YER: Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi, Araştırma ve Toplantı Salonu
TARİH: 7.11.2014, Cuma
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ Ferhan Ademhan – Anadolu Birliği Derneği Başkanı
2/ Av. Eda Bekçi – İzmir Mülteci Der Başkanı
3/ Oktay Çaparoğlu – İzmir Müzisyenler Derneği
4/ Muhammed Salih – Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı
5/ Yalçın Yanık – Deri Kundura ve Tekstil Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği / Afro Türk Derneği
6/ İZDİM – Özcan Küçükaslan
MESLEK ODALARI YOK!
SENDİKALAR YOK!
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1/ Burak Oğuz – ESİAD
2/ Şevki Figen – Emekli Ceo
3/ Faruk Yıldız
4/ Gül Çeğilli – İzmir Müzisyenler Derneği
5/ Pırıl Erçoban – Mülteci Der
6/ Zeki Buzgan – İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi
7/ Adalet Okhan
8/ Mine Topçu
9/ Ekrem Yelmaz – İZDİM
10/ Hüseyin Cemiloğlu – Anadolu Birliği Derneği
11/ Hürriyet Mısırlıoğlu
KATILAN MİLLETVEKİLİ YOK!
BELEDİYE BAŞKANLARI Yok!
BÜROKRAT Yok!
AKADEMİSYEN Yok!
MESAJ YOLLAYANLAR Yok!
DİĞER KATILIMCILAR
1/ HDP – Süleyman Eryılmaz
2/ YSGP – Hamdi Öztürk
3/ Kadın Partisi – Emel Denizaslanı (İl Başkanı)
4/ Kadın Partisi – Pembe Emül (İl Sekreteri)
5/ Kadın Partisi – Jale Pasinli
6/ Kadın Partisi – H. Güldüz Tokat
MEDYA
1/ Yeni Asır – Metin Burmali
2/ Dicle Haber Ajansı – Cihan Başakçıoğlu
3/ Yeni Ekonomi – Orkan İştar
MODERATÖR
Pervin Mısırlıoğlu – Gazeteci
***
İzmir kMM – 7 Kasım 2014 – Tutanak
Başlama 10:04
Pervin Mısırlıoğlu: Toplantının açılışını yaptı. Şanar Yurdatapan tarafından kurulduğunu, 4-5 ilde başlayan TkMM’nin şu an 22 ilde devam ettiğini söyledi. TkMM hakkında bilgi verdi. Ön yargıların dışarıda bırakılması gerektiği ifade edildi. “Övgü ve sövgü istemiyoruz. Her fikre açığız, her fikir ifade edilsin ve tartışılsın” dedi. İzmir TkMM’nin önümüzdeki günlerde salonsuz kalacağı ve sahip çıkılması gerektiği konusunda bilgi verdi. Bir sonraki toplantının bu kapsamda “BELEDİYELER HEPİMİZİN” başlığı altında yer sorununa ayrılması gerektiğini vurguladı.
Bu ayın konusu olan “İç Güvenlik Paketi” hakkında bilgilendirme yaptı. Gözlem ve tecrübelerini anlatıp; Almanya ve Türkiye’den örnekler verdi. Kasım ayı TkMM mutfak videosu izlendi.
***
Pervin Mısırlıoğlu: Kanunların kişiye göre değişmeyeceği vurgusunu yapıp, konuyu tartışmaya açtı. Yeni kurulan “Kadın Partisi” İl Başkanı Emel Denizaslanı’nın da ilk kez aramızda olduğunu belirtti.
Zeki Buzgan (İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi): Yer konusunda İzmir Kent Konseyi olarak destek verecekleri önerisinde bulundu. Maskenin şu anda kullanıldığı yere göre tehlikeli olduğunu söyledi. Jandarma konusunda doğru adım atılması gerektiğini vurguladı.
Pervin Mısırlıoğlu: Dünyanın en saygın insanı maskesini takıp en vahim şeyi yapabilir. Mesele paketin getireceği yaşamımızdaki değişimler. Eylemcilerin yaptıkları zararları ödemeleri yerinde bir karar. Gezi olayları sonrasında çığırından çıktı. Paketin meziyet ve eziyetlerinden bahsedilmesi gerektiği vurgusunu yaptı.
Oktay Çaparoğlu (İzmir Müzisyenler Derneği): İlk kez “Akil İnsanlar”ın katıldığı toplantıya gelmiştim, bu ikinci katılımım. Biz, yoksul mahallelerde kültür sanat faaliyetleri yapıyoruz. Varoşlarda ciddi şiddet var; çocuklar annelerini bıçaklıyor. Şiddet eğilimini körükleyen çok fazla unsur var. Gezi eylemlerinde kırmızı fularlı kız yargılandı ve dağa çıktığı. Şiddetin kaynağı en başta devletin uyguladığı politikalardır. Şiddetin kaynağı devlettir. En başta da taş atan çocuklar vardı. Şu anda Ege’de en ufak bir öğrenci eyleminde polis orada, ardından da jandarma. Çocuk gelişimi çok önemli; buna ağırlık verilmeli. Suçluyu değil, suçu ortadan kaldıracak kanunlar çıkarılmalı. Paketten memnun değiliz. Türkiye’deki savaş, mülteci, Kobani vb. sürecin nereye gideceğinden endişeliyiz. Kandil ve hükümet şiddet üzerinden kozlarını paylaşıyor. Geçmişi iyi okumalı ve neden -sonuçları iyi hesap etmeliyiz. Hükümetin özeleştirisi şart.
Pervin Mısırlıoğlu: Pakette doğru bulduklarınız?
Oktay Çaparoğlu: Bonzai. Toplumda çok ciddi bir rehabilitasyona ihtiyaç var. Bunların bu yasalarla önlenebileceğine inanmıyorum. Önce suçu ortadan kaldırmak gerekir. Hem Kandil hem hükümet şiddet üzerinden kozlarını paylaşıyor. Orta Doğu’daki savaş nedeniyle Avrupa da şu anda bir güvenlik psikozuna girmiş durumda.
Eda Bekçi (Mülteci Der. Başkanı/Avukat): Doğrudan eleştiri kültürünü ortadan kaldırmaya yönelik bir uygulama diye düşünüyorum. Yasanın içeriğine bakmak gerek. Hukuk güvenliğine aykırı olmamalı. Hukuka inanç yitiriliyor. Yasanın içinde doğru şeyler var; çok yanlış şeyler de var. Avukatların dosya inceleme sürecini değerlendirdi. Ve yargılanma hakkının engellenmesi yönünde kapsamın genişletildiğini ifade etti.
Emel Denizaslanı (Kadın Partisi İl Başkanı): 28 yıldır aktif politika, 4 yıldır da Kadın Partisi’ni kurma çalışmamız vardı diyerek kendini tanıtan Emel Denizaslanı, geçtiğimiz Haziran ayında partiyi kurduklarını, 06.11.2014 tarihinde il başkanlığının kurulduğunu ve kendisinin de il başkanı olduğunu kısaca anlattı.
Kanunda bir biat kültürünün yerleştirilmek istendiğine inandığını ve bunun karşısında olanların sindirilmeye çalışıldığını vurguladı. “Jandarma kırsala bakarken geçtiğimiz günlerde üniversitelere bile jandarma çağırılabilir yetkisinin çıkarılması manidardır” dedi. Bizim toplumumuzda dayak kültürü vardır. Neredeyse burada bulunan insanların çoğunluğu ebeveynlerinden dayak yemiştir. Dayak yediğimiz halde yaptığımız yaramazlıklardan vazgeçmedik. Çıkarılan kanun şiddeti daha çok artıracak ve önüne geçemeyecektir. Dolayısıyla bu baskılar da işe yaramaz. Devlet önlem alacak istihbaratını güçlendirmeye çalışmalı sonradan cezalandırma yapmamalıdır.
Pervin Mısırlıoğlu: İnsanın hakkı kötek değildir; hoşgörüdür. Gelişmiş ülke modellerini de araştırmak lazım.
Süleyman Eryılmaz (YSGP ve HDP): YSGP kurucusuyum, HDK İzmir İl Yürütmesindeyim, HDP bileşenindenim ve yöneticisiyim.
Görünen o ki; İttihat ve Terakki’den başlayan bastırma ve zulüm haline yeniden dönüş olarak algılanıyor. Kadın Partisi İl Başkanımızın da ifade ettiği gibi, şiddeti şiddetle bastırma çabası her zaman şiddeti büyütmüştür. Bırakın modern ülkeleri, bazı toplumlarda bile şiddet tamamen dışlanmıştır. Hükümet yetkilileri, tasarıyı önce ortaya atıyor, bir tartıştırıyor, sonra ona göre torbaya koyuyor ya da koymuyor. Çıkartılmak istenen yasa henüz meclisten çıkmadı, komisyonda. Polis devleti yasasıyla karşı karşıyayız. Sonuçları ne olacak? Bunları yaşadık, gözaltında kaybolanları onlarca yıl yaşadı. Mevcut hükümet bunları değiştireceğim değip halktan oy aldı ama şimdi genlerindeki gerçekleri ortaya çıkarıyor. 2 Kasım 2002’de nasıl aldıysa, yine aynı yasalarla geriye götürmek istiyor. Çok tehlikeli bir sürece girmektedir kendisi de! İnsanlar bu ülkede barışçıl gösterilerden sonra bile evlerinden alınmıştı.
HDP olarak vandallığın karşısındayız. 6-7 Ekim olaylarındaki Vandallığı da, şiddeti de parti olarak eleştiriyoruz. Molotof kokteyli ve havai fişeğin silah sayılması, o kişinin nasıl olsa aynı cezayı alıyorum deyip, bomba ve silahla çıkmasına da neden olabilir. Bunun tehlikeli olduğunu düşünüyoruz. Dikkat edilmesi gerekiyor.
Pervin Mısırlıoğlu: Davutoğlu ortak vicdan vurgusu yapıyor. Kerbela’ya çevirmeyeceğiz vurgusu yapıyor; özgürlük paketi diyor ama öyle yapmıyor. Kimlik düzenlemesi yerinde, bu konuda mağdur olanlar var. Yapılan düzenleme çok güzel.
Hamdi Öztürk (YSGP/Emekli Sağlık Memuru): Şizofren oğlum var. Anlatacaklarımla ilgili olduğu için bunu özellikle söylüyorum.
İnsanların bize aykırı gelen, suç dediklerimizi yapması suç değil. İnsanlar psikolojisine göre davranırlar. Suçları kafamızda erteleriz ama içimizde bekler. Buradan hareketle, insanların kafasındakilere göre kişileri suçlanması…. (Konu değişti) Ağıldaki koyunların geçeceği tek yol bırakıldığını anlattı. Kanunla insanlara gideceği tek yol bırakıldığını söyledi. İnsanlar yüzüne maske takıp sokağa çıkıyorsa, insanlara başka seçenek bırakmamışsınız demek. Ekonomik gücü olmayan partiler vatandaşa ulaşamayacak. Düşünceniz insan onuruna yakışır bir şeyse bırakın yapsınlar. Bu güvenlik paketinde tabii iyi şeyler var ama…. Eğer güç bir yerde toplanırsa karşısındakilerin gücü onu karşılayacak oranda değilse; sindiriliyorsunuz. Devlet ya da muhalefet olsun, şiddete karşıyım.
Pembe Emine Albayrak Emül (Kadın Partisi İl Sekreteri): Üç soyadım var en son Albayrak’ta karar kıldım. Avukat arkadaşımızın söyledikleri çok önemliydi. Ama pratikte bu torba yasa bizi çok başka yerlere götürmek içindir. Gezi olaylarında bir kadın olarak ve kız çocuğumla oradayım. Orada taşkınlık olmadığı halde polis aşırı şiddet uyguladı. Silah sende, gaz sende. Benim kızım ve ben maske takınca polisler kask takıyor. Kasklarındaki no’lar bile kapalı. Peki, bu nasıl bir eşitsizliktir? Gözaltı süresinin uzatılması da yanlıştır. Polisin uyguladığı şiddetin çok fazla olduğunu vurgulayan Emül, polislerin çoğunun 20-25 yaşındaki gençlerden oluştuğunu söyledi. Polislerin topluma bakışının düzeltilmesi gerektiğini ifade eden Emül, “Paketteki memurları psikolojik eğitime almamız gerekiyor. Polisler birçok suçtan cezalandırılmıyor. İnsanları öldürüyorlar. Tamam, onlar da emir kulları. Ancak vatandaş da korunsun ki, karşılıklı ülke korunsun” dedi.
Şefki FİGEN (TÜSİAD): Halikarnas Balıkçısı “merhaba” hepinize. “Bugün bu toplantıda en çok sevindiğim şey “Kadınlar Partisi”nin kurulmuş olması” diyerek partiye başarılar diledi. Kadına şiddete vurgu yapan Figen; “Bir insanın 17 defa bir kadını bıçaklamasını hafızalam almıyor. Evinizde bir kuzu budu olsa ve onu 17 kez bıçaklasanız bile kolunuz yorulur” dedi ve şöyle devam etti:
“Cumhurbaşkanının sigara içene tahammül göstermemesini kabul etmiyorum. Benim düşündüğüm, bu güzel memlekette çocuklar ve doğacak olan bebelere acıyorum. Bizler hep bir yumruk altında yönetilmeye alışmışız. Bu memlekette hastaneye, polise, mahkemeye düşme derdi babam, hala geçerli. 1050’de dünya nüfusu 2,5 milyardı, şimdi 7,5 milyar. Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp. Biz güzellikleri yaşamayı bilmiyoruz. Bu toplantılardan umarım güzel şeyler çıkar ve bunları da paylaşırsınız.”
Mete Hüsünbeyi (Mülteci Der): Ayşe Arman’ın polislerle ilgili bir yazı dizisi olmuştu. Bu röportajda polisler yüksek oranda mobinge maruz kalıyorlar. Çok çalışıyorlar, şartları ağır, evlerine gidemiyorlar, şartları çok zor. Gezi’de özellikle genç ve robot eğitimi almış polisleri kullandılar. Özellikle gençler seçiliyor. Polis-Sen, örgütlenme, sendikalaşma nedeniyle işten uzaklaştırıyor, sürgünlere gönderiyor. Öncelikle polisin sendikal ve örgütlenme hakkının olduğu gibi polisinde haklarını savunmak gerek.
Atanan üst düzey polislerde de şöyle bir durum var; birçok kişi işkencelerden de sorumlu.
Pervin Mısırlıoğlu: Mete beyin, polis konusunda önemli bir vurgu yaptığını, polisi kötüleme algısını düzelttiğini söyleyerek, sistem polisi saldırgan hale getiriyor, dedi.
11:30 – 15 dk. Ara
2. Bölüm
Pervin Mısırlıoğlu: Vekil müvekkil buluşmaları çok önemli. Amarika’da bu tür oluşumlarda senatörler halkı davet ediyor bizde ise tam tersi; biz vekilleri davet ediyoruz. Bu işe lütfen sahip çıkın, yeni moderatörlere fırsat tanıyalım.
Süleyman Eryılmaz (YSGP ve HDP): HDP’nin 9.11.2014’deki aşure etkinliğini duyurdu.
Pırıl Erçoban (Mülteci Der): Konuşmasına teşekkür ederek başlayan Pırıl Erçoban, önce mülteci kimdir, neden geliyor sorularını açıkladı. Dünyada en çok mülteci üreten ülkeler Asya ve Afrika’dır dedi. Mültecilerin çatışma ve şiddet nedeni ile ülkelerinden kaçtıklarını söyleyen Erçoban, göçmenin ise yoksulluk nedeni ile ülkesinden kaçtığını belirtti. Mülteci ve göçmen kavramının çoğu zaman iç içe geçmiş olduğunu ifade etti.
Mültecilerle ilgili haberlerin genelde magazinsel olduğunda duyulduğunu, diğer haberlerin çıkmadığını ve mültecilerin yolculuklarının zorluklarını anlattı. Türkiye’nin tolculta transit ülke olduğunu ve aynı zamanda varış ülkesi olduğunu ifade etti. Pırıl Erçoban, “Mülteciler, canlarını kurtarmak için umut arayışı ile bu yolculuğa çıkıyorlar. Gittikleri ülkelerde ayrımcılık, dışlama ve nefret diliyle karşılaşıyorlar, umduklarını bulamıyorlar. Türkiye 2 milyon mülteci barındırıyor. Savaştan zulümden kaçan mültecilere her ülkenin kapılarını açık tutma yükümlülüğünü hatırlatıyoruz. Mültecilere bakış açısı ırkçı bir yaklaşımdır ve bununla mücadele edilmelidir” dedi.
“Türkiye bugün dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip. İnsan hayatını ekonomik kaygılara göre değerlendiren, bedel biçen bir anlayış var Türkiye’de. Bize bile tepki gösteriyorlar; “Bizim ülkemizin insanı varken, siz neyle uğraşıyorsunuz” diyerek. Bu ırkçı bir yaklaşımdır. Türkiye’nin bir mülteci politikası var mıdır? Yoktur. Türkiye, Avrupa’dan gelen mültecilere “kalıcı bir çözüm” bulabilirim, doğudan gelenlere ise “geçici bir çözüm” yaratabilirim, diyor. Suriyeliler geçici koruma altında. Oysa bu politikada amaç kalıcı bir çözüm bulmaktır. Geçici koruma bittiğinde ne olacaklar? Bu insanlar çok düşük ücret, kötü muamele, parasını alamama ile karşı karşıyalar… Örneğin bir doktor, inşaat sektöründe çalışabiliyor.”
Mülteci haklarından bahseden Erçoban, Türkiye’de 200 bin mültecinin kamplarda, diğerlerinin ise şehirlere yayılmış durumda olduğunu, İzmir’in hem bir geçiş noktası hem de bir hedef şehir olduğunu söyledi. Bu insanların giyimden, barınmaya, eğitimden, sağlık ve çalışmaya dair çok ciddi sorunlarının olduğunu kaydetti.
Türkiye’nin şu an geçici koruma sağladığını ve bunun sonunda aşağıdaki üç iyileştirmeyi yapmak gerektiğini belirtti:
1- Gönüllü geri dönüş,
2- Yerel Entegrasyon,
3- Üçüncü bir ülkeye yerleştirme.
Pervin Mısırlıoğlu: Dünyanın çok sayılı ve muhafazakâr insanları olarak çok ırkçı bir milletiz. Haklı nedenlerimiz de var. Sömürgeci devlet olmadığımız için farklı tenlere ve durumlara alışık değiliz. Kendimizin dışında insan görmeye alışık da değiliz, tahammülümüz de yok.
Muhammed Salih Halis (Suriyeliler Derneği Başkanı): “Dayak veya sopa vuran, dayak sayanla bir değil” diyerek konuşmasına başladı. “Suriye vatandaşıyım ve bu konuda tecrübe sahibiyim. Türkiye’nin Suriye sınırı 900 km. Suriye’de savaş çıktı, çocuklar ve aileler bombalardan, savaştan kaçıyorlar. İzmir’de bazı siyasetçiler ve partiler bizi siyaset yapmakla itham ediyorlar. Erdoğancı ya da CHP’li gibi… Gelenler zaten bu siyasetin kurbanı, siyasetle ilgisi yok, ölümden kaçmışlar. İzmir’de yaklaşık 100 bin kişi var. En çok DİL, İŞ sıkıntısı yaşadılar. Sonra SAĞLIK sıkıntısı en önemli EĞİTİM sıkıntısı ve İSKÂN sıkıntısı yaşadılar. Destekler için teşekkür ederiz; bize kapı açtınız ama hamama girmekle hamamdan çıkış aynı değil. Sıkıntılar hala çözülmedi ve hala çoğalıyor. Sağlık sorunu biraz çözüldü. İlaç alıyoruz ama pahalı alıyoruz. Eğitim için valiye başvurduk, çözülmedi. Çocuklar 3 yıldır sokaklarda eğitimsiz ve hasta. Çocuklar evden kaçıyor, habersiz sokaklarda dilencilik yapıyor. Aileler hastaneye gidiyor, DİL sorunu yüzünden hastalığını anlatamıyor, tercüman gerekiyor. Bazı Suriyeliler, esnaf, mekân sahibi ya da sanatçı olarak buraya geldiler. Onlara dükkân açmak istiyoruz. Buna göz yumuluyor ama güvenli değil. Resmi izin yok, kaçak çalışıyorlar. Onlara izin verilmesini istiyoruz. Biz, Türkiye ve Şam kültüründen yeni bir bahçe çıksın, gül ve çiçekler açsın istiyoruz. Kültür – şiir konusunda yeni bir kültür oluşturabiliriz. Birlikte olalım istiyoruz. Bu konularda yardım istiyoruz.
Engellilerimiz var, evde kalıyorlar, onlara yardım lazım.
Pervin Mısırlıoğlu: Okul meselesinin önemine vurgu yaptı. Sabah yolda gelirken önüne çıkan iki Suriyeli çocuğun dil bilmediğini ve sıkıntılarını anlattı. DUYGULU ANLAR YAŞANDI…
Yalçın YANIK (Deri Kundura ve Tekstil Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı, Afro-Türk Derneği: En büyük özleminin memleketine gitmek olduğunu ama Basmane’den çıkamadığını söyleyen Yanık, işvereninin muhasebecisine bordro almak gidince teninin renginden dolayı yanlış anlaşılıyor ve kapıdan dilenci olarak kovalanıyor. Ön yargıların kırılması çok zor.
Afro-Türklerin Dana Bayramı vardır. Afrika kökenli bir kadın arkadaşı anlatıyor; “Türkler Kürt’leri aşağılıyor, Kürtler Romanları aşağılıyor. Romanlar Afro-Türkler’i aşağılıyor. Biz ne şanslıyız ki, aşağılayacak kimsemiz yok diyor.
Işıkkent’te Suriyeli sığınmacılar var. Orada biraz yumuşama oldu ama sorunlar devam ediyor. Orada işler çok olunca Türkiyeli-Suriyeli fark etmiyor. Ekmek ufaldığında sorunlar arttırıyor. Ayakkabıcıların 15-20 gündür işleri biraz durgun ve sorunlar yeniden başladı. İşte, Suriyeliler olmasaydı, biz sıkıntı çekmezdik diyorlar. Hafif bir kırılma oluyor ama 30 bin insandan söz ediyoruz. Keşke ortak sorunlarımız çerçevesinde bir etkinlik yapabilsek. Ekmeğin herkese lazım olduğunu anlatabilsek. Işıkkent’e gelip rahat rahat sohbet edebilirsiniz. Bizim asıl sorunumuz Suriyeliler değil; iş yasaları, sömüren esnaflar.
Pervin Mısırlıoğlu: Afro-Türk’lerden gelen Yalçın beye teşekkür ettikten sonra DANA BAYRAMI’nı sadece biz (İzmir küçük Millet Meclisi) kutladık, diyerek, FAS, HOLLANDA ve İNGİLTERE tecrübelerini aktardı.
Zeki Buzgan (İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi): Kadın Partisi’ni kuruluşundan dolayı kutluyorum, hayırlı olsun.
İzmir’de arayıp da bulamayacağımız birçok değer var. Basmane’de geçtiğimiz günlerde mülteciler ile ilgili bir etkinlik vardı ve orada katkı koydum, iyi bir gözlemciyim. Bingöllüyüm, herhangi bir parti ile uçta bir ilişkim olmadı.
Suriye’de diktatörler var. Başka ülkelerde olduğu gibi diktatörler haklarını yiyor. Esat’ın olduğu yerlerde ne kadar doğalgaz ve petrol olduğu bilgisine ulaştım. Türkiye’de üç defa mülteci akını oldu: 1- Halepçe
2- Bulgaristan’daki baskı
3- Şimdiki Suriyeli girişi.
Halepçe’dekiler yeni döndü 25 bin kişi özel seçilerek ABD’ye gönderildi. Hükümet süreci iyi yönetemedi, Esat’ı hafife aldı. 50 bin Rus, Müslüman oldu ve Suriyelilerle evlendirildi. Türkiye bunu göremedi. Sorunun nasıl çözüleceğine odaklanmak lazım. İki sıkıntı var; orada baskı altında olanlar zaten devlet vs. gibi şeylerden korkuyorlar, o nedenle Türkiye’de kayıt olmamışlar. Otel kültürüne sahip değiller ve köylerde yaşamışlar. Türkiye’nin en gelişmiş, modern ve “demokrat” olduğunu iddia ettikleri bir iline, İzmir’e geliyorlar ama İzmirliler Suriyelilere ön yargıyla bakıyorlar. Hiç dilimizi bilmeyenler var, değil kendi ülkesinden, köyünden hiç çıkmamışlar var. Kendi ülkelerinde konuşulan dili bilmeyenler bile var. Acil Tıp Derneği’nden 6 tane psikolog ile haftada 3 gün bir araya gelip bu algıyı nasıl değiştirebileceğimizi tartışıyoruz. Bu kışı nasıl geçirebilirler, atlatabilirler, onun arayışları içindeyiz. Türkiye’de bulunan bu “değersiz insanlar” için öncelikle insan odaklı, hak odaklı bakmalıyız, böyle bakamazsak çıkar olarak, kendimiz için bakmalıyız. Kız çocuklarının ve erkek çocuklarına neler yaptırılabileceğiniz düşünün, o nedenle sahip çıkmalıyız. Bu kişilerin hasta olmaması için çabalamalıyız. Bakmazsak yarın bu hastalıklar bizlere de geçecek diye bakmalıyız. 13 kişi bir odada hijyenik olmayan şartlarda yaşıyor. Hastalıkları bizdeki hastalıklarla hemen hemen aynı. Ancak burada, bir odada 13 kişi yaşayınca UYUZ başladı. Yakında belediye otobüsleriyle, toplu taşımacılıkla, hastanelerle bizlere de geçecek. Bunlar çok önemli.
Rehber lazım, dil çok önemli. Basmane’deki okullarda Arapça ve Kürtçe bilen gönüllü öğretmenler görev almalı. Yoğun yaşanan yerlerde birer iletişim odası kurulmalı. Erkeklere ekonomik destek için kurs ve eğitimler verilmeli. İzmir’de beraber yaşıyoruz. Onlara sahip çıkmalıyız.
Oktay Çaparoğlu (İzmir Müzisyenler Derneği): Müzisyenler Derneği olarak yoksul mahallelerde çocuklara yönelik çalışmalarımız var. Yeni bir kampanya başlattık: “Oyuncak Köprüsü”. 2 bin oyuncak toplandı, hedef 10 bin.
Kültür, sanat, drama, müzik her alanda Mülteci-Der ve Afro Türklerle birlikte çalışmaya hazırız.
Bizim insanımızda engellilere karşı bile çekince varken, Suriyelilerin işi çok zor.
Mete Hüsünbeyi: Bir iki önyargıya değinmek istiyorum. Ayakkabıcılar sitesindeki sorunlara değinmek istiyorum. Bu sitede 30 bin civarında çalışan var. Ayrıca 3 bin civarında merdiven altı çalışanlar var ve de orada çalışan Türklerin de maksimum 1500’ü (yaklaşık) sigortalı. Bu konuda ciddi bir örgütlenme hakkı olması lazım. Bu mülteciler için de geçerli olmalı. Dolayısı ile ciddi bir sömürü var.
Acil Tıp Araştırma Derneği’nin araştırmasına göre; hastaneye giden Suriyelilerin % 45’i psikolojik rahatsızlık nedeni ile gidiyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı’nın resmi verilerine göre;
> Suriyeliler 2013’de 1.340.573 olayın 5728’ine karıştı.
> Suriyelilerin 2013’de suça karışma oranı on binde 43 (43/10000 oran).
> Suriyelilerin karıştığı olaylar; % 61 oranında sahtecilik, % 21 yaralama, % 12 hırsızlık, % 3 izinsiz çalışma, % 2.4 cinsel olaylar, % 6 ölümle sonuçlanan olaylar.
> 2014 yılı ilk altı ayda 1.188.240 olayın 11.636’sında şüpheli ya da mağdur olmuşlar.
Türkiye, dünyada nüfusa oranla en çok göçmen veren ülke konumunda (6.5 milyon insanımız var).
Herkes onurlu yaşam hakkına sahiptir, insanca yaşamak zorundadır. Beynimizdeki sınırların kalkması gerekiyor.
Mete Hüsünbeyi, Türkiye’deki mültecilerin çalışma yaşamlarına dair örnekler okudu:
➢ Haklarımızı bimiyoruz. Kaçak olarak geldiğimiz için biz haksızmışız diye hissediyoruz. Yaşlılar önemli değil ama çocuklar çok önemli. Büyük kızım okula gidemedi diye çok mutsuz, ilaç kullanıyor. Gelecekte ne olacak? Ne zamana kadar burada kalacağız? (Afganlı mülteci – Çorum)
➢ Hepimizin bir yeteneği var. Bu yeteneklerimiz görmezden geliniyor. Hiç hareket edemeyeceğiniz bir yerdesiniz. Ama burada Türkiye’de işe yaramaz durumdayız. (İranlı mülteci – Çorum)
➢ Para vermiyorlar. Şikâyet edemiyorum. Çünkü ben yabancıyım. (Afganlı mülteci – Adana)
➢ Beğenirsen çalış, beğenmezsen çalışma diyorlar. Kardeşim 1 gün çalıştı. Onun da parasını vermediler. (Filistinli mülteci – Adana)
➢ İki senedir bir yerde çalışıyordum. İkinci kattan aşağıya düştüm. Şimdi 4 aydır rahatsızım. Korkumdan patrona bir şey söylemedim. Çünkü işten atıyorlar (Afganlı mülteci – Erzurum)
➢ Bir insan olduğumu hissetmek istiyorum. Bazen aç yatıyoruz, yiyeceğimiz yemeğimiz yok. Onun için insan gibi hissetmiyorum kendimi. İnsan olmak nasıl bir şey? Üstümüzde elbise yok. Benim terliğim yok. Kadın terliği buldum, onu giyiyorum. (Iraklı mülteci – Çorum)
➢ İngilizce öğretmeniyim, şimdi eskicilik yapıyorum, çöplükten yiyecek topluyorum. Bu olacak iş mi? Yakışır mı bir öğretmene? Ateşin içinde oturuyoruz, sabrediyoruz, bu ateşten çıkmak istiyoruz. (Iraklı mülteci – Çorum)
➢ Bizi zayıf görüyorlar, fakir görüyorlar. Oysa ki; İran’da kendi evimiz vardı, hayatımız vardı. (İranlı mülteci – Adana)
➢ Zorla Cuma’ya götürmek istediler, gitmeyince de işten attılar. (İranlı mülteci – Manisa)
➢ Hıristiyan olduğumuzu anladıklarında bizi işten çıkarıyorlar. (İranlı mülteci – Erzurum)
➢ Kötüsün, pissin diyorlar. Çünkü Hıristiyanım. Bazen zorla kelime-i şahadet getirmemi istiyorlar. (İranlı mülteci – Çanakkale)
➢ Hem psikolojik olarak hem de hayatımın zorluklarından dolayı arkadaşlık kuracak durumda değilim. (Afganlı mülteci – Erzurum)
➢ Biz şu an hapishanedeyiz, demirleri göremiyoruz sadece. Düzgün bir işimiz yok, hayatımız yok, ilerisi için korkuyoruz. Böyle yaşamaktansa, ölmek daha iyi. (Afganlı mülteci – Erzurum)
➢ İzmir Karabağlar’da ablası ve eniştesinin yanında yaşayan 16 yaşındaki N. Mahallelerinde 40’lı yaşlarda bir kişinin kendisini ve sığınmacı bir arkadaşını sık sık taciz ettiğini, kendisinin ve arkadaşının çalıştığı iş yerinde de benzer şekilde işverenleri tarafından tacize uğradıklarını ve taciz eden erkeklerin bu durumu yardım etme isteği olarak nitelediklerini anlatıyor:
“….Suriye’nin kızları ucuz bir eşyaymış gibi davranıyorlar, kötü gözle bakıyorlar. İş yerinde Suriyeli bir arkadaşıma patron “seni oğluma alayım, bu işte niye çalışıyorsun, gel, evinin hanımı ol demiş, arkadaşım kabul etmemiş. Bunun üzerine oğluyla evlenmesi için bin TL para teklif etmiş….”
Pırıl Erçoban: İzmir’de, İzmir’in genelinde mülteciler konusunda farkındalık kampanyası başlatmak lazım. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çocuklara süt dağıtımı var ama mülteci çocuklarına yok; 5 yaş altı çocuklarda Suriyelilere süt verilmiyor. Suriyeliler ülkemize geleli 4 yıl oldu. Artık onlar ülkemizin bir parçası.
Pembe Emül: Mülteciler için Zeki bey ile proje yapacağız. Kadınlar için askıda elbise, çanta, ihtiyaçları sağlamak için proje yapacaklarını söyledi. Biz de destekledik ama teknik olarak nasıl yaparız, bunu konuşuyoruz. Kış koşullarında bunu nasıl yapacağız?..
………. Yerinden konuşmalar…….
Elbise toplama konusunda eleştiri, öneriler ve dağıtım hakkında fikirler…..
Emel Denizaslanı: Bir araştırmada, savaş sonrasında kadınların en çok makyaja ağırlık verdikleri ortaya çıkmış.
Zeki Buzgan: Para dağıtımı devletin denetiminde olmalı.
Pırıl Erçoban: Başta çalışma izni, meslek edindirme ve okul konusu çok çok önemli.
Mete Hüsünbeyi: Bunlar üzerinden politika yapılmaması çağrısında bulunmalıyız.
Burak Oğuz (TÜSİAD): Bu sorunlar burada çözülecek sorunlar değil, temeline bakmak lazım. İzlenen yanlış politikaların sonucunda oldu bunlar. Buna Birleşmiş Milletler’in sahip çıkması lazım.