YER: Cezayir Restoran
TARİH: 6 Aralık 2015, 14:00-17:00
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / İstanbul Platformu (Ali Faik Aydın)
2 / İstanbul Hepimizin (Şahin Tekgündüz)
3 / Düşünce Suçuna Karşı Girişim (Şanar Yurdatapan)
4 / Uluslararası Kudüs Platformu (Mustafa Haksever)
5 / Şahlanış Hareketi (Murat Altun)
6 / Taksim Platformu (Gürhan Ertur)
7 / Liberal Avrupa Derneği (Hüsnü Adalı)
8 / Emekli İlahiyatçılar Derneği (Vasfi Kösebey)
9 / ASDER (Necmettin Keleş)
10 / İnsan Hakları Derneği (Şenel Karataş)
11 / Ehlibeyt İlim ve Kardeşlik Derneği (Ali Kemal Tayanç)
12 / Alevi Düşünce Ocağı Derneği (Doğan Bermek)
MİLLETVEKİLİ:
Katılım olmadı.
GÖZLEMCİ:
1 / HDP İstanbul mv. Hüda Kaya’nın danışmanı Nuhat Muğurtay
ODALAR, SENDİKALAR
1 / TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası (Erdal Şahan)
BASIN, MEDYA
1 / Bloomberg Businessweek Mehmet Erdoğan Elgin
ÖZEL KONUKLAR:
1 / 24. Dönem milletvekili Prof. Dr. Haluk Eyidoğan
2 / TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Erdal Şahan
3 / İBB Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü Yönetici Mahmut Baş
4 / TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 2. Başkanı Yard. Doç. Dr. Savaş Karabulut
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 3 izleyici katıldı.
MODERATÖR
Yakup Kadri Karabacak
GENEL KONU: “Uluslararası ilişkiler ve Terör”
YEREL KONU: "İstanbul depreme hazır mı?"
KONUŞULANLAR
Toplantının moderatörlüğünü yürüten Yakup Kadri Karabacak, toplantının gündemleri, özel konukları, milletvekillerinin katılım durumları ve işleyişine yönelik tüm katılımcılara açıklamalarda bulundu. Genel gündemde katılımcılar 3’er dakikadan 2 turla görüşlerini belirtme teklifini kabul ederken, yerel gündemde 4 konuğun sunumu ve konuşmasından sonra, direk soru-cevap yapılması işleyişi de tüm katılımcıların onayına sunuldu ve olumlu cevaplardan sonra toplantı başladı.
GENEL GÜNDEM
Şahin Tekgündüz: Bu konuda söylenecek aslında hem çok şey var, hem de hiç birşey kalmadı. Herşey o kadar ortadaki, terör ve Türkiye’nin dış ilişkileri, birbirine etkisi.
Şanar Yurdatapan: Dünyada bir ekonomik düzen var. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan. Fakir ülkede yaşayan vatandaşlar, seslerini yükseltmek istediği vakit duyuramıyorlar ve çıldırıyorlar. Sonrada “öyle mi ben de böyle yapıyorum” deyip, karşı tarafın en zayıf olduğu yerden saldırıyorlar ve hükmedenlerin terörist kavramına uyarak “tamam bu teröristtir” diyorsunuz ama niçin bunlar terörist oluyor? Dünya çapında baktığımız zaman öyle. Emperyalizmin ilk zamanlarında resmen meşru birşeydi. 2. Dünya Savaşı’nda değişti, her ülkede rejimler kendi adamlarını getirterek, yine ekonomik olarak hükmetmeye başladılar. Bütün bunların sonucu olarak, ekonomik göç çoktan başladı. Ben politik göçmendim. Orda gazeteciler bizi “bakın bu diğer gelenler ekonomik göçmen, siz politik göçmensiniz” deyip kışkırtıyordu. Biz de “ikisinin sebebi aynı, dünyadaki ekonomik sistem bazı yerlerde cuntalar getiriyor bazı yerlerde aç kalıyor insanlar ve öyle göç ediyor ” diyorduk. Hala kim terörist kim değil, belli değil. ABD’nin Irak’ı bahane ederek, orda kötü bir rejim gitti, Kuveyt’i ele geçirdi, ne oldu? Sovyetler’in Afganistan’da yaptıkları? Tüm bunların sonucunda terörist grupları neredeyse kendileri ürettiler. Türkiye’deki durumda bundan farklı değil. Ben TİP üyesiyken, insanları rejime karşı birşey yaptırabilmek çok zor, biliyorum. O kürtleri kolay kolay dağa çıkartabilir misiniz, müthiş bir zülüm olmasaydı? Bütün bunları unutursak, bu meseleyi çözemeyiz. Ama bu sadece ilk bakıştır. Ne terörü, ne devlet terörü… ben Pkk vatandaşı değilim, benim muhatabım Türkiye’dir, ikincisidir. Hesabımı ordan soracağım.
Vasfi Kösebey: Benim gördüğüm, Türkiye’de terörün iki etkeni vardır. 1.dini, 2. ise etnik kimliktir. Dini kimlikle ilgili, sanırım Cafer Solgun demişti, “cezaevlerine gittiklerinde %70-%80’i Aleviydi.” Geriye doğru baktığımızda 1960larda Suriye’de Baas iktidar olunca, Türkiye’de Alevi örgütlenme-devleti ele geçirme şeyi- başlamıştır. İskenderun’u Kurtarma Cemiyeti’dir, Lazkiye’deki adı. Kimdir bunlar: Nusayridir, Araptır. Hem dini hem de etnik kimlik vardır. Bunlar Türkiye’deki demokrasi ortamını görerek, bilhassa THKP-C çok rahat davranmıştır. THKP-C’ye yanaşanlar etnik köken itibariyle, Kürt Alevileridir, eklemlenmiştir. Terör örgütleri, iktidar zayıfsa fırsat bulur. Reyhanlı Olayına bakınca, kim yaptı? Tamamen Suriye yaptı, Mihraç Ural yaptı. Gerek etnik kimlik, gerek dini kimlik inkar edilemez. Bana göre açlık, şunlar, bunlar Marksist şeylerdir. Bugün Türkiye’de en az 40-50 ülkeden insanlar var. Beykoz’da Afganistan’dan gelmiş ameleler, başka yerde Suriyeliler, Iraklılar… adam karnını doyurmak için gelmiş, terörden gelmemiş. Eğer biz Türkiye’de, dünyada, bu iki kimliğe hakkını vermezsek kolay kolay altından kalkamayız. 11 Eylül Olayı Türkiye’deki, Dünyadaki Müslümanların aleyhine olmuştur. Ve hep Müslümanların üstüne yıkıyorlar. 90lı yıllarda Amerikalı ceolardan bir tanesi “Bundan sonra mezhepler savaşı başlayacaktır” demişti. Bugün Sovyetler işi kışkırtmak için, Caferileri tutuyor.
Necmettin Keleş: Bence terör, bir ülkede haklı taleplerin gayri meşru yollarla alınmasının adıdır. Baktığınız zaman bütün terörist diye adlandırdığımız insanlar, ezilmiş, aşağılanmış, hakkı yenmiş, reddedilmiş, inkar edilmiş, gerek dini inançlarından, gerek kimliğinden dolayı çeşitli mağduriyetlere uğramışların haklarını talep etmek için başvurdukları gayri meşru yoldur. Uluslararası ilişkilerde ise, bu tarz insanların kullanılmasıdır. Terör örgütü diye adlandırdığımız örgütlerin birçoğunun talepleri özgürlük, insanca yaşam, inkar politikasının kalkması, farklı kültürlerin, dillerin konuşulması gayet meşru talepler… taleplere baktığınız zaman meşru ama başvurdukları yol gayri meşru, ihanet derecesine varacak kadar. Uluslararası ilişkilerde, bu ülkenin düşmanın olan devletler, bu talebi yapanları kullanarak, onlara gerekli silahları, destekleri vererek, o ülkede yok edilmesi gereken bir unsur haline getiriyorlar. Aslında sahip çıkılması, desteklenmesi, taleplerinin yerine getirilmesi, o insanların kazanılması gerekirken, bir anda yok edilmesi gereken bir unsur olarak görülüyor. Geçmişteki solcu ya da dinci diye adlandırılan örgütlerin taleplerine bakalım, aslında hepsi meşru taleplerdir. İnsanca, özgürce, dilini, dinini, ırkını yaşamak talebindedir hepsi ama bu talepleri gayri meşru yollardan almaya kalktıkları an terörist olarak adlandırılıyor. Tabi, bunun yanında gerçekten meşru talebi olmadığı halde kullanılan, ülke içersinde anarşi, kaos yaratmak isteyen güçler de vardır. Bu güçlerde, yine meşru talebi olan insanları kullanmaktadır. Yani hedefleri, o insanların haklarını almak değil, o insanları kullanarak o ülkede kaos çıkarmak. Burda yapılması gereken, gerek uluslararası gerekse ülke içinde bu talepleri meşru yollardan aramak, devlet erkinin de bu taleplere doğru-inandırıcı-ciddi çözümler üretmesidir. Bu arada kullanılan terör örgütlerinin de, dışardaki bağlantılarının kesilmesi için gerekli istihbarat faaliyetlerinin yapılması kanaatindeyim.
Murat Altun: Kültür coğrafyamızın en büyük sıkıntısı, insanımızın tepkisel olarak konum alması, vicdan, akıl ve mantık süzgecinden geçirmeden pozisyonunu belirlemesidir. Türkiye, yaşanan süreç içersinde en itibarsız dış siyaset noktasına geldi. Komşularla sıfır problem, ham bir hayalden öteye gidemeyeceği aşikarken, komşularla sıfır problemden bahsedilmeye başlandı, Türkiye’deki etnik unsurlar sayılmaya başlandı ama Anadolu’nun kadim halklarından Ermeniler’den kimse bahsetmedi. Ermeni bir başdanışman, milletvekili yapıyoruz ama halkından bahsetmiyoruz. Ben Kafkas kökenliyim, 150-160 yıl önce bu topraklarda biz Kafkaslardan bahsediyorlar ama Ermenileri saymıyorlar, burda da bir ikiyüzlülük sözkonusu. Diğer taraftan Azerbaycan’ı küstürdük. 90 dakika Ermenistan Devlet Başkanı ile elele maç izlerseniz, E. D. B. ertesi gün Erivan Üniversitesi’nde “Biz Karabağ ve diğer toprakları aldık, siz de gidin Kilikyayı, Kapadokya’yı alın” derseniz, Azerbaycan’da küser. Yunanistan ile her gün it dalaşına giriyoruz, bir uçak düşürmüyoruz. Angajman kurallarından bahsediliyor, 23 sene önce dinlenme esnasında NATO tatbikatında muhabberat zırhımız kaptan köşkünden vurulmuştu. 6 farklı komutla düşünülmesi gereken birşey. Kaza süsü verildi, unutuldu gitti. Ama önce milletini bilmiyoruz, neyin bilmiyoruz? Rusların kullandığı uçaklar bellidir, ya MİG ya Su tipi uçaklardır. Fakar yine akıl-mantık süzgecinden geçirmeden bir kesim, iyi yaptık-bir cengaverlik havası esiyor, Türkmenler 4-5 senedir düz ovada unutuldu, dağlık mezrada mı hatırlandı? Şimdi birileri diyor ki, Yeni Osmanlı kurulacak. Hep ifrat ve tefrit! Yani iki uç kutupta toplanıyoruz. Burada bizim aldığımız konumlar tamamen akıl ve mantık dışıdır, inanç birliğiyle bu iş olmaz. Öyle olsaydı, Ukrayna ve Rusya çatıştı. Türkiye’nin aklı selim içersinde derli toplu bir uluslararası ilişkiler omurgası oturtması lazımdır. Şahsiyetli ve iç siyaseti dış siyasete katmadan bu işi vicdan ve mantıkla çözmek lazımdır.
Yakup Kadri Karabacak: Türkiye’nin sınırını ihlal eden, hava sahası konusunda böyle bir durumda uçağı düşürme hakkı var, hem akademisyenlerce-kamuoyunda böyle bir ortaklık var. Tartışma şurdan başlıyor. 2013 yılından bu yana, Ege denizi üzerinde 2000den fazla benzer, hava sınırı ihlali yaşanmış ama ne Yunanistan Türk uçağını ne de Türkiye Yunan uçağını düşürdü. Soru şurdan geliyor: Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi egemenlik hakkının kullanımı mıydı? Yoksa bunun ötesinde uluslararası ilişkiler ölçeğinde bir mesajı mı var? Bir de Rusya ithalat-ihracat olarak önemli bir paydaş. Sokaktaki vatandaş şunu tartışıyor: Doğalgaz kesilecek mi? Ekonomik yaptırımlar ne ölçekte olacak? Bunlara değer miydi?
Şenel Karataş: Öncelikle terör kavramında ad bu şekilde konulmasa ben daha huzurlu olacaktım. İnsan durduğu yere göre değişiyor, aslında en büyük terör örgütü devletlerin kendisi midir, diye bir soru geçiyor içimden. Özellikle bu DAEŞ’i düşündüğümde… şu an bizi de ilgilendirdiği için, en büyük mesele ortadoğu meselesi. Uluslararası güçlerin, ordaki halka rağmen müdahalesi sürdükçe, ordaki sorun çözülmez. Ve ordaki DAEŞ gibi örgütlenmeler ad değiştirerek sürekli var olacaklar ve “terör” de sürekli gündemde olacak. Beni asıl ilgilendiren bu ülkenin içteki durumu. Sıfır sorunla gelen bu iktidar, %300-400 sorunla her tarafta düşman ilan etmiş olduk. İçerdeki meseleler, ben geçen hafta Diyarbakır’daydım, Tahir Elçi’nin cenaze törenindeydim. Ve bir halkı acıdan bu kadar yorgun düşmüş gördüm. Ve devlet, yine devlet refleksini kullanarak, bize bir cinayetin daha çözümsüz kalacağı duygusunu yaşattı. Bir haftalık pratikte gördük ki, bence Tahir Elçi Cinayeti de faili meçhul olarak ortada kalacak.Tek kurşunlu cinayetler olduğu sürece de, bir ülkedeki demokrasiden bahsetmenin de olanağı yok. Onun dışında, burdaki konuşmalardan da görüyorum, bir ülkedeki insanların sürekli kamplara bölünmek istenmesi. Ve siz insanları kategorize ettiğinizde, onları potansiyel suçlu olarak görmeye başladığınızda, Kürt, Alevi, Ermeni… sorun olarak görmeye başladığınızda, bunu iktidar olarak da yapıyorsanız, “affedersiniz o alevi, bu ermeni, şu kürt, bunlar zaten hendek kazıyor… buna karşı mücadele edeceğiz, terörün sonunu getireceğiz” derseniz, bu sorun nerden gelirse gelsin, bu dil olduğu sürece varlığını koruyacak. Burda, hendekler kazıldı ama hendeklerin neden oluştuğu konusunda hiç kimsenin bir soru sorma gereksinimi yok.
Ali Kemal Tayanç: Aslında terör diyoruz, en büyük terörü Batı yapıyor, bildiğiniz üzere Fransa’da az bi kişi ölmesine rağmen dünyayı ayağa kaldırıyor. Ama Suriye’de bir sürü insan ölüyor, 300bine yakın insan ölüyor kimsenin umrunda değil. Çünkü orda ölenler müslüman. Batı ancak kendini düşünüyor, bir de Türkiye’de Anadolu halkı kullanılmak isteniyor. Kullanılmamalıyız. Alevi-Sunni diye ayırmak, faturayı aleviye ya da sunniye mal etmek, böyle şeylere karşıyım. Alevi kesimin elhamdülillah devletçilik bir vasfı yoktur, serneşir durumu vardır. Alevilerin T.C.’ye daha öncesinde Osmanlı Devleti’ne isyanı olmuştur ama devletçilik tabiri yoktur. O yüzden Alevi kısmı bölünme taraftarı değil, biz birlik içinde burda her zaman konuşmalıyız. Türkiye ve Anadolu halkı olarak kardeşlik içinde yaşamalıyız. Ermeni kardeşimiz de daha önce olan olaylar hafızasında şekillenebiliyorsa, çünkü Osmanlı zamanında biz zülmetmedik, kendileri Ruslarla beraber bir olup, bizim zayıf zamanımızda bize saldırıya geçtiler ve Osmanlı’da bunları tehcir etti. Bunda Osmanlı atalarımız suçlu değildi, yoksa Ermeniler bizim Adem babamızdan beri her zaman kardeşimizdir. Kafkas, Ermeni gelip konuşsun, dinleriz, kardeşimizdir. Alevi ayrımı da yapılmıyor, bazı münferit hatalar var tabi, bunu topluma yüklememek lazım. Şunu da bilelim, bizi dışardan kullanmak istiyorlar, bu oyuna gelmememiz gerekiyor ve Türkiye’yi yalnız bırakıyorlar. NATO, AB dost değildir, müslüman olarak düşünmeliyiz.
Hüsnü Adalı: Sözlerime başlamadan önce, Can Dündar ve Erdem Gül’e yapılanları haksızlık olarak görüyorum ve protesto ediyorum. Ya biz ya onlar dendi, onlar gelirse beyaz toroslar gelir dendi ama kendileri gelince beyaz toroslar geldi. Tahir Elçi’nin öldürülmesi beyaz toros vakasıdır. Ortaya çıkarılmayacaktır. Bu ikinci eski-yeni Türkiye vakasıdır. Dış politikaya gelirsek, Papa 2. Jean Paul’ün bir lafı var. Ortadoğu’da sorunların çözülmesini istiyorsanız Tanrı’ya havale edin, düzelmesini istemiyorsanız halkların kendisinden bekleyin bunu. Emekli büyükelçi Yalım Eralp ise hariciye ilk girdiklerinde öğretilenin ortadoğuda açıkca taraf olmak intiharla eşdeğerdir olduğunu söylüyordu. Biz bu iki hatayı da son yıllarda yapıyoruz. Bir ülke iyi yönetildiğinde herşey iyi, kötü yönetildiğinde herşey kötü gidiyor. 2002-2010 arasına baktığımızda kötü birşey bulmakta zorlanıyorduk. Şimdi de maalesef iyi şey bulamıyoruz. Çünkü içerdeki temel hiçbir şeyi çözemeyen Kürt sorunu, Alevi sorunu, Kadın cinayetleri, demokrasi-hukuk sorunu… çözemeyen bir ülkenin dış aleme nizam vermesi absürd. Edirne’yi geçince herkes Türkiye’nin dış politikasına gülüyor. Uluslararası ilişkilerde cürümunuz kadar yer yakarsınız. Siz 705 milyar $lık ekonomisiniz. ABD ise 15 trilyon $lık ekonomi. Haysiyetli politika iyi hoş da, siz 15 trilyon $lık ekonomi kadar konuşamazsınız. Zaten Hollywoodunu, Microsoftunu, teknolojisini saymıyorum bile… biz de emperyaldik, şu anki emperyal kim, Osmanlı İmparatorluğu kim Amerika’dır. Sorun şu Vamık Volkan şöyle diyor: Türkiye ile Rusya çok benziyor, onun için kavga ediyorlar, çünkü genelde insan en çok benzeriyle kavga eder. Bizimki niye Obama ya da Trudeau ile kavga etsin, hiç ortak görüşü-tarafı yok ki! Putin ile kavga edecek tabi.
Şahin Tekgündüz: Ben kısa konuşup, bir sorunu-soruyu dile getireceğim. Biz terör ve terörist konusunda çifte standardı korur da, bundan bir türlü vazgeçemezsek, terör sorununa çözüm bulmamız mümkün değil. Soru şu: Yıllardır bütün terörist yöntemleri kullanarak, terör eylemleri yaparak mücadele eden Filistin halkı terörist mi değil mi? Onlar terörist değilse, Türkiye’deki Kürt halkına da-PKK’ya da terörist demememiz lazım? Bu soruya cevap verelim, konuyu tartışalım lütfen.
Gürhan Ertur: Değmez tabi ki. Yani pilotunu, savaş uçağını bir kenara bırakalım. Bir can gitmiştir. Bir Rus vatandaşı ölmüştür. Değmez. Ne yapmıştır, 7 sn içeri girmiştir. Angajman kuralları dediğimiz şey, aslında insanların canını korumak içindir ve o anlamda sağlanmış esnekliklerdir. Türkiye, Suriye Türk uçağını vurduktan sonra bu esnekliği daraltmıştır. Bu olaylar böyle devam ettikçe bizim terörü engellememiz mümkün değil. İşin dinini, siyasetini bir kenara bırakalım, sivil toplum olarak bizim alanımız gittikçe daralıyor. Bu iş ne Hristiyanlıkla ne de Müslümanlıkla çözmemiz mümkün. Kitaplar oldukça eski tarihli ve kitaplar çoğunlukla kan, ateş ve savaşa dayanıyor. İşimize geldiği zaman onları kullanıp, işimize gelmediği zaman haydi mızrakları çıkarıp birbirimize saldıralım. Terörün gerekçesi bu, Batı içinde, Doğu içinde. Çaresizliğin sonunda insanların vardığı tek nokta: baş edemediğinde silaha sarılmak. Irak olmasaydı IŞİD bu kadar güçlü olur muydu? Biz her halükarda sivil toplum olarak teröre karşı çıkmalıyız. Buna devlet terörü de dahil. Bu konuda mazeretler yaratmamalıyız. Biz sivil toplum olarak ilkeli olmazsak Batı, NATO, AB… kötüdür. AB’yi neden tartışıyoruz? Almanya, Fransa, Hollanda haklı görmüyoruz ama kriterler-insan hakları olarak farklı durmalıyız ve ezber bozmalıyız.
Doğan Bermek: Alevilerin adının, sonradan ayıklansa da, garip bir şekilde geçtiğini gördüm. 60’tan sonra Türkiye’de herkes örgütlendi, sadece Aleviler örgütlenmedi. 61 Anayasası Türkiye’ye örgütlenme hakkını getirdi. 60lardan sonra Alevilere çokca saldırı oldu. Alevilere saldırıldıkça, Aleviler de kendi kendilerine hukuk içerisinde sığınabilecekleri alanlar üretmeye çalıştı. Paris’teki hadiselerin dünyayı çok sarsması, bizim Ankara’daki katliama duyarsızlığımızın sonucudur. Biz Ankara’daki 100 kişinin hayatını kaybedip, 250 kişinin hastaneye kaldırıldığı saldırıda ayağa kalksaydık, dünya bizim de arkamızdan gelirdi. Suruç’ta, Ankara’da, Reyhanlı’da… Fransızların Charlie Hebdo’ya da Paris katliamında gösterdiği bir toplumsal tepki gösterseydiniz gelirlerdi. Biz hep İslamofobi dedik, bir de Hristofobi, Hristiyanlara karşı olan fobimizi düşünelim. Sadece o taraftan bu yana fobiler diye düşünerek, kendi kendimizi bir yere götüremeyiz. Alevilerin, Kürtlerin adları terörle anıldı, e peki menzil grubunu Hizbullah’ı nereye koyacağız? IŞİD’i, El-Kaide’yi nereye koyacağız? Yani terör sadece Kürtlerden ve Alevilerden çıkmıyor ve Türkiye’de terörün çok ciddi kaynakları ve o kaynakları hiç konuşmak istemiyorum. Sanki terör böyle hep dışardan geliyor, yağmur gibi birşey, şemsiye açarsak korunuruz(!) Türkiye’nin AB ile anlaşması, para alıp bekçiliği, kapı karakolluğu yapması bana göre çok kirli ve ahlaki olmayan bir durum. Öte yandan AB ile bu yeni açılacak fasılların açılması iyidir de, önceki açılanları kapatamadık ki, bunun açılması anlam ifade etsin. Bunu kapatabilirsek AB’ye vizesiz gideceğiz? Bu faslı kapatmak için, temel hakların tamamının çözülmesi lazım. Güneydoğu’da savaş sürerken, 2016’da AB’ye vizesiz geçiş bekliyoruz? Sivil toplumunda sesini yükseltmesi lazım, giderek daralan bir çerçevede, parantez arasında yaşamaya alışıyor, hep birbirimizi görüyoruz, buradan sesimiz topluma ulaşmıyor. Topluma gitmemiz lazım.
Ali Faik Aydın: Uluslararası ilişkiler ve terör deyince aklımıza tabii olarak güncel olan IŞİD geliyor. Kuruluşunda bildiğiniz üzere Sovyetlere ya da komunistlere karşı bir yeşil kuşak oluşturmak için, Amerikan emperyalizmi tarafından hazırlanan vahşi bir plan var. Ayrıca devlet gibi petrol çıkarıyor, ihraç ediyor, rafine ettiriyor ve dünya egemenlerinin, Türkiye ve bazı çevrelerin de önemli bir desteği var. Sadece IŞİD terörü değil, başka konularda dünyada çarpıklıklar var. Ortak insanlık ideali kaybolmuş durumda. Tek kutuplu ya da rekabet içinde kutup da vahşi kapitalist bir kutup kurmaya çalışmakta. Vahşi kapitalizmin sona erdirilmesi, barış ve doğal denge ve iklim için savaşımla ancak ortak insanlık ideali yeşertilebilir diye düşünüyorum.
Mustafa Haksever: Ben daha çok görünmeyen yüz üzerinden konuşmak istiyorum. Zira teşhis doğru konursa tedavi de doğru olur. Birinci olarak dünya konjonktürüne baktığımızda terörün asıl kaynağı silah üreticileri ve tüccarlar. İkinci olarak belli coğrafya üzerinde emelleri olan şahıslar, devletler ya da zihinler. Üçüncü olarak da hedef aldığı bir ülkeyi yerinde saydırmak, patinaj yaptırmak. Terörü çıkarmak çok kolay neden? Çünkü o bölgenin hassas konuları toplum mühendisleri tarafından çıkarılır, çok kolay bir plan üretilir ve geliştirilir. Mezhep, inanç, etnşk yapı… değerlendirilir ve adımlar atılır. Bir burda doğru teşhis koyarsak, tedaviyi doğru yapırız. Sivil toplum örgütleri olarak bu konuda bir araya gelip faaliyet yapalım. Mesela alevi-sunni konusu, çok deşildi ama teröre mal edilemedi. Ben bu konuda alevileri takdir ediyorum. Ama ırkçılık terörün kaynağı haline getirildi. Ben bunları kınıyorum. Silah tüccarları ve topraklar üzerinde emelleri olan güçler, bugün Ortadoğu’da planlar kuruyor, sınırları yeniden çizmek istiyorlar. Türkiye üzerinde oynananlar ise, Türkiye’nin Osmanlı’dan sonra yerinde saymasını nasıl sağlarız? Bugün kürtler, gerçekten bir hedefleri varsa, bu metotla değil, konuşulur, her türlü şeye başvurulur. Ama silahla terörle hiç birşey elde edilmez. Bu kardeşlerimiz bunun farkında değiller. Bu metotla kürtlerin böyle bir hedef güttüklerini sanmıyorum, sadece kürtler de değil, Çerkezlerin, 26 değişik etnik grubun bir derdi bir hedefi var, olabilir ama çözme metodu bu değil.
Haluk Eyidoğan: Terör saatlik, günlük, aylık, yıllık bir oluşum değil. Türkiye’de çeyrek yüzyıldır on binlerce insanımızı ölümüne neden olunmuşsa, 1915’te emperyalistler bu ülkenin kapısına dayanıp, bu ülkenin işgaline sebep olmuşlarsa, bu emperyalistler, ki buradaki konuşmaların genelinde emperyalistlerin ideallerine yönelik bitmeyen terör olayları olduğu yönünde bir görüş var, doğrudur, emperyalistlerin bu topraklardaki emelleri hiçbir zaman bitmedi, bitmeyecek de. Son 50 yılda bu Ortadoğu da yaşananlara baktığımızda, genelin içinde bazı durumlar ortaya çıkıyor. Türkiye istiklal mücadelesi verdikten sonra, laik, demokratik cumhuriyeti kurduktan sonraki olayları biliyorsunuz. Biz öğrenciyken sağ-sol olayları yaşadık. Arkasından iki tane ihtilal geçirdik. O ihtilaller toplumda birçok parçalanmalara yol açtı. Ve bugün TBMM’ye baktığınızda konuşmalar etnisite-mezhepler üzerinde devam ediyor. Biz çağdaş demokratik ülkelerdeki demokrasiyi kurduğumuzu söyleyebilir miyiz? Biz toplumun çeşitli gelir gruplarını yansıtan –köylüleri, çiftçileri, emekliyi, öğrencileri- her kesimi yansıtan siyasal yapıyı kurmak yerine, mezhepleri, etnisiteyi tartışan bir yapı, feodal yapı oluşturduk. O nedenle bu siyasal yapıdan demokrasi çıkar mı, önce ona bakmak lazım. Tabiki içinde farklı gruplar var, dolayısıyla önce Meclis’ten, Meclis’teki temsiliyetten, %10 barajdan başlamak lazım. %10 barajla kimse de çıkıp, bu ülkede farklı etnik ve politik gruplar, mezhepler, işçiler, öğrenciler var, nasıl temsil edileceğiz diye sormuyor? Bu sebeple emperyalistlerin, Türkiye üzerinde emelleri olanların hala hedefleri Türkiye’de yer bulabilmektedir. Ortadoğu cehenneminde bu işler böyle yürümektedir.
Faik Güleçyüz: Ben hava harp okulu mezunuyum, emekliyim, bir taraftan da Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi’den, Mahir Çayan’ın 12 Mart’taki, ordan geliyorum. THKP-C, Türkiye’de devlete karşı silahlı mücadeleyi başlatan ilk hareketiz. Bu sosyalizm adına yapılmış bir harekettir. Çok net söyleyeceğim, benim hayatımda 45 senedir siyasetin içindeyim, aldığım en büyük ders T.C. Devletine karşı silahlı mücadeleyle varılacak bir yer yoktur. Silahlı mücadeleyi solun, bilhassa sosyalist solun kesinlikle kafasından silmesi lazım, silsin ki, devleti doğru bir yere getirebilelim. PKK bizim devamımız aslında, aynı perspektiften, Marksist-Leninistim diyor, sanki dünyada kalmış gibi. Varabileceği bir yer yoktur, hiçbir yere varamamıştır, Kürt halkı adına hiçbir hakkı yasal çerçevede bir yere getirememiştir. Tek kazanım, Kürt halkı vardır.
Murat Altun: Değerli dostlar, dünyada eczacılık ve silah sektörüne kim hakimse, kim üretiyorsa, terör dediğimiz veyahutta, şiddet dediğimiz hadiseyi de besleyen o odaklardır. Kavramın içeriğini konuşurken, farklı isimler kullanmak olayın içeriğini değiştirmiyor. Ne kadar dünya üzerinde kurulmuş devlet varsa, iktidar hedefi olan ne kadar cemaat, cemiyet, örgüt varsa, şiddetten beslenir. İktidar hedefi olan varsa, şiddeti kendi içinde de kullanmıştır, kullanacaktır da. Saygıdeğer üstadımız Ruslarla bizim benzeştiğimizden bahsetti, ben de 7 yıl Moskova’da yaşayan biri olarak, bizim Çanakkalemiz varsa Rusların da Stalingrad Savunması var. Rusya ve Türkiye’de Rus uçağının zamansız düşürülmesi ile oluşan tepkiler tamamen hamasidir. Ruslar diyor ki Antalya’ya gitmeyelim, Soçimiz var, Kırım’ı da aldık. Biz de diyoruz ki hıyarı domatesi ucuza yeriz, gerekirse tezek yakarız. Bu meseleler böyle çözülmez. Şurada TkMM toplantısında bulunan hiç kimse, soy ya da inanç kökenini seçmemiştir. Daha sonradan değiştirmeye kalkarsanız, merhum Michael Jackson gibi komik olursunuz. Bu ülke ne zaman düzelir? Biz Madımak’a vicdanen, yürekten ne zaman üzülürsek, Başbağlar’a da ne zaman üzülürsek, Berkin’e ne kadar üzülürsek, Burak’a da o kadar üzüldüğümüzde birşeyler değişir. Yoksa hiçbirşey değişmiyor. Ben düğünümde tulum çaldırdım, adam Karadenizliyim, Kafkaslıyım adam darbuka-davul seviyor. Bu etnik unsurlardan ve doğuştan kazanılan inanç aidiyetlerinden kurtulmadıkça bu ülke hiçbiryere varamaz. Son cümlemi söylemek istiyorum. SSCB dağıldı, Moldova bağımsızlık türküleri söyledi, Ermenistan bayraklarını salladı. Ermenistan perişan halde. Bu ülkede de yarın öbürsü gün birileri başka bayraklarla ortaya çıksa, hiç birşey değişmez. Küresel oyun kurucuların oyunlarına alet olmayalım.
Şenel Karataş: Milliyetlere ve kökenlere çok takılmamak lazım ama Eagleton’ın bir sözü var, “Milliyetçilik öyle bir kavramdır ki, önce onu kazanmak için uğraşırsınız, sonra da milliyetçiliği ortadan kaldırmaya uğraşırsınız” Şimdi, burdaki halklara siz, haklarını hiçbir zaman teslim etmediniz. Siz içinizde bulunan unsurları, Cumhuriyet projesiyle beraber erittiniz ve bu insanların içinde yara olarak kaldı. Öncelikle bu milliyetçilik kavramı, önce doyurulması gereken bir kavram. Onun arkasından milliyetçilikle hep beraber mücadele edeceğiz. Benim temel gördüğüm sorun, egolarla devlet yönetilmez. Ben sadece Tayyip Erdoğan’ın sözlerini ele alan bir tez, bir kitap yapmayı düşünüyorum, çünkü hakikaten “nasıl siyaset yapılmaz?”ın kitabı olacak. Çünkü benim halkım cefaya alışkındır, almazsa almaz ne olacak… böyle bir üslupla devlet yönetilmez. Esnaf, bir an önce çözüm üretilmesi gerektiğini söylüyor. Ben sivil toplum örgütlerinin bir ülkenin vicdanı olması gerektiğini düşünüyorum. Sivil toplum örgütlerinin yapması gereken en önemli şeyin “Ölümlere karşı dur demek” olduğunu düşünüyorum. Çünkü ölüm karşısında bizim söylediğimiz her şey aciz. Evet, biz her ölüme üzüldüğümüzde insan olacağız ama insanların ölmeden önce hangi örgüte üye olduklarına bakarsak olmaz, bununla ilgili haber çıkmıyor, televizyonlarda haber değeri bile taşımayan bir ölümler silsilesi var. Cengiz Aytmatov’un bir kitabında diyor ki “Bugünlerde ölüm sigara izmariti atmak kadar kolay.” Bu ülkede de, örneğin Sancaktepe’de bir eve girilip 21 yaşındaki bir kızın taranması, başka yerde insanların öldürülmesi… her öldürülene bir kılıf bulunması ve bu kılıfın yüreklerin aklanmaya çalışılması, stkların hala geçmiş refleksleriyle-tabularıyla davranmasından kaynaklı bir durum olduğunu düşünüyorum.
Hüsnü Adalı: Seçim barajı Türkiye’de %10, Rusya’da % 7, onu eklemek istiyorum. Bir Rus atasözüne var “Ayıyı dansa kaldırdığınız zaman, siz yorulduğu zaman değil, ayı yorulduğu zaman oturursunuz” Rusya’nın da simgesi ayı, biz bu ayıyı niye dansa kaldırdık anlayan var mı, ben anlamadım? Haşmet maab, Katar’da şöyle buyurmuş: Güçlü olan haklı değildir, haklı olan güçlüdür. Son derece katılıyorum kendisine. Bu laflar kendisine günü geldiğinde hatırlatılacaktır. Allende’nin lafı “Onlar güçlü biz haklıyız” Rusya’dan uzaklaşmamız AB’ye yakınlaşmamıza neden olacaksa ben bir LİBAD üyesi olarak son derece memnun olurum. O yönde bir adım var ama içerde düzelmeyen bir yönetim, AB’de nasıl gider emin değilim. İnşallah vesile olur ve ben de yanıldım derim, bunu belirteyim. The Economist, son sayısının kapağında dünya liderlerini çizmiş. Obama, Merkel, Hindistan Başbakanı, Putin, Esad bile var ama Dünya lideri ile Davutoğlu yok. Macbeth’ten bir tiratla bitireyim. “Sebep yok onu öldürmem için. Beni mahmuzlayan tek şey kendi yükselme hırsım. Engel dinlemem artık kendi çıkarımın önünde. Öylesine kan içinde yüzüyorum ki, artık ileri gitsem de bela, geri gitsem de” Tanrı Rusları ve bizleri korusun.
Necmettin Keleş: Mağdur edilen haklar var, toplumlar var, bu bir realitedir. Bunun içersinde Kürtler, Aleviler, Caferiler… var, Türkler de bugün ciddi bir asimilasyona uğramıştır. Hiçbir Türk’ün kıyafeti, sözleri Türkçe değildir. Fakat bunların içersinde sadece Kürtler kullanılmıştır, ben Vanlıyım, Doğuluyum, Kürdüm. Kürtlerin de işte terörist dediğimiz, PKK dediğimiz bir örgütle yıllarca bu ülkenin ne Kürt ne de Türk halkına fayda vermeyeceği eylemler yapılmıştır. Kaybeden Kürt halkı olmuştur. Evimizi, barkımızı kaybetmişiz, çocuklarımız ölmüştür. Burada PKK ile Kürtleri birleştirmek Kürt halkına bir hakarettir. Filistin ile bunu benzetmek de, hem Filistin halkına hem de Kürt halkına bir hakarettir. Burada İsrail devletinin terörünü nazara almayıp, devletin bağımsızlığını-birçok şeyini tehdit eden, en büyük zararı da kendi halkına veren terör örgütüyle mücadeyi de devlet terörü olarak göstermenin ciddi bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Bir de Tayyip Erdoğan düşmanlığını ihanet boyutuna getirmemek lazım. Yolda yürüyen bir insanın ayağı çukura girse, “Haşmetmaapa laf atmak” ya da uçak sınırı geçti “Davutoğlu’na laf atmak”… bu mantığı yıkıp realist olmak lazım. İyiye iyi, kötüye kötü demek lazım. Muhalefet de iyi birşey yapıyorsa, desteklemek lazım, iktidar da. Toptancılık zihniyetini yıkmamız lazım, bu şekilde hiçbir sivil toplum örgütünün bir yere varamayacağını düşünüyorum.
Mustafa Haksever: Tabi birçok dergiler, gazeteler dünya çapında spekülasyonlar yaparak bazı şeyleri çarpıtmaya çalışıyor. Bazı arkadaşlar olayın magazin yönüne kaçarak gerçekleri çarpıtmasınlar. Örneğin uçak olayı. Niye Ege’de olmadı da, orda oldu? Orası hassas bölge. Ege’de öyle bir hassas durum yok. Ama orası terörle iç içe hassas bir yer, tabi ki dikkatli olmamız lazım. Milletvekillerimizle görüşüyorum, gerçekten şu anda güçlü ve çalışkan bir hükümetimiz var. Buna güvenelim, bizim düşündüğümüzden daha ileriyi düşünüyorlar. Her kriz kendi içersinde bir fırsattır. Çalışkan olduğu sürece her kriz, fırsatlara dönüştürülür.
Ali Faik Aydın: Türkiye son yıllarda hep olumsuz müdahil oluyor, komşularına vs. hatta bu kavimler göçüne benzeyen Suriye’den ya da Irak’tan gelen insanların göçüne, bu yanlış, tehlikeli politika neden oldu gibi. 3 milyar $’a da bu ihale alınıyor. Altından kalkacağını sanmıyorum ve sanki savaş çıkarmak istiyormuş gibi hareketler ve söylemler içindeler. Bunu fark etmiyor musunuz?
Vasfi Kösebey: İsrail bir terör devletidir. Can Dündar ve Erdem Gül’e gelince, yasaklanan birşeyi apaçık yapmışlardır. Can Dündar kimdir ve kimin tezgahındadır biliniyor. Gelelim bunlar Türkiye’de nasıl çözülür? Bunun iki yolu var. Birinci yol İslam’dır, kapanmıştır. İkinci yol liberal demokrasi. Eğer biz demokrasiyi güçlendirmezsek, bu işler çözülmez. Güçlü demokrasiyle bu işler yavaş yavaş çözülür, bir kılıçla-Gordion’un kılıcıyla çözülmez.
Gürhan Ertur: Can Dündar’dan bahsedilince, Kıbrıs Çıkarması zamanında Türk Hava Kuvvetleri uçakları tarafından Kocatepe Muhribini hatırlayın. Tam 25 yıl sonra öğrendik bunu. Belki gününde öğrenseydik Türkiye toplumunun tutumu farklı olurdu. Kıbrıs meselesi de bugün başımıza bu kadar büyük bir bela olmazdı. Türkiye’nin tarihi cezasızlık tarihi. Geçmişi bir tarafa bırakıp, sakin bakmasını öğrenmemiz lazım. 1925, cezalandırılmadığı için Dersim oldu, Dersim cezalandırılmadığı için 6-7 Eylül oldu, 6-7 Eylül cezalandırılmadığı için 1964-Rumların Türkiye’den kovulması oldu. 20 kilo ve 20 dolarla ve mallarına el konulmasıyla… bu cezalandırılmadığı için Türkiye’de darbeler oldu üst üste, 1960, 1971 ve 1980. Bunlar cezalandırılmadığı için Hrant Dink oldu, Hrant Dink Cinayeti cezalandırılmadığı için Tahir Elçi öldürüldü. Eğer biz bunları hatırlamaz ve bunlara karşı çıkmazsak ve hala tarihi palavralarla hayatımızı sürdürmeye devam edersek önce birbirimize-sivil toplum örgütleri- yapılana karşı çıkmayız. Ve kendimize yapılanlara da karşı çıkma hakkımız olmaz. Size yapılanlara karşı çıkmayanlar, her zaman yapılanların suç ortağıdır, unutmamız lazım.
Ali Kemal Tayanç: Biz elhamdülillah Müslümanız. Hepimiz eninde sonunda o tali fikirleri, o yola çevireceğiz. O yüzden Müslüman gibi düşünmeliyiz. Partiler üstü düşünmeliyiz. ABD 52 cumhuriyetten müteşekkil, AB 20 devlet bir oldular. Almanya Doğu ve Batı Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra birleşti. Çin’de 23 devlet bir araya geldi, birlik oldular. Biz Türkiye’de ayrılmamalıyız. Bin senelik bir kültürümüz var bizim.
Doğan Bermek: Faili meçhullere Abdi İpekçi’nin adı geçmemesi rahatsız etti, onu eklemek için söz aldım.
Şenel Karataş: Hakaret ve ihanet büyük sözlerdir. Siz arkasında 3,5 milyon oyu olan halkın tuttuğu bir örgüt için, ona düşmek hakarettir denilmez yani. Kürtlerle onları aynı paydada hakarettir, büyük bir laftır. Bir de, bir siyasi lider bir yere gelmişse eleştiriye de göğüs gerebilmeli, öz eleştiriyi de yapabilmeli. Bunu da ihanet gibi bir kavramla ortaya koymak, bana çok doğru gelmedi. Bunlar herkesin kendi fikri, Müslüman olmak gibi. Ben burda Ermeni Hristiyan da olabilirdim.
Hazırlayan: Cemil Altay – İstanbul kMM Hamalı