YER: Ticaret Odası Toplantı Salonu
TARİH: 14.01.2015
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ TEMA Vakfı Muş Temsilcisi (İhsan Aytemiş- Başkan)
2/ Muş Kadın Çatısı Derneği (Nurcan Çetinbaş)
3/ İHD Muş Şubesi (Mehmet Işık- Yön. Kur. Üyesi)
4/ Liberal düşünce (Mahmut Özdemirkol)
5/ Miskader ( Mustafa Sinecem- Başkan)
6/ Muş Kadın Çatısı Derneği (Enise Özdemir)
7/ MUKO-Der ( Robin Erdenci )
8/ Kadın Girişimciler (Fatma Taş Yön. Kur)
9/ KALBİM-DER ( Musa- başkan )
MESLEK ODALARI
SENDİKALAR
1/ Eğitim-Sen (Derya Yolcu- Yön Kur.)
2/ KESK (Mustafa Demiraydın- Yön Kur.)
3/ SES Sendikası ( İdris Gürkan Yön. Kur.)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ Yok
BELEDİYE BAŞKANLARI Yok
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam XX izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA Yok
MODERATÖR
NUrcan Çetinbaş ( Sosyal Çalışmacı )
KONULAR
GENEL KONU: Devlet-Paralel Yapılar, Güvenlik ve Yargının Saygınlığı
YEREL KONU:
KONUŞULANLAR
1/ Mustafa Demiraydın: 12 yılı aşkın bir süredir tek başına iktidar olan AKP’nin yıllardır adım adım inşa ettiği yolsuzluk, yağma ve rant düzeni, 17-25 Aralık’ta başlatılan, yolsuzluk, rüşvet ve kara para aklama gibi iddialarla sürdürülen operasyonlar sonrasında daha net görülmeye başlanmıştır. Aralarında Bakan çocuklarının, banka genel müdürlerinin, AKP'li belediyelerin ve iş adamlarının olduğu yolsuzluk ve rüşvet çetesi¬nin faaliyetleri ve siyasi iktidarla ilişkilerinin birer birer ortaya çıkmasına rağmen, yolsuzluk ve hırsızlık yapanlar iktidarın üstün çabaları ile aklanmaya çalışılmaktadır. Emperyalistler arasındaki egemenlik mücadelesi Ortadoğu, Ukrayna gibi yerlerde sıcak çatışmalara yol açarken ekonomik ve siyasal alanda keskinleşerek süren mücadele emperyalist güçler ve destekçileri arasında yeni cepheleşmeler yaratarak ilerliyor. Uluslararası alanda belirsizliklerin damga vurduğu bir zeminde AKP iktidarının “bölgesel güç olma” ve yayılma iddiası ile yürüttüğü “yeni Osmanlıcı” dış politikasının tam anlamıyla duvara çarparak paramparça olduğu bir süreç yaşanmaktadır. Kapitalizmin merkezlerinde yükselen kitlesel halk tepkileri ve sosyal patlamalar giderek artarken, Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde savaşlar, çatışmalar hız kesmeden sürmektedir. Dünyada ve Türkiye’de taşların yerinden oynadığı, bölgesel savaşların, kitlesel katliamların yaşandığı, halkların eşit, özgür ve kardeşçe yaşama talebiyle ayağa kalkışı dikkat çekicidir. Dünyada yaşanan gelişmeler, her açıdan derin bir çürüme içine giren emperyalist-kapitalist sistemin ekonomik ve siyasal saldırılarını arttırmıştır. İktidarların otoriter uygulama ve düzenlemeleri artarken, dünyanın pek çok ülkesinde emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik saldırgan politikalar hız kesmeden sürmektedir. AKP iktidarının yıllardır sürdürdüğü mezhepçi dış politika ve bu politikaya uygun olarak attığı her adım Türkiye’yi hızla bataklığa sürüklemektedir. Türkiye’nin Suriye politikasının çökmesine paralel olarak, yıllardır Türkiye ve çeşitli emperyalist güçler tarafından Ortadoğu’daki El Kaide, El Nusra, IŞİD gibi ırkçı, mezhepçi ve silahlı çetelere verilen siyasi ve ekonomik destekler, Ortadoğu’yu sürekli kaynayan bir kazan haline getirmiş, bu durumdan en büyük zararı yine Ortadoğu halkları görmüştür. Milli Eğitim Bakanlığı’nın sadece son birkaç ay içinde gündeme getirdiği konular, siyasal kadrolaşma girişimleri, yapılan yasa ve yönetmelik değişiklikleri ile attığı tehlikeli adımlar ve son olarak 19. Milli Eğitim Şurasında tartışılan ve alınan kararlar, kamusal, demokratik, bilimsel, laik ve anadilinde eğitim mücadelesinin eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler açısından hayati önem taşıdığını bir kez daha göstermiştir. 19. Milli Eğitim Şurası, Türkiye’de eğitim politikalarını belirleyen zihniyetin ve onun dini muhafazakar ideolojisinin, eğitimde yaşanan dönüşüm sürecini ileriye değil, geriye doğru işletmekte ısrar edeceğinin bir kez daha görülmesini sağlamıştır. Eğitim sistemindeki mevcut merkezi, otoriter ve statükocu yapının giderek güçlenmesi, eğitimin her alanında “biat” ve “itaat” kültürünü yerleştiren bilim düşmanı bir zihniyet ile daha fazla yol alınması mümkün değildir. Eğitim ve bilim emekçileri eğitim üzerinden oynanmak istenen oyunun ve boyunlarına geçirilmek istenen zincirin farkındadır. Eğitim Sen olarak ülkemizin ve çocuklarımızın siyasi iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerine kurban edilmesine, eğitimi ve toplumu kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirme yönündeki girişim ve uygulamalarına bütün gücümüzle karşı duracağımız bilinmelidir.
2/ Derya Yolcu: Demokrasi ve demokratikleşme kavramları, kuşkusuz farklı sınıflar ve halklar açısından farklı anlamlara sahip kavramlardır. Yasalar önünde herkesin eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu yönündeki iddialara rağmen, ısrarla sürdürülen demokratikleşme söylemi, sermayenin emekçiler üzerinde kurduğu baskı ve tahakkümünün üzerini örten bir perde işlevi görmekten öte gitmemektedir. Yaşamın her alanında devlet şiddetinin artması, işkence ve kötü muamelenin sürmesi, yargısız infazlar, yolsuzluk ve hırsızlığın cezalandırılmaması, düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin sürmesi vb gibi çok sayıda gelişme, Türkiye’nin giderek otoriterleştiğinin kanıtı niteliğindedir. Emekçi sınıflara ve ezilen halklara yönelik baskı, şiddet ve zorbalık ortadan kalkmadığı koşullarda demokrasiden ve demokratikleşmeden söz edilmesi mümkün değildir. Türkiye’de geçtiğimiz aylarda Kobanê’de yaşanan insanlık dramı ve yaşanan katliamlara karşı gösterilen demokratik tepkiler, iktidar ve derin güçler tarafından kışkırtılmış ve istenmeyen olayların yaşanmasına neden olmuştur. AKP Hükümeti’nin bütün dünya tarafından bilinen IŞİD’e desteği ve sempatisi, Ekim ayı başında ülke çapında yapılan IŞİD protestolarına yönelik devlet şiddeti ile bir kez daha onaylanmıştır. Polis, faşist güçler, Hizbullah ve IŞİD yandaşları, dün Türkiye’nin dört bir yanında Kobanê direnişine sahip çıkan halka silahlarla, satırlarla ve gaz bombaları ile saldırarak 50 kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin yaralanmasına neden olmuştur. AKP hükümeti, IŞİD çetelerinin katliamlarına ülke içinde izlediği şiddet politikaları ile destek vermiştir. İktidar bu saldırıları fırsata çevirmiş ve toplumu baskı altına almak için yasal düzenleme hazırlığı içine girmiştir. Türkiye’deki egemen rejimin işleyişi uzunca bir süredir büyük ölçüde baskıcı, otoriter, ötekileştirici ve pek çok noktada faşist rejimleri bile gölgede bırakan özellikler göstermeyi sürdürmektedir. Benzer bir mantıkla hazırlanan ve meclisten geçen İç Güvenlik Yasası, günlük yaşamdan, sendikal-siyasal mücadele alanlarına kadar bütün alanlarda en temel hak ve özgürlükleri, sendikal hakları, toplantı ve gösteri yürüyüşlerini sınırlamakta, eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesi yürütenlere karşı “makul şüpheli” uygulaması ile önleyici, baskıcı ve cezalandırıcı hükümler içermektedir. Türkiye’nin gerçek anlamda demokratik bir ülke haline gelmesi, sendikalar başta olmak üzere, emek ve demokrasi güçlerinin ülkede yaşanan ekonomik ve demokratik sorunlar karşısında daha aktif rol alan bir çizgiye yönelmesini gerektirmektedir.
3/ İdris Gürkan: Son yıllarda Ortadoğu büyük bir kaosun içine doğru sürüklenmektedir. İlk başlarda Arap baharı olarak isimlendirilen bu süreç yüz binlerce insanın ölmesine milyonların ise yerinden yurdundan ayrılmasına ve mülteci konumuna düşmesine neden olmuştur. Bölgede ki bu gelişmelerinde etkisi ile devlet ,Ortadoğu da ki isyan ve iç savaş riskine karşı Kürd sorununda müzakereyi esas alan yeni bir persektif ile olaya yaklaşmaya başlamıştır. Yaklaşık iki yıldır devam eden bu süreçte çatışmalar çok büyük oranda bitmiştir. Ancak dağda her ne kadar çatışmalar bitmişse de şehirlere devlet terörü bitmek bilmemektedir. Nerdeyse her hafta bir çocuğun katledilmesi Kürdlerin sürece olan inancını bitme noktasına getirmiştir. AKP iktidarının kendi eli ile büyütüp güçlendirdiği cemaate ait paralel yapı ile girmiş olduğu rant kavgası 17 aralık yolsuzluk operasyonları ile kan davasına dönüşmüştür. Bu kavgada iki tarafın da beraber işledikleri suçları ve yolsuzlukları deşifre etmeleri ile kamuoyu yapılanların farkına varmıştır. Devletten aldığı güç ile büyüyen cemaat şimdilerde devletin gücüyle gittikçe küçülmektedir. Paralel yapı AKP yi iktidardan indirmek için her türlü provokasyonu yapabilmekte devlet ise paralel yapı adı altında muhalif tüm kesimleri sindirmek istemektedir. Özelikle paralel yapıLAR ifadesi AKP’ nin bir taş ile iki kuş vurma hevesinden kaynaklanmaktadır. Kendi kaderini, Türk halkı ile özerk bir şekilde yaşama şeklinde tayin etmiş olan Kürt halkını bir diğer paralel yapı olarak ilan etmek samimiyetsizliktir, çözümsüzlükte ısrardır. Müzakere masasına oturmuş olduğun hareketi DAİŞ ile eşdeğer veya paralel ilan etmek kendi ayağına kurşun sıkmaktadır. Kendisinden başkasına yaşama hakkı vermeyen AKP, özelikle yargı ve güvenlik alanında bir tahakküm oluşturma çabası içerisindedir. Devletin DAİŞ’e olan desteği karşısında başlayan 6-8 Ekim olayları sonucunda derin bir korkuya kapılmış olan AKP Kamu güvenliği adı altında polise geniş yetkiler veren AKP polisin katliamından bizzat sorumludur. Her katliamı paralel provokasyona bağlamak AKP için adet haline gelmiştir. İnsan haklarına saygılı ve demokratik olmayan güvenlik yapısı ve yargı bu ülkeyi ileriye taşıyamaz. Gerçekten istenen şey BARIŞ ise güvenlik ve yargı tarafsız olmalıdır. İktidarın bu iki kurumu kendi hizmetine tahsis etmesi tehlikelidir. KOBANİ olayları son sonrası yapılan keskin dönüş sonrası polis Kürdistan da adeta terör estirirken, yargı ise 1990 lı yılların yargısı haline dönüşmüştür. Yargı ve güvenlik adeta düşünce ve fikir özgürlüğüne savaş açmışlardır. İlimizde bu baskıyı fazlasıyla yaşamaktadır. Demokratik eylem, etkinlik ve basın açıklamalarından dolayı göz altına alınmayan, yargılanmayan ve cezalandırılmayan neredeyse bir tek dernek, parti ve sendika yöneticisi kalmamıştır. Tüm bu uygulamalar iktidarın samimiyetsizliğinden başka bir şey değildir. Halkın sürece ve barışa olan inancını sarsmanın bedeli çok ağır olur. Onun için iktidar bir an önce içine girmiş olduğu güç zehirlenmesinden çıkmalıdır.
4/ Mehmet Işık: Cizre'de gerçekleşen çocuk katliamını naletliyorum, sorumluların bir an önce cezalandırılması gerektiğini burdan da hatırlatıyorum. Dünyadaki faşist ve baskıcı yönetimlerin iktidarda kalma uğruna bu tür iç güvenlik yasalarına sık sık başvurmasının, emekçiler ve halklar açısından daha fazla acı, kan ve baskı anlamına geldiği açıktır. Basının hükümet tarafından büyük ölçüde kontrol altına alınması, düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin artması, yargıya yönelik müdahaleler, yolsuzluk soruşturmalarının üzerinin kapatılmak istenmesi, Gezi direnişinde yaşamını yitiren gençlerin katillerinin korunması, yargısız infazların sürmesi, polis şiddetinin artması vb gibi pek çok gelişme, Türkiye’nin demokratikleşme konusunda alması gereken daha çok mesafe olduğunu göstermektedir. Bugüne kadar, “istikrarlı hükümetler ve Mecliste güçlü bir iktidar partisinin olmasının dayanağı olarak savunulan yüzde 10 barajı, günümüzde “siyasi istikrara tehdit”, “siyasette kaosa yol açabilecek temel unsur” haline gelmiş durumdadır. Burada elbette AKP’nin özgürlükleri sınırlama, toplumu dini esaslara göre yeniden yapılandırma ve adım adım tek adam diktatörlüğüne doğru götürme girişimlerinin de bu tartışmada belirleyici etkisi bulunmaktadır. Ancak yüzde 10 barajının bir kaosa yol açacağı tartışması, asıl olarak HDP’nin ve sol sosyalist muhalefetin temsil ettiği siyasi güçleri Meclis dışında bırakma ihtimali üstünden yapılmakta ve %10 baraj sorunu doğrudan “çözüm süreci” ile birlikte ele alınmaktadır. 2015 Haziran seçimlerinde anayasa değişikliği yapacak bir çoğunluğa ulaşmak AKP’nin öncelikli hedefidir. AKP’nin Kürt sorununda “çözüm sürecini devam ettirme iradesi” göstermesi, yeni Alevi çalıştayları yapması, toplumsal yaşamın ve eğitimin dini temellerde yeniden biçimlendirilmesine yönelik girişimleri hep bu amaca dönüktür. AKP’nin seçimleri kazasız belasız atlatabilmesi için Kürtlerin ve Alevilerin yeni bir oyalama sürecine sokulmak istenmesine karşı dikkatli ve uyanık olmak gerekmektedir.
5/ Robin Erdenci : Cizre de öldürülen küçücük çocukların, Roboski'in hesabını vermeden demokrasiden söz etmek doğru olmaz. Operasyonun gerçekleştiği son bir yıl içinde önce 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan tutuklu kişiler salıverilmiş, sonra da dosyaya bakmakla yeni görevlendirilen savcıların, “takipsizlik” kararıyla soruşturma ortadan kaldırılmıştır. Ayakkabı kutusu ve kasalar dolusu dolar, avro, TL “sahiplerine” faiziyle birlikte iade edilirken “şüpheliler” de hükümete yönelik “darbe” mağduru gibi kamuoyuna sunulmuştur. Bu konuda yürütülen tek yasal soruşturma, dört bakan hakkında Meclise gelen fezlekeler etrafında yürümektedir. AKP Hükümeti ve Meclis Grubu, “komisyon oyunları” ve “oy çokluğu” ile bakanları aklayarak ya da bazılarını Yüce Divan’da aklayarak bu tartışmayı en az zararla kapatmak istemektedir. Yolsuzluk ve rüşvetin suçlularının ortaya çıkarılıp hesap sorulmasında Hükümetin yargı yolunu kapatması, 17-25 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet skandalının elbette kamuoyu vicdanında da kapandığı anlamına gelmemektedir.
6/ Mustafa Sinecem: Geniş halk kesimleri yıllardır yoksulluk ve borç batağında yaşam savaşı verirken, birile¬rinin yıllardır ülke kaynaklarını kendi kişisel çıkarları için kullandıkları ayan beyan ortadadır. Son bir yıldır her şey bütün açıklığı ile halkın gözleri önünde yaşanmaktadır. Sistemin polisleri, savcıları ve istihbaratı siyasi iktidarın elemanları gibi hareket et¬miş, soruşturmanın daha fazla derinleşmemesi için bütün olanaklarını seferber etmiştir. Ancak cin bir kez şişeden çıkmış, yıllardır halktan gizlenen gerçekler ortaya çıkmaya başlamıştır. Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere, hükümet çizgisinde yayın yapan gazeteler, köşe yazarları ve yandaş sendikalar, yolsuzluk ve rüşvet operasyonları karşısında “tek ses, tek yürek” davranmakta ve yolsuzluk yapanların açığa çıkarılmasını isteyenleri suçlamayı sürdürmektedir. Yıllardır “adalet” ve “hukukun üstün¬lüğü” gibi kavramlarla her türlü yolsuzluğun, adaletsizliğin ve hırsızlığın üzerini örtenler, halkın gerçeklerin açığa çıkarılması taleplerini görmezden gelmesi kabul edilemez.
7/ Nurcan Çetinbaş: Elbette ki 80/90'larla karşılaştırdığımızda iyiye giden güzel gelişmeler var. Hükümet Kürt sorunu ile ilgili cesur adımlar attı, yolları iyileştirdi, ülke ekonomisi gelişti vs. bunun devamını bekliyorum. Fakat bütün toplumlar için esas olan demokratik, katılımcı, bilimsel, her açıdan eşitlikçi ve özgürlükçü bir eğitim sistemi inşa etmektir. Bunun yolu da demokratik, bilimsel, laik ve anadilinde eğitim anlayışında ısrardan geçmektedir. Hiçbir inancın diğer üzerinde baskı kurmadığı, devletin dinden elini tamamen çektiği, farklı kimlik ve kültürlerin ayrımcılığa uğramadığı, bütün yurttaşların eşit haklar temelinde bir arada yaşaması için laik, bilimsel, demokratik yaşaması için mücadelenin devam etmesi gerekmektedir. Türkiye'de yargı kadın cinayetlerinde ve birçok hak arayışında gördüğümüz gibi çoğunlukla taraflı işliyor. Kadınlar öldürülüyor, tecavüze maruz kalıyor katil takım elbiseli diye iyi hal indirimi uygulanıyor. Cizre'de çocuklar öldürülüyor buna ses çıkaran sol kesim onun dışında bu katliamı kınayan çıkmıyor, ama bir çocuk tatlı çaldı diye 10 yıl hapis yatabiliyor. Bu ülkede özel mahkemeler oldukça, yargı erki devletler tarafından seçildikçe yargı bağımsız olamaz. Parelel yapının varlığına inanıyorum bunun adı değişiyor daha önce derin devletti şimdi ise paralel yapı. Ak Parti ve cemaat arasındaki uyuşmazlık sonucunda çıkan bir örgütlenme olduğunu ve Ak Partinin istemeden bu örgütü besledi şimdi ise baş etmekte zorluk çekiyor. Bu paralel yapı var diye yapılan her hukuksuzluğu paralel yapıya yüklemek kolaycılıktır. Cizre'de ki gerçekleşen çocuk katliamlarının kimin ve ne amaçla gerçekleştirdiği ortaya çıkarılmalı ve sorumlular en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
8/ Fatma Taş: Daha önce insanlar neden ceza evlerinde kaldıklarını bilmeden yıllarca hapis yatıyordu. Şimdi ise yargı şeffaf bu hükümet döneminde ülke demokrasiye doydu. Hep eleştiren insanlar olmaktansa destek vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Paralel yapının bu ülkeye zarar verdiğini herkes biliyor.
9/ Musa : Demokrasi her ülkenin vazgeçilmezidir. Her birey ve toplum demokrasi sayesinde daha iyi ve insana yakışır koşullarda yaşarlar. Mevcut hükümetin hataları elbetteki var. İyi giden işleri de var. Yargıya güven duygusunun az olduğunu düşünüyorum. Eylemlerde puşu takılmaması gerek ama takanlarda ceza almamalı. İç güvenlik yasası özgürlükleri kısıtlayan bir yerde duruyor bu yasanın uygulamaya konulmaması gerek. Paralel yapılar her zaman oldu şimdi de var. Hükümet yada devletimiz bu yapıların büyümesini ve ülkeye zarar vermesini engellemesi gerek.
10/ Mahmut Özdemirkol: Enflasyon ve işsizliğin istikrarlı bir şekilde artmaya başlaması, reel ücretlerde yaşanan gerilemeler, emekçi ailelerin boğazına kadar borç batağına saplanması, borsa, faiz ve döviz üçgenine sıkıştırılan ekonominin sürekli kriz tehdidi altında olması gibi gelişmeler, iktidarın çizdiği pembe tabloların inandırıcılığı belirgin bir şekilde azalmaya başladığının işaretlerini vermeye başlamıştır. Özel sektörün geçlenmesi ve dağılımın demokratik bir şekilde yapılması gerekmektedir. 2014 sonu ve 2015 yılı başı itibariyle gerek ekonomik göstergelerdeki bozulma, gerekse toplumsal ve siyasal alanda yaşananlar açısından hiç de iç açıcı olmayan gelişmeler, iktidar cephesinde bugüne kadar başarılı bir şekilde hayata geçirilen ve yalanları gerçekler üzerindeki egemenliğini güçlendiren adımların etkisinin eskisi kadar kolay olmasının hiç de kolay olmayacağını göstermekte, bu anlamda toplumdaki bireylerin güçlenmesi mücadelesinin büyümesi gerekmektedir.
ÖNERİLER
1 / Millet veklleri ile görüşelim katılımları sağlansın.
ORTAK SONUÇ:
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
120 sivil toplum kuruluşuna duyuru yapıldı. (E-mail atıldı, sosyal medyada paylaşıldı, telefonla mesaj atıldı.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Telefon ve mail ile Muş’un vekillere ulaştık, ama hiçbir vekil gelmedi.
MEDYA İLE
3 ulusal basın temsilcileri ve 7 yerel basın mensupları davet edildi. Basın katılım sağlamadı.
KATILIMCILARLA
E-mail ile tüm katılımcılardan konu istedik, 4 kişi dönüş yaptı öneriler yerel konu olarak ele alındı.
SONUÇLAR
TkMM ilkelerimiz videosu ile genel konuya ilişkin videolar gösterildi. Genel konu, yerel konu ve genel konunun anayasa olan ilişkisi ele alındı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Nurcan Çetinbaş/ Mahmut Özdemirkol