YER: Tayfa Kitapkafe, Meşrutiyet Mah. Selanik Cad. 82/32 Kızılay Çankaya
TARİH: 6 Aralık Cumartesi 14:00-17:00 arasında
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Alevi Vakıfları Federasyonu (İsmet Erdoğan – YK Üyesi)
2 / İlke Kadın, Kültür ve Dayanışma Derneği – İLKDER (Hadiye Kılıç – Bşk. Yrd.)
3 / Doğal Yaşam Derneği (Utku Can Şimşek – Üye)
4 / Alevi Kültür Dernekleri (Turan Eser – Üye)
5 / Em-pati Hayvan Topluluğu (Semih Dikkatli – Üye)
6 / Demokratik Alevi Derneği Ankara Girişimi (Ali Başpenir – Kurucu Üye)
7 / Mazlum-Der (Abdülazim Şimşek – Üye)
8 / İHD (Hüseyin Küçükbalaban – MYK Üyesi)
9 / Öğrenci Velileri Derneği – ÖVDER (Enver Önder – Gen. Bşk.)
10 / Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu (Yusuf Şahin – Başkan)
11 / Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği (Onur Tatar – Başkan Yrd.)
12 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Üye)
13 / Demokratik Anayasa Hareketi (Abbas Kılıçoğlu – Üye)
14 / Sosyal Demokrasi Derneği (Mustafa Selmanpakoğlu – YK Üyesi)
15 / Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (Meral Güler – Şube Bşk)
16 / Cem Vakfı Ankara Şubesi (Cüneyt Çiçek – Bşk Vekili)
17 / Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (Turgay Özkan – MYK Üyesi)
18 / 78’liler Girişimi (Metin Uzunöz – Başkan)
19 / Kapitalizmle Mücadele Derneği (Bülent Durukan)
SENDİKALAR
1 / Hak-İş (Yakup Göker – Şube Yöneticisi)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu (Kahramanmaraş Ak Parti MV)
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ
1 / Betül Yarar (HDP PM Üyesi)
2 / Aydın Şimşek (Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi)
SİYASİ PARTİ ÖRGÜTLENMELERİ
1 / Behçet Karagöz (HDP Ankara İl Başkanlığı)
2 / Sevim Fidan (HDP Ankara İl Başkanlığı)
3 / Sevgi Tekin (Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi)
DİĞER KATILIMCILAR
7 izleyici katıldı.
MODERATÖR
Erol Göka (Psikiyatri Uzmanı -Yazar)
GENEL KONU: Alevi Açılımı
KONUŞULANLAR
Erol Göka: Bazıları kötü niyetle kullanıyor olabilirler ama büyük ihtimalle, sorun, mesele gibi takıların gelmesi de zaten derdin büyüklüğünü ve büyük kitleleri ilgilendirdiğini göstermesi açısından önemli. Şimdi, büyük kitleleri ilgilendiren büyük bir dert varsa, orada birikmiş olumsuz çok duygu vardır. Özellikle, Alevilerden konuşacak olan arkadaşlarımızın çok olumsuz duyguları olduğunu tahmin ediyorum. Ve fakat, bu beş dakikayı hem görüşlerinizi derli toplu söylemek hem de nefret ifadelerinden, hakaretlerden kaçınarak kullanmanızı istirham ediyorum. Öfkemiz ne kadar büyük olursa olsun, hakarete varmadan da bunları dile getirmek mümkündür. Bunu yapacağınıza da inanıyorum. Önce, kaç sivil toplum kuruluşu adına söz almak isteyen arkadaşım var, öğrenebilir miyim? Sorular kısmında sınırlama yok ama beşer dakikalık konuşmalarda var. O zaman şöyle yapalım: Eğer siyasi parti temsilcilerimiz bekleyebilirlerse, saat 3’ü çeyrek geçeye kadar kaç arkadaşımıza söz verebiliyorsak verelim. Kalan olursa, ikinci bölümde onlarla devam edelim.
İsmet Erdoğan: Alevi deyince, nedense toplumda aniden bir uyanma oluyor. Bu uyanma neden oluyor? Bir bakıyoruz Alevi sözcüğü bir furyadır. Aleviler hümanist olmalarıyla bilinen kişilerdir. Hepinizin çevresinde, yakınlarında Alevilerle ilişkisi olmuştur. Ancak bu ilişkilerin ne yazık ki önyargısız sürdürülebilirliği açısından bugüne kadar Sünni arkadaşlarımız yeterince özveride bulunamamışlardır. Bunu sağlayacak olan, şüphesiz siyasetin buna açık olarak bakması; aydınlık yollarda birlikte yaşayabilmenin yöntemlerini ortaya koymasıdır. Ben hiç banka hortumlayan Alevi duymadım; belki istisnalar vardır. Hırsızlık yapanı, başkasının hakkını yiyenini, adam öldürenini de duymadım. Hümanist bir topluma neden böylesine önyargıyla bakar Sünni kardeşlerimiz; bunu anlamak çok zor.
Onur Tatar: Bizim için önemli olan, öncelikle AİHM’nin kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun vermiş olduğu kararlar. Çünkü hukuk devletinde yaşıyoruz. Türkiye’nin demokrasiye sahip olmadığını biliyoruz. Ama dileğimiz, gerçek anlamda ileri demokrasiye sahip olmasıdır. AİHM, uluslararası bir mahkeme ama Türkiye’nin de imzaladığı bir uluslararası sözleşmeye göre kurulmuştur. Uluslararası ve ulusal hukuk anlamında, Anayasa’nın doksanıncı maddesinin son fıkrasına göre verdiği hükümler bağlayıcı niteliktedir. Hükümetin AİHM kararını doğru bulmadığını biliyoruz. İkincisi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, son derece doğru bir karar verdi. Bu davanın davacısı Ankara Valiliği’dir. Valilerin kime bağlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Çankaya cem evi ile ilgili, hükümetin kararı olmaksızın böyle bir kapatma davasının açılması mümkün değil. Tabii ki açılım güncel bir kelime. Ama bir başka güncel kelime daha var bu konuda: samimiyet. Bir yandan alevi açılımı yapıp, öte yandan da Sivas’ta, Madımak Oteli’nde, katledilen insanlar adına yaptırıldığı iddia edilen kültür merkezinde, orada hayatını kaybeden insanlarla birlikte, onları katleden iki insanın isminin yazılması, bu konuda açılım yapmak isteyenlerin samimi olmadığının en önemli göstergesidir. Yine AİHM kararlarına ve Yargıtay kararlarına rağmen, bu konuda ciddi bir isteksizlik var. Önümüzde genel seçimler de var. Bugün Türkiye’de yaşayan bir Sünni vatandaş, ölüsünü yıkamak için devletin kesesinden pay alabiliyor. Bir alevi ise bu işi kendi kesesinden yapıyor. Burada açık bir ayrımcılık vardır. Bugün bir Sünni vatandaş ramazan ayında teravih namaz kılmak için camiye gittiği zaman, elektrik parası devletin kesesinden ödeniyor. Bir alevi ise cem evine gidip ibadet yaptığı zaman, bu ibadetin maddi bedelini cebinden ödüyor. Maalesef yıllarca alevi vatandaşların vergileri ile Sünni vatandaşlar kendi inançlarını finanse ettiler. Bugün ise aleviler anayasadan ve uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan haklarını kullanıyorlar. Bu haklar bir hükümetin lütfu olamaz. Aleviler, hak ve hukuk mücadelesinde sonuna kadar yer alacaklardır ve biz de bir sivil toplum örgütü olarak onların bu mücadelesine destek olacağız.
Hüseyin Küçükbalaban: İnsan Hakları Derneği adına katılıyorum. Bu mesele ile ilgili tartışmalar çok farklı düzeylerde yürüyor. “Alevilik İslam içi midir yoksa dışında mıdır? Tarihsel olarak Alevilik nasıl şekillendi? Bir mezhep midir tarikat mıdır?” Ben bu sorular ile çok fazla ilgilenmeyeceğim. Ben derneğimizin bu meseleyle ilgili görüşlerini ifade etmek istiyorum. İlk olarak, evrensel insan hakları belgelerine bakmak gerekiyor. İnsanların bir dine inanmaları, o dinin gereklerini yerine getirmeleri ve çocukların alacakları dini eğitimin uygun olması noktasında, devletler bu hakları korumak ve kollamak zorundadır. 10 Aralık 1948’de kabul edilen ve Türkiye’de 1954 yılında yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi ile Türkiye, bu hakların hepsinin kendi iç hukukunun bir parçası olduğunu kabul etmiştir. Ama devletin kuruluş felsefesinde tekçi bir akıl söz konusu olduğu için, toplumun çoğulcu yapısına ilişkin talepler her zaman bu akla uygun olarak değerlendirilmiştir. Bugün Aleviliğin İslam içi bir inanç olduğu söyleniyor. Ali’yi sevmektir Alevilik deniyor. Hükümet Alevileri nasıl tanımlıyorsa, Alevilerin kendilerini böyle görmesini istiyor. Burada beklenen şey, devletin hukuksal mevzuatını bütün inanç biçimlerine eşit olarak uygulamasıdır. Bizim de zaten dernek olarak beklentimiz evrensel insan hakları beyannamesinde ve yasalarda sözü edilen hakların devlet tarafından korunmasıdır. Din ve vicdan özgürlüğü önünde engel teşkil eden anayasa ve diğer yasalardaki düzenlemelerin değiştirilmesi gerekmektedir. bunlar 1- anayasa 24. maddesi. (Din kültürü ve ahlak bilgisi dersini zorunlu ders sayan madde.) değiştirilmelidir. 2- anayasa 136. Madde (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulmasını öngören madde) 3- 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı kanunu 4- 677 sayılı tekke ve zaviyeler ile türbelerin kapatılmasına dair kanun 5- 442 sayılı köy kanunu 6- 3194 sayılı imar kanunu sayılan kanunlarda değişiklikler yapılmalıdır. AHİS Avrupa insan hakları mahkemelerinin din ve vicdan hürriyeti ile ilgili vermiş olduğu kararlar derhal yürürlüğe konulmalıdır.
Alevilerin inanç merkezleri ve dergahları Alevilere devredilmelidir. din kültürü ve ahlak bilgisi dersi zorunlu ders olmaktan çıkarılmalıdır. Cem evlerinin ibadethane olarak statüleri tanınmalıdır. Alevi inancına mensup yurttaşların geçmişte uğradıkları haksızlıkların araştırılması için hakikat ve yüzleşme komisyonları kurulmalıdır.
aleviler için kutsal kabul edilen dergah ve ziyaretlerin baraj ve hes projelerinin içinde yer almamsı için gerekli önlemler alınmalıdır.
devlet bütün inançlara eşit yakınlıkta olmalıdır. inançların özgürce yaşaması için önlemler almalı,onun dışında inançlarla ilgili hiçbir konuda taraf olmamalıdır.
Bülent Durukan: Kapitalizmle Mücadele Derneği adına katılıyorum. Biz yola çıkarken bir söylemimiz vardı: “Kadınla erkek eşit oluncaya kadar, Türk ile Kürt eşit oluncaya kadar, zengin ile fakir eşit oluncaya kadar, alevi ile Sünni eşit oluncaya kadar, mücadele edeceğiz” Ali Şeriati’nin bir sözü vardır: “İnsanlar eşit değildir ama insanlar kardeştir”. Alevilik meselesi söz konusu olduğu zaman hepimiz bir tanımlama çabası içine giriyoruz. Bu durumu Anadolu’nun bir gerçeği olarak algılamak zorundayız. Bu topraklarda bir alevinin bir diğer Aleviye olan ilk davası 1952 yılında açılmıştır. Bu tarihe kadar zaten aleviler kendi sorunlarını kendileri çözdüler. Biz Alevilerin sorunlarını çözmelerine engel olmazsak, Sünniler olarak yapacağımız şeyi yapmış oluruz zaten. İki mezhep arasında nasıl bir sorun olabilir? Bu temel sorun kapitalizmdir. Bize göre iki tane din vardır: Şirk dini ve Tevhid dini. Şirk dini böler, parçalar statükocudur. Tevhid dini ise, birleştirir, paylaştırır ve değişimden yanadır. Ne kadar mücadele edersek ne kadar bir araya gelirsek de, yapmamız gereken şey bu sorunların meydana gelmesine neden olan ana damarın ortadan kaldırılmasıdır. Bu konuda açılım gerekmemektedir. Egemenler ve muktedirler şirk dininin savunucuları ve önderleridir. Bunların aramızdan çekilmeleri gerekmektedir. Bir alevi ile Sünni’nin paylaşmayacağı hiçbir şey yoktur. Bizim kapitalizmden kurtulmamız gerekiyor. Başka türlü bu durumdan kurtulamayız.
Metin Uzunöz: Türkiye’de Ermeniler yok edildiklerini, Kürtler var olduklarını ispatlamaya çalışıyorlar. Aleviler ise, biz kendimizi tanımlarız kimse bizi tanımlamasın diyorlar. Aleviler ne istiyorlar? Aleviler cem evlerinin statü kazanmasını istiyorlar. Din derslerinin zorunlu olmamasını istiyorlar. Madımak Oteli’nin müze olmasını istiyorlar. Eşit yurttaşlık istiyorlar. Bu talepler aslında bir elin beş parmağını geçmez. Hemen şimdi hayata geçirilebilecek bir çözüm de söz konusudur. Hükümet, bize göre zaman kazanma politikası uyguluyor. Aleviler üzerinden CHP’ye yüklenerek Aleviliği kullanıyor. Devlette devamlılık söz konusudur. Genel tekçi anlayış halen devam etmektedir. Hakikat komisyonları gibi komisyonlar aracılığıyla saklanan ve gizlenen her şeyi bulmak ve ortaya çıkarmak devletin görevidir. Bu anlamda tarihle hesaplaşmak gerekmektedir. Hepimizin bildiği gibi 12 Eylül darbe rejimi hala devam ediyor. Halen 12 Eylül anayasasının temsilde adaletsizliği koruyan ve kollayan biçimi egemendir. İstikrar adına darbe yapılmıştır ve istikrar adına bugün yüzde on barajının sürdürülmesi istenmektedir. Alevi ve Kürtlerin bir araya gelmesini engellemek ve Alevilik üzerinden CHP’yi eleştirmek bir can simidi olarak görülüyor. Bütün inançlara eşit mesafede duran demokratik bir devlete ihtiyacımız var. Hükümet HDP’den daha barışçı ve MHP’den daha milliyetçi görünerek tribünlere oynuyor. Daha önceki toplantılarda, arka arkaya üç seçim geleceğini ve buna endeksli olarak hareket edileceğini söylemiştik. Açılımlar palyatif çözümlerdir ve toplum bunlarla oyalanmaktadır.
Utku Can Şimşek: Dersimli, Kürt-Alevi bir gencim. Ben resmi ideolojinin bakış açısını eleştirmek istiyorum. Bu sorun sadece AKP ile ilgili değildir. Osmanlı’dan beri sürmektedir. Ben Aleviliğin Müslümanlık ile çok ilişkili olan bir inanç biçimi olduğunu düşünmüyorum. Alevilerin sorunu “Devlet bizi tanısın” ya da “elektrik paramızı ödesin” gibi meseleler değil. Alevilerin istedikleri tek şey daha özgür bir inanç ortamına sahip olabilmek. AKP’nin dersim meselesini iki de bir gündem yapmasını çok doğru bulmuyorum. AKP bugün çıkıp dersim ile ilgili özür dileyebiliyor çünkü kendisinin yaptığı bir iş değil. Ama örneğin Hrant Dink cinayeti ile ilgili herhangi bir gelişme gösteremedi. Bu olay ile ilgili herhangi bir özür dilenmedi. Bu durum seçimle ilişkili. CHP’nin genel başkanının alevi olması CHP’liler üzerinde etkili oluyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun alevi olması aleviler için önemli. Kendisi de dedelikten geliyor zaten. Davutoğlu’nun son ziyaretinde görüştüğü kişiler aslında o bölge insanları tarafından pek sevilmiyor. Dersimli birisi olarak o insanların çok sevilen ve sayılan insanlar olduğunu söyleyemem. Bu anlamda bir algı politikası yürütülüyor. Osmanlı’dan günümüze dek hazırlanan raporlarda, aleviler, Kürtler ve Ermeniler her zaman için tehlikeli olarak lanse edildi. Aleviler önümüzdeki süreçte sorun çıkarmasınlar diye belirli politikalar kullanılıyor.
Enver Önder: Bu açılım çok yeni bir şey değildir. Yıllardır çeşitli açılımlardan haberdar oluyoruz. Giderek bu açılımlar saçılıma dönüştü. Açılım türküleri söylüyoruz ama arkasından hiçbir şey çıkmıyor. Bunlar sanki bazı şeylerin üstünü örtmek için kullanılan açılım programlarıymış gibi bir izlenim doğuyor. Benim görüşüme göre, bu açılımların altında yatan temel mesele, demokrasi meselesidir. Bir demokrasi sancısı yaşıyoruz. Bu açılımların gündeme gelmesindeki esas etken, ülkeyi yönetenlerin insan gruplarını bölmesi ve gruplandırmasıdır. Ben bu ülkede demokrasinin tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir din gerçekten de hükümetin belirlediği sınırlar içerisinde din olamaz. Din bir vicdan özgürlüğü sorunudur. Sünnilerin toplum üzerinde baskı unsuru olarak kullandıkları görüşleri, neden bütün bir toplum benimsemek zorunda olsun? Sorun ülke topraklarının savunulması olunca, asker hem alevinin hem Sünni’nin hem de Kürt’ün askeridir. Alevilere açılım getirmek ya da altı yaşındaki çocuklara din dersi öğretmek; bunlar tam anlamıyla ticaret kafasıdır. Bu soruna kesin bir çözüm bulunmazsa, yarın öbür gün Alevilerin iktidar olması durumunda aynı mağduriyeti Sünniler yaşayacaktır. Çünkü sorun demokrasi sorunudur. Eğer bir yerde demokrasi yoksa, orada kim güçlü ise onun kuralı işleyecek demektir. Hepimiz insana tapmanın dinini benimsemeliyiz ilk önce.
Yusuf Şahin: Bence açılım sözcüğüne gerek yoktur. Sunnilerle herhangi bir sorun yaşamıyoruz. Sadece siyaset cambazlığı ortaya çıktığı zaman sıkıntı yaşıyoruz. Demokrasinin imha edildiği bir ortamda böyle sorunların meydana gelmesi doğaldır. Biz Anadolu terbiyesinden geçmiş insanlarız ve yirmi yıldır Madımak’a gideriz. Sorun bizi bize bırakmamalarından kaynaklanıyor. Aleviler zaten topluma entegredir. Benim komşum Sünni’dir ve türbanlıdır. Bizim sorunumuz demokrasi sorunudur. Bizi bize bıraktıklarında herhangi bir inanç sorunu söz konusu olmaz. Arkadaşlar biz bu ülkede bir bütün olarak ve toplumsal barış içerisinde yaşamak istiyoruz. Bizi açılım adı altında oyalamamanın kimseye bir faydası yoktur. Bir yerde bu durumun size de bize de zararı dokunacaktır. Benim çocuklarıma zorlama bir şekilde istemediğimiz bir dinin derslerini okutmayın. En çok istediğim şey budur. Ben torunlarımın sizin din derslerinizde anlatılan şeyleri öğrenmesini istemiyorum.
Turan Eser: Bir kitaptan bir bölüm okuyarak başlayacağım: “Kötü emeller peşinde koşan, bu şeytan ruhlu kimselerin tuzağına düşmeyin diye milletimizi korumak bizim en önemli vazifemizdir. Bu yüzden de ilmi yayınlarımızla sizi korumak istiyoruz.” Bu ilmi yayınlarda da Başta Dersimli Alevi dedeler kastedilerek şöyle deniliyor: Ehli Beyte muhabbet iddia eden bu soysuzlar’dan bir takımları da uydurma Şecereler’le Peygamber’in neseb-i pâkine mensup olduklarını iddiaya kadar cüret ettiler.” “Bunlardan kız alıp vermek caiz olmadığını, kestiklerinin yenmediği için bunların Yahudi ve Hristiyanlardan daha kafir oldukları bilinmelidir.” Cem ibadetiyle ilgili olarak da Akşam karanlığı basıp kadehler dolaşır; başlar kızar; nefisler çakır keyf olunca, bu mel’ün tarikatın bütün mensupları karılarını getirirler; her kapıdan erkeklerin yanlarına girerler; çıraları ve mumları söndürürler ve her biri eline geçeni tutar…” deniliyor. Bu, Diyanet İşleri Bakanlığı’nın 24 nolu kitabıdır. “Batinilerin ve Karmatilerin İçyüzü” denilen ve Diyanet tarafından kütüphanelerde ve derslerde kullanılan bu kitap, 2004 yılından itibaren İslamcı yayınevlerine telif hakkı verilerek yaygınlaştırıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunup dava açtım. Düşünce özgürlüğü kapsamında kitap serbest bırakıldı. İtiraz ettim, aynı karar çıktı. Böyle bir ülkede Alevi açılımı yapılabilir mi? Sivil Sünni vatandaşların da vicdanlarını kamulaştıran, eğitimi, sağlığı, ulaşımı özelleştiren bir siyasi kepazeliğin yaşandığı ülkede; din, inanç ve vicdan özgürlüğünün hukukun evrensel ilkeleri zemininde sağlanmasının mümkün olduğunu tartışmak abesle iştigaldir. Ya bunların bir parçası olacağız ya da bunun doğru bir yol olmadığını söyleyeceğiz. Hükümetin ve siyasi yapının çözme kapasitesi, evrensel eksenli bir siyaset yapma tarzı olmadığından, istismar ve oyalamaya dayalı bir siyaset vardır. Siyasi ve demokratik zemini terk edip teolojik zemine sıkıştırılmış hiçbir şeyden sonuç almamız mümkün değil. Dinin finansmanı deyince Diyanet akla geliyor; hayır. Milli Eğitim Bakanlığı’nınkine baktığınız zaman ya da cemaatlere ve sivil toplum örgütlerine aktarılan paraya baktığınız zaman, bugün 10 milyar dolardır.
Ali Başpenir: Bir eleştiri ile başlayayım. Burada gerçekten Alevileri konuşacağız sandım. Daha çok siyasi yapıyı konuşuyoruz. Şu ana kadar yapılan konuşmalarda Aleviler üzerinden ya iktidara ya da muhalefete yüklenildi. Alevilerin ne yapmak istedikleri, talepleri nedir? Burada dillendirilen taleplerin hiçbiri Alevilerin değildir. Biz Aleviler olarak eşit yurttaşlık hakkı istemiyoruz. Devletin Sünnileri şekillendirmek için ortaya koyduğu koşulları gördük; eşit yurttaşlığın bizi götüreceği yer, Diyanet İşleri’nin bir katıdır. Cem Vakfı gibi birkaç Alevi kurumu da bunu istiyor ve açıkça dillendiriyor. Çok sayıda mitingin içinde yer aldım. 4. mitingten sonra Alevi halkı da alana inmemeye başladı. Hükümetin yaptığı Alevilerin umurunda değil. Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi “Dostun attığı gül yaralıyor.” Alevi derneklerinin, kurumlarının ya da yol önderlerinin dedikleri yaralıyor. Dersim’de Davutoğlu’nun elini öpmeye kalkışan dede yaralıyor. Ak Parti’nin samimi olup olmadığını, bu işi yapıp yapamayacağını konuşuyoruz. Son dönemlerde Alevileri, 1950’ye kadar kabul etmediği hukuk sistemine sıkıştırıyorlar. Anayasada yapılacak bir değişiklikle; cami, havra, sinagog ve kilisenin yanına “v.b” konulduğunda Alevi sorunu bitecek sanılıyor. Hiçbir zaman bitmeyecek çünkü Alevi kelimesini dillendirmeye karşılar. Aleviler bile dillendiremiyorlar bunu. Aleviliği Sünnilik üzerinden okumaya çalışıyorlar. Alevi asimilasyonuna en büyük destek buradan geliyor. Biz kendi kendimizi asilime ediyoruz. Aleviler şehirleşmeleriyle beraber öz yönetimlerindeki özgürlüklerinden uzaklaştılar. Ben Alevilerinin daha temel sorunları olduğunu düşünüyorum.
Semih Dikkatli: En büyük din, vicdandır başlıklı bir yazı yazdım. Bugün ülkemizde hırsızlık, cinayet, işkence, ihaleye fesat karıştırma, dini kötüye kullanmak, hayvanlara işkence ve tecavüz, kadınlara şiddet ve tecavüz, çocuk yaşta evlendirme gibi birçok ahlaksızlık din adına yapılabilmektedir. Anadolu topraklarında yüzbinlerce insan din adına öldürülmüştür. Çorum, Maraş katliamları yapıldı, Sivas’ta aydınlarımız yakıldı. Bence din içimizdeki vicdandır. Bize insanlık adına öğretilen ya da öğretilmeyendir. Aşık olmak, affedebilmektir. Komşusu açken tok uyuyamamaktır. Din fırsatın varken çalmamak, öldürmemek; kavrayıcı ve gelişime açık olmaktır. Bilimdir din, her araştırmayı korkusuzca yapan, icatlar üreten, yaratılışın köklerini arayan. Ateizmdir din, cesurca kendini sorgulayan, sorgulatan. Devrimci olmaktır din. Ağaçları korumak, doğaya sahip çıkmak, hayvanların varlığını ve haklarını kabul etmektir. Bir haksızlık karşısında ayağa kalkmak, gelir dağılımı adaletsizliği için mücadele etmektir. Dinsizlik nedir? Yandaş olmaktır haksızla, katille, hırsızla. Sahip çıkmaktır masum hayvanlara işkence edene. Halkın açken 2000 odalı saray yapmak, katledilen çocukların analarını yuhalamaktır. Ölenin ardından oh çekmek, sırf aynı din ve mezhepten olmayanı öldürsün diye katile silah vermek, sağlık hizmeti sunmaktır. Bölücü olmaktır, kendi çektiği acıların bin beterini karşı taraf yaşasın diye eline silah almaktır. Neymiş, Alevi açılımı yapılacakmış. Yüzyıllardır bu topraklarda aşkı yaşayan, paylaşmayı öğütleyen, en güzel türküleri söyleyen, Cumhuriyet değerlerine ve laik devlete sahip çıkan Alevilerin mi açılıma ihtiyacı var? Yaşadıkları zulme ve katliamlara rağmen yüreklerinden en güzel sözleri bizlerle paylaşmaya devam eden, acılarına rağmen isyan etmek yerine dostuna, komşusuna, kendinden olmayan Alevilerin mi açılıma ihtiyacı var gerçekten?
Belgin Çelik: Açılım açılım gidiyoruz ama Türkiye’de bir tek LGBT ve hayvan hakları açılımı olmayacak. Fahişe ve seks işçiliği açılımı asla ele alınmıyor bunlar tükaka. Biz de darbeler gördük. Osmaniye’de Alevi komşularımız vardı, tahtacı denilirdi onlara ama incitmek için değil, yörüklerdi. Aramızda sınırlar yoktu, aynı sofrayı paylaşırdık, birbirimize saygıyla yaklaşırdık. Biz Sünnilere çok güzel şeyler öğretmişlerdi. Günümüze geliyoruz. Mersin’e gittim, Emine’nin kocası Sünni, kendisi Alevi. “Erken yatalım” dedim, “Yok abla ışığı yakalım, komşular bana zorluk çıkarırlar neden sahura kalkmadınız diye” dedi. Hani dinde zorlama yok! Sabah kapı çalındı, Sünni arkadaşlar geldi; “Siz kafir mi oldunuz, niye sahura kalkmadınız?” Mahalle ilişkisindeki baskı böyle. Üst kurullarda, parlamento, vekiller ne kadar söylerse söylesin alt tabana farklı gidiyor. Önemli olan tabandaki insanların birlik içinde olması. Kimsenin dini diğerinden daha önemli değil, herkesin inancı kendine. Bugün Avrupa’da neden cami açılmıyor diye zorlamayalım. Siyasilerimize büyük iş düşüyor; insanları rahatlamak gerekiyor. Çok gergin bir toplumuz, kimsenin birbirine karşı sevgisi, saygısı ve hoşgörüsü kalmadı. Siyasiler aradan çekilse, herkes birbirlerine karşı yeniden sevgi saygı duyacak.
Turgay Özkan: Ben burada bir kafa karışıklığı olduğu görüşündeyim. Herkes bizi bir tanıma sokmaya çalışıyor ama bu tanımlar eksik kalıyor. Birisi diyor ki, Aleviler iktidara gelirse bizi mahvederler. Alevilerin hiçbir zaman iktidar amacı olmadı ki. Aleviler der ki; evren yaratılmadan önce noktada var idik. Sonra yeryüzüne geldik, suda var olduk, yeryüzüne çıktık, insanda kendimizi bulduk. Bu bir felsefedir; inanç, yol, öğretidir. Alevilik toplumsal bir olgudur. Biz İslamiyet’in alt mezhebi değiliz. Öyle isek, Hallacı Mansur, Nesimi, bizim yol önderlerimizi nerede değerlendireceksiniz? Biz Hak, Muhammed, Ali üçlemesini söyleriz. Alevileri İslamiyet çatısı altına sokma düşüncesini anlayamıyorum. Bizi bize bırakın; tüm partiler her sıkıştıklarında bizimle ilgili bir şeyler yapmasınlar. Biz bir toplumuz, iktidar hedefimiz yok. Rızalık şehrinde yaşamak, insan-ı kamil olmak gibi bir amacımız var. Burada konuşulanlar sizi rahatsız etmiyor mu? Benim bir Alevi komşum vardı deniliyor. Ne zaman insanları böyle ayrıştırır hale geldik? Ne zaman Alevilerden, “Benim bir Sünni komşum var.” lafını duydunuz? Bakıyorum alınmış kararlar var. Köy kanunları yasası. Köy heyetinin görevi şudur: köyün en merkezi yerine cami, mektep, otlak alanlar oluşturmak ve bunu asli görev olarak yapmak. Bu sonra değişti, cami yerine inanç merkezi geldi. Biz cemevlerinde ibadet ediyoruz. Biz Alevi köylerine cemevi istiyoruz, o zaman statü karışıyor çünkü cemevleri ibadethane statüsünde değil. Bin yıldır süregelen bir ayrımcı tavrı, bir açılımla, beş maddeye sıkıştırarak kaldıramayız. Alevi toplumu kendi kendine yeter. 1952’ye kadar birbirine dava açan Alevi yokken, 1970’e kadar kendi siyasi partisini kurmayan bir Alevi toplumuyla, bu kadar uğraşmak neden? Alevi toplumunu kendi haline bırakın, iç hukukunu kendi içinde işletsin, egemenler de bizden uzak dursun. Bizi tanımlamaktan vazgeçsinler.
Mustafa Selmanpakoğlu: Konu Alevi açılımı. Bizde bir tabir vardır, imam bildiğini okur, Alevi açılımından konuşanlar da oldu ama herkes bildiğini söyledi gibi geldi bana. Avukat Onur Tatar’ın yaptığı konuşmaya da tüm gönlümle katılıyorum. Alevilerin sorunlarını başlıklar altında toplamak istiyorum: Alevilerin sorunu aslında demokrasi ve laiklik. Anayasamızın 2. maddesi T.C. Devleti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir diyor. Bu maddeyi iktidarlar gerçekten uygulasalardı Alevilerin bir sorunu olmayacaktı bugün. Aleviler Diyanet İşleri Bakanlığı kaldırılsın diyor çünkü 15-20 milyon Alevinin vergisiyle sünni bir anlayış besleniyor. Zorunlu din derslerinin kaldırılmasını istiyorlar. Laik bir ülkede zorunlu din dersi olmaz. Alevi açılımı 2007-2010 yılında gündeme gelmişti. Alevi örgütleri bunun bir gaz alma girişimi olduğunu söylemişlerdi. Bu açılım samimi değildir. AİHM’nin kararı bu fırsatı ellerinden aldı. Aleviler cenazelerini camilerden kaldırıyorlar. Hiçbiri bunu istemiyor ama buna zorlanıyorlar. Zorunlu din derslerinin kaldırılması için Alevi kimliğiyle ilk davayı açan kişi benim, 1997’de ve ölümle tehdit edilmiştim. Özetle; bence Alevilerin değil Sünnilerin sorunu var. Sünnilerin ruhsal olarak tedavi edilmeye ihtiyaçları var.
Cüneyt Çiçek: Birkaç gün önce Sünni camiada da sevilen ve sayılan ilahiyat kökenli Hayrettin Karaman’ın bir yazısından cümle okumak istiyorum: “Bugünden itibaren öyle tedbirler alınsın ve düzenlemeler yapılsın ki, ülkede temel ihtiyaçlarını temin edememiş bir fert kalmasın”. Temel paradigma Türkiye’deki statükocu anlayışın Alevilere bakış açısının sorunlu bir yaklaşım olmasıdır. Alevi örgütlerden gelen arkadaşların birtakım görüşlerine katılmakla birlikte meselenin eşit yurttaşlık temelinde ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Siyasilerin dillerine pelesenk olmuş bir ifade var: “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil; 72 millet dahi, elin yüzün yumaz değil.” Burada namaza bir itiraz yok, temel espri gönül yıkmamak. Alevilerin birtakım hakları.. Bir fert kendini nasıl tanımlamak istiyorsa, bir başkasını rahatsız etmeyecek şekilde hakkını, hukukunu ihlal etmeyecek şekilde ifade edebilmelidir. Her türlü kendini ifade edememe, sosyal yaşam, özgürlük ve inanç alanlarında bunu yaşayamama bir hak ihlalidir. Kime karşı olursa olsun bu bir gönül yıkmadır. Biz insanların Cenab- Hak’ka karşı sorumluluğu var; dikey sorumluluk. Bir de tüm yaratılmışlara karşı yatay sorumluluk var. Cenab-ı Hak kutsal kitabında, “Bana bir hak ihlali ile gelmeyin.” diyor. Temel yaklaşımımızda hak ihlali olmamalı.
Abbas Kılıçoğlu: Ben devlet yöneticilerinin inancı tanımlamalarına ilişkin birkaç somut örnek üzerinden gideceğim. Sayın Erdoğan 2013 Şubat’ında şöyle diyor: “Alevilik din mi diye soruluyor. Din değil, İslam içinde bir kurum olarak görülüyor. Net bir tanımı yok. Biz geçmişte Hz. Ali’yi çok sevenler olarak görürdük ama bunların Hz. Ali’yle alakaları yok. Yaşam tarzı olarak ‘bizim yaşam tarzımıza uygun olan’ Türk Alevileri, öbürleriyse farklı yerlerden. Cemevleri ibadethane değil, İslam’da tek ibadethane var.” ‘Bizim’ yaşam tarzımız ifadesindeki biz, kimdir; açıklanmaya muhtaç. Temmuz 2013’te yine bir açıklaması var: “Alevilik Hz. Ali’yi sevmek değil mi; Alevi Müslüman değil mi? Sünni de Müslüman. Eğer Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse ben dört dörtlük Alevi’yim. Çünkü Hz. Ali efendimizi çok seviyorum. O nasıl yaşadıysa ben de onun gibi yaşamaya gayret ediyorum. Ama Alevi’yim diye ortaya çıkıp onun yaşam şeklinden uzak olanlara da söyleyecek sözüm yok.” Sayın Davutoğlu Hacı Bektaşi ziyaretini anlatırken basına “Beni Ali İlhan diye karşıladılar” şeklinde referans verdi. Yine Sayın Arınç, bir Alevi dedesinin “Cami namaz yeri, Cemevi niyaz yeri” dediğini ve bunun çok hoşuna gittiğini söyledi. Üç devlet adamı da biz derken kendisini Müslüman diye tanımlamakta bir beis görmüyor. Yarın bir Alevi cumhurbaşkanı ya da başbakan olduğunda, “Onlar da bizim gibi yaşıyorlar” diye mi tanımlayacak Müslümanları? İktidar ve muhalefet Alevi açılımı konusunda farklı söylemler geliştiriyor ve örnekler veriyorlar. Mesela Almanya’daki Müslümanlar Alman hükümetinden cami istiyorlar. Başbakanları da dese ki “Müslüman açılımı yapacağız ama cami değil de Berlin Üniversitesi’nin adını Hz. Ebubekir Üniversitesi yapacağız.” Tıpkı Nevşehir Üniversitesi’nin adını Hacı Bektaşi Üniversitesi yapmakla açılım yapmış olmak gibi. Bir adım daha ileri gitseler ve “Müslümanlar da Hristiyanlar da Allah’a inanıyorlar; o zaman kiliseye gelin” deseler sizce bu açılım olur mu?
Meral Güler: Ben kayıtlarda Sünni olarak geçen kesimdenim. Bana sorularak yazılmış bir şey değil. Din derslerinden de muaf tutuldum okulda. Alevilerle ilgili kitaplar okuyorum, Alevi arkadaşlarımı dinliyorum. Bizim gibi laik ve seküler düşünen insanlar için Aleviler bu ülkenin aydınlık yüzüdür. Ben Alevileri de anlayamıyorum bu sıralar. Onlar da bölündü. Konuşmacı arkadaşlarımızdan biri dedi ki “bize dokunmayın bizim sorunumuz yok”, diğeri dedi ki “ bizim sorunumuz çok.” Bunları ortak noktada birleştirmek gerekiyor. Sünni kesimin bunu anlaması gerekiyor. Ben buraya konuşmaktan çok dinleyerek meselenin ne olduğunu öğrenmeye geldim. Hala işin içinden çıkamadım. Hepimizin sorunu bu. Aleviler de Sünniler de psikolojik sorunlar yaşıyor. Ben de çocuğumun zorunlu din dersine girmesini istemiyorum. Hepimizin Alevilik ve Sünnilik üzerine bilgilenmesi gerekiyor. O kadar çok bölündük ki. Halkların kardeşliğine inanıyorum. Din ince bir çizgidir. Hep birlikte hareket ederek Türkiye’deki toplumun nereden gelip nereye gittiğini anlamalıyız. Bu kadar bölünmüşken, buradaki küçük grup olarak bölünmeyelim hiç değilse.
Betül Yarar: Hükümetin açılımı merkezi tartışma konusu ama Alevilik üzerinden yürütülüyor tabii. Bu anlamda hükümetin uygulamaya çalıştığı politikaların samimiyetsizliği üzerinden çok şey söylendi. Aleviliği tanımlama çabası hep olageldi. Bu hükümetten önce de vardı. Bu tanımlama girişimleri günümüzde öyle ayyuka çıkıyor ki biz ve onlar algısı güçlendirilip ayrımcılığın temelini de oluşturuyor. Bazı örnekler vermek istiyorum: başbakanın son Hacı Bektaş Veli Derneği ziyaretinde “Biz Sünni Müslümanlar” demiyor ama alt metinde bunu vurguluyor. Alevilerin inancıyla bizimkinin birçok ortak yönü var şeklinde bir cümle kurabiliyor. Bu konuşma üslubu bir problem. Burada vurgulanması gereken, devletin ve hükümetin görevinin Aleviliği tanımlamak değil, Aleviliği tanımak gerektiğidir. Sayın başbakan Davutoğlu aynı ziyaretinde, 1938’de Dersim’de yaşananları katliam olarak nitelendirdiğini ve kendilerinin Alevilerden özür dilediklerini; Dersim’in modern Kerbela olduğunu dile getiriyor. Ama HDP’nin geçen ay Dersim olaylarının araştırılmasına yönelik meclise sunduğu önergeyi reddediyor. Temel alınması gereken şey öz örgütlülüklerin ve Alevilerin kendi iç örgütlenmelerinin sözlerinin dinlenmesi ve bu örgütlenmenin zeminlerinin çoğaltılması. Bu yönde ciddi sorunlar var. Bırakın örgütlenmeyi kendi ibadet mekanları dahi resmi olarak tanınmıyor. Kutsal mekanlar ciddi tahribe uğruyor. Dersim’de HES’ler kuruluyor ve özellikle Alevi inancına yönelik zeminlerde gerçekleştiriliyor. Dedeliğin yasaklanması da başka sorun. Nüfus cüzdanlarının Sünni Müslümanlığı temel alması ya da insanların dini kimliklerini deklare etmek zorunda bırakılması, aslında bir insan hakları ihlali. Zorunlu din derslerinin kaldırılması ortaklaştığımız bir konu. Partimiz ders kitaplarının araştırılması konusunda çalışmalar yapıyor. Sorunun kaynağında Ak Parti’nin savunduğu şeylerden başlıcası, inanç özgürlüğü kavramı. Laiklikten inanç özgürlüğüne bir geçiş söz konusu söylem olarak. Ancak bunu çoğunlukçu bir yaklaşımla kendi inancından ve oy potansiyeli taşıyanlar üzerinden tanımlıyor; maalesef inanç özgürlüğü tekçi, merkeziyetçi ve otoriter devlet yapısını bozmayan sınırlar taşıyor. Bu rejimin yapısının çoğunlukçu bir rejime, toplumsal bir yönetim anlayışına doğru yönlendirilmesi gerekiyor. Bu da eşitlikçi vatandaşlık ötesinde daha radikal bir çoğunlukçuluk anlayışını gerektiriyor. Öz yönetim Alevilerin de kendi söz ve sesini temsil edebilmesini, kültürel kimliklerini serbestçe yaşayabilmesini sağlayacaktır.
Aydın Şimşek: Ak Parti bin yıllık bu sorunu gündeme getirdi ve tartıştırıyor. Tabuların tartışılması anlamında bu, olumlu görülebilir. Ak Parti bu işleri durup dururken yapmıyor. Aleviler kendi musahipleri olarak demokrasi güçleriyle birlikte demokrasinin yerleşmesi için direnç gösteriyorlar ve politikada yarar-zarar ekseninde düşünüldüğünde, dikkate almak zorunda kalıyorlar. Alevilerin bin yıllık mücadelesini reddedemeyiz. Talepleri insan hakları, demokrasi, eşit yurttaşlık. Davutoğlu, Alevi ve Kızılbaşların kabesi olan Hacı Bektaş’a gitti. Türbenin ücretsiz olacağını söyledi, zaten sorundu bu. Tunceli’de Munzur Üniversitesi’nin Dersim Üniversitesi olacağını söyledi. Aleviler ne istiyor, devlet aklı ve Ak Parti ne anlıyor; asıl mesele bu. Talepleri şöyle: Ötekileştirilmek istemiyorlar. Cemevlerinin yasal statüye kavuşmasını ve sSivil demokratik bir anayasa istiyorlar. Demokrasiye ve laikliğe uymayan Diyanet işleri Başkanlığı’nın kaldırılması gerektiğini söylüyorlar. Zorunlu din dersinin kaldırılmasını; Alevilerin türbe ve dergahlarının Alevilere teslim edilmesini; asimilasyon politikasına son verilmesini, tarihin gözden geçirilmesini istiyorlar. Alevi köylerine cami yaptırılmaması, hatta atanmış imamların geri çektirilmesi, kutsal mekanlarının bulunduğu yerlere saygı gösterilmesi gerektiğini söylüyorlar. Aşure gününün resmi tatil olmasını istiyorlar. Bu talepleri Ak Parti karşılayabilir mi? Buraya bulaştığı zaman kendi paradigmasının alt üst olacağını biliyor. Sorunun etrafında dönüyor. Tarihsel geçmişe dokunmuyor. Alevilere ve onların taleplerine bakış konusunda Osmanlı ve Cumhuriyet devlet aklı değişmemiştir. Maraş Katliamında Cuma günü fetva veren imamın fetvasına bakıldığında Yavuz’un fetvasıyla aynı olduğu görülür. Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB)’nın Alevilere bakışı, Osmanlı'nın, Yavuz Sultan Selim’in bakışından farklı değil. Örnek vereyim: 1948’de DİB’in 24 nolu yayını iğrenç yalan ve iftiralarla dolu. Dönemin Diyanet Başkanı Akseki’nin “önsözü” de öyle… Aksekiye göre Aleviler “mal ve kadında” herkesi ortak görmektedirler:” Sorun şu: Resmi Sünni İslam’ın kamusal alandaki konumu gerçekten tartıştırılacak mı? Sünni İslam’ın dokunulmaz alanına dokunulacak mıdır? Dokunulmayacağı görülüyor. AİHM Türkiye'nin cemevlerine "ayrımcılık" yaptığına hükmetti. Davutoğlu bu kararın ardından; “Biz yolumuza devam ederiz” dedi. Uluslararası kuruluşların kararı bizi bağlamaz, bildiğimizi yaparız, denmektedir. Önümüzde genel seçim var. Ak Parti açılım meselelerinde palyatif çözümlerle konunun etrafında dönmektedir.
Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu: Aleviliğin felsefi kökenleri ve günümüzdeki konumuyla ilgili değerlendirme yapacaktım ama bundan farklı bir konuşma yapmaya karar verdim. Anayasadan iki cümle ile başlayacağım: Dünya Milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedi varlığı, refahı, maddi ve manevi mutluluğu… diye uzunca gidiyor. Burada iki temel mantık hatası var. Dünya Milletleri diye başlayıp Türkiye Cumhuriyeti devletine atıfta bulunuyor. Atıf matufuna uygun olmalıdır. Doğru olması için ya Dünya Devletleri diye başlamak ya da Türk Milleti diye devam etmek gerekiyor. “Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedi varlığı, refahı, maddi ve manevi mutluluğu” ifadesine göre, Türkiye Cumhuriyeti otobüs, masa, sandalye gibi bir nesnedir, makinadır. Türkiye Cumhuriyeti makinasının yani otobüsün mutluluğu öngörülmüş ama yolcuların mutluluğu öngörülmemiştir. Oysa, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının…” demeliydi. Diğer bir madde “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının huzurlu bir hayat talep etmeye hakları vardır” diyor. “Huzurlu bir hayata hakları vardır” demiyor, “talep hakkı vardır” diyor. Abesle iştigal. Bu anayasanın ardında askeri 12 Eylül mantığı var, her satırda askeri terminolojiyi hissediyorsunuz. Evrensel hukuk sistemlerinde asıl olan sunulur, tali olanlar talebe bağlanır. Anayasamıza göre milletimizi oluşturan fertlerimizin huzursuzluğu esas; birisi huzurlu olayım derse bu, talebe bağlı. Biz böyle bir anayasaya rağmen, asil bir toplumuz. Alevi kardeşlerimiz bugüne kadar kendilerinden olmayanlara karşı hasmane bir tutum takınmamışlardır, terörü bir yol ve yöntem olarak benimsememişlerdir, demokratik ilkelerden ayrılmamışlardır. Bir anımı anlatayım: Benim bir tıp fakültesinin dekanı arkadaşım rektör değişince işinden ayrılmıştı. Görevlendirmeyle aldığı sekreterinin eski işine dönmesinin sıkıntı olacağını, benim istihdam edip edemeyeceğimi sordu. Olur dedim. Arkadaşımız işe başlamadan önce birkaç şey paylaşmak istediğini söyledi. Ben Alevi’yim, sizin için belki sorun olabilir. Ayrıca Kürt’üm dedi. Hepsi bizim kardeşlerimiz dedim. Son olarak Ak Parti’ye hiç oy vermedim, vermeyi düşünmüyorum dedi. Olsun, farklı düşünceler de benim için çok değerli, birbirimize çok şey katabiliriz, dedim kendisine. Bir yıl birlikte çalıştık. Buradaki heyecanı görünce, böyle tamamen farklı bir konuşma yapmak istedim; arkadaşlarımızın burada Türkiye mozaiğini temsil ettiklerini gördüm. Teşekkür ederim.
Soru-Cevap
Abdülazim Şimşek: Alevi Çalıştayı yürütüyorsunuz. Parti içindeki somut pratik adımlar ne olacak? Bu konuyu kendi içinizde tartışıyor musunuz? Sünni muhafazakar kesim oy vermeye devam ederken, Alevi meselesine gösterdiğiniz refleks nedir; Ak Parti neden korkuyor?
Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu: Alevi açılımıyla ilgili Başbakanın ya da hükümetin herhangi bir korkusu yok. Tamamen samimiyetten kaynaklanan, olayın tüm detaylarını anlayabilme ve kavrayabilmek açısından; kendilerini muhtelif toplum katmanları, sivil toplum örgütleri, düşünce seçenekleriyle tanımlayan Alevi kardeşlerimizin talep, düşünce ve muhatap birlikteliği oluşturulabilirse belki çalıştayların amaçladığı netice daha kolay hasıl olabilir. Bugün AİHM’nin kararı süreci hızlandıracak. Bize düşen şu: Birbirimize küsme lüksümüz yok. Biz ve onlar diye bir ayrıma karşıyım. Alevi kardeşlerimizin, ülkemizin kültürel harcında birlik ve bütünlüğünde ne kadar önemli olduklarını biliyoruz o bakımdan onların bizim başımızın tacıdır ama bunu lafta bırakmamak da bizim görevimizdir. Yakın bir sürede, Aralık sonu ya da Ocak başında başbakanımız önemli açıklamalarda bulunacak.
Nimet Güner: Herkes “bir”se, beraber yaşamayı neden öğrenmiyoruz? Cami ya da cemevi olması neyi ifade ediyor? Halkta hiçbir bir sorun yok, iktidara gelince ne hikmetse sorun oluyor. Sizlere çok iş düşüyor. Alevi derneklerine, örgütlerine yakından baksanız iktidar olarak; onlar da sizin bu konuda samimi olduğunuzu görseler; bu sorun çabuk halledilebilir.
Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu: Nimet Hanım Alevilerin arasına girin, onlarla bütünleşin dedi. Bir örnek vermek istiyorum: Kahramanmaraş’ın Pazarcık en büyük 4. İlçe. Biz orada hiçbir zaman belediye başkanlığını alamamıştık. Bu dönem aldık. Seçim amacıyla yapmamış olmamıza rağmen neye vesile oldu biliyor musunuz? Oraya cemevi yaptık. O cemevini ortak kullanıyoruz; biz de taziye evi olarak kullanıyoruz. Bu güzellik bizim orada bir adım öne geçmemizi sağladı.
Sevim Fidan: Alevi çalıştayı ilk kez Haziran 2009’da yapılmış, devlet bakanı Faruk Çelik ve Alevi-Bektaşi Derneği ve Federasyonları, cemevilerine yasal statü verilmesi, zorunlu din derslerinin kaldırılması gibi beş konuda anlaşmışlar ancak son beş yılda bu konularda herhangi bir şey yapılmamış. İkinci çalıştay akademisyenlerle yapılmış ve bazı akademisyenler Aleviler için demokratik olmayan güçlerin savunucuları, darbecilerin yandaşı ifadelerini kullanmışlar. Üçüncü çalıştaya ilahiyatçılar katılmış ve Aleviliği İslam içinde tanımlamak için teolojik değerlendirmeler yapmışlar.
Erol Göka: Lütfen sorunuzu alalım.
Sevim Fidan: Ak Parti vekili bir mutabakatla bu sorunların çözüleceğini söylediler. Bunları belirtme gereği duydum.
Erol Göka: Alevi çalıştaylarına katılanlardan biri de benim. Sonuçlar çıktı. 2011’de bunlar yayınlandı. Öneriler sadece Hacı Bektaş ile ilgili değildi. 2011’den beri ciddiye alınmıyordu bunlar, rafa kaldırılmıştı ama şimdi Sayın Davutoğlu tekrar ateşledi. Zaten bunun üzerine şimdi konuşuyoruz.
Sevim Fidan: Soruma cevap alamadım ama ben.
Erol Göka: Neden çalıştaylara uyum sağlanmadı diye soruyorsunuz. Ben yanıt verdiğimi düşünüyorum aslında.
Yıldırım Kaya: Benim eşim Alevi. Eşinin Alevi olmasından dolayı Sünniler tarafından mağdur edilen bir kişi olarak soruyorum. Siz şuraya girersiniz veya giremezsiniz ayrımı içinde, ilkokul ve anaokullarına zorunlu din dersini nasıl getiririz düşüncesi içerisindeyken, ve Alevilerden size herhangi bir açılım talebi gelmemesine rağmen bu açılımı nasıl gerçekleştirecek ve başaracaksınız?
Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu: Zorunlu din dersi konusuna bir parantez açayım, başka arkadaşlar da dile getirdi. Esasında bu dersin adı zorunlu din dersi değil; din kültürü ve ahlak dersi. Burada tüm dinlerle ilgili bir eğitim yapılıyor. Bunun içine Alevilikle ilgili bölümler de konuldu, belki biliyorsunuzdur.
Yıldırım Kaya: Hayır, hiç alakası yok.
Erol Göka: Arkadaşlar, karşılıklı konuşmuyorsunuz. Formata aykırı…
Yıldırım Kaya: Ben inancımda serbestim. Ben bir ateistim, eşim Alevi. Ben kızımı oturup din dersine çalıştırırken zorlanıyorum. Benim kızım korkuyor; yakında başımı kapatıp zorla namaz da mı kıldıracaklar diye soruyor. Bir anne baba olarak nasıl davranmamız gerektiğini düşünüyorsunuz?
Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu: Karşılıklı tartışıyoruz ama. Ben bu bilgileri ve konuşmacıları tek tek not alıyorum. Bununla ilgili bir de rapor hazırlayacağım. Partideki diğer arkadaşlarımla da paylaşacağım, bu nedenle bu bilgiler benim için çok değerli.
Behçet Karagöz: Bir taraftan zorunlu din dersleri kaldırılmaya çalışılırken, liselerde okutulan insan hakları ve demokrasi dersi kaldırılıyor ve yerine altı saat din kültürü dersi getiriliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu: Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlar tavsiye kararları. Bu kararlar uygulanacak diye bir kaide yok. Aslolan Milli Eğitim Bakanı ve bürokratların kararı. Hatta başbakan da televizyonda bu şurada alınan kararların bağlayıcı olmadığını, bunların birçoğunu uygulamayacaklarını dile getirdi. Böyle bakmakta fayda var.
Mustafa Selmanpakoğlu: Meral Hanım’a da tavsiye olsun diye söylüyorum. Aleviliği kimse doğru düzgün bilmiyor, bölünmeler var demişti. Hamdullah Çelebi Savunması diye bir kitap var. Bu kitabı Aleviliği merak eden bütün arkadaşlara öneriyorum; Alevilik odur işte. Hamdullah Çelebi 1800’lerde Kırşehir’de kadı tarafından yargılanmış, son anda padişahın fermanıyla Amasya’ya sürülmüş Hacı Bektaş evlatlarından birisidir. Yıldırım Bey de bu kitabı okumak ister mi; hazırlayacağı raporu belki partinin ilgili yerlerine verecek çünkü. Özellikle bu kitabı okumalarını da tavsiye eder mi?
Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu: Sizin bu konudaki tavsiyeleriniz bizim için çok önemli. o kitabı mutlaka edinip okuyacağım. Ben İslam’ı da okuyarak öğrendim. Kendi gayretimle Arapça ve İslami İlimler eğitimi aldım. Kuran-ı Kerim’i orijinal lisanıyla okuyup anlamak istedim. Bana farklı bir boyut kazandırdı. Herhangi bir konuyu anlamak için orijinal lisana, referanslara ve kaynaklara ihtiyaç var. birinci elden öğrenmenin değeri tartışılmaz. Eğitim o kadar değerli ki. Din Kültürü ve Ahlak dersleri “fazla mal göz çıkarmaz” kabilinden çocuklarımız dinleyici bile olsalar, mutlaka istifade edeceklerdir. Bilgiden zarar gelmez. Kendi uzmanlık alanımız olmadığı halde soruları yanıtlamak için bilgi edinmek durumundayız. Alevi ve Sünni kardeşlerimizden ricam şu: Aleviliği de Sünniliği de köklerinden, temel kaynaklarından öğrenelim. Paylaşımlarımızı bilerek yapalım ki düşüncelerimize zenginlik katsın.
Erol Göka: Soruları hızlıca kısa kısa net bir şekilde alalım.
Belgin Çelik: 13 yıldır iktidardasınız. Kenan Evren’in kurmuş olduğu enkaz olan kokuşmuş bir anayasayla yönetiliyoruz hala. Herkes bu darbe anayasasını yıkmak için geldiler. Biz bu anayasa ile ne kadar yönetileceğiz? Siz bir anayasadan ve kitabınızdan bahsettiniz. Orada Alevi, Sünni, çingene, çevre, hayvan, LGBTİ haklarını da bulabilecek miyiz?
Turgay Özkan: Bir düzeltme yapmak istiyorum. Konuşmamda yardım kelimesini sadece vekile görevini hatırlatmak için kullanmıştım. Biz zaten Maraş’a gideceğiz. Algıyı buradan kuralım diye düzeltmek istedim.
Alevilik kardeşliğinizin göstergesiyse, neden devlet kademelerinde bir tane Alevi kökenli vatandaş yok? Neden bu kadar çok Alevidir, Kızılbaştır, tehlikelidir fişlemeleriyle karşılaşıyoruz? Alevilerle sürekli bir açılım, yemek yeme hali var, bu davet edilenler hangi kriterlere göre davet ediliyor? İslam’ı dışardan öğreniyorsak, İslam’ı okullara sokmak niye? Biz imam da hatip de olmak istemiyoruz. Kendi inancımızı kendimizin yaşayacağı fikriyatı yanlış mı sizce?
Semih Dikkatli: Demokratikleşme açılım konusu önemli madem; yüzde 10 barajı, Anayasa Mahkemesi konuları görüşülürken, parti olarak o sert tavrınızı ortaya koyacak mısınız?
Betül Yarar: Hemen cevap veriyorum, evet.
Hüseyin Küçükbalaban: 677 sayılı tekke ve zaviyeler kanunu, 633 sayılı diyanet işleri başkanlığı kanunu, anayasa 136. 24. madde, 442 sayılı kanun; din ve vicdan özgürlüğünün önündeki engeller olarak tespit edildi. Bunları da bir torba yasayla Alevilerin de görüşlerini alarak düzenlemeyi düşünüyor musunuz?
Turan Eser: Anayasanın giriş maddesiyle ilgili Yıldırım Bey’in görüşüne katılıyorum. Bu bizi şuraya götürür: Devleti dinsizleştirmek tam da söylediğiniz şey değil mi? Dini ait olduğu insanlara, inananlara, ibadet yerine vicdana bırakmayı neden kabul etmiyorsunuz?
Abbas Kılıçoğlu: Sayın vekilimiz dedi ki; Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde bütün dinler öğretiliyor. Bunu din dersi kitaplarını inceleyerek mi söyledi yoksa televizyon bilgisiyle mi? Din dersi kitaplarının toplamı 1086 sayfa. 16 sayfada Alevilik anlatılıyor; o da İslamiyet’in folklorik bir kolu gibi. Yüzde 95’e %5 gibi bir oran çıkıyor. Kaldı ki İslam’dan bahsedilirken de dinimiz diye bahsediliyor. Diğer dinlere de İslam’ın gözüyle bakılıyor.
Meral Güler: Tüm arkadaşlara sormak istiyorum. Bu açılımlar ve çalıştaylar hep seçim öncesi zamanlara denk geliyor. Bu konuda iktidarın samimi olduğuna inanıyor musunuz?
Nagihan Konukcu: Erol Bey, bu sorulara kısaca yanıt versin vekilimiz 5 dakika içerisinde.
Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu: Soruları ayrıca da yanıtlayabilirim dilerseniz ya da kısa kısa cevap verebilirim.
Erol Göka: Arkadaşımızın bir sorusu varmış onu da alalım önce.
Ali Başpenir: Biz eşit yurttaşlık istemiyoruz derken bazı arkadaşlar beni anarşist diye suçlamış olabilir. Ben Pazarcıklıyım. Bizi bize bırakın. Biz Pazarcıklılar olarak kültürel özerklik istiyoruz. Ak Parti başta olmak üzere tüm partiler bununla ilgili bir çalıştay yapabilecek mi?
Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu: Eskiden yasaklanmış kitaplar vardı. Okuduğum bir kitabı gazete ile kaplamıştım, neden? Arama tarama olursa suç unsuru diye yakalayıp götürmesinler. Karl Marx’ın kitabını Almanca orijinalinden okuyorum. Babam sordu, söyledim. Kendisi milliyetçi, muhafazakar bir insan. Komünist ya da Marksist oluyorum sanıyor; okuyacak başka kitap bulamadın mı dedi. Dedim ki okulda Marksist arkadaşlarla sohbetlerimiz oluyor. Ben Marx’ı bilmediğimi gördüm, bilerek tartışmayı daha değerli görüyorum dedim. Yine bir başka sefer de İhya-i Ulûmi'd-Din (Din İlimlerinin İhyası, Yeniden Diriliş, İmamı Gazali) okuyorum. O da gazete kaplı. Babam yine sordu, söyledim. Babam din ilimlerinin kimyası olduğunu anlamadı. Vay mübarek görüyor musun, kimyanın temellerini atmış dedi. Bizim eski kuşak, bilime böyle bakıyordu. Yeni kuşaktan ricam olayların kökenine inmesi. Makul ve mantıklı olanın önünde hiçbir şey duramaz. Şu anayasa bize maalesef dayatıldığı için demokrasi eksikliği çekiyoruz. Katılımcılarımız demokrasi yoksunluğundan şikayet ettiler. Çözüm sürecinin de Alevi açılımının da temelinde bu var. Doğru bir noktadayız bugün. Birbirimizi anlamak gibi bir imkanımız doğdu, bundan sonuna kadar yararlanalım.
Betül Yarar: Kimsenin vaktini almak istemiyorum ama kendi davranışlarımızdaki hassasiyet ve demokratiklik algısını da sorgulayalım derim. Ak Parti hükümetinin doğru Alevilik, doğru Alevi örgütleri gibi ayrımlar üzerinden yürüttüğü Alevi açılımını herkes sorguluyor. Bir arkadaşımız eşitlik kavramını yeterli bulmadığını söyledi. her yurttaşın kendi öz kimliği temelinde kamusal alanda hem siyasal hem de kültürel anlamda eşit katılımı ve temsili biçiminde yeniden bir örgütlenmeyi gerektiriyor. Burada kritik mesele, bence öz örgütlenmeyi, özerkliği tanımak ve bunun için mücadele vermek gerekiyor. Bunu sadece hükümetten beklemek doğru değil, öncelikle toplumsal kesimler bunun mücadelesini vermek zorunda. Bu anlamda Ak Parti’nin politikalarının bir sıçrama yarattığını da düşünüyorum. Özellikle 1920’lerden bugüne merkeziyetçi bir ulus devlet inşasına karşı kamusal alanı laiklik kavramını sorgulayarak tamamen dinden ve kültürel kimliklerden arındırma girişimiyle yola çıktığı doğru. Bunu yaparken vicdan ve din özgürlüğünü vurguladı. Bu doğru bir ilke ama doğru uygulandığında. Bunun gerekliliği devletin iktidar arzusundan vazgeçmesinde yatıyor, vazgeçmediği sürece başarılı olamaz. Aleviler içerisinde de birtakım farklılıklar var. Farklılıkların bölücülük anlamına geldiği toplumumuzda, asıl tehlike farklılıkları yok saymak ve yok etmek. Bu toplum böylesi katliamlara sahne oldu. Bunun çözümü farklılıkların demokratik bir temsiliyet sistemi içerisinde özerklik, demokrasi, eşit katılım ve temsil ilkelerine dayalı, onların öz yönetimlerine saygı duyan yeni bir anlayıştır. Bu, bölmez; uyumlu bir toplumsal yaşantıya götürür bizi. Öncelikle bizim bunun için örgütlenmemiz lazım; bunun da bedellerini göze alarak.
ORTAK GÖRÜŞ
1 / Toplantıda söz alanlar, özellikle Alevi dernekleri adına konuşanlar, Hükümet'in girişimine karşı olumlu bir bakışa sahip olmadıklarını, güven duymadıklarını belirttiler.
2 / Aleviliğin ve Alevilerin taleplerinin gerçek anlamda ne olduğu konusunda insanlar yeterince bilgi sahibi değiller.
3 / Alevilik, Sünnilik algısı üzerinden ve İslamiyet’in bir alt mezhebi gibi tanımlanmaya çalışılıyor.
DEĞERLENDİRME
Gündem konusu “Alevi Açılımı” olarak belirlenen toplantı, video sunumu ile başladı. İlk bölümde sivil toplum örgütleri 5’er dakikalık konuşmalarını yaptı. İkinci bölümün başında da söz almak isteyen sivil toplum örgütü sayısının fazla olması nedeniyle Stö konuşmalarına devam edildi. Ardından milletvekili ve siyasi parti temsilcileri, 5 dakikalık konuşma yaptılar ve ardından kendilerine yöneltilmiş olan soruları yanıtladılar. Soru-cevap bölümünde sivil toplum örgütü katılımcılarının moderatörün uyarısına rağmen, zaman zaman soru sormaktan çok değerlendirme yapma eğilimi içinde oldukları görüldü. Çoğunluğu konuyla ilgili Alevi örgütlerinden oluşan yeni katılımcı stö’lerin bulunduğu toplantıda katılım oranının yüksek olduğu gözlendi. Alevi açılımı meselesinin oturum boyunca yeterince konuşulup tüketilemediği, katılımcıların hemen tamamen muhaliflerden oluştuğu, kMM adına başlangıçta yapılan mutfak sunuşu düzeyine ulaşılamadığı, Alevi dernekleri adına konuşanların Alevilik konusunda fikir birliği içinde olmadıkları görüldü. (MODERATÖR EROL GÖKA’NIN TESPİTLERİ; MUTLAKA EKLENMESİ GEREKTİĞİ DÜŞÜNCESİNDE)
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
320 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu