YER: Tunus Cad. 91/8 Kavaklıdere Çankaya
TARİH: 11 Nisan Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Denge ve Denetleme Ağı (Seda Kırdar – Sekreterya Üyesi)
2 / Oy ve Ötesi ((Mehmet Pancaroğlu – Ankara Bölge Sorumlusu)
3 / Şeffaflık Derneği / Kürd-Der (Mehmet İhsan Kandemir – YK Üyesi)
4 / Ankara 78’liler Derneği (Mahmut Emin Avcı – Üye)
5 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Üye)
6 / Hacettepe Üniversitesi Kuir Araştırmaları Topluluğu (Selahattin Cizrelioğlu – Başkan Yrd.)
7 / Doğal Yaşam Derneği (Yıldırım Kaya- Başkan)
8 / İHD (Hüseyin Küçükbalaban – MYK Üyesi)
9 / Öğrenci Velileri Derneği – ÖVDER (Enver Önder – Gen. Bşk.)
10 / Anadolu Kültürünü Koruma ve Araştırma Vakfı (İsmet Erdoğan – Başkan)
11 / AEGEE (Avrupa Öğrencileri Forumu) (Esma Demirel – YK Üyesi)
12 / Ankara Eğitim ve Kültür Derneği (Erdinç Şahin – Üye)
13 / Cinsel İstismar ve İhmali Önleme Ağı (Türkay Asma – Başkan)
14 / Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (Göksu Günay – YK Üyesi)
15 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (Mahmut Konuk – Sözcü)
16 / Kafkas Dernekleri Federasyonu (Ömer Atalar– YK Üyesi)
17 / Liberal Düşünce Topluluğu (Harun Kaban – Program Koordinatörü)
18 / Uluslararası Çevre Gazetecileri Derneği (Osman Akkuş – Başkan)
19 / Özge-Der (Berin Alaca – Başkan)
20 / ÖZEV (Bülent Avcılar – Üye)
21 / Şiddetsiz Toplum Derneği (Rıza Sümer – Başkan)
22 / İlk-Der (Nazik Erdal Akyüz – Üye)
23 / Mazlumder (Ahmet Işıktekiner – YK Üyesi)
24 / Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (Serap Maktav – Üye)
SENDİKALAR – FEDERASYONLAR
1 / Hak-İş (Yakup Göker – Şube Yöneticisi)
2 / Türk Kadın Dernekleri Federasyonu (Nilgün Nazilli –Üye)
3 / Özgür Eğitim-Sen (Osman Karyağdı – YK Üyesi)
SİYASİ PARTİ ÜYESİ / GOZLEMCİLER
1 / HDP Çankaya Kadın Meclisi (Bağdagül Avcı – Üye)
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 4 izleyici katıldı.
MODERATÖR
Oya Özden
GENEL KONU: Siyasi Partilerin Seçim Beyannameleri, Temsil; Yaklaşan Seçimlerde Güvenlik ve Şeffaflık
KONUŞULANLAR
Oya Özden: Bugünkü gündemimiz Siyasi Partilerin Seçim Beyannameleri, Temsil; Yaklaşan Seçimlerde Güvenlik ve Şeffaflık. Konuyla ilgili özel konuklarımız var. İlk olarak onlara söz vereceğiz.
1 / Mehmet İhsan Kandemir: Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin oluşturduğu Açık Koalisyon’un bileşenlerinden Kürt-Der üyesiyim. Şeffaflık Derneği bu çalışmayı bir proje kapsamında yürütüyor, iki toplantı yapıldı. 20 Şubat’ta ve Mart’ta. Projenin amacı siyasetin finansmanının ve propaganda sürecinin şeffaf yürütülmesi. Aslında bu süreci Cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle başlattı. Açık Koalisyon toplantısında Şeffaflık Derneği’nin hazırladığı bir metin var, onu paylaşmak istiyorum. Türkiye’deki sorunlu ve şeffaf olmayan alanlardan biri olan siyasetin finansmanı konusunda çalışmalar yürüten Uluslar arası Şeffaflık Derneği öncülüğünde, önümüzdeki 7 Haziran genel seçimlerinin finansmanının kamuoyuna açık yapılması için şu anda 16 sivil toplum örgütünden oluşan bir Açık Koalisyon oluşturmuş bulunuyoruz. Türkiye’de siyasetin finansmanında şeffaflığı, kamuoyuna açıklığı ve hesap verebilirliği artırmak için oluşturulan, ilgili sivil toplum kuruluşlarının siyasi partiler ve siyasetçilere ‘açık’ olmaları için çağrıda bulunduğu, aktif bir ortaklıkla kampanya, araştırma ve savunuculuk çalışmaları yürüttüğü bir oluşum. Tüzel kişiliğe sahip bir dernek ya da örgüt değildir, tamamen gönüllü bir şekilde oluşmuştur. Türkiye’de 1990 yılından bu yana, siyasetçilerin de aralarında bulunduğu çeşitli kamu görevlilerin mal bildiriminde bulunmasını düzenleyen bir kanun var: 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu. Ancak bu açıklamalar meclise kapalı yapılırken, kamuoyuna asla açıklanmıyor. Milletvekili adaylarının seçim kampanyası bütçelerini ve kaynaklarını ‘açık’lamaları için ise ülkemizde herhangi bir kanun dahi bulunmuyor. Oysa 108 ülkede bu konu kanunlarla düzenleniyor. Geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde siyasetin finansmanında adayların açıklığının Türkiye siyaseti için önemini gördük. Seçimler yaklaşırken, adayların mal varlığı ve seçim kampanyası bütçelerini, siyasi partilerin de seçim kampanyası bütçelerini kamuya açıklamaması, siyaset alanında hesap verebilirliğin önünde önemli bir engel olmaya devam ediyor. Açık Koalisyon olarak milletvekili adaylarına ve siyasi partilere çağrıda bulunuyoruz: Adaylar kendilerine ve yakınlarına ait mal varlıklarını, şirket ortaklıklarını; adaylar ve siyasi partiler seçim kampanya bütçelerini ve kaynaklarını kamuoyuna açıklasın. Bu çağrımıza kulak veren adayları sitemiz, ağlarımız, yazılı-görsel basın ve sosyal medyada paylaşacağız. Adayların açıklamalarına destek olmak için mal varlığı beyanı ile seçim kampanyası bütçeleri kaynaklarına ilişkin iki form hazırladık. Mal beyanına ilişkin form kamu görevlilerinin doldurduğu, standart form. Diğeri ise adayların kendilerine ayırdığı toplam bütçeyi, kaynakları yazacağı tablodan oluşuyor. Bu formlara www.aciksecim.com adresinden ulaşılabilir. Açık Koalisyon olarak seçimlerden sonra milletvekili adaylarına ve siyasi partilere yönelik çalışmalarımız devam edecek. Her yıl düzenli olarak vekillerin mal varlığı beyanlarını kamuoyuna açık şekilde yapmaları, şeffaf ve topluma hesap verebilir olmaları için çalışacağız.
2 / Seda Kırdar: Denge Denetleme Ağı 234 sivil toplum örgütünden oluşan bir inisiyatif. Seçimlere yönelik ilk çalışmamız Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’na ilişkindi. 6271 sayılı bu kanuna ilişkin analiz gerçekleştirdik; uluslar arası ilkeler doğrultusunda mevzuatın ne kadar uyumlu olduğu ve iyileştirebilirliği üzerine bir çalışma yaptık. Şimdiki çalışmamız özellikle siyasetin kampanya finansmanı üzerine. Türkiye’de siyasi partilerin yürüttükleri kampanyaların denetimi yok, yasası yok. Siyasi partiler denetimlerini yıllık olarak Anayasa Mahkemesi’ne sunuyorlar. Biz iki ayaklı bir çalışma yürütüyoruz. Birincisi, siyasi partilere gönüllü olarak uygulayabilecekleri 10 şeffaf adım önerdik. Bunun dışında, Prof. Dr. Ömer Faruk Gençkaya tarafından hazırlanan bir çalışmamız var. Siyasetin finansmanı nedir, Türkiye’de nasıl yapılıyor; aday adayları finansmanlarını nasıl sağlıyorlar, denetimi nasıl oluyor? Buradaki amacımız çözüm önerisi getirmek değil, sorun alanlarını tespit etmek. Şu an Ankara ve İstanbul dışında 7 ilde çalışıyoruz. Bu çalışma doğrultusunda yerel toplantılar düzenleyeceğiz ve öneriler üzerine çalışacağız. Eylül ayında ortaya çıkan öneriler kapsamında bir yasa taslağı hazırlayacağız ve meclis çalışmaya başladığında bu taslağı meclise sunacağız. Bu uzun soluklu bir çalışma. Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’nda şöyle bir şey yapmıştık; Cumhurbaşkanı adaylarına da gönüllü olarak uygulayabilecekleri 10 adım önerdik; internet sitesinin kurulması, mal beyanlarının paylaşılması, harcamaların açıklanması ve toplam bağış miktarlarının açıklanmasıyla ilgili bir çalışmaydı. İzleme de yaptık, hangi aday hangi adımları izledi diye. Televizyon kanallarına da adaylara eşit davranmaları için bir politika belgesi hazırladık. Bu çalışmamızda da 10 adımı önerdikten sonra izlemesini yapacağız. Sonuçlarını da kamuoyu, medya ve karar vericilerle paylaşacağız. Karar vericilerle sürdürdüğümüz bir çalışmamız daha var; seçim beyannamelerinde siyasetin ve kampanya finansmanının düzenlemesiyle ilgili bir mevzuat çalışması olması için bize bir söz verilmesi. Uzun zamandır böyle sorunlu bir alan var; böyle bir yasa tasarısını meclise getirerek bir çalışma yapmalarını talep ettik onlardan. Henüz resmi olarak açıklanmadı .
3 / Mehmet Pancaroğlu: Gezi eylemleri sonrasında 2013 Aralık ayında Oy ve Ötesi Derneği filizlenmeye başladı. Önce yerel seçimlerde İstanbul’da 30 bin gönüllüyle seçimin şeffaf biçimde gerçekleşebilmesi için İstanbul’u ekip olarak dolaşıyorduk, tüm sandıkların başındaydık. Bu ekip kendisi de şeffaf olabilmek için dernek kurdu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 6 ilde görev aldık. Ankara da bunlardan biri. Toplamda Ankara’da oyların yüzde 45’i civarındakileri kontrol edebildik. Bu seçimlerde Ankara, Eskişehir ve Kütahya’dan sorumluyuz. Bu seçimde 45 ilde 160 ilçede görev almaya çalışacağız. Şu anda gönüllü kaydımız 5 bin ama geçmişte 45 bin gönüllümüz vardı. Bu seçimde minimum 80 bin gönüllümüzün olmasını bekliyoruz. İlk önce İstanbul’daki seçimde, ardından Yalova’daki tekrarlanan seçimde sandık başındaydık. Daha sonra Ankara, İzmir, Adana, Antalya ve Bursa’da yer aldık. Ulusal ve uluslar arası medyada yer aldık, görünür olduk. DDA’nın üyesi olduk. Hollanda’dan fon aldık. Bu seçimde, uluslar arası organizasyonlarla bu seçimin kontrol edilmesini sağlamak üzere bir koordinasyonumuz olacak. Bir genişleme hedefimiz var, Her Yer Anayasa kampanyasını destekliyoruz. Bölgesel Önceliklendirme Haritası çıkarma planımız var; yani yerel halkın taleplerini belediyeye ulaştıracak bir mekanizma; seçimden sonra birçok ile yayılacak. Birçok ilde varız; Erzurum, Van, Ağrı, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Antalya, Mersin, Hatay, Osmaniye, Konya, Ege’de birçok ilde, İstanbul, Kocaeli, Sakarya’da bulunmaya çalışıyoruz. Sistemimiz şu şekilde: Bir koordinasyon genel kurulumuz var, bölge sorumlularımız var, 17 bölgeye böldük. Buralarda ekiplerimiz var; ilçelerde de sorumlularımız var. Çankaya, Keçiören, Yenimahalle, Etimesgut’ta. Okul sorumlularımızı atamaya çalışıyoruz. Ankara’da yaklaşık 600 okula ulaşmaya çalışacağız. 120 okula sorumlu bulduk, sandık sorumlusu bulmaya çalışıyor onlar da. Geçmiş seçimlerde 100 saatlik eğitim çalışması yaptık. Amacımız sadece gönüllülerin orada olması değil, seçim sürecinin doğru işliyor olması. Sandık ve bina sorumlularımıza eğitim veriyoruz. Yasal süreci, doğru ve yanlışları biliyorlar. Sandık başkanlarına da yardımcı oluyorlar. Bilinçli gönüllülerimizle seçim sürecinin daha şeffaf geçmesi için uğraşıyoruz.
Oya Özden: Bugün aramızda HDP’nin Ankara 2. Bölge adayı Gülsen Ülker var. Sırası geldiğinde kendisini tanıtacak. Şimdi sivil toplum örgütlerine söz hakkı vereceğiz. Epey geniş bir başlığımız var. Lütfen konunun dışında çıkmayalım. İkincisi kalabalığız, herkes konuşmak istiyor; konuşma süresini 3-3,5 dakika yapalım ki Gülsen Hanım’a daha çok soru sorabilelim. Zamanı verimli kullanalım. Kuralları hatırlatmama gerek yok, biliyorsunuz artık. Ben sizi uyarmayacağım, sizler birbirinizi uyarın olur mu?
4 / Belgin Çelik: Diğer partilerin adaylarının da burada olmasını dilerdim. Şeffaflık diyoruz; Sayıştay izleyemiyor şeffaflığı. Sayıştay ve diğer yargı organlari denetleyemiyor ki AK Parti’yi, biz neyi konuşacağız? Biz sadece havanda su dövüyoruz. 12 yıldır başımızdalar. İyi yaptıkları şeyler de var. Bir çözüm sürecine doğru gidiyoruz. HDP’nin üç LGBTİ adayı yok, yanlış bilgi. Barış Sulu Eskişehir’den, 6 sıradan. Bütün seçimlerde bu oluyor, bir parmak bal. Aldatma çıkıyor. CHP İzmir’den bir Roman vatandaşı aday çıkardı. CHP’ye yine de teşekkür ederim, bugün Şişli Belediyesi’nde LGBTİ bireyler çalışıyor. Beşiktaş’ta da iki arkadaş var. Bu CHP’nin bütün tabanında yok tabii. İstenince oluyormuş demek ki. Bugün dincisi de ateisti de bu tabanın içinde; LGBTİ’ler uzaydan gelmedi ki. Oturup konuşunca herkes birbirini seviyor, herkes çok aydın fikirli ama bu yalan. Diyarbakır’dan yeni geldim. İnsanlarda heyecan yok, bir kurtarıcı gelecek düşüncesi yok. İnsanlarda bir yılgınlık var. İnsanlar acaba yarın elektrikler kesilince hangi kedi trafoya girecek korkusu içindeler. İşlerini kaybetmemek istiyorlar. Sandığa da kerhen gidiyorlar.
Serap Maktav: Ben anlayamadığım bir şeyi sormak istiyorum. Üç dernekten çok güzel şeyler dinledik. Gönüllülerinin yoğun olduğu oluşumlar. Şunu sormak istiyorum. Aranızda ayrıca bir koordinasyon var mı?
Oya Özden: Bunu, soru-cevap bölümünde ele alacağız.
5 / Türkay Asma: Buraya sadece arkadaşlarımı görmek için geldim. Hiçbir siyasi partinin gündem hakkında doğru düzgün bir söz vereceğine ve bu sözü tutacağına olan inancımı yitirmiştim. Yıllar öncesinde çocuk haklarıyla ilgili dernekler olarak tüm siyasi partileri dolaşmıştık; 30 milyona yakın çocuk ve gencin olduğu ülkemizin beyannamelerinde neler olduğunu sormuştuk, doğru düzgün bir belge alamamıştık. Bize beyannamelerine koyacaklarına dair söz vermişlerdi ama hiçbir şey olmadı. Seçimlere az bir süre kalmasına rağmen HDP dahil hiçbir partide çocuk ve gençlere yönelik ne yapılacağı konusunda tek bir kelime yok. Özellikle HDP’nin gençler için yapacağı çok şey olması gerekiyor. Biz yıllarca taş atan çocuklar için uğraştık, cezaevleri kapatılsın diye uğraştık. Bunlar için ne önlemler alınıyor? Hiçbir siyasi parti çocuk ve gençler için bir şey yapmıyor. Oysa geleceğimiz, çocukların özgüvenli yetişmelerine, hak ve özgürlüklerini kullanabilmelerine bağlı. Onları bastırarak, susturarak bir yere varamayız. Muhalefetin hiçbirinde de bunlara yönelik ciddi bir eleştiri, veritabanı görmüyoruz. Bu nedenle umutlu değilim.
Oya Özden: Çok güzel bir noktaya değindiniz. Seçim beyannamelerinde çocuk ve gençlerle ilgili neler olduğunu göreceğiz.
6 / Yakup Göker: Seçimimizin vatana ve millete hayırlı olmasını temenni ediyorum. Önümüzde bir süreç var. İnsanların heyecanı ve beklentisi kalmamış durumda. Ümit ediyorum ki bu dört parti, heyecanı tekrar yakalayabilecek, vatandaşa güzel şeyler vaat edebilecek ve bu vaatlerini yerine getirebileceklerdir. Bu seçimde Türkiye’nin ekonomisi ve demokrasisi gelişir umarım. Burada tek bir parti temsilcisi var. Dört partinin de adaylarının burada olmasını dilerdim, kendilerine sorulacak çok şeyler var.
7 / Esma Demirel: Yaptığım araştırmalarda gördüm ki, geçmiş seçimlerde iktidar olan partinin iktidar olmasına yardım eden bir düzen var birçok alanda. Örneğin partilere ayrılan bütçeler, bu bütçenin yarısından fazlasının iktidarın elinde olması, medyanın da iktidar lehine kullanılması, anketlerde muhalefet açısından olumsuz sonuçlar çıkacakmış gibi gösterilerek yapılan, insanların sandıkları terk etmesi noktasına kadar getirildiği bir algı yönetimi gibi. Gelecek seçimlerde de birçok insanın oy vermiş ve görevini yerine getirmiş olmak için sandığa gideceğini düşünüyorum. Kendi derneğimizden de bir örnek vereceğim: Farklı lokallerden birkaç arkadaşımız toplandılar, Election Observation Project isimli bir seçimleri gözleme projesi hazırladılar. Beş ülkeye gittiler, Ukrayna, Bosna, Moldova vardı içlerinde. Türkiye de bunlar arasındaydı. Ancak YSK engeline takıldılar, gelemediler. Tekrar 2015 seçimlerini aktivite planlarına yazmışlar ama tekrar engele takılabilirler. Şeffaflık açısından böyle de bir sorun var.
8 / Mehmet İhsan Kandemir (Kürd-Der adına): Derneğimiz 20012’den beri Ankara’da faaliyet gösteriyor. Daha çok İç Anadolu eksenli çalışmakta. Kürt kültürü, dili, demokrasi üzerine çalışmalar yapıyoruz. Sivil toplum örgütlerinin toplantılarına da bileşen olarak katılıyoruz. Hem Denge Denetleme Ağı’nın hem de Şeffaflık Derneği’nin üyesiyiz. Türkiye’de insanların temsil edilmesi konusunda ciddi sıkıntı var. Kürtlerin halk olarak temsil noktasında ne kadar büyük bir adaletsizlikle karşı karşıya olduğu malum. Yüzde 10 barajı büyük bir engel. Bunların aşılması noktasında mücadele ediyoruz. Az önce arkadaşımız, mevcut sistemdeki siyaset finansmanının iktidar partisini yeniden seçtirmeye dönük olduğuna dikkat çekti. Yapılan bağışların örtülü ve gizli olması, şeffaf olmaması haksız rekabete ve zenginleşmeye yol açıyor. Maalesef siyaset bir hizmet aracı değil, zenginleşme aracı olarak kullanılıyor. 17-25 Aralık sürecinde de hesap verebilirlik noktasında bir mekanizmanın işletilmediğini gördük. Sivil toplum örgütleri olarak çalışmalarımızın yetersiz kaldığını düşünüyorum. Şeffaflık Derneği’nin düzenlediği ilk toplantıda Hırvatistan ve Bulgaristan’dan konuklar deneyimlerini paylaştılar. Çalışmalarında siyasetçilerin finansman ve propaganda süreçlerinin finansmanı noktasında şeffaf bir çalışma yürüttükleri ve milletvekili seçildikten sonraki süreçte malvarlıklarındaki gelişmeleri de şeffaf bir şekilde halkla paylaşabiliyorlar.
Oya Özden: Herkes çok umutsuz. Bunu moderatör değil TkMM koordinatörü kimliğimle söylüyorum. İki dönemdir meclisteyim. Üç dönem kuralından ötürü yetmişe yakın vekil gitti. Listelerdeki isimlerin birçoğunun niteliklerini bilmiyorum, meclise girdikten sonra belli olacak. Mecliste çalışmayan, sadece ekranlarda şov yapan milletvekillerinin birçoğu gitti. Meclise bir kere gelmeyen, bir genel kurulda çıkıp konuşma yapmayan, bir soru önergesi vermemiş vekillerin çoğu gitti. Bu anlamda umutluyum.
9 / Rıza Sümer: Gönüllülük konusunu işlerken dikkatli olmalıyız. Az önce Mehmet İhsan Bey Açık Koalisyon’da bütün sivil toplum örgütlerinin gönüllü olduğunu söyledi. Bu karışıklığı Habitat sürecinde çok kötü getirdiler gündeme. Gönüllü, dernek üyesi diye; hala bu ayrımcılık devam ediyor farkında olmadan. İkinci olarak; Ankara küçük Millet Meclisleri’nin toplantılarında öne çıkanları, seçim sonrasında değerlendirilip eylem planına döndürmeyi öneriyorum. Burada yaptıklarımızı meclise veya siyasi partilere taşıdığımız zaman alacağımız sonuç önemli. Şu anda yapılmakta olanlar; yüzde 10 barajı, siyasi partilerin planlarında yer alan ilkelerin çoğu bir şiddettir. Halkı sokakta bırakmak, birinin aldığı oyu barajı aşamadı diye diğerine mal etmek vicdansızlıktır. Kanun olmayabilir ama akıl ve vicdanın da tutulduğu bir zamanı yaşıyoruz. Örgütlenmemizi büyük kentlerin kalabalık sokaklarından insanların yaşadıkları alanlara taşımalıyız. Parti programlarından ve konuşmalardan edindiğimiz şiddet türleri, seçim sürecinde karşımıza çıkmaz. Ama umutluyum. Türkiye’de kültürler ve halklar güçlüdür, yeter ki yüz yüze iletişimle silahları bırakalım; dağlar sadece sporcuların, turistlerin oradan el salladığı dağlar olsun. Bir gönderme yapmıyorum. Aşağıda da yukarıda da silah kullananlar için geçerli bu. Ben şiddetsiz bir seçim ve sonrası diliyorum.
10 / Yıldırım Kaya: Ben çok umutsuzum. Şeffaflığın, hesap verebilirliğin ve adaletin olmadığı, halkın sürekli kandırıldığı, insanların oy kullanmayı sadece görevleri olarak addettikleri, oy kullanmanın neden görev olarak sayıldığının tartışılmadığı bir ülkede yapılacak bir seçimin bir şey getirmeyeceğini düşünüyorum. HDP’nin barajı aşması için – düşüncelerimizle onların yanındayız ama – sürekli sanki barajı aşsın da AKP’nin oyları azalsın da başkanlık sistemi gelmesin gibi bir aldatmacayla, sonrasında tamamen bunun tersi olacakmış gibi halkın kandırılmasını da kabul edebilen biri değilim. Eğer barajı aşıp anayasanın üç temel maddesini değiştirmek için çaba göstermeyeceklerse, başkanlık sistemini de cumhurbaşkanından önce kendileri istemeyeceklerse, barajı aşsınlar derim. 62 yıldan beri kandırılan bir Türk vatandaşı olarak bir 4 yıl daha kandırılacağımızı, vatandaşlık görevi diye sandığa gideceğimizi biliyorum, bundan yoruldum; çok umutsuz ve yılgınım. Bu seçimlerin bir şeyler kazandıracağını düşünmüyorum. Kazanan, aday olan ve seçilmek için her türlü entrikayı yapanlar olacak; partiler olacak; kaybeden yine Türk toplumu olacak.
11 / Enver Önder: Bize göre adayların kişilikleri, meslekleri çok belirleyici değil. Türkiye’de demokrasinin önündeki en büyük engellerden biri yasal olan ve olmayan seçim sistemidir. Seçim sisteminin yasal olan yanı, meşru değil ya, yüzde 10 barajıdır. Halkın iradesinin meclise yansımasına engel çıkarılmıştır. Yasal olmayan ama uygulamadan, ilkelliğimizden kaynaklı bir engel de var. bir avuç insan bir araya gelip atama listeleri hazırlıyor. Bunu sonra halka onaylatıp halkı kandırıyorlar. Seçim yaptınız deniyor. Bu engeller ortadan kalkmadıkça halkın iradesinin meclise yansıması mümkün değil. Parlamenterin halkı saygın bir kesim olarak görmesi de mümkün değil. Biz yurttaşız, biz onaylama merciiyiz. Onlar genel başkanların çevresinde yağdanlık yapıyorlar, kendilerini güvenceye almaya çalışıyorlar. Böyle bir sistem içerisinde tek tek değerli insanları da parlamentoya seçmiş olsanız ne olur, ya dokunulmazlıkları kaldırılır ya da polis ilk kez parlamentoda kafalarının üstüne basa basa arabalara doldurup emniyete götürür. Bizim önerimiz seçim sisteminin değiştirilmesi ve demokrasi mücadelesi verilmesinin kanallarının açılmasıdır. Önemli olan buradaki iradeyi temsil edebilecek, halka saygılı insanları seçmenin kanallarının açılmasıdır.
12 / Nilgün Nazilli: Seçim beyannameleri henüz çıkmadığı için henüz söyleyebileceğim bir şeyim olmamakla birlikte bugüne kadar parti liderlerinin yaptıkları açıklamalara göre beyannamelerini AKP’nin başkanlık sistemi üzerine, CHP’nin ekonomik çıkmazdan kurtuluş üzerine, MHP’nin çözüm süreci karşıtlığı üzerine, HDP’nin de çözüm süreci üzerine oturtacaklarını düşünüyorum. Temsile gelince bu sistemle toplumun tüm kesimlerinin temsil edilmesi mümkün değil. Adaylar bazında bakınca CHP en fazla katılımcı yöntemle adaylarını seçti gibi görünüyor. Ancak CHP’nin yüzde ellisi önseçim için sandığa gitti. Bu da düşündürücü, heyecansızlığın bir yansıması. Genel merkez son derece kısıtlı kontenjan kullandı. Başbakanımız bizzat kendi elleriyle yazdığını söyledi, buna sanırım hepimiz güldük. Şeffaflığa gelince; şimdiye kadar sağlanamadı, bundan sonra sağlanabileceği kanısında değilim. Hazine yardımı son derece adaletsiz dağılıyor. AKP 298, CHP 115.3, MHP 77 milyon alıyor. Aldıkları her kuruşun hesabını verseler bile şöyle bir nokta var; cumhurbaşkanının yapacağı seçim propagandasının maliyetleri burada gözükmeyecek, yerel idareler tarafından iktidar partisi adına yapılan yardımlar da öyle. HDP’nin durumu hepten vahim, hiç hazine yardımı almadan gidiyor. Sanıyorum adaylar bazında halledecekler. HDP genel başkanı son konuşmasında “ Başkan yaptırmayacağız, yaptırmayacağız, yaptırmayacağız” deyip kürsüden indi ancak şimdiye kadar hiçbir söyleminde “AKP ile koalisyon yapmayacağız, yapmayacağız, yapmayacağız” demedi.
13 / Serap Maktav: Beyannameler henüz hazır değil ama halka ne istediğini soran yok. 77 milyonun ne düşündüğünü, ne durumda olduğunu hiçbir parti incelemiyor. Onlara göre başkanlık daha önemli. Ekonominin neresine bakacağız bilmiyorum. Ya da özerklik. Hepsi çok güzel de bu, ne kadar halkın taleplerini karşılıyor. Partiler kendi amaçlarına yönelik şeyler yapıyorlar. Bizi aptal yerine koyuyorlar (Bu kötü bir terminoloji mi oldu, geri alıyorum) Oy vereceğiz ama niçin oy verdiğimizi bilmeyeceğiz. Kim geliyorsa artık, bize ne yapacaklarını göreceğiz. Şeffaflık diyoruz. Bu gönüllü çalışma ve koalisyonlar etkiledi beni. Şeffaflığı yapanlar da inceleyenler de “ben yaparım” diyor, “biz” yapmıyoruz hiçbir şeyi. Bir araya gelip yapamaz mıyız bunları? 60 bin yerine 160 bin kişi çalışsak daha çok yerde daha fazla yaptırım uygulayamaz mıyız?
Oya Özden: Rıza Bey az önce toplantılarımızla alakalı bir şey söyledi. Bizler her biri küçük Millet Meclisi olarak özerk yapılarız, toplanıp bir şey yapamıyoruz. Her seçimde yaptığımız bir şey var 6 yıldır; 10 istek çalışması. Sizden gelen genel ve yerel 10 isteği topluyoruz ve sonra burada adaylara bu 10 isteği imzalatıyoruz. Bu taahhütnameyle gidiyor meclise, eğer seçilirse. Geçen yaptığımızda meclise girenler fena değildi. Hem projeye destek verdi hem de sözlerini tuttular. Bu formu internet üzerinden doldurmayanlar lütfen burada doldursunlar.
14 / Mahmut Emin Avcı: Özellikle milletvekillerine sorulacak sorularla ilgili iki konu var. “Biri kendi ilimin vekili olarak anılacağımdan, benden ilk beklenen, kendi ilimin sorunlarını yasama organına taşımak; diğeri ilimden seçilmiş tüm vekilleri rakip partilerden olanlar dahil; artık rakibim değil, çalışma arkadaşlarım olacak.” Ankara’ya bakıyorum; Bülent Arınç ile Melih Gökçek arasındaki konuya bakarsak; Melih Gökçek’le ilgili çok önemli iddialar var. Arınç, 8 Haziran’dan sonra konuşacağını söylüyor. Adaylarımızdan da bununla ilgili bir girişimde bulunmalarını istiyoruz. Eski Anayasa Başkanı Haşim Kılıç’ın damadı Mustafa Çubuk ile yakın arkadaşı Bülent Sungur’un Melih Gökçek’le ballı takas yaptıkları iddiası var. Bülent Sungur Gökçek’in kasasıdır. 2 milyon liraya belediyenin imkanlarıyla aldıkları bir binayı 6 milyon liralık bir arsayla değiştiriyorlar. 20 yıldır Ankara’yı yakınlarına satan Gökçek hakkındaki şikayetler dikkate alınmamıştı. Bu defa resmi ağızdan imar planlarında yaptığı tadilatlarla Ankara’yı parsel parsel sattığı açıkça dile getirilmiştir. Önümüzdeki seçimlerde adaylardan beklediğimiz, Gökçek’in belediye başkanlığınca yaptığı her türlü yasaya aykırı yaptıkları, kimlere menfaat ve haksız kazanç sağladığını açığa çıkartmalarıdır.
15 / Harun Kaban: Herkes çok karamsar, ben değilim. Seçim barajına dair muhalefetin söylediklerini, Ak Parti’nin üç sistem önerdikten sonra dikkate almıyorum. Ak Parti’nin önerilerini muhalefet önemsemedi, üstüne gidip değiştirmeye çalışmadı. Üç sistem de AKP’ye yarıyor dendi. AKP yüzde elli oy alıp sistemin ikisini muhalefete yarayacak şekilde yapmaz, muhalefet bunu dikkate bile almadı. Seçim barajı konusunda AKP’nin insafına kalmış durumdayız. Seçimden sonra HDP barajı geçerse yeni şeyler konuşabiliriz, geçemezse AKP, MHP ve CHP’nin koalisyonlu seçim barajı devam edecek. Buna itiraz etme fırsatını kaçırdık. Vekil adayından beklentim, eğer barajı geçerlerse bu konunun takipçisi olup olmayacakları. Seçim kampanyalarını internet sitesiyle, dokümanlarıyla, sistematiğiyle en iyi yapan hala Ak Parti. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ekmeleddin Bey’in çok kötü bir sitesi vardı, AKP’nin sitesi çok iyi olduğundan, sonradan onlar da çok iyi bir site yapmak zorunda kaldılar. Demirtaş için de çok iyi bir site yaptılar. Seçim sistemine dair yürütülen çalışmaları ve internet üzerinden paylaşımını da önemsiyorum. Beyannameler açıklandığında kiminki daha ulaşılabilir, bu önemli. HDP barajı geçerse, AKP ile yapacağı koalisyondan korkuluyor. Bu ülkeden Ermeniler, Rumlar gönderileli çok oldu; iki asli unsur olarak Türkler ve Kürtler kaldı. Tek umudum HDP’nin barajı geçmesi ve AKP ile anayasayı yapması çünkü HDP barajı geçemezse yine AKP’nin insafına kalacağız. Yapmazlarsa MHP ve CHP 10 sene daha sormazlar bu işi. HDP ve AKP’nin yapacağı anayasa benim içime siner, temsil kabiliyeti yüksek olur. AKP ile HDP’nin koalisyonu bu ülkeye barış getirdi, bundan korkulmasını yersiz buluyorum. Bu koalisyon biterse ülke de barış da biter.
16 / Mahmut Konuk: İktidar zehirler, yabancılaştırır. Burada da bir iktidar oluştuğunda yabancılaşma başlar. Oya Hanım, sizin söz hakkını sana bu kadar, sana şu kadar veriyorum; ya da söz hakkını sınırlıyorum demeniz bir iktidar uygulama biçimidir; ben bunu doğru bulmuyorum. Bunu değiştirmenizi istiyorum. Bir toplantıda iki gündem olduğunda 1-2 saat erken başlarız; 5’er dakikalık hakkımızı kullanırız demiştim. Burada tek gündemde 5 dakikayı 3 dakikaya indirmek keyfi bir iktidar kullanma biçimidir, değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Arkadaşımız Ermenileri ve Rumları göndereli çok oldu dedi. Bu yıl Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı. Ermenistan Diaspora bakanı geçtiğimiz günlerde açıkladı; Türkiye’de Müslümanlaştırılmış Ermeni sayısı 3 milyon. Geçtiğimiz toplantılardan birinde Yusuf Halaçoğlu’na sorduğumda isteksizce “500 bin” cevabını vermişti. Oysa 20 yıl önce bağımsız bir araştırmacıdan aldığım veri, 5 milyon civarında olduğuydu. Bugün siasporada çoğalan Ermeniler, 7 milyon. Hesap ortada. 1915’te patrikhane kayıtlarına göre 2.5 milyon Ermeni vardı. 500 bini kaçtı, 500 bini buralarda Müslümanlaştı ya da burada yetim olarak kaldı; 1.5 milyonu yok edildi. Buradaki 500 binle dışarıdaki 500 binin üreme sayısı arasında fazla fark yok. Bugün seçimlere girerken sormamız gereken şu: Milletvekilli adaylarından, senin babandan, dedenden kalan Ermenilerden gasp edilmiş mülkün var mı, o mülkten senin payına düşen nedir; bununla ilgili bir şey yaptın mı yapmadın mı; şeffaflığın ilk sorusu bu. Çünkü bu devletin temeli böyle atılmış. Adam Ermeni’Yi kesmiş, karısını zorla nikahlamış, tecavüz etmiş, varsa çocuklarını devşirmiş, malına mülküne el koymuş. Bunun üzerine kurulmuş bir sistemden dürüstlük ve adalet bekleyemezsiniz. Hırsızlık dendiğinde, Etyen Mahçupyan diyor ki, “Vatandaş hırsız ile darbeci arasında seçim yaptı; hırsıza oy verdi”. Böyle bir gerçekliğimiz var; Ermenilerin gasp edilmesinin hesabını sormadıkça bu ülkede temiz siyaset yürütülemez. Rumların, Keldanilerin, Asurilerin, Süryanilerin de. Bu coğrafyanın bütününde Sünni Müslüman dışında kalanlara soykırım uygulanmaya devam ediliyor.
Oya Özden: Mahmut Bey’in eleştirisi, başım üstüne. Şöyle bir şey yapalım. Herkes konuşmak istiyorsa 3’er dakikayla devam edeceğiz bundan sonraki toplantılarda. Size sıra gelmeyecek, konuşamayacak bile olsanız 5’er dakika olsun diyorsanız; öyle devam ederiz.
Mahmut Konuk: Gerekirse bir saat erken geliriz.
Enver Önder: Yöntem üzerine bir öneride bulunabilir miyim?
Oya Özden: Formatı değiştiremeyiz arkadaşlar. Format 22 ilde bu şekilde.
Enver Önder: Ama arkadaşım, boş tartışma yapıyorsunuz. Gelecek toplantıdan önce belirlenmeli bu. Toplantıyı nasıl uygulayacağınızın yöntemi, bu toplantıdan önce belirlenmeli. Şimdiden kendimizi niye bağlayalım?
Oya Özden: Gelecek toplantıda size sorayım; öyle karar verelim o halde. Ama daha önce böyle yapmıştık; toplantının başında 11 kişi söz almak istediğini söyledi, toplantının sonunda 22 kişi konuştu. Bunu hatırlatmak isterim. Önümüzdeki toplantının başında kaç kişi söz almak istiyorsa el kaldırır, ona göre zamanı ayarlarız.
17 / Hüseyin Küçükbalaban: Başlık içinde temsilde adalete yoğunlaşacağım. Temsilde adalet seçim sistemlerinde hem herkesin kendisini temsil edebileceği, öte yandan devletin de istikrarlı şekilde yönetileceği ilkesine dayanıyor. Bu anayasa 69’da da düzenlenmiş, seçim kanunlarından da bu bekleniyor. Türkiye’ye baktığınızda 1923’ten 1945’e kadar tek partili bir sistem var. 46’dan sonra yeni bir seçim kanunu, çok partili bir yaşam ve iki dereceli bir seçim sistemi geliyor. Bugüne kadar15 seçim geçirdik, 16.sına gireceğiz. 83’ten itibaren baraj sistemi gelmiş. 1995’te kısmi seçim yasası değişikliği olmuş ama aslı korunarak gelmiş. Genellikle yönetimde istikrar adına temsilde adalet es geçilmiş. Bunun ve barajın temel nedeni, başta Kürtler olmak üzere bu ülkede temsilinin sakıncalı görüldüğü kesimlerin temsilinin sağlanmaması, parlamentoya girerlerse istikrarsızlık olacağı kaygısı. Etnik ya da dini farklılıklar dışında kadın, LGBTİ, cinsiyet, emekçiler ve farklı düşünenler noktasında da baraj, çoğunluklar arasında bu temsiliyeti eritiyor. Mesela 1991 seçimlerinde, Diyarbakır’da SHP % 49’la 7, DYP %19’la1 milletvekili çıkarmış. 1995 seçimlerinde DEHAP 152 bin oyla %46 ile sıfır, Refah Partisi 62 bin oyla %18 ile 5, ANAP %13 ile 3, DYP 2 milletvekili çıkarmış. 1999’da HADEP % 45, 186 bin oyla sıfır, Fazilet, DYP, ANAP %11, 14 gibi oylarla 4-4-3 diye paylaşmışlar. 2002 seçimlerinde; mesela Tunceli’de DEHAP %32 almış, 13 bin küsur oy sıfır, CHP %24, 10 bin oy, 3 milletvekili. Diyarbakır’da 236 bin oyla DEHAP sıfır, AKP %15 bin oyla 8 milletvekili çıkarmış. Temsilde adalet bu sistemde böyle işliyor. Temsilde adalet konusunda ısrarımızı sürdürmeliyiz. İHD olarak 32 örgütten oluşan Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi olarak “Çocuk Şampiyonu Ol” diye bir metin hazırlıyoruz; bütün partilerin adaylarına göndereceğiz.
18 / Göksu Günay: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Eşit Haklar için İzleme Derneği adına gözlem yaptım. Bu yıl farklı isimlerle, Uluslar arası Şeffaflık Derneği, Denge ve Denetleme Ağı, Oy ve Ötesi olarak dinledik arkadaşları. Eşit Haklar için İzleme Derneği daha çok engelli, etnik kökeni ve mezhebi farklı, LGBTİ bireylerinin oy kullanırken bir ayrımcılığa uğraması olasılığına yönelik bir izleme yapıyor. 17 yaşından beri tüm seçimlerde sandık başkanı, görevlisi ya da izleme yapan kişi olarak bulundum. Engelli yurttaşların ne kadar zorluk çektiğini gördüm. Asansörün olmayan okulun 4. katına çıkmaları istendi. Tek kişiydim. Gezerek, fotoğraf çekerek belgelendirdim. AKP müthiş organizasyon yapıyor, her sandıkta 2-3 görevli, izleyenleri, ellerinde belgelerle bekleyen itirazcıları var. HDP’nin hiç gözlemcisi yoktu. CHP’nin çok az gözlemcisi vardı. Ben sandık demokrasisine inanmıyorum. Kesinlikle güvenilir bir seçim yapılması mümkün değil. Biz nasıl engel olabiliriz diye daha çok yoğunlaşmalıyız.
19 / Osman Akkuş: Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nden gelen var mı; sataşacaktım. Şaka bir yana; yeşilin kendi içinde bir felsefesi vardı ve o kayboldu; şimdi sol gelecek diye bekleniyor. Bir başka partiye destek veriyor olmak güzel ama tamamen oraya kendini kaptırmak doğru değil. Yaklaşık 25 yıldır çevre ve ekoloji hareketinin içindeki birisi olarak bunu içime sindiremiyorum. HDP şu an yeşili kullanıyor reklamlarında. Buradan güçlü bir uyarı olarak not alırsanız çok sevinirim; görüntü ve gürültü kirliliği konusunda çok dikkat etsinler; reklamlarda kullanıp bir de bir yığın plastik bayrak, flama, broşürle sokakları süslerse; bu insanlara çok itici olur. Bu konuda uyarıda bulunmak istedim.
20 / Ömer Atalar: Partiler üzerinde Denge Denetleme Ağı olarak bir çalışma yaptık fakat Türkiye’de kaybolmakta olan diller arasında Çerkezce’nin birçok lehçesi ve parti programlarında, seçim beyannamelerinde bu konuya pek girilemiyor. Çerkezler biraz milliyetçidir; Selahattin Bey’i ağırladık sonra kendi toplumumuzdan epey eleştiri aldık. Türkiye’nin ikinci büyük etnik azınlığı olan Çerkezler, HDP listesinde seçilebilecek yerlerde değiller oysaki epey HDP’li bir Çerkez grubu var. Oy ve Ötesi’nin ortak çalışması sonucu şu anda 52 sandık başkanı ağır cezada yargılanıyor ve yolsuzlukları tescilli. CHP’nin 100 olan oyundaki 1’i alıp mesela Ak Parti’nin 95’ine ekleyip il seçim koordinasyonunda 195 yapmışlar. Sandık başında görevimizi yapıyoruz ama burada başka bir sıkıntı var. Oy ve Ötesi’nin hedefi sandıkların yüzde 51’i. Bu son demokratik seçimimiz olacaksa sivil toplum olarak buna sahip çıkmamız ve Oy ve Ötesi’ne destek vermemiz gerekiyor. Selahattin Bey’e oy vereceğiz, ona güvenip 50-60 vekil de vereceğiz; sonra Öcalan Selahattin Bey’i uçuracak mı; çünkü Öcalan’ın Tayyip Bey’in başkanlığına karşı olmadıkları yönünde beyanatları, İmralı tutanakları var.
Oya Özden: Bunu bir soru olarak alıyoruz.
21 / Erdinç Şahin: Seçim güvenliği şeffaflık, ölçülebilir ve anlaşılır olması demek. Yurttaş olarak Öncelikle arkadaşlara soruyorum, bu seçimde kaç kişi görev almayı düşünüyor? Ben her seçimde görev almaya çalışıyorum. Geçen seçimde sandık başkanıydım, evrakları gece 03:30’da teslim edebildim. Nitelikli seçmen ve yurttaş olmamız lazım. Elimizdeki silahı yani oyumuzu ayırt edici olarak kullanmamız lazım. Önce kendi hakkımızı kullanmalıyız ki yenilerini talep edelim. Biz hastalıklarımızdan kurtulmalıyız. İnsan önce birey olur sonra toplumsallaşır. Asgari müştereklerde buluşmalıyız. İnsanlar hala benliklerini aşamadı, kurucuların felsefesinde sıkıntı var. Önyargısız bir toplantıdayız madem, herkes kökenini söylesin, samimi olalım. Kimse kökenini seçemiyor ama bir arada yaşama niyetine sahip olmalıyız. Bu toplumda yaşıyorsak eğer her anlamda elimizi taşın altına koymalıyız. Belirsizlik ve karamsarlık var insanlarda.
22 / Selahattin Cizrelioğlu: Temsiliyet konusuna değinmek istiyorum. Partilerde kadınların temsiliyetinde adaleti sağlamak konusundaki söylemleri çok duyuyoruz ama geldiğimiz noktada sadece HDP’de %48, CHP’de %18, AKP ve MHP’de bunların daha altında bir aday profili görüyoruz. Bunlar da fermuar sistemi şeklinde değil, kadının daha aşağılarda, erkeğin daha yukarılarda olduğu bir sistem; dolayısıyla kadınların, temsiliyet konusunda ciddi sorunlar yaşamalarına neden oluyor. Parti programlarında ve tüzüklerinde LGBTİ’lere dair pek bir şey bulamıyoruz, sadece CHP ve HDP’de var. onlarda da aday göstermek konusunda sıkıntı oluyor; seçilmeyecek yerlerde “Bakın bizde de LGBTİ aday var, kadın aday var” demek için aday gösteriliyor. Bunu gerçekten pratikte de görmek istiyoruz. Ankara’daki 11 üniversite birleşip bir çatı oluşturuyoruz ve bu konuda kampüslerden başlayarak bir dönüşüm yaratmaya çalışıyoruz. Cinsel eşitlik, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim konusunda sadece partilerde değil, toplumun büyük bölümünde sorun var, insanlar hala buna tercih, günah ve yasak olarak bakıyor. Bunu halktan başlayarak değiştirmeliyiz; bu konuda siyasi partilere de büyük görev düştüğüne inanıyorum.
23 / Osman Karyağdı: Türkiye’deki sorun sistemin ta kendisi. Meclise girecek olan aday arkadaşlarımız da sistemi ve yapıtaşlarını yine ayakta tutmak için bunu yapacaklarsa, buna gerek yok. Arkadaşlarımıza oy kullanmamalarını öneriyorum. Duyarlı vatandaşlar olalım, gidip oy kullanalım diyebiliriz tamam; ancak nitelik işin içine girince herkesin nitelik anlayışı farklı. HDP’ye bir önerim var. Trakya’da seçim konvoyu taşlanmıştı, o zaman biz büyük tepki göstermiştik çünkü faşizan bir saldırıydı. Aynı faşizan saldırıyı HDP de yapmasın, Doğu’da Hüda-Par’ın, Ak Parti’nin, MHP’nin seçim bürolarına da tutup molotof atmasın. Varsak her yerdeyiz, yoksak hiçbir yerdeyiz.
24 / Gülsen Ülker: Türkiye küçük Millet Meclisleri, seçim sürecindeki ilk çalışmam oldu. 1987’den beri kadın hareketi içindeyim. Henüz seçim beyannamesi yayımlanmadı. Aldığım notlara göre konuşacağım. İki konu çok vurgulandı; %1o barajı ve baraj dolayımıyla temsiliyette adalet meselesi ile HDP’nin barajı geçmesi halinde AKP ile gizli bir anlaşma olup olmadığı yönündeki kaygı. 30 yıldır bu ülkenin politikaları içindeyim; süreci düşününce bu kaygıların çok da haksız bulunamayacağı bir siyasi geçmişi var bu ülkenin. Demokratikleşmenin 80 sonrası kısmında silah zoruyla sağlanmış bir durum var. 12 Eylül dönemi, bu kuşaklarla, eğitim sistemiyle diye; demokrasi de böyle. %%10 barajının hala kalıyor olması da böyle bir şey. Baraj antidemokratiktir, temsilde adaleti engelleri, belli bir kesimin kendini politik alanda temsil etmemesi için askeri yönetim tarafından getirilmiştir ama sivil siyasetin de işine gelmiştir bu. Mecliste bununla ilgili birtakım girişimler oldu ama şu an olduğumuz yerde HDP’nin parti olarak seçime girmesini, barajı fiili olarak bir kaldırma girişimi olarak görüyorum. BDP bugüne kadar bağımsız adaylarla girmişti ama HDP farklı bir parti. Çok daha geniş bir kesimi kapsıyor. Bir Türkiye partisi olma yolunda ve ilk seçimi. Heyecan verici bir süreç. Barajı geçeceğimizi düşünüyoruz. Baraj aşıldıktan sonraki kuşkulara dair çok şey anlattık, anlatmaya da devam edeceğiz. Seçim sonrası koalisyon konusu çok farklı, hiçbir parti bu konuda henüz bir şey söyleyemez. HDP söylemi ve eylemiyle sadece barış meselesine değil, AKP’nin yanlış politikalarına eleştiriler getiriyor. Çözüm süreci ve demokratikleşme konusunda HDP görüşlerini çok net dile getirdi. Kimse için Türkiye’nin doğusunda çözüm, batısında antidemokratik bir sistem kabul edilebilir bir şey değil. 30 yıllık süreç bunu bize gösterdi. Baskı varsa barış olmaz. Barışı sadece silahların susması olarak görmüyoruz, tüm toplumda herkesin demokratik haklarını kullanabildiği, kendini ifade edebildiği bir durum. Süreç bu nedenle önemli; görüşmeler devletle sürdürülüyor, AKP devleti temsil ediyor; dolayısıyla HDP’nin bu görüşmeleri AKP ile yapması dışında bir seçeneği yok. Yeni meclisteki duruma göre görüşülen parti değişebilir. barış sürecinde AKP ile yapılan bu görüşmeler, seçim sonrası AKP ile anlaşma yapılabilir kaygısını yaratıyor gibi geliyor bana. Yerel siyaset ve demokratik yönetim ilişkisi önemli. İller adayları çıkarırken, yerel sorunlar göz önünde bulundurmalı. Temsiller hem kadın hem LGBTİ’ler için yeterli değil hiçbir partide. HDP için de yetersiz bir adayla. Partiler toplumsal tabana göre hareket ediyorlar ama tabanı dönüştüren de partiler olmalı. HDP’de tek bir LGBTİ olmasını ben de bir eksiklik olarak görüyorum ama mücadeleye devam edeceğiz.
Oya Özden: Buradaki üç özel konuğumuza birbirleriyle işbirliği yapıp yapmadıklarına dair bir soru gelmişti. Herkes merak ediyorsa soralım. OY ve Ötesi olarak, seçim günü sabahtan akşama kadar sandık başında ne yapıyorsunuz; DDA ve Şeffaflık Derneği ile işbirliği yapıyor musunuz?
Mehmet Pancaroğlu: Okul sorumlulukları ve sandık sorumlulukları ne yapıyor, bundan bahsedeyim. YSK dernek ya da vatandaş olarak seçime itiraz etme, orada gözlemci olarak bulunma, ıslak imzalı belgeleri alma hakkı vermiyor. Bu nedenle tüm partilerle iletişim halindeyiz ve hepsinden müşahit kartı alıyoruz. Liberal Demokrat Parti, MHP, CHP, AK Parti gibi tüm partilerle görüşüp kart almaya çalışıyoruz. Sandık sorumlularımızın işi, sabah 7’de görevli oldukları okula gitmek. Eğer sandık kurulunda bir eksik varsa, o kurula girmelerini talep ediyoruz çünkü verdiğimiz eğitim bunu sağlıyor. Ayrıca orada bilfiil müdahale edebiliyorlar olaya. Bu olmazsa da o sırada sandıklar açılıyor, sayım yapılıyor, eksik var mı kontrol ediliyor gönüllümüzün gözleminde. İnsanların oy verme sürecinde yapılanlarda, imzalarda eksik var mı bakıyorlar. Polislerin ellerindeki belgeyle oy verecekleri sandık dışında başka bir yerde oy verme hakları var. Bu belgeye sandık başkanı mühür bastı mı, belgeyi aldı mı diye bakıyorlar çünkü başka bir sandıkta da oy verme hakları var. Bunların takibini gerçekleştiriyor. Seçimlerden sonra sandıkların kapatılması ve oy sayım süreci başlıyor. Tüm partilerin oylarının doğru sayılıp sayılmadığını kontrol ediyoruz. Geçerli ve geçersiz oylarla ilgili eğitimlerde doküman sunuyoruz zaten gönüllülerimize. Oy sayımı bittikten sonra tutanak yazılıyor. Bu tutanağın doğru yazılmazı, imzalanmasından sorumlu oluyorlar. Islak imzalı belgeler alındıktan sonra sandık görevlimiz okul sorumlusuna teslim ediyor belgeleri. Bu belgeler şimdi otomatik bir sisteme yüklendikçe oylar girilmiş olacak, biz de kontrol edeceğiz. YSK’daki birleştirme tutanaklarına girildikten sonra yayınlanan sonuçlar eşit mi, değişiklik var mı; bunları gözlemleme şansımız oluyor. Süreç bu şekilde işliyor. DDA’nın üyesiyiz biz, birkaç toplantılarına da katıldık. Bizim toplantılarımızı da duyuruyorlar. Bu kapsamda biz bir derneğiz ama aslında platform oluşturuyoruz daha çok, işleri biz yapmıyoruz, insanlar yapıyor. Organizasyonun bir parçasıyız, sistemi kuruyoruz. Bizim insanlara ulaşabilmemiz için DDA’nın içinde olmamız önemli. Anayasa çalışmalarına destek vermek, seçim çalışmalarına katılmak ve yapmaya çalıştığımız aktiviteye onların da destek olmasını istemek, ilişkimizin kapsamında yer alıyor.
Seda Kırdar: Oy ve Ötesi ile Şeffaflık Derneği zaten ağımızın içinde olduğu için çok organik bir ilişkimiz var. Bir arada daha güçlü olma fikrinden yola çıktık. Farklı çalışmalar yapıyor ve birbirimize destek oluyoruz. Oy ve Ötesi ile daha çok seçim gününe, Şeffaflık Derneği’nin kampanya finansmanına, bizim ise hem kampanya hem de siyasetin finansmanına ve Eylül’den sonra mevzuat çalışmalarına ilişkin çalışmalarımız var. Kesişen alanlar bunlar, dolayısıyla birbirimize destek veriyoruz.
Mehmet İhsan Kandemir: Gerek Oy ve Ötesi, gerekse DDA’ın tüm bildirileri sitede yayımlanıyor; tüm üyelere ya da koalisyon bileşenlerine anında gönderiliyor, aktif bir şekilde çalışmalara katılmaları için. Gerekli duyurular yapılıyor.
Soru-Cevap
Belgin Çelik: BM ile 10 ilde cinsel yolla bulaşıcı hastalıklar konusunda seks işçilerine yönelik bir çalışma yürüttük. Diyarbakır’da HDP gençlik, seks işçiliği yapan birçok kadına molotof ile evlerine saldırıyorlar; bu büyük bir şiddet. Bu konuda ne gibi önlemler alabilirsiniz?
Gülsen Ülker: Hebun ile başka konularda görüşmelerim oldu zamanında. Özellikle ev tutarken bile yaşadıkları sorunları biliyorum. Toplumsal olarak bu anlamda geleneksel bir eğilim var. Siyasi oluşumların bunu dönüştürmek için daha çok çaba sarfetmedikçe bu suça ortak olduklarını düşünüyorum. Tunceli’de de benzer şeyler yaşandı. Trans seks işçilerinin yanı sıra kadın seks işçilerine yönelik de bu baskılar var. Bu ahlak anlayışıyla da mücadele etmemiz gerekiyor çünkü kadınların ve transların canına mal oluyor. İsimlerine bile rastlanmıyor, bu katliamlara ilişkin toplumsal bir kabul var. Biraz da bunun için HDP’deyim, bunları dönüştürebileceğim bir yer olduğu için.
Türkay Asma: Konuşurken bizlerden biri gibi konuştunuz, ben isterdim ki bir eylem planınız, projeniz, stratejiniz olsun ama bunu göremedim. Bir kadın aktivisti olarak da planlarınızı, önerilerinizi göremedim. Kadının şiddete uğradığı, 4. Sınıftan itibaren eğitimden uzaklaştırıldığı ve bu oranın gittikçe arttığı, kadının istihdamdan geri bırakıldığı ve eve hapsedildiği bir ülkede milletvekili adayı olarak planlarınız nedir, neler yapmayı düşünüyorsunuz somut örneklerle?
Gülsen Ülker: Hala kendimi bir STK temsilcisi olarak da görüyorum. Partinin seçim beyannamesi üzerinden konuşmam daha iyi olacaktı ama henüz yayınlanmamış bir taslak üzerinden doğru olmaz. HDP’nin kadın çalışması, bugüne kadar yaptıkları önemli, yoksa kabul etmezdim böyle bir şeyi. Kadına yönelik şiddetle, kadının varoluşuyla ilgili sorunlar var. Kampanya döneminde tek tek kadınlarla onların ihtiyaçları üzerinden konuşmak önemli, bunu yapacağız. Parti olarak HDP kadın örgütlenmesinin en güçlü olduğu parti. Kadına yönelik şiddetle mücadele birimleri, yaşam evleri ve bizim bugüne kadar yürüttüğümüz mücadele, HDP’nin ne yapacağını ortaya koyuyor. Bakanlığın politikalarına platformlar aracılığıyla getirdiğimiz eleştiriler var, gösterdiğimiz yollar var. Ben 25 yıldır kadına yönelik şiddet alanında çalışıyorum. Türkiye kadına yönelik şiddeti kaldırmaya yönelik uluslar arası sözleşmelere imza atmış bir ülke, bunun mekanizmasının parçaları olan sığınakları, yasaları nasıl işler haline getirebileceği konusunda ortak kadın hareketinin bir birikimi var. HDP bunları yapacaktır. HDP’nin kadın çalışmaları bu anlamda çok önemli, birçok örgüte de ilham verici nitelikte ama bunların da dönüşmesi gerek. Ben bu çalışmada bir feminist olarak yer alıyorum ve bu konuda eylem planlarımız da var aslında. Buraya geleceğimi dün öğrendiğim için bugün burada ancak önceki deneyimlerimi aktarabiliyorum. Böyle bir algınız olması normal, bir STK aktivisti olarak bu deneyimi de partiye taşımak için buradayım.
Oya Özden: Seçim listeleri 7 Nisan’da açıklandı biliyorsunuz. Sonrasında partilerle ilişki kurma noktasına geldik. Seçim beyannameleri de açıklandıktan sonra daha ikna edici cevaplar alabilirsiniz.
Gülsen Ülker: Ben sizin çocuklarla ilgili çalışmanızı da not aldım, çok önemli buluyorum. Bununla bağlantılı bir şeyden söz etmek istiyorum. MHP buraya biz geliyoruz diye gelmemiş ama biz aday adayı olduğumuz süreçte Kader’de MHP’li kadın adaylarla da bir aradaydık ve birbirimize başarılar diledik. Orada hatta o çerçevede en ilham verici çalışma olarak gördüğüm Hak-Par’lı bir kadın arkadaşın çocukla ilgili sunduğu çerçeveydi. Bu konu dolayısıyla biz bir araya gelebildik. Umarım Türkiye’nin genel siyaseti için de bu tabloyu gerçekleştirebiliriz.
Oya Özden: MHP’nin böyle bir parti kararı var, televizyon programlarına da çıkmıyorlar. Ama biliyorsunuz geçmişte bu toplantılara MHP’li ve HDP’li vekiller geldiler. Bu durum biraz kişiye bağlı olarak da değişebiliyor. Son iki toplantıya gelebilmeleri için elimden gelen çabayı göstereceğim.
Mehmet İhsan Kandemir: Şeffaflık Derneği’nin bir kampanyası var, bütün vekil adaylarının propaganda süreçlerini nasıl finanse edecekleri ve kamu görevlilerine verilen mal beyanı formu. Siz de kabul edecek misiniz, size de vermek istiyorum. Derneğim Kürd- Der, daha çok Kürt dili ve kültürü üzerine çalışmalar yapıyor ve Kafkas Dernekleri de dil üzerinde çalışmalar yapıyor bildiğim kadarıyla; birlikte çalışmalarımız da olmuştu. Çok da dezavantajlı dernekler bu nedenle. Buna ilişkin yapacağınız çalışmalar nelerdir?
Gülsen Ülker: 2014’te ben Maliye Bakanlığı’ndan emekli oldum bu nedenle biz her yıl mal beyannamesi veriyoruz zaten. Bu yıl da vereceğim. Dezavantajlı sivil toplum örgütleri, alanları itibariyle, uğraştıkları alanlar gibi görülüyorlar. Özellikle kadın örgütleri üzerinden biliyorum, alanımızdaki resmi makamlarla görüşemediğimizi biliyorum. Şeffaflık çalışmaları kapsamında aslında örgütlerin devletle ilişkileri, kaynak aktarımı, politik sözlerini yansıtabilme imkanlar açısından da bir kaleminin olması gerekiyor. Devletten sivil topluma kaynak aktarılması lazım. Bu gerçekleşirken de yasal olarak da sivil toplumun tamamı için eşit ve şeffaf olması, izlenebilir olması gerekiyor bu yardımların.
Oya Özden: Az önce aslında hoş bir şey oldu; adayımız Şeffaflık Derneği’nin önerilerini kabul etmiş oldu, onun gereklerini de yerine getirecek. Bizim 10 İstek çalışmamız hala sürdüğü için kendisine bugün veremiyor ama onun taahhüdünü de alacağız kendisinden.
Rıza Sümer: Bugün HDP ve öncesi partilere, PKK’nın uzantısı mı meclisteki temsilcisi mi şeklinde getirilen yoruma her zaman karşı çıkan bir insanım. Bu büyük bir haksızlık ve şiddettir. Size yönelteceğim soru da sanki bir şiddet örgütünün temsilcisi olarak değil, parlamentoya girdiği takdirde şiddete karşı mücadele vermesi gereken bir kadın ve insan adayı olarak soruyorum: 30 yıl önce başlayan silahlı eylem ve arada başka silahlı eylemciler, yani insanların kutsal inançlarını, siyasi değerlerini öne alarak silaha sarılan örgütler, hiçbir zaman başarılı olamazlar. Ya can alırlar ya kan dökerler. Ben şunu öneriyorum; eğer 30 yıl önce silah değil de demokratik mücadele ve halkla ilişkiler tekniklerini kullansalardı bugün barış süreci olmayacaktı, her şey daha güzel olacaktı ve büyük haklar elde edilecekti. Bu konuda düşünceniz nedir?
Gülsen Ülker: Buna çok genel bir şey söyleyebilirim. Türkiye^de umuyorum ki bu barış süreci başarıya ulaşacak ve biz de gerçekten bir arada demokratik haklarımıza sahip olarak, gençlerimizi ve insanlarımızı kaybetmeyerek hayatımızı yaşayacağız. Bu ülkenin Kürt’üyle Türk’üyle, devletiyle, örgütüyle her ferdinin, daha önce bunu durdurmak için hiçbir şey yapmamış her ferdinin omzunda bu kayıplar bir yük olarak kalacak. Bu barış görüşmeleri 2000’de değil de 2001’de, 2001’de değil de 1995’te başlasaydı, sadece başlasaydı, o günden bu yana insanlar ölmeyecekti. Bunu aklımıza getirelim, bu utanç ya da bir yük çünkü.
Oya Özden: Lütfen konu başlığına sadık kalalım.
Hüseyin Küçükbalaban: Siyasetin finansmanı konusunda barajla birlikte partilerin aldıkları hazine yardımı var. Adayımızın aday olduğu parti geleneği bugüne kadar bundan yararlanmadı. Hazineden yardım alarak siyaset yapmayı doğru buluyorlar mı, hazineden yardımı alalım mı yoksa hazine yardımı tüm siyasi partiler için kaldırılsın mı? Bu noktadaki tercihleri nedir?
Gülsen Ülker: Bu tür kamu kaynaklarının aktarılmasından yanayım. O kaynaklar bizim sonuçta. Bu kişisel görüşüm. Sivil toplum örgütleri açısından da benzer bir tartışma var hiç kamu kaynağı almayalım diye ama o kaynaklar bizim, alalım. Bunu nasıl aldığımız ve aldığımız parayı nasıl harcadığımızın hesabını verebiliyor olmak önemli. HDP bugüne kadar destek almadı, bugün de bu işi kendi kaynaklarıyla yapıyor ve en büyük kaynak gönüllü emek. Araba buluyorsak çevremizden buluyoruz, çevremizden para topluyoruz. HDP bütün bu kaynaklarının harcamalarını gösterebilir, ne kadar zor bir iş gerçekleştirdiğini ortaya koymak açısından.
Yıldırım Kaya: Sayın Selahattin Demirtaş iç güvenlik yasası konusunda biz meclisi kilitleriz ama bu yasa çıkmayacak demişti ama yazık ki çıktı. Buradaki sunumda da biz varsak, başkan olmayacak diyordu. İki söylemi dikkate aldığımızda, buradaki söze ne kadar inanabiliriz? Eğer HDP başkanlık sisteminin getirilmesinde aktif rol oynarsa, siz bir kadın milletvekili olarak bu sözü yerine getirmemenizden dolayı istifa etmeyi düşünecek misiniz?
Oya Özden: Daha adayımızın ilk toplantısı, bu kadar sıkıştırmayın arkadaşlar. (gülüşmeler)
Gülsen Ülker: Benim için bir sivil toplumcu olarak iyi oldu açıkçası hep bir aradayız gibi oluyor, siz sıkıştırın yani. İç güvenlik yasası o mecliste görüşüldü, HDP gerçekten elinden geleni yaptı ama orada üç parti var, AKP var, sayılar ortada. Bir sürü oyun döndü, yasa geri alınmıştı, geri geldi. Buradan HDP de diğer partiler kadar sorumludur. Şunu beklediyseniz; HDP AKP ile anlaştı, geri çektirecek, çıkarttırmayacak; anlaşmadığı zaten bu süreçten anlaşılıyor. Bunu değiştirmek için uğraşmamız gerekiyor. İç güvenlik yasası çıksa da çıkmasa da HDP AKP ile anlaştı diye düşünüyorsunuz. Bu problem. Ben kişisel olarak HDP’nin AKP ile böyle bir pazarlığının olmadığını düşünüyorum. Mecliste olsam bile inandığım şeye aykırı davranırsa bir parti, zannediyorum orada kalmam. Şimdiye kadarki tarihime bakarak bunu söylüyorum ama büyük laflar da olmasın şunu yaparım, bunu yaparım diye. Ben HDP’ye inanmanızı istiyorum.
Seda Kırdar: Siyasetin ve kampanya finansmanıyla ilgili uzun soluklu bir çalışma yaparken fark ettiğimiz noktalardan bir tanesi, en dezavantajlı grubun kadınlar olduğuydu. Kampanyanın finansmanında adayların bir noktadan sonra kendi kaynaklarından feragat etmeleri gerektiği hatta bazı bölgelerde büyük paralar harcamaları gerektiği bilgilerine ulaştık. Özellikle kadınlar sırf bu yüzden siyasete giremediklerini dile getirdiler. Şimdi siz de bir kampanya yürüteceksiniz, ne tür sorunlarla karşılaşmayı öngörüyorsunuz?
Oya Özden: Şunu da soralım bence; adaylık sürecinde bir ücret var mı, nasıl aday oldunuz?
Gülsen Ülker: HDP kadın adaylardan, erkek adayların yarısı kadar ücret alıyor, yani 1000 TL. Ücret de koymayabilirdi diye düşünüyorum açıkçası. Biz kadın hareketi üzerinden böyle bir işe giriştiğimiz için, diğer LGBT hareketinden arkadaşımız da aynı şekilde, kendi aramızda bu ücreti karşıladık. Ben kendim yeni emekli olduğum için yatırabildim. Zor bir şey bu. Diğer partilerde bu ücret çok daha yüksek. Bu, kadınlar siyasete girmesin demek anlamına geliyor. Adaylık sürecinde partinin kendi imkanları dahilinde yaptığı şeyler olacak. Materyaller için fotoğraf çekimini bir arkadaşım gönüllü olarak yaptı, biz böyle yürüteceğiz. Birçok kadın arkadaşım da katkı sunmak istiyor. Bu ekiple birlikte gönüllü olarak ve kendi aramızda topladığımız paralarla yola devam edeceğiz, partiden de ne kadar gelirse, çok bir beklentimiz yok. Büroları parti tutuyor, araçları da öyle. Materyalleri de parti hazırlıyor, bunun dışında nasıl katkıları olacak, onu da tam bilmiyorum.
Nilgün Nazilli: HDP’nin Ankara’dan kaç tane kadın adayı var?
Gülsen Ülker: Ankara’da yarı yarıya. Türkiye’de %48 ama Ankara’da bu oranı da aşmış olabilir.
Oya Özden: Başka soru yoksa ben bir soru sormak istiyorum. Dün HDP’nin İstanbul adayı Hüda Kaya’yı dinledim. Dünkü aday toplantısı için parayla bile toplantı salonu verilmediği, HDP’ye baskılar olduğu yönünde açıklamaları vardı, belki bu konudan bahsetmek istersiniz.
Gülsen Ülker: Seçim büroları için de aynı şey söz konusu yazık ki. Öncesindeki partilerin çalışmaları için de aynı sorun var. Bunlarla da mücadele edeceğiz. Kürt siyasi hareketinin geleneği de sosyalist partilerin geleneği de böyle. Bu sefer çok önemli bir şeye kalkıştık, bunun öneminin anlaşılmasını istiyorum. Türkiye’nin her ilinden seçime giriyor HDP. Belki İstanbul, Ankara, İzmir’de daha kolaydır belki ama düşünün Kütahya’da, Isparta’da, daha milliyetçi tabanın yüksek olduğu yerlerde insanlar aday oldular, bu çok kıymetli. Ben bu deneyimin bile Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından çok önemli olduğunu ama bedeli de göze alınarak çıkılan bir yol olduğunu düşünüyorum. O salon konusu doğru, sığamadık oraya. Adaylar bile içeri zor girdi, sahneye çıkıp inebildik. Zor bir yol. Türkiye’de HDP’nin tüm illerde seçime giriyor olması çok önemli. Tüm aday arkadaşlarıma büyük saygı duyuyorum, çok ciddi bir şeyi göze aldılar. Hepimizin amacı Türkiye’de HDP’nin barajı geçmesi. Türkiye’deki bu antidemokratik uygulamayı HDP fiilen gerçekleştirecek bu barajı yıkarak. Bir kadın olarak görüyorum ki, baraj kadar görünür olmayan ama hayatın her alanında bir erkeklik barajı da var. bir kadın olarak kadınları, LGBTİ’leri, özgürlük isteyenleri engelleyen büyük barajları da yıkmak üzere bir temsiliyet üzerinden yola çıktım. Demokrasi ve bu erkeklik barajını yıkma mücadelesi sürecek.
Osman Akkuş: Soru değil ama siyasetin ne kadar nankör olduğuna dair bir şey paylaşacağım. Ordu’da üç katlı bir konak var, STK’lar orada çalışma yapabilir, tadilatı 10 gün içinde bitecek. Aklınızın bir köşesinde olsun. Karadeniz’de bir çalışma ya da konaklama yapmak isterseniz haberleşelim. Karadeniz de zor bir coğrafya. Siyaset de çok nankör. Saliha Yayla ismini duymuşsunuzdur belki, 25 yıllık muhalif bir kadın gazeteci. Sohbet ederken geçmişte çok bedeller ödediğini söyledi. Adaylığını açıkladığında evi taşlanmış, kardeşleri rahatsız edilmiş. Şu an parti daha güçlü, güce tapınma adına birçok kişi bu tarafa yönelmişken, eskilere dönüp bakılmaması düşündürücü ve üzücü.
Göksu Günay: Gülser Hanım’ı üç yıldır tanıyan biri olarak bir iki şey söylemek istiyorum. Gülsen’i hem Kadın Dayanışma Vakfı hem de Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği’nden çok yakın çalışma arkadaşım. Gerçekten siyasette hırsla değil idealleri olan insanlar meclise girse benim de umudum yüksek olacak. Kadınlar ve ülke açısından da HDP’nin barajı geçmesini diliyorum.
Gülsen Ülker: HDP gerçekten Türkiye’deki çok farklı siyasi yapıların bir araya gelerek oluşturduğu bir parti. HDK gibi parti içinde olmayan oluşumlar da var. bu seçim nedeniyle çeşitli ittifaklar var. Farklı yapıların bir araya gelmesiyle oluştu. Birçok eksiklik olduğunun HDP de farkında. Keşke böyle olmasaydı, böyle olmaması için HDP’nin iyi takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu kadar geniş bir yapının ilk defa parti olarak seçime girdiği bir dönem, her şeyin çok hızlı olması gerekiyor. Burada notlarını aldığım tüm eleştirileri, mecliste olayım ya da olmayayım, bir yurttaş olarak HDP’ye soracağım çünkü bir dahaki seçime bunları yapmamasını istiyoruz. Bu tabandan siyaset anlamında da önemli. Bir vatandaş olarak bunların takipçisi olacağım. Tekrar çok teşekkür ederim.
DEĞERLENDİRME
Genel Gündem konusu Siyasi Partilerin Seçim Beyannameleri, Temsil; Yaklaşan Seçimlerde Güvenlik ve Şeffaflık olarak belirlenen toplantı, mutfak tarafından hazırlanan video sunumu ile başladı. Toplantıya yalnızca HDP’den milletvekili adayı Gülsen Ülker katıldı. İlk bölümde sivil toplum örgütleri 3’er dakika konuşma yaptılar. Bir katılımcı söz sırası kendisine geldiğinde, konuşma süresinin 5 dakikadan 3 dakikaya indirilmesini doğru bulmadığını söyleyince, bir sonraki toplantının başında STÖ sayısına göre konuşma süresine karar verilmesine ortaklaşa karar verilmesi konusunda fikir birliğine varıldı. İkinci bölüm soru-cevap ile tamamlandı.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
332 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu