YER : Hatay Büyükşehir Belediyesi Meclis Toplantı Salonu
TARİH : 06 Şubat 2016, 11:00-14:00
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Aalen Antakya Kültür Derneği (Süleyman Nayman)
2 / Antakya Çevre Koruma Derneği (Celal Yahyaoğlu)
3 / Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği (Mevlüd Oruç)
4 / Hatay Gazeteciler Cemiyeti (Cemil Yıldız)
5 / Defne Dursunlu Mahallesi Sosyal Yard. ve Day. Derneği (Hasan Nurlu)
ODALAR, SENDİKALAR
1 /
MİLLETVEKİLİ:
1 /
İL BAŞKANI:
1 / HDP Hatay İl Teşkilatı Dr. Nihat Eraslan
BELEDİYE BAŞKANI:
1 /
GÖZLEMCİ:
1 / Defne Belediye Başkanlığı (Turgut Nurlu)
2 / Beşşar Bağdadioğlu
BASIN, MEDYA
1 / Antakya Gazetesi
2 / Samandağ Gazetesi
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 4 izleyici katıldı.
MODERATÖR
Av. Özgür Süzer
GENEL KONU : “Düşünce ve İfade Özgürlüğü; Türkiye'de Medyanın Durumu”
KONUŞULANLAR
Toplantının moderatörlüğünü yürüten Av. Özgür Süzer, toplantının genel gündemi, milletvekillerinin katılım durumları ve “TkMM nedir?” sorusunun cevabına ilişkin açıklamalarla, meclis çalışmalarının işleyişine yönelik açıklamalarda bulundu.
Açılış konuşmasının ardından mutfak tarafından hazırlanan sunumun gösterimini müteakiben söz sivil toplum temsilcilerine bırakıldı.
GENEL GÜNDEM
Mevlüd Oruç:
İki gün önce gazetelerde yer alan habere göre "Uluslararası Af Örgütü "Türkiye’ de ifade özgürlüğü tarihinin en dip noktasında" diyor. Düşünce özgürlüğü: Düşünceyi açıklama, ifade etme, tartışma, yayınlama ve bilgi edinme özgürlüğü ile birlikte bir bütündür. Toplum olarak çok düşünürüz, fakat konuşamayız. Nasreddin Hoca fıkrasındaki “Hindi” gibiyiz yani. Gelişmiş demokrasiler ve ülkeler konuşa konuşa, yaza yaza ve çize çize anlaşır. Ama biz konuşma ve ifade özürlü bir toplum haline geldiğimiz için ağzımızı açtığımızda nefret suçu işliyoruz, kin saçıyoruz. Birbirleri ile konuşmayı beceremeyen toplum kavga eder, çatışır ve ayrışır. Biz Türkiye olarak birbirimizle konuşmayı becerebilmeliyiz. Birbirimizi kırmadan, kin ve nefret saçmadan, kardeşçe derdimizi ifade edebiliriz. Türkiye'de devlet topluma reşit olmayan toplum gözü ile bakmaktadır. Vatandaşlar olarak askerlik yapabiliriz, gazi ve şehit olabiliriz, vergi veririz, ceza ehliyetine sahibiz ama söz söyleme ehliyetimiz, ifade özgürlüğümüz yoktur. İfade özgürlüğü, bireyin özellikle kamusal meselelerle ve otoriteler ile ilgili görüşlerini bir cezai yaptırımla karşılaşma tehlikesi olmadan dile getirebilmesidir. İfade özgürlüğünün sınırı “insan hakları”dır. Düşünce ve ifade özgürlüğü alanında ülkemizde çifte standart çok yaygındır. İktidarda, muhalefette, sağda, solda, muhafazakâr, liberal, Türk, Kürt, Alevi, Sünni vb hepimizde çift standart var. İfade özgürlüğü ihlali bizimkilere yapılırsa insan hakları ihlaldir ve hemen görürüz. Karşı kampa yapılırsa ihlal değildir ve görmeyiz. Bu bencil anlayış hepimizi kör, sağır, dilsiz ve duygusuz yapıyor. Statüko ülke dinamiklerini birbirlerine karşı konumlandırarak hepimizi tek tek mağdur ediyor.
Demokratik ülkelerde ifade özgürlüğü olmaz ise olmazdır. Ülkemizde Hükümetin ve Cumhurbaşkanının medyaya ve akademisyenlere müdahalesi kabul edilemez. Cumhurbaşkanının ve hükümetin müdahalesi sonucu insanlar işlerini kaybediyor, gözaltına alınıyor, cezaevine atılıyor, hedef gösteriliyor ve mafya kan banyosu ile tehdit ediyor. Cumhurbaşkanının ve hükümetin gazeteciler, köşe yazarları ve Akademisyenlerle polemiğe girmeleri ve sert sözler sarf etmeleri yanlıştır. Medyada, akademik alanda ve politikada tek seslilik değil çoğulculuk olmalıdır ve sağlanmalıdır. Türkiye AHİM’ de ifade özgürlüğünden en çok hüküm giyen ülkelerden biridir. İfade hürriyeti bütün vatandaşlar için önemli ama gazeteciler, politikacılar ve akademisyenler için özellikle önemlidir. Siyasi görüşü her ne olursa olsun Politikacılar, Akademisyenler ve gazeteciler üzerinde uygulanan baskılar son bulmalıdır. Cezaevindekiler serbest bırakılmalıdır. En azından tutuksuz yargılama usulleri vb yapılmalıdır. Başta basın-yayın-medya-üniversite ve politika alanı olmak üzere bütün yasalarımız AB Standartları dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir. Türkiye olarak ifade özgürlüğü ortamını yaratacak kadar kendimize güvenimiz olsun. İfade özgürlüğü ihlali zayıflık ve kendine güvensizliktir.
Anayasamıza göre “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” Buraya kadar ah ne güzel bir özgürlük diye seviniyorsunuz. Ama bundan sonra ne kadar “ama” “fakat” vb sınırlama varsa alt alta dizerek özgürlüğü kuşa çevirmişler. Bu sınırlamalar; konuşmayan, sorgulamayan, yazmayan, okumayan, geri bir Türkiye’ye hizmet ediyor. Yeni anayasa yapım süreci başlıyor. Yeni anayasamızın özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik bir anayasa olmasını sağlamalıyız. İfade özgürlüğü, "Çağdaş uygarlık seviyesini" hedeflemiş toplumun temel değerleri ve kurumları arasında en başta yer almalıdır. İnsanlar tek tek veya gruplar halinde kamusal meselelerle ilgili görüşlerini söz, yazı ve davranışlarla açıkça dışa vurabilmelidir. İnsanların her konuda farklı görüşler ve yaklaşımlar geliştirmeleri doğal bir durumdur ve normali budur. Beraber yaşama kurallarını geliştirememiş veya uygulamayan toplumlarda şiddet devreye giriyor. Cumhurbaşkanı da olsa "Doğru" hiç kimsenin tekelinde değildir. Farklı görüşlerin rekabeti toplumun ilerlemesinin motorudur. İfade özgürlüğünü tanımayan toplumlar durağanlaşır, dogmatikleşir ve çürümeye dağılmaya başlar. Türkiye’de ifade özgürlüğünün önünde siyasi, hukuki ve toplumsal engeller var. Türkiye’de nefret söylemi her gün daha çok yaygınlaşıyor. Nefret söylemi ifade özgürlüğüne ağır darbedir. Her görüş kendini serbestçe ifade edebilmelidir. Bu görüşlerin yanlış olduğunu iddia edenlerde cevap versin, kendini ifade etsin. “Çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne” böyle varacağız.
Küçüklüğümüzde evdeki iktidar tarafından “Sen küçüksün sen sus, küçüğe laf düşmez”, yâ da “Sus küçüğün, söz büyüğün” diyerek susturulduk. Büyüdük ama ülkedeki iktidarlar sen sus, hain, alçak, bölücü, komünist, Alevi, Kürt, türbanlı diyerek susturulduk. Yani ülkemizde insanlar konuşmayı bilmeden doğar, büyür ve ölür. Toplum olarak konuşma ve ifade özürlü hale geldik. K. Kore, İsrail, İŞİD, El Nusra, S. Arabistan gericiliği ülkemizin rol modeli olamaz. Ülkemizin rol modeli AB Standartlarıdır.
Celal Yahyaoğlu: Ben son 15 yılda yaşadığım olaylardan çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. 2000’ li yıllardan bu yana bir çok toplantıya katıldım ancak yalnızca son dönemde bir vali yardımcısı tarafından “vatan hainliği” ile itham edildim. Geçtiğimiz yıl, müzede “Mimarinin Elli Yılı” sergisini açmıştım. Bu sergide yer alan fotoğraflar arasında, Antakya’ nın dikkat çekici ve estetik güzelliğe sahip binalarının yanı sıra kötü binaların resimleri de bulunuyordu. Her bir fotoğrafın köşesinde de birer etiket bulunuyordu. Misafirler de bu etiketlerin üzerine gayet medeni bir üslupla görüşlerini yazmaya başladı. Sergimizi gezmeye gelenler arasında vali yardımcısı da vardı ve bir anda beni yanına çağırdı. Önce azarladı, bu kötü fotoğrafları sergileyip ne yapmaya çalışıyorsunuz? diye çıkıştı ve “sizin bu yaptığınız vatan hainliğine girer” diyerek fotoğrafları kaldırmamızı istedi.
Bunun dışında, uzun bir süre STK olarak basın toplantısı yapamadık, sürekli engellendik. En sonunda da basın toplantısını mezarlıkta yapma kararı aldık. Soranlara da, “en azından burada düşüncelerimizi saygıyla dinliyorlar!” diye cevap verdik.
Diğer taraftan da, çevre koruma dernek başkanlığı yaptığım için aleyhimde birçok dava açıldı; bunların büyük bir çoğunluğu da düşüncelerimizi açıkladığımız içindi.
Nükleer santral için yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunduk hemen ardından ilgili savcı, “bu suç duyurusunu basınla paylaşamazsınız; basınla paylaşırsanız suçlu duruma düşersiniz” diyerek uyardı.
Bu örneklerden sonra fazla söze gerek yok diye düşünüyor; saygılarımız sunuyorum.
Cemil Yıldız: Düşünce ve ifade özgürlüğü, aslında yalnızca medyanın değil; tüm halkın sorunudur. Medyada yaşanan dönemsel hâkimiyetler, TMSF gibi kurumların baskısı ve hükümetin direkt müdahaleleri sonucunda, havuz medyası diye tabir edilen kukla medya oluşturuldu. Havuz medyası, ihalelerle ödüllendirildi. Bu operasyonlar sonucunda, muhalif medya neredeyse bastırıldı, yıldırıldı yahut başka yöntemlerle (uzun süren tutukluluk, yüzlerce ceza ve tazminat davası ve benzeri…) korkutulmaya çalışıldı.
Kendimize dönecek olursak, bizler yerel medya temsilcileri olarak nispeten rahatız ancak dolaylı dış baskılar da gelmiyor değil..Neticede, Hatay gibi hem çok güzel hem çok kritik bir ilde yaşıyoruz ve dünyanın büyük bir kısmının gözü bu aralar üzerimizde.
Bir diğer taraftan da, aslında şu sıralarda Güneydoğu’ da yaşanan olaylar ve bu olayların basın ve medya tarafından yansıtılma şekli, okullarda okutulması gereken bir ders niteliğinde. Havuz medyası, orada yaşayan insanların neredeyse tamamını terörist olarak lanse ediyor. Bu çok acı bir durum; zira o insanlara çok büyük bir haksızlık ediliyor. Diğer taraftan da medyanın düştüğü durumu ibretlik bir biçimde gözler önüne seriyor.
Objektif yayın yapmaya çalışan gazeteler ve kanallar da, oradaki açlığı, sefaleti ve çaresizliği gösteriyor.
Ülkemizin bu durumdan bir an önce kurtulmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
Nihat Eraslan: Gelişmiş ülkelerin en temel hasleti, insanların birbirlerine katlanabilme; hakaret, saygısızlık içermediği sürece karşısındakini hoş görüyle dinleyebilmesidir.
Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle dahi o zamanlar eşiyle birlikte hiçbir koruma olmaksızın pazar alışverişine çıkarken ülkemizin cumhurbaşkanı en az (görünen) 1.500 korumayla yola çıkıyor. Sonra da yaradandan başka hiçbir kimseden korkumuz olmaz diyor. Bu ilginç bir çelişki tabi..
Diğer yandan da kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle binlerce tazminat davası açıyor. Bir cumhurbaşkanının bu tip konularla uğraşması açıkça çok garip geliyor.
Medya, güçler üstüdür aslında; kelime anlamı da “güneş” ten gelir. Bu bağlamda medyanın aydınlatıcı bir misyonu olmalıdır aslında. Ama bakıyorsunuz televizyon kanallarına…Dizilerde olağanüstü bir şatafat, insanları bu lükse özendirme çabası ve hiç kimse düşünmesin, sorgulamasın kaygısı.
Yayın akışında haber dahi yer almayan televizyon kanalı, reyting rekorları kırıyorsa, oturup ciddi ciddi nereye gidiyoruz diye düşünmek gerektiği kanısındayım.