YER: MÜSİAD
TARİH: 08. 11. 2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / ZİÇEV ( Mehmet Güleç – Başkan )
2 / Tüm İşçi Emeklileri Derneği ( Mehmet Kayabaş – Başkan )
3/ Harekata Azadiya İslami ( M. Atik Okuyucu – İl Temsilcisi )
4 / Elazığ STK Platformu ( Resul Şahin – Çalışma Grubu Üyesi )
5 / İlim ve Hayra Hizmet Vakfı ( Zülfü Biçerer – Yön. Kur. Üyesi )
6 / Muhtarlar Derneği ( Ali Dabakbaşı – Başkan )
7 / Palu Gökdere Derneği ( Selahattin Gürgöze – Başkan )
8 / YADER ( Salih Çetin – Genel Başkan )
9 / Palu Derneği (Muhittin Karabulut – Başkan Yard.)
10 / Karayolları Trafik Güvenliği Der. ( Hakkı Tüver – Başkan Yard.)
11 / İpekyolu Yardımlaşma Derneği ( Abdulkerim Avanoz – Başkan )
12 / Emlakçılar Derneği ( Mehmet Kıran – Başkan )
13 / Goncalar Solmasın Derneği ( Hacı Ormanoğlu – Başkan )
14 / Arıcak Kültür ve Dayanışma Derneği ( Abdulkadir Ünal – Başkan )
15/ Ab-ı Hayat Vakfı ( Ersin Eryılmaz – Başkan )
MESLEK ODALARI
1/ Ticaret Borsası ( Murat Aydın – Meclis Bşk. Yard )
SENDİKALAR
1/ Toç Bir Sen ( İbrahim Yeşilorman– Başkan Vekili )
2/ Öz Büro İş Sendikası ( Ayhan Aslan )
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
Hayrettin Tanyıldızı ( Rızaiye Mah. Muhtarı )
Sezai Somunkıran
GÖZLEMCİLER
Yunus Güneş ( HDP İl Eş Başkanı )
Turan Çelik ( BDP İl Başkanı )
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Katılım olmadı
BELEDİYE BAŞKANLARI
M. Asım Nazırlı ( Belediye Başkan Vekili )
MESAJ YOLLAYANLAR
Sermin Balık ( Ak Parti Elazığ Milletvekili )
Zülfü Demirbağ ( Ak Parti Elazığ Milletvekili )
DİĞER KATILIMCILAR
MEDYA
Kanal Fırat
Kanal 23
Kanal E
Ajans Muhabiri
MODERATÖR
Resul Şahin ( Elazığ STK Platformu Çalışma Grubu Üyesi )
KONULAR
GENEL KONU:
İç Güvenlik Paketi ve Yaşamımıza Getirebilecekleri.
KONUŞULANLAR
1 / Resul Şahin: Bu ayki konumuz olan iç güvenlik paketi lehte ve aleyhte hayatımızı nasıl etkileyecektir ona bakacağız. Pakete şöyle bir bakacak olursak; jandarma ve sahil güvenlik artık askeriyeden alınıp içişleri bakanlığına bağlanacaktır. Aslına bakarsanız görev bakımından zaten içişleri bakanlığının emrindeydi. Ancak terfi, atama ve benzeri faaliyetleri jandarma genel komutanlığına bağlı olduğu için sanki iki başlı bir kurum gibi gözükmekteydi. Bunun iyimi olduğunu kötümü olduğunu konuşup tartışacağız. Şu ana kadar molotof kokteyli ve maske pek suç sayılmıyordu. Bunlar suç kapsamına alındı ve etki ve tepkilerini de beraberinde getirdi. 6-7 Ekim olayları ülkede bir travmaya yol açtı. 40 a yakın insanın hayatını kaybetmesi, yağma ve talan olaylarının yaşanması bir devlet refleksinin gelişmesine neden oldu. Maske takmak demokratik bir hak mıdır, yoksa suç işlemek bir gizlenme aletimidir bunlar tartışılabilir. Bildiğiniz gibi Yargıtay taş atmanın demokratik bir hak olduğu yönünde bir karar verdi. 6-7 Ekim olaylarında demokratik hakkını kullanan birinin attığı taş bir kuaförde 35 yaşındaki bir insanı kaç gün komada bıraktıktan sonra hayatını kaybetmesine sebep oldu. Gözaltı süresinin savcılığın izniyle 48 saate çıkarılması maddesi var, gönül isterdi ki gözaltı süresi hiç uzatılmasın ancak bu konuyu da konuşup tartışacağız. Arama ve el koyma maddesi adeta bıçağın sırtı gibidir, istismar edilebilir. Nihayetinde polis de bir insandır, acaba bir refleksle mi hareket eder, yoksa bir grup adına mı ya da devlet adına mı hareket eder bilinmez. Öyle sanıyorum ki en önemli maddelerin başında bu madde gelmektedir. Dosyada gizlilik maddesi daha önceleri bir çok defalar kötüye kullanıldı acaba bundan sonra da kötüye kullanılır mı kullanılmaz mı. Bu ihtimal her zaman vardır. Dinlemeler konusuna gelince yargı vicdanına göre hareket ediyor mu etmiyor mu orada bir şüphemiz var. Bir sulh hakiminin dinleme kararı vermesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak, ya bu hakim bir grup adına hareket ediyorsa veya polis o hakimi yanlış yönlendiriyorsa o zaman sıkıntı olabilir. Sokağa davet konusuna gelince; 6-7 Ekim olayları yaşanmış, 40 tane cana mal olmuş ve akabinde 1 Kasım çağrısı yapılınca doğal olarak herkes korkmaya başladı. Şiddete çağrı olamaz, demokratik haklar kullanılacaksa sorun yok. İçişleri bakanı olsam aynı tedirginliği ben de yaşardım, nitekim vatandaş olarak yaşadım da. Çözüm sürecine zarar verecek davranışlardan kaçınılmalıdır. Ateş çemberinin ortasında bir huzur adası gibi duran ülkemize bu tür davranışlar zarar vermektedir.
2 / Abdulkerim Avanoz: Bir ülkede huzur ve güvenlik nasıl sağlanabiliyorsa o doğrultuda yasaların çıkarılması gayet doğaldır. Aynı şekilde demokratik hakların kullanılması da bir o kadar doğaldır. Çıkarılacak yasalar her iki tarafında haklarını gözetmelidir. Yasalar bir tarafın haklarını ezmek için çıkarılmamalıdır. Bizim Türkiye’ de gördüğüm kadarıyla bir takım art niyetli yazar ve çizerler var. Demokratik haklarını kullanmak isterken art niyet gösterip milletin canına ve malına zarar vermektedirler. Buna fırsat vermemek için ne tür yasalar çıkarmak gerekiyorsa çıkarılmalıdır. Bence AB uyum yasalarına uymak adına ülkemizi bu hale getirenlere meydan verilmemelidir. Doğal haklar verilmeli ve demokratik tepkiler ortaya koyulabilmelidir ancak bizdeki uygulamalar çok çirkin ve antidemokratiktir. İnsanların can ve mal güvenliği ayaklar altına alınıyor ancak kimse sorumlu tutulmuyor. Sıradan vatandaş hakkını aramaya çalışırken ona ceza verilirken gruplar halinde suç işleyenler cezasız kalabilmektedir. Filistinlilere yapılan zulmü ve Mescid-i Aksa’ ya yapılan saldırıyı bizler burada sadece kınıyoruz, ancak kınamanın da artık bir sınırı olmalıdır, yani fiiliyata geçme zamanıdır. Ne devlet vatandaşına zulüm etmeli, ne de vatandaş devletine.
3 / Mehmet Kıran: Mescid-i Aksa’ ya yapılan Siyonist saldırıyı nefretle ve şiddetle kınıyorum. Bu konuda sözün bittiği yerdeyiz, artık eyleme geçme zamanıdır. Bizim iç güvenliğimizle neden bu kadar uğraşılıyor buna değinmek istiyorum. Yahudiler Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki toprakları Allah’ ın kendilerine verdiğini iddia edip bunun için her yolun mübah olduğunu düşünmektedirler ve bu doğrultuda hareket etmektedirler. Yani demek istediğim Türkiye üzerinde oynanan oyunlar vardır, bundan dolayı bizim iç güvenliğimizin zaafa uğramaması gerekir. Türkiye çok stratejik bir noktadadır ve bu durum yabancı güçlerin iç işlerimize müdahale etmesine sebep olmaktadır. Bundan dolayı güvenlik güçlerimizin üzerine ne düşüyorsa yapmalıdırlar. Sahil güvenliğin içişlerine bağlanmasına sıcak bakıyorum. Çünkü askerin özelliklede turistik bölgeler başta olmak üzere her yerde olmaması lazım. Asker daha çok savunma görevini üstlenmelidir. Profesyonel orduya geçilmesinin de daha uygun olacağı kanaatindeyim. Ben de molotof kokteylinin kesinlikle silah olduğunu düşünüyorum. Bir insan; ben demokratik hakkımı kullanıyorum deyip insanların canına ve malına zarar verme hakkına sahip değildir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur. Bir insan şayet gerçekten demokratik hakkını kullanıyorsa neden kendini gizleme gereği duysun. Dinlemeler yapılmalıdır ancak özel hayatı ihlal edecek bir durum söz konusu olmamalıdır.
4 / Hakkı Tüver: Mescid-i Aksa’ ya yapılan saldırı bizleri derinden üzmüştür. Bu Siyonist zihniyete karşı daha güçlü bir duruş sergilemeliyiz ki bunun tekrarı söz konusu olmasın. İç güvenliğimizle ilgili tedbirler alırken çözüm sürecinden taviz verilmemelidir. Söz konusu güvenlik olunca yasa çıkarmak da kaçınılmaz olmaktadır. Halkın can ve mal güvenliğinin olmadığı bir yerde hak ve özgürlüklerin bir anlamı olamaz. Hak ve özgürlüklerin sonuna kadar uygulanması gerektiğini düşünenlerdenim. Ancak bunlar uygulanırken halkın can ve mal güvenliği ön planda tutulmalıdır. Gösterilerde maskenin yasaklanmasını ve gözaltı süresinin 48 saate çıkarılmasını olumlu karşılıyorum. Makul şüphe durumu iyi işlerse olumludur ancak suistimal edilmemelidir. Çözüm sürecine herkes destek vermeli ve süreç devam ettirilmelidir.
5 / Atik Okuyucu: Bu yasaları çıkarmak için 6-7 Ekim olaylarını bahane etmeye hiç gerek yoktu. Maske takmak, molotof atmak zaten suçtu. Bu olayları bahane edip anti demokratik bu yasaları çıkarmanın çözüm sürecine vurulmuş bir darbe olduğunu düşünüyorum. Şayet gerçekten bu süreci devam ettirmek isteselerdi bu yasaları çıkarmaya gerek duymazlardı. Bu tür olayları elbette ki tasvip etmiyoruz ancak olaylarda hayatını kaybedenleri kimlerin öldürdüğünü de merek etmiyor değiliz. Devlet bunu yapanların üzerine gidip ortaya çıkarmaya bile çalışmıyor. Bingöl’ de yaşanan olayda kriminal rapora baktığımızda olayda kullanılan silahlarla, ölenlerden ele geçirilen silahlar birbirini tutmamaktadır. Ortada böyle şaibeli bir durum varken dosya hakkında gizlilik kararı alınması çok manidardır. Yüksekova’ daki ve Karlıova’ daki olaylarda da gizlilik kararı alınması anti demokratik bir uygulamadır. Bizim amacımız Türkiye’ de Kürtlerin ve Türklerin eşit şekilde barış ve huzur içinde yaşamasıdır. Bunu sağlayamazsak ne kadar yasa çıkarırsak çıkaralım boşunadır. Suç olduğu halde devletin gidip maske takanı yakalamaması onun acizliğidir. 90’ lı yıllara dönüş hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Türkiye demokratikleşme çalışmalarına devam etmeli ve çözüm sürecinden asla vazgeçilmemelidir. Tüm kesimler üsluplarına ve kullandıkları dile dikkat etmelidirler.
6 / Asım Nazırlı: Hepimizin bildiği gibi jandarma bir iç güvenlik teşkilatıdır. İç güvenliğin de tek noktadan yönetilmesi en doğal olanıdır. Polislerimiz nasıl ki iç işlerinin emrinde görev yapabiliyorlarsa, jandarma da aynı şekilde görevini yerine getirebilir. Bir turistik beldede farklı farklı kıyafetler giyen güvenlik güçleri görmek tabi ki kimsenin hoşuna gitmez. Molotof ve maskenin suç sayılmasına gelince; bunlar etki ve tepki meselesinin bir sonucudur. Bizler en basitinden yüz metrekarelik bir bahçemizi korurken bile çok çeşitli yöntemlere başvurabiliyoruz. Hele hele suçu işleyecek kişi bir de kendini gizlemişse bu konuda yapacak çok fazla bir şey yoktur. Ben taş atmanın da demokratik bir hak olduğuna inanmıyorum. Çünkü bir bıçakla meyve de kesebilirsiniz, adam da öldürebilirsiniz. Güvenlik kuvvetlerimizin sonuca ulaşabilmek için makul seviyede gözaltı süresine ihtiyacı oluğunu düşünüyorum. Dosyalardaki gizlilik kararına gelirsek; ister davacı taraf olsun ister davalı taraf savunmalarını yapabilmek için dosyanın içeriğine vakıf olmalıdırlar. Aksi taktirde savunmalarını neye göre yapacaklar. Dosyanın içeriğini bilmeden savunma yapmaya çalışmak haksızlık olur diye düşünüyorum. Biz olayları hep dünyevi yönüyle düşünüyoruz oysa bizim yaradılış sebebimizi de düşünmemiz lazım. Bunlar ikidir; birincisi Allah’ a itaat, ikincisi ise kula hizmettir. Allah’ a itaati hepimiz biliyoruz. Kula hizmet ise yine ikiye ayrılır: insanların faydasına olan şeyler için çalışmak, insanların zararına olan işleri ise def etmektir. Bir insan karşısındaki insana neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu çok iyi tahmin edebilir. Şayet biz bir zararı bir insandan uzaklaştıramıyorsak, bir yerde bir eksikliğimiz vardır. İnsanların fiziksel ihtiyaçlarını gidermek kolaydır ancak manevi boşluğu doldurmak çok zordur. Bu da ancak imanla mümkündür. İmanlı ve ihsanlı insanların bir araya gelmesini ve yapılanları değerlendirmesini isterim açıkçası. Biz ümmetiz ve inanmış insanlarız, ne zaman ki bizde ‘‘şuculuk-buculuk’’ başladı bizler o zaman ayrışmaya gittik. İstiklal savaşında sadece bir ordumuz vardı ve sadece bir düşman vardı. Yine sırt sırta verir birlik olursak zafer kaçınılmaz olur diye düşünüyorum.
7 / Abdulkadir Ünal: Örgütlerin içinde bulunduğu çevresel olaylarda yaşanan hızlı değişimler güvenlik güçlerinin bu olaylara zamanında ve etkili bir biçimde cevap verecek şekilde kendini dönüştürmek zorunda bırakmaktadır. İç güvenlik ulusal güvenliğin içerisinde ele alınıp 2001 yılında Amerika’ da ortaya çıkmış ve bu tarih milat olarak kabul edilmiştir. Nedeni de 11 Eylül olaylarıdır. Türkiye’ de ise iç güvenliğin resmi bir tanımı hala yoktur. İç güvenlik bir ülkenin coğrafi sınırları içericinde oluşabilecek tehdit ve tehlikelerden bertaraf edilerek vatandaşların refah ve huzur içinde güvenliğinin sağlanması ve daha sonra da devlete ve özel kişilere ait binaların her türlü sabotaj ve benzeri tehlikelere karşı korunması demektir. Bence bu konulara afet ve terör konuları da dahil edilmelidir. 1985’ de resmi gazetede yayınlanan kanunla bakanlık bu görevi merkez, taşra ve bağlı kuruluşlar olarak üçe ayırmıştır. Bunlar; emniyet genel müdürlüğü, jandarma genel komutanlığı ve sahil güvenlik komutanlığıdır. Emniyet ve asayiş içişleri bakanlığının sorumluluğunda olup, emniyet, jandarma ve gerektiğinde bakanlar kurulu kararı ile askeri kuvvetlerden de yararlanabilir. Sonuç olarak ülkemizde bankalar yağmalanıyorsa ve esnaf kepenk kapatmak zorunda bırakılıyorsa, suçsuz yere insanlar ölüyorsa bu demokratik bir hak değildir. Bu bir ihlaldir. Bu yüzden iç güvenlik paketi bir an önce çıkmalı ve uygulanmalıdır.
8 / Ersin Eryılmaz: Güvenlik meselesi adaletle ilgili bir mevzudur. Adalet terazisinin bir tarafında insan hakları var, diğer tarafında ise devletin güvenliği sağlamak için kullanmak zorunda olduğu müeyyide gücü. Terazinin tam dengede tutulabilmesi adaletin gerçekleşebilmesi için zorunlu bir husustur. Demokratik hak çokta benim hoşuma giden bir kavram değildir, çünkü demokrasi batının İslam coğrafyasına gönderdiği bir truva atıdır. Çünkü bakıyoruz Amerika nereye demokrasi götürmek istese orada milyonlarca insan katledilmektedir. Biz bunu insan hakları temelinde düşünecek olursak, devletler insan için vardır, toplumların güvenli ve huzurlu bir şekilde yaşamasını sağlamakla yükümlüdürler. Bütün devletlerin egemen olduğu toplumların can, mal, namus, akıl ve inanç özgürlüğü hakkını muhafaza etmek gibi bir sorumluluğu vardır. Ben devletin 6-7 Ekim olaylarında toplumun güvenliğini sağlama konusunda bir zafiyet gösterdiğini düşünüyorum. Bir devlet böyle bir zafiyeti göstermemelidir. Elbette ki toplumların inandığı ve doğru bildiği konularda kitlesel de olsa eylem yapma hakkı vardır. Ancak temel kriter gösterilerin şiddete yönelmemesidir. Bence insanların maskeyle yüzlerini gizleme hakkı da vardır. Çünkü yakın zamana kadar bizim yaşadığımız coğrafyada kendi halkını en büyük düşman olarak gören bir ideolojik anlayışla karşı karşıyaydık. Dolayısıyla bir vatandaş demokratik bir hakkını dile getirirken devlet tarafından fişlenmemek için yüzünü kapatmak isteyebilir. Keşke kendi halkının değerleriyle savaşan bir devlet ideolojisi değil de, kendi halkına hizmet etme ideali taşıyan devlet egemen olsaydı da bu tür sıkıntılar yaşanmasaydı. Bugün sevindirici olansa hükümetin böyle bir devlet yaratma çabasıdır. Yani halkına hizmet etme idealini taşıyan bir devlet. Bu Kemalist ideolojinin; yani halkı kendine düşman gören devlet ideolojisinin ortadan kaldırılması lazım. Zaten jandarma genel komutanlığının ordu içerisinde iç güvenliği sağlamak üzere belki en fazla personel sayısına sahip bir birim olması da bundan kaynaklıdır. Oysa ordunun görevi bu halkı dışarıdan gelecek saldırılara karşı muhafaza etmektir. Ben bu çerçevede profesyonel bir ordu oluşturulmasını ve iç güvenliğin de tamamen sivil otoritenin insiyatifine bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Bütün bu sorunlar ortadan kalsa, devletle millet arasında güven problemi olmasa bütün bu sorunlar dengesini bulur ve bizler de burada bu konuları tartışmak zorunda kalmayız. Ayrıca devletin de iç güvenlik zafiyeti göstermemesi gerekir. Şayet insanlar gösteri adı altında şiddet uyguluyorsa bu devlet tarafından engellenmelidir. Devletle millet arasındaki anlayış farklılığının ortadan kalkması gerekir, devletin gücünü kötüye kullanma endişesi var. Devletin ideolojik olarak milletin değerleriyle bütünleşmesi, milletin de kendi değerlerine sahip çıkması halinde problemlerin çözüleceğine inanıyorum.
9 / Muhittin Karabulut: Devletlerin halkını koruması için kendine has özelliklerinin olması gerekir. Jandarmanın içişleri bakanlığına bağlanması çok doğru bir karardır. Hep aynı kesimin maske takarak olay çıkarması kabul edilemez. Bu yol özgürlük ilan etmenin bir yolu değildir. Zaten siyasi arenada mücadele veren bir parti var ve ne yapılacaksa o partinin çatısı altında yapılması gerekir. Bu ülke hepimizindir güvenlik için ne yapılması gerekiyorsa devlet bunu yapmak zorundadır. Birlik olup ümmet bilinci içerisinde hareket etmeliyiz. Toplumu ezmemek şartıyla hükümetin yaptıklarının doğru olduğunu ve daha da yapılması gerekenler olduğuna inanıyorum.
10 / Mehmet Güleç: Ülkemizin içinde bulunduğu bu tür kritik dönemlerde gerçekten de tüm kesimler aklıselim hareket etmelidir. Söylemlere dikkat edilmeli, devlet ani refleksler göstermekten kaçınmalı ve yeni yasalar çıkarılırken daha dikkatli olunmalıdır. Ben molotofun silah olarak kabul edilmesini kesinlikle arzuluyorum. Yapılan olayların tasvip edilmesi mümkün değildir. Tüm kesimlerin yaşanan olayları kınaması gerekir. Şunu özellikle belirtmek isterim ki; coğrafyamızda ve inancımızda olmamasına rağmen 6-7 Ekim olaylarında yaşanan talan bu topluma hiç yakışmamıştır. Devlet 6-7 Eylül olaylarını bir milat kabul ederek vatandaşını korumak için ‘‘ kendine özgü ’’ kanunlarını çıkarabilmelidir. Bu kanunlar çıkarılırken de özümüze uygunluğu göz önüne alınmalıdır. Molotofun, maskenin ve taş atmanın kesinlikle önüne geçilmelidir. Böyle demokratik hak olmaz. Demokratik hak dediğin çıkıp meydanlarda isteklerini usulüne uygun bir şekilde dile getirmektir. Elazığ’ da bu kültür biraz yerleşmiş durumda ancak aynı şeyi için Doğu illeri ve İstanbul için söylemek pek mümkün değil.
11 / Hacı Ormanoğlu: Ben bir öneriyle başlamak istiyorum; şayet bu toplantılar canlı olarak veya sonradan televizyonlardan yayınlanırsa katılımcı da çok olur dinleyici de. Ayrıca burada konuşulanlar birçok yere daha kolay ulaşacaktır. O zaman beş yıldır gelmeyen milletvekillerinin de toplantılara ilgi göstereceklerine inanıyorum. Herkesin bir değişim anahtarına ihtiyacı vardır. Kürtlere ‘‘ Bıji Obama ’’ dedirttiler ve bunun hesabını nasıl verecekler bilmiyorum. Bu cümle tarihe geçecektir. Yıllarca kahrolsun Amerika deyip taraftar toplayanlar bugün kalksınlar ‘‘Yaşasın Obama’’ diyorlar. İkiz kuleler vuruldu ve binlerce insan öldü ancak biz hiç kan görmedik. Bizde ise ufacık bir olayda ise televizyonlar gözümüze soka soka özellikle kanlı görüntüleri yayımlıyorlar. Bu toplum gerildi o yüzden en ufak bir kıvılcımda bile patlıyor. Bundan dolayı medyanın da, toplum önderlerinin de kendilerini sorgulaması gerekiyor. Benim bir eğitimci olarak bir öğrencim gidip molotof kokteyli atıyorsa kendimi sorgulamam gerekir. Aynı şey anne babalar için de geçerlidir ve bu halka giderek genişlemelidir. Son olarak bonzainin çocuklarımız için çok büyük tehlikeler arz ettiğini belirtmek isterim, iç güvenlik paketinde bu sorunun ele alınmış olması çok sevindiricidir.
12 / Salih Çetin: Ben son günlerde Yüksekova’ da, Diyarbakır’ da ve Cizre’ de meydana gelen faili meçhul cinayetlere dikkat çekmek istiyorum. Aynı eylem türü yani kafaya sıkma, bunu halkın içinde ve gündüz yaparak halkta bir güvensizlik yaratma çabası var. Yakın zamana kadar böyle bir eylem türü yoktu. Geçen gün başbakanımızın genelkurmay başkanıyla yapmış olduğu görüşme sonrasında basına sızan ‘‘ Türkiye savaşa girebilir, iç ayaklanma çıkabilir ’’ söylemleri bu eylemlere biraz daha anlam kazandırmaktadır. Geçmişten gelen deneyimle bu tür küçük eylemler çok daha ciddi ve büyük olayların çıkmasına sebep olabilir diye düşünüyorum. Sanki devlet iç güvenliği sağlama konusunda aciz kalıyor algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu yapılan eylemlerle çözüm süreci de sabote edilmeye çalışılmaktadır. Uyanık olmak lazım, diyalogu amaçlayan bu tür toplantıları da sahiplenmek gerekir ve ancak o zaman sabotajlara karşı çıkabiliriz.
13 / Zülfü Biçerer: Bu meseleyi sezonluk değil de yıllık bazda ele almak istiyorum. İnsanın yaratılışında beş temel hakkı vardır. Aklın korunması, namusun korunması, canın korunması, malın korunması ve dinin korunması. Benim buradaki kardeşlerimden ricam ellerini vicdanlarına koyup, Gezi Parkı olaylarından bugüne kadar yaşananları bir gözlerinin önüne getirsinler. Türkiye’ nin iç güvenliği dış güvenliğiyle orantılıdır. Türkiye’ deki tüm olaylar Hacivat ve Karagöz oyunu misalidir. Şayet perdenin arkasındaki ellerden haberimiz yoksa işimiz zor demektir. Bugün Kobani’ de halk kalmamıştır. 200.000 insan güvenli bölge olarak tarihi ve kültürel bağları adına Türkiye’ ye sığınmıştır. Orada bulunan gruplar da Amerika’ nın eseridir. Türkiye iç güvenliğini tam olarak sağlasa bile kendisine sığınan kardeşlerini geri göndermesi mümkün değildir. Çünkü onların gidecek bir yeri kalmadı. Çıkarılan yasalar Türkiye’ de iç güvenliğin sağlanmasına yöneliktir. Ayrıca birleştirici, bütünleştirici ve toplumsal barışı sağlayacak şeyinde İslam olduğu unutulmamalıdır.
14 / Selahattin Gürgöze: Temennimiz odur ki; güzel günler göreceğimize olan inancımıza bu iç güvenlik yasa paketi gölge düşürmesin. Çözüm sürecini de sekteye uğratmamasını umuyoruz. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar yaşadığımız sıkıntılı günlerin tekrar yaşanmaması en büyük dileğimizdir. Ben şiddetin şiddeti doğuracağına inanıyorum. Çıkarılacak yasalar makul ölçüde olmalı, toplumu kucaklamalı ve insan haklarına saygılı olmalıdır diye düşünüyorum.
15 / Turan Çelik: Bu tür olayları ele alırken sadece günübirlik olarak ele alırsak, evdeki tozu kiri süpürüp halının altına atmaktan başka bir şey yapmamış oluruz. Elbette devletler güvenliklerini sağlamak zorundadırlar. Ancak bu yapılmaya çalışılırken daha radikal demokratik yasalar çıkarılmalıdır ki daha çabuk sonuca gidilebilsin. İnsanlar kendilerini istedikleri gibi ifade edemezlerse yaşanan olaylar kaçınılmaz olur. Son kırk yılı ele alacak olursak devletin güvenliği adına yapmadığı bir şey kalmadı. Ancak başarılı olamadığını da hepimiz gördük. Kürtler hiçbir zaman kendilerini siyasi alanda ifade etme hakkını bulamadılar. Ben Kürdüm, benim kızım başörtüsü takacak veya ben Aleviyim dedikleri zaman soluğu cezaevlerinde aldılar. Bugün bu ülkede 17.500 tane faili cinayet vardır. 4500 tane köy yakılıp yıkıldı ve insanlar metropollerde perişan bir halde yaşamak zorunda bırakıldı ve tüm bunlar sizin bahsettiğiniz devlette yaşandı. Resmi ideoloji kendisi gibi düşünmeyenleri ya sürgün etti ya da içeriye tıktı. 2013 Newrozunda okunan sayın Öcalan’ ın mektubuyla çözüm sürecine girildi. 6-7 Ekim olaylarına kadar da sürecin iyi bir şekilde işlemesi için herkes dört elle sarıldı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde ona yakın oy alan bu insan, halkı sokağa davet etmedi, sadece demokratik tepkilerini ortaya koymalarını istedi. Şiddet kimden ve nereden gelirse gelsin, kesinlikle tasvip etmiyoruz. Sonuçta bu olaylar 40 a yakın cana mal olmuştur, bu kabul edilemez. Benim için Filistin ne ise Şengal’ de odur, Kobane de. Bizler de burada üç gün üst üste Kobane ye destek yürüyüşü yaptık olay çıkmadı ve çıkmasını da istemedik.
16 / Yunus Güneş: Karşımızda bir iç güvenlik yasa paketi var. Biz şayet sonuca giden her yol mübahtır mantığıyla yaklaşırsak bahsedilen IŞİD ve Amerika’ dan hiçbir farkımız olmaz. Çünkü onlar da kafa kesmelerini iç güvenlik gerekçesiyle yapmaktadırlar. Aynı şekilde İsrail de Mescid-i Aksa’ ya saldırarak iç güvenliğini sağlamaya çalışmaktadır. O zaman Ak Parti’ nin iç güvenlik paketini tamamen kabul etmemiz gerekir. Bu mantıkla bakarsak o zaman IŞİD’ in yaptığı da doğrudur İsrail’ in yaptığı da. İç güvenlik paketinin şimdi ortaya çıkması çok manidardır. 90’ lı yıllardan itibaren ne zaman ki toplumsal dinamikler ortaya çıkmış o zaman bu tür güvenlik paketlerine başvurulmuştur. Çiller dönemindeki ‘‘ çocuk da olsa, kadın da olsa gereği yapılacaktır ’’ günümüzde Ak Parti hükümeti döneminde de devam etmektedir. Gezi olayları ve 6-7 Ekim olaylarıyla gördük ki hükümet kalkın sokağa çıkmasını ve demokratik tepkilerini ortaya koymasına tahammül gösterememektedir. İç güvenlik paketindeki ‘‘ Makul şüphe ’’ maddesi devletin polis devleti olmasına sebep olmaktadır. Jandarmanın içişlerine bağlanması da bu anlamda değerlendirilebilir. Mantık şu olmalı; beğenmediğimiz emperyalizmin babası olan Amerika’ da polis tarafından öldürülen siyahi bir insan yüzünden yüz binlerce insan sokağa çıkıp tepkilerini ortaya koyabiliyorlarsa, bizler de bu demokratik tepkimizi ortaya koyabilmeliyiz. Bugün yanı başımızda Kobane’ de insanlık dramı yaşanmakta ve bir o kadar da insani bir direniş gösterilmektedir. Bunu dile getirerek terörist mi oluyoruz. Kobane dediğimiz yer hemen yanı başımızdadır, tarihi, kültürel ve insani bağlarımız var. Bizim Türk devletinden istediğimiz IŞİD’ le olan silah bağlantısını kesmesidir. Bu isteğimizi dile getirmekle çok mu kötü bir şey yapmış oluyoruz acaba.
17 / Resul Şahin: Sonuç olarak diyebiliriz ki; bu barış sürecine artık halk sahip çıkmıştır. Bu nedenle yabancı bir üçüncü kişiye gerek yoktur. Her şeye rağmen üçüncü bir gözlemci istenecekse, bu milletin içinden çıkmış kanaat önderleri ve sözü sohbeti dinlenen insanlar olmasından yanayım. Oslo örneğinde gördüğümüz gibi üçüncü ülkeler asla bize yar olmazlar. Çünkü bu bölgede güçlü bir devletin olması adamların menfaatine ters düşmektedir. Bu durum da emperyalist düşüncenin bir sonucudur.
ÖNERİLER
Toplantılar yerel kanallardan canlı olarak veya sonradan banttan yayınlanırsa sesimizi daha geniş kitlelere duyurmuş oluruz, belki milletvekilleri de toplantılara katılma gereğini daha çok kendilerinde bulurlar.
ORTAK SONUÇ
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
80 den fazla sivil toplum örgütüne E-Mail, SMS, Sözlü olarak haber verildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
5 milletvekiline ve belediye başkanına E-Mail ve SMS atılarak toplantı hatırlatıldı.
MEDYA İLE
İldeki neredeyse tüm yazılı ve görsel basın davet edildi, üç yerel tv kanalı (Kanal Fırat, Kanal 23, Kanal E ) ve bir ajans katıldı.
KATILIMCILARLA
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ercan Sözüer / Elazığ kMM Girişimcisi