YER: Cezayir
TARİH: 31 Mayıs Pazar, 14:00-17:00
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / İstanbul Platformu (Ali Faik Aydın)
2 / İstanbul Hepimizin (Şahin Tekgündüz)
3 / Düşünce Suçuna karşı Girişim (Şanar Yurdatapan)
4 / Uluslararası Kudüs Platformu (Mustafa Haksever)
5 / Beyaz Ay Derneği (Şafak Ergün)
6 / Liberal Avrupa Derneği (Hüsnü Adalı)
7 / Emekli İlahiyatçılar Derneği (Vasfi Kösebey)
Milletvekili Adayı: Filiz Kerstecioğlu (HDP)
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 3 izleyici katıldı.
MİLLETYVEKİLİ ADAYI: Filiz Kerestecioğlu (HDP)
MODERATÖR
Yakup Kadri Karabacak
GENEL KONU: Sivil toplumun Adaylardan 10 İsteği ve siyasi partilerin seçim beyannameleri
YEREL KONU: "İstanbul'un vekil adaylarından sivil toplumun 5 isteği"
KONUŞULANLAR
Şanar Yurdatapan: Yurdatapan, Seçim yasaklarının uygulanmasının keyfi oluşu ve özellikle Cumhurbaşkanı’nın bu yasakları ihlal etmede birinci sırada yer alıyor olması ile YSK’nın buna engel olacak hiçbir şey yapmıyor oluşu gibi seçim propagandalarında olmaması gereken 2 önemli hususu vurgulayarak konuşmasına başladı. Yurdatapan, YSK’nın yapmış olduğu “Cumhurbaşkanı yalnızca vatana ihanet durumunda ve TBMM kararıyla yargılanır” açıklamasına ilişkin ise cümlenin ikinci kısmının yanlış bilgi içerdiğine dikkat çekti ve YSK’nın seçim yasaklarının bu şekilde delinmesine müsaade etmemesi gerektiğini vurguladı. Cumhurbaşkanı’nın bu süreçte neden yaptığı belli olmayan mitinglerde ise devlet imkanlarından yararlanıyor oluşunu, olmaması gereken bir diğer öğe olarak ekledi. Cumhurbaşkanı’nın, nefret söylemine varan, kabul edilemez üslubu ise başka bir önemli mesele olarak ortaya kondu. Yurtadapan, yerleşmiş koalisyon korkusuna ilişkin ise kavga kültüründen uzlaşma kültürüne yaklaşmaya sebep olabileceği nedeniyle önemine dikkat çekerek yararlı bir gelişme olabileceğini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.
Şahin Tekgündüz: Tekgündüz, yıllardır konuşulmakta olan çözüm sürecine ilişkin temenni olarak dile getirilen gerillaların dağdan inip ovada siyaset yapması isteğine karşın seçim propagandaları boyunca iktidar partisi sözcülerinin HDP’nin parlemantoya girmemesi gerektiği yönündeki düşünceleri savunmalarını ilginç bulduğunu belirterek konuşmasına başladı. Bunun nasıl bir demokrasi anlayışı ve metodoloji olduğu konusunun tartışılması gereken bir olgu olduğu durumunun altını çizdi. Çözümün siyaset kanalı ile yürütülebilmesinin yolu açılmışken iktidar partisi sözcülerinin bu yolu kapatmak yolundaki söylemlerinin demokrasi ile bağdaşmasının mümkün olmadığını belirtti. Tekgündüz, koalisyon kötülemelerine ilişkin ise Şanar Yurdatapan’ın koalisyonun uzlaşmacı kültürü geliştireceği yönündeki düşüncelerine katıldığını belirtti ve koalisyonu kötülemenin parlamentoda çoğulculuğun istenmediği ve “tek parti, tek adam” yönetiminin özlendiği anlamına gelebileceğini, bunun ise demokrasiden uzak bir tutum olduğunu belirterek konuşmasını sonlandırdı.
Mustafa Haksever: Seçim kampanyalarını bir çevreci olarak değerlendirmek istediğini belirten Haksever, Partilerde büyük gelişmeler olduğunu 70’li-80’li yıllardaki afiş çalışmalarındaki çevre kirletici propagandaların, günümüzde değiştiğini söyledi. Ancak HDP ve Saadet Partisinin buna uymayan bir takım afiş çalışmalarına rastladığını belirtti. Seçim Kampanyalarında partilerde liderliğin birinci planda olduğunu belirten Haksever, misyon ve vizyonu olan liderin halkı arkasına aldığını söyledi. Bazı partilerin, bazı partileri taklit ettiğini ve bunun da taklit eden parti liderinin vizyon ve misyona sahip olmadığının bir göstergesi olarak aktardı. Örnek olarak ise HDP’nin MHP’yi; CHP’nin ise AKP’yi taklit ettiğini iddia etti ve konuşmasını bitirdi.
Hüsnü Adalı: Konuşmasına İbn-i Sina’dan “Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir” alıntısıyla başlayan Adalı, 3Y’yi (yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar) bitirmek üzere geldiğini söyleyen AKP’nin bugün “yolsuzluk” kelimesini dile getiremediklerini belirterek konuşmasını sürdürdü. HDP’nin barajı aşma durumunun önemini belirtirken, kalan %90’nın da Kürtlere ilişkin fikri barajı açıp açamayacaklarının öneminin altını çizdi. Adalı, milli gelirin düşüşüne işaret etti ve işsizlik konusunda gelişmekte olan ülkeler arasında 2. ; en yüksek enflasyonda ise 4. sırada olduğumuzu belirtti. 3-4 yıl içinde büyümenin %2-3 oranının üstüne çıkmayacağını söyleyen Adalı, gelişmelerin bozulmasının sebeplerini; Avrupa Birliği reformlarının durması, 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasında takipsizlik kararı verilmesi, yargıya-medyaya baskı ve yayın yasakları olarak ortaya koydu. “Geçmiş zaferlerinizden çok bahsediyorsanız, gelecek zafer umudunuz kalmamış demektir” sözünün seçim propagandalarında kendisini ortaya koyduğunu okuyabileceğimizi söyledi. Demirtaş’ın ayrıştırıcı değil birleştirici bir dil kullanması, Eşbaşkanlık örneği ile kadına verdiği değeri ortaya koyması, çevreye saygılı, sanata ilgi ve saygı duyan, yarına ait bir şeyler söyleyen, konuşurken yüzü gülen bir parti başkanı olarak önemini vurgulayarak içi rahat bir şekilde oy kullanacağını söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.
Şafak Ergün: Koalisyonlara ilişkin düşüncelerinde Şanar Yurdatapan’a katıldığını belirten Ergün, Türkiye’nin lehine oluşabilecek çok sesliliğin mecliste olması gerektiğini düşündüğünü söyledi fakat tek partili sistemin şuanda Türkiye’ye yaradığını, demokrasi adına çeşitli gelişmelerin de yaşanmış olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanlığı’na Erdoğan’ın hareket verdiğini, “ben de varım” dediğini belirtti ve bu dönem AKP’ye gönül rahatlığıyla oy vereceğini; çünkü iyi şeyler gördüğünü, Türkiye’nin kalkındığını gördüğüne inandığını belirterek konuşmasını bitirdi.
Vasfi Kösebey: Türkiye’de hiçbir koalisyonun ülkeye fayda sağlamadığını belirten Kösebey, uzlaşma denilen şeyin asla mümkün olmadığını söyledi. Bir parti gelecekse tek başına gelmesinde fayda gördüğünü belirtti. Türkiye’de 100 senedir yargı bağımsızlığı olmadığını; ancak bunun en çok bu dönem dile geldiğini, bunun da demokrasinin gelişmesinden kaynaklandığını söyledi. Şuanda iktidarda olan partinin beyannamesini okuduğunu, Türkiye’nin borçlarının bittiğini fakat Gezi Direnişinin Türkiye’nin karizmasını çizdiğini söyledi. Dünya Kriz içindeyken bile Türkiye’nin çok rahat bir dönem geçirdiğini ve yoksulluğun olmasının normal olduğunu belirtti. CHP’nin yaptığı yanlışlara ilişkin elindeki yazılı metinlerden bahsederek konuşmasını sonlandırdı.
Faik Güleçyüz: Tayyip Erdoğan’ın gidişatı dizginlenemezse durumun felakete gitmekte olduğunu düşündüğünü belirterek söze başladı ve Erdoğan’ın hiçbir şey tanımaz gidişatının dizginlenmesi gerektiğini söyledi. Bunun yolunun da HDP’nin barajı geçmesinde olduğunu belirtti. Ekonomik olarak içinde bulunduğu durumun kötü gidişatını örnek göstererek, Türkiye’nin iyiye gitmekte olduğu yönünde yapılan söylemleri anlayamadığını ekledi. Oyunu, bu havayı bozmak üzere tereddütsüz bir şekilde HDP’ye vereceğini belirterek konuşmasını sonlandırdı.
Yakup Kadri Karabacak: Ülke olarak geçirdiğimiz ilk “olağanüstü” seçim maratonu olmadığını, benzer kutuplaşmaların yaşandığı farklı seçim evrelerinin de görülmüş olduğunu belirtti; ancak öncesinde seçim sonuçlarının beraberinde bir normalleşmeyi getirdiğini ve şuanki kritik sorunun da 8 Haziranda böyle bir normalleşmenin görülüp görülemeyeceği olduğunu ekledi.
Şahin Tekgündüz: Seçim güvenliğinin olmadığını ve bu sebeple 8 Haziran sabahına çok sakin uyanabileceğimiz kanaatinde olmadığını belirterek konuşmasına başladı. Seçim sonuçlarının uzun bir süre tartışma içinde geçeceğini düşündüğünü söyledi. Bunun yanı sıra seçim propaganda süreci boyunca CHP ve HDP’nin mitinglerine çeşitli şekillerde zorluklar çıkarıldığı, engel olunduğunu, HDP’ye çok sayıda saldırıda bulunulduğunu bu sebeple de seçim sonuçlarından emin olamayacağını ekledi. Normal şartlar altında, HDP’nin barajı rahatlıkla geçebileceği ve dişe dokunur oranda da oy alabileceği kanaatinde olduğunu söyledi. HDP’siz bir parlemento’nun da Türkiye’yi kaotik bir açmaza sürükleyeceği kanaatinde olduğunu belirterek konuşmasını sonlandırdı.
Hüsnü Adalı: Alija İzetbegović’in “Bir gün dürüst lider ile kabiliyetli lider arasında tercih yapmak zorunda kalırsanız, dürüst olanı seçin” cümlesini hatırlatarak söze başlayan Adalı, karşımızda, %40 oy bile alsa, can çekişmekte olan bir parti olduğunu vurguladı. Adalı, Mustafa Akyol’dan bir alıntıyla konuşmasını sonlandırdı: “Sadece harikasın diyenleri dinlemek istiyorsanız, bu siyasi hareketinizin çok kötü bir yola girdiğini gösterir.”
Şanar Yurdatapan: Mustafa Haksever’in söylediklerine yönelik olarak, çevre kirliliğinin azaldığı eğer doğruysa bunun iyi bir gelişme olduğunu, kendisinin bunu gözlemleyemediğini; ancak gürültü kirliliğinin korkunç boyutlara ulaştığını ve sokakta yürüyemez hale geldiğimizi vurguladı. Önceki seçimlerde liderlerin hep beraber televizyon programlarına katılıp, ortak soruları yanıtladıklarını ve böylelikle her birinin aynı soruya verdikleri cevabı dinleme olanağına sahip olduğumuzu belirten Yurdatapan, bunun uzun süredir böyle olmadığını ekledi. Cumhurbaşkanı’nın hareket getirdiği söylemine ilişkin de bu hareketliliğin anayasada belirtildiği şekilde olması gerektiğini vurguladı. “Koalisyonlar zayıf hükümet oluşturur, olmasın” argümanının da akla ne zaman uzlaşma kültürünün yerleşeceği sorusunu getirdiğini belirterek konuşmasını sonlandırdı.
Mustafa Haksever: Seçim sonrasında da bir toplantı yapılıp, sonuçların değerlendirilmesinin iyi olabileceği önerisiyle konuşmasına başladı. HDP adayının aralarına sonradan katılması sebebiyle, Haksever, HDP’nin MHP’yi taklit etmekte olduğu yönündeki iddiasını tekrarladı, bunu da MHP’nin daha önce mafyacılıkla seçim çalışması yürüttüğü örneğiyle temellendirme girişiminde bulundu. HDP’nin bir Türkiye Partisi olması için terörle bağlantısını kesmesi gerektiğini söyledi. Muhalefet partilerinde misyon ve vizyon sahibi bir lider görülemediği yönündeki düşüncesini tekrar dile getirdi ve bunu başaramazlarsa tekrar AKP ile devam edeceğimizi düşündüğünü belirterek konuşmasını sonlandırdı.
Vasfi Kösebey: Seçimdeki asıl amacın anayasayı değiştirmek olduğunu belirten Kösebey, hala 12 Eylül Anayasasından şikayetçi olduğumuzu bunu değiştirebilecek partinin de AKP olduğunu düşündüğünü ekledi. Türkiye’deki değerlerin birbirine yaklaşması gerektiğini vurgulayan Kösebey bu konuda da eğitimin önemli olduğunu vurguladı.
Filiz Kerestecioğlu: Kerestecioğlu, seçim çalışmaları sırasında her çeşit partiden insanla kurulabilen diyalogun önemine vurgu yaparak konuşmasına başladı. Hedeflerinin sokakla meclisi birleştirmek, sorunu olan insanların sözünü meclise taşıyabilmek olduğunu ve yerel yönetimleri savunduklarını söyledi. Bugüne dek gelen erkek egemen, militarist ve tek seslerin söz sahibi olduğu siyaset yapma biçiminin, HDP’nin değiştirmekte olduğunu vurguladı. Gezi’nin ülke üzerindeki olumlu katkılarına dikkat çeken Kerestecioğlu, geziden sonra gençlerin de daha çok saygı görmeye başladıklarını, geziyle beraber demokrasi anlayışının olumlu anlamda değiştiğini belirtti. Kürtlerin yıllarca görmüş olduğu zulme dikkat çeken Kerestecioğlu, artık barış istediklerini belirtti. İnsanların kendi yaşam alanlarına ilişkin kararları kendilerinin verebilmesi gerektiğini söyledi. Tek ses ve öfke siyaseti istemediklerini sadece Erdoğan’ı değil, tek ses olmaya yeltenecek hiçbir kimseyi başkan yaptırmamız gerektiğini belirterek konuşmasını sonlandırdı.
SORU-CEVAP
Vasfi Kösebey: Hakkari’de, Doğu vilayetlerinde, köylerde vatandaş oy kullanabilecek mi? Seçim güvenliği var mı?
Filiz Kerestecioğlu: Evet, olduğunu düşünüyoruz. İnsanlar mitinglere zorla gitmiyorlar, gerçekten özgür iradeleriyle gidiyorlar. Onlar da özellikle Kobane’de, Rojava’da yaşananlardan sonra kendi kimlikleriyle ilgili daha farklı bir yaklaşım içerisindeler. Belki bugün AKP’ye oy veren seçmenler de aslında, Kürt seçmenlerden bahsediyorum çünkü Kürt deyince de homojen bir şeyden bahsetmek ayrı bir ırkçılık ve yanlış bir tarz yaklaşım olabilir, hiç kimse homojen değil bütün Kürtler HDP’ye oy veriyor gibi bir şey de söz konusu değil. Ama orada insanlar gerçekten gönüllü bir şekilde mitinglere gidiyorlar, alanları hepimiz görüyoruz. Asıl seçim güvenliği olmayan bizleriz maalesef ve yüz yirmi yerde saldırıya uğradık, buna rağmen gayet sakin duruyoruz, hiçbir şeye karşılık vermiyoruz bununla ilgili ve oylarımızın çalınacağı konusunda da ciddi endişelerimiz var. Bu bile zaten ayıp, Türkiye’de 2015 yılında hala oy çalınır mı diye sistemler kurmaya çalışılması, hangi parti olursa olsun, bu bir ayıp diye düşünüyorum. Böyle bir güvenlik var bunun teminatını size başka türlü veremem.
Şahin Tekgündüz : YSK’ya güveniyor musunuz? Sonuçlara güveniyor musunuz? Bu konuda ne tür tedbirlere başvuruyorsunuz?
Filiz Kerestecioğlu: Güvenmiyoruz, bu konuda, teknik detayını belki çok fazla açıklayamayacağım ama yurt dışında da yayılan farklı teknolojik bilgisayarlarla internet sistemleri kuruldu. Yapacağımız şey gerçekten o anda tutanakların o sisteme aktarılması. Ondan sonra YSK’dan gelen sonuçlarla, sandık sonuçları uyuşmadığında buna itiraz etmek. Aslında gerçekten başka türlü ne olabilir ki zaten. Ne yapılabilir. Olması gereken insanların temsil edilmesi, olması gereken %10 diye bir barajın zaten olmaması. Bunu sadece bizim için değil; Saadet Partisi için de olmaması, Vatan Partisi için de olmaması lazım, hangi Parti olursa olsun. Ama böyle bir sistem var. Her iktidar, iktidara gelmeden önce bunu kaldıracağını söylüyor ve ondan sonrasında kendi işine gelmiyor ve unutuyor bunu. Yani kimse bunu konuşmuyor, kalkıp bilmem nerde vatandaş oy kullanabiliyor mu diye konuşuyoruz. Böyle bir sistem olmasa zaten her vatandaş kendi oyuyla ilgili hiçbir endişe duymayacak belki. Bunun için gereken her türlü önlemi almaya çalışıyoruz, bunun dışında da sabaha kadar bütün sandıklara sahip çıkacağız. Bunu sadece HDP yapmayacak zaten, diğer Partiler de yapacak, ayrıca bizim için de yapacaklar diğer partiler de herhalde çünkü aynı zamanda bizim barajı aşmamız bu sistemi biraz değiştirebilecek.
Hüsnü Adalı: Avrupa Birliği projesi, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne vekilliği konusunda ne düşünüyorsunuz? Filiz Kerestecioğlu: Tam anlamıyla partinin düşüncesini ifade eder miyim bilmiyorum, çok yeni bir parti katılımcısı olduğum için yanlış bir şey de söylemek istemem ama kendi kişisel düşüncemde de ben Avrupa Birliği’nden insanlarla bir araya da gelmiştim özellikle Türkiye’nin sorunlarını dinlemek istedikleri bir toplantıda bağımsız bir insan olarak çağrılmış ve katılmıştım. Orada onlara da ifade etmiştim Avrupa Birliği Dünya’nın en iyi, en özgür ve en demokratik oluşumu değil, gerçekten getirdiği bazı evrensel demokratik kurallar var. Demin saydığım uluslararası sözleşmeler, gerek BM’nin gerek AB’deki bazı gelişmelerle gidiyor ama biliyorsunuz Fransa’da mesela gayet ekonomik bir anayasa ortaya çıkarmaya çalıştıklarında hemen bütün insanlar ayaklandılar ve buna karşı çıktılar. Avrupa Birliğinin de geliştirilmesi gereken, değiştirilmesi gereken yönleri var ve eleştirilmesi gereken yönleri var diye düşünüyorum. O nedenle AB’den yana mısınız, değil misiniz gibi bir soru karşısında, siz öyle sormadınız yanlış anlamayın ama, ben yanayım ya da değilim gibi bir cevap vermem. Ama gerçekten aslında bizim ülkemiz için demin söylediğim o başkanlık olmasın daha demokratik şeyler yaşansın diye, ben bizim de yaratabileceğimiz ve yaratıcı olabileceğimiz şeyler olduğunu, daha özgür kurallar, evrensel ilkeler olabileceğine inanıyorum. Bunun illa Avrupa’dan gelmesi gerektiğine inanmıyorum. Bugün mesela Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çok yetersiz bir sözleşme. Hakikaten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hiçbir şeye yetmeyen bir mahkeme. Bütün bunları da eleştirmiyorlar. Onlar da eleştirmiyorlar aslında, onlar da sanki Dünya’nın bir başka kast yapısıymış gibi her şeyi onlar biliyor onlar en iyisini yapıyorlar gibi bir tavır içinde olabiliyorlar ki bu da doğru gelmiyor bana.
Şanar Yurdatapan: Cumhurbaşkanı, Başbakan ve AKP’nin ileri gelenleri, hemen hemen hep aynı şeyi tekrar ediyorlar: HDP Batı’da melek Doğu’da ve Güneydoğu’da şeytan. Bu konuda ne diyorsunuz?
Filiz Kerestecioğlu: Silahlılar IŞID’e karşı mücadele ediyorlar, oradalar gerçekten o insanlar, onların da yarısı kadın ve hakikaten önderlik ediyorlar. Belki Türkiye’de çok uzun yıllardır başarılamayan bir şeyi Kürt özgürlük Hareketi 30 yıl gibi bir zamanda başardı diye düşünüyorum. Bu anlamda nedense hep biz bir şeyi ispatlamak durumunda kalıyoruz; samimi misiniz, değil misiniz. Ben samimi olduğumuzu düşünüyorum, silahların sustuğunu düşünüyorum, kimseye baskı yapılmadığını görüyorum ve biliyorum. Bundan sonrasında da gerçekten milyonlarca defa televizyonlarda da eşbaşkanların da ifade ettiği gibi biz barajı aşamasak da demokratik siyasetin yürütülmesinden yana olduğumuzu söylemek istiyorum. Kimseye ne oy kullan diye ne de oy kullanma diye herhangi bir baskı yapılmıyor. Sizin bunu görebilmeniz için gerçekten alanlara çıkıp insanların, özellikle de gençlerin ve kadınların gözlerindeki ışığı görmeniz lazım. O kadar rengarenk ve o kadar başka bir ortam var ki şuanda bana bir çok tanımadığım insan 70’lerdeki İşçi Partisi’nin milletvekillerinin meclise girdiği dönemi hatırladıklarını söylüyorlar. Ben o dönemi tam bilmiyorum biraz daha ucundan sonrasından yakaladım ama öyle bir özgürlükçü ortam ve böyle bir nefes alma ihtiyacı içerisinde insanların olduğunu görüyorum. Umarım bunu başaracağız. Zaten o demokratik siyaset eğer yürütülmezse, başka türlü bir şey olursa, hayatımda lider olarak gördüğüm, sevdiğim insan benim için Gandhi’dir, ne olursa olsun öyledir; belki öyle bir ortam içerisinde yer almam diye düşünüyorum.
Mustafa Haksever: Bundan önceki dönemlerde HDP’nin karar organlarında görev yaptınız mı?
Filiz Kerestecioğlu: Hayır.
Mustafa Haksever: Eğer seçilirseniz, otuz yıllık deneyimli bir hukukçu ve İnsan Hakları mensubu olarak HDP’ye ne tür bir değer katacağınızı düşünüyorsunuz?
Filiz Kerestecioğlu: Öncelikle, kadın hakları mücadelesinden de geldiğimi söylemiştim. Kadınların bedenlerine, kimliklerine, emeklerine çok ciddi müdahaleler oluyor. Yaşam biçimlerimize karışılıyor. Ben başörtü takılmasın dendiğinde de başörtülü arkadaşların yanında olan bir insanım aynı zamanda. Bunun için sadece kendi “modern” yaşam tarzından bahsetmiyorum. Kadınlara hangi açıdan olursa olsun hiçbir müdahalenin yapılmaması gerekiyor. Kadın cinayetleri bir kırıma dönüştü, katliama dönüştü ki bunda da iktidarın çok ciddi payı olduğunu düşünüyorum; çünkü fıtratında eşitlik yok dendiği zaman, tepeden bir ses geldiğinde aynı şekilde gündelik hayatımızdaki erkeklerinde kadınların canına kıymak ya da canını acıtmak konusunda çok daha cesaretlendiğini görüyoruz. Bunları önlemek için ben çok ciddi mücadele yürüteceğim. Zaten Mor Çatı’nın da kurucularından biriyim. Bu alanda ciddi bir mücadele yürüteceğimi, kadın örgütleriyle beraber, düşünüyorum. Hedefim bu. Bunun dışında yargı konusunda beyefendinin söylediği doğru; Türkiye yargı bağımsızlığının AKP ile yok olduğu bir yer değil. Geçmişten beri gerçekten yargı bağımsızlığı konusunda çok ciddi sorunlarımız var. Ama aksak falan bazı yerlerde, bazen danıştayın mesela orada önemli işlevleri olabiliyordu, o da giderek azalan ve yok olan bir şey oldu. Yargıda çok ciddi sorunlar var, meslektaşlarımın yaşadığı bazı haksızlıklar var. Ayrıca vatandaşın adalete erişimi inanılmaz güç durumda. Her şeyin en büyüğü yaptık deniliyor ya, Çağlayan’ın da en büyüğü, Kartal’ın da en büyüğü ama işlevsizi, gerçekten işlevsiz adliyeler. İnsanlar kuyruklarda bekliyorlar, kaç kere fotoğraflarını çektim. Biz kendimize ayrıcalık istemiyoruz, hakikaten o adliyeye giren insanların aynı şekilde adalete de erişebilmelerini ve adliyeye de kolay girebilmelerini istiyoruz. Kapıdan bile girmek zor çünkü. Bunun için de ciddi mücadele yürütmek istiyorum. Gidip bir davada vekil olduktan sonra, böyle bir şey gerçekleşirse en çok istediğim şey, bir kadın cinayeti davasında o hakimin gözüne bakmak ve iyi hal indirimi yapmasını gerçekten engelleyebileceksem o bakışımla engellemek. Ya da o vatandaşın hak alamaması halinde, adalete erişememesi halinde adliyede de onun yanında olmak.
Vasfi Kösebey: HDP ya da Selahattin Demirtaş, sakın silahlarla bir müdahalede bulunmayın diye bir çağrıda bulunabilir mi?
Filiz Kerestecioğlu: Ortada olmayan bir şeyi, siz, bana söyletmeye çalışıyorsunuz.
Mustafa Haksever: Birçok partinin eğitim sistemiyle ilgili bir şeyler duyuyoruz. HDP’nin eğitim sistemiyle ilgili stratejisi nedir?
Filiz Kerestecioğlu: Ana dilde eğitim bir kere olması gerekenlerden biri, onun dışında, herkesin, bütün inançlara eşit mesafede, inanç özgürlüğünü aynı zamanda garanti altına alarak, eğitimde bunun dayatılmaması öneli noktalardan bir tanesi. İnsanlar sadece bir kalıp içerisinde bir dini değil de onun dışında din kültürü gibi bir ders olabilir ve seçmeli olabilir örneği bu. Bu iki noktanın dışında deminden beri aslında temel siyaset yapma biçimimizde söylediğim, daha özgürlükçü ve hakikaten çocukların da özgürlüğüne, karar alma hakkına saygılı, duyan sürekli yıldan yıla değişmeyen. Bazı şeylerin pilot uygulamasının yapılması gerekir. YÖK’ün bir 12 Eylül projesi olarak ortadan kalkması lazım eğitim sisteminde. Genel olarak şuan aklıma gelen, söyleyebileceklerim bunlar.
Faik Güleçyüz: %10 barajını geçip de meclise girdiğinizde koalisyon olma durumunuz çıkar ise ortağınız olacak Partiye derin devleti açığa çıkaracak şartınızı koyacak mısınız?
Filiz Kerestecioğlu: Bizim zaten o da ilkelerimizden biri. Hakikatleri araştırmak, ortaya çıkarmak. Zaten daha öncesinde de bağımsız milletvekili olarak bununla ilgili deneyimlerimiz, verilmiş çok önerge var. Tabii ki bundan sonrasında da yapacağız. Hakikatler sadece geçmişteki Ermeni soykırımı, 6-7 Eylül, Dersim, Kürtlere yapılanlar değil, bunların dışında mesela kadın hakikatleri diye de bir şey var. Aslında o cinayetlerin ortaya çıkması da bir hakikattir. Ya da bugünün içerisinde yaşanan Soma gibi. Soma da aslında bir hakikattir.
İKİNCİ TUR
Selçuk Şahin Polat: AKP’yi iktidara getirenin CHP politikası olduğunu düşündüğünü ifade eden Selçuk Bey, Sosyal hizmetin gelişmiş olduğu bir sistem oturtulduğu zaman ancak bir alternatif yaratılabileceğini söyledi. Eğitim, maliye, çevre ve sağlık sistemlerinin önemine vurguda bulundu.
Şahin Tekgündüz: Basın ve medya özgürlüğüne ilişkin konuşmak istediğini belirten X, Tırlarda saklanan silah haberleri üstüne getirilen yasakları dile getirdi. Yardım malzemeleri taşıdıklarını iddia etmelerinin üstüne, yardımların öncesinde göstere göstere yapıldığını ve bu kez ısrarla saklanıyor olmasını ve MİT’in görevlendirilmesini ilginç bulduğunu ifade etti. İktidarın savaş suçu işlemeleri sebebiyle yargılanacağını umduğunu belirtti. Tekrar iktidara gelmeleri durumunda basının başına geleceklerden endişe duyduğunu belirterek konuşmasını sonlandırdı.
Ali Faik Aydın: Cumhurbaşkanı’nın olmayan yetkilerini kullandığını ve anayasayı ihlal ettiğini belirten Aydın, davranışlarının başkanlık sistemini yansıttığını belirtti. Cumhurbaşkanı’nı yargılamak için yalnıza vatana ihanetin gerçekleşmesinin gerekmediği, anayasa ihlalinin de bir yargılama sebebi olabileceğini aktardı.
Hüsnü Adalı: Yaptığı bir alıntıyla Sivil itaatin tehlikesine dikkat çeken Adalı, Tele10 örneğini vererek HDP’nin barajı aşacağını umduğunu söyledi.
Şanar Yurdatapan: Düşünce Suçuna Karşı Girişim olarak Sivil İtaatsizliklere Can Dündar’a açılan soruşturma ve ‘Askere gitme’ adlı kitaba açılan dava üzerine tekrar başlatacaklarını açıklayan Yurdatapan, devletin yalancılık geleneğini vurguladı ve devletin kendisinde bu hakkı meşru gördüğünü söyledi. Yalanı ne kadar tekrar ederlerse, gerçeğin yerine geçeceğini düşündüklerini ancak bunun doğru olmadığını söyledi. Bu geleneğin, politik gelenekte çok ciddi bir tahribata sebep olduğunun altını çizdi.
Vasfi Kösebey: Devletin mahremiyetinin olması gerektiğinden bahsetti. Devletin IŞID’e yardım etmesinin çok normal olduğunu; çünkü IŞID’in İran’la savaştığını ekledi.
Mustafa Haksever: Bundan önceki yıllara göre halkın daha bilinçli olduğunu söyleyerek konuşmasına başlayan Haksever, toplumun geliştiğini partilerin de değişim içinde olduğunu ve bunu umutlandırıcı bulduğunu açıkladı. Kimsenin dört dörtlük olmadığını ancak önemli olanın gelişme olduğunu söyledi. Halkın vicdanına güvendiğini ve ümitli olduğunu bildirerek konuşmasını sonlandırdı.
İzzet Özdemir: %10 barajını eleştiren İzzet bey, çok sesliliği kısan siyasi yapıya dair düşüncelerini bildirdi. Türkiye nüfusunun 1/4’nün İstanbul’da olmasının da sakıncalarını dile getirdi.
Yakup Kadri Karabacak: TkMM’nin “herkese eşit yakınlık” ilkesinin zaman içinde geliştirdiği bir sıkıntıya değindi. 82’ Anayasasının getirdiği zorluklara değinen moderatör, kimsenin güvenmediği bir yargı sisteminin olduğunu söyledi. 8 Haziran’da nasıl bir tabloyla karşılaşılırsa karşılaşılsın, TkMM olarak, üstünde durulması gereken ilk şeyin yasama sürecine sivil toplumun katılımı için uğraşmak olduğunu belirtti.
Filiz Kerestecioğlu: Bütün Dünya ile iyi ilişkiler içinde olmamız gerektiğine inandığını belirten Kerestecioğlu, Ortadoğu’daki duruma dikkat çekti. Cumhurbaşkanı’nın sürekli hakaretten dava açmadığı, daha özgürlükçü bir toplum dilediğini belirtti. ‘Herkes bize düşman’ devlet geleneğinin Türkiye’de oldukça yerleşik olduğundan bahseden Kerestecioğlu, daha şeffaf, sivil toplumun da hakkını veren, hepimizin ortak iradesiyle, daha özgürlükçü bir anayasanın yapılabileceği bir dönemin gelmesini temenni ettiğini bildirdi. TkMM’ye ilk kez katıldığını bildirip teşekkürlerini sunan Kerestecioğlu, TkMM’yi kurulduğu zaman duyduğunu ve çok olumlu bir gelişme olarak değerlendirdiğini ancak daha fazla kadın ve genç olursa daha da iyi olabileceğini belirterek konuşmasını sonlandırdı.