YER: Çankaya Belediye Başkanlığı Mithatpaşa Cad. No:52
TARİH: 7 Aralık Cumartesi 14:00-17:00 arasında
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi – İHD (Mahmut Konuk – Sözcü)
2 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Raportör)
3 / Sosyal Demokrasi Derneği (İsmail Hakkı Kurt– Avukat)
4 / Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu (Yusuf Şahin – Genel Başkan)
5 / Toplum Gönüllüleri Vakfı (Meltem Kaya – Gönüllü)
6 / Devrimci 78’liler Federasyonu (Nejat Kangal – Başkan)
7 / Başkent Kadın Platformu (Nesrin Semiz – Dönem Bşk.)
8 / Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği ( Türkay Asma – Temsilci)
9 / Mazlum-Der (Mehmet Can Çağlayan – Ankara Şube Başkanı)
10 / Öğrenci Velileri Derneği – ÖVDER (Enver Önder – Gen. Bşk.)
11 / Liberal Düşünce Topluluğu (Harun Kaban – Program Koordinatörü)
12 / Çocuklara Yönelik Ticari Cinsel Sömürüyü Önleme Ağı (Serengül Yılmaz – Gönüllü)
13 / AEGEE (Cerem Çavdar – Gönüllü)
14 / Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği – CEİD (Göksu Günay – Üye)
SENDİKALAR
1 / Özgür Eğitim-Sen (Osman Karyağdı- Yönetim Kurulu Üyesi)
2 / Hak-İş (Yakup Göker – Şube Yöneticisi)
3 / Bağımsız Eğitim Çalışanları Sendikası – BEÇ-SEN (Ferhat Şahin – Gen. Bşk.)
Bağımsız Eğitim Çalışanları Sendikası – BEÇ-SEN (Haki Naz –Eğitim Danışmanı)
4 / Demokrat Eğitimciler Sendikası (İshak Çelebi – Gen. Sek.)
5 / Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu (İsmail Tutoğlu – Gen. Bşk.)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Osman Çakır (AK PARTİ)
2 / Ahmet Duran Bulut (MHP)
PARTİ MECLİSİ ÜYESİ
1 / Süleyman Esmer (BDP PM Üyesi)
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİSİ
1 / Süleyman Özyürek (Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi)
DİĞER KATILIMCILAR 5 izleyici katıldı.
MODERATÖR Necati Cemaloğlu, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
KONULAR
GENEL KONU: Eğitim Sistemimiz ve Dershaneler
Toplantı moderatörlüğü üstlenen Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necati Cemaloğlu’nun Eğitim Sistemi üzerine yaptığı 10 dakikalık sunum ile başladı.
KONUŞULANLAR
1 / Türkay Asma: Dershaneler neden var? Bunu tartışmadan sorunu çözemeyiz. PISA’da sondan üçüncüyüz. Teknik alanda yani bilgi üretmek, sormak-soruşturmak ve problem çözmekte yüzde birdeyiz yani en sondayız. Eğitim sistemimiz nasıl bir insan yetiştirmeyi hedefler? Özgüvenli, soran, sorgulayan, geleceğe yönelik projeler çizebilen insan yetiştirmeyi amaçlar. Biz bu amacı yerine getirebiliyor muyuz? Eğitim sisteminin iki enstrümanı vardır: Fırsat eşitliği ve yeteneklere göre gelişim. Peki bunları sağlayabiliyor muyuz? Özel okullar ve devlet okullarında 70-80 kişilik sınıflar olduğu sürece, bunu karşılayamıyoruz. Başbakan, 4+4+4 sisteminin başarılı ve reformist bir sistem olduğunu söyledi. Öyle olsaydı PİSA’daki sonuçlar böyle olmazdı. Eğitimle ilgili insanlar ve STK’lar bunu söyledi. Altyapısı kurulmadan yapılmış bir sistem. Oyun çağındaki bir çocuğu oyun gereksinimini karşılamadan o konuda temel yaşam becerilerini öğretecek bir eğitim sistemini, eğitecek bir öğretmeni ve sınıfı sağlamadan, okula sadece akademik bilgileri öğrenmesi için gönderirsek, başarılı olamaz. 8. Sınıftan itibaren okulu terki bırakırsak gene olmaz. Dünyada eğitim sisteminin amacı, öğrenciyi okulda eğitmektir. Aksi halde çocuğu sokağa gönderirsiniz. Sokak uyuşturucu ve suç unsurudur. Sistem kızlara da evinde otur, koca bekle diyor. 4+4+4 sistemi yeteneklere göre seçme hakkı tanımamıştır. Din dersine ağırlık vermiştir. Yaşamayan Kuran dilini öğrenmek çocuğa bir şey kazandırmaz. Spor, müzik salonları, sanat merkezleri açılmamıştır. Çocuklar başarılı olamamıştır. Bu başarısızlık sürdükçe dershanelerin varlığı da devam edecektir. Fırsat eşitsizliğini artıracaktır çünkü yeraltına inecektir. Oysa teknolojiyi ve çağdaşlığı yaşamalıyız. Çocuklarımıza sorgulamayı, sorgulatmayı öğretmeliyiz. Eğitimde bütüncüllüğe önem vermeliyiz.
2 / Enver ÖNDER: Dershaneler başından beri eğitim sisteminin kamburu. Velilerin sırtında da taşınması zor ve ağır bir yüktü. Bugün de aynı işlev sürdürülmektedir. Dershanelerin kapatılması öngörülüp sonra 2 yıl ertelenmiş olması, bu işin sıkıntılarının ortadan kalktığı anlamına gelmediği gibi veliler için bunu tartışmak bile anlamlı değildir. Dershanelere karşı takınılan tavır, eğitim sistemini iyileştirmeye, toplumsallaştırmaya yönelik bir çaba değil, bir rant ve iktidar kavgasıdır. Bu eğitimi ve katılımcılarını ilgilendiren bir konu değildir. Dershanenin kaldırılmasını zorunlu kılan hem veli üzerindeki külfeti hem de eğitim sözcüğünün dershanelerle bağdaşmazlığıdır. Dershanelerde eğitim kaygısı ve işlevi yok. Dershaneler eğitimi yozlaştırmaya ve okulun dışına taşımaya yönelik kurumlardır. Öğrenciler sadece girecekleri bir üst kademedeki okullara hazırlanmak için test dopingi yapıldığının bilincinde, veliler de öyle. Öğrenci yasal bir zorunluluk olarak ailenin baskısıyla ve toplum gereksinimiyle okula gidiyor. Eğitim insanlarda okuma alışkanlığı, öğrenme ve davranışlarında değişim gösterme; insanlaşma, toplumsallaşma alışkanlık ve becerisi getiren bir sistemdir. Dershanelerde ise kimin daha fazla soruyu, daha hızlı çözeceğine dönük bir beceri kazandırılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla öğrenciler zaman kaybına, aileler de ekonomik kayba uğruyor. Çözümün bugünkü yönetim tarafından üretilebileceğine inanmıyorum. Bugünkü yönetim eğitimi kurum olarak yok etmek savaşımı içindedir. Eğitimde insana kültürel ve sportif faaliyetler de sağlanmalı. Birlikte üretmek, paylaşmak ve dostça bir arada yaşama bilincinin aşılanması gerekiyor. Dershane sorunun çözülebilmesi için eğitim sisteminin bilimsel olarak yeniden düzenlenmesi zorunludur.
3 / İshak Çelebi: Dershaneler eğitim sistemimizin bir sonucu. Ezberci ve sınav odaklı bir merkezi eğitim sistemimiz var. İstenen kalitenin yakalanamaması, dershanelere olan ihtiyacın ortadan kaldırılamaması, kapsamlı eğitim reformlarının yapılamaması ve altyapı, donanım ve öğretmen eksikliği nedeniyle dershaneler zorunlu hale gelmiş. Uygulanan eğitim politikaları ülkemizde eşit olarak uygulanmadığından fırsat eşitsizliği var. Ayrıca sınav odaklı sistem olduğu sürece de dershaneler kaçınılmaz olacaktır. Belki ismi değişir ya da işlevi; ancak dershaneler kayıt dışına çıkacaktır. Daha da önemlisi demokratikleşme konusu. Dershaneler bunun neresinde, dershaneleri kimler açıyor? Belirli kimse tarafından açılmadığından ihtiyaç sonucu açılan kurumlardır. İhtiyaç ortadan kalktığından kapanacaklardır. Eğer liberal bir ekonomiyle yönetiliyorsak, normlarına uyulmalı. Ayrıca bunun sonuçlarını hiç düşündük mü? Yarın dershaneler kapandığında onların yerine ne koyacağız? Dershaneler eğitim kurumlarımızla yarışır hale geldi. Devlet okulları belli kanunlar ve amaçlar çerçevesinde yapılandırılıyor. Okullarımızda resim, müzik ve beden eğitimi dersleri gereksiz olarak algılanmaya ve bu derslerde test çözdürülmeye başlandı. Dershaneler kapandığında çocuklar bu zamanı nasıl değerlendirecekler? İnternet ve televizyona mı bağımlı hale gelecekler? Milli eğitim politikalarımız ve felsefemiz yeniden belirlenmeli ve politik çekişmelerden uzak tutulmalı.
4 / Haki Naz: Devletin düzenleme, denetleme ve değerlendirme görevi vardır. ben mensubu olduğum Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim ve öğretimle, geleceğimizle ilgilendiğine inanmıyorum. Sürece baktığımızda Hüseyin Çelik’ten bu yana gelen bakanlar v müsteşarlar ve müsteşara bağlı genel müdürler, daire başkanları, 6666 ile gelen yeni yapılanma işlevsiz. Örneğin Çankaya İlçe milli eğitim müdürü ne yapıyor? Ya günlük evrak işleriyle uğraşıyor ya da ihalelerle ilgileniyor. Kaçı bir okula gidiyor? Dershane konusu, eğitim sistemimizin bir sonucu. Ben şahsen kaldırılması taraftarıyım. Dershaneler velilerin sırtında bir kamburdur. Bunun cemaat gibi etkenleri de var, oraya girmeyeceğim. Bu sıkıntıları biz sayın bakana ve müsteşara da rapor olarak sunuyoruz. Bakanlık merkez teşkilatı şöyle çalışıyor: eğitim öğretimin muhatabı öğretmen-öğrenci-veli sarmalını hiç dikkate almadan bir proje geliştiriyor ve taslak haline getiriyor. Bu proje kapsamında yurtiçi yurtdışı geziler yapılıyor. Tamamen akçeli, eğitim-öğretime somut katkı sağlamayacak işler yapılıyor. Mesela Fatih Projesi. Etkileşimli tahta kalabalık sınıflarda öğretmen için görsellik açısından katkısı var. Tablet konusundaki Fatih projesindeki sıkıntıları gündeme getirseler daha iyi olacak.
5 / İsmail Tutoğlu: Dershaneler nasıl ortaya çıkmıştır ona bakmak gerekiyor. 12 Eylül askeri darbesi sonrasında yoğun olarak toplumun gündemine giren bir olaydır. Özellikle darbe döneminde 1402’likler diye adlandırılan ve üniversitelerden atılan eğitim emekçilerinin kendilerine yaşam alanı bulabilmek için dershanelerde eğitim verdiklerini ve bunun da toplumda yaygınlaştığını görüyoruz. Bu, aynı zamanda 24 Ocak kararlarının bir sonucudur. Liberal ekonominin ve ticarileştirilen, piyasalaştırılan eğitim sisteminin sonucudur. Dershaneler sorunu nasıl ortaya çıkmıştır? Eğitim sisteminde rekabet var ise eşitsizlikler de kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Oysaki rekabet eşit koşullarda gelişmeli. Eğitim ve çalışma süreciyle doğrudan ilintilidir. Yetiştirdiğimiz öğrenciler ve eğitim sistemimiz dershanelere ihtiyaç duymaktadır. İstihdamsız büyüme krizinin sonucu dershanelere yönelim oluyor. Son 10 yılda yapılanlara bakıyoruz. İktidar 2005 ve 2006’da yapılandırmacılık ve çoklu zeka sistemlerini getirdi. Ardından okuma yazma sistemini değiştirdi, parçadan bütüne giden bir yapı getirdi. Bunu yaparken önceki yönetimin başarısızlığının ve yeni gelenin artısını kimse bilmiyor. Fatih projesi ve 4+4+4 sistemi geldi. Dershanelerle ilgili konu da bu silsilenin bir devamı. Buradaki hedef eğitimi piyasalaştırmak ve dinsel öğelerin yoğunluklu olarak milli eğitimin tüm kurumları içerisinde aktif hale gelmesine olanak sağlamak. Özellikle seçmeli din dersleri bu amaca hizmet edildiğinin örneği. Burada karar vericilerin eğitimci, öğretmen olma özelliklerinin çok azaldığını görüyoruz. Oysa bunları eğitimciler önermeliydi; farklı mesleklerden bakanlar ve yetkililer değil. Öğretmen yetiştirme politikasını tamamen değiştirmeliyiz. Hizmet içi eğitimler vermeliyiz. Öğretmenlerin saygınlığını geri kazandırmalıyız. 25 kişilik sınıflardan ve ikili eğitimden vazgeçmeliyiz.
6 / Nejat Kangal: Aslında bir eğitim sistemimiz yok. İktidarın değişimine göre Kemalizm vurgusuna göre ya da dinsel öğelere göre eğitim varmış gibi yapılıyor. Bugün eğitim sistemi tartışılmıyor. Dershaneler aslında eğitimin doğal ve hukuki bir parçası değil. Eğitimi dershaneler üzerinden tartışmayı doğru bulmuyorum. Bugün iktidar eğitimin amacını tartışmıyor. Bugünkü tartışma, biz çıkarları şöyle paylaşmıştık, bugün niye anlaşamıyoruz şeklinde bir iktidar-cemaat çatışması. Var olan eğitim sistemi bugün bir grup için iyi bir Türk kavramı üzerinden ilerliyor; bir grup içinse Sünni Kürt yetiştirmek üzerinden gidiyor. Bunu da bize bir eğitim sistemi tartışması gibi sunuyorlar. Tüm bunların bize gösterdiği, sistemin bütün olarak tartışılması gerektiği. Sistem zaten Türk, Çerkes, Kürt bu sistemde yok; eğitim sistemi iktidara göre belirleniyor. Eğitim sistemi zaten yok, var olan kısmı zaten çökmüştü. Bir bütün olarak sistemin eleştirisini yapmalıyız. Eğitim sistemi zaten olmadığına göre, bunu nasıl kuracağımızı tartışmalıyız. Bu tartışmaların iyi bir yanı bu olabilir. Dershaneler üzerinden bunu tartışma şansı doğdu.
7 / Mehmet Can Çağlayan: Bugün Milli Eğitim Bakanlığı önünde Tevhid-i Tedrisat’ın kaldırılması için eylem yaptık, kampanyamız bugün başladı. Dershane konusuyla denk geldi. Mevcut sistem içinde aslında gayet mantıklı işler yapılıyor. Bir sınav ve puanlama sistemine göre, ezberci sisteme göre dershanelerin yaptığı normal, okulda verilemeyen eğitim karşılanıyor. Tartışmamız gereken aslında devletin neden eğitimi tekelleştirmeye çalışması, sürekli insanları terbiye etmeye çalışması. Tevhid-i Tedrisat ilk gündeme geldiğinde düşünce ve duygu birliği şiarıyla ortaya çıkmış ve Halk Fırkası’nın ortaya attığı bir şey. Ardından 4+4+4 geldi. Zorunlu eğitimden şikayet eden biz muhafazakarlar, sonradan AK Parti’nin yaptığı bu işe alkış tutmaya başladık, bu ciddi bir sorun. Kemalizm bizim hayatımıza müdahale ediyor dedik şimdi devlet dindar bir toplum yaratma çabası içinde. Bu ancak sivil alanda yapılacak bir şey. Öğrenci aslında talebedir, talep eder, devlet arz eder ve sürekli bize bir şeyleri aşılamaya çalışır. Şu anki eğitim sistemi, modern kapitalist sistemin bize dayatmasıdır. Zorunlu eğitimdeki amaç kapitalist ekonomik sistemin ara elemanları yetiştirmektir. Bugün insanlar bir bölüm tercih ederken, devletin diploma tekelini elinde bulundurması sorunlu bir yaklaşım. Dershaneleri de bir eğitim sisteminin içine koymaya çalışmak sorunlu bir yaklaşım. İstenen bir vatandaş tipi yaratılmaya çalışılıyor. Bunda siyasi ve ekonomik bir hedef var. Tevhid-i Tedrisat’ın kaldırılmasının çözüm bir başlangıç olduğunu düşünüyoruz.
8 / Yakup Göker: Türkiye’de dershanelere ihtiyaç var. Şu an devlet okullarının özel okullarla karşılaştırıldığında, yeterince başarılı olmadığı açık. Sınıflarımız neden kalabalık? Bir öğretmen derse gelmediğinde yerine neden başkası gelmiyor? Dershaneler bir ihtiyaç sorunu olarak ortaya çıkıyor. Eğitim düzeyindeki kalite sorununu aştıktan sonra, dershanelere ihtiyaç kalmayacaktır. Yanı sıra etüd merkezleri, okuma salonları ve buna benzer ücretsiz olan yerler de kapatılmak isteniyor. Özellikle Doğu’da başarılı etüd merkezleri var. Aileleri çocuklarının nerede olduklarını biliyor. Sokağa bırakılırlarsa, birileri ellerine sigara ve içki hatta belki silah verir. Bu çocuklara sahip çıkmamız lazım. Önümüzdeki iki yılda Milli Eğitim Bakanlığı eğitim düzeyini ve okulların kalitesini arttırmalı.
9 / Osman Karyağdı: Bir rahatsızlığımı dile getirmek istiyorum. İş Güneydoğu’daki öğrencilere geldiği zaman, dershaneler olmasa o çocuklar ne yapar, dağa çıkar, sigara ve uyuşturucu kullanır gibi bir yaklaşım var. Dershanelerin böyle bir müdahale hakkı yok. Devlet yetkilerinin dershaneler kapanıyor, 4+4+4 sistemi gelecektir gibi bir söylemini yanlış buluyorum. Bu süreçte biz sendikaların fikri alınmalıydı. 4+4+4 sisteminin getirdiği sonuçlar ortada. Sınıflar kalabalık. Acaba birtakım değişiklikler yapılır ve kararlar alınırken (formadan kitaplara kadar), okullardaki çocuk profili, psikolojisi göz önünde bulunduruluyor mu? Çocukların birçoğu kambur yürüyor. Kışın okullarda sağlık sorunları var, sensörlü musluklar yok çünkü. Önce insana ve insan sağlığına yatırım yapılmalı. Hükümet ve cemaat, kendi çatışmasına bizi alet etmemeli. Ben artık çocukların rahat-hazır ol komutuyla sınıflara girmesini istemiyorum. Bu hükümet sorunu değil zihniyet sorunudur. Öğrenci yetiştirme profiline baktığınız zaman öğrencilerimizi bir numaralı Kemalist ve Türkçü yetiştiriyoruz. Ben Kemalist de Türk de değilim; beni sistemin neresine koyacaksınız? Birileri başörtülü arkadaşlarla uğraşırken, birileri de ötekilerle uğraşıyor. Artık toplumun fikirlerini alın, eğitim üzerinden politika yapmayın. Çok banal ve seviyesiz tartışmalar oluyor. Dershaneleri kapattığınız zaman orada çalışan emekçilere ne olacak? Bir bakan bu insanlara “Ben sizi atamak zorunda değilim” diyemez, planlama yapmak zorunda devlet. Her ile üniversite açmakla olmuyor.
10 / Yusuf Şahin: İnsanın doğumundan ölümüne kadar iki beklentisi var: Sağlık ve eğitim. Devlet bu olanakları vatandaşlarına parasız olarak sağlamak zorunda. Şimdi yeşil sermaye rant peşinde. Ben Alevi bir yurttaşım. Benim çocuğumu neden rencide ediyor, üzüyorsunuz? Neden benim çocuğumu camiye sokarak onu farklı kişiliğe büründürüyorsunuz? İleri demokrasi ve özgürlük anlayışınız bu mu? 2841 tutuklu öğrenci var. Demokratik eylemde bulunmuş çocuklar bunlar. Parasız eğitim dedik. Çoğu insan işsiz, emekçi, emekli parasıyla zor geçinen insanlar. Ben eğitim sisteminin Hasan Ali Yücel’le gelen Köy Enstitüleri döneminden sonra, 12 Eylül ve YÖK ile, 24 Ocak kararlarıyla insanı yabancılaştıran, her şeyin metaya dönüştüğü bir sisteme dönüştüğünü düşünüyorum. Kimse bir başkasına istemediği bir eğitimi, dini dayatma hakkına sahip değildir. Ramazan ayında insanlar oruç tutmadıkları için dövülüyorlar. Eğitimin ana dayanağı sevgidir. eğitim sistemi konunun uzmanlarıyla tartışılmalı, sağlık da eğitim de parasız hale getirilmeli.
11 / İsmail Hakkı Kurt: 65 ülkede eğitim değerlendirmesi yapan PİSA’da Türkiye fen bilgisi, matematik ve okuduğunu anlama alanlarında 65 ülke arasında, 42, 41 ve 43 sıralarda. Eğitim sistemimiz felaket ve yetiştirdiği insan tipolojisi de uluslararası alanda rekabet edebilir düzeyde değil. Eğitim sistemini tartışmak gerekli ama hükümetin alışkanlığı akşam yatıp sabah uyandığında kimin aklına geldiği belli olmayan partizanca işler yürütmek. Eğitim çok siyasal bir tartışma, partizanca bir tartışma değil. Nasıl insanlar yetiştireceğimiz, toplumun üzerinde uzlaşması gereken bir tartışma. Anadolu farkı kimliklerin bir arada olduğu bir coğrafya ve tektipleştirmek büyük bir sorun. Eğitim adı gereği insanları eğip bir yere iten bir kavram. Ama amacı bu olmamalı. Dershaneler bir felaketin adı çünkü çocuklarımızın en güzel zamanlarında onlara yaşama hakkı tanımıyoruz. Onları mutlu edecek bir eğitim vermiyoruz. Toplumun bütün katmanları olarak uzun bir süre eğitim sistemini tartışmalıyız. Bu, yetkililerin konuşması anlamına gelmiyor, toplumun konsensusa varmak üzere konuşması demek. Dershaneler bir sonuçtur ama bu şekilde kapatılması doğru bir yöntem değil. Hükümet sadece başbakana endeksli partizanca tartışmalar yapmayı bırakmalıdır. Eğitim sistemini uzun bir süre tartışmalıyız.
12 / Mahmut Konuk: Bir yöneticiye eğitimin amacı ne diye sorduğunuzda vatana, millete, devlete faydalı bireyler yetiştirmek diyecektir. Vatan, millet, devlet nedir? İttihat Terakki Partisi’nin, Almanya ile birlikte 1. Paylaşım Savaşı’na girerken, amacı bir ulus devlet yaratmaktı. Ulus devleti yaratmak için Anadolu’daki gayri Müslimleri bulunduğu topraklardan kazıyıp atmak, geri kalan Müslüman toplulukları da Türkleştirmek hedefiyle hareket etmiştir. Geri kalanları da Türk’tür ve Müslüman’dır zaten. Bunun dışında bir şey gerçeğe aykırıdır. Eğitim sistemimiz bu gerçekliği empoze etmek üzerine kuruludur. Irkçıdır, gerçeğe aykırıdır, itaatkar nesiller ister, araştırmayan, soruşturmayan, gerçeklik diye kendisine dayatılanı kabul etmek üzerine kurulmuştur. Bu yüzden de bilimde geri kalıyoruz. PİSA verileri de bize eğitimde nerede olduğumuzu gösteriyor; OECD ülkeleri arasında sondan üçüncüyüz. Eğitim ırkçı bir temelde ilerlemektedir. Asimilasyoncudur, tektipleştiricidir. Bu ülkede yaşayan farklı etnik, dini grupları Türklük potasında eritmeyi hedefleyen bir yapıdadır. 12 Eylül sonrasına da Türk-İslam teması üzerinde yükselmiştir. 4+4+4 uygulamasıyla da dindar, kindar ve itaatkar nesiller yetiştirme ideali temelinde yürümektedir. Dershane tartışması hükümetle cemaat arasındaki bir iktidar ve rant kavgasıdır. Bu, sadece dershanelerle sınırlı bir alan da değildir. Dershanelerin kaldırılması doğrudur ama yerine özel okullar kurmak abestir. Bir bakanın söylediği “Biz özel okullarda her öğrenciye 4500 TL para vereceğiz.” demesi abestir. Neden devlet okullarında özgürlük temelinde yetiştirilen öğrenciler için bu para harcanmıyor?
13 / Ferhat Şahin: Dershaneler kapatılsın, kapatılmasın tartışmasını, Sendikamız ciddiye almamış herhangi bir yönde basın açıklaması yapmamış kısacası Bağımsız kalmıştır. Öncelikle; Eğitim Sistemi mi yoksa kendimizi mi sorgulamamız gerekir. Beşeri ilişkiler sistemi içinde yer aldığımızı düşünerek, Bir çocuğun doğumundan ölümüne kadar olan süreyi eğitim mücadelesi içinde olduğunu, Aile eğitimine verdiğimiz önemi de sorgulamalıyız. Aile içindeki eğitim, başlangıç eğitimi olduğu için ve çocuğun devam eden yaşamı içinde ezberci bir sistemin bugünkü sona gelinmişliğini düşünürsek, eğitimin araştırmacı ve geliştirmeci yönüne mi bakmamız gerekir? Çocukların topluma yönelik önemli rolleri kazanacağı yönde eğitilmesi, bunun da araştırmacı ve geliştirmeci – ezberci sistemin dışında- her alanda eğitim aynı zamanda idrak edebilir eğitimi şekilde yapılması düşüncesindeyim.
14 / Göksu Günay: Bugün hangi aileye çocuklarının eğitimi hakkında soru sorsanız, alacağınız yanıt büyük bir kararsızlık ve mutsuzluk. Yıllardır eğitimin tepeden inmeci, iktidarların istediği bir insan modeli yetiştirmek istemesinden kaynaklı bu. Eğitim aslında bireylerin içindeki yeteneğin ortaya çıkarılmasıdır. 4+4+4 sisteminin çocuk gelinler ve çocuk işçiliğine neden olacağını düşünüyorum. Fırsat eşitliği için sosyal devletin gereği olarak parasız eğitim gerekli.
15 / Serengül Yılmaz: Bugün yaşamın her alanını metalaştıran ve her alanına yerleşen kapitalizm, en çok da eğitimi kendi tekeline alıp gelecek nesiller üzerinde kendi iktidarını kurduğu bir eğitim sisteminden geçirip kendi insanını yaratmak istemektedir. Eğitimde özgürlük, eşitlik, kalite ve bilimsellik yok edilerek sorgulamayan insan tipi ortaya çıkarılmak istenmektedir. Bugün dönüştürülen sistemle, özellikle de kız çocukları mağdur edilmektedir. Erken evliliklerin önünü açan eğitim sistemi, anadilde eğitimde paralı okumanın önünü de açmaktadır. Şu anki sistemde okullardaki çocuklar haklarını bilmiyor ve bu hakları onlara öğretecek bilinçli öğretmenleri sınava tabi tutup eğitimdeki kaliteyi sınavlardan ibaret sayıyoruz. Bütün bu yanlışların ve eksikliklerin olduğu bir sistemde is dershanelerin kapatılmasının, öncelikli bir girişim olamayacağı kanısındayım. Önce eğitim sistemi gerçek anlamıyla parasız, eşitlikçi ve kaliteli hale getirildikten sonra dershaneleri kapatmak yerinde olacaktır. Biz sürekli İngilizce eğitimi görüyoruz ancak hala İngilizce bilmiyoruz. Bunun için de kurslara gidiyoruz. Eğitim sistemi düzelirse dershanelere de kurslara da gerek kalmaz.
16 / Cerem Çavdar: Dünyada üzerinde tartışılan 3 kuşak üniversite var. Bizim en iyi üniversitemiz bile 2. Kuşağa girebiliyor. Bunun en önemli nedeni, sistemin, bireylere istenen ideolojiyi yerleştirilmek üzerine kurulması. Yükseköğrenim kanununun 4. Maddesinde, öğrencilerine Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan, toplum yararını kişisel çıkarların üstünde tutan, aile, ülke ve millet sevgisiyle dolu, T.C’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren… diye devam ediyor. Bir üniversitenin ilk amacı bilim üretmek ve toplumu bilime hazırlamak ve düşünce üretmektir. Ancak bununla ilgili tek madde 7. Maddenin c bendi. Yani üniversitenin amacını en son maddede görüyoruz. Türkiye’deki sorunun bütün eğitimin bireyleri belli bir ideoloji kapsamında eğitmek olduğunu, bu yüzden bizim hiçbir zaman özgür düşünen bireyler olamayacağımızı düşünüyorum.
17 / Harun Kaban: Bu tartışma 1 yıl önce eğitim tartışmasıydı ama şu anda iktidar kavgası tartışması. Ben bu tartışmanın siyasi bağlamının da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu kavgayı da önemsiyorum çünkü iktidarın el değiştirmesi yöntemi belirlidir, seçimdir, sandıktır ve bunun daha iyi anlaşılması, oturması için anlaşılan böyle süreçlerden geçmemiz, bu konuları tartışmamız gerekiyor. Ben eğitim sisteminin bir mağduru olarak, bu sistemle hep mücadele ettim ve etmeye devam ediorum. Milli güvenlik derslerine askerlerin girmemesi için kamuoyu oluşturmaya çalıştım, andımızın kaldırılması için de aynı şekilde çalışma yaptık ve bunlar kaldırıldı. Ben hala Kemalist eğitim sistemiyle mücadele ediyorum. Eğitimin diğer sorunları ile de mücadele edilmesi gerekiyor. Fakat operasyon yayınlarıyla yapılan tartışmada yol alınamaz. Biz şu anda eğitimi tartışmıyoruz, bir iktidar kavgasının ortasındayız ve bu kavgada meşru iktidarın karşısında iktidardan pay talep eden yapının talebi gayrimeşrudur.
18 / Nesrin Semiz: Eğitimciler de dahil bir sistemsizlikten ve yanlış giden şeylerden bahsediliyor. Ekim ayı içinde dinlediğim bir haberde, İngiltere’de eğitim alanında yapılacak ufak bir müdahaleye karşılık bütün öğretmenler ayaklanmıştı. Buradaki eğitimci ve sendika temsilcilerine iş düşüyor. Sendikalar birbirlerinin görüşlerine karşı çıkıyor, belli bir noktada uzlaşarak iktidara karşı bir söylem üretemiyor. Asıl sorun eğitimcilerde. Eğitimci yetiştiremiyoruz. Merkezi sistemle eğitim fakültelerine öğrenci alınıyor ve birçoğu gerçekten öğretmen olmak da istemiyor, çocukları sevmiyorlar. Herkes iktidarın estiği rüzgara göre yön değiştirdiği sürece hiçbir sorunu halledemeyeceğimizi düşünüyorum.
19 / Meltem Kaya: sistemlerin kimliği olmaması gerektiği görüşündeyim. Bizde eğitim politikası siyasi ve ideolojik yapıda oluyor, gelen iktidara göre değişiyor. Buna göre değil, bireylerin ilgi alanlarına göre oluşmalı. Eğitimin dinsel öğeleri içermemesi ve ideolojik yaptırımlarda bulunmaması gerekir. Sınavlar test sisteminde ancak okullardaki müfredata çok fazla kimlik yüklediğimizden eğitimde karşılığını bulamıyoruz. Bu tutarsızlık dershaneleri doğuruyor. Dershanelerin kapatılması bunu çözmez. Bunu da siyasi iktidar değil alanında uzmanlaşmış kişiler bir araya gelerek çözebilir. Sürekli materyalist bir reformdan, okullarda teknolojik bir eğitimden bahsediyoruz ama önemli olan bireye yönelik bir eğitimdir.
20 / Ahmet Duran Bulut: Öncelikle bir endişeyi gidermek istiyorum. Dershanelerin kapanacağını düşünenler üzülmesinler, kapanmasını isteyenler de sevinmesinler. Çünkü dershaneler kapanmaz. Bu iktidarın gündem değiştirmek adına yaptığı bir şey. Parlamentoda komisyonlarda 4+4+4 sistemi tartışılırken de samimi olarak 4 okul müdürünü çağırın, onlar kabul ederse bunu, ben de edeceğim diye görüş bildirdim. Maalesef kararlar, milli eğitimde bakanlık, bakan filan değil, tepeden inmeci bir şekilde yukarıdan direktifle alınıyor. 10 yıl içinde değişen bakanların her biri ayrı bir politika güttü. Bu demektir ki iktidarın bir eğitim politikası yok. Eğitimde korkutulmuş ve sindirilmiş bir teşkilat yapısı var. Görüşünü ve demokratik tepkisini dile getirmesi mümkün değil. Mimlenir, fişlenir, sürülür endişesi içerisinde, siyasallaşmanın had safhaya ulaştığı bir yapı var bakanlık içerisinde. Bakanlıkta eğitimden gelenler, öğretmenler yoktur. İnsanlar ırklarını seçemezler ama milletlerini, mensubiyet şuurlarını seçmek kendilerine aittir. Çocuğuma eğitimi kendi görüşüme göre vereceksem, okula göndermem evde veririm. Okula gönderiyorsam ortak, milli politikayı öğrenecektir. Bu milli politikanın belirlenmesinde milli eğitim meclisi ve şurası hesaba katılmıyor artık. Buralarda eğitimciler eleştiri getirirler, kendi eğitim politikalarını ortaya koyarlardı, bunlar değerlendirilir ve karar alınırdı. Bakan kendi inisiyatifine göre bu kararı değiştiremezdi. Bu kurumların hepsi siyasallaştığı ve yukarıdan verilen kararı uyguladıkları için hatta çıkan kararlardan birçoğunun haberi dahi olmadığı için keşmekeş haline gelmiştir eğitim. Dershaneler konusu bir sebep değil sonuçtur. Eğitimin yeniden ele alınması konusunda kötü bir gidişat var ve eğitim iflas etmiş durumda. Nerede hata yaptık denecek şöyle bir platform bile oluşturulmuyor.
21 / Osman Çakır: 2011 seçimlerinde bütün partilerin programlarında dershanelerin kapatılmasıyla ilgili ifade vardır. Bütün sendikalarda da var. Ne oldu da toplu halde iktidarın karşısına geçildiğini anlamış değilim. Din ve ideoloji dayatılmasın demek aslında din ve ideoloji dayatmaktır. Çünkü var olan bir dini ya da ideolojiyi savunmaktır bu. Oysa biz diyoruz ki herkes farklılığını yaşayabilsin, ifade edebilsin. Olaylara yaklaşırken ilk önce herkes kendi dağarcığındakini anlatmaya, kendi özlemlerini yaymaya ve hayata geçirmeye çalışıyor ama başkalarının da hayallerinin ve özlemlerinin olduğunu düşünemiyor. Biz büyük bir ülkeyiz, kendini küçük görmeyin, değerli ve önemlisiniz. Bu değerinizi ve öneminizi hayata geçirmek için yola çıktık biz. Türkiye’deki en önemli sıkıntılarımızdan birisi eğitim sistemimizdi. Eğitim sisteminin kurumsal ve fiziksel yapısı, müfredat yapısı, öğretmen, öğrenci ve veli tipi. Sıkıntılarımız birbirimize değer vermemekten kaynaklanıyor. Bizim değerlerimiz değiştirildi, kimliklerimiz değiştirilmeye ve yok sayılmaya çalışıldı. Eğitimde, kişilerin, cemaatlerin, partilerin ve devletin bilimsel gerçeklerin ötesinde birtakım dayatmalar sunması doğru değildir. Sayın başbakanın en önemli özelliği istişare etmesidir. Ben burada partimin politikalarını savunmak durumunda değilim. Ama Türkiye’de son 10 yıldaki değişimleri de görmezden gelmek haksızlık olur. Bunların bazıları doğru, bazıları yanlış ya da zamansızdır ama dershane konusunu gündeme biz taşımadık. Milli Eğitim Bakanlığı’nda yapılan bir çalışma var idi. Hatta geniş kapsamlıydı. Seçim arifesinde birilerinin, 28 Şubat’ın rövanşını alma çalışmasıydı. Eğitimde yapılan değişikliklere gelince. 300 bin dersliği 600 bine çıkardık. 450 bin eğitim çalışanını 1 milyona yükselttik. Bunlar yeterli mi, değil. Türkiye’nin üç sorunu var, başbakanımız da hep bunu söylüyor: yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar. Rüşvet ve müsamaha sorunumuz var.
22 / Selahattin Esmer: 2002’de BM Eğitim Hakkı Özel Raportörü Katerina Tomasevski Türkiye'ye gelmişti. Ülke raporlarının hazırlanmasında kendisinin geliştirdiği ve kullanılabilirlik, erişilebilirlik, kabul edilebilirlik ve uyarlanabilirlik kriterlerinden oluşan 4-A planına göre ülke raporunda Türkiye oldukça zayıf notlar almıştı. Kaynak, altyapı, ayrım gözetmeme, eğitimin herkese açık olması, kaliteli olması, değişen toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilmesi gibi kriterlerdi bunlar. Bugün de değişen bir şey yok. Hepimiz eğitimin özgür düşünceli bireyler yetiştirmesi gerektiğini söylüyoruz. Soran, sorgulayan kişinin tüm insani olanaklarını ve yaratıcı yönlerini açığa çıkaran ve teşvik eden bir eğitim sistemini istiyoruz ama Türkiye'de böyle bir eğitimin olmadığını görüyoruz. Temel nedeni ulus-devlet. Ulus-devlet, temel olarak resmi ideolojinin, iktidarların ideolojik, politik görüşlerinin enjekte edildiği, beyinlerin yıkandığı bir sistem. Eğitim denilen şey bir endoktrinasyon sürecinden başka bir şey değil. Bir doktrinin devlet gücü ile içselleştirilmesi. Türk milli eğitim bakanlarından Nahit Menteşe, şöyle demişti: Eğitimin amacı, çocuklarımızı Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda şartlandırmaktır. Gayriinsani bir tutum. Empoze edilecek ideolojik ve politik görüşlerde kısmi değişiklik olabilir ancak bu anlayış ve yapının temelde aynen sürdüğü açık Ulus-devlette temel prensip tek devlet, tek millet. Buna kimi zaman tek vatan, tek dil ve tek bayrak vb. ekleniyor. Milliyetçilik tartışmalarının modernist kuramcılarına göre siyasal ve ulusal birimlerin, yani devletle milletin çakışması gerekiyor. Eğer İzlanda gibi ülke ulusal, etnik, dinsel vb. bakımından homojen ise sorun yok. Eğer çakışmıyorsa, Türkiye’de olduğu gibi, devletin içinde egemen kimliğin dışında farklı etnik, dini gruplar varsa ne olacak? O durumda her tür baskı ve zorlama yöntemleri kullanılarak ve en önemlisi eğitim yolu ile toplumun zorla homojenleştirilmesine çalışılıyor. Son olarak cemaat ve iktidar arasındaki güncel çatışmanın bir güç mücadelesi olduğunu, aralarında yukarıda ifade edilen çerçevede herhangi bir anlayış farkının bulunmadığını belirtmek istiyorum.
23 / Süleyman Özyürek: Eğitimi tartışırken başka şeyleri de tartışma gerekiyor. Ama öncelikle eğitim ve öğretimi. Geleceğe yönelik bakış açılarımızı, bu temeller üzerinden başka sorunları çözmeye yönlendirebiliriz. Eğitim sisteminin adı milli eğitim. Eğitimin millisi olmaz, fiziğin, kimyanın… neyin milli eğitimi bu? Eğitim Bakanlığımız işe buradan başlamalıdır. Hükümet üniversite sayısını 126’ya çıkardı. Üniversiteler bilim yuvasıdır, sadece bir bina koyup, taşımalı hoca getirerek, teknik özelliklerden yoksun yerler değildir. AB kriterleri çerçevesinde eğitim düzeyine bağlı olarak üniversite mezunu sayısının artırılması amacıyla böyle bir şey yapıldı. Toplumsal anlamdaki eğitim anlayışımız sorunlu. Herkes çocuğunu üniversiteye iş bulsun diye gönderiyor. Eğitim insanların hayatta karşılaştıkları sorunları çözmeye yarayacak bilgiyi edinme süreci olmalıdır. Çocuklarımız a,b,c sistemiyle yetişiyor, test çözerek. Ancak gidiş yolunu öğrenmiyorlar. Dershanelerin kapatılmasıyla sorun çözülmez. Uzun hedefli bir çalışma programı ile düşünen, vicdanı hür, sorgulayan bireyler yetiştirmeye dönük bir sistem üzerinde çalışılmalıdır.
Soru-Cevap:
* Mahmut Konuk: Asimilasyoncu, ezberci olmayan, eleştirel aklı, bilimsel sorgulamayı esas alan parasız eğitim ile tüm bileşenler öğretmen-öğrenci-velinin söz sahibi olduğu bir sistem için ne düşünüyorsunuz? Partinizin alternatif eğitim projesi var mıdır?
Ahmet Duran Bulut: Asimilasyoncu eğitim ancak diktatörlükle yönetilen ülkelerde olur. Türkiye’de Kürtçe konuşmanın yasaklandığı 12 Eylül ihtilal yönetiminin bu hareketinin bile toplumsal bir proje olduğuna, toplumu bugünlere hazırlamak adına o kaynaklardan yapılan bir dayatma olduğunu düşünüyorum. Kimsenin ırkını seçme hakkı yoktur. Ama millet olma, ortak hedeflere buluşma, bir ülkü belirleme, ortak üretme ve üretimi adaletli paylaşma; bu organizasyonu yapan devlettir. Her birey kendince bir şeyler isteyebilir, devletin toplumun çoğunluğunun çıkarlarını organize etmek, çağa uygun, insan değerlerine saygılı, bireysel özgürlüklere imkan veren, toplumun değerlerine saldırısına da izin vermeyen büyük resmi görmeyi sağlayan, ülkesinde hatırı sayılır, adaletli, üreten, varlığını yükseltmiş bir yapı ile dışarıda saygınlığı artmış bir ülke. MHP’nin görüşü bu yöndedir.
Osman Çakır: 2023 vizyonu olan, 10, 20, 50 yıl sonrasını hesaplayan bir hükümet ve siyasi parti olarak çok şeyi başardık. Eğitim konusuna gelince. Türkiye’de 170 üniversite azdı, ABD’de 5 bin üniversite var. Türkiye bu konuda geç kalmıştır. Dershaneler ise öğrencilerin burs almak için katkı sağlamak üzere gidebileceği yerler olabilirdi. Önümüzdeki süreçte 600 bin dersliği 1 milyona çıkarabiliriz, benim ilimde 350’ye yakın köy var, bu 700 derslik ve hepsi boş şu anda. Bu ölü yatırımlardan uzak, çok uzun vadeli hesaplar yapan bir yapılanmayı, herkesin farklılığını yaşayabileceği, ülke, devlet ve vatan olabilme duygusunu ve değerlerini içinde barındırabileceği şekilde oluşturmayı arzu ediyoruz.
Selahattin Esmer: Her ne kadar başbakan ben asimilasyonu bitirdim diyorsa da ortada biten hiçbir şey yok. BM azınlık hakları bildirgesinin yorumunda da belirtildiği gibi bir ülkede asimilasyon olup olmadığını belirlemek için öncellikle o ülkenin dil ve ekonomi politikalarına bakmak lazım. Eğer egemen kimliğin dışındaki ulusal, etnik kimlikler bakımından anadilde eğitime imkan tanınmıyorsa, farkı kimlik ve grupların tarihi, kültürüne ders müfredatında yer verilmiyorsa bu devlet asimilasyoncu olduğundan kuşku duyulmamalıdır. Türkiye’de bugün değişen hiçbir şey yok. Partimizin iki temel talebi otonomi ve anadilde eğitim. Anadilde eğitimde olmadan hiçbir ulusal, etnik kimliğin yaşaması mümkün değil. Kürt kimliğinin, varlığının korunması taleplerimizin karşılanmasıyla mümkündür. BDP ve Kürt hareketi, dış politika, makro ekonomi ve güvenlik gibi konuların dışındaki sağlık, eğitim gibi alanların yerel yönetimlere, otonom birimlere devrimini öngörmektedir.
Süleyman Özyürek: Eğitimin başında milli yazıyorsa bu asimilasyondur. Bilimin millisi olmaz. Bu aynı zamanda birilerini susturmak amacıyla kullanılan bir silah haline gelmiştir. Üniversiteye giden insanların amacı iş bulmak veya devlette memur olmak. Oysa eğitimin amacı baştan belirlenmeli. Eğitim üretim için mi olacak başka bir şey. Partimizin hareket noktası şudur: alınan eğitimin üretime dönük bir yanı olacaktır, insanların birçok sorunu çözmesine katkı da buradan gelecektir.
* Enver Önder: Bir habere göre yurtdışında ortaöğrenimi kendi olanaklarıyla görenlerden, Türkiye’de üniversiteye devam etmek isteyenler istedikleri üniversiteye sınavsız ve ücretsiz olarak girebileceklerdi. Bu haber doğru mu?
Osman Çakır: Bununla ilgili bir düzenleme yapılmadı henüz bildiğim kadarıyla. Ama böyle bir çalışma var. Çünkü yurtdışında çok sayıda çocuğumuz var. Bu çocukların da ülkemizde eğitim görmesiyle ilgili bir yaklaşım bu. Ben doğru buluyorum.
* Cerem Çavdar: Türkiye’deki üniversitelere daha az ödenek verilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Osman Çakır: önümüzdeki süreçte hedefimiz 300’ün üzerinde üniversite oluşturmak. Bunun bir takvimi olacak. Önceki hükümetlere göre bizim eğitime ayırdığım bütçe daha iyi ama yeterli değil, arttırmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki süreçte olumlu gelişmeler kat edeceğiz.
*Türkay Asma: PİSA’ya iktidarınız döneminde girdiniz ve Türkiye hep alt sıralarda. Bunu hiç tartıştınız mı ve bir şeyler yapmayı düşündünüz mü?
Osman Çakır: Bizim yapmak istediğimiz şey ezberci sistemi değiştirerek analiz yapmaya açık bir eğitim sistemi getirmeye çalışıyoruz. Eğitimci olarak beni üzen şey şu: Birçok ülkenin, OECD ülkelerinin çok çok altındayız. Ülke olarak bunu aşmakla ilgili programlarımız var. Önümüzdeki süreçte dershaneler konusuyla gündeme gelen eğitim sisteminde ciddi bir dönüşüm yaşayacağız. Pisa’da iyi yerlere geleceğiz.
* Nejat Kangal: Anadilde eğitimin olmaması, Kürt gençlere nasıl yanıyor?
Selahattin Esmer: Bütün uluslararası belgeler, anadilde eğitimin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Çocukların anadiliyle eğitime başlaması gelişimi ve öğrenim düzeyi açısından zorunlu. Bu tartışılabilir bir çerçeve değil. Kimlik açısından da önemli. Anadilin yok olması kimliğin yok olması demektir. Kimlik bir onur ise anadile saygıyla olabilir bu. Ayrıca anadili dışındaki bir dille eğitimin değişik bireysel trajedilere neden olduğu biliniyor. Çocuğun anadilinde eğitime başlaması, diğer dillere aşama aşama daha sonra geçilmesinin hem eğitim başarısı hem de çocuğun bireysel, sosyal gelişim için zorunlu olduğu bilimsel olarak çok sayıda araştırma ile kanıtlanmış bir olgudur.
* Melike Kaya: Dershaneler kapatıldığında, orada çalışan insanları nereye yönlendireceksiniz? Bununla ilgili bir şey düşündünüz mü?
Osman Çakır: Bu konuda hem başbakanın hem de bakanın açıklamaları var. Çalışanlar mağdur edilmeyecek, bununla ilgili ilerleyen süreçteki çalışmaları beraber göreceğiz. Türkiye’de şu anda 140 bin civarında öğretmen ihtiyacı var. Bu alanda yetişmiş insanlar olarak dershane çalışanlarının değerlendirileceğini düşünüyorum. 140 bin öğretmenin de çalışacağı ortamı oluşturabilirsek bu sorunu çözeriz. Dershaneler de öğretmenlerin dışında çalışanlar da var. Bunların istihdamı ne olacak? Dershaneleri okula dönüştürmek mümkün olursa; ki bunu sağlamaya çalışıyoruz, okullarda çalışacaklar. Bununla ilgili süreceği birlikte göreceğiz.
* Osman Karyağdı: Çalıştığım okulda ücretli öğretmenler de var. Aynı işi yapıyor olmamıza rağmen onlar 500-600 TL, ben 2800 TL maaş alırken, dershane çalışanlarını mağdur etmeyeceğiniz yönündeki söylemi nasıl gerçekçi bulabiliriz? Devlet kendi çalışanın alın terini bu kadar özgürce sömürebilir mi?
Osman Çakır: Ücretli çalışma konusunda Türkiye’nin birçok yerinde sıkıntı var. Bunlar imkan meselesi. Bugün öğretmen sayısında 900 binleri aştık. Zaman lazım bunları tamamlamak için. Geçen yıllar içinde bu sorun hep vardı. 140 bin civarındaki öğretmen açığını biz kapatacağız. Sorun plansız programsız yapılan işlerden kaynaklanıyor. Her ile eğitim fakültesi açılmış ve öğrencilere öğretmen olacakları söylenmiş. Ne kadar öğretmen ihtiyacı olduğuyla ilgili programlama yapılmamış. Bunu çözmeye çalışıyoruz. Önümüzdeki 5-10 yıl içinde bunu çözeceğiz. Bu da üniversiteye alım sürecinde başlayacak. Öğretmen ihtiyacına göre alım yapılacak. Sadece öğretmenler konuşuluyor. Ziraatçiler, işletmeciler, iktisatçılar var, bunlar neden konuşulmuyor? Devlet bunların hepsine iş bulmak zorunda mı? devletin üniversiteden mezun olan herkese iş bulma gibi bir zorunluluğu varmış mantalitesi var. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir mantalite yok. Biz komunist, sosyalist bir ülke değiliz. Devletin hedefi kendi bireylerini, eğitim görmüş insanlar olarak hayata hazırlamaktır. Asimilasyon, mezhep tartışmaları süreçle çözülecek konular. Bu konuları çözmeye çalışıyoruz.
* İshak Çelebi: Eğitim ve öğretimi karıştırıyoruz. Dershaneler de öğretim konusunda öne çıkıyor, eğitim geri planda kalıyor. Partinizin eğitim politikası nedir?
Süleyman Özyürek: bir ülkede eğitim ve öğretimin amacı, iş bulma aracı olarak görülmemelidir. Aksine düşünceyi geliştirme ve hayatta karşılaştığı sorunları çözme odaklı olmalıdır. Eğitim ezberci, yedekçi bir mantıkla yapılmamalı, üretime yönelik hale getirilmelidir. Test çözdüren değil uygulamalı okullara ihtiyacımız var. Parti olarak gelecekteki eğitim sistemine bu noktadan bakıyoruz.
* Mehmet Can Çağlayan: Eğitimde içerik tartışması ne zaman yapılacak? Cahil olmak gibi bir hakkımız var mı, bu bize verilebilir mi, zorunlu eğitime tabi olmak zorunda mıyız? Eğitimi neden piyasa üzerinden düşünüyoruz?
Osman Çakır: Zorunlu ifadesi doğru bir yaklaşım değil. Kimsenin bir şeyi başkasına zorunlu hale getirmesini şahsen doğru bulmuyorum. Ben bir şey üretmeyeceğim, rahat yaşayacağım, dağın tepesinde ya da deniz kenarında yaşayacağım derseniz, kimse buna müdahale etmez. Ama anne ve babanın şuna müdahale etme hakkı olmalı: yetiştirdiği çocuklarının en azından belirli yerlerde olmasını isteme hakkı var. Devletin kurduğu okullara gitmemek için Kanada’ya gideceksiniz, orada ev okulları var. Ben burada yaşamak istiyorum diyorsanız, işte biz de önümüzdeki süreçte ev okullarını oluşturacağız. Örgün eğitime çocuğumu sokmak istemiyorum, evde eğitmek istiyorum; bu kurumlardan mezun olanlarla benzer koşullara, gerekli dönemlerde sınavlar bazında sahip olmak istiyorum diyebilirsiniz. İçerik olarak tartışmamız gereken konu bu. Birbirimize bir şeyleri dayatmaktan vazgeçmeli, kendi kimliğimizi ifade edebilmeliyiz. Millet üst bir kimliktir. Bakanlık aslında Milli Maarif Bakanlığı idi, yani öğretim bakanlığıydı aslında eğitim değil. Bu isimler seçilmiş isimlerdir.
Selahattin Esmer: Ulus devlet merkezi ve zorunlu eğitim olmadan gelişemez, bu konseptin değişmesi lazım. Mesela türban konusunda ikna odalarından söz edildi. Bu doğrudur. Diğer yandan biliyoruz ki Türkiye’de ikna evleri var. Ağabeyler, ablalar var. Ulus devlet gerçekte bir ikna ülkesidir. Belli ideolojiler doğrultusunda vatandaşlarını kalıba sokmayı hedefler. Bu konsept değişmeden hükümetlerin değişmesi hiç bir anlamlı değişme olmaz. küçük taktiklerle değişecekmiş gibi bir umut yaratmasının anlamı olmadığını düşünüyorum.
* Yakup Göker: Dershaneler özel okullara dönüştürüldüğü zaman fiyatları ne olacak. Milli gelirin kişi bazındaki değeri artacak mı yani insanlar bu ücretleri karşılayabilecek mi?
Osman Çakır: Türkiye’de 25 milyona yakın öğrenci var. Bunun 1 milyon 200 bini, 500 bin de gayriresmi deniyor, dershaneler gidiyor. Çok düşük bir rakam aslında. Bir ulus yapılanması isteyen bir kişinin başka birisinin gerçekleştirdiği ulus yapılanmasına karşı çıkmasını anlamış değilim. Siz aynı şeyi yaparken başkasının yaptıklarını, yanlış görmek de doğru değil. Dershaneleri kapattınız diyelim ama insanlar dershaneler olsa da olmasa da bu sefer de özel derslere yöneliyorlar. Dershanelere giden çocukların ne kadar üniversiteyi kazanıyor, ne kadarı kazanamıyor? Bizim karşı çıktığımız şey, işin ticari boyutu ve çocuklarımızın birer ticari meta gibi düşünülmesi. Zaman açısından bu konunun gündeme gelmesi belki de kasıt taşıyor. Ak Parti’nin ve hükümetin, eğitim sistemi konusunda çok ciddi bir değişim ve dönüşüm çalışması var.
Göksu Günay: Sizin “Herkes farklılığını yaşasın” cümleniz ile başbakanın “Kindar ve dindar bir nesil istiyoruz” söyleminden nasıl bir 2013 eğitim vizyonu çıkarabileceğiz?
Osman Çakır: Başbakanın kindar ve dindar ifadesini kullandığı yeri çok iyi bilmek lazım. Türkiye’de insanlar inançların dolayı sıkıntılar yaşadılar. Bu bizim acı tarihimiz. Bir çocuğun nasıl yetişmesi, nasıl değerler taşıması ve kimlik edinmesi konusunda öncelikle ailesinin, sonraki süreçte de kişinin kendisinin söz sahibi olması gerektiği görüşündeyim. Buradaki ifadeleri ne amaçla söylediğini başbakan kendisi anlattı. Kin dediğinde, karşıt görüşteki insanları kastetmiyor; bu ülke üzerinde oynanan oyunlarla ilgili olarak bu ifadeyi kullandığını belirtti.
ORTAK GÖRÜŞ
1 / Sorunların sadece eğitim sisteminden değil, mevcut sistemin kendisinden ileri geldi ifade edildi.
2 / Eğitim sisteminin asimilasyoncu, ezberci, farklı kimliklere özgürlük taşımayan, insanları özgür düşünmeye ve bilimsel üretimde bulunmayan bir nitelikte olduğu söylendi.
2 / Dershanelerin bir sebep değil sonuç olduğu görüşünde birleşildi. Dershanelerin kaldırılmasının bir çözüm olmayacağı, öncelikle eğitim sisteminde düzenlemeler ve değişiklikler yapılması gerektiği savunuldu.
DEĞERLENDİRME
TkMM tarafından hazırlanan, genel konuya ilişkin 5 dakikalık video gösterildi. 24 STÖ katılacağını bildirdi ancak 19’u katıldı. CHP Milletvekili Namık Havutça kız kardeşinin kalp kriz geçirmesi nedeniyle acilen İstanbul’a gittiği için katılamadığından, toplantı 3 değil 2 milletvekili ile gerçekleştirildi. Katılımcılar ilk bölümde 5’şer dakikalık sürelere uygun şekilde konuşmalarını yaptılar. Verilen aranın ardından süre göz önünde bulundurularak söz almamış STÖ temsilcilerine 2’şer dakikalık konuşma süresi verildi. Ardından soru-cevap bölümüne geçildi. Toplantıya 19 sivil toplum örgütü, 5 izleyici ile basın mensubu olarak Cihan Haber Ajansı’ndan bir muhabir ve kameraman ile Zaman Gazetesi’nden bir muhabir ve foto muhabir katıldı.
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
257 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu