Yer : Belediye Meclis Toplantı Salonu
Tarih : 3 Kasım 2012
Katılımcılar:
Dernek, Vakıf ve Girişimler:
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) (Mahmut Kaya- Yönetim Kurulu Üyesi)
El Birliği Derneği (Handan Karataş-Başkan)
Kurdi-Der (Osman İzgör-Başkan)
Bedensel Engelliler Derneği (İbrahim Tapışık-Başkan)
Türkiye Araplar Yardımlaşma Derneği (ARAP-DER) (Şükrü Kırboğa-Başkan)
MAZLUMDER (Meral Dervişoğlu-Şube Yönetim Kurulu Üyesi)
Kent Konseyi (Yusuf Sabri Dişli-Başkan)
Türkiye Yardım Severler Derneği (Sabiha Karabulut)
Hukukçular Derneği-Şanlıurfa küçük Millet Meclisi Destekçisi (Av. Cüneyd Altıparmak)
Şanlıurfa Gazeteciler Birliği (Mustafa Arısüt-Yönetim Kurulu Üyesi)
Meslek Odaları
Türkiye Mimarlar Odası Birliği (TMMOB) (Ruken OKYAY ÇİÇEK)
MÜSİAD (Abdurrahman Yetkin-Şanlıurfa Şubesi Başkanı)
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) (Emrullah Akbaş-Şube Yönetim Kurulu Üyesi)
c. Sendikalar
MEMUR-SEN (Mahmut Atçı- İl Temsilcisi)
KESK-SES (M.Ali Coşkun-Şube Yönetim Kurulu Üyesi)
DİSK Genel-İş (Sadık Demir-Şube Başkanı)
Özgür Eğitim-Sen (Vehbi Uzundağ-Şube Yönetim Kurulu Üyesi)
DİSK Emekli-Sen (Necdet Şansal-Şube Başkanı)
Katılan Milletvekilleri:Yok
Belediye Başkanları: Şanlıurfa Belediye Başkan Vekili Fevzi Yücetepe
Mesaj Yollayanlar:Yok
Moderatör: Yakup Kadri Karabacak (TkMM Proje Koordinatörü)
Gözlemciler:
Ak Parti (Yusuf Eğilmez-İl Başkanı)
CHP (Ferhat Karataş-İl Başkanı)
Saadet Partisi (Halil Yiğit-İl Başkanı)
Diğer Katılımcılar: Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 29 izleyici/gözlemci katıldı.
Medya:
Sembol Gazetesi (Uğur Budak-Muhabir)
Aktivist Gazeteci (Gül San-Köşe yazarı)
Yeni Urfa Gazetesi (M. Yusuf Akbaş-Köşe yazarı)
İpekyol Gazetesi (Şahin Öznur-Yazı İşleri Müdürü)
Urfa Haber 24 (Mustafa Bayar-Muhabir)
Edessa TV (Naif Kaçmaz-Muhabir)
Kanal Urfa (Müslüm Alkış-Muhabir)
Konular:
Genel konu: AB-Türkiye İlişkileri
Yerel konu: Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı
Konuşulanlar:
1/ Sadık DEMİR AKP hükümeti demokrasi getirme yerine Kemalistliği sürdürmeye devam etti. Avrupa Birliği olmasa bile Avrupa standartlarında insanın önemli olacağını açıklamıştı sayın Başbakan. Ancak şuanda yüzlerce insan düşünce özgürlüğünden ötürü mahkum. AKP demokrasi yerine kendi diktatörlüğünü kurup insan hayatını hiçe saymıştır. AKP hükümeti, Roboski’de hayatını kaybedenlerden özür dahi dilememiştir. Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılmaması, dil tercihinin yapılamaması bu ülke için çok büyük ayıptır. Anadilimi bile bana hoş görmeyen, bu hakkı tanımayan AKP, gündemi oyalama yönünde taktik uyguluyor. AB kriterlerini falan hiçe sayıyor. Benim anadil hakkımın kısıtlandığı bir ülkede özgür yaşadığımı kimse bana anlatamaz.
2/ Handan KARATAŞ Dil konusunda kadınlara yönelik yaptığımız çalışmalarda merkezde dahi ne kadar çok zorlandığımızı gördük. Tabi bunların yanı sıra bu ülkede dil konusunda ne kadar çok yol kat edildiğine de şahit olduk. Eğer bugün burada oturup Kürt meselelerini konuşuyorsak demek ki bu ülkede ciddi bir iyileşme var demektir. Şuanda önceliğimiz Kürt meselesi, açlık meselesi olmalıydı ama maalesef bu ülkede hala dil meselesini tartışıyoruz. Ben Kürdüm ve her gün çocuğumun ‘Ne Mutlu Türküm’ demek zorunda bırakılmasına karşıyım. Ben varlığımı ne Türk, ne Kürt, ne de Arap varlığına armağan etmiyorum. Artık çocuğum namazdan sonra okuduğu Fatiha süresinin hemen ardından andımızı okuyor. Meğerse çocuğum andımızın da Kur’an’da geçen bir süre olduğunu düşünüyormuş. Ben ne milletvekili, ne belediye başkanı, ne meclis üyesi olamıyorum; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmama rağmen başörtülü olduğum için hiç bir hakkım bana verilmiyor. Artık kadınlar tüm siyasi mekanizmalarda yer almalıdırlar. Bugün Meclisteki bu sorun başörtüsü değil de sakal sorunu olsaydı, hemen çözerlerdi yada keserlerdi.
3/ Mahmut KAYA Avrupa Birliği’ne girmeyi zûl olarak görüyorum. Sorun politikalara kurban ediliyor. Sivil toplum kuruluşları olarak bunu siyasetten çekmemiz lazım.
4+4+4’lerle beraber okullarda öğretmen açığı çok fazla. İkili öğretim yapılıyor, bu da öğrenciler açısından ciddi sıkıntılar yaratıyor. Bu sorunların da yerel yönetimle çözüleceğine inanıyorum. Büyükşehir yasasını olumlu buluyorum. Bu yasaya bir bölünme olur gözüyle bakmıyorum.
4/ Abdurrahman YETKİN Tüm bu konuların tartışılması lazım ancak istikrarın bozulmadan bütün sorunların tartışılması gerektiğine inanıyorum, çünkü şimdi söylediğini yapan bir iktidar var. Hükümet kurulduğu günden bu yana illa Avrupa Birliğine girmek gibi bir iddiasını duymadım. Buna rağmen diğer iktidarlardan çok önde, diğer iktidarlar AB’ye girmeyi istiyordu ancak söylemlerden öteye gidemiyordu.
Büyükşehir yasasına olumlu bakıyorum. En başta köylere daha verimli hizmetler götürülecek. Birçok olumlu yönü var. Şanlıurfa'nın büyükşehir kapsamına alınması da çok iyi bir çalışma oldu.
5/ Necdet ŞANSAL Bu iktidarla Avrupa Birliğine girilmez. Öyle hedeflerinin olduğuna da inanmıyorum. 10 yıldır yaptığı hiç bir açılımı başaramadı. Kürt sorunu benim sorunumdur dediği için pişman olan bir Başbakanla Avrupa Birliğine girmek mümkün değildir. DİSK sendikamızın üzerindeki baskılarla bizi işlevsiz hale getirmek istiyorlar. Sadece bu durum bile AB süreci ile bağdaşmamaktadır. Başbakan 2005 yılında Diyarbakır’da konuşarak, ‘Kürt Sorunu benim sorunumdur’ dedi ancak şimdi söylediğine pişman bir tavır sergiliyor.
Bugün burada tartışılan konunun açlık grevleri olmasını isterdik.
6/ Mahmut KAYA Öncelikle biz Avrupa Birliğine girmelimiyiz yoksa girmemeliyiz mi diye tartışmalıyız. Yunanistan AB’ye girmek uğruna iflas eden ülkelerden biridir. Ak Parti iktidarda olunca dindarların tamamı iktidarda olmuş olmuyor, buna rağmen bu iktidar döneminde 4+4+4’lerle beraber okullara Kur’an ve siyer dersleri gelmiştir. Eğer baraj sorunu kalkmasaydı bu iktidar döneminde birçok sendika baraj altında kalıp kapatılacaktı. Biz Memur-Sen olarak yeni anayasa paketinde çalışanın grev hakkının verilmesini istiyoruz
7/ Sabiha KARABULUT Sivil Toplum Kuruluşlarına yeni yerel yönetimler yasasında yer verilmesini istiyorum.
8/ Şükrü KIRBOĞA Türkiye’de sadece Türkler ve Kürtler yok biz bu ülkede eşitlik değil adalet istiyoruz. Doğu’da sadece Kürtlerin yaşamadığını ve Arapların Doğu’da büyük bir nüfusa sahip olduklarını devletin bilmesini istiyoruz. Bu yüzden, devletin Doğu’ya dair yaklaşımı sadece Kürt sorunu ile alakalı olmamalıdır. Burada Zazalar, Aleviler, Araplar, Türkmenler, Ermeniler, Süryanilerin de yaşadıklarını görmeleri gerekiyor. Sadece bir etnik kimliğe dayalı çalışmalar olursa, bu sorun biter, başka bir sorun ile karşılaşabiliriz. Aklı başında her tarihçinin söylediği gibi Cumhuriyetin asimilasyon politikasından en çok etkilenen gruplardan biri olan Arapların, bu politikalardan doğan sıkıntıların çözülmesi en büyük talepleridir. Biraz önce bahsettiğim sıkıntılar çözülmelidir ve tabi ki, dil sorunu çözülmelidir… Dil, Allah’ın verdiği bir özelliktir ve men edilmesi, kısıtlanması insanlık adına çok acı. Türkiye’de her lider konuşurken sanki Türkiye’de sadece Kürt sorunu varmış gibi konuşması biz ve bizim gibi diğer farklı etnik yapıları rahatsız etmektedir. Cumhuriyet dönemi boyunca Türkiye’de gayri insani muameleler yapılmış, Türkiye’de yaşayan her vatandaşımız sıkıntı yaşamıştır. Bu konuları sadece Kürt kardeşlerimize indirgemek doğru bir çözüm değildir.
Türkiye toplumu, Araplara hep sistemin öğrettiği gibi baktı. Araplara, “Hain, siyah tenli, tarihe yük, tembel, aciz” gibi bakıldı. Araplar için birçok deyim ve uyduruk atasözleri üretildi. Hayvanlara bile Arap ismi verilecek kadar ileri gidilmiştir. Bir siyasi partinin milletvekili, 73 milyonun karşısında Arap kadınlarını aşağılayabilecek hak ve salahiyeti kendisinde rahatça bulabiliyor. Bu ülkenin en büyük akademisyenleri dahi “Anladıysam Arap olayım” lafını kolayca kullanabiliyorlar. Hatta Araplar o kadar bilinmiyor ki, İranlıları Arap olarak sayanlar bile var. Başbakanımız dahil birçok lider, Türkiye’nin etnik yapısını oluşturan unsurları sayarken, Türkiye’nin 3'üncü büyük nüfusuna sahip Arapları unuturlar. Tüm bunların sebebinin, biraz önce belirttiğim gibi, devletin bizleri görmezden gelmesi ve Türkiye’nin ziyadesiyle içe kapanık bir ülke olması diye düşünüyorum. Fakat artık ünlü Alman yazar Sigrid Hunke’nin de dediği gibi, sahip olduğumuz birçok şeyin, borçlu olduğumuz bu insanların haklarını ve itibarları geri vermenin zamanı geldi.
9/ Osman İZGÖR 21. Yüzyılda anadilde eğitim en büyük hakkımızdır. Türk'ün kürde kürdün arabı korumadığı sürece hiçbir yere gidilmez. Anadilde eğitim sürgün ve hapishaneye kadar götürüyor. Kamoyunda bu noktada çok eksik var.
10/ Meral DERVİŞOĞLU Türkiye'de yaşayan herkesin yaşam hakkı eşit verilmelidir. Cumhuriyet tarihinden bu yana Türkiye’de hiçbir şekilde başka bir vatandaşın dili, ırkı yani farklı kimlikler kabul edilmemektedir. Biz 30 senedir Kürt Sorununu, 10 senedir başörtüsü sorununu tartışıyoruz. Biz bu konularda eğer yol kat etmiş olsaydık bugün çocuklarımızın nasıl refah bir ülkede yaşayacaklarını konuşurduk. Ama ne yazık ki yasalar darbelerden sonra hazırlanıyor.
Urfa’da standartlar bile insana göre ayarlanıyor mahalleler arasında bile çok büyük farklılıklar yapılıyor. Herkese eşit yurttaş muamelesi yapılmalıdır. Devlet sosyal devlet anlayışıyla tüm vatandaşlarına eşit hizmet götürmesi gerekiyor.
11/ Emrullah AKBAŞ Bizim AB’ye girmeye ihtiyacımız var. Cumhuriyetten bu yana bir Kürt Sorununu bile kendi başımıza çözemedik. Bu nedenle AB kriterlerine çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
12/ M.Ali COŞKUN Uludere’yi unuttuk. 28 Şubat’ın karşılığı intikam almak duygusu olmamalıydı. Eğitim konusu çok araştırılmadan bir haftada sistem değişti. Türkiye'nin Kürt sorunu çözülmedikçe hiçbir şey çözülmez. Hala mahkemeler dahi Kürtçe dili tanımıyor.
13/ Av. Cüneyd ALTIPARMAK Türkiye demokratikleşmeye henüz başladı. Ama çok eksikleri var. Başörtüsü konusunda da gördük ki, AB demokrasi tipi bu toplumun tam anlamıyla ihtiyacını karşılayacak durumda değildir. Biz kendi unsurlarımız üzerinden, birlikte yaşama biçimi belirmemiz gerekiyor. Bu illa ki AB'den gelmek zorunda değil. Niyetimiz varsa kimseye ihtiyacımız olmaz. Ama halen, yönetime halk iradesinin yansıması, hak ve özgürlükler konularında, Kürt meselesi diye tabir ettiğimiz sorunda, ifade özgürlüğü, yerel yönetimler, yaşanan düşük yoğunluklu diye tabir edilen savaş hali, Uludere konusu, açlık grevleri, başkanlık sistemi, yüksek yargı sultası, bürokrasi egemenliği gibi konular halen vuzuhata kavuşturulamamıştır.
Büyükşehir Belediye sistemi ülkemiz için yeni. Sadece yeni belediyeler değil, tüm eski büyükşehir belediyelerinde de sistem değişiyor. Bu süreç nereye doğru gider. Federasyona gider mi, bilinmez ama merkeze bağlı bütçe yapısı ile hiç de bu tip tereddütleri paylaşamam. Zira, ‘Parası olan kuralı koyar’ der Amerikalılar. Mevcut gelir düzeyi ile İstanbul bir eyalet olabilir, hatta olmuş bile. Birçok yasa İstanbul için ayrı hükümler içeriyor, hatta İstanbul için özel kanunlar var. Ama Urfa için aynı şeyi söyleyebilir miyiz, tabi ki hayır. Kendi geliriyle geçinmeye kalksa, Urfa’ya kimse başkan olmak ister mi merak ediyorum.
14/ Ruken OKYAY ÇİÇEK Türkiye’de yaşayan tüm halklar Cumhuriyet tarihi boyunca asimilasyona maruz bırakılmıştır. Bu politikalardan bize sadece acı kalmıştır. Avrupa Birliği'nin hazırlamış olduğu 2011-2012 ilerleme raporunda belirtilen tüm eksikliklerin giderilmesi gerekliliği aşikar olduğu kadar, ülkemizle ilgili çıkmaza girmiş mevzuların esas çözümü halkın kendisindedir.
Tüm diğer konularda olduğu gibi yerel yönetimler hususunda da rapor yetkilerin merkezde toplanmasını eleştirmiştir ki bu zaten en son 4+4 eğitim sisteminin uygulanmaya çalışılmasında, bölgelerdeki yetersizlikler sebebiyle ortaya çıkan vahim tablodan da okunacağı üzere, her bölgenin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan sorunların merkezi kararlardan ziyade bölge yönetimlerinin kararları ile ancak doğru ve uygulanabilir bir noktaya gelecektir. Yerelde yerinde yönetimi destekliyor hatta çift başlı yönetimlerin illerin gelişmesindeki en büyük engel olarak görüyoruz, halkın kendi seçtiği insanlar tarafından yönetilmesinin en doğru yönetim şekli olduğuna inanıyoruz.
15/ Fevzi YÜCETEPE Avrupa bu noktaya kolay gelmedi. Avrupa’ya sadece ekonomik olarak girmemiz de doğru değil. Bazı insanlara sorsanız Avrupa Birliğine girmek istemeyecektir. Avrupa Birliği kriterlerine iltifat etmekle Avrupalı olunmuyor yada büyükşehir tabelası yazmakla da büyükşehir olunmuyor. En basiti trafik kuralları bu Sinop’ta uygulanacaksa uygulansın, Edirne’de, Ankara’da her yerde uygulansın ama Urfa’ya gelince burada uygulanmasın! E çünkü burası güneydoğu. Eğer bir kural varsa, her yerde aynı uygulanmalı. Anayasayla ilgi de bizde anayasa çıkar ondan sonra tartışılır.
Yerel yönetimler konusunda; konu iyi anlaşılmayınca iş farklı bir boyuta çekiliyor. Büyükşehir olma noktasında da büyükşehir bize neler getirir, neler götürür, Urfa’da 3 tane ilçe oluşturuluyor. Bunlar nedir, Urfa bugün Türkiye’nin tarımda sayılı kentlerinden biri. Uygulamada nasıl bir yer alır? Tasarıya bende baktım valinin gücünün arttırıldığı söyleniyor, ben böyle bir şey göremedim.Bu yeni tasarıda Valinin belediyenin üstünde keskin bir kılıç gibi yada güçlendirildiğini düşünmüyorum . Kaldı ki böyle bir şey olsa bile burası hukuk devleti. Bunun mevzuat çevresi içerisinde olması lazım. Şehrin bir yerde planlama açısından, bütünü görme açısından uygun doğru bir olay hizmetlerin tek elden yürütülmesi…Dezavantajları yok mu, tabi ki var köyler mahalle olacak, köylere kentsel hizmetleri götürmek lazım.Urfa tarımın önemli bir kenti. Türkiye’nin yüzde 10 sulama arazisi burada bulunmaktadır. Dolayısıyla bu arazilerin hinterlandı büyük olduğu için koruyup kollamakta zor.
16/ Ferhat KARATAŞ Avrupa Birliği son zamanların en sert raporunu yayınlamıştır. Ancak ben burada bir yanlış göremiyorum, nesi yanlış sorunlar çözüldü mü, hayır çözülmedi. Kadın haklarında başta başörtüsünde bir ilerleme kaydedildi mi, hayır edilmedi. Türkiye’de 75 gazeteci şuanda cezaevinde hiçbir gazeteci özgürce makale yazabiliyor mu, hayır yazamıyor. Şunda buradaki konuşmalarımızdan bile içeri alınabiliriz. Türkiye’de demokrasi var mı, hayır yok. Evrensel ilkeler çerçevesinde buluşmamız gerekiyor. Avrupa Birliğinin raporu yerinde ve haklı olduğunu söylemek istiyorum. Niye haklı olduğunu da şu şekilde açıklamak istiyorum: Uludere faili meçhulleri, işkenceci polis tayini, KCK tutukluları, ordu harcamalarının hesaplarının hala şeffaflaşmaması, Hrant Dink cinayetinin örgütsel boyutta açıklanmaması, kamu ihalelerinin hâlen şeffaf hâle getirilmemesi, Alevi açılımının sonuçlandırılmaması, savunma hakkının verilmemesi.
Ben belediye başkan yardımcımızda buradayken hemen yerel yönetimlerle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Ben burada yetkinin tamamen valiye geçtiğini düşünüyorum. Valinin yetkisi seçilmişlerin yetkisinin üstünde olmamalıdır, yada valide seçimlerle getirilsin tıpkı Amerika’da olduğu gibi. Getirilen yasayla vali yardımcısı bile belediye başkanının amiri olacaktır. Ben kişisel görüşümü söylüyorum, belki arkadaşlarım bu görüşüme katılmayabilir feodalite ve aşiretçiliği güçlendiriliyor. Burada Şanlıurfa’da bağımsız bir belediye başkanı seçim kazandı. Ama bundan sonra öyle bir şansımız yok. Falanca köyde, falanca aşiretin 15 bin oyu var. Aşiret reisine belediye başkanının eyvallah etmesi lazım. Aşiretler tüzel kişilik kazanacak. Burada belediyeleri nasıl alırımın hesabı yapılıyor; işte köyleri,ilçeleri katarak bunlar siyasi hesaplardır.Eyalet sistemi diyorlar, her ne kadar partimin düşüncesi olmasa da, benim şahsi fikrim eyalet sistemini yanlış bulmuyorum. Birçok ülke eyalet sistemiyle yönetiliyor. Güneydoğuda hala aşiretçiliğin olduğu hatta bunu dillendirmek belki çok hoş olmayacak; dini konularda Sünni-Alevi diye bölünmeler yaratacak bir sistem. Bu iller arasında yok ama yavaş yavaş Türkiye’yi kapsayacaktır. Ben Urfa’da şimdiden falanca aşiret reisinin benim şu kadar oyum var, şu kadar adamım var dediğini duyuyorum. Yakında iktidar partisinde de konuşma yasakları kalkınca onlar da duyacaktır. Çünkü orda özgürlük sınırlı.
17/ Yusuf EĞİLMEZ Yine CHP il başkanımız tam bir CHP genel başkanı gibi Türkiye’nin yada Türk halkının yanında olmak yerine Avrupa Birliği’nin yanında olmayı doğru buldular. Bunu da saygıyla karşılıyoruz. Sayın Başbakanımızın Avrupa Birliği süreciyle ilgili çok net kararları vardır. 2004 yılında Kopenhag kriterlerini yerine getireceğiz ama bunlar ‘Avrupa tarafından algılanmazsa biz bunlara Ankara kriterleri deriz ve yolumuza devam ederiz’ dedi. Bugün 3 Kasım Ak Parti’nin kuruluş yıldönümü. Türkiye açısından dönüm noktasıdır. Nerden nereye geldiğimizi anlamak için 2002 yılının öncesi ile bugünü kıyas etmemiz gerekiyor. Bunu yaparken ideolojik ve ön yargılardan arınarak yapmak lazım. Biz Türkiye güllük gülistanlık demiyoruz, birçok sorunumuz var fakat o günle bugün arasında Türkiye nereden nereye geldi bakmak gerekiyor. Her anlamda; demokratik, ekonomik, sosyal, din ve vicdan hürriyeti bakımından olsun, 2002’de neredeydik şimdi neredeyiz?
Yerel Yönetimler Yasası ile ilgili bazı kesimler bölüyorsunuz ülkeyi, federasyon getiriyorsunuz diyor diğer kesimler de tam aksi şeyleri iddia ediyor, süper valiler getiriyorsunuz falan diyor. Demek ki Ak Parti doğru yolda. Çünkü bir kesim Türkçlük diğer kesim Kürtçülük yapıyorsun diyor. Bundan da anlaşılıyor ki biz doğru şeyler yapıyoruz. Yerel Yönetimler Yasası ilk hali ile uygun değildi ancak bazı değişiklikler yapılarak başkanlık modeli verildi. Kamu kurumlarının yatırımlarını denetleme yetkisi verildi. Bakanlıkta olan bazı yetkiler yerele, Valiye devredildi. Bu da önemli bir gelişmedir.
Öneriler:
Birkaç girişimci gündem maddesinin açlık grevleri olması konusunda öneride bulundu
Ortak sonuç:
Yok
Değerlendirme:
İletişim:
a. Sivil toplum ile
8 sivil toplum kuruluşu, sendika ve oda ziyaret edildi. 60 adet mail, 35 SMS gönderildi. 10 telefon görüşmesi yapıldı.
b. Milletvekilleri ile
Telefonla görüşüldü ancak partilerinin belirlenmiş programlarına katılacağından bir dahaki toplantıya geleceklerini bildirdiler.
c. Katılımcılarla
d. Medya ile
Medya yayın organlarından 30’una mail, 15’ine SMS gönderildi. 5’iyle görüşüldü.
Sonuçlar:
Değerlendirenler: ŞkMM İl Girşimcisi Nahide Felhan ve ŞkMM Eski Girişimcisi Mustafa Arısüt
03.11.2012 Şanlıurfa kMM Toplantı Tutanağı
previous post