YER : Hatay Büyükşehir Belediyesi Meclis Toplantı Salonu
TARİH : 01.11.2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / HATSAD Hatay Sağlık Çalışanları Derneği ( Ferhat Küçükler- Başkan, Ali Kurbuz, Fatih Ünal- üye)
2 / Hatay Aile Hekimleri Derneği ( Fadıl Akdeniz- Başkan)
3 / Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği ( Mevlüd Oruç – Yönetici)
4 / TOSYÖV ( Adnan Arusoğlu- Temsilci )
5 / Hatay Barosu Kadın Hakları Komisyonu ( Meral Asfuroğlu- Başkan )
6 / Payas KAGİD (Gökçen Görenli – Başkan, MaşutaAkgöynük Bağlar– Üye )
7 / Antakya Tarım Platformu (İrfan O. Hatipoğlu – Başkan )
8 / Hatay Bşh. Dernekler Federasyonu ( Metin Daşcıoğlu- Başkan )
9 / Hatay Asil Gönüllüler Derneği (Meryem Çekmen- Temsilci)
10 / Hatay Sıhhi Su Doğalgaz Kaloriferciler Derneği ( M. Edip Rumeli – Başkan )
11 / Hatay Gönüllüleri Konseyi Derneği ( Tahir Dönmezer – Başkan )
12 / Tanışmalılar Sosyal Yard. Day. Derneği (İlyas Bayraktar- Başkan)
13 / Büyükburç Sos Yard.veDay. Derneği ( Musa Horoz- Başkan)
14 / Hatay Engelliler ve Engelli Aileleri Sosyal Yard. Day. Derneği ( Erdal Uğurlu, Ömer Yılmaz- Başkan)
15 / Güzelburç Sosyal Yard. Ve Day.Derneği (Zindar Şabanoğlu- Başkan)
16 / ASYAD ( Tevfik Erkek- Başkan )
17 / Kuruyer Köyü Sos. Yard. Ve Dayanışma Derneği ( Hayrittin Türkmen- Başkan)
MESLEK ODALARI
1 / Hatay Tabipler Odası ( Tacettin İnandı-Başkan )
2 / Hatay Diş Hekimleri Odası ( Nebil Seyfettin- Başkan, Mithat Baklacı- Üye)
3 / Makine Mühendisleri Odası ( Mehmet Kurt, Ufuk Akdeniz – Temsilci )
4 / Hatay Barosu( Ekrem Dönmez- Başkan)
5 / İnşaat Mühendisleri Odası ( Selim Harbiyeli- Başkan)
SENDİKALAR
1 / –
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Mehmet Çardak (Araştırmacı- Yazar)
2 / Ömer Bayraktar ( Eczacı )
3 / Zeki Özkaya ( Eski Parlamenter )
4 / Aytekin Polat (MKÜ )
5 / Fazıl Altınay ( Hastane Yöneticisi)
6 / Prof Dr. Sabahattin Ocak (MKÜ)
GÖZLEMCİLER
1 / –
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / –
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / –
BELEDİYE MECLİS ÜYELERİ
1/ Antakya Belediyesi MHP Meclis Üyesi (Almula Meryem İrez)
MESAJ YOLLAYANLAR
–
DİĞER KATILIMCILAR
1 / Aysel Doğru
2 / Eda Dönmez
3 / İpek Ördek
4 / Sevilay Köklü
5 / Azra Cenudioğlu
6 / Gökhan Azizoğlu
7 / Ali Yusufoğlu
8 / Elka Yusufoğlu
9 / Birsen Kurt
10 / Ertan Öztürk
11 / Mustafa Santürk
12 / Süleyman Çiçekli
13 / Nurcan Ördek
14 / M. Asıf Çiler
15 / Eylem Okur Canım
16 / Kemal Arıbaş
17 / Neval Yıldız
MEDYA
1 / Antakya Gazetesi –Tamer Yazar
2 / Hatay Söz Gazetesi – Ali Görür
3 / Atayurt Gazetesi – Mert Güzel
4 / Atayurt Gazetesi – Cuma Zeybek
5 / Yeni Doğuş Gazetesi – Murat Ballı
6 / HRT Akdeniz – Hasan Aydınlıoğlı
7 / Nuh Gürkan
8 / HRT Akdeniz – Recep Dağdelen
MODERATÖRLER :
1/ Av.Ecem Doğru
2/ Ekrem Köse
3/ Cihan Mansuroğlu
4/ Aydın Çokluk
KONULAR :
Genel Konu : “İç Güvenlik Yargı Paketi ve Etkileri”"
KONUŞULANLAR
1 / Ecem DOĞRU –(Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı);
Bizler, toplumsal meselelerin o kadar yoğun yaşandığı şu süreçte, sorunların, tek bir düşünce sistemi ile değil var olan tüm düşüncelerin ortak sesi ile çözülebileceği düşüncesi ile hareket ettik. Çünkü biliyoruz ki bireysel yapılan çalışmaların günümüzde başarı şansı artık imkânsız. Bu nedenle hepiniz bir kez daha Hoş geldiniz.
Seçimden seçime halkın hatırlandığı, sorunları çözme adına gıdım gıdım ilerlenen bir sistemde küçük millet meclislerinin önemi büyüktür. Fakat amaca ulaşmak için birbirimize destek olmamız, birbirimize kenetlenmemiz ve en önemlisi muhatabımız olan seçilmişlerin yani milletvekillerimizin ve belediye başkanlarımızın bu salondaki yerlerinde olmaları şart.
Ancak; sorunları konuşmak adına var olan bu platformda bulunmamak sorumlulukları görmezden gelmeye yetmeyecektir. Bu nedenle burada konuşulan her şey hem değerli basınımız aracılığıyla hem de TkMM aracılığıyla ilgili yerlere doğrudan aktarılacak ve gereğinin yapılması yönünde adımlar atılması sağlanacaktır.
Gündem konularımız hepimizi yakından ilgilendirmekte ve kaygılandırmaktadır.
Genel konumuz, İç Güvenlik Paketi ve Etkileri;
Hükümet, sokak eylemlerine verilecek cezaların arttırılmasını, gözaltı ve tutuklama için ‘makul şüphe’nin yeterli sayılmasını öngören, savunma hakları gibi konularda özgürlükleri kısıtladığı eleştirileri ile karşılaşan yeni yasa teklifini meclise sundu.
Söz konusu yasa teklifinde;
1. Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen ve arama kararı çıkarılabilmesi için aranan somut delillere dayalı kuvvetli şüphe’ yerine ‘makul şüphe’ yeterli sayılıyor,
2. Savunmanın kanadı olan, avukatın soruşturma dosyasına ulaşım hakkı sınırlanıyor,
3. Soruşturma sırasında ‘elkoyma’ yetkisi genişletilerek, Şüpheli veya sanığın yani henüz hakkında hüküm bulunmayan kişilerin malvarlıklarına tedbir konulması kolaylaştırılıyor. Bu tedbir mülkiyet hakkını ciddi anlamda sınırlandırması anlamında suç teşkil ediyor.
4. Tüm telekomünikasyon iletişiminin takibi (CMK 135), gizli soruşturmacı atanması (CMK 139) veya teknik takip yapılması (CMK 140) gibi tedbirlerin uygulanabileceği suçlar listesi genişletiliyor. Anlayacağınız artık bir soruşturma kapsamında telefonunuzun dinlenmesi, mesajlarınızın takip edilmesi, işyerinizin dinlenmesi, polis tarafından takip edilmeniz daha kolay hale geliyor.
5. Teklif yasalaşırsa tehdit fiilinin bir kamu görevlisine karşı işlenmesi durumunda ceza oranı arttırılacak. Polisin olaylara müdahalesi arttırılacak.Polise 24 saatlik gözaltı yetkisi verilecek. Molotof kokteyli ateşli silah sayılacak. Gösterilerde yüzün maske ile kapatılması suç sayılacak. Sosyal medyaya getirilen sınırlamalar arttırılacak.
2 / Mevlüd Oruç (Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği );
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 91.yıldönümü kutlamalarını maalesef Ermenek’te madende kaza ile karşıladık. Yine 19 Mayıs Atatürk'ü anma gençlik ve spor bayramımızı da maalesef Soma maden kazası ile karşıladık. Her ay ve her bayramda "bayram benim neyime, kan damlar yüreğime" dedirten acılar ile karşı karşıya kalıyoruz. Ailelere sabırlar diliyorum. Bu yıl da buruk geçen Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun. Dileriz ki bundan böyle bu tür önlenebilir kazalarla insanlarımız ölmez ve bayramlarımızı ağız tadı ile kutlarız. Yüzüncü yıla yaklaşan bir cumhuriyet olarak ülkemizde maden kazası, asansör kazası, tersane kazası, trafik kazası yâda kadına uygulanan şiddet gibi ilkel nedenlerle insanların hayatını kaybetmemesi için hükümetimizin gerçekten önleyici, caydırıcı paketler, tedbirler, kanunlar hazırlamasını beklerdik
T.C vatandaşları olarak çağdaş uygarlık seviyesi, demokrasi, özgürlükler, insanca yaşam, "İçerde barış ve dışarıda barış" vb. uygarca beklentiler içinde iken hükümetimiz bizlere “İç güvenlik yargı paketi adı altında” başka bir ilkellik hediye ediyor. Gezi olayları ve Kobani olaylarında teşhis yanlış yapıldığından tedavi de yanlış yapılıyor. Avrupa'nın bütün yasaklarını ve baskı politikalarını ülkemize ithal ederken, Avrupa'nın hukuk devleti denetimi, özgürlükleri, hakları, demokrasisini görmezden gelmeye devam ediyoruz. Somut delillere dayalı kuvvetli şüphe ifadesini bundan 7 ay önce kanuna koyduran yine AK Parti hükümetidir.17Aralık ve 25 Aralık soruşturmalarının kapanmış olması ve HSYK seçimlerinden sonra kendini sağlama alan hükümetimiz geriye dönüş yapmaktadır. Başkalarına karşı elini güçlendirmek istiyor.
Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü, devlet elden gidiyor, laiklik elden gidiyor, Vatan, Millet edebiyatı ile ülkemizde haklarımız hep gasp edildi. Askeri vesayet, derin devlet, kontrgerilla, jitem, paralel yapı, paralel devlet vb.Matruşka misali iç içe geçmiş birden çok devlet ve devletçiklerle yönetildik ve bence hala öyle yönetiliyoruz. Demokrasi mücadelesi veren vatandaşlar olarak Anti demokratik yollarla devletin ve halkın iradesinin ele geçirilmesine karşıyız. Demokratik yollarla devleti veya herhangi bir mevkii hedefleyenlere karşıtlık yapamayız. Ele geçirilemeyen bir devlet için demokrasi şarttır. Demokrasinin güzelliği de kendisini ele geçirmek isteyeni ele geçirir. Ülkemizin acilen özgürlükçü ve demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. Toplumu çeşitli tehditler ve öcülerle korkutarak yargı ve yasamayı kendine bağlama hevesine her hükümet kapılmıştır. Bugün de paralel yapı, paralel devlet bahane edilerek demokratik haklarımız özgürlüklerimiz yine gasp edilmek isteniyor. Ülkemize bir devlet yeter de artar bile. Ülke ne kadar büyük olursa olsun, devlet ne kadar küçük olursa o kadar makbuldür. Vatandaş olarak bir devletin yükü altında ezilirken paralel devlet, derin devlet, Ak devlet, kara devlet vb. gayri meşru devletçiklere hiç ihtiyacımız yoktur.
Özgürlükçü, insan haklarını uygulayan, demokratik, yükte hafif pahada ağır tek bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti hepimize yeter. Devlet içinde devlete gerek yok. Gayri meşru yollarla devletin ele geçirilmesine karşı ilk yapılması gereken seçim barajının kaldırılmasıdır. Seçimler ve partiler kanununun demokratikleştirilmesidir. Gayri meşru % 10 seçim barajı, milletvekili ve belediye başkan adaylarının ve valiliklerin Ankara'dan atandığı müddetçe devletin ele geçirilme tehlikesi vardır. Bu gün ülkemizin en büyük sorunu da buradan kaynaklanmaktadır. Bütün bunlara rağmen iç güvenlik yargı paketinin hepsi olumsuz değildir. Doğum, evlenme, boşanma, isim ve soy isim değişikliği, nüfus kayıt örneği ve ikametgâh almak, pasaport ve sürücü belgesi almak vb. konularla ilgili yapılan değişiklikler olumludur. Destekliyoruz. Jandarma ve sahil güvenliğin iç işleri bakanlığına bağlanması bence olması gereken bir şeydir. Destekliyorum. Makul şüphenin yeterli sayılması keyfi uygulamaların artmasına kapı açacaktır. Yanlıştır. Polise verilmesi planlanan 24 saatlik gözaltı yetkisi kötüye kullanıma açıktır. Kişi güvenliği ve dokunulmazlığını, ifade özgürlüğünü ve toplanma hakkını hedef alan tasarıdır. Gösteri ve toplantı yapmak isteyenler, organize edenler önceden gözaltına alınarak gösteri ve toplantı engellenebilecektir. Sanal ortamda veya herhangi bir araçla yapılan meşru duyurular suç olarak nitelendirilebilecek ve keyfi olarak engellenebileceklerdir.
Sayın başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun söylediklerinin aksine ülkemizde toplantı ve gösteri yapanların canı korunmadı. Aksine toplantı ve gösteri yapanlara saldıran öldüren katiller korundu. Hükümetimizin, devletimizin başta gezi şehitlerimiz Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Ethem Sarısülük, Madeni Yıldırım, Berkin Elvan, Mustafa Sarı olmak üzere bütün demokrasi şehitlerinden özür dilemelidir. Bu insanların elinde sadece Türkiye sevgisi vardı ve ülkeleri için özgürlük ve demokrasi istiyordu. Güvenlik adına birileri yüreklere acı ekti. Demokrasi ve özgürlüklerle Avrupa ile kıyaslanmak istiyoruz, polisin gözaltı süresi ile değil. Devlet vatandaşın istemlerine artık duyarlı kulağını dönmelidir. On yıllarca Zorunlu din dersi istemiyoruz ve anadilde eğitim istiyoruz şeklinde toplantı ve gösteri yapıyoruz. Ama devlet ve hükümet yetkililerimiz bu konularda çok kısır davranıyor. Fakat istemlerini, fikirlerini, düşüncelerini demokratik haklarını kullanarak eylemle toplanarak ve gösteri yaparak ifade etmek isteyenlere karşı her türlü anti demokratik yasakçılığı getirmeye çalışıyoruz.
3 / İlyas Bayraktar ( Tanışmalılar Sosyal Yard. veDay. Derneği )
Özgürlük başkasının özgürlüğünün kısıtlandığı yerde sona erer. Devlet malını, kurum veya kuruluşlarını parçalayarak ya da başkasının dışarı çıkma özgürlüğünü kısıtlayarak, bayrağını indirerek ya da okulları yakarak özgürlük savunulamaz. Hükümetin çıkartmış olduğu yasaya gelince, eksik yasa tabi ki de eleştirilir. Bazı açıklara neden oldu. Kobani için Türkiye’yi yaktılar kaç ilde sokağa çıkma yasağı ya da farklı uygulamalar yaşandı. Bunun için önlemlerin acilen alınması gerekiyordu. Ne kadarı alındı tartışılır.
4 / Tacettin İnandı ( Hatay Tabipler Odası )
Bir toplumda toplumsal barış olmadan sağlık olmaz. Hem kendi ülkemize hem de komşularımıza baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. Savaşlar, göçler, iç çatışmalar nedeniyle milyonlarca insan yerinden yurdundan oluyor. Diğer taraftan da pek çok kişi aynı zaman da ölüyor veya sakat kalıyor. Peki, barışı nasıl sağlayacağız dersiniz? Aslında barış, öyle tek bir bakış açısıyla çözülecek bir konu değil. Ben bu kadar dar görmüyorum yani. Türkiye’deki toplumsal barış meselesini bir etnik perspektiften bakarak çözmek mümkün değil. İnanç perspektifinden de bakarak çözmek mümkün değil. Daha geniş açılardan bakmak gerektiğine inanıyorum. Daha geniş açıyla temel hak ve özgürlükler perspektifiyle bakmak gerekiyor. Yani insanların inanç özgürlüğü, etnik kimlikleri korunarak her türlü temel hak özgürlükleri korunarak barışı sağlayabiliriz. Ve adalet olmadan eşitlik olmadan barışın olamayacağını da çok net görüyoruz. Buradaki genel gündem konusu “İç Güvenlik Paketi ve Etkileri” konusu, Temel hak ve özgürlüklere dayanıyor ve de diğer taraftan da eşitliğe toplumsal barışa dayanıyor. Demokratik toplumlarda insanlar özgürce isteklerini, arzularını, tepkilerini göstermelidir. Bu en temel, en doğal haklarıdır. Herhangi bir şeyi protesto edebilmelidir. Demokratik toplumumlar buna izin vermelidir. Tabi öte yandan demokrasiyi savunanlar demokrasi mücadelesi verenler aydınlar bu süreçte tepkilerini yine hukuksal olarak barışçıl yollarla göstermelidir. Yani aksini yaptığımız durumda ki pek çok ülkede bunu görüyoruz en azından komşumuzda görüyoruz. Sorunlarını çözerken barışçıl yöntemler kullanamıyorlar. Kullanamadıkları için yol almakta çok zorlanıyorlar ve belki yüzlerce yıl geriye gidiyorlar. Sorunumuz ne kadar derin olursa olsun barışçıl yöntemlerden uzlaşmadan saygıdan vazgeçmemeliyiz. Bunun aksi hali şiddettir ve savaştır yani gücü yetenin haklı olduğu bir dünyadır. O nedenle biz temel hak ve özgürlükleri, barışçıl yöntemleri evrensel hukuk kurallarını her zaman hatırda tutmalı ve bunlar doğrultusunda tepki göstermeliyiz. Ülke içinde sorunlarımızı çözerken buna özen göstermeliyiz.
İnsanların kendilerini güven içerisinde hissetmeleri gerekir. Savaş olmayabilir ama kendimizi güvende hissetmiyorsak endişe ediyorsak burada da barıştan söz etmek zordur. Ben son zamanlardaki gelişmeleri özetle hukuksal anlamda Türkiye’deki gelişmeleri üzüntüyle karşılıyorum. Hukukçulara ve hukuk sistemine güven sarsılmıştır. Bunun bir an önce düzeltilmesi gerekiyor. Aksi durumda hepimizin ortak paydası olan hukuk, hak ve adalet gibi kavramlarda buluşmamız çok zordur. Ve bu da çatışmaların odak noktasına doğru çekecektir tekrar yeniden demokratik barışsal hukuk sistemini kurmamız gerektiğine inanıyorum.
5 / Fazıl Altınay ( Özel Hastane Yöneticisi )
Sağlık sistemini ne kadar iyi kurursanız kurun toplumun sağlık sistemini bozarsınızve oradan bir sonuç alamazsınız. Kaldı ki orda da yakın problemlerimiz var. En büyük sıkıntı hükümetimizin dış politikası tabi ki içerde çok sıkıntılar yaşandı ama dış politika ile beraber başladı. Dışarda komşularımızla sıfır sorun diye yola çıktık. Şuanda bütün komşularımızla kavgalıyız. Bunların faturasını maalesef vatandaş olarak bizler ödüyoruz. Sınırlarımız şuanda kevgir gibi kimin girip kimin çıktığı belli değil. Asker giriyor eşkıya giriyor işid giriyor bunları kontrol altına alamadıkça bizlerin Hatay halkının huzura kavuşması sağlıklı olmasının imkânı yok. İnsanlar akşamları gezmeye korkuyorlar. Toplumda böyle bir korku yaratıldı. Bunların bedelini çok ağır ödüyoruz. Ama çok çabuk unutuyoruz. Daha dün gibi Reyhanlı da 52 vatandaşımız öldü. Cilve gözünde sınırda patlamalar oldu. Bütün bunlar gerçekten çözüme kavuşması gereken şeylerdir. Buradan tabi ki sivil toplum örgütlerine sizlere bizlere ihtiyaç var. Ama bu tepkilerin bir şekilde meclisler dışında da dile getirilmesi gerekiyor.
6 / Selim Harbiyeli ( İnşaat Mühendisleri Odası )
Gündem konusu, hayatımızı, var oluşumuzu o kadar çok ilgilendiriyor ki…
Bazı dostlarım tarafından sistemsel,bazı arkadaşlarım ise Vandalizm olarak değerlendi. Yani devlet boş mu dursaydı sorusuna getirdi. Ama problem bana göre ne sokak ne Vandalizm ne de polis şiddeti. Problemi buşekilde sınırladığımız zaman bana göre yanlış yapmış oluruz diye düşünüyorum. Aslında problemimiz eşit koşullarda Türkiye’nin bütün kesimlerinin barış içinde yaşayabilmesidir. Yaşıyor mu?Ve yaşayabilecek mi?Bence onu sorgulamak lazım diye düşünüyorum. Yaşamıyor diye düşünüyorum ondan dolayı zaten sosyal barış problemimiz var ve bu problemi sürekli yaşıyoruz. Dostlar barış olmazsa bana göre hiçbir şey olmaz. Bir insan kendisiyle barışık değil ise çevresinde problemli bir kişi olarak bilinir. Eşiyle problemliyse orda bir sorun var demektir. Çocuğuyla problemliyse orda bir sorun var demektir. Komşusuyla problemliyse yine orda bir sorun var demektir. Sürekli sıkıntıyla yaşam zindan olur. Şu an biz sosyal siyasal ve ekonomik anlamda maalesef toplumsal anlamda biz barışımızı yitirmiş durumdayız. Şu an maalesef biz her noktada ve her saniyede gergin bir dönem yaşıyoruz. Bugün trafiğe çıkıyorsun trafikte insanlar gergin. Bir yerde bir insanla sohbet ediyorsun insanlar gergin. Ticaret yapıyorsun insanlar ticarette de gergin.Toplum inanılmaz derecede gergin bir noktaya gelmiş durumda. Ulusal barışımız yok.Peki, uluslararası barışımız var mı? Hangi komşu ülkeyle şu an barış içerisindeyiz? Hiçbir yerle. Avrupa’yla barış içinde miyiz? Değiliz. Amerika’yla barış içinde miyiz? Değiliz. Orta Doğu’yla barış içinde miyiz? Hiçbir yerle değiliz. Günlük, günü kurtarma amaçlı yapılan iç ve dış siyasi hamleler maalesef ki doğal olarak Türkiye’mizi ve bizi birey olarak bu hale getirdi. Sayın hocamın dediği gibi bunları aşmak anlamında bana göre bir çaba içerisinde olmamız gerekiyor. Nerden başlarız bilmiyorum.
Ben barış ama illaki barış diyorum bununla ilgili çaba içerisinde herkesin bireylerin kendini sorgulaması gerektiğine inanıyorum. Birey her konuda sorgulamalı ama öncelikle barış diyorum.
7 / Meral Asfuroğlu ( Hatay Barosu Kadın Hakları Komisyonu );
Bende iç güvenlik paketi konusunda hukukçu kimliğimle bir şeyler ilave etmek istiyorum. Şimdi ne getirdi bu iş güvenlik paketi? En çok üzerinde durulan konu makul şüphe ile her türlü aramanın yapılabilmesi, üst arama yapılabilmesi, konut ve işyeri aramalarının yapılması… Peki, nedir makul şüphe? Çok değil şubat ayından önce gerek aramaya gerekse buna benzer diğer konularda dinlemeye ciddi zorluklar getirilmiştir. Yasalar nedense henüz bunun üzerinden 8 ay geçmeden bu sefer tam tersi değiştiriliyor. Burada ben ciddi bir sorun görüyorum hükümet çalışmasında bir kafa karışıklığı var. Birden bire bir yasa değişikliği yapılıyor hemen arkasından 6-7 ay sonra farklı şekilde yeniden değiştiriliyor. Hukukçuların eskiden bildiği bir konudur; uzun süreli ihtiyaçlar halinde yasa değişikliğine gidilmek durumunda kalınır. 6-7 ayda ciddi bir durum değişimi yoktur. Ciddi bir durum değişikliğini var kabul etmek söz konusu değildir. Peki, ne oldu şimdi?
CMK 116. maddede makul şüpheyle ne amaçlanıyor. Daha önce somut delillere, kuvvetli delillere dayalı arama yapılıyordu. Somut delil, çok objektif inandırıcı delil demektir. Bütün bu ifadenin yerine makul şüphe denilen belirsiz, çizgileri sınırları belli olmayan bir tanım getirildi. Hepiniz basından takip etmişsinizdir. Adana’ da attığı twitler nedeniyle makul şüphe gerekçesi ile bir gazeteci arkadaşımız gözaltına alındı sadece attığı twitler nedeniyle arkadaşlar. Yakalanabileceği ya da suç delillerini elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa şüphelinin üstü, eşyası, konutu, işyeri ona ait diğer yerler aranabilir. Makul şüphe nedir burada ciddi bir tanım yapılmamıştır. Makul şüphenin ucu açık bırakılmıştır. Sadece önceki düzenlemenin sistemi zorlaştırdığı gerekçe olarak sunulmuştur. Böyle bir nedenle yasa değişikliğine gidilmesi tehlikelidir.
Makul şüphenin tehlikesi nerede? Bir yerde bir eylem yapılacağı gerekçesiyle polise diyelim ki bir ihbar geldi polis derhal kişinin evini, işyerini, arabasını sadece makul şüphe nedeniyle arayabilecek makul şüphe nedeniyle gözaltı yapabilecek. Bunlar çok tehlikeli konular çok büyük bir geriye gidiş diğer konularda da olduğu gibi. Fakat bu iş güvenlik paketi sadece makul şüpheyle üst aramayı getirmedi. Dinleme daha önce teknik takip mahkeme kararına bağlıyken teklifle kolaylaştırıldı. Ve dinleme yapılabilecek konuların alanları genişletildi. Avukatlara dosya alma hakkı, yine Şubat’ta yapılan değişiklikle kolaylaştırılmıştı, bu paketle bu hakka zorlama getirildi. Ayıca çok önemli bir konu gözden kaçmış olabilir. Noterlik Kanunu’ nda bir değişiklik yapıldı. Noterdeki vatandaşlık bilgilerinin güvenlik birimleriyle paylaşılmasının önü açıldı. MİT isterse vatandaşın kişisel bilgilerini elde edebilecek. Bunu yasa kapsamına aldılar. Ben bu ve bunun gibi düzenlemeleri tabi ki çok tehlikeli buluyorum. Ama bunun için umut yok deyip oturamıyorum. Elbette bu konuları dile getireceğim. Elbette mücadele edeceğiz. Elbette yanlış gördüklerimizi söyleyeceğiz ve bunu söylemeye de devam edeceğiz. Ben yine de umutluyum bir şeyler değişecek, umut etmesek hiçbirimiz burada olmazdık. Konuları konuşup paylaşmazdık. Birbirimizi bilgilendirdiğimiz için çok teşekkür ederim.
8 / Ekrem Dönmez ( Hatay Barosu);
İç güvenlik paketiyle getirilen düzenlemelerin içeriğine baktığınızda belli bir alanda yoğunlaşma olduğunu görüyoruz hukukçu olarak çok esaslı bir düzenleme içermediğini düşünüyorum. Yoğunlaşılanşey burada özgürlükler ve insan hakları. Eğer bir arama işini kolaylaştırıyorsanız, avukatların soruşturma dosyasına erişimini kısıtlıyorsanız, zorlaştırıyorsanız soruşturma yaparken, el koyma yetkisini arttırıyorsanız ve dinlemeyi gizli soruşturmacı kullanmayı, teknik takibi genişletebiliyorsanız, kamu görevlisine bir hakaret edildiğinde bunu daha ağır bir ceza yaptırımına tabi tutuyorsanız, polisin olaya müdahale yetkisini arttırıyorsanız, 24 saatlik gözaltı yetkisi arttırılıyor yeterli bulunmuyorsa, molotof kokteyli ateşli silahtan sayılıyorsa, gösterilerde maskeleri yasaklıyorsanız, sosyal medyada getirilen sınırlamayı arttırıyorsanız siz bu ülke vatandaşlarından korkuyorsunuzdur arkadaşlar. Bu ülkenin vatandaşlarının hiçbirine güvenmiyorsunuz siz. Bu ülkede yaşayan insanlara vatandaş gözüyle değil bu eylemlerde bulunan insanlara taraf gözüyle bakıyorsunuz.
Yıllarca Amerika'daki 11 Eylül saldırılarında dünyada ciddi şekilde tartışılan bir olgu vardı. İç güvenlik mi özgürlük mü tartışması. Buna hep katıldık. Şimdi var olan yetkiler az mı ki yani şu an polis istediğini yapamıyor mu devlet bu konuda aciz içinde mi hayır arkadaşlar bu ülke 17 aralıktan sonra bir süreç geçirdi, 25 aralıkta bir süreç geçirdi öncesi sonrası dolayısıyla da ayrımcılık bu ülkede sinsi yürüyen bir süreçtir. Biz vatandaş olarak hepimiz birbirimize güvenmek zorundayız ama hükümet önce kendi vatandaşına güvenebilmeli bu açıdan biz var olan özgürlükleri kısıtlama alanına yapılan müdahaleler ölçüsünde ne dememiz gerekir hukuk adına hukukçu olarak insan hakları demek zorundayız özgürlük demokrasi demek zorundayız hukukun üstünlüğü demek zorundayız. Evrensel ilkeler şu an getirilen paketlerin hiçbiriyle uyuşmuyor. Bu evrensel paket ilkelerini esas aldığınızda ki eğer biz medeni bir devletin uygar bir ülkenin içinde onlarca ülkeyle yarışacaksak bunları esas almak zorundayız.Gizlilikle saklılıkla değil özgürlükleri açarak hareket edebilmeliyiz. Bunoktada haklarımızın kısıtlandığı anda yapmamız gereken tek şey, hukukun üstünlüğünü savunmak, insan haklarını ve özgürlükleri savunmak olmalı.
9 / MaşutaAkgöynük Bağlar ( Payas KAGİD Başkan Yardımcısı)
Barış konusunda diyeceklerim var. Aramızdaki küslük neydi ki biz bunu barışa çevirdik? Ben bunu hala anlamadım. Kim neye küskün? Bu ülkemizde neyle engellendi ki barış isteniliyor ve ben şuna inanıyorum ki daha önce barışla ilgili olan süreç öncesinde yaramız o kadar küçüktü ki tedavisi mümkün bir yaraydı ve biz bunu tedavi için çok fazla uğraşmadık görmezden geldiğimiz bir yaraydı bugün kansere çevrilmiş bir yara ve ben artık bu yaranın tedavisinin mümkün olduğunu düşünmüyorum teşekkür ederim.
10/ Ömer Bayraktar ( Kanaat Önderi)
Hatay’ın en eski en yaşlı eczacısıyım. Büyük bir karanlık tablonun içindeyiz. Tünelin ucunda ışık gözüküyor. Ümidimizi kesmeyelim. Büyük bir karanlık var. Atatürk’ün devrim ve ilkelerini asla ihmal etmemek yolunda girişimler ve adımlarımız olmalı.
Atatürk’ü bilmek okumak çok önemlidir. Bugün biz burada bu bayrak altındaysak Atatürk’ün bize kurdurduğu Hatay devleti sayesindedir. Fakat anavatana ilhakını göremeden vefat etmiştir.
Üç tane kitap var. Biri “Lord Kursu’nun Atatürk kitabı”, “Şevket Süreyya Aydemir’in Tek Adam” ve “Atatürk’ün Nutku”. Atatürk’ü bilmek ve okumak gerekir.
Tarikatlar kol geziyor hurafeler kol geziyor. Biz, Atatürk’ün devrimleriyle başlayan köy enstitülerini, halk evlerini, gece mekteplerini yaşadık. Yani eğitim çok önemliydi. Bilinçli bir eğitim vardı. “hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” Bu ilim çok önemlidir. Bugün namaz kılıyoruz, oruç tutuyoruz ama bilmeden. Geleneklerimiz dinin önüne geçiyor. Bir sürü psikolojisi halinde gidiyoruz. Bütün ayetleri ezbere okuyanları görüyoruz ne söylediklerinin farkında değiller. Bizi birleştirecek olan insanlığımızdır. İnsanda birleşmeliyiz.
Jandarma kuvvetlerinin içişleri bakanlığına bağlanacağı söylendi. Ordumuz namusumuzdur. Ordumuzu küçültmek doğru değildir. Zaten güçlü bir polis gücümüz var, birde bu güce jandarmanın içişlerine bağlanması maalesef ordunun paramparça olmasına neden olur. Bu doğru değildir.
KONULAR :
Yerel Konu : “Hatay Halkının Sağlık Problemleri- Sağlık Emekçilerinin Sıkıntıları- Suriyeli Sığınmacıların Sağlık Sektörüne Etkileri”
KONUŞULANLAR
1/ Ecem Doğru –(Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı )
Yerelde sağlık problemlerimizin halen çözüme kavuşturulmaması ve gün geçtikçe artması sebebiyle Yerel konu olarak “Hatay Halkının Sağlık Problemleri- Sağlık Emekçilerinin Sıkıntıları ve Suriyeli Sığınmacıların Sağlık Sektörüne Etkileri” tespit edildi. İlimizde Halk Sağlığı, öncelikle hastanelerin kendi halkına göstereceği duyarlılık konusunda tereddütler yaşarken, hastanelerin fiziki koşullarının yetersizliği sebebiyle hastanelerde yatacak yer sorunu hat safhada iken, sağlık emekçilerinin maruz kaldığı saldırılar görmezden gelinemeyecek boyutta iken bu konuların konuşulması burada konuşulması gerekiyordu.
2/ Cihan Mansuroğlu – (Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı )
Toplumsal barışın, düzenin kaynağının insanın kendi içindeki barış ve düzeniyle doğru orantılı olduğu kesindir. Kendiyle barışık olan, sağlığı ve iç dengesi olan insanın daha duyarlı ve pozitif olacağı düşünüldüğünde denklemin bir tarafında sağlığın ve dolaylı olarak toplumsal düzenin olduğunu görmekteyiz.
Vücudun sinyal verdiği her nokta için, koşarak kendimizi emanet ettiğimiz bu değerli insanlar yani sağlık çalışanlarımız, sadece iyileştiğimizde iyi, bunun dışında ise bedduaların ve şiddetin hedefi mi olmalıdır?
Sağlıkçalışanları hizmet öncesi yıllarca çalışsın; evini, ailesini, çocuğunu bırakarak nöbetten nöbete, ameliyattan acile mekik dokusun, ama istediğimiz sonucu almayınca kötü ve işe yaramaz olsun! Bu kabul edilebilir bir olgu değildir.
Saygıya, onura şayan bu insanların, kontrollü kontrolsüz her türlü şiddete hakarete maruz kalması hem insan haklarına hem de vicdana aykırıdır.
İnsanı, bireysel farklılıklardan ötürü, rengi, dini,dili, ırkı veya başkaca özellikleri sebebiyle ayırmayan bu insanlara minnetle şükranlarımızı sunmayı bir borç bilmeliyiz.
3/ Ferhat Küçükler ( HATSAD- Hatay Sağlık Çalışanları Derneği )
Hatay Küçük Millet Meclisinin organize ettiği Hatay'ımızın sorun ve problemlerin tespit edilmesi tartışılması ve en önemlisi salt eleştirmekten ziyade çözüm önerileri de sunulması bakımından şehrimizi yönetenlere yol göstereceğini düşünerek kuruluşumuza davet gelmiştir. Hatay Sağlık Çalışanları Derneği olarak çözüme yönelik katkı sağlamak amacıyla sizlerin huzurundayız.
HATSAD kuruluşunun üzerinden sadece 10 ay geçmiş olmasına rağmen her kesimin dikkatini çekmiş yerleşik ve kalıplaşmış sivil toplum kuruluşu olmaktan uzak duracağını her platformda beyan ederek, sağlık çalışanlarının beklentilerini karşılamaktan uzak olan, siyasi partilerin yan kuruluşları gibi çalışan, oturdukları makama güç katacaklarına bulundukları makamdan güç alan, yıllarca koltuğundan kalkmayan benden sonrası tufan anlayışındaki sendika ağalığını, sendikacı zihniyetini reddederek, sadece sağlık çalışanlarının hak ve menfaatine çalışacaktır.
Değerli dinleyenler; Sağlık çalışanlarının sorunları her geçen gün katlanarak artmaktadır. Problemlerimizi şu başlıklar altında sıralayabiliriz.
-Ücret yetersizliği, fazla çalışma,
– Sözlü ve fiziksel şiddete maruz kalma, Psikolojik travma
-Mesleğimizin saygınlığının toplumsal karşılığının zayıflaması
-Tükenmişlik sendromu
HATSAD olarak yukarıda tespit ettiğimiz başlıkları biraz daha açmakta fayda olduğunu düşünmekteyiz. Devlet memurları içerisinde en düşük maaş alan kesim sağlık çalışanlarıdır. Oysa insan hayatını kurtarmak gibi kutsal bir görevi yerine getiren biz sağlıkçıların maaşının çok daha yüksek olması gerekirdi.
Değerli dinleyiciler, dört seneden beri ilimizde bulunan Suriyeli sığınmacılar biz sağlık çalışanlarının iş yükünü daha da artmıştır. Artan iş yükümüzle doğru orantılı olarak ücretlerimizde hiç bir iyileştirme yapılmadığı gibi bu konudaki sesimizi yetkililer duymazdan gelmişlerdir. Buradan bir kez daha dile getiriyorum lütfen sağlık çalışanlarına hak ettikleri ücreti verin.
HATSAD, görevini yapmakta olan sağlık personeline yönelik her türlü şiddet eylemini en ağır şekilde kınamaktadır. Biz sağlıkçılar şiddeti yapanın yanına kar kaldığını düşünmekteyiz yüce mahkemelerimizden beklentimiz sağlıkçıya yapılan her türlü şiddet eylemini en ağır şekilde ve en üst sınırdan cezalandırmaları yönündedir.
HATSAD, sağlık personelinin de bir insan olduğu gerçeğini unutmayarak sağlıkçıların ilk defa karşılaştıkları çok kötü vakalar karşısında psikolojik olarak etkilenebileceği gerçeğinden hareketle profesyonel yardım noktasında gerekli kolaylığın sağlanmasını bakanlığımızdan beklemekteyiz.
HATSAD, yazılı ve görsel medyada sağlıkçılar aleyhinde yapılan haksız yayınların yanı sıra siyasilerin sağlıkçıları hedef gösteren sorumsuz açıklamalarının, mesleğimizin saygınlığının toplumda gittikçe azalttığını düşünmekteyiz.
HATSAD olarak şehrimiz Hatay' da yapılmakta olan 750 yataklı yeni devlet hastanesi hakkında da konuşmadan geçemeyeceğiz. Gerek yetkililerden aldığımız bilgiler, gerekse kulağımıza gelenlerden anladığımız kadarıyla, mevcut devlet hastanesinin buraya taşınacağıdır. Ama son günlerde doğum hastanesinin de buraya taşınacağını duymaktayız. Buradan yetkililere sesleniyoruz; doğum evinin şehir dışına taşınması büyük bir hata olacaktır. Branş hastanelerine hepimizin çok önem vermesi gerekirken ve tabii branş hastanelerimizin sayısını (göğüs hastalıkları, çocuk hastanesi örnekleri çoğaltabilirsin) artırmamız gerektiğine inanmaktayız.
Yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var, eskiden SSK hastanesi olarak kullanılan sonradan hastanelerin sağlık bakanlığı bünyesinde toplanmasından dolayı bizce yıllardır atıl durumda kullanılan, yeterli verimin alınamadığı bu yerin branş hastanesi olarak halkımızın hizmetine sunulmasının kamuoyunda tartışılmasını ve konuşulmasını istemekteyiz.
HATSAD olarak bize burada fikir ve düşüncelerimizi paylaşma imkanını tanıyan Hatay Küçük Millet Meclisinin bütün yetkililerine teşekkürlerimizi sunuyor hepinize saygılar sunuyorum.
4/ Mevlüt Oruç (Akdeniz Kültür Ve Dayanışma Derneği Yön. Kur. Üyesi);
Vatandaş olarak çevre kirliliği, gürültü kirliliği, susuzluk, bilinçsiz beslenme, bilinçsiz ilaç kullanımı, zararlı alışkanlıklar vb ile birlikte yaşıyoruz. Bütün bunların neticesinde sağlıksız bir yaşam sürdürüyoruz. Vatandaş olarak bütün sağlık hizmetlerinden ne bekliyoruz? Kanuni Sultan Süleyman'ın ifade ettiği gibi "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." İlk önce hasta olmak istemem. Hasta olmamak için, sağlıklı yaşayabilmek için kendimin ne yapması gerektiği konusunda yeterince bilgilendirilmeliyim. Temiz ve sağlıklı bir çevrem, yaşam alanım olmalıdır. İkincisi hastalandığımda acil şifa beklerim. Hatay için koruyucu, önleyici, bilgilendirici, sağlık hizmetinde başta belediyelerimiz, üniversitemiz, sağlık müdürlüğümüz vb bütün yetkililer maalesef yetersiz kalmaktadır.
Hatay'ın bütün ilçelerinde hastahane ve sağlık merkezlerinin sayılarının artması nispeten ilerlemedir. Araştırma hastahanesi Hatay da sağlık hizmetleri açısından bir gelişmedir. Temeli atılan 750 yataklı hastahane hizmete girerse bir ilerleme sağlar. Yatak kapasitemizin artması iyidir ama yeterli değildir. Deneyim, teknoloji, ihtisaslaşma alanında yüzeyselliği, sığlığı aşamıyoruz. Tıbbi uzmanlık, güçlü teknoloji, Üst düzey tanı ve tedavi olanaklarımız yok. Nicelik artışı var ama nitelik düşük kalıyor. Vatandaş Ankara, İstanbul, Adana, Antep'te bulduğu yüksek teşhis ve tedavi olanaklarını ilimizde bulamıyor.
Ülkemiz de ister devlet ister özel bütün sağlık kuruluşları performans sistemine göre çalışıyor. Ama performans sisteminin çok ciddi dezavantajları var. Doktorlarımızın hastaya ayırdığı zaman azalıyor. Doktorlarımız iş yoğunluğunun verdiği stres altında iş yapmaya çalışıyor. Sağlıksız çalışma koşulları altında sağlık çalışanları ve hasta veya hasta yakını karşı karşıya geliyor. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet hiç bir şekilde tasvip edemeyiz. Her kesin başına gelmiştir, bazen de doktorun yanından kovulur gibi çıkıyoruz. Hasta yakınları ile Doktor, hemşire ve diğer sağlık emekçilerinin diyalogunun minimize edilmesi şiddete karşı önlemlerden biridir. Sağlık kuruluşlarında hasta yakınları ile hasta hakları ve hasta psikolojisi eğitimini gören görevliler muhatap olmalıdır. Performans sistemini kaldırmak veya makul bir seviyede tutmak gerekiyor.
Sağlık kuruluşlarımız yaptığı iş sayısına göre devlet payını aldığından bazen yatan hasta sayısı, filimler, tahliller, vb. tetkikler artıyor. Yani hasta yoksa da yaratılır. Tabii dürüst çalışan doktor ve sağlık kuruluşlarını ayırarak sohbet ediyoruz. Bu sistemde sağlık kuruluşlarının para kazanması için tıbbi uzmanlık, güçlü teknoloji, Üst düzey tanı ve tedavi uygulamasına ihtiyacı yok. Yüksek teknolojik yatırım için büyük para gerekiyor. Hatay gibi sınırlı bir yerde bu külfetli yatırımlar yeterli geri dönüşümü yapamayabilir. Bundan dolayı da sağlık alanını kar/ zarara göre organize ettiğimiz müddetçe Hatay gibi taşralarda sağlık standardı yükselmez. Çünkü dar alan, dar müşteri potansiyeli, küçük çapta yatırım ve alt düzey teknoloji yetiniliyor. Bu kısır döngüden kurtulmanın yoluna bakmalıyız. Bu çözümlerden biri sağlık sisteminin merkezinden kar/ zarar hesabını çıkarmak ve yerine insanı koymak. Tabi sistemi tümden değiştirmek gerekiyor. Şu anda mevcut sistem içinde ise çözümlerden biri Hatay da sağlık yatırımları ve hizmetlerini Ortadoğu’ya yönelik olarak genişletmektir. Yani madem piyasa ve kar amacınız var oyunu kuralları ile oynayın ve piyasayı büyütün. Bütün Ortadoğu’dan size hasta gelsin. Hataya yönelik sağlık turizmini hedeflemeliyiz. Suriye'den, Ürdün'den, Lübnan'dan, İsrail, Filistin'den bütün Ortadoğu’dan Hatay'a tedavi olmak için insanlar gelebilir, getirtebilmeliyiz. Böylece Tıbbi uzmanlık, güçlü teknoloji, üst düzey tanı ve tedavi için gerekli potansiyel yakalanmış olur. Yani o zaman hastahanelerimizde profesörlere, doçentlere muayene olabiliriz belki. Ülkemizde bütün sağlık hizmetleri seçilmiş yerel yönetimlere devredilmelidir. Yerellerin sağlık ihtiyaçları Ankara'dan yürütülemez. Örneğin Hatay da Hacıpaşa, Mızraklı, Karaköse, Karaksı vb. mahallelerimizin sağlık alanında hangi ihtiyaçlarının karşılanacağını Ankara'daki bürokrat değil seçilmiş yöneticilerimiz karar vermelidir. Bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi hastahane, sağlık merkezi açma dahil bütçe, plan, program, izin, yetki vb. her şey için Ankara'ya ihtiyaç duymamalıdır, yerinde çözülmelidir. Şu andaki mevcut durumda yerel yönetimlerimiz sağlık alanında ne yapabilir. Aslında belediyelerimizin bütün hizmetleri dolaylı olarak insan ve hayvan sağlığını ilgilendiriyor olmakla birlikte direk sağlık hizmeti olarak belediyelerimiz faaliyet yürütebilir. Ülkemizde büyük şehir belediyeleri mesela doğrudan Tıp merkezi açmışlar, Evde sağlık hizmeti, Kadın ve aile sağlığı, Laboratuvar hizmeti, Engellilerle ilgili hizmetler, Yaşlılık ile ilgili hizmetler, Sigara ve diğer zararlılarla mücadele, haşere ile mücadele vb. sağlık hizmetlerini direkt yürütüyorlar.İnsan ve hayvan sağlığını direk ilgilendirdiği için susuzluk ve Asi nehri için ciddi çözüm bulmamız gerekiyor. Lübnan ve Suriye ile Asi nehri konusunda anlaşma yapılırsa Asi'nin suyu kesilmeyebilir. Çiftçilerimiz eğer Asi yatağını sulama yapmak için kapatmaz ise Asi'nin suyu kesilmeyebilir. Amik gölü yatağında yer altı barajı yaparsak sorunu önemli ölçüde çözebiliriz. HATSU'YA,D.S.İ'YE ve "Kuraklık Eylem Planı'nı oluşturan odalara öneriyorum. Ankara Büyük Şehir Belediyesi Elmadağ'da yer altı barajı yaptı. Ankara'da ASKİ'nin yaptığını Hatay da HATSU Amik Gölü yatağında yapabilir.
4/ Tahir Dönmezer ( HGKD)
Ben önce tüm arkadaşlardan özür diliyorum. Ben işin uzmanı olmadığım için bir vatandaş olarak burada yaşayan bir halk olarak söylüyorum. Buraya gelmeyen seçilmişler onlar buranın vatandaşı değil galiba. Bu sorunları meclise taşıyacak insanların burada olması gerekirdi.
Eğer bir günde devlet hastanesinin acil servisinde bin kişiye bakılıyorsa hastaneleri günlük ziyaret eden hasta sayısı 25000 ila 28000 arasında değişiyorsa, sağlık çalışanları tecavüze uğrayıp dövülüyorsa sağlık çalışanlarının en üst mevkiden en alt kademesine kadar, Temizlik işçileri kendilerinin temizlediği noktaları hijyenik hale getiremiyorsa, hastanede boş yatak bulunamıyorsa ilgililerin sağlık problemlerimize acilen çözümler üretmesi gerekmektedir.
Bir avukat arkadaşım diyor ki dayımı hastanede yatıracak yatak olmadığından Adana’ya götürmek zorunda kaldım. Gittiğiniz zaman doktorların size bakacak zamanı yok. Gün içerisinde 120 hastaya bakıyor. Bir dakika içerisinde kime bakacak, reçete mi yazacak, kulağına mı bakacak, muayene mi edecek.
Sağlıksız bir ortamda sağlık görmek için çaba gösteriyorum. Özel hastanelere gidiyorsunuz kalite artıyor ama orası da kalabalık, oradaki doktorlar da rahatsız. Oraları da inceleyip araştırdık. O arkadaşlarımız da rahatsız. 750 yataklı hastanede yetmez. 5 yıl önce burayı sağlık merkezi yapacaktık deniyordu. Valisi, rektörü, sağlık müdürü söylüyordu. Burası sağlıksızlığın kaynağı oldu.
Değerli arkadaşlar ben bir şey söyleyeyim ben Antakya’ya 45 yıl sonra geldiğimde beni kimsenin kandırması mümkün değil. Çünkü bürokrasiye 27 yaşında başladım bir sürü kurumların müdürlükleri üniversitede hocalık dâhil. Yani bu şehrin en ileri gelen bürokrasisi dahi “ben yapıyorum” dediği zaman kesinlikle yapmıyor arkadaşlar zaman geçiriyorlar. Bunun örneklerini yaşayan bilir. Biz, Hatay Konseyi Gönüllüleri Derneği üyeleri olarak, yaşadığımız problemleri her zaman konuşacağız.
Tarihi kent dediğimiz sağlıksız, yaşayamadığımız kent halini almış. Bu konu çok önemlidir. Bu şehrin bir vatandaşı olarak sözlerimi söyledim.
Teşekkür ederim.
5/ Tacettin İnandı (Hatay Tabipler Odası );
İzninizle şöyle ayağa kalkarak konuşmak istiyorum. Katılımcıları da rahat görebilmek için.
Aslında burada üç tane konu başlığı var: Üçü de üzerinde uzun uzun konuşulabilecek konular beş dakika süre içerisinde ne kadar özetleyebilirim bilemiyorum. Bir tanesi Hatay halkının sağlık problemleri başlığını içeriyor. Bu başlı başına belki tek bir gün tartışabileceğimiz genişlikte çünkü bir tarafıyla sağlık hizmetlerini ilgilendiriyor az önce Tahir Bey’ in de üzerinde durduğu birinci basamak Aile hekimleri! Devlet hastanelerinde hizmete ilişkin sorunlar içeriyor.
Ama biz sağlıkla ilgili konuların sadece sağlık hizmeti içerisinde olmadığını da çok iyi biliyoruz. Sadece sağlığımızı, yaşamımızı etkileyen şeylerin yüzde 20 si kadarının buradan kaynaklandığını yüzde seksenin bunun dışında olduğunu biliyoruz yani içme kullanma sularından tutun hava kalitesine beslenmeye yaşam tarzımıza trafiğe varıncaya kadar pek çok şey sağlığımızı derinden etkiliyor. Sağlık sorunu deyince hava kirliliği benim aklıma geliyor. Antakya kış aylarında geçen yıllardan hatırlıyorsunuz dışarı çıkamıyorsunuz. Ben, akşamları zorunlu bir işim yoksa akşam saatlerinde dışarı çıkmıyorum.
Biz biliyoruz ki temiz hava insan yaşamı için son derece önemli. Dışarı çıktığımda benim ölçüm yapan detektörlerim, sensörlerim burnum ve gözüm bana yeterince şey söylüyor. Bunu hepimiz görebiliyoruz dolayısıyla en temel sorunlarımızdan bi tanesi hava kirliliği buna ilişkin ne yapılacak?
Doğal gaz geldi ama buna rağmen bu kirlilik sürüyor. Hepimizi derinden etkileyen bir konu olan doğal gaza geçilmesi konusunu hızlandırmak gerekiyor diye düşünüyorum ve yerel yönetimlere bu konuda bir çağrı yapıyorum.
Bir an önce herkes doğal gaza geçmeli. Kömür veya diğer yakıtlar daha ucuz diye insanlar bu kirliliğe maruz bırakılmamalı. Tabi çevre sorunları bununla bitmiyor. Suya ilişkin bu sene çok önemli sıkıntılar yaşandı. Antakya da ve Hatay da içme ve kullanma suyu son derece önemlidir. Yeterli, herkese ulaşabilir, güvenilebilir bir içme ve kullanma suyunu musluktan akan suyu herkes güvenle gönül rahatlığıyla içebilmelidir. Medeni bir ülkede su taşıyıp da içmek bana saçma geliyor. Yani böyle birşey yok. Biz damacanayla su alıyoruz. Oradan içiyoruz peki biz duşumuzu nerden alıyoruz? Dişimizi nasıl fırçalıyoruz? Gıdaları nerede yıkıyoruz? Aynı şeyimi kullanıyoruz bunu yapmaya kalkarsak her bir insanın ağırlığı kadar suyu eve taşıması gerekir. Her gün bu mümkün müdür? Değildir. O zaman, bizim için çözüm musluktan akan suyu içilebilir hale getirmektir. Ve dolayısıyla bu da bir başka temel sorundur. Beslenme tarzımıza ilişkin de başka bir şeyler var ama burada çok fazla değinmeyeceğim.
Asi Nehri, yine önemli bir varlık artı zenginlik olması gerekirken sorun olarak karşımızda duruyor.
Sağlık çalışanlarına dönük şiddetten söz etmek istiyorum bir de. Aslında bu da özetle söylemek gerekirse toplumda yaygın kültürel şiddetin yansımasıdır. Şiddet kime dönük olursa olsun hangi gerekçeyle olursa olsun karşı durmamız gereken kabul edilemez. Şiddeti, gerekçesi ne olursa olsun kabul etmek mümkün değildir. Ne kadar da haklı olursak olalım, gerekçemiz son derece makul gözükebilir, ama şiddet haklı gösterilemez.
Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ağırlaştı. Çalışma süreleri arttı. Geçtiğimiz yıllarda, birey, yılda ortalama en fazla iki defa hekime gidiyordu. Şimdi bu sayı 10 a yaklaşıyor beş katı arttı hepimiz nerdeyse her ay bir kez doktor muayenesinden geçmeye başladık ve Türkiye nüfusu tümden bir kere acile gitmiş oluyor. 80 milyon dolayında her yıl muayene oluyor. Acillerdeki iş yükünü düşünün. Çalışanın sıkıntısını düşünün.
Toplumun beklentileri çok abartıldı. Ticarileşen sağlık sitemi üzerinden biz sağlık hizmeti sunan sektörler, özel sektörler başta olmak üzere, bir taraftan insanları hastanelere çağırırken ağrısız sızısız çok güzel ortamlarda üç yıldızlı beş yıldızlı otel standartlarında sağlık hizmeti sunduğumuzu söyleyerek cazip reklamlar verirken diğer taraftan da çok önemli sorunlarla karşı karşıya kaldık.
Bir taraftan da vatandaşın abartılmış talebi var hekimlere olmadık taleplerle geliyorlar. Ersin Aslan beyin cerrahı öldürüldü Antep'te. Ölüm nedenini biliyor musunuz? Ölüm nedeni yerine getirilemeyecek olan bir talep. Hasta ölüyor, yakını gelip diyor ki benim babamı bugün öldü gösterme ayın 15 inden sonra göster. Niye, ölen hastanın maaşını almak için. Hekimin ölüm nedeni işte bu. Yani bu ve benzeri pek çok durumda hekimler yerine getiremeyecekleri taleplerle karşı karşıya kalıyorlar.
Hastalar teşhisini de koyup bana şu ilaçları yaz ya da bana beş gün rapor ver gibi taleplerle hastaneye geliyorlar. Ben şunu yapacağım, bana şu tetkiki iste ben tomografi çekmeye geldim ben mr çektirmeye geldim gibi taleplerle gelen bir kültüre doğru gidiyoruz. Dolayısıyla burada çatışma alanları ortaya çıkıyor.
Suriye’den de kaynaklı isterseniz birkaç şey söyleyebilirim. O da şu. Suriye den yaklaşık 2 milyon insan Türkiye'de ve bu insanlar nereden nereye, nasıl gidiyorlar, bunları takip etmek kontrol etmek mümkün değil. Hasta geliyor bir sağlık kuruluşuna örneğin tüberküloz yani verem tanısı konuyor. Ama bir ay sonra iki ay sonra bu hasta nereye gitti takip edemiyoruz burada mı geri memleketine Suriyeye mi gitti başka bir yere İstanbul a Edirne ye mi gitti bunu takip etmeniz mümkün değil. Oysa son derece önemli bu hasta. Nerede yaşıyor, ilaçlarını kullanıyor mu kullanmıyor mu? Eğer Türkiye'de yaşıyorsa ve yarım bir tedavi görmüşse hem kendisi için hem de yanındaki yakın çevresindeki insanlar için son derece tehlikeli dirençli tüberküloz dediğimiz bir durum söz konusu. Yani ilacı yarım alırsa bizim örneğin hocalarımızın eskiden söyledikleri bir söz vardı derler ki işte verem hastasını ya tam tedavi et ya hiç dokunma eğer dokunup yarım bırakacaksan hiç dokunma ölsün bırak çünkü yarım tedavi ettiğinde bu hastada direnç gelişiyor, tedavi edilemez hale geliyor. Hasta da tedavi edilemez oluyor zaten ölüyor ama birkaç kişiye daha bulaştırıyor ve bulaştırdıklarının da tedavisi çok zor oluyor. Bunun gibi örnekler bazı bulaşıcı hastalıklar ve başkaca bir yığın sorunlar Suriye den gelen gelebilecek olan sorunlar diye düşünüyorum teşekkür ediyorum.
6/ Nebil Seyfettin (Diş Hekimleri Derneği )
Hatay halkının sağlık problemleri ve sağlık emekçilerinin sıkıntılarını beş dakikada özetlemek gerçekten çok zordur. Sayın oda başkanımın söylediklerine fazla bir şey katmak istemiyorum. Sağolsun güzel özetledi. Aynı şeyleri tekrarlamak istemiyorum. Ben sadece bıraktığı yerden devam etmek istiyorum. Suriyeli mültecilerin Hatay’ımıza vermiş oldukları olumlu ve olumsuz etkilerinden söz etmek istiyorum. Bu konuda ben biraz da toplum ağız diş sağlığı açısından değerlendirmek istiyorum. Bölgemizde yaşanan bu kirli savaştan sonra Türkiye’de, ekonomik anlamda en çok etkilenen bölgenin Hatay olduğunu diyebiliriz. Sağlık çalışanları bu sorunu çok iyi dile getirdiler.
Hatay üzerinde ciddi anlamda kötü bir imaj dışarıdan bakışta da çok kötü görünüyor şu anda. Takip etmişsinizdir. Geçen hafta 24-26 Ekim tarihlerinde Çukurova Diş Hekimliği günleri adı altında ulusal anlamda bir kongre tertip ettik. Bu kongreyi yaparken biz gerçekten meslektaşlarımız arasındaki dayanışmayı artırmak yanı sıra özellikle ulusal basın tarafından bölgemiz coğrafyasında yaşanan kirli savaş sonrası Hatay’ın jeopolitik konumu nedeniyle olumsuz ve gerçek dışı bilgi akışı sonucunda oluşan kötü imajı yıkmak hedefindeydik. Yani Hatay’ı insanlara anlatmakta zorlandık. Son 10-15 gün içerisinde Türkiye’nin değişik yerlerinde 30 yakın profesör ve 300 e yakın katılımcı olmasına rağmen son bir hafta içerisinde bizi arayarak kongre iptallerini yapan meslektaşlarımızın bana sordukları tek soru; geceleyin dışarıya rahat çıkabiliyor musunuz otelden kongre merkezine nasıl geleceğiz. Böyle bir tablo var dışarıda.
Suriyeli mülteciler özellikle şehrimizde göründükleri kadar vermiş oldukları zarar dışında, ağız ve diş sağlığı konusunda önemli sıkıntılar yarattılar. Biz yıllardır sahte diş hekimliğine karşı yıllarca mücadele verdik. Özellikle bu konuda yeni yasal düzenlemelerle bunların sayısı hemen hemen yok oldu sayılır. Fakat maalesef son iki yıl içerisinde Suriye’den buraya gelen, hekim olup olmadığını anlamadığımız insanlar, mahalle aralarında sahte diş hekimleri ile beraber ortak çalışmaya başladılar ve yeni muayenehaneler açtılar. Bunların isimlerini ve adreslerini tespit edip ilgili yetkililere ilettik ama şu ana kadar sonuç almış değiliz. Üzülerek ifade etmek isterim ki bu muayenehaneleri denetlemeye gittiğimizde sadece diş kliniği değil üzülerek ifade etmek isterim ki aynı zamanda cerrahi müdahale, ilk yardım müdahalesi yapılan odalar yapıldığını fark ettik.
Şimdi böylesine bir ortamda kendi vatandaşımız ağız diş sağlığı merkezinde tedavilerini yapmaz iken Suriye’den gelen mültecilere acil müdahalelerde bulunuluyor. Arkadaşlar biz hekimiz. Biz çocuklara ve acil hastalara acil müdahale etmek zorundayız. Biz serbest çalışanlar olarak da muayenehanelere geldikleri zaman bu insanlardan herhangi bir ücret talep etmiyoruz. Acil durumlardan bahsediyoruz. Ama maalesef Suriye’den gelen tüm mülteciler bu bölgede ağız diş protezlerini, ağız diş sağlığı merkezlerinde hiçbir ücret ödemeden yapıyor ve bunlara öncelik tanınıyor.
Ağız diş sağlığı merkezindeki bu külfetin özellikle mali yönden ne kadar olduğu konusunda henüz bir değerlendirme yapılmadı. Yalnız bu değerlendirmeyi yapıp kamuoyu ile paylaşacağız.
Suriye’den günübirlik olarak diş protezlerini yaptırıp geri giden mülteciler var. Şimdi böylesine bir yapı var Hatay’da ve ben sahte diş hekimlerinin zaman içerisinde kalıcı olmalarından korkuyorum. Bu konuda özellikle büyük önem arz eden diş hekimlerine yönelik bir yönetmelik değişikliği gündemdedir. Eğer bu küçük millet meclisinde konuşulanların sonuç bildirgesi yayınlanır ve yetkililere iletilirse tüm Türkiye’deki diş hekimlerinin ortak bir sorununun çözümü noktasında önemli bir adım atılmış olacaktır.
Sağlık bakanlığımız, serbest çalışan diş hekimlerinin çalışma koşullarını belirleyen ağız ve diş sağlığı hizmeti sunulan özel sağlık kuruluşları hakkında yönetmelikte köklü bir değişiklik yapıyor. Özetle bu değişiklikle, 7-8 yıl önce tıp doktorlarına uygulanan önce muayenehane sonra poliklinik sonra merkezleri kapatarak kamuda ya da özel ağız ve diş sağlığı merkezi açmalarına zorlamalar başlayacaktır. Anlayacağınız birkaç yıl sonra bu yönetmelik çıkarsa mahallemizdeki diş hekimleri muayenehaneleri göremeyeceksiniz. Sermaye gruplarına özel hastane kurdurarak ağız ve diş sağlığı merkezilerini hizmeti, kamudan aldıkları gibi diş hekimi merkezlerinden alması konusunda vatandaşları teşvik edecek. Sermaye gruplarına hastanede açıp diş hekimlerinin yanlarında düşük ücretlerle çalıştırarak bir emek sömürüsüne gidilecektir. Bunun için bizim gündemimizde olan bu konuyu, Hatay’da da dile getirmeye çalışıyoruz.
Özellikle hükümet olarak ben sistemin mantığına göre hareket edip, piyasa koşullarına göre çalıştırıp, sağlık hizmetlerini özel alıyorum diyeceksiniz ama muayenehaneleri sistem dışı bırakacaksınız!
Bu da yetmeyecek diş hekimlerinin tek başına muayenehane açmalarına engel olacaksınız, var olanları kapatmaya zorlayacak düzenlemeler getirip ve rekabetten yanayım diyeceksiniz. Bu yapılanlar hangi sistemle tanımlanacak? Dünya ekonomistleri yeni bir tanım bulmalı. Yeni liberalizm mi otoriter liberalizm mi yoksa Türkiye ye özgü başkanlık sistemi mi?
Buna belki de Türkiye’de “Akp liberalizmi” diyebiliriz. Neden muayenehanenin çalışma koşullarına alıştırıyorlar? Neden getirilen düzenlemelerle muayenehaneleri kapatmaya zorluyorlar. Muayenehanelerin varlığı, halkın sağlık hizmetlerine erişmesine engel mi oluyor? Mahallenin diş hekimi amcası Ekrem Bey ya da ablası Ayşe Hanım kimi rahatsız ediyor? Hastaların bir rahatsızlığı ve sıkıntısı mı var? Durum trajikomik. Yapılmak istenenin ne ekonomik yanı ne de ahlaki yanı var. Yapılmak istenen diş hekimlerinin emeklerini ucuza satarak bir sistem kurmak ve siyasi yandaşlara yeni iş alanları yaratmaktır. Bir meslek grubunun bireysel ve serbest çalışması yok ediliyor. Kendi işinin sahibi sermayenin çalışanı yapmak isteniyor. Sonuç tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi sağlık hizmetlerinin pahalılaşması ve hizmet kalitesinin düşmesidir ve de mazlumun ve hatta zalimin sermayede terk edilmesidir.
Değerli başkanım bu konu bizim açımızdan gerçekten çok çok önemli özellikle sonuç bildirgesinde bu konu gündeme getirilirse çok seviniriz. Ben çalışmalarınızdan dolayı sizi gerçekten kutluyorum. Teşekkür ediyorum ve bundan sonraki tüm çalışmalara da meslek odası olarak katkı vereceğimi söylüyorum. Sağolun.
7/ Fadıl Akdeniz ( Hatay Aile Hekimleri Derneği )
İlk önce Suriyelilerle ilgili konuşmak istiyorum. Suriyeliler sadece Hatay’ın meselesi değildir hiçbir zaman da olmadı. Belki ilk başta kampların olduğu dönemde bizim meselemizdi ama daha sonra bütün Türkiye’nin meselesi oldu.
81 ilin neredeyse tamamında Suriyelilerden kaynaklanan sağlık sorunları yaşamaktayız. Birincisi bunların geçişleri kesinlikle kontrol altında değildir. Daha önce Türkiye’de birçok bulaşıcı hastalıkla ilgili bir sürü aşılama kampanyası ve daha başka çalışmalar yapılmıştı. Fakat birçok bulaşıcı hastalık, savaş bölgelerinden kaçmak zorunda kalan Suriyeliler geldikten sonra bir daha ortaya çıkmaya başlamıştır. Aşılama yaptığımız Suriyelileri yerlerini bulamadığımızdan dolayı buradaki aşılamalarda yetersiz kalıyoruz. Hastaları buluyoruz, hastayı bulduğumuz vakit aşılıyoruz ama bir gün buradaysa ertesi gün bir daha Suriye’ye dönmüş olabiliyor ya da hocamın dediği gibi Edirne ya da Çanakkale gibi Türkiye’nin herhangi bir yerine hiç amaçlı gitmiş oluyorlar. Dolayısıyla bunların takiplerini bir sisteme kaydetsek bile herhangi bir kronik hastalığı olan hastayı yakalayıp tedavi etmeye başlarsak dahi sonraki süreci takip edemediğimiz için tedavi süreci yarım kalıyor.
Suriyeli vatandaşları ulusal düzeyde düşünmek gerekiyor sadece Hatay’ın meselesi olarak düşünmememiz gerekiyor. Yani biz birinci basamak sağlık hizmeti sunan kurumun temsilcisiyiz. Ben şu anda aile hekimlerinin temsilcisiyim. Bizim Hatay’daki çalışanlarının sorunlarıyla, özellikle aile hekimlerinin sorunlarıyla Türkiye’deki tüm sağlık çalışanlarının sorunları aynıdır. Birincisi bizler 5258 sayılı aile hekimliği kanunu uyarınca kurulmuş aile hekimliği sistemine 2005’te başlanmış pilot uygulama, 2010 yılana kadar tüm Türkiye’de yaygınlaşmıştır. 2010 yılında yapılan tek değişiklik bu pilot ibaresinin kaldırılmasıdır. Sahada yaşanan hiçbir sorun dikkate alınmamış yani yaşanan sorunların belirlenip çözüme kavuşturulması gerekirken hiçbir sorun dikkate alınmamıştır.
Dolayısıyla bütün sorunlar aynı yerde duruyor, sözleşmeler hala tek taraflı yapılıyor, sağlık çalışanlarının buna müdahale şansı yoktur. Belirli bir görev tanımı yok. Hastanede nöbet tutulacak, aile sağlık merkezlerini açık tutacak olmadı 7 gün 24 saat çalışacak yani günlük olarak bizim çalışma amacımız, çalışma şeklimiz değişiyor. Her gün uyandığımızda kalkıp efendim işte bugün bakanımız ne diyor? Bakanımız bizim hakkımızda ne düşünüyor? Gibi bir beklenti içinde yaşıyoruz. Çok vaktinizi almak istemiyorum. Teşekkür ediyorum.
8/ Mehmet Asıf Çiler ( Araştırmacı – Yazar)
Sağlık sorunu lokal bir sorun değil, bir sistem sorunudur. Arkadaşların da kendilerini savunmaya yönelik konuşmalarında tamamen taşeron işçilik var ve tamamen saçmadır. Aldıkları ücretten başka bir şey düşünmüyorlar.
Dışarda biri acıyla kıvranırken bakıyorsunuz doktor poliklinikte olması gerekirken üçüncü katta sohbet halinde oluyor. Elbette doktorlara saygımız sonsuzdur.
Ben beyin kanamasını geçirdiğim anda Hatay’daki özel ve devlet hastanelerinde yer bulunamadı. Gaziantep arandı bulunmadı. Adana arandı bulunmadı. Ve o gece Mersin’e götürüldüm. Mersin’ deki hastanede bir kişilik yer bulundu ve gözümü açtığımda işid militanlarını tedavi ettiklerini gördüm. Ne ben ne siz Suriyeli kadar değer görmüyoruz.
Genel sağlığa gelince ben dahil hocalarım da dahil nerdeyse herkesin psikolojisi bozuktur. Ruh sağlığını bozmuştur bu yönetim ve bundan öncekiler.
Şiddet gören doktorlara gelince herkesin karşı olduğu gibi bende karşıyım.
9/ Sabahattin Ocak ( MKÜ)
Mustafa Kemal Üniversitesi’ nde enfeksiyon hastalıkları uzmanıyım. Bu toplantıya ilk kez bugün katıldım. Hep karanlık tablolar çizildi. Sağlık konusunda ciddi ciddi eleştiri getirildi. Herkes karanlığı tanımladı ama karanlığa çakmak çakmadı. Sayın Ömer Bayraktar’ın dediği gibi ne kadar olumsuz şartlarda olursak olsun tünelin ucunda bir ışık görmek zorundayız. Tabipler odası başkanımız Tacettin Hocamla birlikte çalışıyoruz. Hava kirliğinden bahsetti. Kışın pencere bile açamıyoruz. Yoğun bir hava kirliliği var. Bununla ilgili somut hiçbir şey konuşulmadı. En azından belirli merkezde ölçümler yapılabilir. Çok kolay. Bir üniversitede çalışıyoruz belki maddi bir yardım gerekebilir. Belki hepimizin cebimizden para çıkartıp ortaya 5 ya da 10 lira para da koyabiliriz. Noter huzurunda yapılabilir.Diğer arkadaşlarımız da söyledi; çevre kirliliği, ses kirliliği, hava kirliliği, su kirliliği bunlarla ilgili ölçümler yapılabilir. Kamuoyuna lanse edilebilir. Yetkililerin dikkatini çekip tepkimizi ortaya koyabiliriz. Gerekirse bir gün evimize girmez dışarda kalırız. Bu kadar hava kirliliğinde insan yaşayamıyor diye bas bas bağırabiliriz. Böyle bir şey yapılmadı.
Su kirliliği denildi ben geçen Demirköprü’ ye gittim. Sular resmen kırmızı akıyor.Ve içerisinden tortular geliyor. Normalde kanser vakası, 3/1000 görülmesi gerekirken o bölgede tahminime göre 40/1000 olarak görünüyor. Yani bin kişiden 30-40 kişi civarında kanser vakasına yakalanmış. Son zamanlarda ve bununla ilgili herhangi bir çözüm alınmamış veya herhangi bir öneri ortaya konmamıştır.
Buradaki toplantıda da ben sizden şunu öğrenmek istiyorum TkMM’ninmisyonu nedir? Yani görev tanımınız nedir? Ne yapmaya çalışıyorsunuz? veya nasıl bir vizyon oluşturuyorsunuz? Stratejik hedefleriniz veya stratejik son noktanız nedir? Gelip burada oturup çay içtik kahve içtik teşekkür ediyoruz. Birçok arkadaş da tanıştık. Siz bunları yazılı olarak bir yerlere götüreceksiniz ama bu işin başka boyuta da var. O biraz daha akademik bölümüdür. Ama somut olarak burada çıktığımızda yani incir çekirdeği kadar da olsa somut bir şey yapmayı isterdim. Çünkü benim içim karardı.
Sağlıkla ilgili onu dinledim bunu dinledim bende size sağlıkla ilgili bir şey söyleyeyim. Bizim hastanede birisi ameliyat olmuş bir Türk. Suriyeliden biri geldiği zaman direkt olarak adım Ahmet Abdullah diyor inanıyorlar ve bütün kapılar açılıyor. Birinci sınıf vatandaş gibi baş tacı ediliyor. Bizden biri geldiği zaman yeşil kartın yok, SGK’ da sorun var… İnanır mısınız hastanede tedavi olamıyor. Bir Türk geliyor Suriyeliyim diyor ve ameliyat olup 15 gün hastanede yatıyor. Çıkacağı gün hemşire Türk olduğunu fark ediyor. Masraf çıkarıyorlar tabi ki. Bizim vatandaşımızdan bu para alınmaya kalkışılıyor ve de alındı. Tabi ki biz Suriyelileri insan olarak görüyoruz. Yalnız kendi vatandaşlarımızı 2. Plana itmek hoş değil.
Bu hava kirliliğinde çocuğunu dışarı çıkartamaz hale geldik. Kuşunuzu çıkarsanız iddia ediyorum ölür. Sonuç olarak sularımız kirli, havamız kirli. Bu konuların konuşulması daha çok uzmanların işi diye düşünüyorum. Tartışılmadan çok TkMM’ nin daha çok somut adım atması gerektiğini düşünüyorum. Teşekkür ediyorum.
10/ Fazıl Altınay ( Hastane Yöneticisi )
Yaklaşık 20 yıldır özel sağlık sektöründe özel hastanelerde yöneticilik yapıyorum. Dolayısıyla biraz da o konuda bir takım sorunları dile getirmeye çalışacağım. Tabi çok özel olarak şunu söyleyeyim: Özel sağlık sektörü nereye gidiyor diye. Geçmişte de özel hastaneler vardı. Sayıları çok azdı. Çok daha az sayıda hastaya hizmet verilirdi. Çok tabi daha yüksekti ücretler. O zaman işte doktorların muayenehanesi vardı. Devlette çalışırlardı. Öyle bir sistem mevcuttu. Ama 2005 den sonra 2005 ile beraber öncelikle emekli sandığıyla kurumlaşmaya başladı daha sonra bağ-kur, ssk, emekli sandığı tek çatı altında birleşti ve sosyal güvenlik kurumlarından hizmet alınmaya başlandı. Devlet ödemeye başladı yapılan tedavilerin giderlerini ve sistem giderek büyüdü. Mantar gibi hastaneler çıktı. Neler oldu. Ağırlıklı olarak ki Türkiye standartlarına göre hekimlerin gelir düzeyi daha yüksek. Yastık altında, bankalarda paralar ortaya çıktı ve tıp merkezleri hekimlerin kontrolünde kurulmaya başlandı. Şimdi buna müsaade eden bunu teşvik eden devlet bir anda frene bastı. Bu frene basışla beraber bu bütçe kısılmaya başlandı. Çünkü hakikaten sağlık giderleri birazdan değineceğim çok şişmeye başladı ve sistemin sürdürülebilirliği kalmadı. Böyle olunca iflaslar başladı ve zincirler ortaya çıkmaya başladı. İşte medical parklar, acıbademler… Küçükler yutulmaya başladı. Büyükler ayakta kalmaya başladı. Demin oda başkanım şu anda yok demin söz ediyordu. Hakikaten de patron olarak kurdukları işletmelerde hekimlerin büyük kısmı işçi haline gelmeye başladı. Bu arada neler oldu tabi ki biz sağlığa daha kolay ulaşılabilir hale geldik. Özel hastanelere gider hale geldik. Yine sistemin başında fark ücretleriyle yürüyordu iş. SSK ve SGK o zaman bizden sınırlı bir fark ücreti almamızı istiyordu. Yani yüzde 30’ dan verdiği bir 100 liralık veya 10 liralık bedellerin ancak yüzde 30 u kadar bizden ücret almamızı talep ediyordu ve sınırlıyordu. Fakat maalesef şimdi bu farklar çok daha yüksek boyutlara çıktı.
Özel hastaneler, kamu gibi hizmet vermeye başladık. Kamuyla özel arasında bir yerdeyiz çok sayıda hasta bakmaya başladık. Çünkü sistem bunu dayatıyor artık. Devlet tarafından ayrılan bütçeler verilen ücretler son derece düşük. Bizler 5 yıldır hatta 6 yıldır devletten aldığımız aynı fiyatlarla çarkımızı döndürmeye başlıyoruz. Tabi devlet bu artışları yapmayınca fark ücretlerinin sınırını yükseltti. Bir şekilde bizlere dokunmaya başladı. Vatandaşa döndük işte yüzde yüzlere yüzde iki yüzlere kadar vatandaşlardan fark ücreti alıp kendi sistemimizi devam ettirmeye çalıştık. Ama yine sistemde özellikle Hatay'da çok ciddi tıkanıklıklar var. Fiziki alt yapıya ilişkin problemlerimiz mevcut. Hastanelerimiz yetersiz. Hasta parasıyla tedavi olmaya gelmesine rağmen ona çoğu kez yatak bulamıyoruz. Yoğun bakımlarda bir yakınımız geldiği zaman ona yatak ayıramıyoruz.
Tabi burada bir yandan sistem kendisine yetmez iken dışarıdan çok ciddi sayıda Suriyeli mülteci gelmeye başladı ve sistemden yararlanmaya başladı. Ama direk özel hastaneye geldi ama devlete veya kamuya, üniversiteye gitti. Vatandaş daha çok bizlere gelmeye başladı ve bizlerde bu sitemi kaldıramaz olduk. Artı sürdüremez olduk. Çünkü bir de şöyle bir paradoks, şöyle bir problemimiz de var. Bu salondakilerden herhangi biri işte benim hastaneye Defne hastanesine gelip hizmet almak istediği zaman cebinden bir ücret çıkıyor. Bir fark ücreti ödüyor. Ama devlet tarafından sevkle Suriyeli mülteci getirildiği zaman oradan herhangi bir ücret alma hakkına sahip değiliz. Hem yatak işgal ediliyor hem de başkasına ticari olarak düşünüyorum satabilecekken ben o kardan da oluyorum. Artı, devletin vereceği o sağlık uygulama tebliğindeki düşük fiyatlar dahil, devlet 6-7 ayda bir bana ya ödüyor ya ödemiyor. Şu anda özel hastanelerin çok ciddi alacakları var kamudan. Tabi bir başka problem de Suriye'den gelen hastalar… Sadece çocuklar, kadınlar falan değil yaralı hastalar geliyor. Hekim arkadaşlar var burada onlar daha iyi biliyorlar. Bunlar maliyetlerimizi çok arttırıyorlar. Çünkü kırsaldan geliyor. Yarasıyla geliyor. Yarası açık geliyor. Enfeksiyona açık kullandığımız antibiyotikler kullandığımız ilaçlar bakımından, hem devlete, hem bizlere çok ciddi bir ekonomik yük getiriyor. Olayın birde bu ekonomik boyutu var. Artı tabi enfeksiyon riski var. Yoğun bakıma, yarası enfekte problemli hastaları yatırdığınız da bu hastalık yan tarafa sıçrayabilir. Yanı başına bir tane hasta koyduğunuz zaman bakıyorsunuz adam işte farklı bir hastalıktan yatarken başka bir hastalığı kapıp dışarı çıkıyor. Bu gerçekten çok ciddi bir sorun. Hem bir maliyet artışı hem sağlığımızla ilgili bir tehlike artışı yani bu hastaların özellikle enfekte ve savaş hastalarının başka bir yerlerde yapılması gerekiyorsa başka bir hastanede yapılıp ayrı bir yerde farklı bir yerde tedavi edilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Ve hakikaten sistemden faydalanırken bu insanlar bizim insanımızdan çok daha rahatlar. Kontrollerini yapıp, yurtdışına tekrar savaş alanına gidiyor. Tekrar geri geliyor. Bizler şu anda vatandaşımızı alırken kimlik doğrulaması için elini okutuyoruz. Danıştay kararı ile de bu durduruldu. Ama Suriyeli mülteci geldiği zaman adını dahi bilmiyoruz. Çünkü kimliği yok. Adı işte Arapça bir isim yanında bir şeyler var herhangi bir şekilde bunları tedavi ediyoruz.
Bir konuya daha değineceğim. Bir de planlama diye bir şey var. Evet biz özel hastaneyiz ama bir yerde kamulaştık. Doğru sağlık sektörü ticarileşiyor ve tekelleşiyor ama bir yandan da şöyle çok yoğunuz diyelim işte benim iki tane veya üç tane cerrahım var. Hastalara yetişmiyor hastalara dördüncü cerrahı doktoru alamıyorum. Bazen vatandaş diyor ki ya sen özel hastanesin niye doktor getirmiyorsun bu kadar sıra bekletiyorsun bizi. İşin ayağı öyle değil. “Planlama İstihdam Komisyonu” diye bir komisyon var Ankara'da. Ancak Sağlık Bakanlığı buna izin verdiği zaman yılda bir kere toplanıyor. Yeni hekim, ona göre veriliyor. Mevcut hastane yatak sayısı ve nüfusa göre veriliyor. Planlamada Hatay'ın nüfusu ne kadar geçiyor 1,5 milyon. Planlama neye göre yapılıyor 1.5 Milyona göre yapılıyor. Hâlbuki şu anda bu sistemden beslenen, kayıtlı tahmin ediyorum en az bir 300- 400 bin daha nüfus var. Demek ki bu 1.5 milyona göre yapılan bir planlamadan öte bir planlama yapılması gerekiyor. Ki bu çok önemli. Biz defalarca İl Sağlık Müdürlüğü’ ne bildirdik, Sağlık Bakanlığı yetkililerine bildirdik ama burada da bir yol kat edemedik.
Demin arkadaşımız söyledi teknoloji var işte mesela çok yüksek teknoloji gerekiyor. Kanser tedavi merkezimiz var bizim. Ama yeni yatırım yapacağınız zaman paranız olsa bile bu defa izin alamıyorsunuz. Böyle bir sıkıntımız da var.
Yine arkadaşımız değindi. Burası sağlık üssü olmaya çok müsait. Savaş olmasa ciddi yatırımlar yapılıp Ortadoğu'dan hasta getirtip, sağlık turizmi yapılabilir. Bu durum, hem ülkeye döviz kazandırır hem de bizlerin sağlığına daha aktif katkıları olur. Teşekkür ederim.
11/ Hayrittin Türkmen (Kuruyer Köyü Sos. Yard. Ve Dayanışma Derneği)
İlk defa böyle bir toplantıya katılıyorum. İlk defa böyle bir meclisin olduğunu duydum. Bu toplantıdan çok hoşnut oldum. Özellikle buradaki katılımcıların az olduğunu söylemek isterim. Ayrıca burada kitleleri temsil eden arkadaşlar olduğunu görüyorum. Dolayısıyla memleketimizde olan olumlu olumsuz bütün her ne varsa bu arkadaşlar zannediyorum biliyorlardır. Ve bu vesileyle bizi yönetenler vatandaşın sesini az da olsa duyacaktır.
Eskiden bir emekli, bir sigortalı ya da bir bağkurlu ilacını almakta, doktora gitmekte çok zorluklar çekiyordu. Biz bunun acısını çok yaşadık. Bir doktora gittiğinizde oradan başka bir yere sevk ediyorlar ya da ilaç alacaksınız bitmek bilmeyen bir kuyruğa giriyordunuz. Yani sağlık konusunda tam istediğimiz bir noktaya gelemedik ama eskiye göre rahatlıkla doktora gidebilir, rahatlıkla ilacını alabilir rahatlıkla da muayene olabiliyorsunuz. Peki, sıkıntı var mı? Var. Bitti mi? Bitmedi tabiki. Özellikle başımdan geçen bir olay anlatmak istiyorum. Abim yakın zamanda beyin kanaması geçirdi. Bir hastaneye götürdük iki saat sedyede bekledi ve yoğun bakımda yer bulunamadığı için İskenderun hastanesine gönderildi. Dolayısıyla abim yolda giderken vefat etti. Bu benim içimde bir acı kaldı. Suriyelilerin bize iyiliği değil kötülüğü dokunmuş oluyor. Çünkü yoğun bakımlar gerçekten dolu. Adamlar savaştan gelmişler yaralı, yoğun bakımda aylarca yatıyorlar. Böylelikle kendi vatandaşımız mağdur olmuş oluyor. Eğer bir kişinin bağkur borcu var ise ya da sağlık güvencesi yok ise vatandaşımızın sağlık hizmeti alması çok zor. Bugün bir muayene için kesilen fiş 30 tl’dir. Fiş kesmek yetmiyor başka doktorlara görünmek zorunda kalıyorsunuz ya da tahlil yaptırıyorsunuz ya da ameliyat gerekebiliyor. Yani sağlık güvencesi olmayan bir vatandaşın ödeyeceği meblağın altından kalkamıyor. Başarılarınızın devamını diliyor teşekkür ediyorum
ÖNERİLER –
ORTAK SONUÇ –
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE:
Elektronik posta, telefon ve SMS ve Sosyal Ağlar üzerinden sivil toplum örgütlerine ulaşıldı. Toplantıda katılımcılara TkMM broşürleri, tahmini program verildi. Toplantıda TkMM ilkeleri videosu ile gündemle ilgili hazırlanan sunum izlendi.
MİLLETVEKİLLERİ,BELEDİYE BAŞKANI, SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ İLE:
Hatay’ın milletvekillerine ve milletvekili danışmanlarına, Siyasi Parti İl Başkanlarına, Belediye Başkanına telefon ve SMS ve e- posta ile ulaşılarak toplantı öncesinde toplantı konu, yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
MEDYA İLE:
Ulusal basının temsilcilerine ve yereldeki bütün basın temsilcilerine SMS ve elektronik posta ile ulaşılarak toplantının yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Av. Ecem Doğru, Ekrem Köse, Cihan Mansuroğlu, Aydın Çokluk
Hatay küçük Millet Meclisi ( HkMM) Koordinatörleri
M: 0 543 685 65 95 T: 0 326 225 3095 F: 0 326 225 3095
hataykmm@gmail.com