Yer: Şanlıurfa Belediyesi Meclis Salonu
Tarih : 06.03.2010
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1.ADAG Vakfı (Süleyman Yılmaz)
2.MAZLUMDER ( Meral Dervişoğlu – Şb. Bşk.)
3.Sevgiye Muhtaç Çocukları Koruma Derneği (Dilan Aygün – Bşk.)
4.MER-DER (Davut Kırmızıaslan – Bşk.)
5.Ortak Payda Derneği (C. Azat Birinci – Şb. Yön. Kur. Üye.)
7.Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği (Sevinç Özipek - Şb. Yön. Kur. Üye.)
8.Hasta Hakları Koruma Derneği (Cuma Samaklı – Şb. Bşk.)
9.Şanlıurfa Hukukçular Derneği (Av. Ömer Avcı- Bşk.)
b. Meslek Odaları
1.Eğitim-Bir-Sen (Vehbi Uzundağ – Üye.)
2.Eğitim-Sen (Ahmet Oruç – Şb. Yön. Kur. Üye.)
3.TMMOB (Fevzi Gündüz – İl Temsilcisi)
4.Bakkallar ve Bayiler Odası (Mehmet Altun – Bşk.)
5.Türkiye Yazarlar Birliği (Mahmut Kaya – Yön. Kur. Üye.)
6.Memur-Sen (Mahmut Atçı – İl Temsilcisi)
Katılan Milletvekilleri:
1.Yahya Akman
Belediye Başkanları:Katılım olmadı.
Mesaj Yollayanlar: Mesaj yollayan olmadı.
Moderatör: Hilal Kaplan (Taraf – Köşe Yazarı)
Gözlemciler: Siyasi partilerden gözlemci katılmadı.
1.MAZLUMDER (Sümeyra Güven – Şb. Yön. Kur. Üye.)
2.MAZLUMDER (Mustafa Durmaz-Şb. Yön. Kur. Üye.)
İzleyiciler:
Cuma Şirin (Siverek’ten İş adamı)
Mehmet Kılıç (Kamu Personeli)
Emine Çiftçi (Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği – Şb. Yön. Kur. Üye.)
Ayten Bozkurt (Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği -Üye)
Medya
1.Gap Haber Gazetesi Yazarı (Şeyhmus İdrisoğlu)
2.Gap Gündemi Gazetesi Yazarı (Gül San)
3.Serbest Gazeteci (Şeyhmus Çakırtaş)
4.Gap Gündemi Gazetesi Yazarı (Misbah Hicri)
5.Edessa Tv
6.Güneydoğu Tv
7.Kanal Urfa
8.DİHA (Murat Çiftçi)
9.Habertürk Tv (Mustafa Önder)
10.Kanal A (Fatih Çiftçi)
11.Urfa-Ha (Müslüm Abul)
Konular:
Genel konu: Yargı ve Ordunun Politik Yaşamdaki Rolü
Yerel konu: Güneydoğu’da kadın olmak
Konuşulanlar:
1. Genel konu: Yargı ve Ordunun Politik Yaşamdaki Rolü
Hilal Kaplan (Moderatör): Yargı hemen hemen tüm darbe dönemlerinde orduya yardım etmiştir –ki biliyorsunuz darbe dönemi hukukun askıya alındığı dönem demektir. Bu dönemlerde bu erkleri yakın ilişki içerisinde görüyoruz. Yasalar, Anayasalar bu dönemlerde yapılmıştır. Bunun en son örneğini 28 Şubat döneminde gördük. MGK tarafından kararlar alınıyor, hükümete bildiriliyor, ardından Anayasa, Danıştay, Yargıtay üyeleri Genelkurmay başkanlığına çağrılıyor. Bunlara İslami Sermaye adı altında brifing veriliyor. Günümüze baktığımız zaman çok farklı bir tablo ile karşı karşıya değiliz. Belki 27 Nisan’dan sonra çok böyle bir tablo çıkmadı ama yargı ile ordu yine yakın ilişki içerisindeydi. Ancak Ergenekon yapılanmasında ordu içerisinden yargılananların olması ve hükümetinde bu anlamda yargıya destek vermesi önemli bir kırılma noktasıdır 28 Şubat’a oranla. Bu nedenle de yargı kuşatma altında gibi söylemler öne çıkarılıyor. Birde askeri yargı, sivil yargı sorunumuz var. Şemdinli’de bu sorun çok daha fazla öne çıkmaya başladı. Onun için bu meseleyi konuşurken bu iki başlılığa da değinmek gerekiyor gibi. Birde Türkiye’de yargı askeri hiyerarşisi gibi bir yapılanma içerisinde. Ast-üst ilişkileri var ve bir savcı kendi üstündeki birisine dava açılmasını isteyemiyor. Anayasa mahkemesinin konumu var. Parti kapatmalar var. Statükonun istediği gibi yerleşik düzene göre bu konularda hareket ediliyor.
Dr. İsmet Karadağ (SES Şanlıurfa Şubesi Başkanı): Videoda gördüğümüz ve sizin bahsettiğiniz gibi cumhuriyetin kuruluşundan bu döneme kadar bir çerçeve çizildi, bu çerçevede görülüyor ki cumhuriyet kurulduğundan bu yana askeri hakimiyet sürdürülüyor. Bu açık ve net görülüyor. Dolayısı ile bunları göz önüne aldığımız zaman ben şunu düşünüyorum, bu ülkede çoğu kişi de bunu düşünüyor, bu ülkede yargı tarafsız değil, zaten tarafsız olmayan bir yargının bağımsız olması da düşünülemez. Sadece 80’den bu yana, askeri darbeden bu yana değil ve özellikle cumhuriyetin kuruluşundan bu döneme, asli unsurları olan Kürtlerin, gerek siyasi alanda gerekse sosyal yaşam alanında bu yaşantısını sürdürmek için üzerindeki en büyük engellerden biri askeriye ile beraber yargıdır ve tabi bunun içersinde birçok siyasi sorunlar mevcuttur. Ben 33 yaşındayım 7-8 yaşından bu yana her şeyi taklit eden bir insanım, öyle diyebilirim, çünkü biz bu bölgede yaşıyoruz, çocukluğumuz, okulumuz, üniversite hayatımız bu bölgede geçti. Her şeyi yaşıyoruz her şeyi, başımızdan geçenleri birebir çevremizdekilerle yaşayarak öğreniyoruz. Bütün bu çerçeve doğrultusunda ben şuna inanıyorum evet bu ülke bir askeri rejim gibi yönetiliyor. Dönem dönem de bazı siyasi unsurları egemenliğindeki yargıyı da diyebilirim, bunu kendisini ulusalcı olarak tanımlayan siyasi parti içersinde bu noktada bundan bahsediyorum ama şöyle bir şey var; bu ülkede konu Kürtler olduğu zaman yasaması da, yürütmesi de, yargısı da bunun içersinde askeriyesi de ve Anayasa Mahkemesi de bir araya gelebiliyor. Şöyle diyelim evet son dönemlerde Ak Parti yönetiminde kendince bu bazı sorunları, çözme noktasında bazı çözümlemeleri var ama şurada kalıyor; sadece ve sadece belli sınırlar çiziliyor, hukuksuz bir şekilde yapılan her şey görmezden geliniyor.
Fevzi Gündüz (TMMOB İl Temsilcisi): Halkın iradesi ile seçilen milletvekillerinin daha çok yakın tarihte Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararla, milletvekillikleri düşürülen bu bölgenin insanları oldu. Daha sonra Başbakan’ın açıklamasında bu bölgeye yönelik yapmış olduğu bir açıklamada, “kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacaktır” denildikten sonra bu bölgede daha aktif bir şekilde adına yargı denilen bu sistem, bu bölgede özelikle Kürt siyasetçiler üzerinde daha aktif bir şekilde görev almaya çalıştı. Bu görev neticesinde de bu bütün seçilmiş milletvekilleri gitti ne yazık ki. Mevcut hükümet, karşısında direnip “işte biz bu kadar oyla buraya gelmişiz, 6 ya karşı 7 ile zar zor kurtulduk” diyen bir parti bu konuda sesiz kaldı ve halen de sesiz kalmaya devam ediyor. Biz bunun ne anlama geldiğini hiçbirimiz çözmüş değiliz.
Şeyhmus Çakırtaş (Serbest Gazeteci): Ordu ve yargının durumunu tartışırken biraz Osmanlı dönemine gitmek istiyorum. Çünkü Osmanlı’da da ordu sürekli egemen halde ve bütün politikalarda ordu belirleyici olmuş. Doğal olarak cumhuriyetten sonra bu durum bir nevi miras kalmış. Şimdi ordunun Türkiye üzerindeki etkisini görmek için aslında sadece Ankara’da ki devasa binaları görmek yeterli. Hükümetin binası neredeyse Genelkurmay binasının yanında küçücük kalıyor. Doğrusu ordunun bütün alanları etkilendiğini, şekillendirdiğini, politik olarak kendini yaşattığına inanıyorum. Bu nedenle yargının, ordunun emrinde olduğu, ordu fikrinin, ordu anlayışının fikrinde olduğunu düşünüyorum.
Mahmut Atçı (Memur-Sen İl Temsilcisi): Türkiye’de toptan şekilde bir sivil anayasa değişikliğinin olması gerekiyor. Biz bir sivil toplum örgütü olarak da bunun arkasındayız. İngiltere’nin biliyorsunuz, yazılı anayasası yok. Türkiye’de de bunun bu şekilde olması kanaatini taşıyorum. Özellikle son yıllarda hükümetin başlatmış olduğu bir demokratik açılım var. Biz bu demokratik açılımın mutlaka ülkede gerçekleşmesini de istiyoruz. Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki Kürt halkına karşı, Kürtlerin istediği bütün özgürlüklerin verilmesi, ben de şahsen kendim bir Kürt olarak bunun destekçisiyim. Biz Memur-Sen Konferedasyonu olarak da bunun yanındayız.
Mahmut Kaya (Türkiye Yazarlar Birliği): Cumhuriyeti kurmuş olan elitler, kendi mekanizmalarını oluşturmuşlar. Biz kısır döngüler içerisinde ezilip gidiyoruz maalesef. Mesela Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu kararlardan dolayı acaba kime karşı sorumludur ya da bir yerlere karşı sorumlu olması gerekmiyor mu? Atanmış kişiler niçin seçilmiş kişilerin üzerinde bu kadar etki hakkına, güç hakkına sahipler ya da ordu gücünü sadece kendisinden mi alıyor? Bunu destekleyen sivil toplum örgütleri, sendikalar medya, iş dünyası yok mu? Dolayısı ile böyle çok ciddi bir çıkar var. Bunların üstesinden gelebilmek için yeni bir anayasa şart.
Meral Dervişoğlu (MAZLUMDER): Bizim ülkemizde sanırım ordunun, yargının müdahil olmadığı bir alan kalmış değil. Sadece son süreç de değil cumhuriyet kuruluyor, tek parti dönemi başlatılıyor, her ne kadar sonrasında çok partili döneme geçilmiş olsa da biliyorsunuz, darbeler bunu ortaya koydu, bir şekilde tamamen ordunun anlayışı karşısında olan partiler kapatılıyor. Bu açıktan söylenmiş veya açıktan dahil edilmiş olmasa da bu yıllarca bu şekilde gelmiş bir durumdur. Sivil anayasa için çok geç kalınıyor. Otorite hala hükmünü sürdürüyor. Herkesin, tüm kesimlerin özgür alanını genişletmesi için meclisimizin biran önce çalışması gerekiyor.
Sevinç Özipek (Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği): Sürekli ülkeyi yıpratmaya çalışan güçler var. Böylesine kendi ülkesindeki insanlara, azınlıklara güvenmeyen bir devlet var. Bu devletin sonucunda da güçlü bir ordu var. İlk başlardan beri orduyu güçlü bir konuma getiren zaten kuruluşundaki o yapılanma sonucu var olan bir şey. Ordunun şuan bu kadar tartışılmaya açılmasına neden olan 30 yıllık yaşanan bir savaş var. Yine hükümetler, siyasetçiler orduya devrettiler sorunu çözmeyi. Çünkü sorunu bir mutabakatla; “ne istiyor bu insanlar, ne için dağa gidiyor, ne sorunları var” diyerek çözmek yerine orduya havale ettiler. Ordunun da çözüm yolları bellidir. Yani askeri müdahalelerle, tutuklamalarla, köy yakmalarıyla, insanların dininden, dilinden vazgeçirmeye çalışarak, bu sorunu çözmeye çalıştı ve 30 yıllık bu süreçte ordunun geldiği nokta, bu sorunu çözemediği görüldü. Belli güçler diyor ki, sen bu işi çözemedin, seni devreden çıkarmaya çalışıyorlar, benim gördüğüm bu.
Yapılan çalışmalar kısmi değil genel olmalıdır. İnsanların ne istediğinin çok iyi okunması gerekiyor. Cezaevinde yatacağını bile bile hiçbir çocuk taş atmaz. Hiçbir anne bile bile çocuğunu cezaevine göndermez. Bir gece bile çocuğundan ayrı kalmak istemez. Ama yapılıyorsa neden yapıldığının iyi anlaşılması gerekiyor.
Süleyman Yılmaz (ADAG Vakfı): Öncelikle Yargı ve Ordunun rolünün yanına YÖK’ü de eklemek istiyorum. Çünkü Türkiye’de önemli bir güç… Hükümetin de bence handikaplarından birisi burada yatıyor, bir gayret var ama bu gayretin çerçevesi sadece kendilerinin sıkıntıya düştüğü noktalarda veya aşamadıkları noktalarda olmaması lazım. Hukuk evrenseldir, bunu nerde görüyoruz mesela; Avrupa Birliği süreci ile ilgili başlangıçta yaşanan o hararetli çalışmalar, şimdi tam istenilen düzeyde gitmiyor. İstenilen hızda gitmiyor. Bu konuda biraz daha hassasiyet gösterilmeli, hükümet kanadı tarafından diye düşünüyorum. Halkın tepkilerini devlete ileten devletin beklentilerini halka ileten konumda olmamız lazım. Bu konuda işleyiş hakikaten yeterli değil. 28 Şubat sürecindeki o beşli inisiyatifin yaklaşımına kesinlikle katılmıyorum. Onlar sivil toplum örgütlerini temsil etmiyor.
Yahya Akman (Milletvekili): İnisiyatif, almış olduğum ve bildiğim kadarıyla her ilde yapılan Türkiye küçük Millet Meclisi toplantıları diye adlandırılan toplantılar, gerek Türkiye gündemi ile gerek bölgenin gündemi ile alakalı olarak, her ay çeşitli konuları gündemine almak suretiyle parlamento ile sivil toplum temsilcileriyle bu konuları tartışma masasına yatırıp bunlarla ilgili adeta bir beyin fırtınası, bir beyin jimnastiğine giriyor. Ben müsait olduğum zamanlarda bir milletvekili olarak, özellikle Urfa’da olduğum zamanlarda, bu programlara katılmaya gayret ediyorum. İktidar milletvekili olarak bu vesile ile doğal olarak bazı görüşmeleri de arkadaşlarla paylaşma imkanına sahip oluyoruz.
1982 Anayasası hazırlanırken vesayetçi olmasına ve halkın iradesini yansıtmayan bir anayasa olmasına özellikle dikkat edilmiş. Özgürlükler söz konusu olduğu zaman; ‘ama’, ‘ancak’ gibi engellerle karşılaşılıyor. Türkiye’de iktidar olmanın her şey olmadığı gösterilmek istenircesine bir anayasa hazırlanmış. Eleştiri yaparken Türkiye’nin içerisinde olduğu bu durumu göz ardı etmemek gerekiyor. En kötü demokrasi ile yönetilen bir ülkeyi, en iyi askeri yönetimle yönetilen ülkeye tercih ederim. Asker değiliz. Emir komuta zinciri gibi bir anayasanın da değişim imkanı yok. Bana göre iktidar teşhisi koymuştur. Geçmişte rahatsızlıklar vardı bunları düzeltmek istiyor.
2. Yerel konu: Güneydoğu’da kadın olmak
Gül San (Gap Gündemi Gazetesi Yazarı): Sizi kadın olduğunuz için dışlıyorlar, ötekileştiriyorlar. Yazı yazan biriyim, kültür sanatla ilgili yazılar yazdığımda herkes alkışlıyor ama siyaset yazıp birilerine bu böyle değil böyledir diye yargıda bulunduğunuzda, sizi cezalandırmaya başlıyorlar, nasıl yapıyorlar bunu, ben çalıştığım kurumda sürekli bundan dolayı problem yaşamış biriyim. Hep işten çıkarıldım, dava açtım geri geldim. Ben son 2004’de bir yazı yazdım. Mevcut yerel yöneticisinin şöyle bir açıklaması vardı, 18-25 yaş arası evlenmemiş bekar, en az lise mezunu, 25 tane bayan alıp temizlik işlerinde kullanacağım. Ben bunu Urfa’nın sosyo-kültürel durumuna uygun olmadığını, hiç kimsenin bu işe müracaat etmediğini, araba showroomlarında, motor showroomlarında kadını kullanan zihniyetle, bu zihniyetin aynı olduğunu yazdım. İki gün sonra başkanın makam katını temizleme ile görevlendirildim ve ben bu işi yaparım dedim. Yüksek okul mezunuyum, orta derece İngilizcem var, yurt dışına proje deneyimi ile gitmişim. Bir sürü artıları olan biriyim. Halkla ilişkiler uzmanıyım ve mektepli değil alaylıyım bu konuda. Bunlar bir tarafa ben bu işi yaparım dedim. Herkes karşı çıktı kadın arkadaşlarım bana psikolojimin bozulmuş olduğunu söylediler ve o işi ifa ettim. 2004, şimdi 2010 halen temizlik görevlisiyim, tuvalet temizliyorum, çöp döküyorum, pas pas yapıyorum. Bu işi yapıyorum, hiçbir zaman gidip özür dilemedim. Hiç kimseyi araya ricacı falan koymadım. Kendi bildiğim yolda ilerledim. Yazılarımı da yazdım. Çünkü demokratik bir ortamda methiye yazsaydım, onu yaşamayacaktım ama bu süreci yaşadım. Bu süreci yaşadım ama burada en fazla rahatsız olduğum şey kimse bana destek olmadı. Sadece beni sıkıştırdılar, ne sordular biliyor musunuz; ‘aranızda ne geçti, başkan senden ne istedi, başkan sana neden böyle yapıyor’. Bunu soranlar da başkana en yakın olan kişiler, başkana karşı koz olarak kullanmak için soruyorlar. Ve bu sorunun sorulması bir kadın için çok rencide edici bir durum.
Ayten Bozkurt (Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği –Üye): Peygamberimizin dönemine baktığınız zaman bir suç karşısında kadın ve erkeklerin eşit cezalandırıldıklarını görürsünüz ama günümüzde bu durum maalesef böyle değil. Ben kocamı kaybettim. Bunun için soyutlanıyorum, itiliyorum. Kayınbiraderimle, kardeşimle dolaşmak istiyorum onların bulunduğu mecliste bende konuşma istiyorum ama dışlanıyorum. Bir kadın olarak bunun mücadelesini veriyorum, vermeye de devam edeceğim.
Sevinç Özipek (Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği): 13-14 yaşlarında kadınlar evlendiriliyor ve bu durum kadını toplumun geri planına itiyor. Bir de çocuk sahibi anneler var ve büyük problemlerle karşılaşıyorlar. Namus cinayetleri konusunda bize başvuranlara yardımcı olamıyoruz çünkü Urfa’da sığınma evi yok.
Dr. İsmet Karadağ (SES Şanlıurfa şubesi başkanı): ‘Özgür toplumlar, özgür kadınlarla oluşur’… Kadın her alanda kendisini ifade etmesi için projeler üreterek destekleyerek, toplumun bazı konuda duyarlı olması gerekiyor.
C. Azat Birinci (Ortak Payda Derneği): En temel sorun eğitim sorunudur. 13 yaş esrar içme, 11 yaş ise sigara içme yaşının olduğu bir kent Şanlıurfa. Bu işin temelinde eğitim vardır. Hala 90 öğrencilerin bulunduğu sınıflar var. Bu durumda ne verilebilir ki?
Şeyhmus Çakırtaş (Serbest Gazeteci): Bölgemizde tapu kayıtlarının yüzde 95’i erkeklerin adına kayıtlıdır. Her şey erkeklerin kontrolünde… Ancak son zamanlarda eylem ve etkinliklerde kadın sayısı artmaya başladı bu durum sadece BDP’nin eylemleri için geçerli değil çoğunda böyle. Artık değişim kapımızı çalmaya başladı.
Emine Çiftçi (Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği): Mecliste kadınlar yüzde 10 oranındadır. Bu da gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olduğumuzu gösteriyor. Ayrıca demokrasi önce evde başlamalı. Zihniyet değişimi burada yaşanmalı. Meclise girecek çok kadın var ama yine kadınların meclise girebilmesi için erkeklerin desteği gerekiyor.
Önerileriler:
Öneren kişi:
Önerilen Şey:
Değerlendirme
1. İletişim
a. Sivil toplum ile
45 STK ‘ya Maille ve telefonla ulaşılmıştır.
b. Milletvekilleri ile
Vekillerin hepsine telefonla, maille ve faksla ulaşılmıştır. Bazı Milletvekilleri ile ceplerinden bizzat görüşüldü hepsine sms gönderildi.
3. Medya
Yerel ve Ulusal basına telefon ve maille ulaşılmıştır. Bu sefer yerel ve ulusal Tv’lerin ilgisi oldukça fazlaydı. Özellikle Moderatör Hilal Kaplan ile röportaj yapılmak istendi.
Sonuçlar:
Toplantımızın ertesi günü Başbakan Urfa’da olacaktı, kentte hazırlıklar yapılıyordu. Toplantı günü bir bakan Urfa’ydı. Bu nedenle STK katılımı daha fazla olamadı. Ama katılımın bu nedenlerle düşük olabileceğini düşündüğüm için iki gün önce ŞkMM toplantısının yapılacağını haber yaptım ve medyaya gönderdim. Ulaşmakta zorluk çektiğim STK ve köşe yazarlarının bir kısmı bu haberlerden öğrenmiş toplantıyı. Bu haber toplantı yapılmadan bir gün önce yerel gazetelerde yayımlandı. Bundan sonra her toplantıda haber yapıp medyaya göndereceğim. Katılım açısından hem iyi oluyor hem de ‘ya niye haberim olmadı’ diyemiyor kimse…
Değerlendiren: Mustafa Arısüt – Şanlıurfa kMM Girişimcisi