YER: Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi, Araştırma ve Toplantı Salonu
TARİH: 10.1.2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ Ege Bölgesi Afyonkarahisar Dernekleri Federasyonu, Akif Bozdağ
2/ Mülteci-Der, Talat Ulusoy
3/ İZDİM – İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi , Ömer Mustafa Aytekin
4/ İZDİM – İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi , Özcan Küçükosun
5/ E. Şennur Barutçu, İzmir Kent Konseyi
MESLEK ODALARI
1/ Mimarlar Odası Başkanı, Hasan Topal
SENDİKALAR Yok!
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1/ Hürriyet Mısırlıoğlu (izmirizmir.net)
2/ Hayrullah Özkan (Emekli)
3/ Süleyman Eryılmaz (YSGP)
4/ Semra Uzunok (HDP)
5/ Şevki Figen (Emekli)
6/ Meltem Rusçuklu (Emekli)
7/ Selman Büyükaşık (YSGP)
8/ Ali Güz (MHP)
9/ İbrahim Akın (YSGP)
10/ Seda Banu Akyüz (MHP İl Başkan Yardımcısı)
11/ Nuri Karahan (Emekli)
12/ Serkan Elveren (MHP)
13/ Sevda Erdan Kılıç (CHP İl Sekreteri)
14/ Sinan Konarmustafaoğlu (CHP)
15/ Barış Erel (CHP İl Başkan Yardımcısı)
16/ Selahattin Şahin (MHP İl Başkan Yardımcısı)
17/ Turgut Kayaöz (MHP)
18/ Nilay Kökkılınç (CHP – Avukat)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1/ Hülya Güven, CHP İzmir Milletvekili
BELEDİYE BAŞKANLARI
1/ Kamil Okyay Sındır, Bornova Belediye Başkanı
BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARI
1/ Murat Taşer, MHP İzmir Büyükşehir adayı
BÜROKRATYok!
AKADEMİSYENYok!
MESAJ YOLLAYANLARYok!
DİĞER KATILIMCILAR Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 35 izleyici/gözlemci katıldı.
1/ Osman Doğan, YSGP İzmir İl Eş Sözcüsü
2/ Ali Engin, CHP İl Başkanı
MEDYA
1/ Yeni Asır
2/ İHA
MODERATÖR
Pervin Mısırlıoğlu – Gazeteci
KONULAR
GENEL KONU: Yolsuzluk, Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik
YEREL KONU: Yerel Seçimler
KONUŞULANLAR
1 / Pervin Mısırlıoğlu: Geçenlerde Bilgi Üniversitesi’nde ‘Düşünce Suçuna Karşı Girişim’ grubu ve üniversite rektörünün birlikte düzenlediği bir etkinlikte mahkeme salonu vardı. Orada aklınıza ne geliyorsa, Marmara, Hrant Dink, Pınar Selek, Roboski vb. olayları ve davalarıyla ilgili konuşuldu ve adeta bir belgesel yaşadık. Dolayısıyla ‘Hesap Verebilirlik’in uzamaması, toplum olarak hepimizin üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmesi lazım ki şu anda o süreçten hızla geçiyoruz. Genel konumuzu hazırladığımızda mesele İzmir’de ki liman konusu vb. başka başka konular gelişti. Dolayısıyla gündem hızla değişiyor.
2 / Talat Ulusoy: Bütün cumhuriyet tarihimizde de, öncesinde de, çok sevgili liderlerimiz, insanlarımız, siyasetçilerimiz hepsi zor durumda kalmıştır. Allah onları affetsin bir şeyler çevirdiyse! Böyle olması hiçbir şeyi affettirmiyor tabii. Neden bu durum kesilmiyor, neden devamlı böyle oluyor? Bu bir kader mi bizler için? İlkesel davranamıyoruz. 2010 referandumunda HSKY hayır diyenler bugün HSYK’nın değişmesine hayır diyor. Bu ilkesizliğin çok açık bir göstergesi değil mi? O referandumu sunan iktidar bugün 180 dereceden daha ters bir açı varsa o kadar çeviriyor durumu. Bu ilkesizliğin daniskası değil mi? Merak ediyorum bu ilkesiz duruşa dikkat etmeden kim eleştiri yapabilecek? Sonra da STK’lar konuşmuyor deniyor. Yüzyıldır dayak yemekten STK’ların da hali kalmadı. Herkes fırıldak gibi. Neyi savunacak, ne yapacak belli değil. Bu memlekette yolsuzluk bitmez. CHP mecliste sayıştay raporları konusunda çok ısrarlı mücadele veriyor. Ama aynı CHP askeri Sayıştay konusunda mücadele vermiyor. Askerin parası bu memleketin parası değil mi? Vatandaş olarak soruyorum: Sayıştayların şeffaflığı, saydamlığı nerede? Tutarlı ve ilkesel olmalıyız. Demokrasi siyaset değildir, ilkeler bütünüdür. Siyaset ancak bunların üstünde güzel bir şeydir. Yolsuzluk yolsuzluklara yol açar. Bu ülke ilk kurucu yolsuzluğunu Ermeni mallarının üstüne konmakla yaptı. Sonra İzmir’de Ermeni, Rum ne kadar Hristiyan varsa mallarını yakmakla ve üstüne konmakla yaptı ve bu devam etti. 1934 Trakya olayları, 1955 6-7 Eylül olayları… durmadı, sürdü geldi. Kürtlere 30 senede ısrarla yapılan ‘Kürt değilsiniz propagandasıyla’ on binlerce cana mal olan olaylar da insaniyete yapılan yolsuzluktur.
3 / Osman Doğan : YSGP olarak HDP bileşeniyiz. Önümüzdeki yerel seçimlerde HDP ile seçimlere giriyoruz. Adaylarımızı yakın bir süreç içerisinde belirleyip huzurunuza getireceğiz. Konumuz, ‘Yolsuzluk, Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik’. Cumhuriyet tarihimizin 100 yılına baktığımızda yolsuzluklarla dolu olduğunu görmekteyiz. Son 10-20 yılını ele aldığımızda bu toplumda politikacıların depremden dahi nemalandığını görüyoruz. Adapazarı depremini ele alın, o dönemdeki bakanların ne kadar batağa battığına, ne kadar söz söylendiğine, ne kadar götürdüklerine hep şahit olduk. Can pazarından dahi bu ülke yöneticileri nemalanıyor, ne yazık ki. 10 yıldır başımızda olan AK Parti hükümeti neyle gelmişti; eşitlikçi, demokratik bir yaşamı idame ettirecekti. O dönemlerde söylemiştik, AK Parti hükümeti bir çıkar koalisyonudur, çıkarları çatıştığı zaman bunların da çarşafları ortaya çıkacaktır. Fazla sürmedi, dershanelerle başlayan tartışmalar, birbirlerinin altını oyan, çıkar gruplarının birbirini deşifre ettiği bir hale dönüştü. Bunlar kısacası şeffaflığın ve hesap verebilirliğin olmamasından kaynaklı. T.C. devleti cumhuriyetin kurulmasından bu yana gittikçe merkezileşen bir yönetim anlayışı içerisinde yönetti, yönetiyor. Son belediyeler yasasında, bilindiği gibi, yerel belediyelerin yetkileri neredeyse tamamen alınmış merkezi hükümete devredilmiş vaziyette. Yani yereldeki demokrasilerin işleyebilirliği, çalışabilirliği, bireylerin süreçlere katılımı tamamen ortadan kaldırıldı, zaten de yoktu da, yasalarla engellendi. Ne kadar merkezileşirseniz o kadar yolsuzluğa ve batağa batarsınız. Eğer siz yönetimi ne kadar tabana yayarsanız, ne kadar şeffaflaşırsanız, ne kadar hesap verebilirseniz, ne kadar katılım sağlarsanız o kadar temiz bir toplum yaratılmasında adımlar atarsınız. Ne yazık ki ülkemizde bu tercih edilmiyor, merkezi hükümetlerin güçlendiği yerellerin daha zayıfladığı bir alana doğru gidiliyor. Bu dershanelerle başlayan tartışmaların sonucunda başlayan patlamaların nedenleri neydi? Mesele dershane meselesi değil aslında mesele hem rant, hem de siyasal ikbal meselesidir. Daha çok cemaatlerin hakim olduğu dershanelerin bir kısmında eğitilmiş, öğretilmiş kadrolar yetiştirme ve ciddi anlamda rant paylaşımı var. Eğitim sistemiyle ilgili konuşmak gerekirse dershanelerin ortadan kalkması partimizin fikriyatıdır. Devletin bu eğitim sistemi içerisinde, vatandaşlarına eşitlik ilkesi çerçevesinde tüm okullarında eğitim vermeli ve dershaneleri kaldırmalıdır. Devlet içerisindeki kiminin derin, kiminin sığ, kiminin yüksek, kiminin paralel devlet dediği şey yıllardır, İttihat ve Terakki’den beri var. Bu iktidarda bu paralel ve derin yapıyı hala sürdürüyor. Ne kadar Ergenekon ve Balyoz davalarıyla bu işi çözdüklerini iddia etseler de kendi derinlerini, kendi paralellerini hep kurdular. Bugün ortaya çıkan şey siyasi görünmesine rağmen tamamen çıkar çelişkileridir. İşte İzmir’de 2011 yılında başlayan sözde operasyon o günlerde ortaya çıkması gerekirken, bugün ortaya çıkarılıyor. İyi ki de çıktı elbet ama keşke 2011 yılının 3 ayı sonrasında çıksaydı, dökülseydi pislikler ortaya, İzmir halkı da görseydi.
4 / Selahattin Şahin: Yolsuzluklar bugün maalesef gündemde. 57. hükümet zamanında ki deprem yardımlarının yerinde kullanılmadığı, yolsuzluklar olduğu söylendi. Evet böyle bir durum oldu ama MHP o bakanını görevden alıp milletvekilliğini düşürdü ve divana gönderdi. O milletvekili daha sonra mahkemelerde aklandı, bir şey olmadığı anlaşıldı. MHP o günün şartlarında 57. hükümetin 3 ortağından biriydi. Bakan o dönemde bir mütahit, bir müteşebbis gibi çalıştı, deprem konutlarını zamanından daha evvel orada mağdur olmuş insanların hizmetine sundu. Tabii buna 57. hükümetin desteği de tamdı. Koalisyon hükümeti olmasına rağmen ülkenin kurumsallaşması adına bayağı bir çalışıldı. MHP bu yolsuzluklara karşı istikrarlı bir biçimde genel duruşunu sürdürüyor, milletin hakkını ve hukukunu en geniş bir biçimde savunmaya devam ediyor. Bozulan 57. hükümetin dış destekli organizasyonun isteklerini yerine getirmediği bir hükümet olması işte bugünkü iktidarın kapılarını açtı. 11 yıldır da iş başında devam ediyor. Bugünkü T.C. kurumsal mı? Buna bakmak lazım. Siyasi partiler kurumsal mı? İşte MHP dün ne söylediyse bugünde aynı söylemleri sürdürüyor. MHP seçim zamanlarında ki seçim beyannamelerinin arkasında ama bugün ki bütün partiler aynı mı? AK Parti bugün yolsuzluklara karşı operasyon başlattığını söylüyor, neymiş paralel hükümet. AK Parti’yi halk hükümet görevi yapsın diye seçti, o halde bu olayın muhatabı sensin. Madem böyle bir güç vardı 11 yıldır niye bir değişiklik yapmadın, bürokrat koymadın? Türkiye’nin DNA’sını bozdu bu hükümet, tüm kurum ve kuruluşları dönüştürdü. Burada STK’lar ve vatandaşlar olarak büyük bir iş düşüyor. Milletimizi uyandırmaya devam etmeliyiz. Milletimizde şöyle bir hal oluşmuş, verdiği güce tapmak. Hayır, bu güç milletindir. Verdiği emaneti geri almalıdır. Millet gücü verdi ama bu milleti unuttu bu iktidar. Burada siyasi menfaatlere dahil olmadan Türk milletini esas almalıyız. Bu başbakan İstanbul belediyesinde öğrendi yolsuzluğu, köşe dönmeyi, bunu hükümete taşıdı ülkeyi yönetiyor. Ülkeyi yönetmesi gerekenler orada bulunan insanlar değil ki, verilen emanet geri alınmalıdır. Bakan çocuklarının ayakkabı kutularından paralar çıkıyor. Bunun ucu başbakana kadar gidiyordu ama maalesef önü kesildi. Kamu görevlileri bugün hükümetin oyuncağı olmuştur. Üniversite ve hukuk sistemi hükümetin oyuncağı olmuştur. Derhal bu hükümet gitmeli ve ana muhalefette gerçek anlamda muhalefet görevini yapmalı.
5 / Pervin Mısırlıoğlu: Ne yapacağız, ne anlamalıyız, nasıl okumalıyız son dönemi? Yolsuzluk, rüşvetler her ülkede olabilir. Temiz eller operasyonları oluyor. Temiz ellerin temiz olup olmadığı sorgulanıyor. Sonra ortaya çıkan kanıtların 5 dakikada oluşturulabilir şeyler olduğu söyleniyor. Kime inanacağımıza şaşırdık.
6 / Ali Engin: Yolsuzluklar, hem demokrasi tarihimizin hem de dünyadaki gelişmişliğin, demokratik standardın bir ölçütü. Bir ülkede yolsuzluk varsa, kayırma varsa genel olarak o ülkede demokratik standartlar açısından sorun var demektir. Geçenlerde New York belediye başkanının 10 yıl sonra görevini bırakıp evine dönme töreni vardı. Gayet medeni bir şekilde yeni görevi yeni belediye başkanına bıraktı ve evine metro ile vatandaşla beraber döndü. Yine cumhuriyet tarihi boyunca, hatta Osmanlı’nın son dönemini de katabiliriz, çok az olan ülkemizdeki demokrasi için de çok gerekli olan burjuva sınıfı, girişimci sınıfı, hem üretim yaparak hem de ülkeye döviz kazandırarak hem de istihdam yaratarak, sanatı, kültürü, sporu ve siyaseti himaye ederek, 80-100 yılda oluşturdukları şirketleri, kurumları görürken, maalesef AK Parti döneminin son 11 yılına baktığımızda, bir firma neredeyse 5 yılda 10 yılda ya 3-5 milyon krediyle ya ortaklıkla kurduğu bir şirketi dünya çapında eski parayla 50 katrilyon bir parayla bir havaalanı inşaatını finansa edebilecek bir güce sahip oluyor. Bu demokrasi değil, bu girişimcilik değil, bu sürdürülebilir bir yönetim anlayışı değil. İzmir büyükşehir belediyesine ve ilçe belediyelerine yaklaşık 3 yıl önce operasyonlar düzenlendi. Partimizin genel başkanı, ‘Sonuna kadar gidilmesini istiyorum. Müfettişlere ve sorgulamayı yapanlara, bütün kapıların bütün dosyaların açılmasını istiyorum. Nereye kadar gidiyorsa oraya kadar gitsin.’, dediğini hepimiz hatırlarız. Ama bugün büyükşehir belediyesi davasından kayda değer, yandaş kayırma, rüşvet, yolsuzluk ve halkın oy verdiği karar vericilerin bir liralık bir istismarının çıkmadığını biliyoruz. Ama 11 yıldan beri ülkeyi idare eden başbakan, büyükşehir belediye başkanlığından beri beraber çalıştığı, önce İstanbul büyükşehir belediyesine bağlı Kiptaş şirketinde genel müdürlük yapan sonra 8-9 yıl toplu konut idaresi başkanlığı yapan ve son üç yıldan beri de şehircilik bakanlığı yapan bu zat, başbakana dönüp ‘Kardeşim varsa bir imar yolsuzluğu, bir kayırma, şehirleri betonlaştırma, yandaş kayırma, rant paylaşımı, bu talimat ve emirlerin tamamını sen verdin, en başta senin istifa etmen lazım.’ dedi. İşte iki partinin iki genel başkanının duruşu. Demokrasi uzlaşma, birlikte yaşama, birlikte iş yapma rejimi ama ülkenin kaynaklarını paylaşma ve yağmalama rejimi değil. AK Parti ve başbakan için her fırsatta kullandıkları millet denen kavram, 11 yıldan beri ülkenin genelkurmay başkanlarını hapse atıyorum, aydınlarını hapse atıyorum. 100 yıldan beri Türkiye’de kaynak yaratmış bir ailenin şirketine vergi yoluyla baskı kuruyorum, ben bu yetkiyi milletten alıyorum algılayışı içinde. Artık bu algılayışa millet itiraz etmeli ve bir iktidar değişikliği yapmalı. Madem millet karar veriyor, millet de bu iktidarı göndermeli.
7 / Semra Uzunok: 11 yıllık iktidar ve son dönemde patlayan bir yolsuzluk hikayesi. Bu ülke topraklarında çok yeni değil hiç birimiz için. Sanırım SHP dönemiydi, İSKİ skandalı patlamıştı ve İstanbul’da SHP’nin iktidarını kaybetmesine neden olmuştu. Şimdi bakıyoruz yapılan operasyon, aslında tam da rant ekonomisine yapılan bir operasyon aynı zamanda. Çünkü TOKİ ve inşaat sektörüyle yükselen sermaye biriktirme hamlesi yapılırken buradan patlayacaktı skandal. Türkiye’de reel olarak sanayi üretim sektörüyle büyümedi 12 yılda bu iktidar. Tamamen Kayseri koltukçu-divancı sermayesi var aslında burada. Sermaye biriktirmeye, yol, inşaat, köprü, viyadük, hava alanı inşaatlarıyla başladılar, bunları sermayeye aktardılar ve telaffuz edemeyeceğimiz rakamlar dönmeye başladı. Elbette bu kadar paranın olduğu bir yerde paylaşım savaşları bekliyorduk hepimiz. Yaratılan denetlenemeyen kurumlar sonunda kendisini vurdu. Aslında bu hızlı değişimler bu ülkede bu çatışmalar sonucu ortay çıktı. Yakın bir tarihte biliyoruz ki CHP genel başkanı bir kaset operasyonuyla değiştirdi. Paralel devlet ya da bir paralel yapılanmadan söz ediliyor. Paralellik aslında birbirine değmemezliktir ve çok da doğru bir kavram değil. Değmese zaten problem çıkmazdı tam aksi değdiği, kesiştiği için problemler ortaya çıktı. Matematiksel düşünme sistematik düşünmeyi getirirden yola çıkarsak matematik konusunda dahi ne kadar kavram eksikliğimiz olduğunu da görürüz. Çünkü sistematik düşünce sorgulamayı ve hesap sormayı getirir. Mevzu aslında ne yapılmalı mevzusudur. Denetlenebilirlik çok önemli. BDP’nin aldığı belediyelerin hiç biri bugüne kadar yolsuzlukla ilgili bir duruma maruz kalmadı, siyasi operasyonlar sonucu cezaevine konuldular. Biz buradan denetlenebilirliği ve örgütlü toplum modelinin ihtiyacını ortaya çıkarmalıyız. BDP’li belediyelerin olduğu yerlerde ‘Demokratik Toplum Kongre’si diye halkın örgütlendiği bir oluşum var. Mahalle meclislerinden başlayan bir denetleme mekanizması kurulmuş. Mevzu tamda burada, denetlenebilir mekanizmalar kurulduğu sürece, merkeziyetçi anlayıştan yerel insiyatifa devr yaparsanız, alanınız daralır, kontrol ve denetlenebilirlik kolaylaşır. Özerklik ve kentini yerinden yönetim anlayışına çevirirseniz çarkı, mahallelerden başlarsınız denetleme mekanizmalarına, belediye bütçelerinde devam edersini, il ve ilçe belediye meclislerinde kontrol mekanizmalarını kurmuş olursunuz. Bu operasyonda da görüldü ki belediyeler üzerinden daha çok rantlar yürütülmüş. Mevzuu aslında denetlenmeye açık olmak ve bunu yaratacak mekanizmaları kurmak.
8 / Selman Büyükaşık: Bu düzende bu yasalarla temiz yönetim ve yönetici olmaz. Genel ya da yerel anlamda ki geçmiş iktidarlar kirlenmiş. Halk, öncesini de biliyor bugünküler de biliyor, 11 yıllık bir iktidar yorgunluğu var olması da gerekir, bu yasalarla ilgili, düzenle ilgili soygunluk yapmamak becerisizlik sayılmıştır. Ne kadar becerikliyse bir iktidar, o kadar yolsuzluk o kadar soygun yapıyor demektir aslında. İktidar kendini şöyle savunuyor, biz yolsuzluk yapmış olsaydık bunca kalkınmayı, ekonomiyi, rantı bu kadar arttırır mıydık. Zaten tüm bu bahsedilenler olduğu için soygun ve yolsuzluk vardır. 90’larda ki İSKİ’deki yolsuzluk sosyal demokratlara, sola öyle bir fatura edildi ki, öyle bir derin-gizli devlet mühendisliği sonucu sol öylesine yıpratıldı ki 30 yıldır halk solu iktidara getirmeyi düşünmedi. Halbuki sağın soygunları gayet doğal ve becerikli görünür. 2001’lerdeki ekonomik çöküntünün faturasını halk diğer partilere ödetti ve temiz eller ve yolsuzlukla savaş iddiasıyla gelen bir partiye ‘evet’dedi. Bu da yadırganacak bir durum değildi. Ama bundan böyle eğer sandığa seçmen tercihi yansıyacaksa çekiver kuyruğunu, ört ki ölem diyorum. Yeni şeyler söyleyecek olanların sesine kulak vermeli ve ‘yeter’ demeli bu halk. Karamsar değilim, bu değişecektir. Devlet göz göre göre şirazesinden çıkmıştır. Bu artık yeni şeyler söylemek için bir gerekçe olmalıdır.
9 / Şevki Figen: Bu yolsuzluklar sadrazamlardan beri sürer gelir. Başka memleketlerde de var bu durum ancak son yıllarda iyice arttı. Biz bu ülkede 3 tenor operası seyrediyoruz, 3 büyük parti karşılıklı birbirleriyle konuşuyorlar. Ne yapacaklarını söylüyorlar mı bizlere? Mesela deseler ki, ‘Ey vatandaş, biz iktidara geldiğimizde size söz veriyoruz. 1,3,5,8, 20 maddemiz var biz bunları yerine getireceğiz’. İktidara talip olan partilerin ne yapacaklarını bilmiyoruz. Bunu belirleyip afiş, internet, gazeteler vasıtasıyla bizlere aktarabilirler. Önümüzde yerel ardından genel seçimler var, 3 tenor operası dinleyeceğimize iktidar programlarını bilelim ki ona göre oyumuzu kullanalım. Türkiye’de iktidar hatalarının faturasını 73 milyon ödüyor. Şirketlerde bile denetçiler vardır kim denetliyor hükümetleri? Türkiye’de ki nüfusun büyük bir kısmının köylü olduğunu, kasabalı olduğunu ve bir zaman Türkiye’de köy enstitüleri olduğunu unutmayalım. Onu şu veya bu şekilde kaldırdık ama köylüyü eğitmek lazım. Dünyadan haberdar olmalarını sağlayıp, bir çuval kömüre kanıp oy vermemelerini sağlamak lazım. Çoğu eğitilmemiş topluluk ve eğitilenin de çıkar içinde olduğu bir tablo görünüyor. İktidar için yapılacaklar belirtilip yayınlanmadığı sürece ve halk ta bunları bilip yapılıp yapılmadığını denetlemediği sürece bu çalma çırpmalar sürer.
10 / Süleyman Eryılmaz: Görebildiğim kadarıyla AK Parti çok eşli bir koalisyon. Burada boşanma biraz sancılı olacak. Cemaat AK Parti’yi boşamaya çalışıyor şu an ki durumda. Burada eve ekmek götürmeyenin mağdur olduğu bir durum var. Bu paralel devlet hali değil bizzat devletin kendisidir. Siz devleti nasıl yöneteceğinizi belirtemezseniz ya da nasıl bir sistemle yönettiğinizi söylemezseniz, işte vakalar doğuyor. Hiç kimse İzmir limanındaki ihalenin neden Ankara’dan bağlandığını tartışmıyorsa işte bu tam da sistemin işleyişini gösteren bir duruma işaret eder. Halkımızda dürüst iktidarların gelemeyeceği yönünde bir anlayış var. İnsani bir sistem yaratmak sanki afaki bir durum. Ne kadar dürüst insanlarda gelebilse ya bu çarkın içinde yok olacaklar ya da bu çarka uyacaklar. Siyaseti insanlar yapıyor elbet ama sistem bu insanları istediği şekle dönüştürebilir. Sistem artık denetlenebilir olmalı. Bunun içinde yerel yönetimlerin özerk olması lazım. Mesela, İzmir limanının yönetiminin kimin elinde olması gerektiği tartışılmalı ondan sonra da buralarda yapılacak ihalelerin nasıl yapılacağını, nasıl denetleneceğini yerelde bizler belirlemeliyiz. Lafın kökü şu, yerel yönetimleri özerkleştirmediğimiz sürece, demokratikleştirmediğimiz sürece ya da Kürtlerin ifade ettiği gibi demokratik özerkliği kurmadığımız sürece bu sistemde hangi siyasi parti gelirse gelsin hala uzun bir süre yolsuzlukları tartışacağız gibi geliyor. Temel mesele birazcık bu. Yani İzmir’de ki limana bir vinç alınacaksa ona Ankara’da ki bakan bacanağının karar vermesini istemiyorum. Mesele bundan ibaret. Yani bakan temiz ‘olabilir’ ancak bir nüfuz tüccarlığı söz konusu. Ama yapılacak ihaleler birisinin vesayeti üzerine olursa sonuçta olacak olanlar bunlar. Hepimizin elleri kirli, biz zaten malların üzerine konmayla yürütülen bir cumhuriyette yaşıyoruz ne yazık ki. Bunların temizlenmesi uzun zamanlar ve ciddi çabaları gerektiriyor. Siyasilere tabii ki görevler düşüyor. Her seçimde seçim bildirgeleri vardır partilerin işte bunlar asıl teminatlardır. Gazetelere ilan verdikleri bu bildirgeler bakın bakalım hangisi yerine getirilmiş.
11 / Kamil Okyay Sındır: Belediyeler, ilgili belediye kanununda mahalli müşterek ihtiyaçları karşılamak üzere karar organları seçmenler tarafından belirlenen idari ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir, diye tanımlanır. Özerklik kelimesi kanunda belirtilen tanımda var, idari ve mali özerklik biçiminde. Ancak uygulamada var mı, maalesef yok. Aslında özerk olması da yetmiyor belediyenin yönetiminin demokratik bir yönetim tarzının ve şeklinin olması mutlaka gerekiyor. 2005 yılında çıkarılan büyükşehir belediye kanunu, il özel idaresi gibi kanunlar o 5000’li kanunlar aslında Türkiye’de yerelleşmenin önünü kesen, bugün bütün dünyada, İngilizcede 3D deniliyor ama development’in Türkçede ki karşılığı kalkınma, yerelleşmenin karşılığı olan decentralization, ademi merkeziyetçilik ve demokrasi bu 3 kavramı daha kurumsallaştırma, içselleştirme çabası var iken biz yerel yönetimlerin özerkliğini, yerelleşme hareketini maalesef tersine döndürüyoruz. Çok net bir örneği işte ‘Ağaçlı Yol’da ki yapılan imar uygulaması, plan tadilatı. Bu kentin insanının malı olan, tasarruf ve karar hakkı olan bir alan üzerinde Ankara’dan özelleştirme idaresi başkanlığı bir plan değişikliği yapabiliyor. Ya da TOKİ istediği yere gidip plan değişikliği yapabiliyor. Veya Çevrecilik Bakanlığı istediği gibi, belediyeyi hiçe sayarak bir plan değişikliği yapabiliyor. Bir örnek, bir mülkiye müfettişi hakkında inceleme yapılıp soruşturma izni verilen 8 maddelik bir konu Danıştay’a sevk ediliyor, bakanın soruşturma izni kararıyla, Danıştay’a itiraz ediyoruz bu 8 madde konusunda ve itirazımız kabul ediliyor. Nedeni ise Bornova’da ki bir alan üzerinde, bizim asla kabul etmeyeceğimiz kamuya terk yüzdesinin %40 düzeyinde olmasını ısrarla üzerinde durduğumuz bir konuda ilgili kurum ya da kuruluş gidip bakanlıktan %2 zayiatla plan değiştirip uygulamaya geçebilmesi. Komşu parsel sahipleri bunu bilmedikleri için belediye başkanı – yani benim hakkımda – suç duyurusunda bulunuyorlar, diyorlar ki, başkan bizim hakkımızı yiyor. Böyle bir şey yapmama rağmen ilgili bakan tereddütsüz biçimde soruşturma izni veriyor. Merak ediyorum acaba hakkımda soruşturma izni verilen konu, esas itibariyle Çevre Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılmış olan bu konu, yarın bir gün Çevre Şehircilik Bakanlığı ilgilileri hakkında soruşturma iznine dönüşecek mi? Yerelleşmeyi her şekilde her alanda gerek demokratik idari yönetim şekli anlamında, özerkliği de aynı şekilde, gerekse de kent halkının kendi malının ve geleceğinin karar verebilme yetisini ve idari yönetim şeklini ona verebilmekle ancak olabileceğini düşünüyorum.
12 / Nilay Kökkılınç: Deniliyor ki, SHP İSKİ’de yolsuzluk oldu, iktidar değiştirdi, yok kaset derin devleti çıkardı, CHP’de genel başkanlık değişikliği yarattı yahut da şu an ki yolsuzluklarla ilgili bir takım yaklaşımlar getiriliyor. Esasen bizim başta evrensel bir anayasa yapmamız gerek iyor. İnsan haklarını, kuvvetler ayrılığı ilkeleri yerine oturmuş bir anayasa yapmamız gerekiyor. Bugün bu anayasa olmadığı sürece, kuvvetler ayrılığını da oturtmadığımız sürece, yasama, yargı ve yürütme birbirinden tam anlamıyla bağımsız çalışmadığı sürece biz bunları her zaman yaşayacağız. Bu günün geçmişten farkı nedir? Bugün 10 milyon oy farkıyla AK Parti %50 ile milli iradeyi temsil ediyorum diyor ve elde etmiş olduğu iktidar gücüyle de devletin tüm kurumlarıyla istediği gibi oynayabiliyor. Bir kukla oynatır gibi oynuyor. İzmir Büyükşehir davası dosyasında görev almış avukatlardan biri olarak orada sistemin nasıl çalıştığını yakinen gördüm. Çok fazla insan mağdur edilmişti. Özel yetkili mahkemeler kuruyorsunuz öyle ki bu mahkemeler gizli delillerle sonradan üretilmiş verilerle çalışıyor. Soruşturma usulleri de bu mahkemelerin birbirinden farklı. Balyoz, Ergenokan ve KCK davalarında da bu yapı sürdürülmüştür. Ne zaman ki MİT müsteşarı göz altına alınmak isteniyor işte o zaman özel yetkili mahkemelerin yapısına dokunuyorsunuz. Bu sefer özel yetkili mahkemeleri kaldırıyorsunuz sadece terörle sınırlı bölgesel ağır ceza mahkemesi getiriyorsunuz Bugün ‘Gezi Parkı Direnişi’nde bulunan, direnen genç çocukları da terörist olarak bu mahkemelerde yargılıyorsunuz. HSYK’ya el atıyorsunuz burası da Adalet Bakanlığı’nın temsilcisi oluyor. Adalet Bakanlığı’nın olduğu bir yerde HSYK, hakimleri atayan, hakimler ve savcılarla ilgili kurallar koyan bir kurul, yasama, yürütme, yargı bağımsızlığını tümüyle ortadan kaldırıyor. Bugün yeni bir teklif getiriyorlar, bu teklifte de, tamamen daire başkanlarının tümüyle mesaj verme söz alma yetkileri yine Adalet Bakanlığı’na bağlanıyor.
13 / Pervin Mısırlıoğlu: 17 Aralık öncesi HSYK yapısı daha mı bağımsız ve iş yapabilir durumda mı?
14 / Nilay Kökkılınç: Biz ne yazık ki 3. dünya ülkesi demokrasisini yaşıyoruz. Demokrasimiz şeklen var. Şeklen olduğu için bu kurumlarımız hiçbir zaman tam olarak çalışmadı çalışmıyor. Bugün bu olayda cemaatle hükümet arasında yaşanan belki bir menfaat çatışmasının sonucu ortaya çıkan bir durum olarak görülüyor ama hukuk sistemimizin ne kadar çöktüğü, demokrasimizin ne kadar çalışmadığı aslında olmadığını da çok net bir biçimde ortaya koyuyor. Bu sadece yasama, yürütme, yargı bağımsızlığı açısından değil bakanlar kurulunda görev yapan bakanlar boş imza ile çalışıyorlar. Başbakan ne derse o oluyor. Koca parlamento da onca milletvekili içinde bir kişi karar veriyor. Maalesef bizim ülkemizde şeklen bir demokrasi var. Siyasi partiler olarak, hangi parti olursa olsun, vatandaş, yurttaş olarak bir sorumluluğumuz varsa, ülkemize bir borcumuz varsa, cumhuriyet kazanımlarımıza sahip çıkmak istiyorsak, bu ülke bir kurtuluş savaşı geçirmişse, bizim de bunu bir vatan görevi olarak kabul etmemiz ve siyasi çıkar ve menfaatlerle değil, ülke ve vatan sevgisiyle öneriler getiriyor olmamız lazım.
15 / Hülya Güven: ‘Gezi Olayları’nda başbakan akşam bir şey söylüyordu gençlerle ilgili ertesi gün şiddetli bir şekilde polisler gençlerimize saldırarak, işte gözü çıkan gençlerimiz, binlerce yaralı gençlerimiz, kuşlar ve hayvanlar bile ki bunların sayısını bilmiyoruz, gaz bombalarıyla belki de kalıcı zarara uğramış yurttaşlarımız çıkacak süreç içinde. O zaman paralel devletten bahsediliyor muydu? Hayır, başbakan ne diyorsa o oluyor, ertesi gün uygulamaya geçiliyordu. Tüm Türkiye’de birçok şehrimizde bunu yaşadık. Arkasından bahanesi geldi, hekimlere kısıtlama getirilmeye çalışıldı, hekimler izin almadan acil müdahalede bulunamayacak, böyle bir şey olabilir mi? Olmaz. Bakıyoruz daha sonra ekip aynı ekip, emniyet aynı emniyet paralar bulunuyor. Bugün bu çelişkiyi değil HSYK’yı, paralel devlet konuşuluyor, bir algı yaratılıyor yine. Ülke zaten bugüne kadar hep algılarla yönetildi ve hala daha aynı algılarla yönetilmeye çalışılıyor. Ülke artık gerçekten yönetilmeli, algıyla değil. HSYK’da getirilen ne? Aslında sadece paralel devlet diye tanımlanan grup ya da kişileri kısıtlamak, kontrol etmek değil, tüm ülkeyi vatandaşlarıyla kıpırdamaz hala getirmek. HSYK’da tek yetkili kim oluyor Bakan. Bu durum sadece paralel devlet yapısı denen şeye uygulanmayacak, bu hepimiz için geçerli. Bugün ne getiriliyor internete yasak getiriliyor, haberleşme özgürlüğümüz de ortadan kaldırılmış oluyor. Yani bu olanların sadece paralel devletle bir alakası yok. Tek adama doğru gidiş var. Ama öte yandan yaratılan algıyla sanki işte bir takım kişilere karşı savaş ya da boşanma çabası diye gösteriliyor ancak öyle bir şey yok. Bu tek adamlık yolunda bir takım kısıtlamalara girişmektir. Ülkenin nasıl yönetilmediğine bir örnek, iki gündür plan ve bütçe komisyonundaydık, oraya torba kanunlar gelir bilindiği üzere ama gelen kanun torba kanun değil çorba kanun. Bu bütçe ve plan komisyonunda konuşulan, getirilen kanun teklifleri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı adı altında bakıyorsunuz 20 madde bir anda 170 maddeye dönmüş ikinci gelişinde ve 5 maddesi engellilerle ilgili, bu bakanlığın ilgilendiği alan, ki onlarda da hak veriliyormuş gibi görünen hak almalar var, 2. maddeden sonraki birkaç madde kamu ihale kanunuyla ilgili, ardından yine engellilerle ilgili maddeler ama ondan sonra oraya bu sefer internetle ilgili düzenleme kanunu giriyor. Bunun gibi bir çok madde karmakarışık bir şekilde önümüze geliyor. Bakan’ın zaten tüm maddeleri ilişkilendirmeğe ve kavramaya çalışmasının mümkün olmadığı komisyondakiler tarafından görülüyor. Hükümetin gerçekten bir şeyler yapmak istediğini sanmıyorum. Maç sadece bir kişinin karar vermesi ve ertesi gün uygulanması. Benim 12 senelik mecliste gördüğüm budur. Akşam TV’de konuşuluyor ve çok net bir ifade buluyor gazeteciler arasında artık son 2 yıldır her şey aleni, fütursuz bir biçimde yapılmaya başlanmış uygulamalarda. Onun için ayakkabı kutularında paralar gelip gitmeğe onun için kasaların evde bulunmasını yaşıyoruz. Bugün HSYK gündemimizde yarın internet darbesi gündemimize girecek, biz bunlarla ilgilenirken asıl mesele unutulacak.
Ara
16 / Pervin Mısırlıoğlu: Nasıl bir belediye başkanı istiyoruz? Daha önce milletvekilleri için yaptığımız 10 istek projesi vardı, kimi milletvekillerinin de çıkan sonuçları imzalayıp onayladığı ve bu konularda takip edileceklerini kabul ettiği. Biz aynı uygulamayı belediye başkan adayları için katılımcılarımızdan rica ettik. Mesela İzmir Rehabilitasyon Spor Kulübü Derneği şunları iletmiş, engelli hemşerilerimizin kent yaşamından, yeterince ve eşit vatandaşlık hakları ilkesinde, katılımcı yararlanmasını, yerel yönetimlerin İş ve mesleki Rehabilitasyon için temsilci STK’larla güçlü işbirliğine gitmesini, projelerine destek sağlamasını, öncelikle Kitlesel Toplu taşım araçlarının uygun mimaride ve her semte eşit hizmette ulaşım verilmesini, yerel yönetimlerin, engellilerin toplumsal entegrasyonu için sosyal, kültürel ve sportif eğitimlerinde STK işbirliğini, mimari engellerin Uluslararası ve TSE Standartlarında uyarlanmasını yeni yapılaşma da ruhsat verilmemesini, kent Konseylerinin ,Habitat ruhuna uygun,demokratik,öznel ve sivil katılımcılık ilkesinde olmasını, semt danışma temsilcilerine sözde değil tam temsiliyet verilmesini,belediyenin yalnızca sekreterya yapmasını, kent kültürü ile yaşanılır çevre ,yeşil alanların ,doğal demografik yapının bozulmadan geliştirilmesini, sağlık ve eğitimden tüm çocukların eşit yararlandırmasını,zararlı alışkanlıklardan kurtarılmasını, aşılamada en üst düzeyde işbirliği yapılmasını, çağdaş mesleki ve teknolojik becerilerden yararlandırılmasını, göç olgusunun 50 yıllık planının yapılmasını, gecekondu çarpık kent yapılaşmasının önlenmesini, önce İzmir ortak hemşerilik bilincinin öne çıkarılmasını, yöre ve töre kültürlerinin birlikte yaşatılmasını öneriyoruz, demişler. Bunları ortak raporda birleştirip yansıtacağız. İbrahim Akın ise şöyle yazmış, Mahalle meclislerinden başlayarak katılımcı belediye fikriniz var mıdır? Modeliniz nedir? Ulaşımdan, suya kadar kamusal hizmet mi, ticari zihniyet mi sizin kararlarınızı belirleyecek? Taşeronluk sistemine nasıl bakıyorsunuz? Meclis çalışmalarını halka açık yapmayı düşünüyor musunuz? Kadının eşit temsili ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Kenti, kentte yaşayan bütün insanların kültürel varlığının temsiliyetine eşit davranmayı düşünüyor musunuz? Yerel yönetimlerin güçlenmesi için ne düşünüyorsunuz, demişler ki belediye başkan adaylarına bunarı ulaştıracağız daha sonra. Veli Güner demiş ki, Kentimizde bütün çalışanlara, işsizlere, engellilere, öğrencilere, emeklilere; Elektrik, su, doğalgaz, şehir içi taşıma -seyahat, ulaşım sınırsız olarak ücretsiz olmalıdır. Her mahalleye yeri-binası-, personeli ve ihtiyaçları belediyelerden karşılanmak üzere çocuk kreşleri açılmalıdır.Her mahalleye yeterli miktarda çocuk ve gençler için oyun, park alanları açılmalı, bu alanlar bina, yapı gibi yerlerden ziyade ağaçlıklı, bahçeli alanlar olmalıdır. Bina ve yapı gerektiren spor ve eğitim alanları bu alanların dışında olmalıdır. Her mahalleye bütün giderleri Belediyece karşılanan Mahalle Meclisi Yerleri tahsis edilmelidir. Yaşlılar, Emekliler, İşsizler ve Engelliler için; Ücretsiz sağlık, ulaşım, bakım, barınma, yemek, temizlik, sosyal etkinlikler için alanlar ve yapılar tahsis edilmeli, personeli ve ihtiyaçları belediyeden karşılanmalıdır. Yol ve Kaldırımların amaç dışı kullanılması, amacına uygun kullanılmasına engel olunmasına cezai yaptırımlar uygulanmalı, tekrarı halinde cezai müeyyideleri artırılmalıdır. İmar Kanunu 30-42. maddelerinde yer alan binalarda ruhsat dışı yapıların engellenmesi amacı taşıyan maddelerin uygulanması açık, net duruma getirilmesi, uygulamanın "şikayet", 'ihbar' gibi durumlara bırakılmadan yasanın denetimi ve uygulamasının sağlanması (Mevcut yasa ve İzmir Büyük Şehir İmar Yönetmeliğinde Ruhsat verilmeyen 'Çıkma Balkonların Yapı Malzemeleriyle Kapatılması' yasaya ve yönetmeliğe uygun bulunmamaktadır. Ama bunların denetimi ve yasanın uygulanması 'Şikayet’e ve 'İhbar'a bağlı olarak yerine getirilmektedir. Bundan dolayı her 7 -yedi- daireden 3 -üçü- yasayı ihlal etmiş durumda olup, belediye ve belediye görevlileri de gerekli denetimi yapmadıklarından dolayı yasayı uygulamadıkları için de suçlu durumdadırlar). Bunun dışında İzmir Romanlar Derneği başkanı Abdullah Cıstır’da şöyle bir mesajla aramıza katılmışlar, Romanların 10 talebi demişler, dahil etme anlayışınız gelişsin yoğun olduğumuz yerlerde meclis üyelerimizi seçilebilecek sıralarda görmek istiyoruz. Yerel yönetimlerde sosyal politika ile ilgili birimler kurulsun. Belediyelerin çocuklarımızın okullara devamsızlığını giderecek teşvikler oluşturulsun. Kentsel dönüşüm yerindelik ve sosyal dönüşüm ile birlikte yapılsın. İstihdam politikalarınızda Romanlar ile ilgili spesifik yaklaşım bekliyoruz. Romanlar Dezavantajlı bir topluluktur sorunların çözümleri için masa oluşturulsun. AB projeleri birimleriniz Roman derneklerinin kapasite geliştirmeleri ile projeler yapsın. İnsan Hakları ile ilgili Kurumlarınızda kurum içi eğitim verilsin. Belediyelerimiz ve Üniversitelerimiz bilimsel olarak ortak çalışmalar yapsın. Pazar yerlerinde tezgahlar ve Kent dokusunu bozmayacak satış yerleri ile ilgili özel satış alanları oluşturulsun. Birkaç tane daha var ama bunları konular açıldıktan sonra tekrar konuşalım.
17 / Süleyman Eryılmaz: İzmir’de belediye çalışmalarının çok dilli olmalarını istiyorum. Yani resmi dil olarak adlandırılan Türkçe’nin yanında bu topraklarda konuşulan tüm dillerde, mümkünse, hizmetlerin o dillerde de olmasını istiyorum. Mesela, İZBAN’da bilindiği gibi hem Türkçe hem İngilizce anonslar yapılıyor. İngilizce anons yapılabiliyorsa diğer dillerde de anonslar yapılabilir. Bir diğer mevzu, okunan taleplerde de vardı, su yaşamsal bir hak olarak alınmalı. Bir ailenin tükettiği su miktarı hesaplanabilir. Kişi başına yaklaşık bu 3 metreküp civarıdır. Yani yaşamsal bir hak olarak su ücretsiz olmalı. Ulaşımla ilgili olarak, hakikaten ciddi dezavantajlı gruplar var. Özellikle öğrenci ve çalışanların işe gidiş geliş saatlerinde, pozitif ayrımcılık yapılarak, ücretsiz olmalıdır. En azında ulaşım ücreti bu saatlerde düşük tutulabilir. Ulaşım belediyenin en çok kazandığı bir işletme ama en çok da çalışanların ve öğrencilerin toplu ulaşımı daha çok kullandığını düşünürsek, en azından %50 indirimli ama mümkünse ücretsiz olmalıdır. Diğer mevzuda, bu da okunan taleplerde söylenmiş, engellilerin yaşayabileceği bir kent haline getirilmesini istiyorum şehrin. Engelliler dinamikleştirilmeli ve onun için rahat yaşayabilecekleri bir kent haline getirilmeli şehir. Bir yaya kenti haline getirilmeli İzmir. Üst geçitlere karşıyım, olmamalı. Bisikletin bir taşıt olduğu düşünülerek bisiklet yollarının daha çok yapılması ve bisikletin bir ulaşım aracı olarak kullanılmasının teşvikleri yapılmalı. En önemlisi belki kadınların sosyal yaşama katılımı belli bir saatten sonra engellendirilmeğe çalışıyor, fiziki yapılar ve sosyal koşullarla. Bunlara kadınlar ve LGBTİ bireyleri de katarak onların kent yaşamında, sosyal alanlarda, rahat ettirilmesinin koşulları yaratılmalıdır. Ulaşıma bir diğer önerim, şu an İzmir’deki ulaşımın tamamıyla yerelle devredilmesidir. Şehirle ilgili, deniz, kara ve raylı sistem ulaşımının tümü yerel yönetimlerde olmalı. Doğru bir eksende gitmesine rağmen raylı sistem İzmir’de, kuzey-güney ve doğu-batı anlamında ulaşım motu oluşmuş ama nüfusların yoğun olduğu yerlere ulaşım ya da ring hatları düşünülmemiş ya da çok aralıklarla düşünülmüş. Mesela bu ring hatlarının Menemen Asarlar a ya da Çiğli’den Evka2’ye, Bornova’dan Atatürk Mahallesi’ne gibi olmalı. Buralara ücretsiz ring hatları kurulmalı ama ücretsiz tren başına ring hattı olmalı. Şimdi bir ring hattı var ama bazı yerlerde yarım saatte bir oluyor bazı yerlerde daha sık oluyor. Bu durum çözülmelidir.
18 / Pervin Mısırlıoğlu: Mimar Talat Ulusoy’un istek talebisi ise şöyle, yeni seçilecek yerel yönetim meclisi 2 yıl boyunca tek maddelik bir “kentsel imar-güzelleştirme” programı uygulasın. Şöyle: “ İki yıl boyunca şehirdeki KİRLİLİKLER (tabela, sundurma, kaldırım işgalleri, havai hatlar, çöp konteynırları vb.) ortadan kaldırılacak, kirli cephelerin ıslahı ve güzelleştirilmesi sağlanacak ve benzeri faaliyetlerden sonra, yani ancak bunlar yapıldığı takdirde, şehre “yeni”, “güzel” şeyler hemşeri rızası alınarak yapılacaktır. Önce kirlilik dışarı sonra güzellik içeri, demiş.
19 / Meltem Rusçuklu: MHP belediye başkan adayımıza şunu sormak istiyorum, kültür-sanat hayatının gelişimi ile ilgili projeleri nelerdir? Deniz kentinde oturuyoruz ancak denize bakıyoruz, denize girmek için 40-50 dakika mesafesindeki yerlere gitmek zorundayız. Körfez temizliği ile ilgili neler yapılacak, şenlikli bir plaj haline dönüşebilir mi? Gökdelenlerin çoğalması gittikçe ürkütücü olmaya başladı. Şu an da projesi gerçekleşecek 5-6 tane oldukça yüksek yapılar geliyor, özellikle Mavişehir tarafına. Bu konuda adayımızın görüşü nedir? Çok basit müdahalelerle deniz ulaşımından da çok rahat yararlanabileceğimize inanıyorum ama öncelikli olarak sokaklardaki temizlik işini belediyeler çözmelidir. Bakın Eskişehir’de iktidara muhalif ancak şehir inanılmaz bir değişile dünya kenti haline gelebildi. Bunu kentimde de görmeyi arzu ederim. İzmir mega değil dünyaya örnek olabilecek butik bir kent olabilir.
20 / Selman Büyükaşık: 10 isteğimi sıralamadan tek birini söyleyeyim. Seçilen ya da görevlendirilecek üst makamlardaki her kişinin mal varlığının baştan tespitini, halka duyurumasını ve hizmet yılları boyunca takibini, hani şeffaflık diyoruz, tam bir saydamlıkla istiyorum.
21 / İbrahim Akın: Daha önceki gündemle bağlantılı olduğunu düşünüyorum, çünkü bu yerel seçimlerin aslında genel siyasetin bir parçası olarak yürütüleceğini, yerel projelerin çok tartışılmayacağını düşünüyorum. Çünkü ülke ciddi bir gerilim sürecine girmiş gözüküyor. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz ilin, Binali Yıldırım’ında genel olarak başbakanın en önemli aktörlerinden biri olduğunu düşünürsek, bu tartışmayı İzmir’de de aslında genel siyasetin çok önemli bir merkezi haline geleceğine işaret ediyor. Böyle bir durum olmasına rağmen elbette yerel politikalarımızı tartışacağız ve bundan imtina etmeyeceğiz ancak şunun tekrar altını çizmek lazım, bu yerel seçimler aslında genel seçimlerin bir arifesi gibi gözüken ve arkasından genel seçim olmasını büyük ölçüde tetikleyen bir sürece doğru gidecek. Kabul etmek lazım ki aslında sadece bir Gülenle-cemaatle arasında giden bir kavga değil büyük ölçüde bu durum hükümet bazında. Bu kavganın içinde sadece yolsuzluk yok. HDP olarak biz ezber bozmaya çalışıyoruz, şu an ki yasal düzlem başkanlık sistemi üzerinde. İstenirse siyasi engeller aşılarak bu durum çözülebilir. HDP olarak 9 ayrı konuda çalıştaylar yaptık ve bu çalıştayların öngördüğü ufuk sonucu olarak seçim çalışmalarımıza başlayıp, geliştireceğiz. Hedef kendimizi ve kentimizi kendimiz yönetmek istiyoruz. Kirlilik meselesi bu ülkede önemli bir sorundur. Aliağa’da ki 6 termik santral ruhsatı veren bir belediye var şu anda. Expo’yu kovalayıp bunu uygulamaya sokmak gerçekçi bir yaklaşım değildir.
22 / Murat Taşer: İzmir’de doğmuş ve okumuş biriyim. Dar gelirli göçmen bir esnaf ailesinin çocuğuyum. İzmir Büyükşehir Belediyesi İZBAN’da tüm bakım atölyelerinden sorumlu müdürlük yaptım. İZELMAN müdürlüğü görevi yaptım. Şu an ki toplandığımız bina 1995 yılındaki Burhan Özfatura başkanlığında belediyenin sel baskını esnasında kriz masası oluşturduğu binadır. İzmir’in en önemli problemi ‘süperman’ aramasıdır. Benim de bildiğim ve bilmediğim konular vardır. Bu sebeple belediyecilik bir ekip işidir. Bilmediklerini danışacağın bir ekibe ihtiyacın vardır. Biz Burhan Özfatura dönemindeki ekiple 864.000 dolar parayı kanal projesini şehre hediye etti, İnciraltı düzenlemesini yaptı. Basından bir haber, İzmir’de 36 milyon dolar vergi geliri toplanırken bunun 7 milyon dolarını geri almış. Mesela Konya 2.9 milyon dolar vergi geliri öderken 4 milyon dolar hizmet almış devletten. Kişi başına iller bankasından alınan şehir payı, İzmir 381, İstanbul 340, Ankara 303, Adana 129, Sakarya 111 lira. İzmir Büyükşehir’in zararları tüm Türkiye belediye şirketlerini zarar toplamları kadar. Bu bütçeyle suyu ücretsiz verme talepleri pek gerçekçi değil. İzmir’in 3 temel sorunu var, işsizlik, temizlik, metro ve ulaşım. Dünya’da yeni şehircilik doğuyor. Ya araçları tercih edeceksiniz ya da şehri. Hedefimiz o sebeple toplu ulaşım. Tüm toplu ve deniz ulaşım ağları tek bir merkezden yönetilecek. Bunun şu anki yöntemlerle çözülemediği açık. İzmir körfezinin içerisinde belirli saatlerde yön alan akıntılar var, bunlar denizi temizleyebiliyor. Biz bu kentte hala evsel atıkları denize gönderiyoruz.
23 / Kamil Okyay Sındır: Belediye başkanı nasıl olmalı diye niteleme yapılıyor ama insani erdem adına herkeste olması gereken nitelikler yeterlidir. Belediye başkanı bir sultan ya da padişah olmamalıdır. Özellikle kamunun ortak ihtiyacı konularında yol, ulaşım, kaldırım, su vb. işlerin bedellerinin vatandaştan alınmaması gerektiğini düşünüyorum ancak Dikili Belediye başkanı Osman Özgüven’in başına gelenleri biliyoruz tabii. Devlet vergilerinin yerel yönetime aktarılan payı çok düşük, %6-7. Zaten bu bütçenin %70’i de taşeron dahil çalışanlara gidiyor. %30’lık kısmı halledilmesi gereken çözümlere kalıyor. Bu sebeple yasal düzenlemeyle öz gelir yükseltme artırımı yapılmalıdır. Bornova Belediyesi kadın erkek eşitliğine Avrupa sözleşmesi içinde ilk imzayı koyan ve kurumunda bunu uygulamaya çalışan bir belediyedir. Kamu binalarına engellilerin tamamının girip çıkabileceği koşullar yaratılmalıdır.
24 / Hülya Güven: İzmir’de şehir kirliliği ve görüntüsü engellenmeli diyoruz ama asıl sorun göç. İzmir’de bu zamana kadar altyapıya çok önem verildi ve sanıyorum bundan sonra kentte özlenen bir sürece geçecek ve yaşayacağız. Engelliler ve kadına uygun bir şehir yapısına gelince. Bu konuda belediyeye yüklenilmemeli, otobüslerin alınması lazım, kaldırımların genişletilmesi lazım ama bunlara da devletin ek bütçe çıkarması lazım. Bakın engeliler otobüslerinin düzeltilmesi geçenlerde bahsettiğim o çorba yasayla 2018’e kaldı. Otobüs ve işletme sorunları nedeniyle engellilerin sorunu il ve ilçelere göre değişiyor. İşsizlik belediyeyle değil iktidar politikasıyla çözülür. Sadece İzmir’de değil tüm ülkede bu sorun var. Yine bugün biliyoruz ki devletten pay alan en az bütçe İzmir’e ait. Tüm ülkede 8.5 milyon engelli var. Çoğu işsiz ve eğitimsiz. Sadaka değil iş istiyorlar. Tamamen ötelenmiş bir kesim. Tüm bunlar asıl hükümet politikası olmalıdır. İktidar ayrımcılık yapmadan belediyelerle iş birliği yapmalı ve vatandaş cezalandırılmamalıdır.
ORTAK SONUÇ
Yok.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Toplam 182 sivil toplum kuruluşu, meslek odaları ve sendikalar dahil, e-mail yolu ile davet edildi.
MEDYA İLE
20 medya kuruluşundan 3’ü katıldı.
SONUÇLAR
Genel konuya ilişkin video gösterildi. Salonda sağduyu hakimdi.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
İzmir küçük Millet Meclisi Hamalı Pervin Mısırlıoğlu ve Asım Aykut Aksakal