Yer : Kocasinan Belediyesi Meclis Salonu
Tarih : 07.03. 2015
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1- MAZLUMDER (Adnan EVSEN, Süleyman DİLBAZ, Dilaver GÖĞDAŞ, Mervenur AKBULUT, Hasan Hüseyin ŞAHİN, Mehmet Fatih OKUT, Bahar TEMBİH, Yasin KARAKAYA – Üye)
2- Umud Der (Yılmaz YOLCİ – Üye)
3- Kayseri Gönüllü Kültür Kuruluşları (Ahmet TAŞ – Başkan)
4- Millet Derneği ( Mustafa TEMİZER – Başkan, Osman İKİNCİ – Üye)
5- Ribat Eğitim Vakfı ( Habip KÜÇÜK – Üye)
6- Fakir ve Muhtaçlara Yardım Derneği ( Salih DEMİRAYAK – Üye)
7- ASDER (Nuri KARAHANÇER – Üye)
8- Osmanlı Eğitim Ocakları (Taha Tayfun BAĞCI – Üye)
9- Erciyes Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler (Gizem BALCI, Yüsra DOĞAN)
SENDİKALAR
1- Eğitim Bir Sen ( Hüseyin SOYLU – Üye)
2- Bem Bir Sen ( Mehmet KARAKAŞ – Başkan)
KANAAT ÖNDERİ
YOK
GÖZLEMCİLER
YOK
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 40 izleyici katıldı.
MEDYA
YOK
MODERATÖR: Fevzi KONAÇ (Kayseri Baro Başkanı)
Konu: Toplumda şiddet kültürü: Kadına, azınlıklara ve farklılıklara şiddet hangi zeminde yükseliyor? "
1/ Fevzi KONAÇ: Mesleğim gereği şiddet konusunda toplumu en iyi gözlemleyenler arasında olduğumu düşünüyorum. Bu konuda, bu toplumun bireyleri olarak bir şeyler yapmamız gerektiğini, üzerimize düşen vazifeler olduğunu düşünüyorum. Topluma karşı bilincimizin artması gerekiyor. Malumunuz 8 Mart dünya kadınlar günü hasebiyle kayseri barosu olarak bir program hazırladık. Bu gün bir elem günü mü yahut kutlama günü mü bilemeden, Türkiye de her kavram gibi bununda içi boşaltılmış bir haldedir. 350 kadın avukatın bulunduğu bir baroda kadının yerinin konuşulduğu panelde katılımcı sayısı 80’i bulmadı. Buda aslında sokakta, ekranda herkesin işin aslıyla değil reklam kısmıyla ilgilendiğini göstermek açısından manidardır. Aslında şiddetin sadece kadına değil çocuklara, hayvanlara, engellilere toplumun her kesimine dalga dalga yayıldığını görmekteyiz. Bu acı tablo bizleri düşünmeye itmeli; bizler merhamet medeniyetiyken merhamet ve şefkat medeniyetinin mirasçılarıyken ne oldu da bu hale geldik. Bu sorgulanmalı. Biz bu şehirde çok değil 4-5 yıl önce 3 çocuğumuzu bayramda şeker toplamaya gittiklerinde kaybettik. Evlerine dönemediler. Aileleri sıkıntı içerisinde beklediler. Olay aydınlandıktan sonra valilik insan hakları komisyonunda görevim sebebiyle ailelerin evlerine rapor yazmaya gitmiştim. O annelerin her kapı çaldığında acaba yavrum mu geldi diyerek kapıya koştukları halleri hala içimde derin bir yaradır. Unutamam. Neydi bu çocukların suçları. Sadece şeker toplamaya gitmişlerdi. Bir daha evlerine dönemediler. Toplumsal hastalığımızın bedelini ödeyen bu çocukların suçu neydi. Olayın failine bakınca dağılmış bir ailenin, içinde merhamet kırıntısı kalmayan babasının, canavarlaştığını görüyoruz. Bu çocukların ailesinin halini acısını anlatmak imkansız. Bu çocukları bu hale getiren adamı bu duruma sürükleyen sebepler nelerdi hangi değer yapısına sahipti hangi eğitimle büyümüştü, ailesi dağılan bir adam nasıl böyle bir canavara dönüştü bunlara bakmak lazım. Özgecan cinayeti hususunda bize meslektaşlarımızın ulaştırdığı bilgilerden insanın tüylerinin diken diken olmaması mümkün değil. Bu canavarlaşmış insanlarla aynı havayı teneffüs ediyoruz, onlarla komşuyuz minibüslerine biniyoruz vs. bu haberleri dinlerken nasıl bir ruh halindeyiz, neler hissediyoruz kendimizi sorgulamalıyız. Bu insanlar hangi ruh haliyle bu canavarlıkları yapıyorlar. Bu canavarlık neyin ürünü? Bizimde bu anlattığım olayları nasıl algıladığımızda önemli. Siyasal ideolojilerle magazin haberi gibi algılanan legal gösterilen kız mini etekli miydi değil miydi gibi insanlıktan uzak cümlelerle değerlendiren insanlar var. Bizim toplumumuzda bu duygular var mıydı. Benim burada maksadım sizlerle dertleşmek. Ne olur kendimize bir dönüp bakalım. Eşleri tarafından öldürülen parçalanan çöplerde bulunan cesetler tüm bunlar hangi ülkenin manzaraları? nereye gidiyoruz? Şiddetin her türlüsünün her kesim tarafından aynı ölçüde reddedildiği bir ülkede buluşmak temennisiyle.
2 / Nuri KARAHANÇER: Kadına şiddet engellenirken erkeklerinde haklarının ihlal edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece kadınlara mahsus değil. Medya sadece bunu ön planda tutuluyor. Empati yapmalıyız. Ahlak ve maneviyatı bu şekilde yok sayanlar hesabını er ya da geç verecek.
3 / Mehmet Fatih OKUT: Şiddet konusunda cezalar az değil, caydırıcı boyutta. Ama işe yaramıyor. Aslında doğru çözüm sebep ele alınarak yapılacak tedbirler. Ancak bu ülke şiddeti aksine besliyor. Medya ilgi çekmek daha çok izlenmek için ahlaki değerleri hiçe sayıyor. Toplumda korku unsuru yaratıyorlar. Korkutan insanın güçlü olduğuna inandırıyorlar gençleri. Buda suça itiyor. Ailede sadece fiziki değil sözlü şiddette var. Ailede hem erkek hem kadın ben merkezli hareket ediyor. Televizyonda bunu pekiştiriyor. Kendini başarılarıyla ifade edemeyen insanlar şiddetle kendini ifade ediyor. Dinimiz en güzel çözüm yoludur ona sıkı sıkı sarılmalıyız. Toplumda biz insanın dış görünüşünü önemsemeye başladık. 28 Şubatın ceremelerini yaşıyoruz. Tek problem ahlak mıdır din midir? Beklide değil.
4 / Gizem BALCI: Son yaşanan olaylardan sonra ailemizin en çok sorduğu şey nereye gitsem tek başına mısın? Kız çocuğu olarak bu üzücü. Ben ayrıca bu konuda yapılan haberlerin insanların bilinçaltında bu vahşetleri artık normalleştirdiğini düşünüyorum. Bu çok acı.
5 / Mustafa TEMİZER: Bize ne oldu sorusuna cevap vermek zorundayız. Bu milletin ahlakı dejenerasyona uğradı. Diziler ve filmler ahlakı yozlaştırdı, bizde buna seyirci kaldık, itiraz etmedik. Bu noktanın sebebi eğitimdir. Bu eğitim bizim kendi kültürümüzden uzaklaştırıldı. Bizim kültürel anlayışımızda şiddet yoktur. Her gün her gün cinayet. Bunun sorumlusu sadece yöneticiler değil hepimiz sorumluyuz. Yeri geldiğinde yöneticilerimizi vekillerimizi uyarmalıyız.
6 / Yüsra DOĞAN: Bazıları hükümete ses çıkarmayalım diye düşünüyor,ki bu bence yanlış. Siyasal bölünmeler de şiddetin bir sebebidir. Siyasetçiler de toplumun bir parçasıdır. Bu anlamda sivil toplum olarak siyasetçilerin yakasını toplamalıyız. İnancımız bize şu emri veriyor:“Ey Ebubekir hata edersen onu kılıcımızla düzeltiriz.” Biz bu düşünceyi kaybettik. Herkes kendi ölüsüne ağlıyor. Bu yanlış. Herkese gönlümüzü açabilmeliyiz. Burada yapılan işi önemsemeliyiz. “Kiminle dertleşeceğim?”Her anne aynı şekilde ağlıyor.
7 / Dilaver GÖĞDAŞ: Kediler büyüyünce, anneleri yavrularını kovar. Avrupa’da bu böyle. İnsanlarda önce insan sevgisi, Allah rızası olmalı.Dini ahlak olmalı.Peygamberimiz nasıldı?Sahabeler nasıldı?
8 / Yasin KARAKAYA: Şiddet konusu işlenince içimde bir sıkıntı, aile yapısı. Öncelikle orası ön plana alınıyor. Aileler çocukları boksör gibi yetiştiriyor. Sağlam aile şiddetin önündeki yegane engel.
9 / Osman İKİNCİ: Hoşgörü toplumundan neden bu hale geldik? Fert olarak başta kendimizi dışarıda tuttuk. Parayı ve gücü tanrılaştırdık. Adalet ve ahlak perişan. Toplumun binde onu okuyor. Şimdi toplum kendisiyle dertleşmeli. Özellikle kadın bedenleri meta oldu, onlar sergilenmektedir. Medya buna son vermeli. Eğitim iyileştirilmelidir.
10 / Ahmet TAŞ: Toplum geleceği için plan ve fikir üretmeli. İnsanlar, kendinden başka olan herkese şiddet uyguluyor. Dünyanın merkezine kendimizi koymuşuz. Bizden olmayanlara bazen sözlü, bazen fiziksel şiddetle üstün gelmeye çalışmışız. Halbuki bu anlayış kırılmalıdır. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”anlayışını hayatımızın her alanına yaymalıyız. Komşularımızın, yakınlarımızın, fikren, ruhen, sosyal, ekonomik vb. durumlarından haberdar olmalıyız. Sıkıntıda olanlara yardım etmeliyiz. Herkes komşusuna, ailesine sahip çıkmalı, “Neme lazım.” değil, “Bana lazım.” demeliyiz. Elimizi taşın altına sokmalı, insanlarla alakadar olmalıyız. Ayrıca yöneticiler olarak bizler, kim olursa olsun hata ettiklerinde onları düzeltmek mecburiyetindeyiz. Gelecekte adaletli, kavgasız bir yaşam temenni ediyorum.
Ortak sonuç: YOK
Değerlendirme:
1. İletişim
Sivil toplum ile
30 STÖ ile telefonla görüştüm ve maille davet metnini gönderdim. 10 STÖ bu çağrıya olumlu cevap verdi ve toplantımıza katıldı. Ancak 20 STÖ temsilcisi katılmadı.
Değerlendirenler:
Ahmet TAŞ Kayseri kMM hamalı