YER : Hatay Büyükşehir Belediyesi Meclis Toplantı Salonu
TARİH : 07.06.2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği ( Mevlüd Oruç – Yönetici)
2 / Antakya Tarım Platformu ( İrfan O. Hatipoğlu – Başkan )
3 / Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ( Nabi İnal – Başkan )
4 / Hatay Gönüllüleri Konseyi Derneği ( Tahir Dönmezer – Başkan )
5 / İnsan Hakları Derneği ( Mithat Can – Başkan )
6 / İnsan Hakları Derneği ( Hatice Can- Yönetici ) Bir kurumdan bir temsilci, diğerleri izleyici olabilir.
MESLEK ODALARI
1 / Harita Mühendisleri Odası (Kenan Kantarcı – Yönetici )
SENDİKALAR
1 / –
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Prof. Dr. Necat Ağca (MKÜ Ziraat Fakültesi)
2 / Prof. Dr. Yahya Kemal Avşar (MKÜ Ziraat Fakültesi)
3 / Dr. Tülay Atay Avşar ( MKÜ Ziraat Fakültesi )
4 / Mehmet Çardak (Araştırmacı- Yazar)
GÖZLEMCİLER
1 / –
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / –
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / –
MESAJ YOLLAYANLAR
–
DİĞER KATILIMCILAR
1 / Akan Sönmez
2 / Adnan Baktıaya
3 / Eda Dönmez
4 / Güner Uysal
5 / Mehmet Kaya
6 / Metin Bahan
7 / Seda Şahin
8 / Serap Semerci
9 / Sedat Baklacı
10 / Yahya Yıldız
MEDYA
1 / Antakya Gazetesi – Tamer Yazar
2 / Asi Gazetesi – Petek Hançer
3 / Atayurt Gazetesi – Mert Güzel
4 / Onuncu Köy Gazetesi – Halit Basık
MODERATÖR : Av. Ekrem Dönmez – (Hatay kMM Hamalı)
KONULAR :
Genel Konu : "Soma'nın Ardından: Türkiye'de İş Güvenliği"
KONUŞULANLAR
1 / Ekrem Dönmez –(Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı);
2 / Akan Sönmez – ( İş Güvenliği Uzmanı)
Hamburabi zamanından beri yasalarda yerini almış. Eski mısırda kölelerin verimli çalışması için fazla yemek yedirilirdi. Tarihçi heredot çalışanların daha verimli çalışması için besin değeri yüksek besinlerle beslenmesi gerektiğini söylemiştir. Berdardino ramazini işçilere koruyucu donanım ve meslek hastalıkları için sorulan sorulara Hangi işte çalışıyorsun ? sorusunu eklemiştir.
Sanayi devriminde fabrikaların hızlı çalışma temposu ve çalışanların deneyimsiz ve eğitimsiz oluşu iş kazalarını çok artırmış ve ölümlere neden olmuştur. İş güvenliği ilgili ilk çalışmalar İngiltere’de yapılmıştır. 1740-1804 yılları arasında 4-6 yaşındaki çocuklar 14 saat çalıştırılıyor tezgaha yetişmeleri için altlarına sandalye konuluyordu. İlk etepta yasalarla çalışma süresi 12 düşürülmüş daha sonra 10 saate indirilmiştir. Kapitalizm insan kanı üzerinde yükseliyor.
Gene İngiltere’de yasa ile 9 yaşın altındaki çocukların çalışması yasaklanmış. 10 yaş altında çocuklarında madende çalışmaları yasaklanmıştır.
1828 bir alman generali orduya almak için sağlam genç erkekler bulamadığından genç yaşta çocukların fabrikalarda çalışmasının önlenmesini kraldan istedi. Böylece gençlere ilkokul zorunluluğu getirildi .
Sosyalist ülkelerde ise sistem kendi içinde denetim mekanizmasını kurmuş ve denetimin çalışanlarca yapılmasını sağlamıştır. SSCB’de Bağımsız sağlık örgütleri kurulmuş ve koruyucu hekimlik konusunda önemli çalışmalar yapılmıştır. 1922’den sonra birçok eğitim araştırma merkezi ve enstitüler kurulmuştur.
Dünya savaşlarında askeri eğitim sırasında verilen zayiat düşmanın verdiğinden daha fazla olduğu tespit edildi. Güvenlik kalite kazalar ve verimlilik arasında bir bağıntı kabul edildi.Osmanlıda dilâver paşa nizamnamesi hazırlanmış ve maadin nizamnamesi yayınlanmıştır.
TBMM’de ilk hazırlanan yasalar arasında Zonguldak ve Ereğli kömür havzaları için kanun çıkarılmıştır.1930 umumi hıfzıssıhha ve belediyeler kanunu çıkarılmıştır. 2003 4857 sayılı iş kanunu, 2012 6331 sayılı iş güvenliği kanunu
İŞÇİLER AÇISINDAN İŞ GÜVENLİĞİ
Avrupa kıtasında sanayi devrimi ile işçi eylemleri neredeyse yaşıttır. Gerek iş kazalarının çokluğu gerek çalışma şartlarının ağırlığı Avrupa’da sürekli bir sınıfsal farkındalık yaratmıştır. Bu farkındalık iş sağlığı ve güvenliği kültürünün gelişmesini sağlamıştır. Doğal olarak kendimizi Avrupa ile kıyaslarken bu birikim farkını unutmamak gerekir.
Osmanlıda cılızda olsa bir işçi sınıfı vardı ve ona rağmen işçi hareketleri vardı. Hatta bu hareketleri engellemek için polis nizamnamesi çıkarılmıştır.
Türkiye cumhuriyeti kurulduktan sonra takriri sükûn kanunları işçi hareketlerinin gelişmesini önlerken genel olarak güvenlik kültürünün yerleşmesini de engellemiştir. Her zaman yasalarda olan iş sağlığı ve güvenliği maddeleri dokunulursa masumiyetleri bozulur noktasında tutulmuştur. Maden ocaklarında birçok grizu patlaması ve göçüklere rağmen ve inşaat sektöründe birçok ölümlü iş kazalarına rağmen ne çalışma prensibi değişiyor ne de bunları engellemek için ek önlemler alınıyor.’’ FITRATINDA VAR’’ mantığı daha önce keşfedilmiş olsa gerek. Yasalar vitrinde korunurken uygulanmaları için hiçbir çaba söz konusu değildir. Yasaları incelediğimizde birçok aksaklık görülebilir ama biz daha bunları tartışacak durumda bile değiliz. Çünkü mevcut yasalar bile birçok kazayı önlemeye yeterli iken uygulanma aşamasına geçilmesinin daha zaman alacağını sanıyorum. Somadaki iş kazası mevcut yasaların uygulanmaması nedeniyle meydana gelmiştir. Tabii ki şirket onu hukuki yönden en az başını ağrıtacak açıklamaları yapacaktır. Çok bir anlam taşımayabilir; Mevcut yasaları uyguladığınız zaman madende kaza çıkması çok zordur. Kurallara uymadığınız zaman ise kaza çıkması kesindir. Gene de soma ‘da olan ihlalin ani geliştiğini düşünmüyorum daha çok üretme hırsı bazı temel kuralların güvenlik için bırakılan payında uzun süren bir ihlalin olduğunu söyleyebilirim. Basit bir örnek vermek gerekirse grizu patlaması metan oranının %4’ü aştığı durumlarda meydana gelir. Yasal olarak ise metan gazı oranı %2’yi geçemez ama siz %3 metan gazı oranı ile uzun süre çalışabilirsiniz. Yasa o kadar ayrıntılı ki ayrıca başka kaynağa başvurmanız bile gerekmeyebilir. Soma’daki iş kazasını ben bedava kömürlerin diyeti olarak görüyorum.
Mühendislik açısından bakıldığında iş kazaları %98’i önlenebilir kazalardır. %88 kaza tehlikeli hareketlerden %10 kaza oranı ise tehlikeli durumlardan kaynaklanmaktadır. Bu da gösteriyor ki kazaların büyük çoğunluğu eğitim eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Yapboz tahtasına dönen eğitim sisteminde meslek liseleri yerine düz ve imam hatip liselerinin kurulması; eğitimin en büyük handikabıdır. Toplumun iş kazalarına karşı korunması dua ile değil eğitim ile olur. İş güvenliği ders olarak ilkokuldan başlayarak verilmeli ve güvenlik kültürünün oluşması sağlanmalıdır. Yasada işverene yüklenen iş sağlığı ve güvenliği eğitimini devlet üstlenmeli ve denetlemelidir. Çünkü işverenler işçilere verilmesi gereken zorunlu eğitimin gerek zamanına gerek içeriğine müdahale etmektedir.
İş güvenliği uzmanı işin neresinde duruyor?
Yasa iş güvenliği uzmanına büyük sorumluluk yüklüyor. Bir iş kazasında işverenin ortağı sayılıyor. İş güvenliği uzmanı işvereni uyarmakla yükümlü uyarılarını bir deftere yazıyor ve yazdığı zaman bu sorumluluğu işverene atmış oluyor. Çok tehlikeli durumlarda işveren önerileri uygulamazsa bakanlığa ihbar yükümlülüğü de var. Bakıldığında baştan sakat bir mantık size iş veren birini ihbar etmeniz isteniyor. Acaba kaç uzman işverenini ihbar eder merak ediyorum? Geçim derdiyle uğraşan ve hiçbir özlük hakkı olmayan uzman işsizlik riskine rağmen işverenini ihbar eder mi?
Toplumdaki biat kültürü her iş kazasının ardından takınılan kaderci yaklaşım bundan sonra oluşacak kazaların engellenmesinde en büyük engeldir. Çünkü bu iş kazası sonrasında ölenlerin ailelerine yapılacak gerek yardım kampanyaları ile gerek hükümet ve işverenin vereceği sadaka tarzı ödemeler bu kaderci yaklaşımla birleşince gelecekte onarılması güç toplumun yaşama kalitesini azaltan bir kültürün oluşmasını sağlamaktadır. Bu tazminatlarla bu kazanın üstüne beton dökülecek ve bir daha olmaması için dua edilecek ama çalışma koşulları ve iş güvenliği olduğu yerden kıpırdamayacaktır. İş kazalarına kahramanca giden bir toplum iş kendi haklarını korumaya gelince neden meydanı bırakıp evlerine gider?
3 / Mevlüd Oruç ( Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği );
İş kazaları adı altında her 6 saatte bir işçimiz, her gün 4 işçimiz hayatını kaybediyor. İş kazaların da Avrupa da 1. dünyada 3. sıradayız. Ülkemiz ucuz canlar cumhuriyeti haline gelmiştir. Maden katliamları, trafik katliamları, iş kazaları adı altında katliamlar, kadın katliamları, çocuk tecavüz ve katliamları, askerde intihar etti katliamları, Afyon Kara hisar kışla katliamları, Emniyet penceresinden atladı katliamları, Ermeni, Alevi, Rum, Süryani, Kürt katliamları, Roboski, Reyhanlı, Gezi parkı katliamları ve onlarca diğer katliamlar ülkemiz de insan hayatının ucuzluğunu gösteriyor. Ülkemizde yurttaşların artık eceli ile ölmesi bir şans olarak görülür hale gelmiştir. Devlet olmanın, siyasetin, partilerin ilk hedefi ülkemizi ucuz canlar ülkesi olmaktan kurtarmak ve 76 milyona insanca yaşam standardı sunmak olmalıdır. Gelişmiş ülkeler iş kazalarını nasıl önlemişlerse yapmak zorundayız. Gelişmiş ülkelerde, kayıp kontrol analizleri, Risk değerlendirme çalışmaları, Yasal düzenlemeler, denetim ve eğitim ile iş kazaları %98 oranın da azalmış. Hükümetlerimiz vurguncu sermayeyi, vahşi kapitalizmi korudular, kolladılar. Daha önce göz yumulan, kollanan, korunan, ağabeylik yapılan vurguncu sermayenin kendisi bu dönemde artık iktidar olmuştur. Ekonomi, siyaset, yürütme, yargı, yasama, basın-yayın vb bütün alanlarda artık vahşi birikim anlayışı baş belirleyendir. Bu anlayışın hakim olduğu ekonomilerde işçi ölümleri çok olur. “Çağdaş ekonomi düzeyine varmak” için başlangıç noktası uluslar arası çalışma örgütünün (İLO) “Madenlerde güvenlik ve sağlık sözleşmesini” imzalamak ve gereklerini eksiksiz yerine getirmek icap eder. İç denetim yollarını kolaylıkla bertaraf eden hükümet ve vahşi sermaye dışarıdan gelecek denetimden kaçıyor. “Aynı maddeler bizde varmış, İLO sözleşmesine gerek yokmuş” bahanesi ile sözleşmeyi imzalamaktan kaçıyor. İLO sözleşmesini imzalamamak işçi ölümleri devam edecek anlamını taşır. Çünkü biz seçtiğimiz vahşi birikim anlayışı nedeni ile insanlarımızın iş kazalarında ölmesini engelleyecek oto kontrolü kaybettik. Soma katliamı açıkça göstermiştir ki iç dinamiklerimizi, iç denetim mekanizmamızı felç etmişiz. Çünkü biz takkiyeci bir ülke ve toplum olmuşuz. Çünkü ülkemiz de yasaları çıkarmış gibi yaparız. Yasaları uygulamış gibi yaparız, tedbirleri almış, eğitim vermiş gibi yaparız. Bakanlar, müfettişler, sendikacılar denetimi yapmış gibi yaparlar. Ardından işçilerimiz mış, miş yapmadan, hiç te takkiye yapmadan gerçekten ölürler. Hükümetlerimiz, ülkemizin zenginliklerini yem olarak kullanabiliyorlar. Bu amaçla bütün yer üstü ve yer altı zenginliklerimizin satış, kira, irtifak, takas, tahsis, devir vb her türlü tasarrufa yönelik işlemler bir genelge ile başbakana bağlandı. Bütün ülke ekonomisini başbakan kendisine bağladı. Bu makul bir durum değil ve felaketlere davetiyedir. Olması gereken ise, tüm zenginliklerin yerel yönetimler ve genel yönetim arasında paylaşılmasıdır. Yerel yönetimler sorumluluk ve yetki almalı, denetim yapmalı, her türlü tasarrufta bulunabilmeli ve Ankara ya payını göndermelidir. Yerel Yönetimler kendi bölgelerinde enerji, maden, sanayi, vb her türlü işletmenin işçi sağlığı ve güvenliği açısından tam yetkili ve sorumlu olmalıdır. İşletmeleri, Bakanlıkları, sendikaları, İş güvenliği uzmanlarını uyarma ve işletmeyi kapatma yetkisi olmalıdır. Örnek veriyorum. Hatay ilimizde bulunan enerji santralleri ve maden vb işletmelere yerel yönetimler hizmet götürüyor. Bu işletmeler her türlü kirliliği Hatay da yapıyor. Fakat bu firmalar vergilerini başka illerdeki vergi dairesine yatırıyor. Dolayısı ile vergi dairelerinin büyük şehir belediyelerine vermesi gereken pay alakasız başka bir il’e gidiyor. Bu işleyiş adaletli değildir, değişmelidir. Hatay'da ki maden enerji ve bütün işletmelerin payı Hatay BŞB' ne gelmelidir. Ülkemiz gibi geri bırakılmış ülkelerde yurttaşlara ilk önce canım feda olsun kültürü benimsetilir. Ama hep yoksulların canı feda olur. Sendika ağaları, patronlar, hükümetler kan parası ödeyerek sıyrılıyor. Şehitlik edebiyatı, dualar, timsah göz yaşları, mevlit okutmalarda eşantiyon, promosyon oluyor. Bu topraklarda “Önce tedbir sonra tevekkül” emri vardır. “Bir nefsi öldüren bütün insanları öldürmüş gibi olur” felsefesi ve anlayışımız var.
4 / Prof. Dr. Necat Ağca;
Aslında Türkiye’deki esas sorunumuz yasa ya da yönetmelikleri çıkarmak değil bunları uygulaya bilmek ve etkinliğini takip edebilmektir. Herhalde eskiye göre çok daha iyi iş güvenliği yasası çıkması iş güvenliği elemanlarının yetiştirilmesi kurslara bağlanması gibi… Türkiye’ de ve diğer ülkelerde yaşanan iş kazalarındaki sıralamaların özünde yatan neden şudur. İnsanına değer veren insanını bir tahta parçasından ya da herhangi bir maddeden farklı gören toplumlarda iş kazaları olmaz yada minimum düzeydedir. Ama bir insanla bir tahta parçasını aynı gören, ölen ölür kalan sağlar bizimdir felsefesiyle hareket eden toplumlarda iş kazaları sürekli olur, olmaya da devam edecektir. Bugün genel gündemin konusu SOMA olarak değerlendirildi, ama o kadar çok sektörde iş kazası var ki bir ara hatırlarsınız İstanbul’da tershanelerde hemen hemen her gün bir işçi ölüyordu . Daha sonra 3. Köprünün ayağı çöktü orda kaç işçi öldü bilmiyorum … bunu çoğaltmak çok mümkün sanayi sektöründe inşaat sektöründe her tarafta insanlar ölüyor benim esas vurgulamak istediğim bu. Yani hümanist yaklaşan yönetimlerin olduğu ülkelerde iş kazaları olmaz ve yine bu işle denetimde görevli insanların da hümanist yaklaşıyorlarsa bunların yapacağı denetim de gerçek anlamda bir denetim olacaktır şimdi ben burada kimseyi suçlamak için söylemiyorum SOMA kazasını denetlemeye gelenlerin nasıl denetim yaptığını basın yayın organlarından öğrendik eğer doğruysa felaket bir şey madene bile inmeden herhangi bir eksiği yoktur raporu verilmiş bu iddialar doğruysa az önce söylediğim tünellerin üzerlerindeki tahta parçaları ile ölen insanlar arasında hiçbir fark yoktur demektir.
5 / Mithat Can ( İnsan Hakları Derneği Başkanı );
17 aralık yolsuzluk olayı tartışılırken dediğim gibi kapitalist sistemin gereği yerine gelmiştir. Karına kar katmak için yolsuzluk, talan ve soygun. Sistemin gereği olarak çeşitli iş alanlarında bu tür kazaların olması kaçınılmaz. Çünkü vahşi kapitalizm kar hırsı ile İnsanların emeğini sömürmek amacıyla kuruludur. Yıllardan beri kapitalist sistemin demokrasi ile yönetildiği iddia edilse de yetiştirilmeye çalışılan yeşil kuşağın bugünkü yönetimde olması ve darbelerden beslenilme kapitalizmi daha da vahşileştirdi ve hukuka adalete emeğe saygı değil bilimi ön plana koyan bir anlayış değil kader ve tevekkül anlayışı ile yönetim sağlanmaya çalışılıyor. Gerekli tedbirler alınmazsa “olacağı bu” anlayışı hakim olmaya devam edecektir.
İş kazalarını önlemenin ilk adımı insana değer vermektir. Emeğin karşılığını vermektir. İşletme kapasitesinin çok ötesinde çalışmanın sonucu olarak kazalar olağan karşılanmaktadır. Onun için hukuk uygulanmalı, emeğe ve insana değer verilmelidir. Bilim ve teknoloji tanınmaz ise sonucu soma olur ve ölümler olur. İnsanın bir tahta parçası, eşya olmadığını bilerek yasaları uyarlamak gerekmektedir. fakat bu mümkün değil ne yazık ki. Çünkü devlet ile işletme sahipleri tek elde toplanmıştır. Bu temeldeki bir ilişki kapitalist sistemi de aşan aşiret sistemini işaret eden bir anlayıştır. Bu anlayış aşılarak maliye trafik ziraat su vs. tüm hususlarda işbölümlerinde uzman kişiler çalıştırılmalıdır. Aksi halde iş kazaları önlenemez.
6 / Mehmet Çardak (Yazar);
12 Eylül hareketi ilk darbeyi sendikalara vurmuştur. Hem kapatılmış ham de mallarına el koyulmuştur. İkinci olarak da, Özal başbakanlık döneminde Türkiye’ de denetim sistemine savaş açmıştır. Şimdi ki iktidar ise denetim sistemini bitirmiştir. Kamu kurum ve kuruluşlarında bağımsız denetim yoktur. Sipariş üzerine raporlar verilmektedir. Önemli olan yasalar değil yasaların uygulanmasıdır. Bugun taşeron firmada çalışan işçiler yasanın verdiği haklara göre değil, işverenin keyfine göre çalışmaktadır. İzin hakkından feragat, ücretsiz fazla mesai yapmak zorundadır. Aksi halde işsiz kalacaktır. Çünkü şikâyet halinde başvurabilecekleri denetim mekanizmaları yoktur. Tek yol hak aramak yani işsiz kalmaktır. Devletin desteğinin yokluğu, yargının geç tecellisi sebebiyle hukuk devleti ortadan kalkmıştır.
7 / Yahya Kemal Avşar ( MKÜ Ziraat Fakültesi );
İş güvenliğinde sıkıntılarımızdan biri genetik kodlarımızda bilgi toplumu yerine inanç toplumu olmamızdır. İnsan kaynaklarımızı yeterince değerlendiremeyince onları koruma görevi yukarıdaki otoritelere bırakılıyor. İnsan kaynakları, haklarını koruma örgütlenme bir araya gelme işlevini yerine getirilebilseydi aşağıdan yukarıya bastırılmış bir yapı oluşturulabilirdi. Soma da toplu katliam olduğu için dikkati çekmektedir. Teker teker her 6 saatte bir işçi kaybediyoruz özellikle de inşaat sektöründe.
8 / Hatice Can (İnsan Hakları Aktivisti);
12 Eylül sendikaları da dağıttı kamusal alanlardaki taşeronlaştırma yoluyla sendikasızlaşmayı getirdi örgütlenmenin önünü yaşamın her alanında tıkadı. Ama 12 Eylül den sonra bir takım uluslar arası sözleşmeler imzalandı uzun süre var olduktan sonra sendikalar yasası çıktı. Neoliberal dönüşümün sermayenin önünü açan Türkiye’ nin tamamını sermayenin önüne açan bütün değerlerimizi talan ekonomisi ile sermayenin önüne veren sınırsız kar hırsı ile davranan sermayenin önünü açan bir yönetim biçimi ile yönetiliyoruz şuanda. bu yönetim biçiminde insan yok, insan faktörü yok, insan canı yok, insan kanı yok tersine çok ucuz bedava… iş güvenliği deniliyor iş güvenliği, işçi nerde?
Biz yalnız maden işçilerinde değil tersane işçilerin de kot taşlama işçileriydi değil mi bir dönem çok sık hastalanarak öldüler kot taşlama işçileri bir yandan medya bir yandan örgütler bir yandan duyarlı insan hakları aktivistleri derken örgütlenme alanı çok dar. Türkiye’nin geldiği noktaya baktığınız da örgütlenme alanının nüfusa oranla çok düşük olduğunu görüyoruz. SOMA da ortaya çıktığı gibi sarı sendika dediğimiz işveren eliyle kurdurulan ve o sendikaya kaydolmazsanız bu madende çalıştırılmazsınız tehdidi ile sendika üyeliğine zorlanmışlardır. Takke düştü, kel göründü; fakat çözüm ne? Demokratik standartlar, demokratik toplum hayatın bütün alanlarında özgür bireylerin kendi hakları kadar başkalarının haklarını koruması, savunması, demokratik toplumu oluşturarak denetlemeyi o şekilde yapması, işçi sağlığı ve işçi güvenliği kavramının yerleşmelidir, insan faktörü olmalıdır. Bütün çalışma alanlarında, en önemli şey insanı ve insanın yaşam hakkını temel almaktır. İnsanlar kendi acıları ile baş başa kalırken, kendilerine bir güvence sağlanması için mücadele etmeye başladılar. Hak arama bilinci ile bir kıpırdanma var. İşçi ölümleri ile mücadele, ancak demokratik toplum ve insanı temel alan yapılanmanın oluşması ile mümkün olacaktır.
9 / Kenan Kantarcı (Harita Mühendisleri Odası);
Şantiye sahasında yaptığımız bir iş görüşmesi sırasında şantiye çalışanlarımın her türlü kaza ile karşı karşıya kalabileceklerini söyledim. Çalışanları sigortalarız cevabı ile karşılaştım fakat sigorta bu çocukları korumaya yeterli değildi. Yaşadığım ikinci bir olay ise, 30 metre yüksekliğinde bir çalışma ortamında vinç çalışır durumda iken üretim sırasında kask, önlük ve botlarla iş güvenliğimiz sağlanmaya çalışarak çalışmamız istendi. Sonuç olarak şu ki yasalar olsa da önemli olan iş güvenliği zihniyetinin sağlanmasıdır.
10 / Adnan Baktıaya (Avukat)
Yasal düzenlemeler iş güvenliği uzmanlığı mesleğini ortaya çıkardı. Yasalara göre bu uzmanların denetleyici ve onaylayıcı görevleri mevcuttur. Noter tarafından onaylı defter uzman eğitim ve denetimlerinden sonra işletmenin yasaya uygun olup olmadığının notları tutulur. İş güvenliği uzmanları serbest olarak çalışır denetleme yapar fakat ücretlerini denetledikleri şirketler öder. Bu sebeple uzmanlar işsizlik tehditi ile karşı karşıya kalmaktadır. Uzmanların gelirleri işletmeler tarafından karşılanmalıdır. Yasaların bu konuda eksiklikleri mevcuttur.
Yerel Konu : “Asi Nehri, Kuraklık ve Su Sorunu”
KONUŞULANLAR
1/ Önder Parlakyıldız –(Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı );
Birinci bölümü özetlemek gerekirse, Kayıt dışı çalışma ve Taşeronlaşmayla ilgili mücadele edilmesi gerektiği, yasa eksikliğinden ziyade uygulama eksikliği olduğu, madenlerin kapasitelerinin çok üzerinde çalıştırılmasının bu tür facialara sebebiyet verdiği, yönetimlerin bu konuda daha etkin hale getirilmesi gerektiği, kağıt üzerinde denetimden derhal vazgeçilerek etkin ve gerçek bir denetim mekanizmasının hayata geçirilmesi gerektiği, denetimi yapan iş güvenliği uzmanlarının ücretlerinin, denetimini yaptığı işletme tarafından ödenmesinin yanlış olduğu, sigorta, kask, bot ve önlüklerle insanların korunamayacağı ve bu tip yetersiz ve göstermelik önlemlerle iş kazasının yol açtığı ölümlerin önüne geçilemeyeceği bilincinin yerleşmesi gerektiği vurgulandı.
2/ Prof. Dr. Necat Ağca;
(SUNUM EK OLARAK VERİLMİŞTİR)
Yazın asi nehrinde su yoktur. Toplantının tanıtım yazısında içinden nehir geçen nadir şehirlerden biri denilmiştir. Ben Hatay ile yine içinden bir nehir geçen başka bir şehri kıyaslamak istiyorum. Bu da eski şehirden geçen porsuk çayı. 1960 da porsuk çayı çok kirliydi. Avrupa güvenliği ve iş birliği teşkilatı tarafından 2002 yılında porsuk çayının Avrupa’nın en kirli sularından biri olduğu rapor edilmiştir. Ancak porsuk çayı çeşitli projelerle ıslah edilerek şu anda taşımacılıkta kullanılan bir çay haline dönüştürülmüştür. Asi nehrindebizler vatandaşlar olarak üzerimize düzen görevleri yaparsak porsuk çayı olabilir.
Hatice Can: Asi nehri taşımacılıkta kullanılabilir mi?
Prof. Dr. Necat Ağca: Yazın 4 ay suyun olmayışı ve kirli olmasından da kaynaklı olarak taşımacılıkta kullanılması zordur. Özellikle temiz kalması konusunda vatandaşlara çok fazla görev düşmektedir.
Mehmet Çardak: Asi de suyun 12 ay akması nasıl sağlanabilir?
Prof. Dr. Necat Ağca: bu sorunun cevabı aslında biraz politik bir meseledir. Bu da asinin doğduğu yerden kaynaklı bir durumdur.
3/ Mevlüt Oruç (Akdeniz Kültür Ve Dayanışma Derneği Yön. Kur. Üyesi);
Sera etkisi ile yağışlar acısından dünyanın bir bölümünde artış, fakat ülkemizin de dâhil olduğu bölümde azalma ve istikrarsızlık görülüyor. Yani alıştığımız mevsim normalleri, artık istisnadır. Anormallik, düzensizlik, şiddetli kuraklık, şiddetli yağış, şiddetli sıcak, şiddetli soğuk artık kalıcıdır. Uzun vadeli düşünmek ve stratejilerimizi, plan ve programlarımızı, tedbirlerimizi ona göre almamız gerekiyor. Su kaynaklarının yönetimi ve su yönetimini artık ciddiyetle almamız zorunludur. Görünüşte ve sözde Türkiye’de su ile ilgili kurum ve yasa çokluğu var. Fakat ihtiyaç halinde kurum ve yasa eksikliği var. Çokluk boşluk yaratıyor. AB uyumu çerçevesinde yapılacak olan yasal düzenlemelerin en önemlilerinden biride “Çerçeve Su Yasası”dır. Ülkemizin maalesef hala geniş kapsamlı bir Su Yasası yoktur. Ülkemizin en önemli arazilerinin bulunduğu ilimizde çiftçiler yazın kuraklıkla, kışın sellerle boğuşmaktadırlar. İlimizdeki kuraklık ve su sıkıntısının nedeni genel olarak ülkemizi içine alan küresel ısınmanın etkisi olmakla birlikte İlimizde geçmişte yapılan ve hala yapılmaya devem edilen yanlış uygulamalarında etkisi büyüktür. Amik gölünün kurutulması ile birlikte Hatay da iklim değişti. Bölgede yağışlar düzensizleşti. Ortadoğu’da su önem açısından Petrolun önüne geçmiş vaziyettedir. Amik gölünü tekrar canlandırmanın yollarına bakmalıyız. Amik gölü ilimizin su sıkıntısını gidereceği gibi ekonomik getirisi büyük olacaktır. Ülkemizin bölgedeki siyasi etkinliğini artıracağı da açıktır. Amik gölü aynı zamanda yer altı sularımızı besleyen doğal bir depo idi. Yer altı sularımız gün geçtikçe azalıyor ve daha derinlere gidiyor. Eğer Amik gölünü tekrar canlandırmayacaksak, göl yatağının olduğu yerlerde (ve başka yerlerde) yer altı barajları inşa edebiliriz. DSİ ve su ile ilgili tüm kurumlara öneriyi yapıyorum. Gelişmiş ülkelerde kullanılan yer altı barajı ülkemizde Ankara Elmadağ da yapıldı.Yer altı barajlarında suyun buharlaşma düzeyi çok düşüktür. Yeraltı barajlarının ömrü uzun ve maliyeti düşüktür. Ayrıca yer üstünde alan kaplamaz, toprak, yeşil, ağaç ve hayvanlara zararı yoktur. Amik ovasında hem yaşanan sellere ve hem de kuraklığa çare olur. Ankara’da yer altı barajını BŞB içme suyu için inşa etti. Yer altı barajlarını yaz aylarında görülen içme suyu sıkıntısını gidermek için Hatay BŞB' ne ve bütün ilçe belediyelerine öneririm. Son bir iki yılda ilimiz ikliminde yaşanan şiddetli istikrarsızlıkta Vahşi enerji şirketlerinin mal bulmuş gibi Hatay’a ve özellikle Samandağ ilçemize akın etmelerinin etkisi vardır. Çünkü Rüzgâr Enerji Santralleri(RES) hava akımlarının doğal dolaşımını bozması nedeni ile iklim değişikliğine sebep olur. Büyük Rüzgâr tribünlerinin bulunduğu yere yakın bölgede hava yükseğe taşınıyor. Bu durumda bulut oluşumu ve rüzgâr hızı etkileniyor. Sonuç olarak Tribünlerin faaliyete geçmesi ile birlikte sıcaklık artıyor. Bu değişim doğal hayatı ve bölgesel iklim koşullarını etkiliyor. Dev rüzgâr tribünlerine yoğun bir şekilde müsaade eden, göz yuman bütün yetkililer sorumludur. Asi nehrinin kullanımı konusunda ülkemizin Lübnan ve Suriye ile anlaşma yapması şarttır. Asi nehrinin % 73 ü bizim dışımızdadır. Suriye anlaşma yapmıyor şeklindeki bahaneye sığınamayız. Rejimlerinin niteliğini görmeden İsrail, İran, Rusya hatta körfez ülkeleri ile çok güzel anlaşma yollarını buluyoruz. Aynı güzelliği Suriye ve özellikle Asi nehri konusunda görmek istiyoruz. 2011 yılında temeli atılan ortak dostluk barajının sürdürülmesi, suyun biriktirilmesi, suyun verimli kullanılması için barajların birlikte işletilmesi sağlanmalıdır. Asi havzasının arazi kullanımı ve ürün desenlerindeki değişimler su akımını ve su ihtiyacını etkiler. İngiltere 1800’lı yılların başında Asi ve Fırat üzerinde projeler geliştirmiş ve iki gemi inşa ettirmiştir(1834). Maalesef biz iki yüz yıl sonra bunu hayal bile edemiyoruz. Yüzey suları ve yer altı sularını temiz tutabilmeliyiz. Çöpümüzü, kanalizasyonumuzu, Sanayi atıklarımızı Asi nehrine ve bağlı derelere akıtmaktan vazgeçmeliyiz. Yüzey suyu depolama tesisleri, yer altı barajları, yer altı sularını besleyecek suni beslenme tesisleri düşünmeliyiz. Tarım alanında damlama ve yağmurlama gibi, suyu daha tasarruflu kullanan, buharlaşmayı minimuma düşüren yöntemlerin desteklenmesine devam edilmelidir. Bütün bu konularda komşu ülke Suriye ile de ortak bir koordinasyona gidilmelidir.
4/ Kenan Kantarcı (Harita Ve Kadastro Mühendisleri Odası );
Asi nehri ve kuraklık konusunun çözüm noktasında daha önceki bir belediye başkanı bir gezi esnasında bir yerde gördüğü bir balondan barajı kalkıp asi nehrine düşünmesiyle psikolojik bir faciayla karşı karşıya kaldık.
Asi nehrinde oluşan durumun çözümü tamamen maddiyata dayalıdır. İşin birde kurumlar arası bir koordinasyon sorunu vardır. Asi nehrindeki problemlerin kesinlikle ekonomiye dayalı bir çözüm sistemiyle mevcut sıkıntılar giderilebilir.
5/ Akan SÖNMEZ (İş Güvenliği Uzmanı); Asi nehri bizim mahalleye yılda bir iki kere taşardı ancak 2000’li yıllardan bu yana böyle bir durum yaşanmadı ve ciddi bir iklim değişikliği söz konusudur.
Mehmet Çardak: Amik ovasını tekrar eski haline geri getirebilir miyiz?
Prof. Dr. Necat Ağca: Amik gölü kurutulmadan önce asi nehrini beslediği ve bu nedenle asi nehrinde 12 ay boyunca suyun olmasının nedeninin bu olduğu şeklinde duyumlar aldım.
Amik gölü kurutulduktan sonra önemli iklim değişikliği olmuştur.
İkinci bir neden ise, asi nehrini 12 ay su akar duruma getirmek birazcık da hükümetler arası antlaşmalara bağlıdır.
Belediyece önerilen kanalizasyon suyunu arıtıp nehre verme projesi de pek mümkün gözükmüyor.
Amik gölünün şu anda canlandırılması mümkün değildir. Çünkü oraya havaalanı yapılmış durumdadır.
Kırıkhan tarafında olan karasu gölünün ıslahı konusunda üniversitenin bir çalışması var.
Yer altı barajları Hatay için değildir. Çünkü taban suyu çok aşağılardadır.
Kış yağışlarının toplanabilmesi için taşkın barajlarının yapılması lazım.
Mayıs ve haziranda çok şiddetli yağışlar olmasına rağmen barajlardaki su seviyesinde bir yükselme olmamıştır. Bunun nedeni ise betonlaşmadır. Yağmur eğer toprakla buluşmuyorsa o direk denize akar ve dolayısıyla barajlardaki su seviyesinde bir yükselme gerçekleşmez. Hızlıca betonlaşmadan uzaklaşmak gerekir.
Yaptığımız yer altı suyu çalışmalarında çiftçilerin yeraltı suyunu kirlettiğini tespit ettik. Nasıl kirletiyor derseniz fazla gübre kullanarak. Yer altı sularında insan sağlığına çok zararlı etkenler tespit ettik. Bunun nedenide çok fazla fosforlu gübre kullanımıdır. Kaldı ki bu yer altı sularının çoğu yerde içme suyu olarak ta kullanıldığını öğrendik. Bu durum vahimdir ve önlem alınması lazımdır.
Hatice Can: yer altı sularından tarımda sulama konusunda yararlanılması sağlanamaz mı?
Yer üstü sularının kullanımı yer altı sularının kullanımına göre daha ucuz olduğundan mı yer üstü sularının kullanımı daha çoktur?
Prof. Dr. Necat Ağca: Asi nehrinin suyunun çiftçiler tarafından setlerle kesilmesi asi suyunun azalmasında bir etkendir. Ancak yaz dönemlerinde asi de su hep azdır.
Yer altı sularının tarımda kullanımı oldukça fazladır.
Sularla ilgili çok fazla yasamız var ancak bunları uygulama konusundan çok ciddi sıkıntılarımız vardır.
Mehmet Çardak: Amik ovasındaki bitki değiştirilirse sulama ve suyun kullanımı konusunda bir değişim olabilir mi?
Prof. Dr. Necat Ağca: Olabilir belki ancak önemli olan sulama sisteminin değiştirilmesidir. Daha etkin sulama yöntemleri kullanılmalıdır.
ÖNERİLER –
ORTAK SONUÇ –
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE:
Elektronik posta, telefon ve SMS ve Sosyal Ağlar üzerinden sivil toplum örgütlerine ulaşıldı. Toplantıda katılımcılara TkMM broşürleri, tahmini program verildi. Toplantıda TkMM ilkeleri videosu ile gündemle ilgili hazırlanan sunum izlendi.
MİLLETVEKİLLERİ, BELEDİYE BAŞKANI, SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ İLE:
Hatay’ın milletvekillerine ve milletvekili danışmanlarına, Siyasi Parti İl Başkanlarına, Belediye Başkanına telefon ve SMS ve e- posta ile ulaşılarak toplantı öncesinde toplantı konu, yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
MEDYA İLE:
Ulusal basının temsilcilerine ve yereldeki bütün basın temsilcilerine SMS ve elektronik posta ile ulaşılarak toplantının yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Av. Ecem Doğru Av. Önder Parlakyıldız Av. Ekrem Dönmez
Hatay kMM Hamalı Hatay kMM Hamalı Hatay kMM Hamalı