YER: Asim-Der Toplantı Salonu
Saat: 13.00
TARİH: 15 Mart 2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Nihat Akkuş (Toplumsal ilerleme Derneği)
2 / Orhan Ackan (Tider)
3 / Yahya Azeroğlu (Iğdır Şairler ve Yazarlar Derneği)
4 / Göksel Güley (Asim-Der Başkanı)
5 / Dr. Mehmet Kum (Pozitif Düşünce Platformu)
6 / Atalay Sever (Gazeteciler Cemiyeti)
7 / Fırat Akkuş- (Gençlik Meclisi)
8 / Suat Akkuş (Gençlik Merkezi)
9 / Doğan Kaya (Çağ-Der)
10 / Enver Türkoğlu (Azerbycan Derneği Başkanı)
MESLEK ODALARI
1 / Orhan Ağırkaya (Mimarlar Odası)
SENDİKALAR
1 / Ali Arslan (Türk-Eğitim-Sen Şube Başkanı)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Akay Aktaş (Emekli Öğretmen-Gazeteci)
2 / Metin Işık (Gazeteci)
GÖZLEMCİLER
1 / Ehettin Kaynar (BDP Iğdır İl Yöneticisi)
2 / Murat Akkuş (TkMM Iğdır İl Girişimcisi)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Sinan Oğan (MHP Iğdır Miletvekili)
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılım olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok.
DİĞER KATILIMCILAR
Katılım olmadı.
MEDYA
Katılım olmadı.
MODERATÖR
Yok.
KONULAR
Genel Konu : Dinlemeler
Yerel Konu : Seçimlerde Hoşgörü
KONUŞULANLAR
Sinan Oğan (MHP Iğdır Milletvekili): Hukuksuz dinlemeleri öncelikle ahlaksızca buluyoruz. Hukuksuz her işe karşıyız. Ancak bu iş hükumeti rahatsız edince sorun oldu. Biz yıllardır hukuksuz dinlemeleri şantajları dillendirdik. Karşı duruş sergiledik. TBMM’de defalarca dile getirdik. Ancak hükumet uyarılarımızı dikkate almadı. İşin ucu kendisine dokununca feryat etmeye başladı. Hükümet ve cemaat arasında yaşananlar devletimizi itibarsızlaştırıyor. Devletin kurumlarının güvenilirliğini tartışmalı hale getiriyor. Vatandaşın devlete olan güvenini sarsıyor. Devlet ciddiyetinden uzaklaştıran bir yönetim anlayışına şahit oluyoruz. Hukuka müdahale ve hukukun siyasallaşması doğru değil. Dinleme savaşları başladı. İktidar devlet imkânlarını kendi lehine yontuyor. Paralel yapı eskiden KCK idi, şimdi cemaat oldu. Türkiye’de kantarın topuzu kaçmıştır. Bir yönetim zafiyeti söz konusudur. Devlet toplumun herkesimine aynı önemle yaklaşmalıdır. Devleti yöneten iktidar bunu unutmuştur. Kendisini ve yandaşlarını koruyup kollamaktadır
Orhan Ağırkaya (Mimarlar Odası) : Böcek söylemleri, dinleme iddiaları yeni değil. Yıllarca önceden beri var. Başbakan ağzı ile söylüyor, niye harekete geçmediler, niye bugün gördükleri tehlikeleri o zaman görmediler? Belli bir noktaya kadar doğru olan söylem saptırılan amaç ve niyetleri ile ciddiye alınmaktan çıkan bir söylem haline geliyor. Yasalara göre suç olan bir şey varsa bunun ortaya çıkartılması gerekir, bunun arkasındayız. İkinci söylemde, dinlemeler birçok yönüyle suç niteliği taşıyan eylemler, rüşvet ve yolsuzluk, bu komplo ürünü olsa dahi, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ortadan kalkmıyor. Bunun üzerine gidilmelidir, bunu yapmıyor. Neredeyse yolsuzluk ve rüşvetin meşru olduğu şeklinde bir algı oluşturulmaya çalışılıyor.
Yahya Azeroğlu (Yazarlar ve Şairler Derneği) : Suçlusu cemaat ilan edilmiş dinlemeler dalgasının etkin sansasyon haberleri, öncelikle iktidarlarının sözcüsü medyada ana haberlerde, manşetlerde.. Her zamanki gibi kamuoyu gündemini en etkili değiştirmenin etkin, sansasyon aracı oldu gitti.. Hak edişi, dinlenenler listesinin uzunluğu kadar, gerekçe yapılan örgütün adının bile gülünçlüğünde, inandırıcılıtan çok uzak suçüstü işlevi, demokrasiyi unutun polis devleti düzenlerinde bile akla gelmeyecek boyutlarda insan hakları, özel yaşamın gaspedilmesi aracı genel-geçer dinleme boyutlarında. Her zamanki gibi insanoğlunun sansasyon, dedikodu güdüleri kaşınarak dikkatler binlerle olduğu söylenen dinlenmiş ünlülerin listelerinde.. Listelere girmeyi hak edenler biraz kaygılı, biraz onurlandırılmış olarak gerçekten hukuk devleti düzeni, demokrasilerde çok temel bir insan hakkı suçu niteliğindeki dinleme eylemini gerçekleştirenlerden hesap sorulmasını çok haklı dillendiriyorlar. Erdoğan iktidarları cephesi, cemaati suçlama, kendi suçlarını unutturmada önemli bir gündem yaratmış olmanın coşkusunda suçun büyüklüğü, boyutları üzerinden atıp tutuyorlar.. Ama iktidarda suçun suç ortağı oldukları konumlarını, bir şeyler yapılmamasının sorumluluğunun kendilerinde olduğunu her nedense unutuveriyorlar. Ülkemizde solun, emeğin silindir gibi ezilmiş olmasının da doğal sonucu olarak dinlenecekler listesinden düştüğümden güvenli, 12 Mart, 12 Eylül, iktidarlarının ilk yılları süreçlerindeki önemli dinlemeler, acı sonuçlarından örnekler, yaşanmışlıklar belleğimde canlanıyorlar.
Mehmet Kum (Pozitif Düşünce Platformu): ülkemiz son yıllarda görsel ve işitsel anlamda tam bir yasa dışı kayıtlar cennetine, daha doğrusu cehennemine dönüşmüş durumda. İşin ilginci bundan çok fazla şikâyet eden yok. Daha doğrusu bu yasa dışı kayıtların sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulmasıyla mağdur olan kesimler genellikle azınlıkta kalıyor, çoğunluk ise sanki Kirli Harry gibi bir filmi izlercesine “yöntem kirli olabilir ama kötülerin pisliklerini su yüzüne çıkardığı için itiraz etmeye gerek yok”, bir başka ifadeyle “yanlış ama evet” diyor.
Garip olan dünün mağdurlarının çok kolaylıkla bugünün mağruru, dünün mağrurlarının da bugünün mağdurları olabilmeleri. Örnek ortada: AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan. Dün Ergenekon, Balyoz gibi davaların zanlıları ve onların aile bireyleri, MHP yöneticileri, CHP’nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal yasa dışı kayıtlarla mağdur olduğunda ciddi bir adım atmayan, bu farklı olayların hiçbirinin sorumlularını bulmayan, üstelik bu olaylardan siyasi açıdan geniş bir şekilde istifade eden hükümet ve Erdoğan “Yanlış ama evet” anlayışının kök salmasının birinci derecede sorumlusu oldular. 17 Aralık süreciyle birlikte başta lideri olmak üzere iktidar partisinin, onunla yakın duran kişilerin en büyük kâbusu dün “kamu yararı” bahanesiyle meşrulaştırdıkları yasa dışı kayıtlar oldu. Anlaşıldığı kadarıyla “birileri” yıllar boyunca siyasi iktidarı kayda almış. Üstelik bunu, onunla dost ve müttefik görünerek yapmış. Şimdi de belli ve görüldüğü kadarıyla zekice bir stratejiyle, içinden ayıklamalar yapıp bu kayıtların dolaşıma sokulması yoluyla Türkiye’nin siyasi hayatı yeniden dizayn edilmek isteniyor. Şu ana kadar yayınlanan kayıtlardan ve hükümetin bunlara gösterdiği tepkinin yetersizliğinden hareketle bu işi kotaranların emellerine ulaşması ihtimalinin hiç de düşük olmadığını söyleyebiliriz.
Orhan Ackan (Tider): Bu operasyonu değerlendirirken, 7 Şubat MİT krizine de değinmek gerekiyor. 7 Şubat bir kırılma noktası, 17 Aralık ise kopma noktasıdır. 17 Aralık’ta olan aslında bir tür örtülü darbedir. Millet iradesiyle gelmiş bir hükümeti yıkmaya ve onun yerine geçmeye yönelik bir teşebbüstür. Geçmişte askerlerin yaptığı darbeler ne kadar meşru ise, 17 Aralık da o kadar meşrudur. Bugün baktığımızda 17 Aralık’ın sadece yerli aktörlerle kotarılan bir kalkışma olmadığı, senaryonun küresel güçler tarafından yazıldığı kanaatindeyim. Eğer bu operasyon yerli olsaydı, iş buralara kadar gelmezdi. Yani devletin hiçbir kanadı bir diğer kanadına karşı böylesine yok edici, gözükara, pervasızca saldıramazdı. Gülen grubunu şu anda bu operasyonun dışında görmeyi çok isterdim. Bunu söylemeyi çok arzu ederdim ama söyleyemiyorum. Çünkü başından beri operasyonu üstlendiler ve bir parçası olmaktan imtina etmediler. Ellerinde bulundurdukları televizyonlar, gazeteler ve diğer basın-yayın imkânlarıyla operasyonu örtülü ya da açık savunuyorlar. Gülen grubu bu operasyonu üstlenmiş görünüyor. Meselenin emniyet ve yargı ayağından ziyade dinî ayağının çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bir kere karşımızda, yola çıkış itibariyle dinî bir yapı var. Bu yapı, eğitimi kendisine alan olarak seçmiş ve bu alanda yürümüş. 1967’lerde yola çıkmış olan hareket; bugün okulları, dershaneleri, basın-yayın organları, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarıyla adeta devlet haline gelmiştir. Dostça bir eleştiri yapmak isterim. Problem, Gülen cemaatinin güce ve nüfuza talip olmasıdır. Kur’an’daki Tekasür Sûresi’nde ifade edildiği gibi ben bunu “Tekasür Krizi” olarak adlandırıyorum. Yani çoğaltma tutkusu krizi. Bu durumda böyle bir mücadeleden hiç kimse hasar almadan çıkamaz. Şu anda kırılma döneminden geçiyoruz. Nöbet değişim anlarından geçiyoruz. Bu süreçte yapılacak bir hata, belki yüz yıla damgasını vuracak, yüz yıla damgasını vuran da bin yıla damgasını vuracak. Önümüzdeki süreç çok zayiatlı, mücadeleli geçecek; fakat nihayetinde Allah’ın izniyle bu millet ve bu milletin iradesi kazanacak. Yani hakikat yerini bulacak, hakikat kazanacak.
Doğan Kaya (Çağ-Der): Hakikaten 509 bin kişinin dinlenmesinin altında hiçbir gerekçe olamaz. Hiçbir hukuki zemini olamaz. Normal bir şey olduğunu söylemek veya bununla ilgili bir gerekçe uydurmaya çalışmak, herhangi bir hukuki gerekçe bulmaya çalışmak tabiat kurallarını zorlamak demektir. Aklı zorlamak demektir. Hayretle, büyük bir şaşkınlıkla bunları izliyoruz. Bunun tabii ki gereği sonuna kadar yapılmalı. Dinlemelere, özel hayata müdahale, kişi haklarına müdahale açısından bakmak lazım. Bir de bu ülkenin Başbakanının, bakanının , milletvekilinin dinlenmesinin, ajanlık ve vatana ihanet suçlamalarıyla değerlendirilmesi gerekiyor. Böyle bakmak lazım.
Yerel Konu Olarak Konuşulan “Seçimlerde Hoşgörü” Konusunda Şu Görüş Ve Öneriler Ön Plana Çıktı:
Sinan Oğan (Iğdır Milletvekili): Bizim felsefemizde yıkmak değil yapmak vardır. Biz heykeller hususunda Iğdırlı değerli şahsiyetler dururken neden Iğdır dışından insanların heykellerini dikiyorsunuz dedik. Iğdırlının bilmediği ve Iğdırlı olmayan şahsıların heykellerini yapacağınıza, Ermenilere karşı kahramanca savaşarak ilimizi düşman işgalinden kurtaran Hamit Bey, Ahmet Haso bey, Kerem bey ve Şamil beylerin heykelini dikin diyoruz. Yoksa bizim hiçbir şeyi kırıp dökmek gibi bir derdimiz yok. Biz yapmaya geliyoruz, Yıkmaya değil. Hoşgörünün merkezi olan Iğdır’ımıza Hoşgörü içinde bir seçim yarışı diliyorum.
Göksel Gülbey (Asim-Der Başkanı): Hoşgörüsüzlük toplumsal bir canlı olan insanın birlikte yaşama, farklılıkları aynı paydada buluşturma özelliğini reddetmektir. En büyük yeteneği olan iletişimi engellemektir. Herhangi bir olaya hoşgörüsüz yaklaşmak doğaya ve evrene aykırıdır. Hiçbir şey tam olarak reddedilemez. En kati kuralların dahi istisnaları vardır. Burada hoşgörülülük yanlısı fikirler yürüteceğiz. Hoşgörüsüzlüğü de hoşgörülü yaklaşmak gerektiğini söylemeliyiz. Çünkü bu dahil tüm tanımlar üzerinde uzlaştığımız şeylerdir ve her şey her an değişebilir. Bu değişime mahsuben hiçbir şeyi tam olarak reddetmemeli, en azından düşünebilmeliyiz. Bir olay, nesne ya da davranıştan ziyade, en azından bir fikre tahammül edebilmeliyiz. Neyin doğru olduğu herkese bağlı olduğu için tekil olanı göz ardı edemeyiz. Hoşgörü felsefi bir iştir. Felsefe dediğimiz “sonsuz merak anlayışı” doğal olarak hoşgörülüdür. Yalnız bunu ifade etmek beyhudedir. Halihazırda bir hoşgörüsüzlük yoktur. Farklı fikirlere katlanamayan, bencil kişiliklerin bulunmadığı hallere, hoşgörülü durumlar denir. Tarihten ve insanlıktan örnekler bulunabilir. İlk insanlardan beri bir arada yaşamak, birbirine katlanabilmek ortak bir anlayıştır. Farklı kişileri ve bununla birlikte farklı görüşleri ortak bir ülküye odaklamak ulusların, inançların oluşmasında ana etkendir. İnsanlar birbirini hoş görmemiş olsaydı halen birbirini öldürüp çaldıklarını yiyen ilkel canlılar olurduk. Empati kurmasak, merhamet etmesek konuşmak bile mümkün olmazdı.
Akay Aktaş (Emekli Öğretmen-Gazeteci): yerel seçim dönemini yaşarken yapılan toplantı ve gösterilerde tüm yönetici ve danışmanlarını uyarmak isterim. Halkımıza, daha sakin ve daha birlik ve beraberliğimiz pekiştirecek şekilde söylevlerde bulunmalarını öneriyorum. Aksi halde giderek hırslanan ve ateşlenen halkımız içinden çıkacak bazı militanlar, kendilerine karşıt olan siyasi parti il ve ilçe teşkilatlarını, silah ve molotof kokteylleri ile tahrip edebilecektir. Ne yazık ki bu sırada birçok can kaybı da yaşayabiliriz. Güzel ülkemizde bu yıl bir de Cumhurbaşkanlığı seçimini yaşayacağız. Dolayısıyla siyasi partilerimiz, oldukça yoğun ve sürekli olarak propaganda dönemine girmiş bulunuyor. Umarım bu süreçte, liderlerimiz ve danışmanları sadece seçimleri kazanmak uğruna, yıllarca sürebilecek olan ötekileştirme taktikleri ile ulusal birlikteliğimizin tahrip olma ve yıkılabilme kaygılarımızı bizlere yaşatmazlar. Ayrıca tüm il yöneticileri ile güvenlik kuvvetlerimizin, yapılan gösterilere karşı daha az can yakıcı tepkisel ve daha sakin tutum ve davranışlar için yeniden uyarılması ve eğitilmesi gerekiyor. Son dönemde yaşanan tüm gösterilerde gereksizce ve aşırı şekilde kullanılan biber gazı ve tomalarla sıkılan çok tazyikli sular ile dikkatsizce atılan gaz kapsülü çarpmaları sonucu birçok can kayıpları oldu. Bu yüzden yaşanan acı olaylardan ders çıkarılması ve yeni can kayıplarımızın önlenmesi gerekiyor.
Ehettin Kaynar (BDP Iğdır İl Yöneticisi): Önümüzde yerel seçimler var. Halkımızın vereceği her türlü karara saygı duyuyoruz. Demokrasi partilerin odak noktasıdır. Birbirimizi yıpratmadan karalamadan siyaset yaparak demokrasinin gelişmesini sağlamalıyız. Her partinin hassas olduğu konular var. Bu hassasiyetler sadece bize oy verenlerle sınırlı değil, kentte yaşayan tüm insanları kapsıyor. Her partinin de sosyal tabanında da bu hassasiyetlerin olduğunu düşünüyorum. Öncelikle laik ve demokratik devletin bekası için bütün partilerin bu ortak noktada buluştuğuna inanıyorum. Temennim şudur ki; tüm partiler, tüm siyasetçiler kutuplaştırıcı söylemlerden kaçınsın.
DEĞERLENDİRME
MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın katıldığı Iğdır küçük Millet Meclisi (kMM) Forumu Mart 2014 toplantısını yaptı. IkMM bu ay genel konu olarak “Dinlemeleri” görüşürken, yerel konu olarakta “Seçimlerde Hoşgörü” konusu konuşuldu. Foruma her zaman olduğu gibi sivil toplum örgütü temsilcileri, kanaat önderleri, iş adamları ve siyasi parti temsilcileri iştirak ettiler.
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM :
Sivil toplum örgütü temsilcileriyle telefonla ve ziyaret edilerek irtibata geçildi. Salonda bir önce ki toplantının haberlerinin yer aldığı gazeteler katılımcılara dağıtıldı.
MİLLETVEKİLLERİ :
MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan Katıldılar.
MEDYA :
İldeki ulusal ve yerel medyaya haber verildi. Tümü foruma katılmasa da Toplantı haberi hepsinde yer aldı.
KATILIMCILAR :
Her zaman olduğu gibi destekçilerle birlikte yerel konuyu belirliyoruz.
SONUÇLAR
Iğdır kMM’de problem yok, devam.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Murat Akkuş TkMM Iğdır İl Girişimcisi