YER: Tunus Cad. 91/8 Kavaklıdere Çankaya
TARİH: 3 Ekim Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Alternatif Düşünce Kuruluşu (Fazilet Çulha – Başkan)
2 / Kürd-Der (Ömer Özaydın – YK Üyesi)
3 / Yasama Uzmanları Derneği (Yasemin Elibol – Başkan)
4 / İHD (Serap Köprübaşı – MYK Üyesi)
5 / Öğrenci Velileri Derneği – ÖVDER (Enver Önder – Gen. Bşk.)
6 / STAD-Der (Mehmet Ali Koçkaya – Başkan)
7 / Demokraside Birlik Vakfı (Ahmet Çavuşoğlu – Bşk. Yrd.)
8 / Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği – CEİD (Göksu Günay – YK Üyesi)
9 / ÖZEV (Bülent Avcılar – Üye)
10 / Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği (Elif Kabadayı Tatar – Gen. Sek.)
11 / Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği (Aziz Mert İpekçi – Üye)
12 / Sosyal Demokrasi Derneği (Muhittin Kurnaz – Yk Üyesi)
13 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Üye)
14 / Anadolu Kadın Derneği (Zübeyde Ozanözü – Başkan)
15 / Kaos-GL (Tuna Semir Akpınar – Stajyer)
16 / Demokraside Birlik Bakfı (Ahmet Çavuşoğlu – Başkan Yrd.)
SENDİKALAR – FEDERASYONLAR
1 / Hak-İş (Yakup Göker – Şube Yöneticisi)
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ
1 / HDP İl Yönetimi – Bülent Durukan
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 7 izleyici katıldı.
MODERATÖR
Şanar Yurdatapan
GENEL KONU: Sivil Toplum Milletvekili Adaylarıyla Buluşuyor
KONUŞULANLAR
Şanar Yurdatapan ilk olarak 10 İstek çalışmasından ve sonra da toplantı formatından bahsetti. Ardından Mutfak’ın hazırladığı video sunum izlendi.
1 / Mustafa Sarısülük: HDP Ankara 2. Bölge 1. sıra adayıyım. Çorum Sungurluyum. 35 yaşındayım. Lise mezunuyum, Açıköğretim’de iktisat öğrencisiyim, işçiyim. Uzun yıllar sanayide çalıştım. Çelik konstrüksiyon, çelik imalat üzerine faaliyet yürüttüm. 96 yılından bu zamana kadar politik mücadelenin içindeyim. Biz partimiz çerçevesinde program ve bildirgemizin ana eksenlerini oluşturan temel noktalarda çalışmalarımızı sürdüreceğiz seçilirsek. Bugün ülkemizin bulunduğu koşullarda partimize yönelik çok ciddi saldırılar yöneltiliyor ama hedefimiz bütün toplumun öteden beri devam eden sancılı sorunlarını, etkili demokratik ve şeffaf, çoğulcu ve katılımcı bir yöntemle; çünkü partimizin politikası bu yöndedir, diğer siyasi partilerle, aynı zamanda bizim daha çok önemsediğimiz, çoğulculuk ve katılım anlamına gelen sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri, emek demokrasi güçleriyle omuz omuza dayanışarak Türkiye’nin yapısal sorunlarını çözeceğiz. Ben de birey olarak seçildiğim takdirde bu yolda ilkesel çalışmalarımı sürdüreceğim. Şu an Türkiye’nin siyasi yapısına ve toplumsal algıya baktığımızda, çok ciddi sıkıntılar ve endişeler görüyoruz. 13 yıldır baskıcı, totaliter ve despotik bir anlayışla ülkeyi yöneten bir iktidar var. Bu şekilde bizler de Anadolu’nun tüm renkleri olarak, tüm ezilenler ve ötekileştirilenleriyle birlikte, bu ülkenin temel sorunlarına çare olabilmek için ve kangren haline gelmiş temel problemleri çözebilmek için bir uğraş içinde olacağız. Bunların içinde bizim varlık sebebi olarak gördüğümüz, bakış açımız ve siyaset yapma yöntemimizi, birlikte, elitist ve tepeden inmeci bir siyasete değil, çoğulcu ve katılımcı bir tarzla bu sorunları çözmeye çalışacağız. Asıl hedefimiz özellikle demokratikleşme, sivil bir anayasa, özgürlükçü bir anayasa; buna bağlı olarak alt maddeleri. Bunun için etkili bir mücadeleye devam edeceğiz. Geçmişimiz aynamızdır, geleceğimizde de bu yolda yürümeye devam edeceğiz.
2 / Şenal Sarıhan: Öğretmen ve avukatım. Edebiyat öğretmenliği yaparken hukuk okuyup sonra da avukatlığa baladım. Esas olarak siyasi davaların avukatlığını yürüttüm. 68 kuşağındanım. Hem 12 Mart hem de 12 Eylül’ün ceza evleriyle tanıştım; sadece avukat olarak değil, bir sanık olarak da. 12 Mart’ta 3 yıl, 12 Eylül’de de 35 günlük konukluğum oldu. Belki de bu benim siyasi davalarda çalışmamı ve hukuku, insan haklarına dayalı bir hukuk olarak inşa etme konusundaki kararlılığı pekiştirdi. Sivil toplum örgütlerinde çalıştım, TÖS, TÖB-DER, arkasından Çağdaş Hukukçular Derneği’nde 12 yıl kurucu üyelik, Cumhuriyet Kadınları Derneği’nde 17 yıl genel başkanlık yaptım. Bu arada mücadelenin demokratik kitle örgütlerinde çok anlamlı olduğunu fakat daha kitlesel olabilmesinin yolunun bir partide çalışmak olduğunu düşündüğümden, en gelişmiş parti olarak bulduğum CHP’ye üye oldum. Orada hem avukatlık yaptım hem de parti meclisi üyeliği, disiplin kurulu üyeliği ve son olarak da 25. Dönemde Ankara 2. Bölge milletvekilliği yaptım. Parti politikasına gelince. Aslında CHP ve HDP’nin demokratik hak ve özgürlükler konusunda talepleri neredeyse aynı. İhtiyaçlar aynı çünkü. Bu nedenle biz bu dönemde önce insan, sonra Türkiye dedik. Önce birlik gibi başlıklar koyduk. Aslında birlikten anlaşılması gereken barış. Biz geçen dönem ekonomik talepleri öne çıkarmıştık fakat bu dönemde özellikle 2.5 aydır Suruç’la başlayan bir süreçle karşı karşıyayız. Suruç’ta AKP’nin 400 vekil karşılığında 400 cana mal olabilecek kan dökme hazırlığı içinde olduğunun işaretleri verildi, oradan kan her yere sıçratıldı ve barış ihtiyacı, huzur ve kardeşlik ihtiyacı somut olarak ortaya çıktı. IŞİD’e yönelecek olanlar Türkiye’deki sol muhalefete yöneldiler, özellikle HDP ve çevresine yöneldiler. Bu yönelim, hepimizi yaşama hakkının savunulması konusunda harekete geçirdi. Yaşama hakkımız olmadan ne demokratik bir anayasa yapabiliriz, ne düşüncelerimizi açıklayabiliriz, ne toplantı ve gösteri hakkından, ne kişisel güvenlik ve adil yargılanma hakkından yararlanabiliriz. Bu nedenle biz de ilk temayı barış, insan ve Türkiye olarak belirledi. CHP değil, parti değil; bunun bir anlamı yok. Partiyi de savunabilmek için önce Türkiye’yi ve halklarını savunmak gerekiyor. Temel hak ve özgürlükler konusunda AKP 13 yıllık iktidarında işe yasama, yürütme ve yargıyı tekleştirme çabasıyla başladı. 12 Mart ve Eylül’lerden farklı olarak her türlü hukuksuzluğuna adeta bir demokrasi kılıfı geçirdi ve bunları da yasal hale getirdi. Yasalar her zaman meşru hukuk anlamına gelmezler. Temel hak ve hürriyetleri ihlal edici bir hukuk sistemi yarattı. Kimlerin yargılandığını hepimiz biliyoruz. Kendisine sürekli düşmanlar yarattı ama bu düşmanları yaratırken de gücü kendi elinde toplamak ve bir imparatorluk kurma yoluna doğru gitti. Biz yasama, yürütme ve yargının, temel hak ve özgürlüklerin gerçekten yeni bir anayasa içinde ifade edilmesinden de yanayız. Ekonomik talepler de var elbette. İnsanlar yaşarken karınları doymalı, güvenlik içinde olmalılar.
Sivil toplum örgütleri görüşlerini ve aynı zamanda isteklerini belirtmeye gitmeden önce moderatör Ankara küçük Millet Meclisi’nin 5 genel ve 5 yerel isteğini okudu. Milletvekili adaylarının bu metinlerin altına imza koyup koymadıklarını sordu. Muhalefet şerhi hakları olduğunu hatırlattı.
Şenal Sarıhan: Benim genel olarak katıldığım ve savunduğum düşünceler. Siyasi rekabeti hiçbir zaman toplumsal çıkarların üstünde tutmayacağım, rakiplerimle tartışmalarımda diye başlayan cümlede rakiplerim ifadesine karşıyım, diğer milletvekilleriyle demek gerektiğini düşünüyorum çünkü siyasi partiler iktidar için rekabet ediyorlar. Ama bu rekabetin milletvekillerini birbirine karşı rakip haline getirmesine karşıyım. Diğer maddelerle de çeliştiği düşüncesindeyim. Onun yerine diğer milletvekilleriyle, diğer partilerin vekilleri gibi bir ifade kullanmak gerekiyor. Çünkü somutlarsak ben Mustafa ile rakip değiliz, her şeyden önce arkadaşız.
Şurada da “kendimi bütün milletin vekili olarak hissedecek ve kendi ilime, diğer iller aleyhine bir öncelik beklemeyeceğim” cümlesi ile “kendi ilimden sorumlu” cümlesi çelişir mi diye düşündüm. Diğer illere oranla öncelik vermemek anlamında herhalde değil mi; itirazımı kaldırıyorum böyleyse. Kendi ilinizle de ilgilenmek zorundasınız ama ben bir Türkiye vekiliyim. Kendimi 2.5 ay boyunca Türkiye’nin tüm sorunlarından sorumlu hissettim. Ankara ile ilgili 3 önerge verdiğim, 17 önergenin geri kalanı ise genel sorunlarla ilgiliydi. Siz de zaten böyle bir söz bekliyorsunuz. Ayda bir günümün üç saatini beni seçenlerin oluşturduğu küçük Millet Meclisi toplantısına ayıracağım elbette. Sivil toplumla bağı çok zayıf olan bir parti durumundayız. Sivil toplum ve demokratik kitle örgütlerimizle, derneklerle odalarla bağımızı güçlendirmemiz gerekiyor.
Şanar Yurdatapan milletvekillerinin küçük Meclis toplantılarına katılımının sağlanması sürecinde nasıl bir işleyiş olduğundan bahsetti.
Mustafa Sarısülük: Öncelikle küçük Meclis’in bu masumane ve iyimser taleplerini çok kıymetli buluyorum. Metne şerhimi düşmüştüm bana gönderildiğinde. Hem kendim hem de partim adına siyaseten şerhimi düştüm ama genel anlamda bu metni imzalayacağız.
Şanar Yurdatapan projenin ortaya çıkma sürecinden ve projeye yönelik yaklaşımlardan bahsetti.
3 / Fazilet Çulha: Demokrasi ve insan hakları temelinde çalışmalar yapıyoruz. Hala çözemediğimiz ya da toplumsal olarak izahını yapmaya çalıştığımız bir şey var. Biz 70’lerde örgütlüydük, 1 Mayısları, TÖBDER örgütlenmelerini biliyoruz. Bu ülkenin toplumsal yapısında örgütlülüğün bir şekilde olduğunu da biliyoruz. 12 Eylül 12 Mart gibi olmadı, evet. Çok ağır geçti hepimizin üzerinden ama buna rağmen biz bir deneyim yaşadık. Sivil toplum mücadelesinden vazgeçmememizin ya da direnmemizin bu kadar nedenlerinden biri de bu. 1989 yılında bir şey yaptık, bir sorunumuz var dedik, cezaevlerinin önünde anneler ve eşler vardı sürekli. Biz bu noktada o zamanki IHD ile bir karar aldık, kadın kurultayı yapalım dedim, 19 kurum katıldı, 8 ay sürdü, 18 ili örgütlenme sekreteri olarak dolaştım. İnanılmaz bir yakınlıktı. Sorun çok somuttu. Bu çalışmada kadın konusundan yola çıkmışken, 12 Eylül’le tüm kurumların tasfiye edilmesi gereken bir yapı diye söylerken; anlayışımız 12 Eylül’e taraf olanlar ve karşısında olanlar. 36 il katıldı, 1. Kadın kurultayını yaptık. Mor Çatı, Kadın sığınma evleri, kooperatifleri, birçok kadın çalışması bu çalışmadan sonra yapılandı. 2.5 yıldır bir şey yaşıyoruz biz. Türkiye’de gerçek anlamda tek bir sivil toplum örgütü var, Cumartesi Anneleri. Normal sivil toplum örgütlerinin işi çok zor. Bu koşullarda demokratik kesimlerle irtibat kurmaya çalışıyoruz, hiçbir şekilde iletişim kuramıyoruz. CHP 20 sene sonra bir önseçim akıl etti, harikaydı. Bunun dışında sivil toplum örgütleri konusunda çok yetersiz. Toplumsal travmaların arka planı, siyaset ve yalan politikaları toplantıları yapıyoruz. Tüm bunları yaparken, birlikte çalışabileceğimiz çevreler olmalı. Küçük Millet Meclisi’nin bu kadar olmaması gerekiyor. Denge Denetleme ile ilgili hayati bir çalışma yapılıyor ki çok önemli bir çalışma. Ama bunu 16 kişiyle filan yapıyoruz biz. Partilerin bildirgelerinde sivil toplumla ilişkiler iyi olmalı yazıyor ama bir şey vadetmiyor, bir söylem olarak kalıyor doğrusu.
4 / Mehmet Ali Koçkaya: Alternatif Düşünce Kuruluşu’nun görüşlerine katıldığımı belirteyim. Objektif, tarafsız sivil toplumu oluşturamadık biz. Herkes mensup olduğu siyasi ideoloji ve bağlamdan bakıyor konulara ve önceliklerini de ona göre yapıyor. Dolayısıyla mücadelesi de kısır döngü içerisinde kalıyor. STK’lar iyi muhalefet yapmayı öğretebilir diye düşünüyoruz çünkü bir iktidarın her şeyine muhalif olan bir muhalefetin de toplum nazarında inandırıcılığının azaldığına inanıyoruz. Her şeyi sorgulayan özgür bireyler yetiştirmeliyiz ve böylece özgür STK’lar da oluşturabiliriz. Bunları oluşturamadığımız zaman – Batılı yazarları okuduğumuzda kendi hakim düzenlerine çok ciddi eleştiriler getirdiklerini ve baskı altında kalmadıklarını görüyoruz – bizim ülkemizde yandaşlar ve karşı taraflar var. ya siyah ya beyaz. Ortadan bakıp düşünebilen özgür birey, STK ve siyasi partiler oluşturabilmeliyiz diye düşünüyoruz.
5 / Aziz Mert İpekçi: Yaklaşık 4 bin kişinin katıldığı cinsel sağlık eğitimiyle ilgili yapılan bir araştırmadan bazı istatistiki bilgiler verdi. Bizim üreme sağlığı eğitimine, cinsel sağlık eğitimine ihtiyacımız var, bilgilerimiz yanlış. Bu eğitimlerin örgün eğitim sistemine geçmesini istiyoruz, birinci talebimiz bu. Genç dostu sağlık hizmet modellerinin yaygınlaştırılması ve güçlendirilmesi ikinci talebimiz. Cinsel sağlık ve üreme sağlığıyla ilgili verileri geliştirmek, görsel, yazılı ve işitsel medya araçları oluşturulması ve bunların gençlere ulaştırılması üçüncü talebimiz. Biz Türkiye’de gençler olarak nüfusun beşte birinden daha büyük bölümünü oluşturuyoruz. Biz bireyleriz, dinlenmeyen ve karar alma mekanizmalarında yer almayan bireyleriz. Bizim bir talebimiz var. Halkın yüzde 20’sinden fazlasını oluşturuyoruz. Gençler olarak karar alma mekanizmalarında daha fazla yer almak istiyoruz. Çünkü siz yetişkinlerin bizim hakkımızda bir şeyler söylemesi, bizim hakkımızda bizim geleceğimize dair kararlar almaları bizleri rahatsız ediyor.
6 / Belgin Çelik: Biz hala tükaka bakılan seks işçileriyle çalışıyoruz. Ankara Genelevi kapatıldı, orada 450 kadın çalışıyordu. Bunların kırkı memuriyet atamasıyla bazı illere atandı, diğerleri dışarıya atıldı. Geriye kalan kadınlar sağlıksız şekilde seks işçiliği yapmak zorunda. Genelevler kapatılsın diyorum ben de. Keşke kapatılıp masaj salonları açılsaydı. Şimdi her yer masaj salonuna döndü. Bunları kapatıyorlar, sağlıksız masaj salonları çığ gibi büyüyor. Biz bu insanlara ulaşamıyoruz. Sağlık Bakanlığı kondomu yasakladı. Türkiye’de birçok kadın, kadın kondomunu bilmiyor. Ülkemize girişi yasak çünkü. Biz BM ile il il geziyoruz. Cinsel yolla bulaşıcı hastalıkları anlatıyoruz. Kadın kondomu çok önemli, kadınların tecavüze uğramamaları, hamile kalmamaları adına önemli. Konuyla ilgili; vekillerimizin hiçbiri seçildikleri zaman gelmiyorlar, gelenler de keşke bu 10 isteğe imza atsalar. Umarım oranın sihrine kapılıp bizleri unutmazsınız. Başarılar diliyoruz.
7 / Ömer Özaydın: Yıllarca herkesin bildiği gibi tek bir dil dayatıldı bu coğrafyada. Tüm diller yok sayılmakla birlikte, ötekileştirmenin ötesinde bireylerde kendilerini o dil üzerinden ifade etmek konusunda çekinceli olma hali yaratıldı. Bu travmatik bir durumdur. Bizden önceki kuşakla aramızda bağ kuruldu ama üçüncü kuşakla aramızda şehirleşmeyle birlikte büyük oranda kopuş oldu. Siyasetimizde bu tür aidiyetler siyasal anlamda bir damgalamayı da beraberinde getirdi. Bu tür aidiyetleri yok sayma siyasi kararlarla yapıldı dolayısıyla kendini ifade etme de siyasallaşma süreciyle birlikte dışavuruldu. Dolayısıyla Kürtçe öğrenmeyi ya da başka bir dil öğrenmeyi ya da o dilde çalışma yapmayı da adeta siyasal bir suç olarak ifade ettiler ve bugün maalesef biz hala tabelamızı asmaktan çekiniyoruz. Böyle bir yeri resmi olarak görünür kılabilecek bir şey, hedef olmayı da beraberinde getiriyor. Keşke bütün yaşayan diller eğitim süreciyle birlikte kendilerini var edebilseler ve kuşaktan kuşağa var olma durumu sürebilse. Bunu edebiyatlarıyla yaparlar ve bunun yolu eğitimden geçer. Bu konuda siyasi partilere büyük görevler düşüyor. Sorunu artık siyasal olmaktan çıkarıp bir hak düzleminde ele almanın yollarını açmamız gerekiyor.
8 / Tuna Semir Akpınar: Ben sosyal hizmet öğrencisiyim. LGBTİ kavramına biraz buradan gireceğim, düşünülenle alakalı. Sosyal hizmet öğrencileri ileride LGBTİ bireylerle en çok haşır neşir olacak, devletin gücünü, yetkisini kullanabileceği şeyleri en çok götürecek meslek grubu. Ama ben sınıfta LGBTİ’lerle ve eşcinsel hareketle ilgili bir cümle kurduğumda bazı arkadaşlarım salavat getirmeye başlıyor. Bu meclise de girmiş durumda. LGBTİ bireylerle fotoğraf çektirmeyen, onların adını ağzına almayan vekiller, Lut kavminden bahsedenler, Pompei’yi araştıranlarla bizi yönetenler. Bu üniversitede de var, oradan çıkıyorsunuz toplumda devam ediyor. Mecliste de devam ediyor. Büyük Türkiye Cumhuriyeti bizi bir kere andı, o da İzmir’de LGBTİ hapishanesi açmaktan bahsetti. Bizi yine hapsetmekten, kapatmaktan, yok etmekten bahsetti. Burası öyle bir ülke ki Madımak’ı yaşadık biz. O LGBT hapishanesi açıldığı zaman, oranın yemeği, güvenliği, kontrolü nasıl olacak? Bizde toplumsal hassas değerlerimiz diye bir şey çıkarılmış, bunları kaşıtmayı da seven bir toplum haline geldik. LGBTİ bireylerin tanınırlığından, bir kabahatler kanunu çıkarıldı, sadece LGBTİ bireylerle, seks işçileriyle alakalı bir kanun. Bu kanundan dolayı şimdi hepsi tutuklanıyor. Dışarıda bırakılmaya, yok edilmeye başlandık ve artık hak aramaktan ziyade bizim hak aramak gibi bir hakkımız var demek bile suç haline geldi. Bunu dönüştürmeye toplumdan başlayamayız, eğitim sistemimiz öyle bir hale geldi ki. Ülkemizde oy verenler tepedekilerin ne dediğine bakıyor, vekillerimiz nefret söylemlerine çekinmeden başvuruyorlar. Bizden bahsedilmiyor, benim de bahsedecek çok şeyim yok. Önce bir tanınalım, görünelim, bilinelim belki başka şeyler çıkacak karşımıza. Kaos GL olarak bunun için çalışıyoruz, sosyal içermeden, sosyal dışlanmadan dem vuruyoruz. Meclisimiz ve vekillerimizden de bununla ilgili çalışmalar bekliyoruz.
9 / Zübeyde Ozanözü: Uygulamada sivil toplumda çalışmak ya da bir işi gönüllü yürütmek çok zor. Bizim ülkemizde gönüllükle başlayan çok işte karşınıza çok engel çıkıyor ve siz o gönüllüğü kaybediyorsunuz. Bizim temel amacımız kadın, aile, yaşlılar, engelliler yani insan hakkı. İnsan hakkı olarak başladığımız şeyde, toplumun büyük bölümünü oluşturan kadın, çocuk, engelli ve yaşlılar hep geri planda kalan, bu sıkıntıları yaşayan bir grup olarak yer alıyorlar. Gerek siyasiler gerekse kamu, konuşmaya geldiğimizde bir yerinden yakalıyoruz. Oralarda siyaset yapmak, toplumun popüler yapısını kullanmak çok kolay. Engellilere, kadınlara bunu yapıyoruz. Anayasamız diyor ki hiç kimsenin eğitim hakkı engellenemez. Kadının statüsünü nasıl yükseltebilirsiniz; kadını, kız çocuğunu eğiterek. Kız çocuğun, kadının sadece okuma yazma bilmesi bile ailenin statüsünü yükseltiyor. Kadını eğitirsek, statüsünü yükseltirsek biz zaten toplumu geliştireceğiz. Kadının eğitim hakkını elinden alıyoruz, 350 bin kız çocuğu ortaöğretime devam etmiyor. Neden? Anayasayla insanların doğurganlık hakkına müdahale ediyorsunuz. Bununla ilgili yasalar var ama diyorsunuz ki, ben senin çocuk sayını sınırlıyorum. Aile planlamasında böyle bir şey yok. Evlenme yaşını düşürüyoruz, insanları doğuma teşvik ediyoruz. Ne yazık ki kadınlar hep siyasetin mutfağında, arka planda çalışıyorlar. Bizim siyasetten özellikle hemcinslerimizden beklediğim şey şu; kadınlar olarak biz birbirimizi desteklemek zorundayız. Biz bu topluma şekil ve yön vereceğiz, dolayısıyla karar verici makamlarda, siyasette neden bir iki kişi seçilebilecek yerlere konuyor da aşağılara kadın aday koyduk diyerek programlarında dillendiriyorlar? Bunun bir anlamı yok. Siyasette, yerel yönetimlerde, kamuda, karar mekanizmalarında daha çok kadının olmasını istiyoruz çünkü kadın topluma şekil verecek. Bir ülkenin kalkınmasını istiyorsak, kadını güçlendirmek zorundayız.
10 / Bülent Durukan: HDP Ankara il yönetimi adına katılıyorum. Daha önce başka unvanlarla da katılmıştım. Hepimizin hayata farklı bir yaklaşımı var. Ben 40 yaşındayım ama anadil problemim var. Kürt’üm ama Türkçe konuşuyorum. Bu karışıklığı biraz gidermek istiyorum. Mesele şu. 90 yıllık bir Cumhuriyet var ortada, ben de 40 yıllık vatandaşıyım. Ana dil hakkının konuşulması için 100 bin şehit gerekti. Hepsine şehit diyorum, taraf ayırmıyorum. Çoğunlukla sosyo-ekonomik düzeyi birbirine yakın olan, yaşları da birbirine yakın olan 100 bin şehit gerekti. Bunlar yaşandığı için konuya buradan yaklaşıyorum. Diğerleri önemsiz demiyorum. Seçmeni, çalışanı olduğum parti de diğer görüşlerin hepsini içeren bazı sunumlarda bulunuyor. Bu ülkenin temel problemi nedir, bunca insan neden ölmektedir; insan üretime, sanata, bilime katılmak yerine çeşitli silahlı örgütlere – bu ifadeden terör örgütü anlaşılmasın, devletin ordusu da silahlı örgüttür – katılıp birbirini öldürmek zorunda kalıyor? Bu sorun çözülmeden herhangi bir şeyin çözüleceğine inanmıyorum. Cumhuriyet’in kuruluşunda bazı şeyler teklik üzerine kurulmuş olabilir ama biraz daha yeni yüzyıla dönük bir çalışma yapmalıyız. Dünyada çok şey değişti. İyi bir haber vereyim, YSK, seçim sandıklarının taşınmasını reddetmiş. Sivil siyasetlerin önü kapatıldığı zaman, geriye çok alternatif kalmıyor. Sertleşiyoruz, bu da bölgeye göre değişebiliyor. Sivil siyasetin önünün açılması gerekiyor.
Şanar Yurdatapan, OÇG’lerden ve yönteminden bahsetti. Daha sonra da 10 İstek çalışmalarını anlattı. Ardından TkMM’lerle ilgili genel bilgiler de verdi.
11 / Muhittin Kurnaz: Bizler demokrasinin anayasada sadece kuru bir siyasi rejim olarak kalmasından yana olmayıp, bir yönetim şekli olarak uygulanmasını, demokrasinin insanlar tarafından hayat tarzı haline getirilmesi için çalışıyoruz. Bunu da yeni bir siyaset kültürü adı altında yapmaya çalıştık. Ne var bunun içinde? Öncelikle karşındaki kişi sadece insan olduğu için ona değer verilmesi, onun saygılı bir şekilde dinlenmesi ve ona saygılı bir şekilde cevap verilmesi. Eğitim seminerleri, diyalog, fikir alışverişi, sempozyumlar aracılığıyla tabandan tavana değişim ile yeni bir siyaset kültürünü ortaya çıkarmak istiyoruz. Vekillerimizin ise tam tersi bir tutum takındıklarını mecliste üzülerek gördük. Özellikle konuşurken birbirini dinlememe, karşındakine sataşma, bunların kavga ve yumruklaşmaya kadar varan olanlarına şahit olduk. 7 Haziran seçimlerinde bunun en kötü tablolarına şahit olduk. Halkımızın meclisime vermiş olduğu artık koalisyon kurma ve uzlaşma kültürünü artık meclise de taşımanın zamanıdır. Partiler bunu görmezden gelmiş olacaklar ki, 4 parti arasında bir koalisyon kurulamadı. Bizim en büyük güvencemiz şu, her zaman yola yeni bir şeyler söylemek için çıkıyoruz ve önümüzde 1 Kasım seçimleri var. Bu seçimlere önem vermeye çalışıyoruz dernek olarak. Yeni bir siyaset kültürünü 1 Kasım seçimlerinde görmek istiyoruz. Milletimizin iradesi ne yönde olursa olsun bizim vekillerimizden beklediğimiz, milletimizin iradesine saygı göstermek ve ülkenin içinde bulunduğu bu bataklıktan, çamurdan gerekirse karşı tarafa saygı göstererek ve onun ne dediğini dinleyerek bir uzlaşmacı tavır içinde gerekirse koalisyon hükümeti kurarak, bu bataklıktan çıkarılması.
Şanar Yurdatapan, “Siyasette Üslup “ konusunun tartışıldığı eski bir kMM toplantısından bahsetti.
Soru-Cevap
1 / Fazilet Çulha: Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’nın değiştirilmesi konusunda herhangi bir çalışma olacağına ve bundan bir sonuç alınacağına dair CHP açısından herhangi bir umut var mı?
Şenal Sarıhan: Bu konuda çalışmalarımız var. Çok uzun zamandan bu yana kadın çalışmaları içinde gerçekleştirilmiş olan ortak metinler var. Bu metinler sunuldu, bunların dışında konuya ilişkin siyasi partiler yasası içerisinde hukukçu arkadaşların da olgunlaştırdığı bir metin var. Parlamento açık olsaydı eğer, ilk yasa önerilerimizden birisi bu olacaktı. Yasanın hem kadınlar lehine değişmesi, hem de seçim oranları yönünden değişmesi konusunda.
2 / Mehmet Ali Koçkaya: CHP’nin genel politik söylemlerine ve seçim bildirgesine baktığımızda ana söylem, genel vurgunun, Atatürkçülük, Kemalizm, çağdaş yaşamdan, insan, barış ve tüm Türkiye gibi sosyo-ekonomik alana kaydığını görüyoruz. Bunun temel sebebi nedir?
Şenal Sarıhan: Konuşmama da ifade etmiştim. Geçmiş seçim sürecindeki durum ile şu an içinde bulunduğumuz durum arasında ciddi fark var. bunun kaynaklandığı nokta, ülke içinde bir çatışma ve ayrışma ortamının yaratılmak istenmesi. Bu konuda biz Kemalizme bağlılığı, Cumhuriyet mücadelesi içinden doğmuş olan bir parti olma özelliğini reddetmiyoruz. Bunun yanı sıra sadece bu noktadan hareket etmenin bugün Türkiye’deki halkı birleştirici, sorunları giderici sonuçlar yaratmayacağını düşünüyoruz. Gelişen çağ bize insanı öne almayı öğretiyor, insanı koruyabilirseniz onun insan olmaktan ötürü kazandığı hakları koruyabilirseniz, ülkenizi de koruyabilirsiniz. Bir insanın diğer insana eziyet ettiği ve haklarını ihlal ettiği bir toplumda kamplaşmalar olur. Bu sebeple bu dönemdeki temel değer yargısının “önce insan, önce Türkiye, önce birlik” başlığıyla değerlendirilmesi gerektiğini düşündük. İçinde bulunduğumuz siyasi şartların da getirdiği bir şey ama aynı amanda gelişen çağın demokrasi ve özgürlükler alanındaki gelişmelerin de getirdiği bir sonuç.
3 / Ömer Özaydın: Etnik anlamda sokaklar birbirine karşı hareketlenmiş durumda. CHP bu ateşi söndürmek için nasıl bir eylem planı oluşturmayı düşünüyor?
Şenal Sarıhan: CHP’nin başlangıçtan bu yana söylediği bir şey var: HDP bir siyasi hareket olarak normal demokratik seçimlerle parlamentoda. Önümüzdeki dönem için de aynı sonuç olacağını düşünüyoruz. Etnik olarak Kürt kökenli arkadaşlarımız da doğal olarak bu partiye daha çok ilgi duyuyorlar. Parti, Türkiye partisi olma iddiasında ama gerçeklik de var ki Kürt kökenli arkadaşlar daha çok oraya oy veriyorlar. Bu sorunun demokratik planda çözülmesi konusunda hazırladığımız “Kürt Sorunun Nasıl Çözülebilir?” konulu bir broşürümüz de var. parlamento içinde oluşacak gruplarla hep birlikte, tartışarak, sivil toplumu ve bu konudaki akil grupların da görüşlerini alarak bir yol haritası çıkarmak gerekiyor. Öncelikle demokratik haklarının, örneğin ana dil gibi, çözülerek sorunun üzerine gidilmesini düşünüyoruz. Silahlı mücadelenin bu sorunu çözme noktasında bir çözüm olmadığı inancındayız.
4 / Aziz Mert İpekçi: Bilgilenme ve eğitim hakkı önemli bir insan hakkıdır. Biz gençler olarak cinsel sağlık hakkında yeterli eğitim alamıyoruz. Cinsel sağlık eğitim konusunda bir planınız var mı?
Şenal Sarıhan: Sağlık hakkı gerçekten bir temel insan hakkıdır. Hukuk açısından baktığımda, bütün hakların sağlanması konusunda bizim söz verimlerimiz var. ama itiraf etmeliyim ki sağlık haklarıyla ilgili düzenlemelerin ne olduğu konusunu çok fazla bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki bilgi edinme hakkı da çok temel bir hak ve bizim her konuda hem bilgi edinme, hem de bu bilgiyi yayma ve anlatma konusunda bir özgürlük ortamı yaratmak istiyoruz.
5 / Muhittin Kurnaz: HDP ve CHP’nin koalisyon kurması halinde, değiştirilemeyen üç madde hakkında ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Şenal Sarıhan: Değiştirilmeyen ve değiştirilmesi düşünülmeyen… Bu konuda herhangi bir düzenleme yapma konusu parti içerisinde tartışılmış değil. Öncelikle bir koalisyonun gündeme gelmesi gerekiyor, o koalisyonun şartları üzerinde anlaşmak gerekiyor. Bunun birinci şartı anayasada değişiklik yapmak olacaksa, onu ayrıca tartışmak gerekiyor. Bu konuda ben burada bir yanıt veremem, böyle bir planlama söz konusu değil.
6 / Beyhan Atalar: 2.5 aydır meclis toplanmadı. Yapılacak hiçbir şey yok muydu?
Şenal Sarıhan: Yapılacak herhangi bir şey vardı elbette. Bizim meclisin toplanması konusunda talep etme hakkına sahiptik. Nitekim böyle birkaç girişimimiz oldu ve kabul edildi. Meclisten bir karar çıkarılması ve meclisi sürekli çalışır halde bırakmanın matematik sonucuna sahip değildik. Bu sebeple de böyle bir edimsizlik hali oldu. Biz sayısal olarak ir şey yapacak durumda değildik. Daha vahim olanı MHP’nin baştan beri tutumuydu yani bir koalisyonu gösteriyorsa, AKP’nin altını çizdiği o millet iradesi ya da milli irade; o sonuca hiçbir şekilde riayet etmeyen MHP’nin tutumu karşısında muhalefetin ortaklığında da herhangi bir sonuç alabilme imkanı yoktu. Genel olarak kamuoyunda bu konuda suçlamalar var, meclis çalıştırılmadı, istese muhalefet meclisi çalıştırabilirdi diye. Muhalefet birliği yoktu, her konuda anlaşabildiği ortam yoktu. Açtırabildiğimiz zaman meclisi, devamını sağlayabilecek ya da toplanma sebebi üzerinden yürüme ya da bir karar çıkarma olanağı yoktu. Örneğin ben 2.5 ayda 17 soru önergesi verdim, 1 tanesine dahi yanıt gelmedi. Ben mecliste nasıl etkin olabilirdim? Yanıt vermezse 15 gün içinde, ben bu konuyu mecliste ifade ederek söz alarak kamuoyuna yansıtabilirdim; böyle bir olanak olmadı. Araştırma önergeleri açısından da öyle. Yasa teklifleri yığıldı, bir kısmı mükerrerdi. Her imkanı denemek için zorladık koşulları, birçok başvuru yaptık, hiç değilse basına yansır diye. Grup olur deyince oluyor o da. Bu nedenle olanaksız hale geldi. Zaten meclisin çalıştırılmaması iradesi, seçimin daha sonuçlarının ilan edildiği akşam, iki kişi tarafından ifade edilmişti; MHP Genel Başkanı ve Recep Tayyip Erdoğan tarafından. Biri alayına karşıyım demişti, diğeri de bu iş yeniden seçim istiyor demişti. İki irade üzerinden kurgulandık. Çok üzgünüm, biz o oyunun sadece edilgen bir unsuru halinde olduk.
7 / Belgin Çelik: 12 Eylül Anayasası’nı yok etmek için kimse çalışmıyor. İnsandan bile önce, 12 Eylül Anayasası’nı değiştirmek için çalışacak mısınız?
Şenal Sarıhan: Önce insan yine de. Bugünün somut durumu içinde asıl olanın barışın sağlanması olduğunu düşünüyorum. O nedenle insanı en öne koymak gerekiyor. 12 Eylül anayasasının ürünü olan bir siyasi partinin 13 yıl iktidarda kalmış olması, bizim o anayasa üzerinden herhangi bir etkin sonuç alıcı değişiklik yapmamıza olanak vermiyordu ama bu konuda çok ciddi çalışmalarımız var. bugün tartışılan tüm konulara, daha özgürlükçü, daha geniş bir bakış açısıyla bakmak gerek. Bazı konular bizim toplumumuz için hala zor kabul edilebilir sorunlar. Siz toplumun önünden giderseniz devrimci bir çıkış yaparsınız, ilerici bir yol alırsınız. Tüm konuşulan konularda, cinsel sağlıkta da cinsel yönelimde de anayasa çalışmalarımız var, bilmenizi isterim. Koşullar uygun olursa, meclis elbette oluşabilirse ve komisyonlar da oluşursa.
8 / Yakup Göker: CHP’nin terörü ve terör örgütlerini bitirmek adına bir politikası var mı?
Şenal Sarıhan: Terör örgütü diye ifade edilen örgütlerin bitirilmesi konusunu, terörü ne engellemez; silahlı mücadele engellemez. Terörü yarattığı iddia edilen grupların taleplerini incelemek, değerlendirmek ve bunlar gerçekten bir haksızlık mağduru ise bu haksızlıkların giderilmesi konusunda önce demokratik önlemleri almak, hukuksal önlemleri almak ve bunlara rağmen baş edilemeyecek bir durum söz konusu ise elbette devlet de kendisini savunmak durumunda kalır mecburen. Ama terör nedir, kendisine terörist denen gruplar ne istemektedirler, ayrıca bir terör varsa ve teröre karşı mücadele ediliy5orsa bunun sınırları nedir, hukuki alan nedir, siz ne kadar ne yapabilirsiniz, hangi hakları kısıtlayabilirsiniz, bir savaş hali ya da çatışma hali hukuken hangi hallerdir, buralarda çatışan taleplerin hakları nedir; bütün bunları uluslararası düzeyde de kendi iç hukukumuz düzeyinde de gözeten yöntemlerle baş edilebileceğini düşünüyoruz. Terörü yaratan problemin ne olduğunu çözmek gerekir önce, aksi halde bugün yaşadığımız kaos ortaya çıkar. Bir yandan şehit cenazeleri gelir, bir yandan bizim de insanlarımız olan insanlar yok olurlar, yaşamlarını yitirirler ve kavga bir türlü bitirilemez.
9 / Ahmet Çavuşoğlu: Anayasanın, yasaların, özgürlüklerin, demokrasinin ve özellikle hukukun bu kadar ayaklar altına alındığı hiçbir dönemi yaşamadık. Peki bunca yaşananlar karşısında, başta CHP olmak üzere muhalefetin tavrını, tepkisini yeterli buluyor musunuz; bu edilgen tavırla herhangi bir sonuç alınabilir mi?
Şenal Sarıhan: Muhalefetin tavrı olarak bugünkü tabloda CHP, HDP ve MHP var. MHP’nin tavrını nasıl gördüğümüzü ifade ettik, MHP sürekli AKP’nin yedek lastiği durumunda hareket ediyor. Onun için temel hak ve özgürlükler, insan hakları sorunundan önce neyin geldiğini de söyleyemeyeceğim, ne acaba bu, bir ırkçılık mı; bunu da ifade edemeyeceğim. Ama istese MHP de ülkenin çıkarlarını önce Türkiye dediğimiz noktada bir değer yargısına varsa, üç parti de bir arada birtakım şeyleri kolayca çözebilirler. Kendi gücümüze güvenmek diye bir söz var ya; bizim de muhalefette kalan tarafların temel insan hakları noktasında kendi güçlerine güvenmeleri lazım. Bu yapılabilirdi, kaçırıldı. Yeni bir koalisyon hükümeti kurulabilirdi ve bu koalisyon hükümeti bir şeyi çözmezdi belki ama o kadar karanlık ve kapatılmış bir süreçteyiz ki. Belli hakları bile elde edebilmiş, belli pencereleri bile açabilmiş olsak, oradan bir nefes alma imkanı doğacaktı. şimdiki hedefin, muhalefetin parlamentoda çoğaltılıp, iktidar olması için halkın da sivil toplum örgütlerinin de katkısı olmalı diye düşünüyorum. Düşman sadece zalim değil aynı zaman düzenbaz; bu çok tehlikeli bir şey. Nazım’ın böyle bir şiiri var. Böyle bir düzenbazlık yaşadı 2.5 aydır parlamento. Gördüğünüz gibi bir oyun seçimin ortasındayız, başındayız ya da sonundayız. Herkes bunun bir tiyatro olduğunun bilincinde oy kullanacak. Bence buradan çıkacak milli irade olmayacak.
10 / Zübeyde Ozanözü: CHP’nin kadınlara yönelik çalışmalarda önceliği nedir, nereden başlayacak?
Şenal Sarıhan: Türkiye’de kadının en acil sorunu, kadının şiddetten korunması meselesi. Bunun sadece parti düzeyinde değil, yerelde belediyeler düzeyinde de önlemlerin alınması konusu var. Yasal düzlemde bir eksikliğimiz yok aslında, yasal düzlemde bir dolu koruma var sözümona. Ama bunların fiilen işlenmediği gibi bir kanımız var. ikinci sırada da kadının siyaset hakları olduğunu düşünüyoruz çünkü sorunun sahipleri ancak soruna çözüm üretebilir. Kadınlar bugün var evet, sayımız çok bugün adaylar listesinde ama bakıyorsunuz CHP gibi bir parti bile 20 kadın milletvekiliyle filan kendisini temsil ettiriyor. Böyle bir tablodan kadın yararına sonuç almak oldukça zor; eğer kadınlar Türkiye çapında ayağa kalkmazsa ve parlamentoyu zorlamazsa. Kadını şiddetten koruyacak şey, kadının seçme seçilme hakkını gereğince eşit olarak kullanabilmesi ve söz, yetki ve karar sahibi olması.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
340 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu