Yer : Belediye Meclis Toplantı Salonu
Tarih :2 Şubat 2013
Katılımcılar:
Dernek, Vakıf ve Girişimler:
Türkiye Araplar Yardımlaşma Derneği (ARAP-DER) (Şükrü Kırboğa-Başkan)
Kent Konseyi (Yusuf Sabri Dişli-Başkan)
Şanlıurfa Gazeteciler Birliği (Mustafa Arısüt-Yönetim Kurulu Üyesi)
Alevi Kültür Derneği (Kemal Atalar-Şube Başkanı)
Harran Öğrenci Derneği (HÖDER), (Mehmet Taş-Yönetim Kurulu Üyesi)
İnsan Hakları Derneği (Aziz Doğan-Yönetim Kurulu Üyesi)
Türkiye Yazarlar Birliği (Mahmut Kaya-Yönetim Kurulu Üyesi)
Meslek Odaları
Şanlıurfa Barosu (Hikmet Delebe-Başkan Yardımcısı)
MÜSİAD (Abdurrahman Yetkin-Şanlıurfa Şubesi Başkanı)
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) (Hidayet Enmek-Şube Yönetim Kurulu Üyesi)
c. Sendikalar
MEMUR-SEN (Mahmut Atçı- İl Temsilcisi)
KESK (Şeyhmus Çakırtaş-Genel Meclis Üyesi)
DİSK Emekli-Sen (Necdet Şansal-Şube Başkanı)
Eğitim-Sen (Hasan Kılıçoğlu-Yönetim Kurulu Üyesi)
SES (İsmet Karadağ-Şube Başkanı)
Katılan Milletvekilleri: Mahmut Kaçar
Belediye Başkanları:
Mesaj Yollayanlar:
Yok
Moderatör: Ali Fuat Bucak (Şanlıurfa Barosu Başkanı)
Gözlemciler:
Diğer Katılımcılar: Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 8 izleyici/gözlemci katıldı.
Medya:
Radyo Net (Şervan Yaman)
Yeni Urfa Gazetesi (M. Yusuf Akbaş-Köşe yazarı)
İpekyol Gazetesi (Mehmet Çiçek-Muhabir)
Edessa TV (Naif Kaçmaz-Muhabir)
İpekyol Gazetesi (Reha Ruhavioğlu-Köşe Yazarı)
Konular:
Genel konu: İmralı Görüşmeleri
Yerel konu: Sağlık Sorunları
Konuşulanlar:
1/ Ali Fuat BUCAK: Bu sürecin çok zor bir süreç olduğunu herkes kabul ediyor. Çünkü bu konuda yeni bir şey söyleyen ve çözüm bulmaya çalışanların veya çözüme yaklaşanların öldürülmeleri, şüpheli kazalar, tam çözüm noktasında meydana gelen olaylar niçin yapıldığı, niye yapıldığı anlaşılmayan bir takım olaylar gerçekleştirilmiştir. Tüm bunları gördükten sonra tabi ki Kürt sorununun barış sürecinin kolay yapılamayacağı açıktır. Daha öncede bu tür görüşmeler oldu dağdan inip teslim olmaları onların karşılanmaları gerek siyasilerde gerek Türkiye’nin batısında büyük bir infial yarattı. Bu nedenle de bu süreç akamete uğradı.Arkasından Oslo süreci tıkandı. Şimdi yeniden bir İmralı süreci başladı ne olduğunu tam bilemiyoruz tek bildiğimiz Abdullah Öcalan’la görüşüldüğü ama bizlere açıklanan her hangi bir program, her hangi bir takvim yok. Her iki tarafa da bu süreçte çok dikkatli konuşmaları, çok dikkatli olmaları söyleniyor. Gerek Başbakanın konuşmaları gerekse bir takvimin açıklanmaması, bir adımın atılmaması insanların aklına şüphe düşürüyor. Nasıl çözülecek bu sorun, silahlar nasıl bırakılacak bir taraftan şartları kabul etmeyiz deniliyor bir taraftan hiç af konusunu ağzınıza almayın deniliyor. Başbakan en son Kürt sorunu yoktur dedi. Kürt vatandaşlarımın Kürt kardeşlerimin sorunu vardır dedi. Yani muallâk bir durum. Bugüne kadar birçok adım atıldı ama Kürt halkının demokrasi hakları konusunda çok küçük adımlardı bunlar. TRT Şeş’te kullanılan Türkçede olmayan birharf birpankartta bir afişte olduğu zaman yasaklanıyor. Süreci takip ediyoruz ama ben kendi görüşümde acaba bu yine bir oyalama biçimimi, insanlara susun oturun bu sorunu çözeceğiz demek için mi, yoksa gizli bir takvim varda açıklanmıyor mu, diye şüpheler düşürüyor. Bana göre hükümet bir taktik uyguluyor, siz oturun ben yavaş yavaş veririm diyor. Aldığınıza da razı olun der gibi bir hali var.Başbakan konuşmalarında biz iktidara geldiğimizde olağanüstü hali kaldırın dediler kaldırdık diyor. Sanki istekler bu kadardı, yaptık daha ne umuyorsunuz der gibi bir hali var.Bu benim şahsi fikrim Kürtlerin demokratik haklarının verilmesiyle PKK’nın silah bırakması niye birbirine bağlanıyor bu tamamen yanlıştır.Demirel’in dediği gibi Kürt sorunu çözülmeden hiçbir şey yapılmaz.Artık Kürt halkının demokratik haklarının verilmesi,PKK’nın silah bırakmasıyla Kürtlerin haklarının bir birinden ayrılması gerektiğine inanıyorum.
2/ Mahmut KAYA: Türkiye’de ilk defa bu müzakereler açıktan yapılıyor ve bu müzakerelerin sonuca ermesi için çözüme kavuşması için hem siyasi patilerin hem sivil toplum kuruluşları ortaya bir şey koymaya çalışıyorlar. Fakat ben 2 temel sorun görüyorum. Bu sorunların içinde kendimide görüyorum, kendi kurumlarımı da görüyorum. Birincisi siyasi yaklaşım ve bu siyasi yaklaşım maalesef ideolojik bir yaklaşım yani taban etkisiyle olmuş. Tabanın görüşleriyle dikkate alan bir siyasi yaklaşım değil partili açısından ve partilerin bu görüşünü alt yapısını oluşturan güç odaklarından söz ediyorum. İkincisi sorun dil. Kullandığımız dil şimdi biz çatışma dilinimi kullanıyoruz yoksa barış dilinimi kullanıyoruz? Barış dilini kullandığını söyleyenler bile acaba gerçekten barışın çözümüne hizmet mi ediyorlar, yoksa ortaya konulan siyasi argümanlara altında kalmamak, kendi tabanının gözünde kendini temize çıkarmak adına bir mücadelemi var? Bunun ciddi bir sorun olduğunu düşünüyorum. Sürecin çözümlenmesini istiyorsak kullandığımız dil siyasi dilden bağımsız olmalı. Reel politik dilden bahsediyorum tabi ki, hepimizin ayrı bir siyasi görüşü olabilir, bir siyasi çözüm önerisi de olabilir çünkü reel politikada ki siyasi dil adeta bir gareze dönüşmüş durumda. Birbirlerine laf yetiştirme birbirlerini alt etmeye yönelik bir yaklaşım görüyorum. Bununda ideolojik olduğunu düşünüyorum bu toplumun sorunlarını çözmüyor.Bizim hep beraber yeni bir dil bulmamız gerekiyor buda barış dili olmalıdır.
3/ Abdurrahman YETKİN: Birileri bu çözümün olmamasından yana. Sunumda da gördük kim bu işin üstüne gitmek istemişse ya suikaste uğramış veya öldürülmüş. Günümüzde de bu gibi şeyler oluyor aslında. Burada Kürt kardeşlerimizin sorunu silah zoruyla çözebileceklerine inanan bir grup var işte işin yanlışlığı burada. Eğer bu konu çözülecekse konuşarak çözülecektir. Silah zoruyla değil yani. Burada geçmişe de baktığımızda Öcalan’ın nasıl yakalandığını hepimiz biliyoruz, birilerinin canı istedi yakalatmadı birilerinin canı istedi yakalattı, teslim etti. Demek ki bu süreci sürdürebilen bilen güçler var. Biz bu güçlere hiçbir zaman Türkiye’nin menfaatlerini zedeleyecek şekilde bunlara pirim vermememiz gerektiğine inanıyorum. Eğer bu sorun çözülecekse konuşarak çözülmelidir.
4/ Mustafa ARISÜT: İmralı görüşmeleri sürecinde 2 tarafta birbirini çok yaralayıcı ve kırıcı konuşuyor. Oysa İmralı’nın kendisinde yani MİT ile Abdullah Öcalan arasında iyi bir muhabbetin olduğunu düşünüyorum. Mehmet Öcalan da görüşmeleri ile ilgili açıklamalar yaparken bunun sinyalini alıyoruz. Mesela cezaevlerinde açlık grevleri devam ederken, insanlar ölümle burun burunaydı, müdahaleler olacağı düşünüldüğünden hastaneler boşaltılıyordu. Toplum oldukça gerginken Mehmet Öcalan 15-20 güne kadar güzel şeylerin olacağı sinyalini vermişti. Yani İmralı’daki o muhabbet o görüşmeler topluma yansıtılmıyor. Başbakan Erdoğan’ın sert çıkışlarını Batıkamuoyundaki milliyetçi kesimlerin gazını almaya yönelik olduğunu düşünüp çok garipsemiyoruz, aynı şekilde Güneydoğuda da BDP’ninkini anlayabiliyoruz. Ancak sivil toplum kuruluşlarının daha yapıcı bir dil kullanması, daha olumlu adımlar atması gerektiğini düşünüyorum. Hükümetin en büyük çelişkisi bir yandan İmralı’daki görüşmelerini sürdürürken, hala 11 bin kişinin içerde tutulması hatta insanların alınmaya devam etmesi durumudur. İşte bu anlaşılır bir şey değil. İmralı görüşmelerinin provokasyona uğrayacağı konusunda herkesin ortak kanaati var ama Hükümet bu provokasyonları önleyecek adımlar atmıyor. Hak ve özgürlükler anlamında barışın alt yapısını güçlendirecek temeller atmıyor. Örneğin;Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) neden yaşam, seyahat, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kısıtlamayacak şekilde yeniden düzenlenmiyor. Aynı şekilde Terörle Mücadele Kanunu da (TMK) böyle. AK Parti iktidarı ile gelen; farklı etnik, farklı inanç ve farklı düşünceye sahip insanların yaşamlarını alt üst eden bir yasa oldu. Ayrıca hala operasyonlar devam ediyor. Operasyonların devam etmesi demek cenazelerin gelmesi demek. Gelen asker yada gerilla cenazesinin sayısı fazla olunca yine bir infial yaşanacak ve süreç baltalanmış olacak. Özgürlüğü sağlayacak adımlar atıldığında ve operasyonlar durduğunda hiçbir provokasyon bu süreci baltalayamaz.
5/ Necdet ŞANSAL: Bu sürece İmralı süreci deniliyor ancak bu süreç bir Kürt sorunudur bu inkâr edilemez. Milyonlarca insanın cumhuriyetle birlikte inkâr edilmesinden doğan bir sorundur.50 bin insan ölmüştür hala bu sorun yoktur diyenler ya çok saftır ya iyi niyetli değildir yâda ırkçıdır. Demek ki böyle bir sorun var binlerce insan genç yaşta ölüme gidiyorsa. İnsaflı insanların biran önce ehemmiyetli bir şekilde düşünmesi gerek. İmralı sürecini şahsım olarak da kurum olarak da önemsiyorum kabul ediyorum ve bu sürecin devam etmesi Türkiye için Türk halkı için hayatidir ama bir tek şartla Habur gibi Oslo süreci gibi taktiksel olarak ele alınmamalıdır bu sürecin içi doldurulmalıdır. Öyle duygusal çıkışlarla televizyona çıkıp sayın başbakanın yaptığı gibi kendi açtığı bir süreci baltalamak yapılacak bir iş değildir. Bu süreci başlatıp sonrada aynı anda operasyonların sürdürülmesi bu olacak bir şey değildir eğer bu süreçte tabi ki her iki tarafın samimi olması ve akan bu kanın durması için gerekli hassasiyetlerin gerekli konuşmalara gayet dikkat etmesi lazımdır. Türkiye bölgede büyük bir güç olmak istiyorsa kendi içinde ki sorunları demokratik ve politik bir şekilde çözmesi lazım bunun yolu da insaftan geçer adaletten ve demokrasi den geçer.
6/ Aziz DOĞAN: İmralı sürecini hükümet desteklemeden önce destekliyorduk. Kurum olarak insan onurunu merkeze alan elen alan bir kurumuz. Barış bir onur işidir baktığınızda sürekli birilerinin gazını almak her ne hikmetse bu gaz bir türlü alınamıyor. Bir tarafın hakaretamiz sözleri özellikle sorunların bir tarafa yüklenmesi; bu barışa hizmet etmiyor, bu bir barış dili değildir bunu belirtmek istedim.
7/ Hikmet DELEBE: Kürt sorunu Cumhuriyet tarihinin en büyük sorunudur. Bu sorunun çözülmesi elbette ki uzunca bir süre alacaktır. Geldiğimiz noktada toplumda umutlar elbette yeşermeye başladı. Özellikle İmralı görüşmeleriyle birlikte toplumda bir beklenti hâsıl oldu. İlerdeki aşamalarda bu sorun hangi boyutuyla çözülür bilmiyoruz ama bir tahminde bulanabiliriz. Geldiğimiz noktada bazı verilerde yok değil. Bir taraftan müzakerelerin olumlu ilerlediğini belirtirken bir yandan tutuklamalar devam ediyor. Sorunla ilgili SayınBaşbakan’ın çıkışlarında da bazı şüphelere kapılıyoruz. Şöyle ki Başbakan her üslubunda iğneleyici aşağılayıcı bir üslup kullanıyor bana göre. Süreç çok çok önemli elbette dünya da örnekleri olduğu gibi çokta kolay çözülebilecek bir sorun değil. Zira 100 yıllık bir sorun bu. Bir kanadı Avrupa’da bir kanadı yurt dışında önemli bir ayağı da Türkiye’de olan çok çetrefilli bir boyutu olan, bir yandan sosyal, ekonomik, kültürel boyutu olan çok karmaşık bir yapı çözüme kavuşturmak elbet kolay olmayacaktır. Ama dünyaya da bakıldığı zaman İngiltere ve İspanya’da bu sorunlarında müzakere yoluyla, diyalog yoluyla çözümlemişti. Bunun başka yolu yoktur.
8/ Şervan YAMAN: Bir açlık grevi dönemi yaşandı. Bu açlık grevi dönemi Abdullah Öcalan’ın açıklamalarından sonra son buldu. Bu açıklamalardan sonra açlık grevinin oluşturduğu etkiyi ortadan kaldırmak için hükümet özellikle bir idam tartışması ortaya çıkarmıştır yani tamamen yandaş basın üzerinden bu sorunun etkisini yıkmaktır. Basının üzerinde bir müzakere var izlenimi bırakarak müzakere dönemi özelliklede mücadele yürüten bir süreç işliyor şimdi. Kürt sorununun tutuklamalarla, katliamlarla, çatışmalarla çözüleceğini belirtti. AKP hükümeti kendinden önceki hükümetlerden ders almayı bırakıp onların yolundan ilerlemeye devam etti. Ben bu konuda hükümetin samimiyetinin ne derece olduğunu düşünmesini istiyorum. Kürtlere yaklaşımının hangi yönde olduğunu düşünmesini istiyorum.
9/ Mehmet AKBAŞ: Türkiye’de bu konuyu başlatan iki aktör var biri Başbakan diğeri Abdullah Öcalan; dolayısıyla sivil toplum kuruluşları biraz kendisini sorgulaması lazım. Konu başlıklarını bizim onlara götürmemiz lazımken, onlar bizim önümüze açıyor hangi tartışmayı konuşacağımızı onlar gündemi belirliyor. Dolayısıyla da burada ki sivil toplum kuruluşlarının ne kadar sivil olduklarının bir göstergesidir. STK’lar kendini sorgulamalıdır bu konuda. Bir takım arkadaşlarımız sürecin zorunluluktan başladığını söylemiştir sorun çözümü neden başlamış olursa olsun neticede barış için bir adım atılmıştır. Eğer sonuç barış olacaksa adil bir süreç olacaksa bizim hiçbir şart koşmadan bu sürece destek vermemiz gerektiğine inanıyorum.
10/ ŞehmusÇAKIRTAŞ: Türkiye’nin gündeminde var olan İmralı görüşmeleri burada tartışılması önemlidir. Bu sürece çoğu insan şüpheyle bakıyor sokakta çarşıda konuştuğumuz birçok insan önceki deneyimleri göz önüne alarak bu sürecinde çok büyük bir sonuç getirmeyeceğine dair şüpheler taşıyorlar. Sosyoloji birazcık çarşıyı pazarı dikkate alan bir bilim, oradaki duygular düşünceler giderek toplumun düşüncesi haline gelir sonrada bunun şekillenmesi söz konusu olur. Bunun için aslında şuan çok tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız. Ortada bir şey yokken bu görüşmelerin daha nereye gideceği belli olmadan görüşmelerin sonucu üzerine bir düşünce oluşmuş. Buda önceki görüşmelerin tartışmaların şeklinden kaynaklanıyor. Ama ben yinede şunu görüyorum İmralı görüşmeleri olarak adlandırılan bu görüşmeler bence ne AKP’nin nede uluslararası güçlerin isteyerek hevesle yaptığı bir olay değil bu bir zorunluluk. Bir yerde zorunluluk varsa insanlar bu zorunluluğu isteyerek yapmaz. Siyasetin bir güç olduğunu bir satranç tahtası olduğunu az çok hepimiz biliriz. Şimdi burada AKP ve hükümet sonuna kadar mevcut dilini koruyacak en azından görünen fotoğrafta böyle ibareler var. Bu defa bu sürecin İmralı görüşmelerin diğer süreçlerden farklı ilerlediğini görüyorum. Bu kez zorunluluktan yürüyor. Neden zorunluluktan yürüyor, çünkü Ortadoğu müthiş bir hareketlenmeyle karşı karşıya yani hala devam eden Arap Baharı denilen süreç çok daha fazla yerine oturmadı sonuçları da çok daha fazla görünmedi. Evet, Libya, Tunus, Mısır’da bir takım değişiklikler oldu ama asıl problem bundan sonra başlıyor. Suriye’de olup bitenler İran’ın durumu, Irak ve orada oluşan Kürdistan’ın durumu giderek dünya konjonktürel yapının Kürtlere daha fazla ilginin gösterilmesine neden oluyor bu. İmralı görüşmelerine de biraz bu temelden bakmak gerekiyor. Kaldı ki İmralı’da sadece tek başına Abdullah Öcalan’dan oluşmuyor arkasında gerçekten hatırı sayılır bir halk kitlesi var ve sadece Türkiye’de değil diğer bölgelerde de destek ve siyasal anlamda da verilen destek büyük. Diğer yandan da örgütte her anlamda kendisine destek olduğunu vurguluyor bu anlamda sürecin sancılı geçeceğini belli ama açıkçası ben çok umutsuz değilim. Tabi ki bu sürece güle oynaya gitmeyecekler ama önümüzde bir seçim var onun arkasında bir başkanlık seçimi var bu görüşmelerde bu süreci zorunlu kılıyor. Bu görüşmelerde çok detaylandırılarak görüşüldüğüne inanmıyorum ama daha işin şekli yöntemi tartışılıyor ama bir tabuda kırıldı. Daha önce terör örgütü dedikleri hiç kabul etmedikleri, asacağız, keseceğiz dedikleri kişilerle görüşmeleri açıktan kamuoyunun önünde yürütmekten çekinmiyorlar.Buda önemli bir adımdır.
11/ Kemal ATALAR: Bu olaya sadece Türk yâda Kürt olayı olarak bakmamak lazım ezilen toplumların, sınıfların, ezilen inançların ön ayağı olarak görmek lazım. Ama sadece ırksal bazda olayı ele alıp sadece bir ırk üzerinden değerlendirdiğimiz zaman diğer ezilen, yok olan sınıfları, inançları göz ardı etmiş, yok etmiş, asimilasyon politikasına girmiş oluruz. Burada ki İmralı süreci zorlayıcı bir süreçtir hükümetin toplumun gönlünden geçen bir süreç değildir bu. Bizde diyoruz insanlar ölmesin kanlar dökülmesin ölen Kürt vatandaşımızda, Türk vatandaşımızda, polisimizde, askerimizde, gerillamızda bizim insanımız, bizim çocuklarımız. Onlar ana baba kuzusu dağda ki gerillanın ana babası yok mu, asker, polisin ölmesi durumunda anne babası ağlıyor onun ana babası ağlamıyor mu? Onun evine, yüreğine ateş düşmüyor mu? Tabi ki düşüyor işte bunu birbirinden ayırmadan görmek lazım.
12/ Mahmut ATÇI: Yıllardan beri ülkemizde sürmekte olan bir sorun var bunun adına kimi çevreler Kürt sorunu, kimi çevreler bölgesel bir sorun, kimi çevreler Kürdistan sorunu diye bir takım isimlerle isimlendirmektedirler. Fakat biz bunu şu şekilde ifade etmek istiyoruz, bu sorun ne Kürt sorunu, nede bir Kürdistan sorunu, nede bölgesel bir sorundur. Sorun tamamen bir sistem sorunudur. Sistemi değiştirmediğiniz sürece, sistemi adaletli bir hale getirmediğiniz müddetçe bu tür sorunlar sonuna kadar devam edecektir. Biz bugün yapılmakta olan çözümlerin pansuman çözümler olduklarının, bu çözümlerin bu şekilde olmaması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Yeni bir anayasa paketi Türkiye’de gündemde, bu anayasa paketiyle bu ülkenin bütün insanları Kürt, Türk, Alevi, Arap, Sünni fark etmeksizin hepsini kucaklayacak şekilde yeni anayasa paketinin içinde yer almalıdır. Devletin son zamanlarda başlattığı bir süreç var şu İmralı süreci. Bu İmralı sürecinin mutlaka bir şekilde devam etmesi barışın bu ülkeye hem Kürtlere hem Türklere biran önce gelmesi gerektiğini artık dağda ölenlerin yâda asker analarının ağlamaması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Biz bu sürecin destekçisi olduğumuzu ve bu sürecin kesintisiz mutlak bir şekilde devam etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunuda söylemeden geçmek istemiyorum buradaki STK’ların savaşı destekler mahiyet açıklamalarda bulunmasını doğru bulmuyorum. Tam tersine sivil itaatsizliğin geliştirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
13/ Hidayet ENMEK: Asıl sorun İmralı süreciyle beraber Kürt sorunlarına çözüm bulmaktır. Kürt sorunu 30 yıllık bir sorun değil cumhuriyetten bu yana gelen bir sorundur. Hiçbir siyasi partiye mal edilecek bir sorun değildir. Devletin derin güçleriyle olan bir sorundur Kürt sorunu. Devlet yapmış olduğu oturtmuş olduğu bütün sistemi aslında Kürtler açısından bakıldığında yok sayan öteki sayan yâda baskı altına alarak kimliklerini kendilerine tamamen yabancılaştırılmaya ve asimile etmeye yöneliktir. Tabi gelen her iktidar da bu sorunla karşı karşıya gelmiştir, geçici sorunlar bulmaya çalışmıştır yâda güvenlik bazında bakmışlardır soruna. Bugün Ak Parti de ilk iktidara geldiği dönemlerde belki güvenlik sorunu olarak bakmamıştır, bir takım adımlar atmıştır, özellikle TRT Şeş kanalını 24 saat yayına geçirdi. Daha sonra daha farklı haklar tanıyarak Kürtlerin sorunlarına karşı bir takım politikalar gerçekleştirildi, fakat bu politikalar tamamen günü kurtarmaya yönelikti. Türkiye’nin artık kaybedecek zamanı yok dış politika da malum tüm komşularımızla sıkıntımız var. Kürt sorunu ilk zamanlarda iç sorun iken şimdi bölgesel sorun ve bu gidişle bu sorun uluslararası bir boyut alacak. Bu soruna biran önce çözüm bulunmalıdır uyutarak, kandırarak değil kesin bir çözüm bulunmalıdır. Mecliste verilen bir soru önergesinde 22 bin PKK’lı ve 6 bin güvenlik görevlisi öldürülmüş. 5 bin halk burada kayba uğramış. Peki, siz devlet olarak bu kayıpları bu ülkenin asıl kurucuları olarak görülen Türk milletinin 6 bin acısını gösterirken 22 bini nereye koyacaksın 60 bini nereye koyacaksın? O yüzden burada sadece Türklerin değil Kürtlerinde ikna edilmesi gerekiyor. Çünkü Kürtler çok acı çekti burada çok baskıya uğratıldı.Türkiye’nin İmralı sürecinide bu şansıda kaybetmemesi gerekiyor.Bunu bu sonuca bağlaması gerekiyor.
14/ İsmet KARADAĞ: Öncelikle böyle bir süreçte böyle bir konunun seçilmesinden çok memnun olduk. Bu süreç bu müzakereler çok önemli ben sendikam adına bu süreci çok olumlu buluyor ve destekliyorum. Ben buradan başlamak istiyorum Başbakan’ın en son Nizip’te söylediği Kürt sorunu yoktur bazı Kürt vatandaşlarımın sorunu vardır ve bu tabi ki Kürt sorunu vardır diyenlerinde dolaylı olarak Kürt milliyetçiliği yapmakla suçlayan bir yaklaşımdır bu. Varlık mücadelesi veren asimilasyona karşı duran kendini canını kültürel kimliklerinin var olması için ortaya koyan bir halk milliyetçi olamaz hiç kimsede bunun aksini iddia edemez. Kürt sorunu yoktur Kürtlerin sorunu vardır demek Kürt sorununu manipüle etmeye dönük bir çabadır. Başbakan da bunu yapıyor ve biz tabi ki bu yaklaşımı red ediyoruz.4,5 yıl önce Kürt sorunu vardır diyeceksin sonrada yok demek, bu kendisiyle çelişmektir, kendi siyasetinle çelişmektir ve bu ülkenin halkıyla alay etmektir. Böyle bir sürecii ele aldığımızda gerçekten biz hiçbir şey bilmiyoruz sadece görüşmeler var deniliyor. Ama bende böyle hissediyorum başbakan ve hükümeti benim takvimim, benim çizdiğim yol, benim istediğim şekilde, benim istediğim zamanlamayla bu iş olur görüntüsü veriyor. Dolayısıyla bu çözüme taraf olan bütün kesimlerin hem oyalamadır aslında sorusunu akla getiriyor haliyle çünkü hiçbir şey söylemiyorsunuz bekleyin diyorsunuz hatta hiçbir şey söylemeden bir bakıyorsunuz ki bir tanesi bir kelime söyledi ve insanlar ona yönelik umut içerisine girmeye başladı. Dolayısıyla çok olumlu bir süreç ama bunun en kısa süre içerisinde bir takvim belirlenmesi ve bu takvimin kamuoyuna açıklanması gerekiyor.Çünkü bu bir ciddiyetsizliktir biz STK’lar olarak başbakanın bu tutumunu reddediyoruz.
15/ Mahmut KAÇAR: Mümkün olduğu kadar diyalog dilini barış dilini oluşturmak ve gerçekten bu ülkenin geleceğinde birlikte yaşamak, bu çok önemli bir şey. Bakın bence sınır çok önemli bir şey değil. Osmanlı yıkılınca ne yapmışlar, sınırları bölmüşler. İşte Nusaybin’i ortadan bölmüşler, Akçakale’yi ortadan bölmüşler. Yani sınırlar bölününce insanlar bölünmüş mü oluyor. Bizim Türkiye’deki gibi asıl zihinsel bölünmeye fırsat verecek yaklaşımlardan uzak durmak gerektiği gibi, bu tür yaklaşımlarda olan arkadaşlarımızı da uyarmak ve gerektiği zaman mücadele etmek durumundayız. Birlikte yaşayacaksak eğer zihinsel anlamda birlikte yaşamak önemli. Bu İmralı süreci, son dönemlerde yapılan adımlar, görüşmeler bu kopuşu zihinsel kopuşu durdurması açısından çok önemli. Sivil toplum örgütlerine bu anlamda çok önemli görevler düştüğüne inanıyorum. Biz AK Parti olarak Türkiye’de 75 milyon insanın hatta bir fotoğraftan baktığımız zaman bütün bölge haklarının; kardeşçe bu ülkede yaşayan herkes, eşit yurttaş olarak, herkesin inancını, etnik kökenini, mezhebi ne olursa olsun, herkesin olduğu gibi tanındığı, haklarını kullandığı, insanın doğuştan gelen haklarının kullanması en temel insan haklarından biridir. İnsanların doğuştan gelen haklarını kullandığı bir ülke oluşturma adına biz de samimiyetimizle mücadele ediyoruz.
Öneriler:
Ortak sonuç:
Yok
Değerlendirme:
İletişim:
a. Sivil toplum ile
60 adet mail, 50 SMS gönderildi. 10 telefon görüşmesi yapıldı.
b. Milletvekilleri ile
Telefonla görüşüldü ancak partilerinin belirlenmiş programlarına katılacağından birçok vekil bir sonraki toplantıya geleceklerini bildirdiler.
c. Katılımcılarla
d. Medya ile
Medya yayın organlarından 30’una mail, 15’ine SMS gönderildi. 5’iyle görüşüldü.
Sonuçlar:
Değerlendirenler: ŞkMM İl Girişimcisi Nahide Felhan ve ŞkMM Eski Girişimcisi Mustafa Arısüt
02.02.2013 Şanlıurfa kMM Toplantı Tutanağı
previous post