Yer : Ticaret Odası
Tarih : 07.12.2013
Saat : 14.00
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1- İnsan Hakları Şube Başkanı Saim Atılgan
2-Muş Teknikerler İl Temsilcisi Mehmet Işık
3-Muş Kadın Çatısı Derneği Zeycan Aktaş-Nurcan Çetinbaş
4-Genç Çaba Derneği Serkan Demir
5-Liberal Düşünce İnsiyatifi Mahmut Özdemirkol
6-Muş Yeşilder Kasım Sığınç
b. Meslek Odaları:
c. Sendikalar
1-Eğitim-Sen Yusuf Doğan
Moderatör : Nurcan Çetinbaş
Konular:
1: Genel Konu: Eğitim ve Öğretim Sistemimiz ve Dershaneler
2: Yerel Konu: Muş’ta ki Eğitim Sistemi
Genel Konu Üzerine Konuşulanlar Öğretim Sistemimiz ve Dershaneler
Kasım Sığınç: Eğitim sistemini başlı başına temel bir sorun olarak düşünmek gerekiyor. Bu da öyle bir iş ki egemen sistemin bakış açısını demokratikleştirmeden değişmeyecek bir süreci ifade etmektedir. Tabii bu tartışma bilimsel bir ortamda yapılmadığı için metodolojik olarak nasıl bir zeminde yürütüleceğini belirlemek de zor.
Eğitim sistemi denince velinin eğitiminden tutalım, okullardaki hizmetlilerin, çalışanların ürettikleri işlere kadar; kız çocuklarının eşitsiz ortamından tutalım, üniversitenin yarattığı havaya kadar işin bir çok boyutu olduğunu unutmamak gerekiyor.. İlimizdeki örnekten de yola çıkarsak, bugün artık biliyoruz ki üniversitelerimiz öyle akademik çalışmalar falan yapmıyor. O yüzden eğitim sistemi tartışması, sınırlandırılması gereken, metodunun belirlenmesi gereken bir tartışmadır. Aksi durumda nereden girilip nereden çıkılacağı belli olmayan kör bir noktaya hizmet etmiş oluruz.
Dershane meselesine gelince, ülkemizde yıllardır uygulanan sınavlı eğitim sistemi kaçınılmaz olarak dershaneyi gerektiriyor. Maalesef mevcut durumda bunun başka bir yolu da bulunmuyor. Bu sistemde siz çocuklara yarışmaya gir diyorsunuz, en iyi puanı alan en iyi üniversitede okur diyorsunuz. Dolayısıyla her anne baba istese de istemese de çocuklarını zorlamak ve en iyi sonucu almak için uğraşır. Bu da en iyi dersi ve uğraşı gerektiriyor. O yüzden dershanelerin bu sistemde kapatılması başlı başına bir problemdir.
Temelden alınarak sınavın olmayacağı bir sistemle dershaneye ihtiyaç duyulmayacak bir zemin hazırlanabilir. Ancak bu zor bir iş, çünkü gelişen büyüyen bir ülkeyiz; genç nüfusun arttığı ve gençlerin gittikçe iş bulması zorlaşan bir ülkeyiz. Yani gençlerin büyük çoğunluğunun işsiz olduğu bir ülkeyiz. Rakamlar işsizleri 1-2 milyon gösterse de böyle olmadığını, göz boyamaca rakamlarla bu işin yürümediğini çok iyi biliyoruz. Bu nedenle istihdam sorununu çözmeden, gençlerine aç kalmayacakları bir ülke vaat etmeden sınav sistemini de ortadan kaldıramazsınız.
Burada bir başka sorun da anayasadır. Mevcut anayasa ile uygulamalar birbiri ile çelişmektedir. Şu andaki anayasada devletin, eğitimi ücretsiz ve herkese eşit şekilde sunması gibi bir yükümlülüğü var. Sosyal devlet olgusu bunu gerektirirken devletin gereken hassasiyeti göstermeyerek yurttaşlarını dershanelere mahkum kılması anayasa ile çelişir. Devlet, bütün okullarda herkese eşit ve ücretsiz eğitim imkanı sunar ve her yurttaşına aç kalmayacağını, asgari ihtiyacını karşılayacağı bir istihdam alanı yaratacağını söylerse sınavlı bir eğitim sitemine ihtiyaç da ortadan kalkacaktır. Böyle bir ortamda dershanelere de gerek kalmayacaktır. Ancak siz gözetiminizdeki okullarda denetimi doğru yapmazsanız, çarkın bütün sac ayaklarını beslemezseniz ve eğitimin doğru dürüst bir noktaya kavuşmasını sağlayamazsanız, olay dönecek öğrencilerin birbirleri ile yarışacağı bir noktaya varacaktır. Böyle bir sistemde dershanelerin kapatılması da bu işlerin merdiven altına girmesine neden olacaktır. Doğal olarak kontrolün daha da zorlaşacağı ortada. Böyle yerlerde ders mi verilir, başka işler mi yapılır kim nereden bilecek?
Tam bu noktada cemaatin itiraz nedenlerini iyi anlamakta fayda var. “Dershaneleri kapatarak gençliğimizi buhranlara itiyorsunuz, biz gençliği ahlaklı bir yapıyla yetiştiriyoruz siz dershaneleri kapatarak bunu engellemek istiyorsunuz”, diye isyan ediyorlar. Sanki o dershanelere gitmeyen her çocuk ahlaksız olarak yetişiyor, gayri ahlaki evlerde büyüyor ve bu toplumun değerlerine aykırı, ucube yaratıklarmış gibi bir algı yaratılıyor. Neticede o söylemlerden bu çıkıyor. O dershanelere gitmeyen çocuk, halkının değerlerini benimsemeyecek, peygamberini sevmeyecek, dolayısıyla boş bir gençlik olarak karşımıza çıkacak. Bu da aslında o dershanelerin başka niyetlerle çalıştıklarının itirafı oluyor. İstemeden de bu niyetlerini itiraf etmiş oluyorlar. Dolayısıyla aslında dershanelerin sağlıklı bir şekilde denetlenmesi gerektiği sonucu da ortaya çıkmış oluyor. Adı üstünde dershane olan bir kurumda öğretimi bırakıp eğitime başlarsanız, sizin kimi neye göre yetiştirdiğiniz gibi bir karmaşa ortaya çıkar. O zaman bir başkası da kendi istediği gençliği yetiştirmeye kalkışırsa söyleyecek sözünüz kalmaz. Oysaki bu kurumların asıl işlevleri, gençlerin sınavdan daha iyi dereceler almasını sağlamak olmalı.
Yusuf Doğan: Eğitim-Sen’in bu konu üzerinden değerlendirme yaparsak laik demokratik parasız bir eğitimi savunan bir politika yürütüyoruz. Dershanelerle ilgili çok tartışmalar var. Eğitim politikasının bu şekliyle yürütüldüğü bir ülkede dershanelerin kaldırılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Burnunun dikine giden bir hükümetle karşı karşıyayız. Ben yaptım oldu ile bu işler yürümez. Olması gerektiği gibi değil de kendi ideolojisi doğrultusunda hareket ediyor. Bunu 4+4+4 de gördük. Bizde veliyiz çocukların deneme tahtasına çevirdiler. Her yıl lgs, sbs gibi sınav sisteminde sürekli değişiklikler yapıyorlar. Bunun da verimli olduğunu düşünmüyorum. Bu eğitim sistemi ile çok bişey yapılamaz belge veren kurumlar haline gelinildi. Avrupada ki eğitim sistemi ile karşılaştırdığımız zaman üretmediğimizi de görürüz. Ordusunun 3. NATO ordusu dünyanın ilk beşin içinde yer alıyor eğitimine baktığımızda ilk beşyüzün içine girebiliyor. Eğitim sistemi 2 adım ileri bir adım geri şekilde gidiyor. Bir eğitim politikası yok iktidarların eğitim politikası var. Dershaneler siyasi rant ve bir iktidar kavgasına dönüştü.
Son kurulan ünivesitelerde bende üniversite de çalışan biri olarak bunları yakından biliyorum, burası falanca cemaatin olsun, şu dekan olsun şu profesör olsun şeklinde bir paylaşım söz konusu. Pastadan pay alma meselesine dönüştü. Eğitim sistemini değiştirdiği zaman diğer bileşenleri ile tartışmadan konuşmadan ortaklaştırmadan değiştiriyor. Mevcut olan eğitim sistemi ırkçı Kemalist evrensellikten uzak bir eğitim sistemi var. 12 yıldır bu sistemi yönetiyorsunuz bunu değiştirme hakkınız var ama bu değişimi demokratik koşullarda yapması gerekiyor. Dersanelere gerek duyulmadığı bir sistemde kaldırılabilir.
Mehmet Işık: Dershanelere gidenler düşük ve orta gelirli ailelerin çocukları. Zenginler istediği an özel ders aldırabilir. Bu da fırsat eşitsizliğine neden oluyor. Eğitim sisteminin iyi işlediği ülkelerde devlet gelir seviyesinin düşük olduğu ailelere yardım imkanı sağlıyor. Gelişmiş ülkelerde dershane olgusu yok. Eğitim böyle olmaz. Demokrasi ve İslam normlarına da uymuyor. Emperyalist güçler egemen olmak peşinde. Bunu yapmak için ne yapacak sömürecek. Devlet özgürleşmemiş ki. Üniversiteler özerk diyoruz Kürdoloji bölümünde okuyan biri zılgıt attığı için disiplin cezası alıyor bu nasıl bir özerkliktir? Devlet özgürleşmezse toplumda özgürleşmez. Ak Parti ve cemaat sermaye ve iktidar hesabındalar. Yıllardır bu sorun yaşanıyor bu ülkede neden mutlak bir kopuşa varılmıyor. Sonuca bakıyoruz gene anlaşıyorlar. Eğitim bilimin yoludur. Türkiye’de eğitim alanında bölgelere göre farklılıklar var. Bir milyon altıyüz seksen mezun olmuş teknikerler var. Bu gün teknikerler ortadan kaldırılmış. Mezunlar var iş imlanı yok. Teknikerler 400 TL paraya çalıştırılıyor.
Saim Atılgan: Önemli bir konu konuşuyoruz. Bu konu üzerine çok konuşulması gereken bilimsel, profesörlerin, STK’ların halktan insanların olduğu çok geniş kapsamda çalışmalar dizisi yapılması gerekiyor.
Keşke dershanecilerde aramızda olsalardı. Bizim KMM toplantılarımızın temelinde yatan şey bu ülkeyi demokratik bir zemine oturtturmak. Bu sistemin çıktığı temel neresi Milli Eğitim sistemi, talim ve terbiye kurulları oluşturarak eğitim politikaları geliştiren bu yönde de insanlara şekil vermeye çalışan bir yapı. Ortada böyle bir garavet var bizde bu garavetten sağlıklı bir sonuç çıksın istiyoruz. Ya zaten seni terbiye etmeye çalışan bir yapı. Bunu nerden anlayabiliriz bir çocuk okula gitmeden verin eline bir resim çizsin birde okula başladıktan sonra aynı konu ile ilgili bir resim isteyin o çocuğun aslında zihinsel işleyişin ne kadar şekillendirildiği daraltıldığı, küçültüldüğünü anlayabiliriz. Geçen hafta pizza sınavları açıklandı dünyada herkesin ölçü aldığı sınavlardır, 65 ülkenin içinde 43. olduk. Tamamen bu sistemin antidemokratik sürecin sonucu. Diğer yandan anayasa sosyal bir hukuk devleti olmanın gereği nedir, eğitime ulaşılması ve parasız olması. Parası olanların daha iyi eğitim aldığı bir ülke. Bunun sonuçlarından biri de dershaneler bunun muazzam bir ekonomik payı var, bunun yaklaşık yedi milyon dolar bir rakam olduğu söyleniyor. Sadece dershanelerin hacmi yayın ve diğerlerini aktığımız zaman bu yirmibeş otuz milyon dolarlık sermayeye denk geliyor. Böyle bir alanda bazı grupların iktidarla çatışmalarına sebep oluyor. Bu alanda bizlere ne oluyor? Bu sistemlerden yararlanamayanlara ne oluyor? İlk öğretimde orta öğretim sistemine geçişlerde yaklaşık 30 sınava girerek orta öğretime geçecekler tamda bu noktada muhtemelen dershanelere olan ihtiyaç artacak. Eğer dersheneleri kapatmak istiyorlar anayasamınzda da bulunan sosyal devletin gerekliliğini yapmak gerekiyor. 12 yıl içinde Milli Eğitimde 5 bakan değiştirdik. Bir devlet politikası geliştiremedik. Bu noktada en büyük sıkıntılardan biri de anadilde eğitim meselesi. Kendisi ve vatandaşı ile yani ötekileri ile barışık olan dinine, diline kültürüne eğitim ve sağlık hakkına erişiminin eşit olmasını sağlayan bir devlet gerekliliği var. Muş boyutu ile baktığmız zaman en acı çeken illerinden biriyiz, pizza veya diğer sınavlara baktığımız zaman genelde sonlardan 1.2. veya 4. oluyoruz. Ben EKO inşaat okulunda görev yapıyorum orda yaklaşık 200 öğrenci var. Biz kamusal ve soysal alanda devletten bahsediyoruz, 200 öğrenciye devletin verdiği tek bir kuruş para yok Kuru bir bina verir size elektiriğini, suyunuzu öder ve sizden bu anlamda bilimsel demokratik çok iyi koşullarda yetiştirilmiş insanlar bekler. Bu hayal. Bunu yalnızca bu iktidar üzerinden değerlendirmemek gerekiyor eski sistemlerinde etkisi çok. Bu noktada STK’ların görüşleri alınmalı ortak çalışmalar yürütülmeli.
Mahmut Özdemirkol: Dershaneleri tartışıyoruz ama hükümet siyasi boyutunu tartışıyor. Biz bu siyasi boyuttan değil eğitim boyutunda tartışıyoruz. Ben cemaatin dershanelerin içinde olmasına karşı değilim. Kendi sınırları içinde kaldığı müddetçe her cemaat eğitim sistemine girebilir. Burada bizim sıkıntımız devletten beklerimiz çok fazla. Olması gereken şeyle olan şey bir değil. Devletin özgürleşmesinden yana değilim benim devletten beklentim kendi sınırları içinde kalması. Devlet eğitimi vermemeli. Bizim söz ettiğimiz dezavantajlı bireylere kredi sağlamalıdır ancak insanların hangi eğitimi alacağına, hangi okula gideceğine yada gidip ne ders alacağına karışmamalıdır. 1924’ki 85. madde eğitim sorununun devlet sorunu olduğunu belirtiyor. 1970’ten önce dershaneler sosyal boyutu ile ilgileniyor şimdi test boyutu ile ilgileniyor. O durum bundan daha iyi değil daha kötü. Çünkü devlet zihniyeti o zaman laik bir zihniyetti insanların gerici olduğuna ve gelişmesi gerektiğine inanıyordu, insanlar gitsinler giyim kuşam öğrensinler Avrupaya uyum sağlasınlar ilerleyelim di. Şimdi ise eğitimden beklentiler daha farklı bu iki kutup arasında üçüncü bir kutup var o da bu ikisini ret etmek. Bizim algımızı değiştirmemiz gerek. Devlet bütün bunları yapmak zorunda değil. Devlet 47 milyon dolar eğitime pay ayırmış bunun %70 personele %30’zu okulların fiziki yapıya gidiyor. Bütün parayı eğitime yatırsa sorun çözülecek mi? Hayır, daha vahim sorun olacak! Devletin zihniyeti ile çocuklarımız yetiştirilmiş olacak. Devlete çok görev atfedilmemeli devleti,n bir lokanta üzerindeki görevi denetimi neyse sen şunu şunu üret demiyor sen ne üretiyorsun ürettiğin ürün kalite standartlarına uyuyor mu? fiziki yerin, hijyen koşulun uyuyorsa sorun yok. Eğitim üzerinde de kriterler bu olmalı. Bir lokantaya gidip sen bunu üretmek zorundasın demiyorsa eğitim için de bunu yapmalı. Devletin eğitim sistemi içinde olmasına inandığımız için bu sorunlar başlıyor. Dershanerin siyasi ,eğitim ve tartışmadığımız haklar boyutu var. Eğer bişeylerin kapatılması gerekiyorsa o okullar olsun dershaneler olmasın.
Şeref Işık: Arkadaşların söylediklerine katılıyorum. Bir konuyu tartışırken tarafları ile konuşmak en doğru olanıdır. Burada diğer taraflarda olsa çok iyi olurdu. Hangi alanda olursa olsun yaptığın işte bir boşluk bırakırsan birileri senin bu boşluğundan yararlanarak oraya adım atar. Devlet işini sağlıklı yapmadığı için dershaneler ortaya çıktı ve yıllardır da devam ediyor. Kimse çocuğunu durup dururken dershanelere göndermek istemez oraya gönderince para gidiyor, zaman gidiyor. Türkiye de yıllardır sınav maratonu var, ilk okula bitirdiğin zaman, ortaokul telaşı sonra lise, üniversite o maratonda gece gündüz çaba sarf ediyorsun. Üniversite bittiği zaman da daha düşünüyorsun nasıl iş bulayım sonra KPSS ye hazırlık ve istihdam bu sorunlar istihdam çözülürse bu sorunlar azalır. Devlet herkese eşit erişim hakkı vermeli.
Serkan Demir: Özgürlükçü bir eğitim sistemi hepimizin hayali. Avrupa Birliği projelerinden dolayı birkaç ülkeye gidip gezma fırsatım oldu. Gelişmiş ülkelere baktığımızda Amerika, Finlandiya falan çok farklı. Ordaki okulları gezdiğimde çok farklı şeylerle karşılaştım. Oralarda mutlaka bir iki ders uygulamalı, biz yılda bir defa yapıyoruz oda ne sorunlarla. Ben geçen sene öğrencilerimi sinemaya götürmeye çalıştım onda da okuldan hiçbir destek alamadım kendi kişisel çabalarımla gittim belediyeden araç aldım, tüm sorumluluğu aldım, ailelerle görüştüm bir sürü risk aldım.. Bu benim için zor oldu bir daha da yapmam. Diğer ülkelerde çocukların yürüyüşleri bile insanı imrendiriyor. Biz çocukları tenefüse çıkardığımız zaman çok sert olan hocaların eşliğinde bile 30-35 kişilik bir grubu dışarıda sessiz sakin bir şekilde idare edemiyor. Orda çocuklar dışarıda yürürken el ele tutuşarak, trafik kurallarına ve bir çok kurala rivayet ederek hareket ediyorlar. İki ders saati dışarıda mataryalle değil öğretmen başında gezilere, parklara gidiyorlar ve bunlar ders saati içinde gerçekleşiyor. Bunları görünce neden bizde olmuyor diye iç geçirmiyor değiliz. Devletin tanımına bakalım devlet ideolojik bir araç değil mi? Bir devletin de kendi yetiştirdiği vatandaşını kendi ideolojisi ile yetiştirmesi kadar normal bişey olamaz. Bunun aksi anormal olur. Beklentilere, düşüncelere tarafsız baktığım zaman bunlar bana ütopik gelebilir. Burada söz ettiğimiz bazı örnekler dünyanın hiçbir yerinde uygulanmıyor. Bende kendi alanımda yüksek lisans yapıyorum karşılaştırmalı eğitim diye bir dersimiz var. Bu ders vesilesi ile 10 ülkenin tüm eğitim sistemini araştırdım. Önümüzde Finlandiya,Amerika gibi örnekler var. Amerika’da 3 çeşit okul var kızlı erkekli, karma, kiliselerin desteklediği okullar var. Milli eğitimde bu kadar çarpık sorunlar varken dershanelerin kapatılması gerekliliğini tartışmak öncelikli olmamalı. O kadar sorun varken kızlı erkekli kalınmasına ve karma eğitim tartışılıyor Milli Eğitim sorunlarının tamamını çözdü de sıra buna mı geldi? 10 yılda 5 bakan değiştirdik, bırakın bakanı bizim müsteşar bile değiştiğinde eğitim sistemimiz değişiyor. Emily kitabında diyor ki siz hiç gördünüz mü? Bir kundağa sarılan bebeğin aile desteği olmadan yürüdüğünü gördünüz mü? Bunu çocukların serbest bırakılmasına inandığı için söylüyor. Kendi haline bırak yalın ayak gezsin diyor. Kitabı okuduğumuz zaman çok güzel ben böyle bir hayat istiyorum diyorsun. Şimdi işin birazda realite kısmına bakıyorum. Devlet dershanelere müdahale etmeli dershaneler devlet asli görevini yerine getirmediği için var. Devlet bir ideolojik araç olduğu için müdahale etmesi gerekiyor. Madem sosyal devlet olsun, madem kaynakları finanse etsin diyorsak bunları yaptığı zaman da karşılığını ister elbet. Devlete elektriği suyu vergi ile ödemiyor muyuz? Okulları yapıp gerekli imkanları sağlayıp başı boş bırakamaz kesinlikle katılmıyorum. Yönetmesi gerekiyor ama demokratik koşullarda bunu yapması gerekli.
Nurcan Çetinbaş: Türkiye’de ki eğitim sistemi didaktik bir şekilde ilerliyor. Okullarda otoriter bir yönetim şekli olduğundan çocukların üretken ve faklı olmalarının önüne geçiliyor. Herkesi belli bir kalıp doğrultusunda yetiştirme çabası var. Ben ilk okulda resim çizerken gök yüzünü pembe çizdiğim için öğretmenim beni azarladı gök yüzü mavi olur dedi. Ben ondan sonra resim çizmek istemedim. Hala da çizemiyorum. Her şeyin belli bir rengi ve şekli var bunların dışında bişeyler üretilmesini istemiyorlar. Eğitimde çoğrafik farklılıklarımız var. Doğuanadolu bölgesinde birleştirilmiş sınıflar var. Köylerde çalışmalar yapmaya gittiğimde görüyorum 1.2.3.4.5 sınıflar aynı sınıfta eğitim alıyor. 1. sınıfın dersini 5. sınıflar dinlemek zorunda kalıyor 5. sınıfın dersini de 1. sınıf dinlemek zorunda. Bunun yanı sıra hizmetlisinden tutun da tuvaletine kadar eğitimde sağlanması gereken fiziki koşullar da yok! Yeni, her alanda olduğu gibi öğretmenlerin de ilk görev yeri yine buralar. Bu eğitim koşullarında eğitim almış çocukla İzmir’de ki koşullarda eğitim almış çocuk aynı sınava giriyor. Buna da eşitlik deniliyor!!! Ben dershanelerin kapatılmasına karşı değilim çünkü dershanelere de parası olan gidebiliyor. Ama alt yapısı hazırlanmadan Milli Eğitimin verdiği eğitim kalitesi değişmeden ve demokratik normlar uygulanmadan birden bire siyasi bir karar olarak kapatılmasını doğru bulmuyorum. Sosyal devlet ve hukuk devleti diye kendini tanımlayan bir devlet her vatandaşına eşit imkanlar sağlamalı. Bunu yaparken cinsiyet, dil, din ,ırk ayrımı yapmamalı. Kız çocuklarının okula erişimi ve devamının sağlanması bu ülkenin en büyük sorunlarından biridir. Parasal sıkıntılar yaşandığında okuldan alınan ve gözden çıkarılan kız çocukları oluyor. Çocuklar 4 yaşından itibaren eğitim telaşının içine giriyorlar ve hayatlarının büyük bölümü sınavla geçiyor, sürekli bir şeylere yetişme çabası içinde buluyorlar kendilerini. Devletin çocukları talim terbiye etmek gibi bir derdi olduğundan çocukluklarını yaşayamıyorlar. Bazı akademisyenler Üniversiteye giden öğrencinin öncelikle ilk okuldan liseye kadar öğrendiği bilgileri unutması gerektiğini savunuyor. Çünkü bize o kadar gereksiz bilgiler veriyorlar ki pratik hayatta uygulayamıyoruz. Üniversiteden mezun olanlara baktığımızda alınan eğitimler teorik çünkü bizde uygulamalı eğitim yetersiz. Mezun olduktan sonra 1-2 yıl pratiğini yapmadan kendi işini icra edemiyor.Üniversiteler darbeyle kurulmuş YÖK tarafından idare ediliyor. Eğitim politikası oluşturulmadığı sürece ve her gelen bakanla yada müsteşarla sistem değiştiği sürece bu sorunların giderilmesi mümkün değil.
Öneriler : Eğitimle ilgili STK, Üniversiyte ve halkın katılı ile çalıştaylar, konferanslar yapılması (Saim Atılgan)
Ortak Sonuç :
Değerlendirme: a. Sivil toplum ile STK ve belediyeler ile toplam 115 kişiye SMS yolu ile bilgi verildi,
b. Milletvekilleri ile önce bilgilendirme mesajı gönderildi sonrasında telefonla 4 milletvekili ile görüşüldü,
c. Katılımcılarla daha önceden STK ile yapmış olduğumuz toplantıda yerel gündemimizi belirlemiştik.
d. Medya ile 2 ulusal 6 yerel gazetelere mail ve sms yolu ile bilgilendirme yapıldı. Gazeteciler katılım sağlamadı.
Sonuçlar: Sivil Toplum Kuruluşları ve katılımcılar birbirlerini dinledi. Toplantı düzenine uygun bir katılım gerçekleştirildi. M. Vekilleriyle tek tek görüşülmesine rağmen kimsenin katılmaması STK’lar tarafından hoş karşılanmadı. Her görüşten yada farklı görüşten STK’ların az olması toplantıda farklı görüşlerin çıkmamasına neden oldu ve eleştirildi. Mutfaktan milletvekillerinin katılımlarını sağlamaları konusunda çalışmalara devam etmeli.
Değerlendiren: Nurcan Çetinbaş-Zeycan Aktaş