YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 3. Kat Kızılay
TARİH: 6 Şubat Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / AEGEE (Zeynep Eda Alpsoy – Üye)
2 / Kürd-Der (Ömer Özaydın – YK Üyesi)
3 / Şiddetsiz Toplum Derneği (Rıza Sümer – Üye)
4 / Çocuk İhmali ve İstismarını Önleme Ağı (Türkay Asma – Başkan)
5 / Öğrenci Velileri Derneği – ÖVDER (Enver Önder – Gen. Bşk.)
6 / Doğal Yaşam Derneği (Enes Solhan – Üye)
7 / Devrimci 78’liler Federasyonu (Nejat Kangal – Başkan)
8 / Ankara 78’liler Derneği (Mahmut Emin Avcı – Yürütme Kurulu Üyesi)
9 / AKKAV Anadolu Kültürünü Koruma ve Araştırma Vakfı (İsmet Erdoğan – Başkan)
10 / KAOS-GL (Tuna Semir Akpınar – Asistan)
11 / Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği (Atlas Arslan – Editör)
12 / Hevi Eğitim ve Dayanışma Derneği (Muhammed Nur Gündüz – Koordinatör)
13 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Üye)
14 / Mazlum-Der (Adem Çelik – YK Üyesi)
15 / Barış Meclisi (İmam Canpolat – Üye)
16 / Uluslararası Anadolu Kütüphaneciler Derneği (Hürdoğan Aydoğdu – Başkan)
17 / Alternatif Düşünce Kuruluşu (Haydar Koygun – Şube Yöneticisi)
18 / Hacettepe Kuir Araştırmaları Topluluğu (Doğukan Taylı – Başkan)
19 / İHD (Hüseyin Küçükbalaban – YK Üyesi)
SENDİKALAR – KONFEDERASYONLAR
1 / Hak- İş (Yakup Göker – Üye)
MİLLETVEKİLLERİ
1 / Bülent Kuşoğlu (CHP – Ankara)
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 4 izleyici ve 2 basın mensubu katıldı.
ÖZEL KONUK
Adnan Gerger (Gazeteci-Yazar)
MODERATÖR
Oya Özden
GENEL KONU: Düşünce ve İfade Özgürlüğü, Türkiye’de Medya’nın Durumu
KONUŞULANLAR
1 / Adnan Gerger: 35 yıllık profesyonel gazeteciyim. Daha önce yargılanmalar yaşadım ama hiçbir dönemde bu kadar düşünce ve ifade özgürlüğünün baskı altına alındığı bir dönem yaşamadım, 12 Eylül dahil. Medya etiğini anlamamız için ekonomi, siyaset, mülkiyet, uluslararası iletişim artışı ve çalışmalarıyla medya ilişkisini ortaya koymak gerekiyor. Basın emekçilerinin çalışma koşulları çok kötü. Medya yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü bir güç olarak tanımlanıyor ama günümüzde böyle değil. günümüzün medya ve ekonomi, medya ve siyaset ilişkisi önemli. 12 Eylül bu ülkenin toplumsal kimyasını bozdu, medya holdingleşmesinin ilk adımı atıldı. Tüm medya sahipleri holdingciler oldu. Medya organları kar getiren metalar haline geldi. Eskiden hükümetten teşvik alınıyordu ancak yine de gazeteciliğin bir ahlakı vardı. Medya çalışanları işlerini düzgün yapıyordu. Siyaset meta ilişkisi yoğunlaşarak geldi. Asıl kırılma noktası AKP iktidarı ile başladı. AKP iktidarında medya siyaset ilişkisi arttı, medyayı tamamen kendi yayın organına dönüştürme çabasına girdi ve başardı. Düşünce ve ifade özgürlüğü rafa kalktı. Hapse giren gazeteciler, cumhurbaşkanına hakaret gibi yeni yasal kısıtlamalar sadece birer küçük parça. Bunun ardındaki asıl amaç rejim değişikliğidir, demokratik bir ülke yönetiminden koparak baskıcı, fundamentalist bir rejime gitmektir. Artık medya sahipleri de partililerin eline geçmek zorunda kaldı. Medyada çalışan olarak belli bir partinin tıynetindeki kişileri seçmeye başladılar. Siyasi iktidarı sadece savunmaya yönelik insanların olduğu bir yapı var. Bir iki gazete dışında şu anda medya yok. Yandaş basın, candaş basın gibi tanımlamalar var. gazeteciliğin ruhunda muhalif olmak vardır. Sahibinin sesi gibi davranmak değildir.
2 / Nejat Kangal: Basın özgürlüğü var mı yok mu, bunu çok konuştuk daha önce. Ama geldiğimiz süreçte çürümüş bir şey var. Sürekli iktidara ya da cumhurbaşkanına yönelik hakaret davaları açılıyor. Bu davaların hepsini iktidar kaybedebilir ama insanların konuşmasını engellemek için bunları kullanıyor. Bunlar, Türkiye’de olan biteni görmemeye neden oluyor. Bunda sadece iktidarı suçlamayı doğru bulmuyorum, iktidar ve muhalefet sorumludur. Bu coğrafyada inanılmaz kan akıyor. İnsanların bir bodrum katında katledildiğini söyleyemiyoruz, yazamıyoruz. Her şey kapatılıyor. Milletvekilinin özgür olmadığı bir ülkede basının özgür olmasını bekleyemeyiz. Mecliste Atatürk portresinin indirilip indirilmediğini araştırmak için komisyon kurduran muhalefet, ana muhalefet de değildir. Çünkü bir vekil özgür değil ki, basın nasıl olsun. Biz tırnağımızla kazarak bir şeyler yaptık. Geldiğimizde noktada, biraz HDP, onun dışında sosyalistler, ölümüne direnen Kürtler dışında diğerlerinden umudum yok. Demokratik mücadeleyi mi sürdüreceğim yoksa köyüme mi çekileceğim; bilmiyorum.
3 / Enver Önder: Bu kavramlarda iki ayrı yan var. Düşünce kişiye özgü bir değerlendirmedir, bunu açıklıyorsak bir anlamı ve kimliği olacaktır. Açıklayamıyorsak insanların düşünmesine engel olunuyor demektir. İfade özgürlüğünü büsbütün ortadan kaldırıyorlar. En çok dava açılan konulardan biri cumhurbaşkanına hakarettir. Demokratik bir ülkede cumhurbaşkanının tümünü temsil ediyordur, ona hakaret edilmesi demek, temsil ettiği topluma da hakarettir. Ama bizim cumhurbaşkanımızın anayasanın ya da yasaların neresinde durduğunun sorgulanmasını gerekiyor. Her gün ekranlarda hainler, yeteneksizler, yarım porsiyonlar gibi toplumun kendilerinden yana olmayan kesimini dışlayan bir cumhurbaşkanı gerçekten toplumu temsil ediyor mu, sorgulanmalı. Hukukun bu yönden yorumlanması gerek. Siz bu haberi yaparsanız, bunu yanınıza koymam diyen bir cumhurbaşkanımız var. Ertesinde iki gazeteci içeri alınıyor ve kararları iki ay içinde onanıyorsa bu yargı sistemi değil, tetikçiliktir. Toplumu kin ve öfkeyle bölen ve bir bölümünü vatan haini olarak belirleyen bir kişi toplumu temsil etmiyor demektir. Bir CHP’linin, bir AKP’liye hakaretinin anlamı neyse, bir yurttaşın cumhurbaşkanına hakaretinin anlamı da bugün odur çünkü o cumhurbaşkanı ulusal ve uluslararası hukukun dışında fiili bir uygulama içindedir. Düşünce ve ifade özgürlüğünü aşan bir baskı dönemi içindeyiz. Geçmişte de çok özgür bir ülke olmadı ama bugünkü kadar kaba, saldırgan, hukuk dışı ve evrensel değerleri ayaklar altına alan bir baskı dönemi yaşanmadı. Bunun getirisi de karşı tepki olacaktır. Giderek başkaldıracağız. Buna karşı örgütlü gücümüzü ortaya koyacağız. İfade özgürlüğünün önündeki engel cumhurbaşkanının kendisidir.
4 / Türkay Asma: Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzaladı. Amerika dışında tüm dünya devletlerince imzalandı çünkü çocukları birey olarak yetiştirmek, düşüncelerini açıklamasına fırsat vermek ve tartışmayı öğretmek için yapıldı. Bizim dünyada geri gitmemizin nedeni çocuklarımızın düşüncelerine değer vermememiz, onları birey olarak yetiştirmememiz. Model olarak karşımıza çıkan sistem, düşünmemek üzerine kurulu. Eleştiremediğimiz sürece birçok şeyi kaybediyoruz. Türkiye’yi yönetenleri etkileyebiliyor olsaydık, Türkiye’nin yarısındaki savaşı önleyebiliyor olurduk. Düşüncelerimizi açıklayabilseydik yanlış iç ve dış politikaları önleyebilirdik. Biz gücün altında ezilen, hayır diyemeyen bir toplum haline getiriliyoruz. Muhalefet dahil kimse buna ses çıkarmıyor. 32 gazetecimiz tutuklu, basın yasası ve TCK yönünden uygun şekilde değil üstelik. Bunları düzeltmek zorundayız. Barış istemini basında duyuramayan bir kadın eğlence programına katılıyor ama onu linç ediyoruz. Gençlerimizin örgütlenmesini istiyoruz ama ne zaman, çok geç kalıyoruz.
Oya Özden: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Ocak ayında 2015 raporunu açıkladı. Buna göre düşünce ve ifade özgürlüğü açısından 119 dava ile Rusya birinci sırada. 87 dava ile Türkiye ikinci sırada.
5 / Tuna Semir Akpınar: Yasaklar ve ifade özgürlüğü konusunda en çok çekenler herhalde LGBTİ’ler. Haber yapılmıyor. Tek gördüğümüz haberler trans ve travesti terörü. Bu bireyler, toplumda şiddet ve ahlaksızlık üreten durumlarla bağdaştırılıyor. Sitelerin kapatılması ve ifadelerin yasaklanması da buradan kaynaklanıyor. Sosyal medya, dijital aktivizm bağlamında kullanılıyor. Bizim yasakçı reflekslerimiz çok gelişti, bir olayda hemen yayın yasağı geliyor, ülkenin yarısı diğer yarısından haberdar değil. LGBTİ’ler üzerinde büyük bir linç kampanyası var. Düşünce özgürlüğü toplumda şok etkisi yaratacak ifadeler için de gerekli. LGBTİ konusunda politik sansür var. Üzerine nefret ve şiddet söylemleri ekleniyor. Malum gazetelere ise hiçbir yasak gelmiyor, doğrudan ölüm tehditleri, hedef gösterme yapılıyor. LGBTİ’ler, basın ve ifade özgürlüğü konusunda en çok mağdur olan, siteleri kapatılan, hakarete uğramalarına rağmen herhangi bir şey yapılmayan grup. Nefret suçları, bir gündem maddesi haline getirilebilirse, hak ihlalleri azalabilir.
6 / İsmet Erdoğan: 1990’larda 2000’lerde ne bekliyorduk ki, özgürlük mü? Ülkeyi yüze yakın parti lideri ülkeyi yönetti. Onlarla beraber binin üzerinde bakan yönetti. Selçuklularda, Osmanlılarda da özgürlük yoktu. 50 yıl içinde hangi bilim adamları dünyaya hizmet sağlayarak göğsümüzü kabarttı? Bir ülkede eğitimde küçük çocukları özgür düşünceyle sahneye sürmezseniz, felsefeyi, mantığı müfredattan kaldırırsanız özgürlüğü nasıl sağlayacaksınız? Bizim de günahımız var. Anayasa değişikliği deniyor, muhalefetin fazla sesi çıkmıyor. Anayasada özgür düşünceye kısıtlama yok, neden durum böyle peki? Temsilen meclise gönderdiğimiz vekillerde iyi seçim yapamıyoruz herhalde. Ama onlar da özgür değil. Öyle liderler seçtik ki; beklediklerimiz gerçekleşmiyor. Biri gidiyor, bir başkası geliyor. Özgürlüklerimizi vermediler. Gezi ile umutlarımız arttı, onu yaşatalım, korumaya çalışalım.
7 / Ömer Özaydın: Türkiye’de modernleşme hareketi Cumhuriyet’le başlıyor ama düşünce özgürlüğüne pek kapı aralayamıyor. Bazı korkularla hareket ediliyor çünkü. Kürt sorunu, inanç sorunu gibi konulardaki korkularla. Kürt sorunu bağlamında ifade biçimleri konusunda kısıtlama ve cezalandırmalar çok eskiye dayanıyor. 80 öncesi de vardı, İsmail Beşikçi bunun örneğidir. Sadece düşüncelerini ifade ettiği için yargılandı. Onu o dönemin akademisyenleri şikayet etti, üniversiteden attırdı. Günümüzde yeni tehlikeler var. İnanç bağlamında geliştirilen özgürlük anlayışıyla iktidara gelenler, kendi mağduriyetlerinden yola çıkarak başkalarını mağdur etme pozisyonuna geçtiler. Toplum bir bağımlılık ilişkisinden diğerine geçiş yapmış görünüyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünden yana mıyız, değil miyiz; bu görüşte ortaklaşmamız lazım. İfade özgürlüğünü, bizim gibi düşünmeyenler için savunabilmek önemlidir. Bu bağlamda birlikteliğin sağlanabilmesi gerekiyor. Köyümüze çekilebiliriz ama orada da mücadelemizi sürdürebiliriz. Bizim gibi düşünmeyen insanların düşüncelerini ifade edebilecekleri toplumsal bir norm yaratabilmeliyiz. Batılılar bunu aydınlanma ve reform hareketiyle gerçekleştirdiler, biz ise alttan gelen bir tutumla yaparsak daha kalıcı olur.
8 / Mahmut Emin Avcı: Cumhuriyetin kurtuluşundan bu yana tabu ve inkarlar var. Son zamanlarda bunların yıkılmaya gitmesi ve atılan bazı cesur adımlar, baskı rejimini arttırdı. Tabu ve inkarlar yasalarla getirilmiş ve insanlarla eğitimle verilmiş. Bu tabular neler? Sünni İslam’ı hedef alan eğitim sistemi, hakların inkarı. Azınlıkların kılık kıyafet, eğitim, din ve inançlarında özgürce yaşamalarını sağlamak, çoğulcu demokrasi anlayışı içerisinde devlet olanaklarını eşitçe paylaştırmak, ötekileştirilen inanç ve ırk temelindeki olumsuz nitelikli anlayış yerine, kardeşliğe dayalı yeni bir sistem getirmek, halk içinde yaygınlaşan ve devlet büyüklerinin talihsiz sözlerinin yasaklanması ve yasalarla cezalandırılması (rum tohumu, eksik etek gibi). Ülke yönetimlerinde teokrasi, diktatörlük ve demokrasi vardır. Türkiye’deki, bozulmuş bir demokrasidir, hem teokrasideki inanç ve özgürlüğü kısıtlayan tek din ve mezhebi esas alır, diktatörlükteki tek adam ve tekçiliği yansıtır. Birileri halkın isteklerini dikkate almadan, kendi isteklerinin yasaların arkasına sığınarak zorla dayatırsa, o rejim demokratik olmaz. Yaşanan bunca iç çatışmadan sonra Türkiye’nin bakış açısını değiştirmesi zorunludur. Yerel yönetimlere yetki ve sorumlulukların kaynakların devri, sadece Kürtlerin ihtiyaç duyduğu bir yönetim şekli değil, tüm Türkiye için gereklidir. Üniter yapı zedelenir diyenler, sahip oldukları yetkileri paylaşmak istemeyenlerdir. Demokrasi çoğunluğa değil, çoğulculuğa dayanır. Toplum ve doğanın kendi dengesini bulacağı bir yapı oluşturmak önemli. Tek kişinin iradesi dev bir mekanizma gibi sunuluyor.
Oya Özden: Freedom House 2015 raporunu Tedirgin Diktatörler, Sallanan Demokrasiler, Küresel Özgürlük Baskı Altında başlığıyla yayınladı. Aslında genel olarak dünyada ciddi anlamda bir gerileme var. Türkiye Freedom House’un belirlediği özgürlükler kategorisine göre “kısmen özgür” ülkeler arasında yer alıyor.
9 / Doğukan Taylı: LGBTİ’lerin özgürlüğünden bahsedeceğim. Biz çoğunlukla duyurularımızı sosyal medyadan paylaşmayı düşünüyoruz. Ancak hazırlanan metinleri tekrar gözden geçiriyorum ki başımıza bir bela gelmesin. Buralarda her şeyi söyleyemiyoruz, kelime oyunu yaparak bir şeyler yazıyoruz. Bugün yaşanan haksızlıkların büyük ölçüde eğitimle, çağdaş bir sistemle aşılabileceğini düşünüyorum. Bugün eğitim sistemi çok desteksiz. Kendini yetiştirmiş öğretmenlerle düşünmeyi, sonuçlara varmayı ve baskı altında olmadan bunları yapmayı öğrenen bir kesim olacaktır, benim umudum var.
10 / Belgin Çelik: Sinop Cezaevi, Diyarbakır Cezaevi, İstanbul Sansaryan Cezaevi; korkunç. Neyin özgürlüğü? Her gelen, geçmişin intikamını alıyor, kinle geliyor. Darbelerle, askeri vesayet altında yaşadık. Her gelen demokrasi adına geliyor. LGBTİ’ler, fahişeler eziliyor, öldürülüyor, görülmüyor. Fikirlerini söyleyenler içeri girdi. Belli dönemlerde belli konular kaşınıyor, Kürt meselesi, Alevi sorunu. Şu an umudum yeni bir anayasada. 10. Madde beni ilgilendiriyor. Azınlıklar dediğimiz, seks işçileri, translar gene olmayacak belki, yine belli zümreler korunacak. Ben hala 12 Eylül anayasası ile yönetiliyorum. 83’te partiler kuruldu, en önemli şey anayasasının değiştirilmesiydi. Kimse değiştirmedi, torba yasalarla bir şeyler yapılıyor. Demokrasi yok. Korkuyorum ama bu beni kamçılıyor.
Oya Özden: İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2015 raporuna göre, medyaya yapılan baskı, yargının siyasallaşması, iktidarın muhaliflere baskısı ne çıkıyor. Örgütün başkanı Türkiye’de mahkemelerin devleti eleştirenleri yargılamak için olduğunu ifade etmiş.
11 / Rıza Sümer: Yaradılıştan itibaren toplumlar yalanla yönlendiriliyor. Köyümüze dönelim diye düşünmeyiniz. Köyümüze bağlılığımızı sürdürelim ama mücadelemizi de edelim. Ülkemiz şiddet sarmalında. Bedelini gazetecilerimiz, medya ve örgütlü mücadele içindeki arkadaşlarımız ödüyor. Her ay ülkeyi etkileyebilecek bir gündemle toplanan bu projenin medyaya yansımasına baktığınız zaman medya sorunlarını görebilirsiniz. Dünyanın temel sorunu örgütsüz, iletişim ve işbirliği içinde olmayan bir toplum. Gazeteciler tutuklanıyor. Hukuktaki örgüt tanımına bir bakın; onlar örgüt değil, örgüt benim, sizsiniz. Gazeteci arkadaşlara getirilen örgüt üyeliği kavramı hukuka aykırı. Azınlıklar yoktur, farklılıklar vardır, eşit yurttaşlık vardır. TC kimliği taşıyan bir vatandaşa, Ermenidir, Kürttür, Türktür diye azınlık demek, bir şiddettir. Örgütlenmeyi, iletişim ve işbirliğini ön plana çıkarmak için şiddet sarmalından kurtulmalıyız. Dayanışma içinde olmalıyız.
12 / Adnan Gerger: Düşünce ve ifade özgürlüğünün temelinde birinci sorun olarak medyayı belirtmemin sebebi şu: Bütün halkın ve sivil toplumun sözcüsü olduğu için medya özgür olmalı. Can ve Erdem cezaevindeyse biz de cezaevindeyiz. Köye gitmek çözmek değildir, faşizm oraya da ulaşır. Bugün Sur’da, Cizre’de olanları halka yansıtabilmek için medyaya ihtiyaç vardır. Her şey düşünce ve ifade özgürlüğünden geçiyor. Bizi örgütsüzlük bu hale getirdi. Medya özgürse biz de özgür oluruz.
13 / Hüseyin Küçükbalaban: Bu konu Türkiye’de bugüne has bir sorun değil. düşüncenin insana has özelliğinin felsefi boyutu insan onurudur. İnsan onuruna saygılı bir sistemde düşünceye saygı olur. Cumhuriyet’in kendini bina ettiği sistem tekliktir, yani tek millet, tek din, tek bayrak. O günden bugüne değişen bir şey yok. O dönemdeki resmi ideolojiye dayalı bir devlet sistemi var. vatandaş, Türkçe konuş kampanyası başlatmış bir tarihimiz var. Gayrimüslimlerden farklı vergilerin alındığı, Alevilerin sayılmadığı, Sünni İslam’ın esas alındığı, millet olarak Türkçülüğün, dil olarak Türkçe’nin kabul edildiği bir anlayış var. Bugün de tüm kötülüklerin anası olarak 80 anayasası görülse de bunu değiştirmek yönünde hala kırmızı çizgiler var. anayasasının ilk üç maddesini tartışmayız deniyor. Devlet büyüklerine hakareti, insan onuru içinde tarif etmek gerekir. Yakındığımız şey, gazetecilerin içeriye girmesi, internet yasakları. Bugün zihniyette bir dönüşüm yok. İktidarı kim eline geçirirse, kendi dışındakileri vatan haini olarak addediyor. İnsan onuruna dayalı bir anayasa ve bu anayasasının temelinde temel hak ve özgürlüklerini savunan bir hukuk sistemini getiren bir yönetim anlayışının, sorunlarımızı çözeceğini düşünüyorum.
14 / Enes Solhan: Düşünce özgürlüğünü gerçekten isteyenlerin gücü yok, buradaki güç bilgi. Bir şey paylaşırken insanlar polis kapımıza gelecek diye korkuyorlar. O bilgiyi paylaşırken kimliğini gizleyebilir insanlar. Ama bu bilgiye sahip değiller. Konuşuyoruz bu konuda ama bir şey yapmıyoruz. Bilgiyi yaymak konusunda eksiklerimiz var. Biz sadece oyuncuları değiştiriyoruz, oyunu değiştirmemiz lazım.
15 / Serkan Kazdağ: Bizim temel vizyonumuz doğadaki tüm canlıların yaşam hakkı olduğuna inanmak ve bu hakkı savunmak. Yaşamak bizim için sadece yemek yemek, uyumak vs. değil, aynı zamanda geçmişi anıyoruz, tarih yazıyoruz, geleceğimizi planlıyoruz. Bunları yaparken düşünce üretiyoruz. Düşüncelerimizi paylaştığımız sürece varız. Tüm dünyada hatta galakside düşünceyi paylaşma özgürlüğünün savunucusu olacağımızı belirtmek isterim.
16 / Zeynep Eda Alpsoy: Karar alıcıların bizi baskılamaktan ve düşüncelerimizi ifade edememekten bahsettik. Bizim mücadele ettiğimiz sadece karar alıcılar değil, aynı zamanda kendi toplumumuz. Biat etmeye alışmış bir kesim toplumun büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Örgütlenme eksikliğimiz var. İfade özgürlüğünün basına yansımaması ve geleneksel çocuk yetiştirme biçimlerinden dolayı sorgulamayan bir insan tipi gelişiyor. Biz eleştiren, sorgulayan bireyler yetiştirmeliyiz, bunun için de eğitim önemli. Çocuklarımıza siyasi görüşlerimizi de aktarmaya çalışıyoruz. Toplumumuzda ifade özgürlüğünün olabilmesi için değişime gitmeliyiz. Bilgilenmeliyiz. Kendimizi, düşüncelerimizi insanlara duyurmalıyız. İnsanların farklı görüşlerine saygı duymalıyız.
17 / Adem Kılıç: Bugün biz muhalif konumunda değil de iktidardan yana olsaydık, bugün burada bunları konuşacak mıydık? İhtiyacımız olduğunda konuşuyoruz demek ki. İnsan bir sorunu kendisi yaşamadığında çok fazla düşünmüyor çünkü kendisiyle arasında bir ilişkisellik kurmuyor. Hak ve özgürlükler bağlamında medya nerede? Ulus devlet çatısı altında yaşadığımız içindir tüm bireysel ve sosyal sorunlarımız. Çünkü medya devletin bir aygıtıdır klasik ideolojik bir ulus devlette. Cumhuriyet’e baktığımızda, Kemalist bir ideoloji vardı, kendi mağdurlarını ezdi, bugün o bertaraf edildi, siyasal İslam da mağdur olarak geldi, devletleşti, devletin sahibi oldu. Bugün o kendi muhalifi olanları eziyor medya ile. Medya, bugün devletleştiği için tokat yiyor. Devlete yaranıyor, onun ideolojisini sahipleniyor ancak devletin ceberrutluğunu da hissediyor. Biz ümitvar mıyız? Ben ümitsiz değilim çünkü birey olarak kendimizi siyasi partilerin kısır ideolojileri üzerinde bina edersek büyük bir hataya düşeriz. Hepsi gelip geçici, birey olarak özgürlüğün yanında olmalıyız. Görünmez bir iktidar bizim benliğimizi ele geçirmemeli. Medya masum değildir, hakikatin yanında olmamak, küçük bir meseleyi büyük gibi yansıtmak doğru değildir. Ticari bir metaya dönüşen medyanın, hakikati ve insan haklarını savunması ne kadar mümkün olabilir?
18 / Hürdoğan Aydoğdu: Özgürlük mü ekmek mi diye soruyorlar; ekmek diyor, çünkü ekmeğim çalındığında ben onu söyleyebilmeliyim. Bundan yola çıkacağım. Karaya oturan bir gemi karikatürü var, gemide bir gözcü var ama gemi karaya oturduktan sonra uyanıyor. Karaya oturduk diye bağırıyor, biz de o durumdayız. Bunun böyle olacağını biliyorduk. Anayasa oylaması yapılıyor, yetmez ama evet diye destekleniyor. Bizim suçumuz yok mu? Bizim aydınlarımız bunların ideologluğunu yaptı ve iktidar olmalarını sağladı. Bireysel çabalar gösterdik belki ama bir yere varamadık. İnsanlar buraya sermaye koymuş, para kazanmak istiyorlar. Ancak gazetecilik ahlakı dediğimiz bir şey var. Dünyanın genelinde basın özgürlüğü var mı, hayır. Orwell’ın 1984 adlı romanını yaşıyoruz bugün. Sokaklarda, internette gözetleniyoruz. Zaten bir özgürlüğümüz yoktu, bunun kısıtlanmasına doğru gidiyoruz ve bunu yeni fark ediyoruz. CHP ve diğer partilerin de doğru dürüst bir muhalefet yaptıklarını da düşünmüyorum.
19 / Haydar Koygun: Bugün ne yapmalı diye bakmalıyız. Medya, siyaset, sermaye ve uluslararası sermaye üçgenini görmek gerek. Ben birey olarak kendi adıma ifade özgürlüğü istiyorum ama sizin söylediğinize katılmıyor ama fikirlerinizi ifade etmenize katılıyorum başlığı altında bölünmüşlüğümüzü bırakmalıyız. Aslında özgürlüklerin çoğalması mücadeleyle olur. İfade özgürlüğü noktasında tek tek mücadele ederken zayıflıyoruz. Biz muhalifler olarak bir araya gelmenin yollarını aramalıyız.
Oya Özden: Türkiye’deki akademisyenlere karşı açılan hukuki ve idari davalar için dünya ve Avrupa’da 1601 akademisyen destek mesajı göndermiş.
20 / Bülent Kuşoğlu: İnsan olmanın en önemli hususu düşünce. Konuşabilmek, kendinizi ifade edebilmek, karşınızdakinin de görüşlerini alabilmek düşünceyi geliştirir. İnsanın var olma sebebi zaman içinde gelişmektir, tekamüldür; bu da düşünmeden olmaz. Diyalog içinde yapacağız bunu. Örgütlü toplumlarla olabilir bu. O fikirlerin ifade edilmesi için gösteri yapma hakkımız da var. Medya topluma ayna tutan bir araçtır. O aynanın düzgün göstermesi lazım. Sadece medya değil, siyasi partilerin, kitapların, aydınların, akademisyenlerin de düşüncelerimizin gelişmesine katkıda bulunması lazım. Türkiye’deki eğitim seviyesi çok düşük. Örgütlü toplum çok farklı enstrümanlardan oluşuyor, hepsinin bir araya gelmesi lazım. Çocukluktan itibaren böyle nesillerin oluşması lazım. Ama biz çocuklarımız da bizim gibi olsun diye düşünüp bunu hak olarak görüyoruz ama fikir özgürlüğüne vurulan bir darbedir. Türkiye’de bugün daha önce hiç yaşamadığımız bir baskıyı yaşıyoruz düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda. Buna hep beraber bir çözüm bulmalıyız. Daha önce medyanın ve iktidarın birbirine karşı baskısı vardı. Bugün iktidar medyanın sahibi artık. Sur’da iki Sırp keskin nişancı olduğuna dair haber yapıldı. Yakalandıkları söylendi. Daha sonra ise Efkan Ala, bunun bir spekülasyon olduğunu açıkladı. Sonuçta olumlu ya da olumsuz medya yönlendiriyor hepimizi. Bir dezenformasyon çağı yaşıyoruz. Yanlış yönlendirilen bir toplumdayız, o nedenle oturup tartışmamız gerekiyor. Uluslararası durumumuzla ilgili farklı örgütlerin tespitleri var, geriye doğru gidiyoruz. Örgütlenme özgürlüğü yok. Gezi hareketi baltalandı. Medya ve internetin gidiş yönü belli değil. Bazı siyasiler geçmişten gelen verilerle bazı şeyleri yanlış söyleyebiliyorlar ama siyasilerin bilinçli olarak yanlış şeyler söylemelerine çok rastlamıyoruz. 300’den fazla köşe yazarı işinden edildi bu nedenle. Özgür toplumlarda ancak kalkınmışlık söz konusu olabilir. Bu dönemde yeni sihirli formül adalet, dayanışma ve özgürlük. Bilgiye ulaşmak için de özgürlük gerekiyor.
Soru Cevap
Türkay Asma: İçinde bulunduğumuz koşullarda, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı olmadan, siyasi partiler yasası değiştirilmeden, medyayı elinde bulunduran iktidarın başkanlık sistemini dayatacağı koşullarda siz bu sürece nasıl dahil olabiliyorsunuz, bu koşullarda bir anayasa yapılabilir mi?
Bülent Kuşoğlu: AKP ile koalisyon kurmanın olanaklı olmadığını gördük. Türkiye’de iktidarın gerçek sahibi AKP değil, Recep Tayyip Erdoğan’dır ve o karşı çıkmıştı. Biz o görüşmeleri yapmasak, yine bize suç bulunacaktı. En azından AKP şunu gördü, bu konudaki bilgimizi ve düşüncelerimizi gördüler. Bugün Ahmet Davutoğlu gücü olsa CHP ile bir koalisyon kurabileceğini biliyor. Başkanlık dayatması varken bugün devam eder miyiz? Başkanlık dayatması olacaksa gündemde, biz o masadan kalkacağız, devam etmeyeceğiz.
Enver Önder: Örgütlü toplumun, siyasi partilerden farklı boyutu vardır dediniz. Örgütlü toplum yaratabilmek ve bugünkü kısırdöngüyü kırmak için CHP ne düşünüyor, CHP’nin bu sinerjiyi yaratmak için bir projesi var mı?
Bülent Kuşoğlu: Biz Osmanlı döneminde Anadolu olarak yönetime karıştırılmamış insanlarız. Devşirmelerle götürdü Osmanlı işi. Anadolu insanını en çok ihmal eden imparatorluktur. Anadolu’dan sadece asker alınmış, yönetici yapılmamıştır. İlk defa Cumhuriyet’le beraber yönetmeye başladık, demokrasiyi bu dönemde içimizde yeşerttik. 80’den sonra kırsal kesim kente gelmeye başladı. Hem teknolojinin hem de kentleşmenin getirdiği bir sıkıntı var. Düşünce özgürlüğü konusunda da hızlı sirkülasyondan oluyor. Toplum daha korkak, içine kapanık, belli ideolojilere saplanmış halde oluyor. Kendine yarar sağlayan grupların peşinden gidebiliyor. 80’lerde düşünce üreten beyinler tasfiye edildi. CHP devlet partisiydi ama bugün daha çok eğitimli insanların o verdiği bir parti istatistiklere göre. Demek ki Türkiye’nin daha aktif ve entelektüel kesimi bize oy veriyor, bir şeyler yapmamız lazım. Biz de bu değişimin içindeyiz ama kapitalizmin bir sıkıntısı var. Teknoloji ve kentleşme sıkıntısı, düşünce özgürlüğündeki sıkıntılar yönümüzü bulmamızı zorlaştırıyor.
Oya Özden: Milletvekilleri düşünce ve ifade özgürlüğü anlamında özgürler mi, özgür olabilmeleri için ne yapılabilir?
Bülent Kuşoğlu: Milletvekillerinin bilgiye ulaşmaları, hangi bilginin doğru olduğu konusunda sıkıntıları var. 2016 yılının plan bütçesini, 2014’ün kesin hesap denetimini yapıyoruz. Ben bir milletvekili olarak yetişemiyorum işlere, milletvekilleri özgür mü, değil. İstediğim bilgiye ulaşamıyorum. 2014’ün harcamalarını bilmem gerekiyor, Sayıştay raporları lazım ama onlar da eksik. Sistem eksik çalışıyor, hesap soramıyoruz.
Hüseyin Küçükbalaban: Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana gelen bir sistem var. Bir şey değişmemiş. Alevilerin ve Kürtlerin inkarı var. Bugün anayasa değişikliği sürecinde CHP düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda, bunların da eleştirisini yaparak, daha özgürlükçü ve farklılıkları tanımlayan bir anayasa ile kamuoyunun karşısına çıkmayı düşünüyor musunuz?
Bülent Kuşoğlu: Anayasa çalışmalarında ilk dört madde bizim kırmızı çizgimiz. Biz Kürtlerin kendilerini ifade etmelerini, bireysel olarak kültürlerini, dillerini yaşamalarını ve öğrenmelerini savunuyoruz. Eğitim haklarını da savunuyoruz. İlk dört madde için böyle düşünüyoruz ama.
Zeynep Eda Alpsoy: CHP içinde milletvekillerinin ifade özgürlüğü var mı? CHP’nin gidişatını özgür bir şekilde yönlendirebiliyor musunuz?
Bülent Kuşoğlu: Bu, toplumla, hepimizin yetişmişliğiyle ilgili bir konu. Biz kendi içimizde bir konuyu dillendirince, sizi siyaseten farklı bir noktaya koyabiliyorlar, CHP çizgisinin dışına mı çıkıyor acaba diyebiliyorlar. Onun için çok fazla özgür olabildiğimizi söyleyemeyiz. Toplum olarak özgür değiliz. Doğu’da da herkesi Kürtleştirme politikası var. Başkanlık sistemi Amerika’da var, Türkiye’de de olabilir. Ama Türkiye’de olduğu zaman Türkiye’den bir Saddam, Hüsnü Mübarek, Esad çıkacağına eminim. Bizim doğu toplumlarında böyle bir kültür var. Yeterince özgür olamıyoruz ancak hepimizin bir mücadele içinde olması gerekiyor.
Haydar Koygun: CHP’nin daha özgür bir tüzük yapma çalışması var mı? Parti üyelerinin kendilerini daha özgür hissedecekleri bir ortam yaratma konusunda bir planları var mı?
Bülent Kuşoğlu: Özgür bir tüzüğümüz var, diğer partilerle kıyasladığımızda da ama uygulamada sıkıntılarımız var. Buna rağmen önseçim yapabiliyoruz.
Bihter Altay: Medyada ahlak normları vardır. CHP olarak medyanın ahlak normları üzerine bir çalışma, eleştiri, toplantı, raporlama yapıyor musunuz, ileride bunları belge haline getirip ileride siz şunları yaptınız diyebileceğiniz bir çalışmanız var mı?
Bülent Kuşoğlu: Evet, 5+1 bir medya grubumuz var. Bu konularla ilgili çalışma ve raporlamalar yapıyorlar. Bu raporları size de yönlendirebiliriz. Hepsi de profesyonel gazetecilerden oluşuyor.
Oya Özden: Bu dönem CHP şanslı; Barış Yarkadaş, Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Enis Berberoğlu, Zeynep Altıok, Utku Çakırözer ilk aklıma gelen gazeteci kökenli milletvekilleri.
Bülent Kuşoğlu: Bu, sadece muhalefet partilerinin görevi değil. Adnan Bey de söyledi; gazetecinin görevi muhalefet etmektir. Ama sivil toplumun da görevi aynı şekilde iktidarın daha iyi olması için iyi niyetle yapılacak muhalefettir. Hepimizin görevi yapıcı muhalefet.
İmam Canpolat: Medya ahlakıyla ilgili bu raporları yayınlamayı düşünüyor musunuz?
Bülent Kuşoğlu: Şimdiye kadar yayınlanmadı ama medyanın ilgisini çekerse düşünebiliriz.
Oya Özden: Medya izleme yapan gazeteler, televizyonlar var ama hiçbir parti yayınlamadı şimdiye kadar, iyi olabilir.
Rıza Sümer: Parti olarak şiddete karşı kamuoyu oluşturmak için etkin bir sivil toplum örgütü gibi hareket etmeyi düşünüyor musunuz?
Bülent Kuşoğlu: Siyasi partinin başarılı olabilmesi için sivil toplumla çalışması şart. Ama yeteri kadar bu çalışmayı yapamıyoruz. Biraz bizden biraz da sivil toplum örgütlerinin yetersizliğinden kaynaklanıyor. Öyle bir ortam da yok maalesef. Gittikçe de kötüye gidiyor maalesef. Demokrasilerde baskı grupları vardır. Sivil toplum kuruluşları da bunlardan biridir. Demokrasinin bu şekilde yükselmesi gerekir ama olmuyor ne yazık ki.
Zeynep Eda Alpsoy: CHP’nin yaptığı güzel çalışmalar var ancak sorun bunları çok fazla insanın bilmemesi. Bu eksikliği görüp, CHP gibi olanakları olan bir partinin toplumsal bilinirliğinin sağlaması yönünde bir çalışma yok sanırım. Bunun geleceği var mı sizce, ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Bülent Kuşoğlu: Yapılabilir. Mesela TRT’de seçim öncesi 13 saat cumhurbaşkanının konuşmaları verilmiş, 1 saat Kemal Kılıçdaroğlu’nun çalışmaları verilmiş, diğer partilerin daha da düşük. TRT halkın vergileriyle karşılanan bir kurum ama olanaklarını sadece iktidar için kullanan bir kurum haline gelmiş. Belli bir görüşün temsilciliğini yapıyor, tarafsızlığını tümüyle yitirmiş. Bununla ilgili olarak RTÜK ya da YSK’nın yaptığı bazı çalışmalar, cezalar var ama bunlar uygulanmıyor. TRT genel müdürünün alınması lazım, seçimler sırasındaki hataları dolayısıyla. Ama böyle bir teşebbüs dahi yok. Bunları gündemde tutmaya çalışıyoruz ama düşünce ve medya özgürlüğünün en dip yaptığı dönemdeyiz.
Türkay Asma: Peki siz bu boşluğu nasıl kapatmayı düşünüyorsunuz? Siz iktidara aday bir parti olarak bu gidişatı ortadan kaldırmak için önderlik yapmalısınız.
Bülent Kuşoğlu: Bunu sivil toplumun da istemesi lazım. Ancak Türkiye çöküyor bugün birçok kurumuyla beraber. Dış politikamız, toplum değerlerimiz çöküyor. Ancak bu gidişatı ortadan kaldırmak için çalışmalarımız var ama parti algısı olarak biz de dip yapmış durumdayız. Önümüzdeki günlerde daha farklı olacağına inanıyoruz. Bizim kurultayda eleştirilmesi gereken şu; kişi bazında başarılı olundu, herkes kendi propagandasını yaptı ama düşünce bazında çalışma yapılamadı, bir heyecan uyandırılamadı. Bu heyecanı uyandıracak bir çalışmaya ihtiyacımız var.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
340 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu