YER : SAİT TANIŞ KÜLTÜR MERKEZİ
TARİH :05/ 12/ 2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ İHD – Neslin Gümüş
2/ Demokrasi ve Gelişim Platformu – Remzi Cinemre
3/ Sakarya Dayanışma Derneği – Muharrem Demircan
4/ Alevi İnisiyatifi – Yaşar Karataş
MESLEK ODALARI
1/
SENDİKALAR
1 / Eğitim İlke-Sen, Beytullah Önce
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1/ Ömer Yaşar
2/ Şaban Günel
GÖZLEMCİLER
1/ Yok
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1/ Yok
PARTİ
1/ Yok
BELEDİYE BAŞKANLARI
1/ Yok
MESAJ YOLLAYANLAR
1/ Yok
DİĞER KATILIMCILAR
1/ Ali Özer
MEDYA
1/ Yok
GENEL GÜNDEM:
ALEVİ AÇILIMI
Mehmet Bayram: Eşitlik, özgürlük, kardeşlik diyoruz. Zaten Alevilik bizim için bir insanlık felsefesi. Tüm milletleri bir biliyoruz, farklı inanışlarımız olabilir, farklı “öbür dünya” tasavvurlarımız olabilir, ama cennet de kimsenin tapulu malu olmadığına göre, herkesi buna layık görebiliriz. Ben, kendimi bir başkasına benzettiğim zaman, benzetemediğimde onu katlettiğim zaman, burada kimsenin onaylayamacağı bir sorun çıkıyor. Şimdi düşünelim.. İslamiyet’in kuruluşundan itibaren bir sorun var. Dört halifenin üçü eceliyle ölmüyor, Müslümanlarca öldürülüyor. Sonra Muaviye, peşinden Yezit geliyor. Yine bu dönem Kerbela yaşanıyor ve çok ciddi bir katliam yaşanıyor. Tıpkı IŞİD gibi, o dönem de Müslümanların kafası kesiliyor, sanki tarih tekerrür ediyor… Osmanlı döneminde ise Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan süreç bugüne geliniyor, katliamlar vesaire… Cumhuriyet ile birlikte bir nebze de olsa nefes alınıyor, her ne kadar devlet Alevileri yok saysa da, tıpkı diğer kimlikleri yok sayıp asimile ettiği gibi… Tabi Cumhuriyetten sonra İttihat ve Terakki’nin tekçi politikaları yürürlüğünü koruyor. Örneğin Koçgiri isyanı. 2. Dünya Savaşı’nın yaşandığı kaotik bir ortam var. Devletin Hitler ile Musssoli’ni ile görüşmeleri bulunduğunu biliyoruz. O ortamda katliamlar yaşanıyor. Bugüne geldiğimizde ise, inkar ve imha politikaları geçmişe göre ne kadar terk edilmiş görülse de, bence bunun yerine tasfiye politikaları yürütülüyor. Bir taraftan açılımlar denirken, örneğin Kürt açılımı yaparken, diğer taraftan da imha hareketlerine yatakçılık yapacaksınız, böyle olmuyor. Bence gerek Aleviler, gerek Kürtler üzerindeki ırkçı ve dinci yapıyı, inkarı, asimileyi ortadan kaldırmak gerekiyor, bu olmadıkça eşitlikçi söylemlerde bulunmakla sonuç alınmayacaktır. Bize karşı “Ya Aleviler de aynı görüşte değiller ki” diye itirazlar da gelebilir. Ama yasaklanmış bir görüşün, inanışın yazılı belgeleri olmaz, sözlü kültürle varlığını korur. Son olarak şunu söyleyebilirim; iktidar gerçekten samimi ise Aleviliği tarif etmekten vazgeçecek, olduğu gibi kabul edecek. Aleviler, nasıl yaşıyorsa, öyle yaşamaya devam edecek ve devlet de bunu kabul edecek. Devletin dini olmaz, yurttaşların olur. Devlet, bir inancı korumaktan vazgeçecek. Bakın 90 bin imam var, bununla ilgili olarak bir sürü insanı hacca götürüyor. Devlet, bir din devletine doğru götürülmek isteniyor. Nerdeyse, siyaseti krallığı götürecek işler yapılıypr. Demokratik bir ülkede bu tür şeyler olmaz. Umarım daha samimi politikalar yürütülür ve sorun da çözülür.
Ömer Yaşar: Konumuz Alevilik. Alevilik denilince ben ne anlıyorum? Alevi demek Hz. Ali demektir, o da bir halifedir ve Peygamberin en yakınındakilerdendir. Şimdi bizde dört mezhep var, bir de Şia var. Tabi Alevilik’i Şamanizme kadar götürenler de var, böyle düşünürsek o zaman Alevilik İslam değildir. Bunu böyle kabullensek, aslında mesele de daha çabuk çözülebilecek, cemevleri meselesi de rahatlayacak. Şimdi meselenin bir de siyasi boyutu var. Yani kültürel olarak Hz. Ali’nin içinde olduğu Alevilik’ten çok ayrı bir şey. Burada başka bir şey var demektir… Geçmişe bakıyoruz. Şah İsmail döneminde Yavuz Sultan Selim ile iki iktidar sahibi, ki ikisi de Türk, birbiriyle savaşmış. Ama Anadolu’daki Aleviler Şah İsmail ile birlikte hareket etmiş. Bence bu yanlıştı, devlet de buna tavır aldı. Bugüne gelince… Şimdi bazı açılımlar yapıyor. Niye? Çünkü Aleviler, yıllarca kimliğini gizlemek zorunda bırakılmış. Alevileri kimliğini gizlemeye kimler zorladıysa, bunları bulup tasfiye edelim. Böylece Kürtler ya da Aleviler üzerinden başka siyasetler üretenlere de malzeme bırakmış olmayalım. Ben, bu ülkede hepimize zulmeden, kibirli olan, kendinden olmayanı yok eden bir yapı olduğunu da düşünüyorum, zaman içinde bunların ortaya çıkacağını düşünüyorum. AK Parti, bu açılım sürecinin aslında çok daha geçmişte başladığını söylüyor, dilerim devamı gelir.
Veysel Saka: Mesele, siyasal. Mesele varsıllarla yoksulların mücadelesi. Birinci derecede, Alevi inanışına sahip olan vatandaşlarımızın kendilerini ifade edemedikleri, inanç evlerinde özgürce ibadet edemedikleri bir ortam. Geçmişte iktidarlar bu meseleyi çözmedi. Mevcut iktidar da açılımlarla, çalıştaylarla buradaki tepkiyi deşarj etmeye çalışıyor. Diğer taraftan başka bir açılım daha var. 2012 Nevruz’unda Abdullah Öcalan’ın gönderdiği mektupla, Kürt meselesinin konuşulduğunu, ilk defa devlet adına bir heyetle müzakere edildiğini görüyoruz. Bu mektupta Öcalan’ın “mümin kardeşlerimiz” vurgusu var, ama buna Aleviler girmemiş gibi düşünüldü. Ben, şu an Erdoğan ile Öcalan arasındaki bu temasın, diyalogun müzakere ve çözüm noktası diye tabir ettiğimiz bir noktaya geldiğini görüyoruz. Biz hükümetin, iktidarın bu anlamda bir projesi olduğunu görüyoruz. Bir yandan şarj-deşarj süreci var ama yine bazı konularda da adım atma ihtiyacı hissettiklerini de görüyoruz. Tabi çözüm şu an belirgin değil ama ben yine de gelinen noktada anlamlıyım. Düşünün, Diyarbakır’da insanlar sivil Cumalar kuruyor, Kutlu doğum haftasında yüzbinlerce katılımla etkinlikler yapıyor, Demokratik İslam Kongresi ile faaliyetler yapılıyor. Burada Medine Vesikası gündeme geliyor… Bir şekilde var olan yapı içinde, iki insanın sorunu çözme noktasına geldiğini düşünüyorum. Tabi bu süreçte iki husus var. Bir, barış yalvararak olmaz. İki, barış savunarak da olmaz. Bugün geldiğimiz noktayı ümitli, anlamlı buluyorum. Çatışma ortamı bitmiş, ne asker ne gerilla ölmüş. Bir sükunet, bir barış, bir çözüm ortamı olmuş. Bunu önemsiyorum. Gelinen bu nokta, aynı zamanda Alevilerle ilgili meselenin de bir dönüm noktası olacak. Çünkü Türkiye demokratikleşecek, böylece bu süreç diğer meselelere de pozitif katkı sağlayacak. Herkes için özgürlük gelmiş olacak. Ben böyle düşünmek istiyorum.
Muharrem Demircan: Türkiye’de birçok meselede olduğu gibi, bir yanıyla çok açık, bir yanıyla da çok karışık. Açık olan kısmı şu, bu topraklar üzerinde, inançlı yada inançsız, insanlar nasıl istiyorsa öyle yaşasın. Benim bu konuda kafam net. Devlet diye bir mekanizma varsa, herkes devlete vergi veriyorsa, bundan payını da mutlaka almalı. Bu konuda da kafamda bir karışıklık yok. Bulanıklık ise sanırım şurada başlıyor… Alevilere bakıyorum, devleti, sistemi zorladılar da, bir şey mi elde ettiler? Böyle bir şey göremiyorum. Devlet özür diledi, yani özür dileyecekse devlet dilerdi ve Erdoğan diledi. Acaba, şimdi bu özürle, devlet Alevileri kendine entegre etmek mi istiyor? Devlet, neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyor, bunu kendi kafamda çözümlenmesi gereken bir mesele olarak görüyorum. Ekonomiye bakıyorum, devlet doğal sınırlarına dayandı. Kapitalizme tam entegre olmak içinse bizim halletmemiz gereken bazı meseleler var. Örneğin Kürt meselesi. Bir yandan PKK diğer yandan Kuzey Irak ile görüşerek, bu meseleyle ilgilendi. Alevilerle ilgili çalıştaylar düzenledi. Yani devlet, varolan muhalefeti bir şekilde kendine entegre etmenin peşinde… Şimdi, ben bir İslamcı olarak, Diyanet’in dahi tasfiye edilmesini istiyorum. Ama devlet, bunun yerine imam kadrosu almaya devam ediyor. O halde, devlet ne yapmak istiyor, bunu düşünmemiz gerekiyor.
Şaban Günel: Yaşadığımız zamanı anlamıyorum, yani iletişim araçları bu kadar gelişmişken… Ama 1500lü yılları çok köşeli bir şekilde anlatabiliyorum. Yaşadığım zamanı anlamamışım ama geriye doğru tarihi 10 bin yıl öncesine kadar anlatabiliyorum, hatta geleceğe yönelik öngörüde bulunabiliyorum. Tabi bu tuhaf. Aslında bu bizim zanlarımızla konuşuyoruz. Şimdi düşünüyorum, insan çıkarmadığı sorunu nasıl çözecek? Yani sorunu ben çıkarsam, çözebilmenin yollarını da bulacağım. Belgelere göre nerdeyse tam 500 yıllık bir sorun var. 500 yıl önce işlenmiş bir cinayetin failleri var, mağdurları var. Peki ben bu meselede, Sünni Müslümanlığın sorumlu tutulmasını doğru bulmuyorum. Çünkü zulmü yapan devlet. Sünni kesim ya devletin zulmünden korkmuş ya da imkanlardan pay almak için yalakalık yapmış, ama sorumlusu o değil. Sorumlu olan devlet. Bizim burada, devletin dilini ödünç alarak konuşmamamız gerekir. Elbette bir payı var ama kabahat onda değil… Yani Aleviler neye inanıyor? Neye, niçin inanıyorsa bunu anlamamız gerekmiyor. Alevinin bana kendisini anlatmaya niye ihtiyacı olsun? Anayasal hakları yok mu? O halde birbirimizi anlamaya ihtiyacımız yok… Şimdi, burada şöyle bir şey var; devlet, daha 1980’lerde bazı Alevi önderleriyle iletişime geçmişti zaten. Bugün açılımı AKP yapıyor diye ona kızıyoruz ama devletin ya da mesela MHP’nin bile geçmişte Alevilerle açılımları olmuştu, hatta MHP’nin Alevi vekili dahi oldu. Yani, bugünkü açılım, AKP’nin değil, devletin açılımı. Biz onun açılımı gibi görüyoruz ama aslında o da devletin işlerini yürütüyor… Burada bir de şu konu var. Devletin, bizim vergilerimizle Sünni Müslümanlara hizmet ettiği söyleniyor. Aslında devlet, onlara hizmet ediyor değil. Biz böyle deyince, Sünni Müslümanlar da devletin kendisine hizmet ettiğini zannediyor. Yani kendi söylemimizle onları devletin kucağına itmiş oluyoruz. Peki, yarın öbür gün, devlet Alevi dedelerine de maaş bağladığında ne diyeceğiz? Şunu anlayalım: Devlet, eğer gücü olana bir şey veriyorsa, onu kendi yaptıklarına ortak etmek için yapıyordur bunu… Velhasıl, ben insanların inanma özgürlüklerini savunuyorum. Ben neye inanıyorsam, masraflarını kendi cebimden karşıladım, diğer arkadaşların da aynı şeyi yapmasını istiyorum.
Yaşar Karataş: Alevilerle ilgili bir mesele olduğu için buradayım. Öncelikle, Alevileri bilmek, anlamamız gerekiyor. Bilmeden yorum yapmaya kalkınca olmuyor. Alevilik, barıştır, özgürlüktür, demokrasinin neferidir. Yani Aleviliği, insanlığa zulmeden her şeyin karşısına koyabilirsiniz. Şimdi, yeni bir tartışma var, Alevilik İslam’ın içinde mi, dışında mı? Bunu tartışmaya, kavram kargaşası yaratmaya hiç gerek gerek yok… Bu ülkede Alevi olarak yaşamak zor iştir. Ben Kürdüm ama emin olun, Alevi olmak bu ülkede çok daha zordur. Şimdi, AKP’nin de bir sıkıntısı var bu konuda. Örneğin Mahçupyan, Dersim’e gittiği için AKP’ye oy vermeyecek insanların olduğunu iddia ediyor… Ben, Alevilerin insanlık için, yaşam için mücadele verdiklerini düşünüyorum. Sırf bunun için dönem dönem katledilmişsiniz, çeşitli oyunlarda kullanılmışsınız ama buna rağmen, bedel ödemeye, insanlık için bedel ödemeye devam ediyorsunuz. Dersim meselesi. Orayı dar bir bölge gibi düşünmeyin. Çünkü orada geniş bir coğrafyayı Dersim’e dahil eder Aleviler ve oradaki doğayı, toprağı Aleviler kendileri için kutsal gibi görür. Çünkü çok ağır bedellerin ödendiği bir bölgedir orası… Şimdi oradaki insanların duygularını anlamak zorundasınız. Bakın, devlet, imamlara maaş veriyor, onlara Alevileri kötülemeleri istendi, onlar da bunun propagandasını yaptı. Bakın, ben Erzurum’da büyümüş bir Aleviyim. Biz, cenazelerimizi camiden, İslami usüllerle kaldırırdık, çünkü kendi inancımıza göre yapamazdık. Diyelim ki, biz bunu gönüllü yaptık, yine de oradaki cemaat bunu kabullenmezdi. Camiye kömür bağışlardık, cemaat o kömürle ısınmayı kabul etmezdi… Açılım meselesine gelelim. AKP Hükümetinin bu konuda attığı tek bir somut adım bulamazsınız. Şimdi seçim süreci yaklaşınca yine açılımlardan bahsediliyor ama Aleviler de eskisi gibi değil. Çok güçlü bir örgütlülükleri var, kamuoyları var, sesleri daha gür çıkıyor. Alevilerin yüzde doksanı da bu sürece yanaşmıyor, işte Diyanet’in bünyesine girmeyi, dedelere maaş bağlanmasını istemiyor. O yüzden, devlet bunu gördüğü için, Alevileri asimile etmek istiyor. O yüzden gidilip Dersim’de dede eli öpülüyor. İyi ama siz diğer taraftan da, Dersim’de doğa katliamı yapıyorsunuz. Onun için orası kutsal. Sen onun kutsalını çiğnerken, el öperek ne elde etmeyi umuyorsun? Berkin Elvan’ın yuhalatılmasını düşünün. Orada yuhalatılan neydi? Cemevinin bahçesine gaz bombası atıyorsunuz, insan öldürüyorsunuz. Son olarak şunu söyleyeyim: Siz dedenizden, ceddinizden, bir Alevi’nin, bir insanı inancından dolayı öldürdüğünü duydunuz mu? Duyamazsınız. Ama bu kadar hassas bir kitlenin üzerine 50 tane oyun oynanıyor ama Aleviler bu filmi çok seyretti, o yüzden bu oyunlara gelmezler… Alevilerin kendi cemevleri var, bu saatten sonra “elektrik faturası almıyorum” dese ne değişir? Bırakın, herkes istediği gibi yaşasın. Cami mi yapıyor, cemevi mi yapıyor, kilise mi yapıyor, yapsın! Benim mücadelem tüm inançlar için. Herkesin inandığı gibi yaşaması. Yani sen benim vergimle, cami de yapma, cemevi de. Buna öncelikle Sünni cemaatlerin tepki göstermesi gerekiyor.
Ali Örer: En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Çok su götüren bir sorun, çabuk da çözecek değiliz. Cem Vakfı’na Alevi Vakfı kızıyor. Alevi Dernekleri Federasyonu her ikisine de kızıyor. Yani o camiada herkes birbirine kızıyor. Diğer taraftan hükümet iki açılım sürecinden bahsediyor ama hiçbir ana noktaya girmemiş, yani sadece bir oyalamadan bahsedebiliriz. Umarım, biz, bu meclislerle daha çok çalışarak, bu meseleyi bir çözüme götürebiliriz. Çünkü daha tarafların üzerinde mutabakat kalacağını dahi tartışmış değiliz, bu sebeple daha çok zamana ihtiyacımız var.
Remzi Cinemre: Davet edildiğimde, bu Alevi açılımı başlığı açılınca, buna katkıda bulunmayı iştiyakla istedim. Burada üç mesele var. Birincisi Alevilik nedir? İki beyefendi kendi anlayışlarına uygun şekilde Aleviliği anlattı ama toplumda Aleviliğin tam anlaşılmadığı görüşülüyor. Toplumda argo kelimelerle konuşulan bir mesele… Katliamlardan bahsedildi ama bunu toplumun değil, devletin yaptığını düşünüyorum. Tabi Alevilerin de Aleviliği tam olarak, net şekilde anlatamadıklarına inanıyorum. Meselenin başında biraz da bu var. Her şeyi siyasi alanda çözmeye çalışınca, herkes birbirini zıt noktalara itmeye başlıyor. Bu ortamda biz Alevileri tanıyamıyoruz, onlar da tanıtamıyor. Açılım meselesinde, ben samimiyet görmüyorum, burada siyasi bir kâr ile yaptıklarını düşünüyorum. Hükümetin, hükümetlerin, devletin ortada bir Ali Cengiz oyunu var. Bu yüzden özrü de samimi bulmuyorum. Düşünün, bugün bir kanaat önderi, dün davet ediliyordu, bugün Haşhaşi deniyor, paralel deniyor. Belki yarın ondan da özür dilenecek… Çözüm meselesi… Bizim bu halkada, aynı masada toplandıysak, birbirimize saygımız sonsuz. Eğer bu iyi teşhis edilirse, insanlar Alevi meselesinde, Kürt meselesinde çözümü daha kolay bulabilir. Hükümet, bu işe girmeden önce sivil toplum örgütleri bu konuda çeşitli platformlarda diyalog geliştirdi. Gidiş-gelişler oldu. Görüldü ki Aleviler, iddia edildiği gibi “gavur” değilmiş, af edersiniz, başka bir kelime bulamadığım için böyle dedim, olumsuz anlamda değil. İşte bunun yanında bir cami ile cem evinin bir arada bulunduğu bir yapı inşaatına başlandı. Yani cami de, cem evi de, kilise de, sinegog da birer ibadethanedir. Herkes de inancına göre buralarda ibadet edebilmeli. Ama inanç konusu siyasete alet edilince sorun çıkıyor. Bakın, bu ülkede Diyanet var, onca imam var, bu kadar çok insan hacca götürüldü ama 80 yıl sonra bakıyoruz ki, insanlar daha dindar değil. Yani dindarlıkta bir ilerleme olmuş değil. Yani Diyanet de, asimile edilmiş bir dindar meselesi haline getirildi. Artık, yolsuzluk bir profesörün fetvasıyla caiz hale gelebiliyor. İnsanlar değil iki, yirmi yüzlü hale gelemiyor; bu camilerle birlikte oluyor, demek ki Diyanet de çözüm değil… Son olarak şunu söyleyeyim; Türkiye veya Anadolu, bu yapısıyla bir mozaik değildir, Alevisiyle, Sünnisiyle, Müslümanıyla vesaire… İnsanlar öyle iç içe geçmiştir ki, tüm renkleriyle birbirine girmiş bir ebrudur ve birbirinden ayrılması mümkün değildir.
Neslin Gümüş: Yaşadığımız ülkede, her türlü din, dil, ırk, inanç özgürce yaşamalıdır. Bunun devlete eklenerek, devletten beslenerek çok da özgür olacağını inanmıyorum. Sünniler de Aleviler de devletten bağımsız olmalı. Devlete entegre olunca, o sizden istediği kadar inanmanızı, istediği kadar yaşamanızı bekliyor… Devlete bu fırsatı verirseniz, o sizi birbirinizle çatıştırıyor. Devlet gölge etmesin, başka ihsan istemiyoruz.
ÖNERİLER
Gündeme dair temennilerin ötesinde somut bir öneri olmadı.
ORTAK SONUÇ
Ortak bir sonuç çıkarılmadı.
DEĞERLENDİRME
Sakarya küçük Millet Meclisi Aralık ayı oturuma katılan konuşmacılar, yaptıkları sunumlarda Alevi Açılımlarından ziyade, toplumdaki Alevilik meselesi ile siyasal düzende Aleviliğin geçmişten günümüze yaşadıkları sorunları öne çıkardılar. Aleviliğin toplum tarafından yeterince bilinmediği, anlaşılmadığı ifade edildi. Tarih boyunca yaşanan sorunların kaynağında, Sünnilik-Alevilik meselesinin değil devlet iktidarı meselenin bulunduğu değerlendirmesi ağır basan görüş olarak dikkat çekti. Açılımların henüz somut bir adıma dönüşmediğine, konjonktürel olarak yapıldığına dair vurgular olmakla birlikte, bu açılımların sorunun anlaşılmasına katkı sağladığı şeklinde olumlu görüşler de serdedildi. Diyanet meselesinin de gündeme geldiği oturumda, birçok katılımcı, Alevilik meselesinin Diyanet’le birlikte değil bundan bağımsız çözülmesi gerektiğine vurgu yaptı, Diyanet’ten beklenti içinde olunmadığı belirtildi. Devletin, toplumun her kesiminden alınan vergileri sadece belirli bir kesime dini hizmet götürmesi ile doğru bir uygulamada bulunmadığı birçok konuşmacı tarafından belirtildi.
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Birçok sivil toplum örgütüne duyuru yapıldı. E- mail, mesaj ve telefon ile ulaşıldı. Bazılarına doğrudan ziyaretlerde bulunuldu ve davet edildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Sakarya Milletvekilleri Hasan Ali Çelik- Ayşenur İslam- Ali İhsan Yavuz- Ayhan Sefer Üstün- Münir Kutluata- Engin Özkoç ile hem mesaj hem de e-mail yoluyla iletişime geçildi ve kendilerine davette bulunuldu.
MEDYA İLE
Sakarya ilinde faaliyet göstermekte olan ulusal basın temsilcileri ve yerel basın mensupları e-mail aracılığıyla davet edildi.
KATILIMCILARLA
Tüm katılımcılara, daha önce verdikleri iletişim bilgilerine dayanarak kısa mesaj ve e-mail aracılığıyla davet gönderildi. Bazı katılımcılarla ise yüz yüze görüşmeler yapılarak davette bulunuldu.
SONUÇLAR
Sakarya küçük Millet Meclisi, aralık ayında düzenlenen oturum ile çalışmalarını sürdürmüş oldu.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Beytullah Önce