YER: Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği, Büyükelçi Sok. 20/4 Kavaklıdere
TARİH: 8 Mart Cumartesi 14:30-17:30 arasında
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi – İHD (Mahmut Konuk – Sözcü)
2 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Raportör, Kemal Ördek – Başkan)
3 / Sosyal Demokrasi Derneği (Gönül Öztürk Turan– Yönetim Kurulu Üyesi)
4 / Elvan- Der (Mahmut Emin Avcı – Başkan, Dilman Akyol – YK Üyesi)
5 / Ankara 78’liler Girişimi (Metin Uzunöz – Başkan)
6 / Devrimci 78’liler Federasyonu (Nejat Kangal – Başkan)
7 / Küresel Denge Derneği (Nuran Talu – Başkan)
8 / Hayat Sende Gençlik Akademisi (Elif Kazancıoğlu – Gönüllü)
9 / Mazlum-Der (Gülnur Kara – Stajyer Avukat)
10 / Öğrenci Velileri Derneği – ÖVDER (Enver Önder – Gen. Bşk.)
11 / Ankara Eğitim Kültür Derneği (ANKA-DER) (Rukiye Yücel – Üye)
12 / Toplum Gönüllüleri Vakfı ( İrem Esra Kömürcü, Alper Şahiner, Sinan Erdoğan, Güher Karakoç – Temsilci)
13 / Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (Serap Maktav, Nilgün Nazilli – Üye)
14 / Kafkas Dernekleri Federasyonu (Yıldız Şekerci, Semra Taymaz – Üye)
15 / Alevi Vakıfları Federasyonu (İsmet Erdoğan – Başkan)
16 / Engelli Kadın Derneği (İdil Seda Ak, Esra Güleç – Üye)
17 / Kadın ve Genç Girişim Merkezi Derneği (Aysu Biçer – Üye)
18 / Çocuk İhmali ve İstismarını Önleme Derneği (Türkay Asma – Başkan)
19 / Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu (Yusuf Şahin – Başkan)
20 / Gündem Çocuk (Murat Dirican – Üye)
21 / USAK (Selda Adiller – Araştırmacı)
22 / Özge-Der (Berin Alaca – Başkan)
23 / Ankara Kadın Girişimciler Derneği – ANGİKAD (Meral Güler – Başkan)
SENDİKALAR
1 / Hak-İş (Yakup Göker – Şube Yöneticisi)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Aylin Nazlıaka (CHP)
BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARI
1 / Songül Erol Abdil (HDP – Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan Adayı)
2 / Kemal Mükremin Barut (HDP – Çankaya Belediyesi Eş Başkan Adayı)
3 / Elçin Öz (HDP – Çankaya Belediyesi Eş Başkan Adayı)
MECLİS ÜYESİ
1 / Sabriye Feyzioğlu (Çankaya Belediye Meclis Üyesi)
DİĞER KATILIMCILAR
9 izleyici katıldı.
MODERATÖR
Prof. Dr. Türkan Yalçın Sancar
GENEL KONU: Türkiye’de Kadının Durumu ve Yerel Seçimler
KONUŞULANLAR
TÜRKAN YALÇIN SANCAR :
“Türk Ceza Hukukunda Kadın” Sunumu
Bu tür toplantılarda genellikle erkeklerin yer almadığını ve istenmediğini görüyorum. Ben aksine özellikle erkeklerin katılması gerektiğini düşünüyorum. Bir yüzleşme ve bilinçlenme yaşayacaksak, bu karşılıklı olmalı. Erkek dünyası tamamen suçlu ilan ederek ve karşımıza alarak bir şeyleri başaramayız.
Son zamanlarda yargı dünyasında bu konuya ilgili gösteren insan var. Ataerkil yapı sadece kadınları ezmiyor bir yandan da erkeklere yönelik yüklenmeler ve kodlar dolayısıyla onlar için de sorun yaratıyor. Gereksiz bir özgüvenle birlikte bir cehalet de söz konusu bu dünyada.
Bu tür toplantılarda söylenen şu: “Dünyada bunca mesele varken kadınlarla ilgili bu kadar sorun var mı? İşsizlik, yoksulluk, göçler, terör gibi meseleler varken neden böyle sanal bir meseleyi tartışırsınız ki? Bu sorunlar çözüldüğünde kadınlarla ilgili sorunlar da çözülecektir.” Şeklinde bazen iyi niyetli bazen alaycı sorularla karşılaşıyoruz. İnsan hakları metinleri esasen en çok ezilenler ve hak ihlaline uğrayanlar, yani çocuklar, göçmenler, kadınlar üzerinden oluşturuluyor. Konuşulması sanal olmayan bir konuyla karşı karşıyayız.
Ataerkil sistem toplumsal cinsiyet, feminizm, feminizmin hukuktan ne istediği, dil ve dil üzerinden yaratılan şiddet konuşulmadan, ceza hukukundaki düzenlemeleri anlayamayız. Ceza hukuku başından beri kadınları görmezden geldi. Baskıcı ceza hukukunda resmi bir söylem vardır; muhalefeti ve özgürlüğü sevmez. Kadın üzerinde baskı kuran sistem itaati istiyor, kadınların bu sistemin çizdiği sınırların dışına çıkmasını istemiyor. Davranışlarımızı, yaşam biçimimizi cinsiyetlerimiz belirliyor; bunlar belirlenmiş şeyler ve böyle bir dünyada yaşıyoruz. İki farklı cinsiyette olmak iki farklı dünyayı gerektirir mi? dünya güçlü olanın diğerini ezmesini gerektirir mi?
Kadınlar hukukun gölgesinde bırakıldılar ve mücadele, var olmakla ait olmak arasında geçen bir mücadele. Ceza hukukunda kadın hep ait olmuştur, birey olamamış, kolektifin bir parçası olmuştur. Cinsel suçlara baktığımızda, eski kanunda, genel adap ve aile düzenine karşı suçlar şeklindedir. Bir birey olarak değil, devlete, babaya, kocaya, topluma ait olarak düşünülmüştür. Hukuk cinsiyetçi politikaları meşrulaştıran bir işleve soyundu. Yakın geçmişte en büyük mücadele ceza hukuku alanında verildi. Ceza kanunda olumlu çok değişiklik var ama acaba hayata yansıdı mı? Kanunları değiştirmek mümkün ama algıları değiştirmek mümkün mü?
Kadınların da kendilerini değiştirmeleri lazım. Toplumsal cinsiyet kodları kadınlar aracılığıyla da, zora dayalı, öğretilmiş olmasına rağmen, içselleştirilmiş ve meşrulaştırılıyor. Kadınlar ne devlete ne topluma ait olduklarını bilmek ve bunun bilinciyle yaşamak zorundalar ama hayat bunu engelleyebiliyor. Burada sosyal devlet olmanın gereği yerine getirilmeli.
Önceki kanun döneminde zina algısında eşitsizlik, tecavüzcü ile evlendirmeyi öngören ceza normu, fahişeye tecavüz ve anayasa mahkemesinin kararı gibi konular var. Özel ve kamusal alan ayrımının yapaylığı anlaşıldıktan sonra kadınların sorunları daha görünür oldu. Algı yükseliyor ama şiddet azalmıyor. Ataerkil yapı ve toplumsal cinsiyet, birçok sorunun temelinde yatıyor.
438. maddede fahişeye tecavüz konusu vardı. Seks işçilerine tecavüz konusunda, mahkeme cezanın üçte ikisi kadar indirim öngörüyordu. Anayasa mahkemesi de iffetli ve iffetsiz kadının aynı olamayacağını söylüyordu. Bu bana şunu düşündürttü: Acaba mahkemelerin özür dilemeleri de talep edilebilir mi? Tecavüz edenle evlenme konusunda tek sebep, kadınların kutsal yuva kurma hakları vardır tecavüze uğrayan kadın artık başka biriyle evlenemez, bir yuvası olamaz. Böyle bir ceza erteleme uygulaması da vardı.
Yeni ceza kanunu, kadın örgütlerinin büyük çabası ve talepleri sonucunda yapıldı. Zina ile ilgili uygulama kaldırıldı.
Kadın olmak, eş olmak, gebe olmak, bazı suçlar açısından cezayı artıran bir gerekçe olarak sayılıyor. Adam öldürmede, yaralamada böyle ama intihar etmede neden böyle değil?
Genel ahlak ve aile düzenine karşı cürüm başlığı, tecavüz edenle evlenmeye ilişkin düzenleme kaldırıldı, evlilik için tecavüz kabul edildi. Cinsel ilişkinin, saldırının tanımı genişletildi. Cinsel taciz tek başına bir düzenleme olarak yer aldı. Kadın ve kız ayrımı kaldırıldı. Zorla evlendirme, çocuk yaşta evlendirme, berdel gibi konularla ilgili düzenlemeler çok yetersiz. Yasal düzeyde çok mesele yok gibi görünüyor ama yargının algısı değişmiyor. Çünkü yasaları yapanlar bunu içselleştirmiyorlar. Ataerkil yapı çok rahat davranıyor. Kadınlar da statükonun bozulmasını istemiyorlar. Cinsel saldırı suçlarında rıza konusu var. Kadın karşı koymamışsa şiddet yoksa rıza vardır deniyor. Aile içi tecavüzde kadın sesini çıkaramıyorsa, katlanıyorsa burada rıza söz konusu olamaz. Haksız tahrik konusunda da sorun var. Hukuksal çerçevede haksız bir eylem olmalı. Öyle kararlarla karşılaşıyoruz ki. Kadından giden en basit bir eleştiri, hareket bile haksız sayılmaya yeterken, erkeğin en ağır hakareti, eylemi haksız sayılmayabiliyor.
Kemal Ördek: Seks işçilerinin haklarının savunuculuğunu yaptığını söyleyen ilk ve tek dernek. Seks işçisi kadınların hakları tartışıldığında ceza kanunu pek tartışılmayan bir konu. TCK değişti. Değişen TCK’nın çok sıkıntılı yanları olduğunu düşünüyoruz fuhuş başlığında. Bunlardan bazıları fuhuşa aracılık etmek, teşvik etmek, yer temin etmek. Çocukların fuhuşa itilmesi ve insan ticareti gibi bütün başlıklar dışında TCK’nın ilgili maddesinin tamamen değişmesi ve ilgili maddelerin kaldırılması gerektiğini söylüyoruz dernek olarak. Kadınlar seks işçisi kadınları da barındırıyorsa, bu konu dikkate alınmalı. Çünkü bu maddeler üzerinden seks işçisi kadınlar her gece mağdur ediliyorlar, hedef alınıyorlar. Biz fuhuşun bir meslek olarak tanımlanması ve fuhuşla ilgili her adımın (çocuk istismarı ve insan ticareti dışında) suç olmaktan çıkarılması gerektiğini savunuyoruz. Biz şu anki TCK’yı fuhuş üzerinden savunmaya devam edeceksek, ne yazık ki seks işçiliği yapan ve bugüne kadar sesleri hiç duyulmamış olan kadınların seslerini duymamaya devam etmiş olacağız. Üyemiz olan ulaştığımız bütün kadınlar şunu söylüyorlar: TCK’nın fuhuş ile ilgili maddeleri seks işçileriyle ilgili örgütlerin ve seks işçilerinin talepleri doğrultusunda değiştirilmeli.
Türkay Asma: Başından beri bütün ceza kanunlarının kadını şiddetten korumaya yönelik yasaların yapımında bulunan bir avukatım. Kadın özgürleştikçe kadına olan şiddet artıyor. Çünkü biz kadını birey olarak kabul etmemekten yana bir toplumuz. Her ne kadar cumhuriyet devrimleriyle kadın birey olarak toplum hayatına girmeye başladı. Ne zaman ki kadın birey olarak “Ben senin malın değilim, benim özgürlüğüm var, ben kendime aitim.” dediği zaman şiddet geliyor ve süreç hukuksal ve toplumsal olarak kadının aleyhine işliyor. Ankara’daki bütün ağır ceza mahkemesi hakimlerine “Bu değişiklikleri uyguluyor musunuz?” diye sordum. Birçoğu kabul etmedikleri için uygulamadıklarını söylediler. Bunlar, bir avuç feminist kadının dayatarak ceza kanununa soktuğu bilgilerdi. Bunun nedeni şudur: erkek ağırlıklı yargı ve toplumsal kesim şişirilmiş özgüvenli insanlardan oluşuyor. Kadın her dönemde hayatın içinde birey olma savaşı vermiştir. Ailesinin ve toplumunun sorunlarını paylaşmıştır. Yasama ve yargı sisteminin çoğunluğu erkektir. Kendini üstün görmektedir. Kadınları korumak istiyorsak, kadının birey olduğunu sürekli vurgulamalı ve kadını özgürleştirmeliyiz. Kadına şiddetle ilgili son yasa da kağıt üzerinde kalmıştır. Alınan onlarda karar var ama kadın korunamıyor. Bütün ölümlerde koruma kararları var ama uygulamada sorunlar var.
Metin Uzunöz: Türkiye'de kadınlar, yaşamın her alanında da çifte sömürüye maruz kalan, toplumun en zayıf kesimi durumundadırlar. Ayrıca karşılığı, yani bedeli olmayan ev işlerinin "sürekli yeniden üretimini" tamamıyla üstlenmiş, toplumsal etkileşimden uzak, örgütsüz olan kadınların emekleri de milli gelir hesaplamalarında yer almamaktadır. Öte yandan ülkemizde çalışan kadınların korumaya yönelik kanunların sınırlı olması, doğum izni, kreş ve çocuk yuvalarının yetersizliği kadınların büyük çoğunluğunun işten ayrılmasına neden olmaktadır. Çalışan kadınların yaşadıkları temel sorunlar işsizlik korkusu, iş güvencesinin olmaması, çalışma saatlerinin uzunluğu, evdeki hasta, çocuk ve yaşlılar için yeterli izin alamaması, ücret eşitsizlikleri, doğum izinlerinin yetersizliği, kreş, yükselme ve mesleki eğitim olanaklarının yetersiz oluşu, sendikasızlaştırma, özelleştirmeler, anti-demokratik yasalardır. Siyasal katılımı bireysel ve toplumsal siyasal katılım diye ikiye ayırmak mümkündür. Toplumsal siyasal katılım söz konusu olduğunda sorunlar ve engeller ortaya çıkmaktadır. Kadınların bireysel siyasi katılımı üzerine doğrudan sınırlama getirmeyen ama dolaylı olarak önünü kesen erkek egemen düzen, onların toplumsal katılımı üzerine sıkı bir denetim kurmaktadır. Erkek egemen ideoloji ve bunun devamında ortaya çıkan cinsiyete dayalı işbölümü (toplumsal cinsiyetçilik) kadınları ikincil konuma itmekte ve siyasal yaşamda kadınları görünmez kılmaktadır. Kadınların asıl sorumluluklarının ev ve aile içi sorumluluklar olduğu algısını, birçok kadın da içselleştirmekte ve sorgulamamaktadır. Kapitalist sistemin devamı için üretim koşullarının yeniden üretilmesi gerekmektedir. Bunun için iki şey gereklidir. Bir, üretim araçlarının yeniden üretimidir ki, bu genel olarak erkeklerin alanı, yani kamusal alandır; iki, emek gücünün yeniden üretimi, ki bu da kadınların alanı, yani özel alandır.
İsmet Erdoğan: Alevi kadınlarının yaşamakta olduğu sorunlardan kısaca bahsedeceğim. Alevi kadınlarında tek eşlilik esastır. Alevi kadının erkeğin yanında değerlidir. Aile içerisinde eşit söz hakkı vardır, şiddet görmez. Kadın ikinci planda tutulmaz, itilip kakılmaz, cinayetlere kurban gitmez. Anlaşamıyorsa boşanma vardır. Alevi’nin kılıcı tahtadandır derler, öldürmez. Çocuk yaşta evlilik yaptırılmaz. Ataerkil sistemin çizdiği sınırların özü inanç uygulamalarının ta kendisidir. Genel adapta katı sınırları çizen inanç sistemidir. Gelenek ve adap gibi sözcükler inanç sisteminin arkasında uydurulan kavramlardır. Kadınların çalışmalarında yanlarına erkekleri de almalılar. Kadınları yürekli buluyorum. Kadın, kadını ötekileştirmemelidir.
Aylin Nazlıaka: Türkiye’de genel olarak kadının durumundan biraz bahsetmek istiyorum. Cumhuriyet tarihinin, kadın erkek eşitsizliği anlamında en dibe vurduğu dönemi yaşıyoruz. Kadının egemen olduğu üç temel yer var: Biri eğitim hayatı, iş hayatı ve karar mekanizmaları. Kız çocuklarının okullulaştırılma oranının düşük olduğunu biliyoruz. 4+4+4 sistemiyle ilgili mücadele etmemize rağmen sadece yasanın ikinci dörtlük bölümünün uzaktan eğitim olmasını engelleyebildik. Bunu yapmasaydık 9 yaşından itibaren kız çocuklarımız “ya hocaya ya kocaya” şeklinde bir uygulamaya maruz kalacaklardı. Şimdi tamamen engellenemedi çünkü zihniyetle ilgili bir durum bu. Kız-kadın ayrımı kanunlarda kaldırılsa bile öncelikle zihniyetlerden sökülmeli. Ülkemizde her üç çocuğumuzdan birisi çocuk yaşta evlendiriliyor ve çoğunluğu kız çocukları. Geçtiğimiz günlerde Akyurt ilçesinde bir kız çocuğu 8 tane koyunu kaybettiği için babası tarafından öldürüldü. Bunun ardında kız çocuklarını, kadınları mal olarak gören bir zihniyet yatıyor. Bu nedenle ülkemizde okumaz-yazmazların yüzde 85’ini kadınlar oluşturuyor. Eğitim hayatında kadınların daha fazla yer almasını sağlamamız gerekiyor. Kadınların iş yaşamına katılımı konusunda ise Türkiye, 34 OECD ülkesi arasında en sonda. Kadınların yarısı sosyal güvencesiz çalışıyor. Örneğin kayıt dışılığın en yüksek olduğu sektör olan tarımda kadın istihdamı yüzde 70’lerde. Çalışan kadınlarımızın emeği sömürülüyor; iş hayatına girecek kadınlarımızın üzerinde ise “eline erkek eli değecek” baskısı oluşturuluyor. Çalışma yaşamı içindeki kadınlar da eşit ücret koşullarına sahip değil. Karar mekanizmalarında kadınlar ne kadar etkin? 14243 hakim ve savcının sadece 2204’ü kadın. Erkek zihniyeti yine ağır basıyor. Parlamentoda kadın oranı nedir? Yüzde 14 diyoruz. Bunun bir de temsiliyet oranını tartışmak gerekir. Özellikle AKP vekillerinin neye oy verdiklerini bilmeksizin parmak kaldırdıklarını, bizim kadınlara yönelik verdiğimiz kanun tekliflerini, araştırma önergelerini yok sayarak reddettiklerini biliyorsunuz. Parlamentoya bugüne kadar 9220 erkek milletvekiline karşılık sadece 315 kadın vekil girmiş. 81 valinin sadece 1’i kadın. Bu noktada HDP’nin eş başkanlık sisteminin kadın hareketi için önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. 825 kaymakamın sadece 15’i, 20 müsteşardan 2’si, 25 bakandan 1’i kadın. Kadın ailenin içerisinde eritilen, çocuk ve yaşlı bakımında sorumlu olan bir anne olarak tanımlanıyor. İçinde yaşadığımız süreçte kadın “birey” olarak tanımlanmıyor. Kadınları karar mekanizmalarında daha etkin kılmalıyız. Kadın girişimcilerimiz yüzde 6’larda. iş kurmaya gittiğinizde sizden teminat istiyorlar. Türkiye’de gayrimenkul sahipliğinin yüzde 92’si erkeklere ait. Bir kadın iş kurarken bile kocasına bağlı olmak zorunda kalıyor. Tüm bu eşitsizlikler yasama, yürütme, yargı ve medyaya önemli sorumluluklar yüklüyor. Bir basın kuruluşunun (Taraf Gazetesi), eşinden şiddet gören bir kadının yere yatmış haldeki fotoğrafı için, “nakavt” diye bir manşet atmaya hakkı yoktur, bunu kınıyorum. Yine tacizlerin, tecavüzlerin, cinsel istismarların normalleştirilerek, “Bir kadın cinayeti daha” gibi başlıklarla verilmesi doğru değil. AKP iktidarında yasama ve yürütmede toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında olumlu bir değişim yaratmak zor görünüyor. Çeşitli bakanların kadınlarla ilgili, kadınları evde konumlandıran, onu birey olarak saymayan bir bakış açısının ürünü olan söylemleri var.
Esra Güleç: Bütün kadınların sorunlarından bahsedildi. Engelli kadınların sorunlarıyla ilgili olarak bir program yapılıyor mu? Engelli kadınların hayata katılımıyla ilgili sizin aklınızdan geçenler nelerdir?
Aylin Nazlıaka: Özellikle bu dönemde yerel seçimlere yönelik olarak ürettiğimiz bazı projeler var. Engelli kadınlarımızın hayatlarının kolaylaştırılması ve sosyal yaşama katılmalarını sağlamak için birçok proje üretildi. Bunları mail üzerinden sizlere ayrıca ulaştırmak istiyorum.
Elçin Öz: CHP’de kadın kotası nedir? Ya da kadınlar bu yolu açabilmişler mi kendilerine CHP’de?
Aylin Nazlıaka: Burada bir itirazım var: Bunun adı kadın kotası olmamalı. Partimizde yüzde 33’lük bir kota var. Ve bunun adını cinsiyet kotası olarak tanımladık. Çünkü bugün bu kota kadınlar için var ama öyle bir ülke olalım ki yarın bu kota erkekler için gerekli olsun. Ben aslında bunun yüzde elli olmasını istiyorum. Bu kota yeterli mi? Değil ama bu bir aşamadır. Kadın ve erkek eşitliğine inanan insanların ortak mücadelesiyle, direne direne kazanacağımıza inanıyorum.
Esra Güleç: Cinsiyet kotasına LGBT bireyler de dahil mi?
Aylin Nazlıaka: Biz cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konusu bireyin tercihi olmalıdır diyen bir partiyiz. Bu tanımın anayasaya girmesi için mücadele ettik. Mecliste LGBT bireylerin haklarına yönelik ilk önergeyi biz verdik. Bu dönem yerel seçimlerde LGBT adaylarımız da var. Kadın ve erkek olarak iki cinsiyet vardır. Cinsel yönelimleri farklı olsa da LGBT kotası diye bir şey belirlemek, sanki üçüncü bir cinsiyet algısı yaratır. Bunun doğru olmadığı kanaatindeyim.
Songül Erol Abdil: CHP hiç kadın belediye başkan adayı gösterdi mi?
Tabii ki. Aydın’da ve Şanlıurfa’da büyükşehir adayımız kadın. Bunun yanı sıra büyükşehir olmayan 47 ilde kadın aday gösterdik. Sivas, Karaman, Rize, Yozgat, Bolu gibi yerlerde. Yeterli değil elbette. Hepimiz için buranın, daha büyük bir mücadele alanı olduğunun göstergesi.
Nejat Kangal: Kürt kızlarının anadillerinde eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Aylin Nazlıaka: Anadilde öğrenimi onaylıyoruz. İçinde bulunduğumuz dönem, bizim de verdiğimiz kanun teklifleriyle birlikte anadilde öğrenimin geçerli olduğu bir döneme dönüştü. Ama ana dilde eğitimin zamanı değil. Mesela demokratikleşme paketi tartışılırken, ne tezattır ki, bu dönemde Kızılay’da biber gazı ve tazyikli sularla insanlarımız yoğun şiddet altındaydılar. Dolayısıyla her şey zamanla ve zihniyetin dönüşmesiyle birlikte oluşacak.
Meral Güler: Sabah oğlumdan gelen İngilizce bir mesajı okumak istiyorum: Sizin için kadın olmak zor. Bir erkek gibi düşünmek, hanım gibi görünmek, herhangi bir kadın gibi hareket etmek ve at gibi çalışmak zorundasınız.” Biz 8 Mart 2014 Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde neyi kutluyoruz? Sayılarla kadının konumuna baktığımızda kutlayacak durum mu var? 23 milyon 844 bin 994 kadın nüfusunun 2 milyon 617 bin 566’sı kadın okuma yazma bilmiyor. Çocuk gelinler konusuna gelince; 226 bin 428 kız çocuğu son 4 yılda evlendirilmiş. (TÜİK verilerine göre). Kadının istihdam oranı dünyada ortalama yüzde 51 iken Türkiye’de yüzde 28.22 ve bu haliyle Türkiye 135 ülke arasında 122. sırada. Siyasete katılım oranı ise yüzde 4. 2009 yerel seçimlerinde, 2093 belediye başkanının yüzde 99.10 u erkek, 32 bin 392 belediye meclis üyesinin 30 bin 921’i erkek; bu da yüzde 95.46’ya denk geliyor. 2011 genel seçimlerinde 550 milletvekilinin 79’u kadın, yani yüzde 14.1. Her 4 kadından biri fiziksel şiddet mağduru.
İrem Esra Kömürcü: biz Toplum Gönüllüleri Vakfı olarak Üreme Sağlığı Hakkında Durum Projesi gerçekleştiriyoruz. 18-25 yaş arası gençlere toplumsal cinsiyet temelinde, vücudumuzdaki organları öğretmeye ve üreme sağlığı ve cinsel sağlık konularında farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Bu proje dahilinde Türkiye’de yapılan ilk ve tek araştırma var. Bu araştırma Türkiye’deki gençlerin üreme sağlığı ve cinsel sağlık durumunu gösteriyor. 4 gençten sadece bir tanesi üreme organlarının isimlerini doğru sayabiliyor. Bacağa bacak derken, vajinaya vajina diyemiyorlar. Kızlık zarının oluşumunu bilmedikleri için, gerdek gecesinde kızlık zarı hiç oluşmamış kızlar için “bu kız değilmiş” denilerek namus cinayetine kurban gitmelerini algılayamıyorlar çünkü kızlık zarının oluşması gereken bir şey olduğunu ve evliliğe kadar da korunması gerektiğini düşünüyorlar. Eğitimlere gittiğimiz illerden birinde “Lütfen çok edepsiz konuşmayın.” dediler. Bu konular maalesef edepsizlik olarak algılanıyor. Hukuk fakültesinde ceza hukuku dersinde, kadınlara cinsel saldırı konusu işlenirken, bunun bütün kadınlara yönelik olarak işlendiğinde suç olduğu söyleniyordu. Bir arkadaşım şöyle sordu: “Mini etek giyen kadına da mı suç, kırmızı giyen kadına da mı suç?” Bu arkadaş hukuk 3. sınıf öğrencisi ve 1 yıl sonra avukat olacak.
Yıldız Şekerci: Çerkez kadınlarımızı temsilen buradayım. Bizim kadınlarımızda ezilmişlik yok, toplumda çok kıymet görürler. Aile içinde de öyle. Bizde cinayetler olmaz, dilediği gibi evlenme şansı vardır. Bunlar çok güzel şeyler ama sonuçta biz de bu toplumda yaşıyoruz ve kadına yönelik tüm sorunlardan biz de etkileniyoruz. Maksim Gorki’nin bir lafı vardır; örgütlü mücadelede kadınlar yoksa başarıya ulaşılamaz diye. Kadınlar olarak biz gücümüzün farkında değiliz ya da gücü elde etmiş kadınlarımız da bu gücünü doğru kullanmıyor. Kadınlar erkeklerin önüne geçememiş ama bu erkekleri yetiştirenler de kadınlarımız. Evde kızına ve oğluna başka davranıyor. Bir evde kadına en çok eziyet eden kayınvalide, kendi yaşadıklarını unutuyor. Biz kadınlar olarak el ele vermedikçe, erkeklerle bir arada olamadığımız sürece, 8 Mart gibi etkinlikler zarif bir kutlama olmanın ötesine geçemeyecek.
Türkan Yalçın Sancar: Bir şey dikkatimi çekti. Biz sorunu ötekileştiriyoruz. İsmet Bey, Alevi kültüründe kadına yönelik şiddetin olmadığını söyledi. Yıldız Hanım, Çerkezlerde de olmadığını söyledi. Peki kimden çıkıyor bu melanet? Bütün bunların sebebi kim? Buna başkasının sorunu diye bakarsanız, bunu çözmeye yanaşmazsınız. Nereden biliyorsunuz, Alevi kadınların içinde, şiddete uğradığı halde, bu kültür nedeniyle konuşamayanlar olduğunu? Bir kötü koyuyoruz ortaya. Bizde yok, onlarda var mantığı olmaz. İnançlı olanlar da aynı şeyi söylüyor. Kimden çıkıyor o halde bu? Aleviler Dersimli kayıp kızların peşinden neden gitmiyorlar o halde?
Songül Erol Abdil: Kadınlar dayanışma içinde mücadelelerini yükseltirlerse, Türkiye hem özgürleşir hem de demokratikleşir. Önümüzde bir yerel seçim var. Yüzdelerin bazılarını paylaşmak istiyorum. Bu çalışmayı kadın koalisyonu yapmış. Ak Parti 1394 belediyeden sadece 16’sında kadın belediye başkan adayı gösteriyor. Bu, yüzde 1.15’e denk geliyor. CHP 1180 belediyeden sadece 51 tane kadın aday gösteriyor, bu da yüzde 4.32’ye denk geliyor. MHP 1394 belediyede sadece 35 kadın aday gösteriyor. Bu da yüzde 2.51’e denk geliyor. BDP 224 belediyeden 31 tane kadın başkan aday gösteriyor, bu yüzde 13.84’e denk geliyor. 93 belediyede de eş başkan aday gösteriyor ki bu da yüzde 55.357 oluyor. HDP 232 belediyeden 50 kadın başkan aday gösteriyor, bu yüzde 21.55’e denk geliyor. 119 eş başkan adayı gösteriyor, bu da yüzde 72.84’e denk geliyor. BBP, 73 belediyede 3 kadın aday gösteriyor, bu yüzde 4.11’e denk geliyor. Burada görüyorsunuz, yüzdeler çok düşük. Biz yerel seçimlere gidiyoruz ama konuşmalarda genel seçime gidiliyormuş gibi bir hava var. Başbakan çok erkek egemen bir dille konuşuyor. Tüm basın kanalları onu gösteriyor. İki ana muhalefet partisinin liderleri konuşuyor, yine kanallar onları gösteriyor. Oysaki yerel seçimler çok önemli. Yurttaş hakkını yerelde koruyan yerel yönetimdir. Sokakta kadını esas olarak düzenlemeler yapılmalıdır. Sokaklar, kadınların geç saatte evlerine gidebilecekleri şekilde planlanmamış ve ışıklandırılmamış. Erkek egemen sistem öyle bir anlayışla yönetiliyor ki. Örneğin Ankara’nın kimliği yok edilmiş, keşmekeş bir kent yaratılmış. Ankara’nın hafızası, kültürel ve tarihi yapısı yok edilmiş. Biz diyoruz ki bu kent kendi kimliğine kavuşmalı. Kent, kadınlar, engelliler, LGBT’ler, dezavantajlı gruplar dikkate alınmadan düzenlenmiş. Biz kentleri dolaşıyoruz ve şunu görüyoruz: Bu memlekette bir savaş yaşandı ve insanlar memleketlerinden göç etmek zorunda kaldı. Hastaneye giden bir kadın, derdini Kürtçe anlattığında, Türkçe bilmediği için doktor tarafından azarlanıyor ya da okulda çocuğunun adı Kürtçe olduğu için farklı yaklaşılıyor. Şu ana kadar Ankara’da ve hiçbir ilçesinde kadın belediye başkanı olmamış. Biz bu kenti kadınlarla birlikte eşitlikçi bir yaklaşımla geliştireceğiz.
Mahmut Emin Avcı: Melih Gökçek 20 yıldır belediye başkanı. Geriye gidersek… 73’lerden bu yana. 68 kuşağından sonra bir sol rüzgarı esti. Bundan sonra CHP’nin belediyelerinde gerçekten solcu kadrolar vardı. 73’te Vedat Dalokay vardı,sonra Ali Dinçer, Süleyman Önder, Mehmet Altınsoy, Murat Karayalçın ve Melih Gökçek. Ali Dinçer Kızılay’ı meydan yapmak istedi, 78’de İzmir, Yüksel, Sakarya ve Milli Müdafaa Caddesi’ni araç trafiğine kapattı, yayalara açtı. Büyükşehirlerde merkezi alanlarda meydan ve alanlar insanların nefes alma yeridir. Bu proje yapacağı metro ile birlikte, 12 Eylül darbesi nedeniyle yapılamadı. Sonraki yöneticiler bu konuyu önemsemediler. Melih Gökçek de 2003 yılında Kızılay’ı yayalara kapatıp araç trafiğine açtı. İnsanları yeraltına sokmaya kalktı, merkezi alanlarda yol açtı. Son yıllarında meydan projelerine açmaya başladı alanları. Adaylarımızın dikkatini meydan ve alanlara çekmek istiyorum.
Sabriye Feyzioğlu: Belediye meclis üyesiyim. Biz çok zorluklarla Çankaya belediye binasını aldık. Melih gökçek meydan yapsaydı burayı elimizden alacaktı. Faşizmin zihniyeti bu kadar olur. Ne halka, ne insana, ne çevreye; ne insan ne kadın haklarına saygısı vardır. HDP’yi kutluyorum. Kadınlara en fazla hak veren parti. Umarım CHP de bu noktaya gelir. Ama biz yaralarımızı konuşmazsak, sadece partizancılık yaparsak, yaralarımızı nasıl tedavi edeceğiz? İsterse partiden beni atsınlar. Kadın olmazsa insan hakları, demokrasi, özgürlük, yaşam olmaz. Bugün seçim bürolarına bakıyorsunuz, kadınlar kapı kapı dolaşıyor, bildiri dağıtıyor, alanlara çıkıyor. Erkeklerse keyif yapıyor. Ama önseçimlerde sıralamalara bakıyorsun; bütün partilerde merkeze atamada da insan hakkı ihlal ediliyor. Kadınların emeği kullanılıyor. Ben öncelikle kendimi ve kadın arkadaşlarımı kınıyorum. Biri ön plana çıkıyor, ben ne yapıyorum, onu çekmeye çalışıyorum desteklemek yerine. Kadın itici rol oynamalı. Kadın özgür olursa özgür çocuklar yetiştirir. Kadınlar kadını yok etmemeli.
Kemal Ördek: bugüne kadar Melih Gökçek A takımı kurdu, trans seks işçilerini sokaklardan temizlemek için kurduğu bir ekipti. Hala kalıntıları var. Genelev patronları ve çalışanları direndi, çatılara çıktılar; bizim güvenli çalışma mekanlarımızı yok ediyorsunuz, sokaklarda çalışmak zorunda kalacağız dediler. Bunu da dinlemedi. Kentsel dönüşüm projesi adı altında genelevleri yıktı. Oralarda şimdi sadece zenginlerin yaşayabileceği konutlar yükseliyor. Bizim taleplerimiz adaylardan şudur: Genelevlerin yıkılması noktasındaki toplumsal ve devletin desteğini ortadan kaldıracak direnci göstermeleri. Çünkü fuhuş sokaklara iniyor ve toplumun geneli için bu bir sorun. Korunaklı alanlarda, cinsel yolla bulaşan her türlü hastalığı bertaraf edecek şekilde kontrollerin yapıldığı genelevlerde seks işçiliğinin yapılabiliyor olması lazım. Bugün Ulus meydanda bir sürü fuhuş yapan kadın var ve polis sürekli olanlara ceza kesiyor, onları darp ediyor. Adaylar, neden bir fahişeyi aday göstermek için direnmiyorlar ve baskı kurmuyorlar? Neden kadın hakları konuşulurken, seks işçiliği yapan kadınlar dile getirilmiyor? Neden biz kadın haklarını korumak yerine ideolojimizi koruyoruz? Ulus’ta, Hoşdere’de kadınlar darp ediliyor, öldürülüyor. Bunun nedeni güvenliksiz alanda çalışmaları. Dersim’de birahaneler yıkıldı, taşlandı. Başka illerden oraya gelmiş seks işçisi kadınlar, Devrimci Cephe’li ve BDP’li arkadaşlar tarafından yuhalandılar, hakarete uğradılar, işkence gördüler. Merak ediyorum; eğer belediye başkanlığına gelirseniz, genelevin tekrar açılması için imar planında yer göstermeyi düşünüyor musunuz; HDP’nin bu konudaki duruşu nedir?
Gönül Öztürk Turan: yerel yönetimler konusunda çalışmalarımız sürmekte. Özellikle katılımcı yerel yönetim ve katılımcı bütçe konusunda çalışmalar yaptık. Nasıl bir Türkiye bekliyoruz ve neler hedefliyoruz? Özellikle Gezi olaylarından hareketle; yerel yönetimlerde aktif vatandaşlığın temsiliyet kazanmasına yönelik katılımcı, demokratik bir belediyecilik anlayışını savunuyoruz. Bu anlamda sosyal demokrat belediyeler içinde buna yönelik çalışmalar yürütüyoruz. Sadece oy vermek aktif vatandaşlık değildir, kişilerin kendilerini temsiliyet oranları yerelden başlayarak, genele kadar genişletilmeli. Kişiler temsil edilmediklerine inandıkları zaman ne partilere ne de STK’lara gidiyorlar. Aktif vatandaş olan kişinin görüşlerinin de en alttan en yukarıya kadar temsil edilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Nejat Kangal: Ankara’da toplumsal hafızayı yok etmeye dönük işler yapılıyor. Örneğin sokakların ve caddelerin isimleri sürekli olarak değiştiriliyor. Sokaklara numara verilmişti onlar değiştirildi isimlendirildi. Toplumsal hafızayı yok eden bu uygulamanın kaldırılmasını istiyoruz. İnsanlık suçu işleyen insanların isimlerinin verildiği birçok sokak var, bunların kaldırılmasını istiyoruz. Ya da tarihi isimlerin verildiği yerlerde dev plaketlerle bu kişinin kim olduğunu, insanlığa karşı işlediği suçları anlatırsınız, bu da bir çözüm olabilir. Meydanların geri verilmesini istiyoruz. Kavaklıdere, Kuğulu Park yok artık. Katılımcı bütçe konusunun öne çıkarılıp çıkarılmayacağını bilmek istiyoruz. Tüm bunları burada değil de meydanlarda da yeterince söylediğinizi duymak istiyoruz.
Yıldız Şekerci: bir toplumda genelevlere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Buranın sağlıklı ve kontrollü olduğunu da düşünüyorum ama bir taraftan da kadınların kendi istekleriyle yaptıkları ve bir de kullanıldıkları alanlar var. Buradaki ince çizgiyi nasıl ayırt edeceğiz? Zorlanan kadınlar var bir yandan da bunu meslek edinenler var. Toplumda bu kadınları buralardan kurtaralım gibi bir görüş var; ama biz bundan para kazanıyoruz diyen insanlar gördüm. İsteği dışında bunu yapan, sömürülenler var. Bunu nasıl ayırt edeceğiz?
Belgin Çelik: Eskiden devlet zina yaparsan seni damgalayıp geneleve atıyordu. Bir de öyle bir aşağılıyordu ki! Dünyanın her yerinde böyle; devlet en büyük pezevenk! Vesikayı veren, vergiyi alan, kadını sömüren devlet. Şunu kaçırıyoruz: Genelev patronları değil, kızların dostlarıdır pezevenk. Onu sömüren, çalıştıran o kişilerdir. Bugün Erzurum genelevi nasıl kapatıldı? Belediye ve hükümet, oradaki kadınlar hayvan besledikleri için kapattılar orayı. İşte o kadınlar illegal grupların eline düşüyorlar. Yarın öbür gün, büyük mecliste cinsel yolla bulaşan hastalıklar konuşulacak. Biz gizli seks işçilerini, üniversiteli kızları konuşmuyoruz. Devlet kondom vermiyor. Sen bana üç çocuk yap; ama zinayla ama fuhuşla deniyor. Herkes kadına, kendi cephesinden bakıyor.
Berin Alaca: Belediyelerin sivil toplumla çok sıkı ilişkileri olmadı. Biz Ankara’da Çankaya Belediyesi ile muhatap olduğumuzu düşünüyoruz. Sosyal riski azaltma projesi kapsamında bize kendi bulduğumuz konteynırlar içinde bir yer tesis ettiler. Proje bitmesine rağmen kendi koşullarımızda orayı yürütmeye çalıştık. Ekonomik açıdan alt gelir grubunda olan bir yer olduğundan, çevre okullarda kendi olanaklarımızla cinsiyet eğitimleri veriyoruz. İnsan hakları eğitimleri veriyoruz, seramik çalışmaları gibi şeyler yapıyoruz çocuklara ve gençlere yönelik. Çocuklar kadın-erkek eşitliğini hedefleyen bir kısa film çalışması yaptılar. Çankaya Belediyesi’ne gitmiştik. Bülent Bey bizi iyi karşıladı, sonra yardımcısına yönlendirdi. Ancak bir zaman sonra sekreterlere bile ulaşamadık. O kadar zorlanıyoruz ki ulaşmak konusunda. Bizim yaptığımız işi yabancı misyon daha çok destekliyor. Yeni bir başkan gelecek, 2 ay sonra ancak randevu alacağız, bizi iyi karşılayacak ve yardımcısına yönlendirecek. Yine orada tıkanacağız.
Yusuf Şahin: yerel anlamdaki örgütler olarak direkt temasımız belediyelerle. Federasyon olarak 17 aday ziyaretimize geldi. Ankara’da 9 binden fazla örgüt var. Bunların seçmen potansiyeline bakın. Ancak bu insanların muhatap olacakları bir birim yok belediyelerde. Dikmen Vadisi’nde ve Sancak Mahallesinde rant amaçlı bir haksızlık söz konusu. Orada örgütlenmeler oldu. Dertleri sadece haklarını almak. Sizler geldiğinizde bu bozuk düzeni nasıl değiştireceksiniz?
Gülnur Kara: Aynı kentte yaşayan insanların yetki devri anlamında düşündüğüm yerel temsilde, bir cinsin saf dışı bırakılmasıyla, nüfusun yarısının gereksinimlerine karşı bir körleşmenin de altyapısının oluşturulduğunu düşünüyorum. Bu konuda kadın temsili önemli. HDP’yi eş başkanlık sistemi dolayısıyla kutluyorum. Türkiye siyasetine baktığımızda, hem ulusal hem de yerel anlamda kadınları temsili konusunda üç unsur var: simgesellik, kadının toplumsal hareketliliğinin sınırlı olması ve kadın örgütlerinin yerel temsil konusunda daha az istekli olması. Simgesellik sıkıntılı bir durum, bir bütün oluşturma ve kadınların görünür olması açısından kullanılan bir şey bu. Kent güvenliği çok önemli bir konu. Kentleşme ve çevre konusunda, Türkiye’de insan odaklı değil rant odaklı bir belediyecilik söz konusu. Bunun erkek ve kadın bireyleri dikkate alan bir belediyecilik anlayışı olmasını istiyoruz.
Esra Güleç: Biz en son erişilebilirlik konusuna değineceğiz ama şöyle bir düşündüğümde, sinemalar, spor alanları, tiyatrolar erişilebilir değil diyecektim ki sistematik olarak zaten sportif, kültürel ve sanatsal faaliyetler zaten çok kısıtlı. Engelliler için değil kentte yaşayan herkes için çok kısıtlı, değersiz. Engelli kadınlar olarak bizim de en önemli sorunumuz bu alanlara erişebilirlik. Biz de LGBT’ler gibi kentin tamamını istiyoruz.
İdil Seda Ak: Buna bir iki şey eklemek istiyorum. Bence sürdürülebilirlik çok önemli. Her yere Salı iz yolundan döşendi ama bir bakıyorsunuz, bir yerde kopmuş gitmiş, takibi yok. Var olan üst geçitlere asansör yapılmış ama çalışmıyor. Geçen hafta Melih Gökçek ile görüşme şansımız oldu. 470 tane otobüste sesli uyarı sistemi olduğunu söyledi. 330 tane ışıkta aynı şekilde. Otobüste o sistem var belki ama ya sesi kısık ya da erişilemiyor. Var olan sistemi bile etkin bir şekilde kullanamazken, sisteme eklerin yapılması aşikar bir şekilde gerekli.
Metin Uzunöz: Kadınların siyasetin içinde yer almalarının temel koşulu ev içi sorumluluklarının toplumsallaştırması sonucu özgürleşmeleriyle mümkündür. Yine de kadınlar her dönemin özelliğine uygun olarak üretim faaliyeti içinde olmuş ve 8 Martları yaratarak mücadele tarihine önemli miraslar bırakmışlardır. Yerel seçimlere çok kısa bir süre var ve partilerin arasındaki iktidar kavgasının genel seçim havası oluşturan ve kayıkçı dövüşü görüntüsündedir. Yolsuzluk ve rüşvet söylemleri üzerinden birbirlerine çok fazla bir şey söyleyecek durumu olmayan düzen partilerinin en aymazı durumunda AKP’nin olduğunu da söylemek mümkündür ve yolsuzluğun üzerini örtmek için manipülasyonlar yapmaktadır. 12 Eylül rejiminin ve hukukunun her alanda devam etmesi darbe karşıtı söylemlerini çürütmektedir. Burada aday tespitlerinde kadınlara yer vermede Eş başkanlık sistemi ile kolektif ve eşit yönetimin önemli bir göstergesi olan HDP ve BDP diğer partilerden ayrılmaktadır. Önemli oranda kadın adaylar gösterirken programlarına bakıldığında doğrudan demokrasiyi hayata geçirerek karar alma süreçlerinde katılımcıdır. Genel başkan belirleyiciliği ve tek adamlık yoktur.
Mine Egbatan: Ben ODTÜ Kadın Çalışmalarında yüksek lisans yapıyorum. Konum seks işçiliği üzerine. Genelevler ve kentsel dönüşüm konusunda ne yapmayı düşünüyorsunuz? Ulus civarına gidip oradaki kadınlarla görüşmek gibi bir çabada bulundunuz mu, bulunduysanız sizden ne talep ettiler ve siz ne yapabileceğinizi düşünüyorsunuz?
Elçin Öz: Sizleri bir aday değil, kentte yaşayan biri olarak dinledim sizleri. Geleneksel siyasetten gelen birisi değilim. Bunu yapacağız, şunu yapacağız demeyi sevmiyorum. KA-DER HDP ve BDP’ye teşekkürde bulunmuştu; kadın adayların seçilebilecekleri yerlerde aday gösterilmeleri ve görünür kılınmaları dolayısıyla. ODTÜ’de genç bir kadın arkadaş, bu habere bozulmuş, sanki bizlere lütufta bulunuluyor dedi. Ben hiç böyle düşünmemiştim. Yüzde 1’lik kotaların altında bile bir kadın mücadelesi yatıyor. Dolayısıyla HDP’de beni heyecanlandıran da, çeşitli mücadelelerden gelen insanları bir çatı altında topluyor oluşu. Pasif vatandaşlıktan aktif vatandaşlığa geçiş vurgusu önemli. Ben hayatımda bir kere oy kullandım. Böyle bir demokrasicilik oyununun parçası olmak istemedim. Bu gitsin, şu gelsin. İnsanların mecliste yürütülen siyasetle ilişkisi böyle. Herhangi bir yerde hak ararken, her zaman devletin şiddetiyle karşılaştım. Beş yılda bir kullandığım oyla vatandaş olmam bekleniyor. Kendini mağdur hisseden pek çok insanla yan yana duracağım bir hareketin içinde, daha geniş bir ittifak cephesi içinde muhalefet etmenin önemli olduğuna inandım. Burada kadınların da gücünün eşit temsille kurulduğunu, gerçekleştiğini ve LGBT arkadaşlarımızın da bunun bir parçası olduğunu düşünüyorum. HDP’nin yerel yönetimler konusunda önemsediğim iki sloganı var: “Başkan değil baştan değiştiriyoruz” ve “şehir senin. Zaten merkezde yürütülen siyasetlerle gerçekten bu ülkede demokrasiden, adaletten, eşitlikten, özgürlükten söz edilebileceğine inanmıyorum. Şehir senin sloganının da içi boş olmadığını, sokaklardan başlayarak bir şeylerin değişebileceğini düşünüyorum. Benim adıma benden daha iyi düşündüğü söylenen birilerinin yönettiği bir ülkede, şehirde yaşamak istemiyorum. Altına imza attığımız taleplerin, bu kadar rant esaslı bir belediyecilik anlayışında, insanların ihtiyaçlarını dinlemeyen, bilmeyen, sorunların yerinde saptanmadığı bir yerel yönetim anlayışı içerisinde gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı çok açık. Yerel yönetimlerle ilgili bir sistem değişikliğiyle mümkün olabilir. Ben de içinde bulunduğum bu yapının bu sistem değişikliğine talip olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir konuda, öznelerine danışmadan onlar adına karar veremezsiniz Bir kadın, çocuk, yaşlı, seks işçisi, bir ülkeyi, bir kenti nasıl deneyimliyor, onlara sormalıyız. Biz keşke bu temaslardan halk meclisleri oluşturabilsek; partisiz olsak. Bir şeylerin değişmesin ve dönüşmesine inanmış insanların yan yana getirdiği, taleplerinin takipçisi olan, bütçeyi denetlemek isteyen, şeffaflık talep eden insanlar ve bunları karşılayabilecek mekanizmalar olsa keşke. Yani şu anda HDP’de bunlar konuşuluyor. Belediyelerin büyük bütçeleri olduğunu; sadece devletle büyük şirketler arasında çıkar sağlayan amaçlar uğruna kullanılmadığında, pek çok ihtiyacı karşılayacağını biliyoruz. İstihdam politikaları ve katılım mekanizmalarından, temsil edilmeye kadar eşitlik gözetildiğinde, bunların gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Kent hafızası ve kimlik meselesi de çok önemli. Baskı görmeden, horlanmadan yaşadığımız bir kimlik, mücadele edeceğimiz bir şeye dönüşmeyecek.
Mükremin Barut: Bir ilçeyi yönetmek üzere yola çıktık. Şehirle ilgili söylemimiz, retoriğimiz netleşti. İmzaladığımız 10 isteğin hiçbiri bize yabancı değil zaten. Kadın olsam mücadele edeceğim çok şey olurdu diye düşünüyorum. Binlerce yıl Kibele kültürünün hakim olduğu Mezopotamya’da erkek egemen Zeus kültürüyle başlıyor. Erkeğin yaptığı her şeyi meşru kılan bir paradigma yaratılıyor. Kadının haklarının ikinci plana atılışı, semavi dinlerle başlıyor. Törelere ve mitolojiye takla attırılıyor. 1976’da dünyada yerel yönetimler toplanıyor ve bir formül düşünüyor. Devlet vesayetinde yerel yönetim anlayışı üzerinde çok fazla gelişme yok. 1996’da Habitat 2 toplandı. Burada yerelin yönetilmesinde, STK’ların çok önemli olduğu anlaşıldı. Gündem 21 adında bir yönetmelik oluştu. Yereller mutlaka STK’larla birlikte hareket etmeli. Bizim paradigmamız şu: Halk, meclisleriyle yönetilir. Bizde aday adayları hiç olmadı. Aday çok olduğunda, parti tabanından destek alamadıklarında, STK’ların kapılarını çalarlar. Biz böyle bir ilişki istemiyoruz; derneklerden doğru belediye meclislerinin belirlenmesini istiyoruz. Mahalleden doğru belediye meclisleri oluşmalı. Kadınlar içinse 24 saat kreş diyoruz. Kadının gece dışarı çıkma özgürlüğü olmalı, vardiyalı çalışan kadınların da çocuklarını bırakabilmesi lazım. Yemek ve çamaşır hizmeti düşündük. Yemekhaneler ve çamaşır evleri; hem kadınlara hem erkeklere yönelik. Kent belleği çok önemli bir konu. Mesela, Bilir Sokak Abay Kunanbay olmuş; bu adam kimdir. Tarihten rövanş almak felsefesiyle yola çıkarsanız, olmaz. Ama şu olmalı: 1938’de Tunceli’deki soykırımdan sonra oradaki sokaklara verilen subayların isimleri, baskı unsuru oluyor. Sayıca az kalmış Ermeni vatandaşları için Talatpaşa Bulvarı çok farklı bir anlam taşıyor. Bunlarla yüzleşmek gerek ama biz tarihiyle yüzleşmek konusunda kusurları olan bir ülkeyiz. Herkes kendi tarihiyle yüzleşmeli. Bu kadar erkek egemen bir toplum olmamızda, kadın cinayetlerinin yaşanmasında seküler inanç karşıtı olan bir yapının etkisi var. Bunu değiştirmeden, görünür ve tartışılır hale getirmeden, sorunların üstesinden gelmek çok zor. Neoliberal politikalar insanların yaşam alanları çok daraltıyor. Bunlara karşı modeller geliştirmek gerek. Genelevlerin kaldırılması konusunda tavrımız net. Yeniden kurulmaları gerek; orada çalışanların mafyanın eline düşmesini, kullanılmalarını insan hakları ihlali olarak görüyoruz.
Songül Erol Abdil: Ankara’da nasıl bir belediyecilik yapıldığını geçmiş deneyimlerimden biliyorum. Dikkatimi çeken Ankara’da belediyecilik anlayışı konusunda Terzi Fikri ve Porto Alegra örneklerinin verilmesi. Bizim şu anda BDP’li belediyeler olarak yaptıklarımızın bunların üzerinde olmasına rağmen, buradaki STK’ların ilgisini çekmiyor. Biz 99 yılında Ak Parti ve CHP’li belediyeler gibi belediyecilik yapmayı denedik ve Van’ı ve Siirt’i kaybettik. Diyarbakır’ı yüzde 51 ile aldık. Kendi belediyecilik anlayışımızı sorguladık ve şunları gördük: 1) Belediyelerde mutlaka kadın potansiyeli olmalı. 2)Ekolojik anlayış olmalı. 3) İnsan ve yaşam eksenli olmalı. 4) Katılımcı bütçe olmalı. Biz deneyimlerimizi halka açarsak, halkçı bir belediyecilik anlayışı geliştirirsek, halk bizimle birlikte yürür. Belediyecilik anlayışınızı halkla birlikte yürütürseniz başarılı olursunuz. Ben belediye başkanlığı yaparken kadınlara yönelik bir proje yaptık. 20 kadın, kolektife ve emeğe dayalı bir işletmede çalıştı. 600 başvuru oldu, komisyonlar oluşturduk, komisyonlar kadınların evlerine gitti ve onlarla görüştüler. Elemelerin ardından 200 kadın kaldı. Eşitlikçi bir şekilde yapıldı bu. Fırın, pastane, kütüphane ve kültür merkezinden oluşan bir işletmeydi. Orada adisyon dağıtmıyorduk, kim ne aldıysa parasını ödüyordu, güven duygusu esastı. Ben daha önce hiç seks işçisi ile tanışmamıştım. Bize empoze edilen onların istemeden geneleve düştükleriydi. Dersim’de bu insanları mağdur etmek istemiyorduk. Ancak eşleri konusunda problem yaşayan kadınlar geliyordu bize, biz de o halde kadınlar burada çalışmasın dedik. Onlar da çalışmak istemediklerini söylediler. İlk temasımız o zamandı. Size iş olanakları sağlasak, buralarda çalışır mısınız? Ancak bunun ardında da bir mafya olduğunu öğrendik. Kendi iradeleriyle karar vermediklerini gördük. Benim tanık olduğum buydu. LGBT’nin bir konferansında tanıştım bu arkadaşlarla. Böyle bir talep geliyorsa buna bir çözüm bulmamız gerektiğini düşündüm. Bizim eğitim sistemimiz çok erkek egemen. İnsanların cinsel gelişimleriyle ilgili de eğitim almaları gerektiğini düşünüyorum. Kent kimliğini yitiriyor ancak bunu birlikte düzelteceğimize inanıyoruz.
Belgin Çelik: Bir gün hep birlikte körler yolunda yürüyelim. Bir de geri dönüşüm konusunu konuşalım. Ben Almanya’ya gittim, herkes pet şişe topluyor yolda. Dedim hepsi mi bunların dilenci? Dediler bu, geri dönüşüm.
Türkan Yalçın Sancar: Bir soruna verilen ismin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Töre saiki dendi, namus bahanesiyle öldürmelere. Biz töre dendiği zaman başımızı sadece Doğu’ya çeviriyoruz. Kürtlerin sorunu gibi algılıyoruz ve ötekileştiriyoruz. Yargıya yüklendik hep ama akademi de ayrıca kusurlu. Sadece kadın olmak iyi bir şey değil, erkek olmanın da kötü bir şey olmadığı gibi. Bu haksız tahrik uygulaması ve töre meselesiyle ilgili yargı camiasından 30-40 kişiyle birlikte olduğum bir toplantıda, haksız tahrik kararlarını eleştirdiğimde, iki kadın hoca, bizim kararlarımızı incitmeyin dediler. Kadın olmak, erkek bakış açısını taşıyorsa anlamsızlaşıyor. Kadınların öncelikle utanç, yalnızlık ve çaresizlik duygularından kurtulması gerekiyor. Bu duyguların yaşamda karşılığı var. Her türlü şiddet en yakınlarımızdan geliyor. Aile içinden, yakın çevreden. Cinsellik tek başına bile konuşulamazken aile içinde; cinsel şiddet olduğundan asla konuşulamıyor. Erkekler de bu şiddete uğruyor ama ataerkil yapı bunun açığa çıkmasını engelliyor. Bir kadın ya da erkek, uğradığı cinsel şiddeti hukuksal boyuta taşıdığında artı bir mağduriyet yaşıyor. Bunun yerine susmayı tercih ediyorlar. Samimi yaklaşımlara ihtiyacımız var. Evinde demokratik olmayan insan, dışarıda olamaz. Sünnet törenlerinin şölene dönüştürüldüğü, kız çocuklarına eline sadece oyuncak verildiği bir toplumda yaşıyoruz. Kızlar şöyle otur böyle dur diye uyarılırken, erkeğin her söylediği olumlanıyor. Önce insanın ne demek olduğunu anlamalıyız. Fethiye Çetin’in Hrant Dink için yazdığı satırlar: Hiçbir kötülük, hiçbir şiddet onaylayanları olmadan devam edemez. Seyircisiz zulüm olmaz. Dünyanın benzer başka ülkelerinde olduğu gibi bu topraklarda da zalim hep seyirciden aldı gücünü, seyircileriyle güçlendi. Suç seyircilerden alınan zımni olayla suç olmaktan çıktı. Failler yargılanmadı. Suçlar ve suçlular cezasız kaldı. Şiddete seyirci kalmayanların artmasını diliyorum.
ORTAK GÖRÜŞ
1 / Kadınların karar mekanizmalarına ve süreçlerine katılım oranları yetersiz.
2 / Türkiye’de erkek egemen bir söylem ve anlayış hakim. Kadın baskı altında ve toplumsal rollerini benimsemiş olması nedeniyle, ikinci planda olduğunu içselleştiren bir kesim var.
3 / Yerel yönetimlerde kadın adayların oranı arttırılmalı ve kadın adaylar desteklenmeli.
DEĞERLENDİRME
TkMM tarafından hazırlanan, “Kadına Yönelik Şiddet” temalı 5 dakikalık video gösterildi. Toplam 24 STÖ toplantıya katıldı. Gündem konusu “Türkiye’de Kadının Durumu ve Yerel Seçimler” olarak belirlenen toplantının ilk bölümünde Türkiye’de kadın sorunu ele alındı. Kadına yönelik şiddet temalı video gösteriminin ardından moderatör Türkan Yalçın Sancar, “Türk Ceza Hukukunda Kadın” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Önce STÖ temsilcileri, ardından siyasiler söz aldılar. İkinci bölümde ise 3 belediye başkan adayına 10 İstek çalışması imzalatıldı. Daha sonra adaylar, programlarından bahsettiler ve katılımcıların sorularını yanıtladılar.
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM :
324 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ :
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu