyoruz. Kapalı kapılar arkasında ne düşündüklerini tahmin edebiliyoruz ama satranç tahtasındaki kurnaz oyuncular gibi kendimizi ona göre ayarlamamız mümkün olmuyor. Bu sığınmacıların hepsi BM’ye bir çağrıda bulunmalılar. Bugünkü devirde yaşananları tarihte bir ders olarak göreceğiz. Gün geçmiyor ki basında mültecilerle ilgili bir dram yaşanmasın. İnsanlık ailesi bir marifet yapmalı o da şu;Birleşmiş Milletler Suriye’ye barış gücünü çıkaracak ve bunları nereye yerleştirecekse yerleştirsin. Sivil toplum da bu konuda etkisiz kalıyor.
5 / Ali Haydar Koyun Bu ülke demek ki çok zengin ve sığınmacılara bu kadar para harcıyor madem ki çok zenginiz niye Avrupa Birliğinden bu parayı kabul ettik. Uzun vadede düşünürsek ülkemizde bu kadar insan beş yıl kaldıktan sonra vatandaşlık elde edecek ve bu durum ülkenin yapısını nasıl etkileyecek? Burada doğan çocukları da düşündüğümüzde bu sayı on yıl sonra belki de beş milyona çıkacak. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunda ekonomik yapımızı, kültürel ve sosyal yapımızı etkileyecek ve uzun vadede bize sıkıntı yaratacak diye düşünüyorum. Herkese kapımızı açtık diyelim, din, ırk ayrımı gözetmeden ama petrol zengini ülkeler ne yapıyor? Diğer müslüman ülkeler sahip çıkmıyor ama biz çıkıyoruz. Ortalama insanlar artık bu sığınmacılardan rahatsızlık duymaya başladılar. Sığınmacılar ülkemizin geleceğini olumsuz etkileyecek diye düşünüyorum. Kalıcı çözümün atılması için Avrupa ülkelerinin ciddi birşeyler yapması lazım. Hem ucuz iş gücü olarak kayıt dışı çalıştırılanlar var, hem de çok düşük paralar karşılığı başka işler yapanlar var. Kendi sınırları içerisinde kamplarda kalmaları en uygun çözümdür diye düşünüyorum.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Görüşme, email ve sms çağrı yaptık.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Mail, sms davet edildiler.
MEDYA İLE
30 civarında tv, gazete ve internet sitesine çağrıda bulunduk.
KATILIMCILARLA
Email ve sms davet ettik.
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Semine Dengeşik
Malatya kMM Girişimcisi