YER: Adana Tabip Odası Toplantı salonu
TARİH: 11.01.2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1. TİHV (Mustafa ÇİNKILIÇ – Adana Temsilcisi)
2. ADD (Özel GÜLTEKİN¬¬- Adana Şb. Başkan Yrd. )
3. ADASÜLKALDER (Acar PEK-Adana Sürdürülebilir Kalkınma Çevre Tüketici Koruma ve Kültür Derneği Temsilcisi)
4. ÇYDD (Fatma TEMEL –Adana Şube Temsilcisi)
5. MAZLUM DER (Osman GÖKTAŞ- Adana Şb. Bşk.)
MESLEK ODALARI
1. Adana Tabip Odası (Nuh DELMİRCİ YK üyesi)
SENDİKALAR
1. Eğitim Sen sendikası (Abdullah YALÇIN Adana Şb. YK. Üyesi)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
GOZLEMCİLER
gözlemci katılmadı
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ Katılan milletvekili olmadı
BELEDİYE BAŞKANLARI Katılan Belediye Başkanı olmadı
MESAJ YOLLAYANLAR
DİĞER KATILIMCILAR
MEDYA
MODERATÖR TİHV (Mustafa Çinkılıç – Adana Temsilcisi)
KONULAR
GENEL KONU: Yolsuzluk Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik
YEREL KONU: Adana’ da Anma ve Kutlamalarda Yaşananlar.
KONUŞULANLAR
Mustafa ÇİNKILIÇ: Gündeme ilişkin görüşlerinizi dinleyelim, bir de yerel seçimler için 10 istek adlı bir form düzenledik. Sizlere de yolladık, almayanlar için bir daha da yollayabilirim. Buyurun arkadaşlar.
Abdullah Yalçın: Başbakan, 17 Aralık operasyonunu post modern darbe olarak değerlendirdi. Bunu örtmek için söylüyor. İşte paralel devletler vs. 12 yıldır Erdoğan iktidardaydı, paralel devlet falan yoktu, şimdi oluştu? 12 yıldır paralel devlet diye nitelendirdiği Said-i Nursi'nin ekolünden olan Cemaatle can ciğer kuzu sarmasıydı. Şimdi ne oldu da böyle oldular? 12 yıl boyunca Hükümet yaptığı bütün işler Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarını alt üst etmeye yönelik olmuş, özellikle erkler ayrılığı sistemine darbe vurmuştur. Zaten bu hükümet erkler ayrılığı sistemi nedir kavrayamıyor. Anayasa'ya göre yargı kurumu Türk milleti adına yargılar. Dolayısıyla yürütmeyle apayrı bir şey. Ancak başbakanın zihniyeti diktatöryel olduğu için bunu kabul etmiyor. "Millet beni seçti, çoğunluk bende, ben ne dersem o olur, hakimler savcılar benim aleyhimde karar veremez." vs. mantık var. Son süreçte ortaya çıktı ki, açık bir yargıya müdahale var. Savcılar ve hakimler devlet memuru değildir, onların bağımsızlığını koruyan ayrı yasalar var. Ancak hükümet son süreçte bu bağımsızlığı bertaraf edecek yasa tasarısı hazırladı. Bu tasarı eğer geçerse, hakim-savcı bağımsızlığı bu sefer kesin olarak ortadan kalkacaktır. Erkler ayrılığı yok ediliyor. Demokrasinin temeli erkler ayrılığıdır. Demokrasi yıkılıyor. Bunun adı tek parti diktası da değildir, tek kişi diktatöryasıdır. Paralel devlet zaten baştan beri var. Adalet kurumlarının içinde, ordunun içinde vs. bu yapı her daim vardı. Bu ekip sayesinde hükümet iyi destek aldı ve yükseldi. Ama şimdi bu ekiple çatışmalar başlayınca işler değişti, hükümet cemaatin tasfiye edilmesini hedefliyor. Yargı bağımsızlığının olmadığı yerde kaos başlayacaktır. Ek olarak şunu da söyleyeyim hukuk deyince, savcı, hakim ve avukat üçlüsü vardır. Özellikle avukatlara çok iş düşüyor. Bu üçünden biri olmadığı zaman adil ve hukuki kararlar çıkamıyor. Avukatların savunma haklarının engellediğini görüyoruz. Aslında avukatların, yargılamada hakim ve savcıdan farkı yok. O da kamu görevini yapıyor. Tek farkı serbest meslek erbabı olabiliyorlar yahut bir kurumun avukatı olabiliyorlar.
Mevlüt Berk: Aslında tek başına iktidar olan AKP aslında tek başına değilmiş, bir koalisyonmuş. Bu koalisyonun dağılmasını görüyoruz. Daha önce can ciğer kuzu sarması olan AKP-Cemaat koalisyonun şu sıralarda menfaatlerinin bozulması nedeniyle dağıldığını düşünüyorum. Geçen seçimlerde ölülere bile oy kullandırın diyen Fetullah Gülen, şimdi beddualar edecek duruma gelmiştir. Türkiye'de biz Başbakan'ın ne kadar dürüst olmadığını biliyoruz. Bir gün başka söylüyor bir gün başka. İnsanların gözünün içine baka baka yalan söylüyor. Acı olan taraf bizim vatandaşlar takım tutar gibi parti tuttuklarıdır. 2 gün önce Halk TV'de bir araştırma vardı ve bir soru vardı çok ilginç: "Hükümete yapılan yolsuzluk operasyonunu onaylıyor musunuz onaylamıyor musunuz?" Burada %32 onaylamıyorum diye bir yanıt var. Bu ne demektir? Bu %32 AKP'nin seçmeni. Bu zihniyete göre AKP zarar görmesin de isterse hırsızlık yapsın, isterse memleketi soysun vs. Benim hırsızım iyi hırsızdır mantığı. Bu zihniyete göre yolsuzluk operasyonları bile ya komplo oluyor ya vaiz lobisi ya faiz lobisi oluyor vs. bahaneler üretiyorlar. Hiç "yolsuzluk neden yapılıyor" diye sormuyorlar. Yolsuzluğun ortada olduğu kesinlikle belli. Hükümetin de bağlantılı olduğu belli. Başbakanın da haberi kesinlikle var. Bundan sonra şu olmalıdır. Her şey şeffaf olmalıdır. Milletvekilleri seçilmeden önce bütün malvarlıklarını halka açıklamalıdır.
Abdullah Yalçın: 12 Eylülün ürünlerini bugün görüyoruz. Din en büyük afyondur. Dinle insanı her şeyi yaptırabilirsiniz. 17 yaşındaki genç kendisini canlı bomba olarak kullanabilir. İnsanlar dinini yaşamasın demiyoruz, ama dinin temel kuralını bilerek yaşasınlar. İbadet Allah ile kul arasındadır. İbadet 50 tane kameranın önünde yapılmaz. Bunu belirteyim. Bu AKP seçmeninin durumu da böyle. Hükümete gelince cemaati bitirme derdinde, ama Başbakan karşısındaki gücün kendisinden daha güçlü olduğunun farkında değil. Bir kere 12 Eylül 1980'den beri Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarına bu cemaat yapılanması konuşlandırılmış. Öyle bir yerleşmiş ki, bunu söküp atacağınız zaman devleti yıkmak gerekir. Biliyordun madem bu gücü, neden bunu bitirmek için önlem almadın 12 yıldır iktidardasın. Tam tersi daha çok konuşlandırdın. 2004'de cemaati bitirme planı yapılmış, peki 2004'ten beri neden hiç bu planı uygulamadılar? Çünkü bunlar birliktelerdi o zamanlar. Cemaat tüm kurumlarıyla, medyasıyla, sermayesiyle iktidarı destekledi. Bundan 3 sene önce referandumda HSYK'nın AYM'nin yapısını değiştirdiler ve bunu da demokrasi adına, vesayeti yıkıyoruz adı altında yaptılar. Bu değişiklikleri çok övüyorlardı. Aradan 3 sene geçti ne oldu şimdi de Yargı kurumlarına yine topa tuttun?
Orhan Göktaş: Önce şunu söyleyeyim, ben öğretmenin. Yoksul bir çocuktum, öğretmen oldum. Şuan çok şükür evim var arabam var, durumum iyi. Bunların hepsini alın teriyle kazandım hamdolsun. Bunları niye söyledim. Arkadaşları dinlerken şu sonuçlara vardım: Biz kavramları kullanıyoruz Türk milleti olarak ama kavramları gerçek anlamlarıyla kullanmıyoruz. Gerek savunalım gerek karşı çıkalım. Demokrasiyi de, dini de, laikliği de, şeriatı da böyle kullanıyoruz. Abdullah bey dedi ki din Allah ile kul arasındadır. Şimdi bunu ne anlamda kullandı onu bilemiyorum. Ama bana göre dinden kasıt Müslümanlık ise eğer, Müslümanlık Kur'anı Kerim'de olan bir din, Hz. Muhammed'in de Kur'anı Kerim uygulamalarını bize gösterdiği bir din. Hz. Muhammed sosyal bir insan, İslam dini de Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi toplumun dışında bir din değildir, topluma düzen vermeye gelmiş bir dindir. Topluma şekil veren bir din, insan ilişkilerini düzenler. İslam dini hukuk sistemi de getirmiş. Aile hukuku, Miras hukuku vs. Hepsini ibadet olarak kabul eder, dinin emri olarak ifade eder. Şimdi AKP, Milli görüş çizgisinden gelen bir parti. Nurculuktan gelen bir parti değil. Nurculuk, Nakşibendiliğin bir kolu değildir. Said-i Nursi Şafidir. Ama Nakşibendi değildir. Tam tersi "zamanımız hakikat zamanıdır tarikat zamanı değildir" diyerek tarikatlara karşı çıkmıştır. AK Parti ile Cemaat arasındaki temel sorun bana göre Türkiye ile Dünya sistemini düzenleyen büyük güçlerin Türkiye ile hesaplaşmasıdır. Cemaat dediğimiz grup 1981 yılından beri takip ederim, 1981 yılından beri devlet içerisinde bir yapılanmaya gider, paralel yapılanmaya çaba sarf eder. Ben lisedeyken beni evlerine aldılar. Dediler ki devletin kurumlarında bir yerlere gelmeliyiz. Geçtiğimiz yıl polis okulları sınavına giren bir akrabamız var. Bana dediler ki referans olur musunuz?. Beni yazın dedim. Sonra dediler ki "öyle kabul etmiyorlar, illa cemaatten olacak." Ben AK Parti İl başkanının kartını da verdim. Ona rağmen cemaat dediler. Buna şahit oldum. Sonra bir iki polisle görüştüm. Dediler ki "cemaatten olmayanların herhangi bir yere gelme hakkı yoktur polis teşkilatında." Eğitim camiasında da öyle oldu. Her sendikanın içinde bu insanlar var. 17 Aralık'a da bağlamak istiyorum. Bu adamlar Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi olarak tanımadığı devletlere bile okul açtılar. Açtıkları okullar da çok lüks, çok pahalı. İslamcılar bu ülkelere alınmazken, cemaat alınabiliyor. Yolsuzluğa gelince, Türkiye'de yaşanan şu; Türkiye'de bir güç dengesi yaşanıyor. Türkiye'yi yönetme ve Türkiye'yi denetleme dengeleri yaşanıyor. Cemaat uluslararası destekle bu dengenin içindedir. Bu 17 Aralık operasyonu dış güçlerin yaptırdığı bir operasyondur. Aylar önce işlenen suç neden seçimlere 5 ay kala yapıldı? Amaçları belli, yolsuzluklar üzerinden AK Partiyi devirmek istiyorlar.
Mustafa Çinkılıç: Peki bugüne kadar cemaatle can ciğer kuzu sarmasıyken, beraber aynı yollarda yürüyorken, neden bu noktaya geldi?
Orhan Göktaş: Şimdi Fetullah Hoca'nın adamları, uluslararası anlamda bir güç. AK Parti de bugüne kadar bunlardan yararlandı. Fakat belli bir noktadan sonra ters düşmüşlerdir. İsrail ile Türkiye arasındaki çatışmalarının tezahürüdür. AK Parti iktidarı İsrail'in planlarına engeldi. Tarihe baktığımızda aslında AK Parti ile Cemaat hiçbir zaman bir arada olmamışlardır. Çünkü bunlardan biri Milli görüşçü olmasına rağmen diğeri ayrı bir ekiptir. Ama temel aldıkları fikirler farklı. Cemaat Nurculuktan feyz alır. Nurcular, haksızlık karşısında net bir duruş sergilemezler, güçlünün yanında yer alırlar.
Acar Pek: Bu gün olmasaydı başka zamanda patlak verecekti bu operasyon. Bana şeyi hatırlatıyor. Şah döneminde, dinciler kokuşmuş bir sistem kurdular diye bunu kullanarak, batı desteğiyle Humeyni'yi getirdiler. Sonra Batı'nın da desteklemediği bir sisteme dönüştü. Durum bu. Bu bir projedir. Dolayısıyla Mağduriyet edebiyatıyla başladı. Yok komplo, lobi vs. Bence bunların hiçbiri gerçek değil. Ortada bir gerçek var o da savcıların yürüttüğü yolsuzluk olayı. Hükümet de nasıl örtbas ederiz diye uğraşıyor. Başlangıçta babam olsa yargılanmalı dedi sonradan böyle çark ettiler. ABD'de bir Watergade skandalı olmuştu. Başkan Nixon, muhalefet partisi DP'nin telefonlarını dinlemek için 5 tane adam göndermiş ve bu da ortaya çıkınca istifa etmişti. Ama bizim Türkiye'de isterse 50 tane suç işlesin, siyasetçilerimiz pişkinlik içinde istifa bile etmeye tenezzül etmiyor. Türkiye'de yalnız din açısından değil, menfaat açısından bir çatışmadır. Atatürk bu tarikat, tekke, zaviyeleri kapattığı halde yeniden hortlatıldı. Tarikatlar kapatılmalıdır, cemaatleşme önlemlidir. Ciddi bir temizlik bu işi düzeltebilir.
Özer Gültekin: Öncelikle herkese teşekkür ederim. Çok net ve açık sözlü olduğu için Orhan Bey'e de teşekkür ediyorum, her ne kadar görüşlerine katılmasam da. Bu Türkiye'nin sorunu, Osmanlı devletinin çöküşüyle başlamıştır. Cumhuriyeti kuranlar, Cumhuriyet savcısı kurumunu bilinçli oluşturdular. Adı üzerinde Cumhuriyet savcısı, tarikatların, ırkların, mezheplerin değil. Ancak gelinen noktada bu yapının amacından saptığını gördük. Bir ülkede üç tane "d"ye dikkat etmek lazım: Delilere, delikanlılara ve dilencilere. Biz delikanlıları asosyal yetiştirmemizin cezasını çekiyoruz. Dilencilere baktığımızda ise gerçek yoksullar değil, yoksul taklidi yapan sömürgecilere rastlıyoruz. Delilere geldiğimiz zaman artık deliler eskisi gibi değil, deliler ise aydın profilinde gösterilmeye başladı. Bugün Türkiye'de ulus yapılanması sekteye uğramıştır. Gruplaşmalar vardır. A grubu B'yi, B grubu A'yı tasfiye ediyor. Öyle bir gündem yaşıyoruz ki, kişiler el altında tuttuğu grupları ön plana çıkarmaya başladılar. Bunun devamında ülke büyük kaosa sürüklenmelidir. Biz bu ülkeyi kuran çivileri, menteşeleri yeniden yerine koymak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Yeniden ulus-devletin inşası gereklidir. Teşekkür ediyorum.
Fatma Temel: Ben sürece ilişkin görüşlerimi sorular haline getirdim onu takdim ediyorum. 1- Demokratik bir ülkede HSYK tepeden inme bir yöntemle ele geçirmek suç değil mi?2- AKP enkaz haline gelmiş hukuk düzeninin egemeni olabilir mi? 3- Olabilirse davaya yargıçlar olumlu kararlar verebilir mi? 4- Göz göre göre bilim adamlarını ölüme terk edilmesi insanlık suçu değil mi? 5- Binden fazla emniyet görevlilerinin arkasında yatan yolsuzluk bilgileri rüşvet dosyaları olabilir mi? 6- Polis rejimin teminatıdır diyen başbakan bugün neyi kanıtlamak istiyor? 7- Olayların yaşandığı bir ülke(anlaşılmıyor) 8- Daha önce birlikte çalıştığı cemaate saldırmaları suçlu olduklarının bir göstergesi değil mi? Teşekkür ederim.
Mustafa Çinkılıç: Şu anlayış olmaması lazım: Herkes yolsuzluk yapıyor. Herkes yaparsa bunlar da yapmış. Şunu demeliyiz: Herkes yapıyor halt ediyor, bunlar da yapmış halk etmiş. İkincisi, bilgi edinme yasamız var aslında, sanırım bu yasayla ilgili ben 2 sayı üst üste yazı yazdım. Yurttaşların devletten yaptıklarının hesabını sorma hakkı veriyordu. Ben hatta buna "adı güzel yasa" adını verdim. Ama uygulamada böyle olmuyor. İktidarlar yaptıklarının hesaplarını vermek istemiyor. Ben birey olarak insanların fıtratında çalmak diye bir şey olduğunu düşünmüyorum. O koşullar insanı hırsız yapmıştır. Mesela meralarda serbesttir. Hiç kimse merayı kendisine ait kılmaz. Ama sınır koyduğunda, yasakladığında hırsızlık oluşmaya başlar. Böyle bir hale geldik. Bu benim anlayışım, özel mülkiyetin ortaya çıkması vs. Sayıştay raporuna gelince, Sayıştay Türk milleti adına Bayındırlık Bakanlığı'nı denetleyen bir rapor veriyordu. Artık Sayıştay yasası değiştiriyor, bu raporlar verilemiyor. Anayasanın açık hükmüne rağmen Sayıştay raporu olmadan bütçe onaylanıyor. Bu iktidar, Cumhuriyetin birikimlerini şeffaflığa aykırı bir şekilde satmaya başladı ve yolsuzluklarda buna paralel olarak gelişti. 2010 Referandumunda ben hayır oyu kullanılması taraftarıydım. Yargı bağımsızlığına aykırı olacak diye. Ancak gelinen noktada gördük ki Cemaatle iktidar ortaklaşması varmış. Şimdi öküz öldü, ortaklık bozuldu. İyi ki de öküz öldü. Ölmeseydi biz ne olup ne bittiğini göremeyecektik. Kimse malvarlığını açıklamıyor. İsraille kavga deniliyor. Şimdi bir yandan kavga var bir yandan da Başbakan'ın oğlunun gemileri İsrail'e mal taşıyor. Şimdi ticaret başka ahlak başka diyorlar ya. Halbuki Ahi Evran Ticaretinde öyle değildi. Ticaret ile Ahlak birbirinden koparılamazdı. Biz o yapıdan çıktık. Durum bu noktaya geldi. Bugünkü iktidar, keşke Milli Görüş geleneği kalsaydı. Ki ben yıllarca bu zihniyetle mücadele etmiş birisiyim. Ama AKP oradan çıktı ne yazık ki. Özetle hesap soramazsak, bütün bunlar yaşanır. Zekeriya Öz meselesine gelince, daha düne kadar AKP'nin bir numaralı adamıydı. Sahte delillerle birçok kişiyi mahkum etti. Şimdi ortaklık bitince cephe aldılar birbirine.
Yerel Gündem :Adana’ da Anma ve Kutlamalarda Yaşananlar.
Mustafa Çinkılıç: Bildiğiniz gibi bir Vali sorunumuz var. Ulusal günleri, kutlama, anma günlerini sıkıntıya dönüyor. 10 Kasım'da yaşadık, 5 Ocak'ta yaşadık. Her toplantıda yaşadık. 5 Ocak'ta oradaki bütün bulvarlar kapatılmış. Anıta vardığımızda hemen hemen her yere polis etten duvar örmüş. Bir liste çıkarmışlar, listede adı olanlar içeri alınıyor olmayanlar alınmıyor. Zaman ilerledikçe dışarıda kalanlar fazlalaştı, gaziler geldi ellerinde bayraklarıyla, kalpaklarıyla vs. Onları da almadılar. Dışarıdakiler de slogan atmaya başladılar. "Mustafa Kemal'in askerleriyiz", "Kutlamaya değil yolsuzluğa barikat kur" vs. Vali gittikten sonra barikat kaldırıldı vs. TGB' lilerin birkaçı gözaltına alındı, para cezası getirildi. Bu kent bu gerilimi daha fazla taşır mı? Tablo nedir? Buyurun tartışalım.
Orhan Göktaş: Şimdi bizim valiyle olan muhabbetimizi anlatayım. Geçmişte bir gazetecinin evine baskın yapılmıştı. Biz o zaman basın açıklaması yaptık. Bir gazetecinin evinde gece saat 3te baskın yapılmamalıdır. Bu işi yargının halletmesini istiyoruz, Valinin de kamuoyuna bilgi vermesini isteriz dedim. Sonra Vali beni çağırmış. Ben de gitmedim. Gezi sürecinde bir komiser ölmüştü, biz de sivil toplumlarla CHP'yi, MHP'yi, AKP'yi ziyaret ederek bu işi kaosa sürüklemeden sonuçlandıralım. Vali de ordaydı dedi ki "ben mazlumum sizin de sloganınız şu 'kim olursa olsun zulme karşı mazlumun yanındasınız' siz bana karşı gazetecinin yanında durdunuz o işte ben mazlumum" Ben de dedim ki "bu sizin iddianız, bize göre devlet hiçbir zaman sivil birinin yanında mazluma düşmez, siz devletsiniz, kaldı ki gece 3'te birinin evine baskına gidilmez. Size bir şey de demedik, bir açıklama getirin dedik." Bir daha görüştük, 10 Kasımla ilgili fikrimizi sordu. Dedim ki "siz Führer döneminden çıkmış bir vali gibi davrandınız, vatandaşların canı yanmış olabilir. Küfredebilir. Ama senin orada olgun olman lazımdı" dedim. Kendini ise "sonuçta biz de insanız, ben de bir zafiyette bulundum" dedi. Ben de "keşke özür dileseydiniz" dedim. Vali'nin AKP'yle iyi geçindiği de yok bu arada. AKP'lilerle de arası bozuk. Fakat ben şunu söyleyeyim: "resmi törenlerde ben siyasi slogan atılmamasını isterim." Vali'nin yaptıkları ortada.
Özer Gültekin: Adana ekonomisiyle ve çıkardığı bürokratlarıyla, 80lere kadar Türkiye'yi kalkındırmıştır. Ancak son 20 yılda Adana fakirleşmiştir, sanayi bitmiştir. Bu arada ben isim vermiyorum, kendilerini geçmişte yardımcı olan faydalı raporlar düzenleyen bürokratları, daha sonra vali, müfettiş, başka unvanlarla atanmıştır. Bunlara kimse dokunamamaktadır. Adana'da işsizlikte birinci, ekonomisi kötüdür, böyle olması da normalidir. Adanalılar hiç mutlu değildir. Cumhuriyetin değerleri çalınırken, biz yöneticileri koruyan bir zihniyetle yaşayamayız. Birkaç gün önce Emniyette de görevden alınmalar yaşandı. Ayrıca Adana, mühimmat taşıyan bir yol şehri haline getirildi.
Nuh Demirci: Validen hiç kimse memnun değil. Bu Vali'nin gitmesi için bütün oyların CHP'ye atılması gerektiğini düşünen memurlarla görüştük. Valinin kişiliğinden kaynaklanan bir sorun var gibi. Çalışma arkadaşları da memnun değil. Her memura agresif ve kırıcı davranıyor. Bir profesyonel destek alması gerekir diye düşünüyorum.
Abdullah Yalçın: Recep Tayyip Erdoğan, "benim valim, benim polisim" dediği yerde valilik kurumu da bu noktaya gelir. Bu AKP zihniyetinin bir eseridir.
Mevlüt Berk: Zamanında Başbakan, İBB Başkanıyken, ona vefa borcunu ödediğini duydum.
Mustafa Çinkılıç: İnanılmaz bir denetim sistemi var. Her şeyi doğrudan kendi ilgileniyorlar. Böyle bir problemi görmemek mümkün değil. Valinin tavırlarına gelince cidden böyle bir şey olmaz. Ortamları hep Valilik provoke ediyor. Önümüze barikat kurarlarsa, protesto ortamını hatta daha ilerisini ateşlemek demektir. Vatandaş küfür de eder, yakalarsın cezasını verirsin. Slogan atıyorsa, yasa dışı değilse bir şey yapmazsın. Buna tahammül edersen tansiyon düşer. Ama her laf söyleyene yaptırım uygularsan, ortam gerildikçe gerilir. Polisler kameranın başında oturdu, suç aradılar. Suç işlemeyip, kabahat işleyenleri bize yakalama kararı çıkartıldı, ama böyle bir şey yok uygulamada. Küfretmeyeni de aldılar, küfredenleri de. Vali Bey'in biraz daha sağ duyulu olması gerekiyor. Devlet kurumları vatandaşa ılımlı davranırsa, ortam daha da ılımlı duruma gelir. Böyle tatsız olaylar yaşanmaz.
SONUÇLAR
Mutfağın hazırladığı sunum gösterildi. Kuruluşumuz, Temel ilkelerimiz ve Milletvekillerinin fotoğraflarını içeren karnesi slayt halinde hazırlanmıştı, sunuldu.
Adana kMM Hamalı Mustafa Çinkılıç