YER: Tunus Cad. 91/8 Kavaklıdere Çankaya
TARİH: 2 Mayıs Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / ANGİKAD (Zerrin Ateş – YK Üyesi)
2 / Oy ve Ötesi (Özlem Karacasu – Ankara İl Sorumlusu)
3 / Kürd-Der (Mehmet İhsan Kandemir – YK Üyesi)
4 / 10. Yıl İnisiyatifi (Fulya İnci – Üye)
5 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Üye)
6 / Hacettepe Üniversitesi Kuir Araştırmaları Topluluğu (Doğukan Taylı – Başkan)
7 / Doğal Yaşam Derneği (Yıldırım Kaya- Başkan)
8 / İHD (Hüseyin Küçükbalaban – MYK Üyesi)
9 / Öğrenci Velileri Derneği – ÖVDER (Enver Önder – Gen. Bşk.)
10 / Antikapitalist Müslümanlar ((Bülent Durukan)
11 / AEGEE (Avrupa Öğrencileri Forumu) (Esma Demirel – YK Üyesi)
12 / Demokraside Birlik Vakfı (Ahmet Çavuşoğlu – Bşk. Yrd.)
13 / Çocuk İhmalini ve İstismarını Önleme Ağı (Türkay Asma – Başkan)
14 / Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (Göksu Günay – YK Üyesi)
15 / İlk-Der (Nazik Erdal Akyüz – Üye)
16 / Kafkas Dernekleri Federasyonu (Zeki Kartal – YK Üyesi)
17 / Mazlumder (Ayşegül Sarıkaya – Ankara Şube YK Üyesi)
18 / ÖZEV (Bülent Avcılar – Üye)
19 / Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği (Kemal Akkurt – Başkan)
SENDİKALAR – FEDERASYONLAR
1 / Hak-İş (Yakup Göker – Şube Yöneticisi)
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 2 izleyici katıldı.
MODERATÖR
Oya Özden
GENEL KONU: Seçim Beyannameleri ve 10 İstek
KONUŞULANLAR
Oya Özden: Geçmiş 1 Mayıs’ınız kutlu olsun. İsterdik ki bayram havasında kutlayalım ama maalesef bu ülkede bunun için henüz erken. Dilerseniz şimdi öncelikle videomuzu izleyelim, sonra toplantıya başlayalım.
1 / Kemal Akkurt: Özellikle bugüne kadar açıklanan seçim bildirgelerinde vurgu yapıldı, hukuk devleti yok edildi. Türkiye’de bir düşman hukuku yaratıldı. Bunu önce Gezi’de sonra Roboski’de yaşadık. Dün 1 Mayıs’ta da tekrarlandı. Düşman hukuku Hitler döneminde yaratılan bir kavram. Yani Ak Parti’li olmayan herkes düşman hukuku kapsamında görülüyor buna göre. Kuvvetler ayrılığı yok edildi, özellikle 2007’den sonra. Önce yasama ve yürütme tek eldeydi; 2007’den sonra özellikle son iki yılda yargı da tek kişinin eline geçti. Yapılmak istenen sisteme ön hazırlık anlamında; 7 Haziran’da iktidar partisi tarafından çoğunluk sağlanırsa, bu fiili duruma yasal bir kılıf uydurulacak. Ergenekon, Balyoz, KCK, Oda TV davalarında gördük. O zamana kadar kanka olanlar taraflar, birbirlerinin kirli çamaşırlarını dökmeye başladı. Bunun yansıması birkaç gün önce İstanbul’da yaşadığımız 29. ve 32. Asliye Ceza Mahkemeleri hakimlerinin başına gelenler oldu. Asliye Ceza hakimlerinin verdikleri karardan dolayı tutuklandıkları Türkiye’de de dünyada da ilk. Davutoğlu seçim bildirgesinde üç Y’den bahsetmiş; yasaklar, yolsuzluklar ve yoksulluk. Türkiye yasaklar ülkesi haline geldi, yolsuzluklar ayyuka çıkmış durumda, 17 milyon insanın açlık sınırında olduğu bir ülkede yoksulluk yok denemez. Seçim bildirgeleri güzel vaatler içeriyor. AKP’ninkini saymıyorum, aynası iştir kişinin diye bakıyorum. Ekonomik, sosyal ve hukuki vaatler içeriyor. Umarım 7 Haziran’da bu güzel vaatler yaşama geçer. Bugüne kadarki otoriter, istibdat rejiminden kurtuluruz.
2 / Mehmet İhsan Kandemir: Seçim bildirgelerini üç eksen üzerinden; hukuk, ekonomi, demokrasi ve insan hakları açısından değerlendirmek lazım. AKP’nin seçim bildirgesine baktığımızda 12 yıllık iktidarında bugüne kadar ne yaptı da bundan sonra ne yapacak; dolayısıyla çok bir heyecan ve umut vermiyor. CHP gerçekten ilk kez böyle birtakım soyut değil, somut, halka dokunan, ekonomi üzerinden bir şeyler ortaya koydu. Sosyal demokrasi iddiasında olan bir partinin sosyal demokrat bazı talepleri kamuoyuna sunması olumludur. HDP’nin yeni yaşam inşası sloganıyla ve büyük insanlık düsturuyla ortaya koyduğu seçim bildirgesi benim açımdan en çok heyecan veren ve Türkiye halklarının en azından 7 Haziran’dan sonra nasıl bir durumda olacağıyla ilgili sonuçlar veren bir bildirge. Bu açıdan HDP zaten çok büyük bir baraj engeliyle karşı karşıya, çok yerden mücadele ediyor. Dolayısıyla umudumuz önce barajı aşması, sonra da bulunduğu yer itibariyle bildirgede yer alan taleplerin gerçekleşmesi için mücadele etmesidir. HDP’siz bir 7 Haziran sonrası Türkiye için felaket olacaktır. Bu beş genel beş yerel isteğe gelince; bugüne kadar en azından vekillerin ve siyasetin bunları gerçekleştirme noktasında durumun çok da umut verici olmadığını görüyoruz. Umutsuz değil, umutluyuz. Umudumuz 7 Haziran’dan Türkiye halklarının kendi kültürleriyle, inançları ve farklılıklarıyla bir arada yaşamasıdır.
Oya Özden: Bir şey hatırlatmak istiyorum bilmeyenler için. Biz 20 ilde 10 istek çalışması yaptık. Ankara’da 34 örgüt katıldı. Önce 20 ilden gelen 10 İstek’ler harmanlandı ve onların ortak paydasıyla Türkiye genelinin beş isteği ortaya çıktı. Daha sonra he ilin kendi özel yerel beş isteği çıktı. Bugün elinizdekiler Ankara’ya özel. Burada 10 İstek’i tek tek konuşamayız süre yetmez ama 10 İstek üzerinden Songül Hanım’a sorular iletilebilir ya da farklı bir noktadan bakılabilir. 10 İstek önemli. Geçen seçimlerde biz bundan daha başarılıydık. Seçime daha çok zaman vardı ve adayları daha çok toplantıya getirtmiştik ve imzalatmıştık. İmzalayan adayların bir kısmı da meclise girmişti ve çalışma fırsatımız daha fazla olmuştu. Geçen ay Gülser Hanım geldi biliyorsunuz HDP’den, ona da imzalatacağız. Ne kadar çok adaya imzalatırsak ve o adaylar milletvekili olurlarsa, daha çok birlikte çalışma fırsatımız olur diye düşünüyorum.
3 / Zerrin Ateş: Seçim bildirgelerine yan yana baktığımızda, yüzde 90’ının aynı sözcükleri kullandığını görüyoruz. Kitabi olarak güzel konuşuluyor fakat benim gözümde Ak Partisi’nin hiçbir değeri yok. Son 12 yılda yaptıklarını biliyoruz. Yasama, yürütme ve yargıyı yerle bir etmiş, bu kadar yolsuzluğa sebep olmuş bir iktidar. Bu toplantıları yapar olmuşuz, neden buna ihtiyaç duyuyoruz, tamamen AKP’nin demokrasiyi yok etmesi sonucu buradayız. Diğer partilerin bildirgeleri gayet güzel umarım verdikleri sözü tutarlar. HDP’nin mutlaka barajı aşması gerektiğini düşünüyorum. Uzun vadede de temsiliyet düzeyinde herkesin bu fırsata kavuşması gerektiğini düşünüyorum. Biz ne yazık ki burada zaten olması gereken isteklerimiz üzerinden konuşuyoruz, bunu konuşmak bile çok acı. Birinci ikinci sırada seçilebilecek çok arkadaşım var, kendi adıma 10 İstek’i onlara imzalatabileceğimi düşünüyorum. CHP’nin ön seçim yapmasının ve Kılıçdaroğlu’nun dedikodu yapmayı bırakıp yapacakları üzerine konuşmasının olumlu etki yaptığını görüyorum. Umarım MHP de yarın açıklar. Seçim bildirgelerindeki sözcükler iyi ama aynı şeyi AKP de söylüyor. Ama yapılması çok önemli. Bunları yapacak kişiye nasip olsun.
4 / Fulya İnci: 10 İstek üzerinde çok fazla durmayacağım çünkü hepsi son derece makul talepler. Ankara özelinde de gerçekten güzel çıkarılmış. MHP’nin açıklanmayan seçim bildirgesini merak bile etmiyorum. Bakış açısı çözüm sürecinin dışında olacak. Savaş hukukuna yöneltilmiş bir hareket tarzları var. En son Bilecik’te onların tabanının yapmış olduğu HDP il örgütüne saldırı çok açıktı. Düşmanlık kabul edilebilir değil. CHP ve HDP’nin bildirgeleri son derece güzel. CHP’nin umduğumdan çok daha iyi bir bildirgesi var, umut verdi. Sosyal demokrat bir yönetimin bugüne kadar bazı söylemlerine son verdiği çok özet bir bildirge sundu. Liderin söylemi de olumlu. HDP’ninkini, eş başkanların durumunu da çok olumlu buluyorum, desteklememek olanaksız. AKP’nin bugüne kadar söylediği hiçbir şeyi yapmadığını yaşayarak görüyoruz. HDP’siz bir meclisin oluşması bence de kötü olur. Ancak çözüm süreci konusuna son derece takılmış durumda; sosyal demokrat kesimden alacağı oy açısından laiklik konusundaki söylemi son derece afaki, inanç özgürlüklerinin sağlanması laiklik tanımı içerisinde değil; sosyal demokratların bakış açısında laiklik dinin devlet işlerine girmemesidir. Maalesef ben bir kamu çalışanıyım, dinin ne kadar da kamunun, eğitimin içinde olduğunu görüyoruz. MHP’siz ve CHP’siz bir çözüm sürecinin olmayacağı da açık. AKP’nin samimiyetsizliği ortada. HDP’nin koalisyonlardan korkmayın cümlesi sosyal demokratları özellikle AKP ile koalisyon yapacağı konusunda korkutuyor. Bunun altını çizerek “AKP ile hiçbir koşulda koalisyon yapmam” demesi gerekiyor HDP’nin. AKP tamamen siyasal güvenini yitirmiş bir partidir.
5 / Hüseyin Küçükbalaban: İHD olarak tüm partilerin seçim bildirgelerini inceledik, kendimize göre bir çizgimiz var; sosyal, ekonomik, çalışma yaşamı, sosyal haklar alanlarda bu bakış açısıyla baktık. İnsan hak ve özgürlüklerine dayalı bir anayasa var mı bu vaatlerin içinde? Yeni anayasa birkaç partinin beyannamesinde var ama HDP dışında bunu somut ortaya koyan parti yok. Kürt sorununun çözümü konusunda iktidarın yaptıkları ortada. CHP’nin beyannamesinde bu sorunu mecliste çözeceğiz, AKP ile başlayıp gelmiş tartışmalı bu süreçte, TBMM’yi muhatap edeceğiz yaklaşımını nasıl bir şablona oturtacağını biz pek kavrayamadık; klasik bir bakış açısı bırakıldı mı diye soru işareti bıraktı. İnançlara yaklaşım konusunda CHP’nin genel bir laiklik, geçmişte AKP’nin de belki iktidara taşınmasında büyük katkısı olan klasik din karşıtlığı üzerinde, İslam’ın ya da Türkiye’deki mütedeyyin kesimlerin inkarı üzerinden yürüyen bir laiklik anlayışının kaygı oluşturduğunu düşünüyorum. CHP Diyanet’in kaldırılmasını öngörmüyor, yeniden düzenleyip tüm inançlara anlayışlı hale getireceğiz diyor; halbuki Diyanet laikliğinin olmadığının an açık göstergesidir. Yeniden düzenlemek başlı başına bir sorun. Anadilde eğitim hakkı; CHP’nin bildirgesinde talep eden vatandaşlara anadilde eğitimin verilecek deniyor. AKP de şu anda bunu yapıyor. 10 kişi herhangi bir dilde talepte bulunursa onlara bu eğitimi vereceğiz ama dilin seçimiyle ilgili idarecilerimiz, bunu seçmemeleri için çocukları tercihlere yönlendirecekler; yani genelde bu dini eğitim oluyor. CHP’yi ele almamın nedeni, beklentimizin fazla olduğu bir muhalefet partisi olması. CHP %5’e seçim barajının düşeceğini söylüyor; HDP sıfır yapacağını söylüyor. HDP herkesin kendi anadilinde eğitim ve öğretim hakkını savunuyor. Kürt sorunu zaten tarafı oldukları için Türkiye’nin eşit yurttaşlık ve birlikte yaşam perspektifinde çözeceklerini ifade ediyorlar. Yerel yönetimler konusunda CHP biz Avrupa yerel yönetimler özerklik şartını bütün çekinceleri kaldırarak kullanılır hale getireceğiz dememiş; sadece yerel yönetimlerin güçlendirileceğini söylemiş oysaki hukuken Türkiye’nin taraf olduğu bir şart var. Geçmişle yüzleşme ve hakikatlerin ortaya çıkarılması noktasında CHP Diyarbakır Cezaevi’ni müze, Madımak’ı utanç müzesi yapacağını; Dersim arşivlerinin açılacağını ifade etmiş. Daha geçtiğimiz gün çok tartışılan Ermeni soykırımından başlayalım, bu ülkede İslami gruplara, Alevilere, Kürtlere, Ezidilere karşı da işlenmiş cinayetler var. Tüm bunların açığa çıkarılması ve adaletle onarılması noktasında cesaretli şeyler söylemesini beklerdik CHP’den ama bunu sadece HDP’nin programında gördük.
6 / Türkay Asma: Konuya ilişkin bakış açım çocuk hakları üzerinden olacak çünkü hiçbirinin bildirgesinde çocuklara yönelik ciddi bir açılım yok. Şiddet uygulamadan birbirimize saygı duyarak yaşamak; fiziksel ve duygusal şiddet, cinsel istismarın yaşandığı bir toplulukta biz bunları nasıl gerçekleştireceğiz. Önce çocuklarımıza sevgi, saygı, hoşgörüyü öğretebilmeliyiz ki böyle bir alışkanlık edinelim. Biz susan ve şiddete uğrayan çocuklarla yetişmiş bir millet meclisine gideceğiz. Çocuklara model olabilmesi için vekillerin kendilerine çeki düzen vermek için şiddetten uzak bir meclis sunmaları lazım. Yasama, yürütme ve yargının ayrılığı son on yıldır AKP döneminde yok edildi. Yargıya saygı mahvedildi, devlet mahkeme kararlarına uymuyor. Hep bir kişinin, bir gücün erkinde olan bir yönetim, meclis hiçbir zaman örnek olamaz. Yasama organında biat bitmeli, bunun için çocukların düşüncelerini dinlemeliyiz. Biz dinlemeyi bilmeyen bir toplumuz, konuşuruz çünkü çocukken susturulmuşuz. Derneklerdeki çocukların üzerinde baskı var. Bu döngü devam ettikçe her şey kağıt üzerinde kalır. CHP’nin bildirgesinde 13 yıl eğitim deniyor; meslek okullarını yaygınlaştıracağını, KOBİ’lerin sanayi tesislerine yakın kuracağını, ARGE ve bilişim ekonomisine, innovasyona önem vereceğini söylüyor. Türkiye’nin bunlara ihtiyacı var gerçekten. Ezilen kesim dediğimiz, kadın, çocuk, engelli gibi konularda ise daha çok HDP’nin bildirgesini beğeniyorum, HDP’nin kesinlikle meclise girmesi gerektiğini düşünüyorum demokrasi ve temel denge gereği. Yerelde Ankara metrosunun çalışma saatleri, herksin vaktini yiyen, gece eve hapseden bir uygulama yani halkına saygı duymayan bir yerel yönetim var. Bu konuda bildirgelerde çok ciddi şeyler göremedim.
7 / Belgin Çelik: HDP’nin de CHP’nin bildirgeleri umut verici, ikisi de LGBT konusuna yer vermişler, icraatta göreceğiz tabii. Özgürlükler alanında okyanuslar sunuyorlar içinde şaşkın balık gibi geziyoruz ama en son yakalanıp tavaya. Cumhurbaşkanımız 400 istiyor, başbakanın ne istediğini anlamıyorum, bu 400 gelecekse bu kişi devlet başkanı olacaksa ne istiyor hala. Cumhurbaşkanımız tüm partilere aynı mesafede olduğunu söyledi, böyle bir şey yok. Kılıçdaroğlu bana 4 yıl verin diyor ama 4 yılda ne olacağını biliyoruz, koltuğu sevmeye görsün. Bugün işkence yok, her şey serbest! Evin ön bahçesini güzelleştir ama arkadaki kanser otlarını görme; bu özgürlük değil. Bir tarafa hak ve özgürlük deyip diğer tarafı görmezden gelirsen olmaz. Ötekinin ötekilerini de ötekileştirdiniz. Bugün bir mahkeme tarihte ilk kez yargıç içeriye atılıyor. AKP;12 yıldır adaletinizle ve bu hakimlerle bu kararlarla çoğu insan gitti geldi, neredeydiniz o zaman? Türkiye hukuk ve yargıda gülünç gösteriliyoruz dünyaya. Özgürlük nerede? Taksim’deki 1 Mayıs? Bence dünyanın en büyük hapishanesindeyiz ve özgürlük asla gelmeyecek.
8 / Yıldırım Kaya: Önyargılar giremez deniyor ama sunuma baktım; 4 partinin beyannamelerinin bahsedildi ama ülkemizde 4 parti yok. Bugün Vatan Partisi, Saadet Partisi ya da Haydar Baş’ın partisi konuşulmuyor. Hüsrana uğradım. Konuşmacılar diyor ki HDP’nin meclise girmesini çok istiyoruz; neden HDP’yi istiyoruz da Vatan ya da Saadet Partisi’ni istemiyoruz, burada konuşmuyoruz. Toplum ve millet olarak biz kendimizle çelişiyoruz demek ki. Beyannameler güzel ama sorgulanması gereken CHP’nin ya da HDP’nin vaatleri güzelse neden seçilmiyorlar; neden barajı aşıp aşamayacağı tartışılıyor. Tüm beyannameler elma şekerine benziyor. Önce tatlıdır, sonra sertleşir ve elinizde kalan çöptür ve çöp kutusuna gider. Tüm vaatler güzel, kandırılmış insanlar olacak. Kaybedilen 4 yıl olacak. 4 yıl sonra yaşıyorsak yine beyannameleri, demokrasiyi, halkları konuşacağız çünkü kaybedilen yılları konuşmayacağız. Biz birbirimizle konuşmayı seviyoruz, topluma inemiyoruz. Farklı mecralarda kendimizi anlatamamanın cezasını, metazori olarak bize dayatılan şeyleri seçerek ödüyoruz. Güzel şeyler olmasını biz de istiyoruz. Ben oy vermek istemiyorum; oy vermemek de bir demokratik hak dediğimde eleştiriliyor. Ben insan olarak inanmadığım şeye oy vermek istemiyorum. Bizim bunları tartışmamız gerekirken, hep aynı şeyleri duymaktan ve yaşamaktan bezdim. Umutsuzum ve 4 yıl daha gidecek. Bunu ne AKP, ne CHP ne de HDP kazanacak. Bunlar birbirlerini destekleyen ve kullanan partiler. Yarın aynı şeyleri yaşayacağız ve konuşacağız.
Oya Özden: Yine aynı şeyleri yaşayıp konuşacağız belki ama ben bunun bile bir fark yarattığını düşünüyorum. Umarım bu kadar demoralize bir şekilde devam etmeyiz.
Zeki Kartal: Biz de federasyon olarak bu konuda bir açıklama yapmıştık. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin siyasi yapısını belirleyecek olan seçimler, kimlikleri, kültürleri ve varoluş mücadelesi yürüten Çerkezler ve STÖ’ler açısından özel bir önem kazanmıştır. Sekiz demokratik talebimizi belirlemiştik. Yapmaya çalıştığımız şey, bu taleplerimizi benimseyerek hayata geçirecek aday adaylarını desteklemekti. Partilerle görüşerek partilerin bunu savunması ve benimsemelerini saplamaktı. İnsanına saygılı yeni bir anayasa, kimlik ve kültürel hakların güvence altına alınması, anadili eğitiminin yaygınlaştırılması ve hayata geçmesi, Çerkez dilinde TV, radyo yayınları yapılması, Çerkez kültürüne yönelik STÖ’lerin desteklenmesi. Bir de Rusya Federasyonu’na bağlı Kafkasya ayağımızla ilgili üç talebimiz var: Anavatana dönüş hakkının tanınması, kuzey Kafkasya Cumhuriyetleriyle ilgili ilişkilerin güçlendirilmesi, Abhazya ve Güney Osetya’nın tanınması. Bu talepleri partilere de gönderdik. Bunların Türkiye ayağıyla ilgili olarak daha önce de defalarca görüştüğümüz HDP’nin bildirgesinde bunları karşılayan beyanlar var. CHP’ninkinde kısmi bir şeyler var. Bu konuda en fazla görüştüğümüz parti öncelikle HDP sonra CHP oldu. AKP ile temasımız olamadı. Kayseri, Sivas, Maraş gibi yerlerde AKP’nin oy oranının %50-60 olduğu yerlerde Çerkez’in oy verme oranı %70 mesela. Bizim dernekler etrafında örgütlenmiş Çerkezlerle, örgütsüz Çerkezlerin arasında ciddi fark var. Bu illerde yaşayanlar genellikle AKP’ye oy veriyorlar; kentlerde yaşayan insanlar daha çok HDP’ye meylediyorlar; CHP’nin son açıkladığı Çerkez aday sayısının gazla olması nedeniyle CHP’ye kayış var gibi görünüyor.
Enver Önder: Bu siyasi partilerin beyannamelerini açıklayanları inceledik. Katıldığımız, eksik bulduklarımız var. Genel olarak tek tek irdelenmesini çok gerekli görmedik. Bizde çok partili yaşama geçileli beri açıklanan beyannameler uygarca bir araya getirilse dünyanın en demokrat ülkelerinin beyannameleriyle yarışabilir iddiasındayız. Ancak karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar söylemini üreten bizim kültürümüz. Politikacılarımız da halkın önünde, yazılı açıklamalarında güzel şeyler söylemelerine karşı, meclise gittiklerinde, meclis ve halkın arasında iletişimsizlik doğuyor. Bizde demokrasi çocukluk hastalığını, dünden bu yana, aşamamış, halkla bütünleşememiştir. Bugün demokrasinin olmazsa olmazı üzerinde durmalıyız. Seçmek, seçilmek ve seçtiklerimizi denetlemek ve değiştirmek konusunu başaramadıkça, kim neyi vaat ederse etsin, bunlar gerçekleşemeyecek. Karamsar değilim ama gerçek bu. “Yerel yönetim benim metro ulaşımımı işkenceye dönüştürdü” diyor bir arkadaşımız, kesinlikle doğru. Bir adam bir ülkenin başkentinde yirmi beş yıl vazgeçilmez belediye başkanı ilan edilirse, sağlıklı bir adam olsa ruh sağlığı bozulur. Bu insanın bir şeyler vaat etmeye, şirin görünmeye gereksinimi kalmaz. 15 yıla yakın zamandır iktidarda kalan AKP’nin tavrı da aklı sıra sistemi değiştirmek; ilkelliğe, padişahlığa, diktatörlüğe doğru. Bugün Türkiye’nin en acil sorunu AKP’nin gitmesidir. Bunu partizan bir mantıkla söylemiyorum. AKP’nin yerinde başkası olsaydı bile, 15 yıl içinde insanlara kendi kanlarıyla suladıkları toprakları yasaklayan bir yönetimin değişmesi gerekiyor, demokrasi bu demek. Değişmeyecekse adını demokrasi koymamalıyız.
Yakup Göker: Seçim yaklaşıyor. MHP dışında partilerin seçim beyannameleri açıklandı. Hepsi aşağı yukarı aynı şeylerden bahsediyor; demokrasi ve özgürlükten bahsediyorlar. Özgürlük olabilmesi için taşeronlaşmanın kalkması gerektiğini ve örgütlenmenin önünün açılması gerektiğini düşünüyorum. İlerlemiş demokrasilerde bunlar olması gereken şeyler. Dilerim bu söylenen lafta kalmaz ve uygulanırlar.
Özlem Karacasu: Gidip partilere üye olun, oylarınıza sahip çıkın. Bir partiye üye olmak istemiyorsanız, bir partinin müşahidi olmak istemiyorsanız; gelin bizimle birlikte olun ve tüm partilere eşit bir şekilde mesafede durarak, oylarınızın doğru sayıldığından ve iletildiğinden emin olmak için gayret gösterin. Partilerden de bu konuda dileğimiz şu; kendi müşahitlerinizle sandıklarınızda yer alacaksınız ancak bir parti için çalışan insanlar çok kolay demoralize olabiliyorlar. Ben daha önce de defalarca bağımsız kuruluşlarla, Oy ve Ötesi ile oldum. Yerel seçimlerde örneğin; küçücük bir haber bile manipüle ediliyor; daha sandık açılırken, dışarda gelen haberler yüzünden parti müşahitlerinin bırakıp gittiğini gördüm. O kadar korkunç rakamlar geliyordu ki oraya, insanlar kalkıp gidiyorlardı. Sandık müşahitlerinizin orada kararlı bir şekilde kalmalarını sağlamanız gerekiyor. Herkesten kendi dernek üyelerini de işin içine katacak şekilde; Oy ve Ötesi’ne destek vermeleri, sandık görevlisi olmaları yönünde desteklemelerini rica ediyorum.
Bülent Durukan: Antikapitalist Müslümanlar adına buradayım ama HDP’den Ankara 1. Bölge adayıyım aynı zamanda. 10 İstek, seçim bildirgelerine girse şaşırmazdık, bu maddeler unsur olabilirdi. Seçim bildirgeleri aslında olmayan ama olmasını istediğimiz şeyleri, ideal olanı ama aynı zamanda eksik taraflarımızı anlatıyor neye ihtiyacımız olduğunu anlatıyor. Hepsinin hedefi özgür ve büyük bir toplum ve ülke hayalinin nasıl gerçekleşeceğine dair ekonomik, sosyal, siyasal birtakım noktalara atıfta bulunuluyor. Demek ki eksiğimiz aslında büyük ve özgür bir toplum. Psikiyatride bir insanın varoluşunu incelerken 0-2 yaşına çok önem verirler. Biz de Cumhuriyet’in 0-2’sen bakacağız. Biz Cumhuriyet’i hangi temel üzerine kurduk, hangi ilkelerde kendimize ilerde karşılaşabileceğimiz tuzaklar kurduk ve şimdi o tuzaklara düşünüyoruz. Burada bir Atatürkçülük eleştirisi yapmıyorum ya da Atatürk’e negatif bir şey söylemek istemiyorum. Ama dönemin şartlarında, iki dünya savaşı arasında, mareşal düzeyinde bir asker olarak muhtemelen bunları görüyor ve ilkeleri ona göre belirliyor. Ama biz şimdi yeni yüzyıldayız, bu ülkeyi yeniden dizayn edebiliriz, bu ilkeleri geliştirmeliyiz. Bunun için hakikatlerle yüzleşmeliyiz. 1923-2015 arasını 7 Haziran ile birlikte 0-2 kabul edip geleceğe dönük çalışmalar yapabiliriz. Hangi halklara, inançlara neler yapıldı? Her inançtan, görüşten insana zulüm edildi? Atatürkçü insanlara da bugün zulmediliyor. Yarın, iktidardakilere zulmedilecek. Zalim mazlum ilişkisinin değişmez kuralı, iki tarafın yer değiştirmesidir. Hz. Ali’nin mazlumluğu kabul etmemeye yönelik sözleri vardır, bilir ki mazlum bir süre sonra zalime dönüşecektir. Bu iktidar başörtüsü, inanç konusunda zulümlere uğradılar. Bizim partinin seküler olduğuna dair eleştiri geldi. İstanbul 2. Sıra adayımız Hüda Kaya üç kızıyla birlikte başörtüsü nedeniyle idamla yargılandı. Bu hak mıdır? Biz bu insanların da zulme uğramasını engellemeliyiz. Bizim listelerimizde o nedenle çok renklilik görebilirsiniz, o listelerde zulme uğramış çok insan yer buldu kendine. Bu işi çözmemizin bir yolu şu: Bir Alevi’nin hakkını bir Sünni, bir Sünni’nin hakkını bir Alevi, bir Kürt’ün hakkını Bir Türk, bir Türk’ün hakkını bir Kürt arkadaş savunacak. Cumhuriyet’i ve yaşadıklarımızı unutmadan ama bunları intikam duygusuna dönüştürmeden, yeniden hayata dönmeliyiz.
Ahmet Çavuşoğlu: Seçim bildirgelerinin hiçbir anlamı yok, bugüne kadar oldu mu ki, hala üzerinde tartışıyoruz. Her seçim döneminde bunlar yazılıyor, yazıldığıyla kalıyor, yazanlar da hatırlamıyor. Oradakilerin tam tersini iktidara gelince uygularlar. Çünkü Türkiye’de 80 yıldır demokrasi uygulanmıyor, tiyatrosu oynanıyor. Burada insan sorunu var. Türkiye’de halka kabahat bulmak kolay ama asıl sıkıntı biz aydınlarda. Biz demokrat değiliz. Hepimiz kendimize demokrasi ve özgürlük istiyoruz ama bir diğeri için yok oluş. 1977’de Taksim meydanında da böyleydi, 82 ihtilalinde de böyleydi. Burada 10 madde sıralanmış; bunların da bir anlamı yok. Bir tane istek olmalı, o da demokrasi. Demokrasi olmadan diğerlerinin gerçekleşmesi mümkün değil ki. Hep demokrasiyi es geçiyoruz. Önce kafalarımız sonra taleplerimiz demokrat olmalı. 82 Anayasası’nda Kenan Evren’i eleştirmişlerdi, “Beş general anayasa mı yapacak?” diye. O da cevaben “Beş parti genel başkanı yapınca oluyor da beş general yapınca neden olmuyor?” demişti. Biz saltanatı kaldırdık diye dövünüyoruz oysa sultanlarımız değişti, sayısı arttı. Bugün hangi parti iddia edebilir ki, biz demokratız, yöneticilerimizi demokrasinin bütün kurum ve kurallarını işleterek seçiyoruz diyebilir mi? Biz bunlardan demokrasiyi talep etmedikçe, diğer şeylerin talep edilmesi veya onların bu vaatleri vermesinin ne kadar anlamı olabilir ki? Bu yüzden yapmamız gereken sadece tam anlamıyla katılımcıyı demokrasiyi talep etmek. biz aydınların önce birbirimize tahammül etmeyi ve birbirimizi anlamayı, karşıt görüşü kabullenmeyi öğrenmemiz lazım. Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi bir başkasına yapılmasına da şiddetle karşı çıkmalıyız. Temel prensip bu olmalı.
Göksu Günay: Hatay sınırındaki köyde 35 Alevi katliamı var ve korkunç fotoğraflar var. ben gerçek olduğuna inanamayarak baktım. Çocukları yatırıp kurban gibi boğazlarını kesiyorlar. Bu gerçekse neden toplanıp bu adamlara dur demiyoruz diye bir duygu yaşıyorum. IŞİD şu an sınırımızda. Biz seçim umuduyla gelip buralarda konuşuyoruz. 10 talep, seçim bildirgeleri diyoruz ama tüm konuşmacıları dinleyince yine de içimde karamsarlığa teslim olmama düşüncesi bile iyimserlik gibi geliyor. HDP’nin en büyük avantajının %48 oranındaki kadın adayları olduğunu düşünüyorum. Özellikle kadın eş başkanlar çok sert konuşuyorlar. Geçen gün Pervin Buldan Öcalan önderlik konusunda çok sert şeyler söyledi. CHP tabanından ve başka partilerden oy almak isteyen bir parti tehdit gibi söylememeliydi bunları. CHP’nin bildirgesini ben de beğendim. İmam Hatipleri biz kurduk, neden kapatalım demesini onaylamadım. AKP yolda düşen iki sayfa dedi çıktı ortaya; başkanlık diye tutturan birisi var. Bu partilerin ekonomiye bakışları beni ürpertiyor çünkü liberal ekonomiye devam deniyor ve sosyal yardımlarla dezavantajlı gruplar kazanılmak isteniyor. Emekliye iki ikramiye vb. gibi. Halbuki savaş çıkaran kapitalist sistem içinde, sistemin argümanlarıyla bu düzeni ne kadar götürebiliriz.
Nazik Erdal Akyüz: Yıllarca Anadolu’da birlik beraberlik içinde tüm farklılıklarımıza rağmen yaşamışız ve farklılıklarımızı korumuşuz. Beyannameler de bu farklılıklardan doğuyor. Seçime giderken çok gergin görüyorum Türkiye siyasetini ve insanları. Üniversitede her görüşten arkadaşla aynı odada kaldık, yeri geldi ekmeğimizi peynirimizi paylaştık. Ama şu an insanlar birbirine olumsuz duygularla bakıyor ve ilerisi için hoş değil. Önemli olan halkın iradesinin sandığa yansıması. Anadolu insanına güvenmeliyiz. Halk neye karar verirse, buna saygı duyulmalı, demokrasi de bu değil midir? Anadolu halkının basiretine güveniyorum; hepimiz birlik beraberlik içinde, hangi parti seçilirse seçilsin, o doğrultuda kardeşçe bir yaşam temenni ediyorum. Başkanlık sistemi bence Türkiye’ye çok uygun bir sistem, bu sistemi savunuyoruz. Seçim beyannameleri noktasında CHP’nin özellikle ekonomiyle ilgili söyledikleri komik ve ütopik geldi bana. Geçmişte Cem Uzan bunları kullanmıştı sanıyorum. Bakalım CHP’ye ne katacak? Gerçekçi değil. Az önce bir arkadaş dedi ki “Biz entelektüel insanlar, doğruları söylüyoruz ama halka anlatamıyoruz.” Evet, çünkü halktan kopuk yaşıyoruz. Halktan kopuk yaşarsak, halkı anlamazsak, içlerine girmezsek onlara bir şeyler anlatamayız. Ben 97 mezunuyum. 1 metrekarelik bez yüzünden resmi kurumlara gidemedik, muayene olamadık. Biz devlette kariyer yapamadık. Dışlandık, aşağılandık. Kimisi bunu kullanacak, sömürecek.
Oya Özden: Şimdi sözü Songül Hanım’a verelim. HDP seçim beyannamesini nasıl hazırladı? Altını çizmek istediğiniz hususlar neler? Daha sonra kendi aldığı notlar üzerinden size cevap versin.
Songül Erol Abdil: Daha önce de belediye başkan adayıyken bu toplantılara katılmıştım. Ben sendikal faaliyetlerde bulundum, Dersim’de belediye başkanlığı bir dönem. Ankara 1. Bölge 3. Sıra adayıyım. HDP olarak seçim bildirgemiz, diğer partilerin bildirgelerinden en önemli farkı, özgürlükçü, eşitlikçi ve radikal demokrasi diyoruz. Radikal demokrasi dememizin nedeni diğer partilerin bildirgesinde olmayan vaatlerimiz var. Birkaç başlıkta özetleyeceğim. Farklı toplumsal kesimlere hitap ediyor, bu kesimleri bir araya getirecek şekilde adaylıklar koyduk. Kendim Kürt’üm, Alevi’yim ama aynı zamanda sosyalistim, kadınım. Tüm bu kimliklerim nedeniyle bu ülkede farklı baskılar yaşadım. Ekonomik eşitsizliği gidermek için programımız var. Doğa ve ekolojiyi esas aldık, sadece insanı değil. Eş başkanlık sistemini çok önemsiyorum. Katılımcı demokrasiyi gerçekten sağlıyor musunuz diyen bir katılımcımız oldu. HDP’nin bunu sağlamak için zaman zaman çok radikal davrandığını düşünüyorum, oy kaybetmeyi göze alacak şekilde hatta. En çok da kadınları aday göstermede yaşadık bunu. İlk kadınlarımız aday olduğunda, “ama biz kaybederiz, oy alamayız” endişelerine rağmen, bu uygulamada kararlı davrandık. En çok kadın aday gösteren HDP. Bu yaklaşım diğer partileri de zorladı, toplumda bu konu açığa çıktı. Önce kadınlar kabul edilmiyordu, yönetime geldiler, kadınlar farklılıklarını gösterebildiler. Şu anda toplum da kadın adaylara olumlu bakmaya başladı. Anayasayı değiştireceğimizi söylüyoruz. Ama bu aşamaya gelene kadar uygulamalarımız var. Koltuklardan bir türlü kalkamıyoruz ya hani; 25 yıl aynı koltukta oturan insan nasıl düşüyor? Bunu engellemek için bir vekil iki dönemden fazla üst üste aynı yerde görev yapamayacak. Adaylaşmalarda da bunu uyguladık. İki dönem vekillik yapan arkadaşlarımız aday gösterilmedi. Bildirgemizde Diyanet’in kaldırılması konusu var. Buradaki tüm katılımcılar inançları nedeniyle sorun yaşadıysa Diyanet’in uygulamalarından kaynaklı. Bunu sadece HDP söylemiyor. AKP’nin seçim bildirgelerine bakın; 25 yıl önce, iktidara gelirse Diyanet’i kaldıracağını, her dine eşit yaklaşacağını söylüyor. YÖK’ü kaldıracağını söylüyor, şu an en fazla etkili oldukları kurumlardan biri. HDP Diyanet’i kaldıracağım deyip, dini baskı altına alacakmış gibi yaygara kopartılıyor. Bu, iktidarın cephesinden geliyor. Hiçbir parti şu anda ben Diyanet’i, YÖK’ü kaldıracağım demiyor HDP dışında. Vicdani red var; askerlik yapmak istemeyen kimse zorla askerlik yapmasın diyoruz. Anadilde eğitim hakkı konusu var. Biz bu ülkede dilimiz, inancımız nedeniyle baskı yaşadık diyor bir arkadaşımız, ama o özgürlükçü söylemle iktidara gelenler yine en çok baskıyı yapıyor ve en fazla baskı yaptığı kesim Kürtler. Çerkez arkadaşımız da söyledi, anadilimizde eğitim görmek istiyoruz diye. Bizim halkımız da Türkçe bilmediği için gittiği hastaneden kovuluyor, çocuğunu muayene ettiremiyor. Hala bu süreçler yaşanıyor. Bu hükümet barış ve çözüm sürecini kendine kalkan olarak kullanıyor. Avrupa ülkeleri, gelişmiş ülkeler bu hükümete, gün geçtikçe basına, farklı kesimlere baskı yaptığını söylüyor. Hükümet de barış ve çözüm sürecini işletmeye çalıştığını söylüyor. Anadilin resmileşmesi ya da insanların anadillerinde eğitim hakkını sağlamak için adım atmıyorlar. HDP, sadece Kürtlere değil, anadilde eğitim görmek isteyen herkese sağlansın bu olanak Bu ülke kesinlikle bölünmeyecek, parçalanmayacak; aksine birliktelik duygumuz birleşecek. HDP olarak kesinlikle bu toplumu ayrıştırmak yaklaşımında değiliz. Ancak basın bize fırsat vermiyor, kendimizi anlatamıyoruz. Eş genel başkanlarımız, adaylarımız anlatamıyor. Biraz daha kendimizi anlatabilsek, daha çok kaynaşırız diye düşünüyorum.
Soru-Cevap
Oya Özden: Sivil toplum örgütlerinin açıklamalarından ve sorularından derlediğim soruları yönelteyim öncelikle. Kemal Akkurt, kuvvetler ayrılığının yok edildiğini, düşman hukuku yaratıldığını söyledi. Buradan yola çıkarak, HDP’nin bir yargı reformu var mı, varsa yargının bağımsızlığı / tarafsızlığı için neler öngörüyorsunuz?
Songül Erol Abdil: Kuvvetler ayrılığıyla ilgili anayasada temel değişiklikler yapmak istiyoruz. TMK, ceza yasasında anayasal değişiklik istiyoruz. HSYK’nın kesinlikle kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Yargıçların hukukçuların yeniden örgütlenmesi gerekiyor, özerk olması gerekiyor. İki tane yargıç karar vermiş, yanlış bir karar varsa bir üst mahkemede bozulur. Sen o yargıçları karar verdiler diye gözaltına alamazsın. Bu başkanlık sistemini de bu nedenle doğru bulmuyoruz. Yargının bağımsız, kuvvetler ayrılığının net olarak tanımlanmadığı, her şeyin birbirine karıştığı bir sistemi doğru bulmuyoruz.
Oya Özden: AKP ile hiçbir koşulda koalisyon yapmayacağınızı belirtir misiniz?
Songül Erol Abdil: Pankartlarımıza bile yazmışız. Seni başkan yaptırmayacağız.
Fulya İnci: Koalisyon kurulması gerekti diyelim. HDP, AKP ile hiçbir koşulda koalisyon yapmayacağım desin çünkü AKP’nin tekrar iktidara gelmesine karşı büyük bir öfke var. Ben tabandaki düşünceyi aktarıyorum; böyle bir endişe var yani.
Bülent Durukan: Bu kaygı şuradan kaynaklanıyor. Selahattin başkan diyor ki, biz devletle mücadele ediyoruz ama AKP ile müzakere ediyoruz diyor. Bu müzakere ediş ve karşılıklı oturuş, anlaşma gibi görünüyor.
Fulya İnci: Selahattin Başkan koalisyonlar olabilir dedi. AKP ile koalisyon yapar mısınız sorusuna verdiği yanıt bu olduğu için bu son derece kaygı verici bulundu.
Oya Özden: Karşılıklı konuşmaya dönüşmesin lütfen. Bu kaygıyla ilgili Songül Hanım cevabını versin. Ama burada size yapmayacağız diye bir söz veremez, 7 Haziran aritmetiğine bağlı bu. Şuradan da bir soru geldi; MHP-CHP koalisyonuna dışarıdan destek verir misiniz?
Songül Erol Abdil: Eş başkanımız da bir TV programında şunu söyledi; u koşullarda AKP ile ittifak yapacak zeminimiz yok. HDP bir ilkeler partisi. Siz neden çözüm sürecini yürütüyorsunuz da deniyor. Biz diyoruz ki AKP iktidarda olduğu için onlarla çözüm sürecini yürütmek zorundayız. Yarın CHP hükümeti ya da farklı bir hükümet gelir ya da biz hükümet oluruz; o zaman çok daha farklı şeyler olur. Biz bu süreci onlarla yapmak zorundayız. CHP-MHP koalisyonuna da bu kapsamda yaklaşırız. Gerçekten CHP-MHP hükümeti gerçekten anayasa değişikliği yapacağız, barış ve çözüm sürecini yürüteceğiz, katılımcı demokrasiyi esas alacağız; beyannamelerdeki güzel şeylerin uygulanmasına her zaman destek veririz.
Oya Özden: Bir katılımcımız HDP’nin laiklik tanımını afaki bulduğunu söyledi. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Songül Erol Abdil: Laikliğe bana göre CHP afaki yaklaşıyor çünkü biz laiklik ilkense uygun söylemler koymuşuz bildirgemize. Biz Diyaneti kaldıracağız diyoruz, zorunlu din derslerini kaldıracağız. Herkesin kendini özgürce hissettiği bir ortam yaratacağız. CHP diyor ki biz Diyanet’i yeniden düzenleyeceğiz. HDP’nin laiklik tanımlaması daha çok yerine oturuyor. Biz özgürlükçü laiklik diyoruz. Bu laiklik anlayışı nedeniyle farklı kesimler sıkıntı yaşadı. Özgürlükçü yaklaşsaydık bazı toplumsal olaylar bu kadar sorun olmayacaktı.
Kemal Akkurt: Zorunlu din dersi konusu çok geçtiği için söyleyeceğim. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin iki kararı var, Türkiye’yi mahkum ettiler. Türkiye’nin anayasada ve yasalarda gerekli düzenlemeyi yapmaması anayasa ihlaldir. Avrupa Konseyi’nden ihraç edilme durumuyla karşı karşıya. Bu durum AKP’yi sevindirebilir belki çünkü AB ve Avrupa Konseyi’ne ihtiyacı kalmadı ama bizim hala ihtiyacımız var. Bu sadece HDP’nin görüşü değil, evrensel bir kural olmak zorunda.
Ayşegül Sarıkaya: HDP’nin meclisteki muhalefetiyle alakalı mevcut muhalefeti düşündüğümde muhalefet en önemli eksiklik şu anda mecliste çünkü CHP ve MHP’nin kalıplaşmış söylemleri AKP’ye etki etmiyor. AKP seçmenini etkileyecek seçmenleriniz var. şöyle bir endişem var. HDP belediye seçimleri sırasında ya da 17 Aralık’ta AKP’yi desteklediği yönünde eleştiri almıştı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Sarıgül’ün karşısına Sırrı Süreyya gibi güçlü bir aday çıkarılıp oyları böldü ya da 17 Aralık’ta diğer muhalefet partilerine göre çok yumuşak yorumlar yaptı diye. Çözüm süreci çok önemli. AKP’nin milliyetçi tabanının da oylarını düşürecektir. Yani bunu daha fazla olumsuz etkilememek için HDP muhalefetini yumuşatır mı? Tüm haksızlıklara muhalefet edecek misiniz, çözüm süreci tehlikeye girse bile?
Songül Erol Abdil: Şu ana kadar 25 milletvekilimiz var ve sürekli halkın içinde muhalefet yürüttüler. Daha 1 Mayıs’ta bir vekilimiz gaz bombasına maruz kaldı. Etkili bir muhalefet yürütüyoruz her türlü eşitsizliğe rağmen. Basının rolü çok önemli. Yaptığınız çalışmaları çok görünür kılmadığında sorunlar yaşanıyor, bu etkili muhalefeti biz de sürdüreceğiz. Seçim beyannamelerimizdeki söylediklerimizi anayasada olmamasına rağmen uyguluyoruz. Belediyelerde eş başkanlık uygulamamız var. İki dönem üst üste belediye başkanlığı yapılamıyor. Kesinlikle oy kaygısıyla hareket etmiyoruz, ilkelerimizi uyguluyoruz. Dönemsel politikalarımız yok, uzun vadeli çalışmalar yapıyoruz. Kararlı davrandıkça toplumsal desteğimiz artıyor.
Ayşegül Sarıkaya: Muhafazakar kesimin desteğini de alabileceklerini düşünüyorum ve LGBT ile ilgili çalışmaları geri planda kaldığı düşünülüyor.
Songül Erol Abdil: LGBT’lere ilişkin politikalarımızın öne çıktığına ilişkin görüşler bile geliyor. Nasıl Diyanetin kaldırılmasında geri adım atmıyorsak, tüm politikalarımızda da kararlı olacağız. Sırrı Bey’i orada aday göstermemiz CHP oy kaybetsin düşüncesiyle ilgili değil. Seçim çalışması yürütürken ve a adayları belirlerken, toplumun farklı kesimlerinde nasıl destek buluruz, nasıl görünür oluruz diye düşünüyoruz. Bundan sonra da böyle devam edecek.
Mehmet İhsan Kandemir: Size yöneltilen eleştirilerden biri de demokratik özerklikle ilgili. Sanki Kürt coğrafyasını ayrı bir yönetim olarak algılanıyor. Sizin gerçekten böyle bir amacınız mı var, Türkiye’yi bölmek mi istiyorsunuz?
Oya Özden: Yerel yönetimler özerklik şartına da değinebilirsiniz burada.
Songül Erol Abdil: Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na Türkiye imza atmış ama üç maddesine çekince koymuş. Bunun nedeni Türkiye’de yaşayan farklı halkların kendini ifade etmelerinin önündeki engeli kaldırmamak. Yerellerde kendi anadilinde eğitim görmek isteyen herkese belediye bu olanakları sağlar deniyor. Türkiye buna çekince koymuş. Türkiye bölünür, parçalanır düşüncesi var hep. İkinci olarak da yerellerdeki doğal kaynaklardan sağlanan gelirleri belediyeler kullanır deniyor. Buna çekince koymasının nedeni de şu; Gülten Kışanak bizim yerellerimizdeki doğal zenginliklerden kaynaklanan mali gelirlerin belediyede kullanılmasını istiyoruz demişti. Oysaki Avrupa bunu sağlıyor ama Türkiye çekince koymuş. Üçüncü olarak da eş başkanlık sistemi. Türkiye bu çekinceleri kaldırmalı, bu üç maddeye imza koymalı ve yereller desteklenmeli diyoruz. Biz demokratik özerklik derken Türkiye’nin 26’ya bölgeye ayrılıp özerkliğin bu bölgeler üzerinden yürütülmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu hükümet her şeyi durduğu yerden yönetiyor diyoruz. Belediye başkanı ya da meclisi yani yerel yönetim halka en yakın yönetimlerdir. Kolaylıkla ulaşılabilir olmalıdır. Yereller kendileri karar versinler her şeye. Halk meclisleri olmalı, kadın meclisleri olmalı. Eğitim sisteminden tutun, tüm toplumu, doğayı ilgilendiren sorunlara kadar.
Hüseyin Küçükbalaban: Türkiye’de temel sorunlardan biri idari yönetim. Mesela belediye başkanını seçiyorsak yaşadığımız kentin valisini, emniyet müdürünü ve yargıcını da biz seçeceğiz ki, kendini topluma karşı sorumlu hissetsin. HDP olarak bunu savunabiliyor musunuz? İdari anlamda tüm bürokrasinin de seçimle gelmesi en doğru yol değil mi?
Songül Erol Abdil: Kesinlikle valinin de halk tarafından seçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Biz demokrasiyi ülkemizde oturtmak istiyorsak, tüm yerel yöneticilerin seçilmesi gerekiyor. Vali de dahil tüm yöneticilerin seçimle gelmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Türkay Asma: Konuşmanıza başlarken kadınlara verdiğiniz değeri, eş başkanlık sistemini olumlu buluyorum. HDP’nin barajı aşıp meclise girmesinden yanayım. Radikal demokrasi dediniz. Söylemlerinizin hiçbiri radikal değil, radikal demokrasi olmaz. Bu ifadeyi yadırgadım. Barış sürecinin gerçekten AKP yönünden samimi olmadığını başından beri bildik. Sizi şu açıdan eleştirdik ve eleştiriyoruz; orada ne konuşuldu, ne mutabakata varıldı, kamuoyundan ve meclisten gizlediniz. Bu yanlış değil miydi? Bu süreçte bunu bizlerle paylaşabilseydiniz belki bugün bir kişinin barış süreci ve Kürt sorunu yok söylemlerine karşı bir kamuoyu oluştururdunuz. Sadece anayasa yapmaya çalışarak sorunları çözemezsiniz. En güzel sözleşmeler Türkiye’dedir ama en çok da yine Türkiye’de ayaklar altındadır. Bu konuda neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Songül Erol Abdil: Barış ve çözüm süreci şu anda istediğimiz gibi yürümüyorsa, bu bir olumsuzluk. Uzun süredir Türkiye’de gençlerimiz ölmüyor, cenazeler olmuyor. Bu önemli. Çözüm sürecinin tarafları sadece HDP değil, farklı aktörler var. HDP bunun yaşama geçmesi noktasında çaba harcıyor. Açıklıkla yürütülmesi konusunda da çaba harcıyor partimiz. Hatta bazen yetkililer tarafından her şeyi açıkça konuştuğumuz yönünde eleştiriler geliyor. Biz her şey açık yürütülürse, toplumdan daha çok destek alacağımızı biliyoruz. Konuşulan temel şey, Dolmabahçe’de açıklanan 10 maddeydi. Bu 10 maddede ortaklaşılan sadece Kürtleri değil, tüm farklı kesimleri esas alan, Türkiye’nin demokratik yapısını güçlendiren maddelerdi. AKP şimdi bu maddeleri kabul etmiyor. Akil insanlar heyetinin bir üst merci olarak izleme kurulu konusunda da ortaklaşılmıştı. Daha sonra oy kaybedeceğiz kaygısıyla vazgeçtiler. Cumhurbaşkanı faizleri düşür, ekonomiye yönelik keskin konuşmalar yapmasaydı dolar fırlamayacak, kriz artmayacaktı; oy kaybetmesinin temelin de çözüm süreci değil tüm bunlar var. MHP’nin bile bu ülkede barış ve çözüm sürecine karşı olmadığını düşünüyoruz. İnsanlarımızın ölmemesi onların da önemsediği bir şey. Türkiye süreç kabul gördü. Uluslar arası anlaşmalara gelince; Türkiye imza atıyor ama iç hukuka uygunluğunu sağlamıyor. Uygulamıyor. Hukuk sistemine oturtmuyor. Sorun eğitim sistemine gelip dayanıyor. Eğitim sistemi laik, bilimsel ve demokratik olmalı diyoruz.
Yıldırım Kaya: Oy kaygısıyla hareket etmiyoruz diyorsunuz ama adaylarınıza bakınca oy kaygısı görüyoruz. Celal Doğan ya da Dengir Mir Fırat’ın aday gösterilmesi ve LGBT’yi en çok savunan partisiniz ama neden daha fazla LGBT adayınız yok? Özerklikten bahsederken ülkeyi 26 bölgeye ayırmayı düşündüğünüzü söylediniz ki bu eyalet sistemi demektir. Bu da başkanlık sistemine karşı olmanıza rağmen bu sistemi savunduğunuz anlamına gelecektir. Seçilirseniz mecliste Türkçe mi yoksa Kürtçe mi yemin edeceksiniz?
Songül Erol Abdil: Bu sizin için ne kadar önemli ben size sorayım?
Yıldırım Kaya: Anayasanın dört değişmez maddesi var. Bazı vekiller orada Kürtçe yemin edecekler.
Songül Erol Abdil: Ben hiç yemin etmeyeceğim. Adaylarımız belirlenirken halkın eğilimi dikkate alınıyor. Dengir Mir Mehmet Fırat ve Celal Doğan halk tarafından partimize önerilmiş isimler. Biz Ankara’da aday belirledik, bir de kurumların ve sivil toplumun önerdiği isimler vardı. Görme engelli bir adayımız var örneğin, Altı nokta Körler Derneği’nin önerdiği bir isim ve partimiz dikkate aldı ve eğilim yoklamalarında da kabul gördü.
Fulya İnci: Dengir Mir Mehmet Fırat ile ilgili küçük bir şey söyleyeceğim. Yolsuzluklarla ilgili partinin kısık seste geldiği suçlaması yöneltildi. Zerine de yolsuzlukları kanıtlanmış biri olan Dengir Mir Mehmet Fırat’ı aday olarak koyunca; halk tarafından istense bile, bu sicilde biri neden aday gösterilme gereği duyuldu?
Songül Erol Abdil: Partimiz tüm adayları belirlerken tüm talepler dikkate alındı. HDP Türkiye’ye değil, bir kesime hitap ediyor gibi bir yargı vardı. Biz bir Türkiye partisiyiz ve adaylaşmalar tüm kapsamlarda değerlendirildi.
Zeki Kartal: Federasyonumuzu eş başkanınız ziyaret etmişti. Sonraki süreçte birkaç araba küfür işittik. HDP kendisini yeterince Çerkezlere anlatamamış demek ki. Türkiyelileşme ile ilgili hala sıkıntı var. Aday gösterme konusunda Selahattin Bey, “Bu defalık bizim elimiz o kadar geniş değil, barajı aşmamız lazım, o kadar rahat edilen bir durum yok” demişti. Sırrı Sakık’ın “Haddinizi bilin” ifadesiyle ilgili parti bir açıklama yapacaktı, 40 gündür bir şey gelmedi. Çerkezlerin adaylarıyla ilgili daha olumlu bir şey bekliyorduk ama bu beklenti karşılanamadı. Bunu da iletmek isteriz.
Songül Erol Abdil: Bu durumu eş başkanımızla paylaşırım ama adaylaşmalarla ilgili bazen şöyle sıkıntılar oluyor: Bizim birinci sıralarda yer almayan adaylarımız sanki aday değilmiş gibi oluyor. İlerleyen süreçte daha uygun adaylaşmalar olacaktır.
Mehmet İhsan Kandemir: Kafkas Dernekleri’nin kurumsal yapısıyla önerilen biri olmayabilir ama İzmir ikinci sıra adayı Çerkez.
Zeki Kartal: Bizim genel başkan yardımcımız da Bursa’dan ikinci aday.
Oya Özden: Bir hatırlatma yapmak istiyorum. HDP’nin içinde başka partiler de var, bunu unutmayalım. O partiler sadece aday sürecini değil, her şeyi değiştirdiler. Biz Selahattin Bey ile çok rahat görüşebiliyorduk ama Cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Bey ile görüşemedik biz çünkü koordinasyonu yapanlar diğer partilerden arkadaşlardı. HDP ile ilgili böyle sorunlar da var. Sosyal medyaya baktığınızda Kürtler seçim şarkısında halay çekemedikleri için itiraz ediyorlar; Batılılar da bu da batılı olmuyor diye itiraz ediyorlar.
Belgin Çelik: Tüm partilerde seks işçiliği çok kötü gösteriliyor ama burada imamı da hepsi de bu gemiye biniyor. Bugün 300 bini aşan seks işçisi var kayıt dışında. Cinsel yolla bulaşan hastalıkları seks işçilerine yüklemek akılsızlıktır. Öyle artmış durumdaki, bunun için ne yapacağız? Genelevleri kapatmakla olmuyor, ahlaklı olunmuyor. Genelevlerini kapatmak gizli seks işçilerini daha çok yaygınlaştırıyor.
Songül Erol Abdil: Tüm sorunları ilgili kesimlerle konuşup tartışarak, onların çözüm önerilerini dikkate alarak çözeceğiz. HDP sizlerin vermiş olduğu mücadelenin birikimi sonucu oluşmuş bir parti. Biz bunları birleştirerek bir toplumsal mutabakata dönüştürerek bir parti oluşturduk. Biz yönetime geldiğimiz zaman çok sayıda vekilimiz oraya gittiğinde sizinle birlikte hareket edip çözüm üreteceğiz. Sorunun temeli de bu değil mi, herkes kendi çözümünü dayatıyor topluma. Toplumun sıkıntı yaşayan kesimleriyle sorunları çözerseniz sonuç alırsınız.
Ahmet Çavuşoğlu: HDP’nin 30 yıllık bir mücadele sonucu geldiği bir nokta var ve şu anda Türkiye partisi olma gayreti var ama 30 yıllık bir bagaj da var. Türkiye partisi olabilmek için kamuoyunun kafasında şu soru var; Kandil’le ve İmralı ile ilişkiler, KCK ve öz savunma güçleriyle ilişkiler nasıl olacak? Bunlarla ilgili yasal ve gayriyasal ilişkiler nasıl olacak, bunlara açıklık getirilmeli ki, kafalardaki sorular gitsin.
Songül Erol Abdil: Barış ve çözüm süreci bu aşamada kalsın ya da bu şekilde devam eysin demiyoruz. Bizim yasal değişiklik istememizin nedeni bu. Kandil’i ve oradaki süren durumu Türkiye’deki yasal düzenlemelerle barışı nasıl bir zemine oturtacağız? Oradaki insanları bu sürece nasıl dahil edeceğiz, temel sıkıntı bu zaten. Meclise geldiğimizde anayasada temel değişiklikler yaparak ve Türkiye’nin demokratik yapısını güçlendirerek, Kandil’le de bağı bu şekilde oturtup çözmek gerekiyor. HDP Kandil’i yok sayarsa sorunlar çözülmez. Bu nedenle yasal değişiklikler önemli. Tüm farklı kesimleri bu zeminde eşit olarak temsil edilmeli. Ağrı provokasyonu birçok şeyi ortaya çıkardı. Türkiye’nin her tarafına cenaze gönderilmek istendi. Barışı isteyen taraf biziz ve son dönemlerdeki yaklaşımlar da hangi tarafın daha kararlı davrandığını gösteriyor.
Ahmet Çavuşoğlu: Bingöl yolu kapatıldığında ses çıkarmayan hükümet 27 seçmeni olan bir köt için bu kadar olay çıkarması belki de bir provokasyondu ve bunu da sizin söylediğiniz gibi algıladı ve bir tesiri olmadı zaten.
Göksu Günay: Türkiye’de mağduriyet üzerinden bir oy alma algısı var. ben toplumun bu konudaki algısının da çok karışık olduğunu düşünüyorum. Bugün de mağduriyetler dinledik. Hala 28 Şubat ve başörtüsü, köşke kadar çıkmış, artık eşi başörtüsü takmayanlar bir yere gelemediği bir yerde hala bu mağduriyet konuşuluyor. Hala 12 Eylül mağdurlarını dinliyoruz. Ben mağdur edebiyatından son derece sıkıldım. Diyeceksiniz siz beyaz Türk’sünüz mağduriyetiniz yok. Ben kimlik, ırkım yönünden mağdur olmamış olabilirim ama kadın olmamdan dolayı müthiş mağduriyetler yaşadım ama burada hiç bunları dillendirme gereği duymuyorum çünkü sorun çok daha derinde. Bu topraklarda öteki olan herkes eziliyor. Siz de mağduriyet üzerinden ne kadar oy alabileceğinizi düşünüyorsunuz? Şahsınıza değil, buradaki konuşulanların ardından sorduğum bir şey bu.
Songül Erol Abdil: Mağduriyet politikası değil de haklar ve eşitlik noktasında yaklaşıyoruz konuya. Konuşan arkadaşlarımız da yaşadıkları eşitsizlikler nedeniyle uğradıkları mağduriyeti dile getirdi. Biz mücadeleci bir kesimi temsil ediyoruz; değiştirecek ve dönüştürecek gücü de kendimizde bulduğumuz için politikamızı haklar temelinde kuruyoruz. Ben Ankara’da Büyükşehir Eş başkan adayıydım. HDP olarak Ankara’ya ilişkin değerlendirmelerimizde, belediyelerin meclisler oluşturularak halkın yönetime katılımını sağlamak gerektiğini söyledik. Ankara’nın doğasını ve ekolojik dengesini bozacak, kültürel ve tarihi yapısını bozacak şekilde talan edildiğini, sanatsal yapısının tahrip edildiğini söyledik. Yapılan bir ankette tüm bu tespitlerimizi Ankara halkının da talep ettiği ortaya çıktı. Beyannameyi hazırlarken tüm bunlar dikkate alındı.
Ayşegül Sarıkaya: Hepimizin kafasında bir normal algısı var. Kılık kıyafete dair örneğin. Bu algılar hassas kabul edilen bazı kamu görevleri için standartlaştırılmış durumda, hakim ve savcıların başörtülü görev yapmaları onların dini hassasiyetleri söz konusu olduğunda seküler hukuka göre karar veremeyecekleri ya da davaya katılanların etkilenenlerin hakimlerin ve savcıların adil karar veremeyeceği şeklinde bir endişe taşımasının önlenmesi için başörtüsünün yasaklandığı düşünülüyor. İlkokul öğretmenleri için de aynı şey geçerli. Kendi çocuğunun başı açık öğretmen tarafından yetiştirilmesinin kendi çocuğuna kötü örnek olacağını düşünmezken, dini geleneklere uygun şekilde bir çocuk yetiştirmek istemeyen bir aile başörtülü bir öğretmenin çocuğuna kötü örnek olacağını düşünüyor. Bunları adil buluyor musunuz?
Songül Erol Abdil: Bu nedenle biz demokratik laiklik diyoruz.
Ayşegül Sarıkaya: Başörtüsü kamusal alana girmemeli diye mi düşünüyorsunuz?
Songül Erol Abdil: Başörtülü kadınlar kamusal alana girmeli ama din kamusal alana girmemeli diye düşünüyoruz. Hukuk üzerinde bu kadar oynanıyorken, bir kadın arkadaşımızın başörtüsüyle savunma yapmasının yasak olması değişik geliyor. Kıyafeti başörtülü değil diye ayrımcılık yapılması da yanlış.
Özlem Karacasu: Ben emekli oldum. Devlet dairelerinde tüm sohbetler, içinde içki varsa çay diye ifade ediliyor. Bu da bir baskı. Mesela dün akşam arkadaşımla “çay” içtim deniyor yani o kelimeler legal bir şeyle değiştiriliyor. Bu da bir yere gelmek için değil, bir yerden gönderilmemek için bu çaba.
Songül Erol Abdil: Burası aslında bunu sağlamış değil mi? burada her düşünceden arkadaşımız gelmiş, bu anlayışı biz meclise taşıyacağız arkadaşlar.
Nazik Erdal Akyüz: İnsanların acılarına mağdur edebiyatı dediğimiz sürece ve bu bakış açısıyla yaklaştığımız sürece, AKP iktidar olacaktır; bundan emin olabilirsiniz. Kürt kardeşlerimizin de mağdur olduğu zamanları gördüğümüz için çözüm sürecini destekliyoruz. Gerçekten Cumhuriyet kuruduğundan beri mağduriyetlerine tanığız. Cemaatle, Ekrem Dumanlı ile olan fotoğrafı soracaktım. HDP oy kaygısıyla, cemaatle hareket etmeye mi başladı ya da paralel devlet dediğimiz o yapının içerisine mi dahil oldu; çözüm süreci bundan nasıl etkilenir?
Songül Erol Abdil: Partimize yönelik çok sayıda gözaltı oldu. KCK davaları oldu, ben de bu davalardan birinde yargılanıyorum ve bu paralel yapıyla birlikte yürütüldü. Biz o zaman hükümete bizim arkadaşlarımız şunu söylediler. Başbakana ulaşmak için mutlaka cemaatten birinin aracı olması gerekiyor, kendim de yaşadım bunu bire bir. Şu algı oluştu Türkiye’de: Siz bir ihale almak istiyorsanız cemaate gitmeniz gerekiyordu. Türkiye bu süreçlerden geçti ve bunun demokratik olmadığını, cemaatin bu kadar yönetime dahil olmasını doğru bulmadığımızı hep ifade ettik. Bize o zaman hukuk sistemi özgürdür deniyordu. Cemaatle hesaplaşmak adına bazı değerlerin ayaklar altına alınmasını doğru bulmuyoruz. Eş genel başkanımız bu insanların cemaatçidir diye gözaltına alınmasını doğru bulmadığını söyledi. Basında birçok şey karşılık bulmayınca HDP o konuda bir şey yapmadı sanılıyor.
Oya Özden: Bu 10 İstek’i okudunuz. Songül Hanım’ın iki çekincesi var:
Songül Erol Abdil: Burada millet kavramı kullanılmış, ben bu kavramı doğru bulmuyorum. Halkların Demokratik partisi halklar temelinde yükseliyor.
Oya Özden: Songül Hanım “millet” ifadesini “halklar” olarak değiştirmek istiyor.
Oya Özden: Sizler de bir ricam var. Sizlerin de partilerle ilişkileriniz var. Lütfen sizler de 30 Mayıs’taki toplantımızda, partilere buraya adaylarını göndermeleri için baskı yapın.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
332 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu