TARİH: 16 Şubat 2012 Perşembe
YER: Ümraniye Belediyesi Kültür Merkezi
EV SAHİBİ KURUM: Ümraniye Belediyesi
KONUŞMACILAR: Abdurrahman Dilipak- Şanar Yurdatapan
KONU: Hak arama, adil yargılanma
MODERATÖR: Yakup Karabacak
KATILIMCI SAYISI: 60
GİRİŞ VE HOŞGELDİNİZ KONUŞMASI: Yakup Karabacak
Abdurrahman Dilipak: Yargı konusu benim çok hassas olduğum bir konu.Ben 18 yaşımdan beri kesintisiz sanığım. Bir günde 5 defa ve haftada 5 gün duruşmaya çıktığım oldu, ve ben hiç hapishaneye girmedim. 500 yıldan daha fazla mahkümiyet talebi ile yargılandım.
Adalet mülkün temelidir diyoruz; hukuk yoksa hiçbir şeyin güvencesi yoktur. En temel mesele bu.
Devlet büyük bir lokma oduğu için yasama, yürütme, yargı diye bölüyoruz. Bütün yetkiyi tek elde toplarsak, yarın bu elindeki imkânları bize karşı kullanırsa baş edemeyiz diyoruz. Bugün ne şikayet ediyorsanız hepsinin temelinde bu var. Eğer bir hukuk devletinden söz ediyorsanız ki bununda anomalisinin tedavisi yargı yoluyla olacaktır. Biz yargı konusuna Osmanlıdan örfi idari mahkemelerinden, şeri mahkemelerden geliyoruz. Çok hukuklu mu olacağız tek hukuklu mu? Örfi idareyi bırakalım, biz istiklal mahkemelerinden geliyoruz. Türkiye kanun devleti bile değildi. Bugün savcı MİTmüsteşarını sorgulamak isteyince sorun yaşıyoruz. Adli polis olacak mı? Bunun hepsini anayasaya mı sokacağız yoksa anayasada bir hukuk çerçevesi çizeceğiz, parlamentomu bunun şartlarını belirleyecek? Değişen şartlara göre sık sık gerekli düzenlemeler yapabilecek miyiz? Bugün bu konuları konuşmaz isek yarın bunları şikayet etme hakkımız yok. AİHM’in yargı denetimi yapma hakkını kabul edecek miyiz? Gözaltı süreleri nasıl olmalı? Tutuklamalar konusunu nasıl çözmeliyiz? Öyle bir kural koymalıyızki çok teknik detaya girmeden o bize yön göstermeli. Neyi korumamız gerektiğine işaret etmeli. Yoksa kanun maddelerini anayasaya tapşıyalım değil. Cezada amaç ve yöntemin ne olması gerekiyor? Jüri mahkemeleri olsun mu? Af olmalı mı? Şartlı tahliye olmalı mı? Sürgün olmalı mı? İdam cezasını ne yapacağız? Dokunulmazlık olmalı mı? Askeri mahkeneleri ne yapacağız?
HSYK’nın yapısı ne olacak? Bunların hepsi düşünülerek bir metin yazılmalı.
Şanar Yurdatapan: Bu temel bir hak. Herkesin hakkını arama hakkı, adil yargılanma hakkı var. Bir haksızlığa uğradığınız vakit, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede adil bir şekilde yargılanma hakkınız var.
Ne kadar mantıklı konuşursanız konuşun kendinizi yeterince savunamaya bilirsiniz. Çünkü bir sürü kanun var, o kanunlara göre yapılmış uygulamalar var. Bunların hepsini bilmeniz mümkün değil. Usulüde doğru bilmediğimiz için konuşmamız gereken yerde susup, konuşma hakkını bile kaybedebiliriz. Dolayısıyla herkesin mutlaka hem usul yönünden hem içerik yönünden bunları bilen avukatların yardımına başvurma hakkı var. Bu yüzden konulmuş ki paran pulun yoksa bile sana baro mutlaka avukat tutacak, savunmasız kalmayacaksın. Bu hak var ve kullanılmalı. Kamu vicdanında var mı? Çok haksız, çok kötü, çok zalim hain filan olarak bellediğimiz insanları savunan avukatlara biz hain gözüyle bakarız. Politik olaylarda daha da ağır olarak kendini gösterir. Kim olursa olsun, herkesin adil yargılanma hakkı olduğu gibi savunma hakkıda mutlaka olmalı. Bunlar yanyana olmazsa zaten, verilecek kararlarda adil olmaz, ortaya çıkan kararların, ortaya çıkan sonuçlarıda kamu vicdanını öyle bir yaralar ki insanların o ülkede adalet olduğuna dair inançları kaybolur. İşte ondan sonrası çok feci bir şey,gücü gücü yetene oluyor. Herkes kendi hakkını, kendi eliyle almaya kalkıyor ve bunun sonu da kanlı bıçaklı bitiyor, kimse bundan hayır ve yarar görmüyor.
Zafer Gökdemir: Adil yargılanma hakkını temelde sadece o isimle sınırlandırmamak gerekiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi özelinde düşünürsek mahkeme sözleşmeyi yaşayan bir belge olarak gördüğü için bunun içine örneğin makul sürede yargılanma hakkını soktu. En başında kullanılmıyordu ve bireysel başvurularla makul sürede yargılanma hakkında insan hakkı olduğunu belirledi. Bir avukat tarafında savunulma hakkı da adil yargılanma hakkının içindedir. Yeterince söz söyleyebilme hakkı yargılanan kişiye yeterince söz verilmesi ve yeterince dinlenilmesi hakkını içerir. Ve etkin başvuru hakkı da adil yargılanma hakkının alt başlığından bir tanesidir.
Avukatlık mesleğine başladığım andan itibaren canımı sıkan noktalardan bir tanesi ceza yargılamasında savcının konumu. Hâkimin eğilip savcı ile fısır fısır konuşmasına bile şahit oldum. Hükmü açıklamak için ara verdiğinde bizi, yargılananı, seyircileri ve bütün avukatları dışarı çıkartıp savcının içeride kalıp beraber karar verdiklerine şahit oldum. Bu anayasada düzenlenecek bir husus değil. Adil yargılanma hakkını içselleştirirsek eğer yasalarda düzenlenecek bir husus savcıyı bir kere oradan aşağıya indirmek gerekiyor. Tarafların eşitliği ilkesi görünürdede eşit olmak zorunda. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de zaten bunu söylüyor. Her şey usulüne uygun olabilir herkes iyi niyetli olabilir ama görüntüde de eşitlik ilkesinin sağlanması gerekiyor. Savcının savunma makamıyla aynı konumda koşullarda olması gerekiyor. Savcılara, hâkimlerle temasını kesecek ayrı bir bina sağlanabilir. Aynı zamanda, savcıyı devletin bir savunucusu ya da memuru olmaktan çıkarmak gerekir. Savcı Türk hukuk sisteminde hem iddia eder hem de orada yargılanan kişinin lehine olan delilleri de toplar. Türk savcıları zaten fiili olarak lehe olan delilleri toplamıyor. Savcıyı, lehe olan delilleri toplama hususunda elinden yetkileri alıp sadece iddia eden makamına oturtmak ve karşısına da savunma makamını oturtmak ve herkese yasa sınırlaması olmadan avukat atamak ve yargının o sacayakların birbirine olan uzaklıklarının aynı mesafede olması gerekiyor.
Mahmut Yılmaz: Biz bir konuda suçlandık. Uzun bir yargılama sürecinden sonra karar verildi ve içeri girdik. Bir süre sonra suçsuz olduğumuz anlaşıldı. Peki böyle bir durumda bu bireyin kendini savunma hakkı savcı ve hakim hakkında nasıl bir dava açma süreci olabilir?
Recep Şentürk: Türkiye anayasa çöplüğü haline geldi. Mükemmel metin arayışı içerisindeyiz. Ahmet geliyor metin yapıyor, Mehmet geliyor siliyor başka bir metin hazırlıyor. Bu yöntem yanlış değil mi? Halkın %99’u Müslüman, bir tanrıya inanıyor ama o tanrının kurallarını değil de kendi kurallarının etkin olmasını istiyor. Bu dramatik bir durum değil mi?
Abdurrahman Dilipak: Kuran-ı Kerim’i anayasa gibi göstermek Kuran-ı Kerim’i yüceltmek değil aşağılamaktır. Kuran-ı Kerim’i en iyi uygulayan kişi Hz Peygamberdir. Peygamber Medine’ye gelip hükümeti kurduğunda ilk yaptığı şey anayasadır yani Medine Sözleşmesidir. Bunu da müşrikler, Hıristiyanlar ve Yahudilerle birlikte yapmıştır. Çünkü anayasa dediğimiz şey farklı inanç, fikir, düşünce, kanaat sahiplerinin bir arada yaşamasını sağlayacak bir sözleşmedir.
Şanar Yurdatapan: Kanunlar, insanların yaşadıkları durumlara göre aldıkları tedbirlerden oluşuyor.1876 yılında yapılan bir anayasada işçi hakları ve grev gibi şeylerin olmasını beklemek biraz erken olurdu. Değişen koşullara göre yeni sorunlar ortaya çıkıyor ve bu sorunların somut cevapları da orada belirleniyor.
Abdülaziz Karakuş: Kişinin henüz suçu kesinleşmeden, basında suçluymuş gibi gösterilmemesi gerekir. Değil suç işlemek adının geçmesi bile halk arasında adının kötü anılmasına sebep oluyor. Devlet illa bir şeylere karışacaksa buna karışsın. Devlet eliyle kişilerin haklarının korunması gerekir.
Kürtçe savunma hakkı isteyen kişilerin hepsinin samimi olduklarına inanmıyorum. Orada yaşayan Doğulu halk var. Gerçekten bizim annelerimiz ninelerimiz Türkçeyi bilmiyorlar. Bunu anlamamız beynimize işlememiz lazım. Bunların Kürtçe savunma hakları olmalı.
Mesut Öktem: Yargılama süreleri kısa olmalı. Ben jüri sistemini mantıklı buluyorum.
Abdülaziz Karakuş: Anayasada bir zihniyet temizliğine gitmemiz lazım. Resmi ideolojini olduğu anayasalar herkese hitap edemez.
Ebrer Üzümcü: Bireysel olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru hakkı sağlanmalı.
Büşra Sağıroğlu: Asayiş sağlamak için devletin istihbarat toplaması gayet normal bir şey. Ama bunu yaparken kanunlara göre suç işlemesini nasıl bir anayasa maddesi ile değerlendirmeliyiz ki karşılığı olsun.
Abdurrahman Dilipak: İstihbarat oyunlarının içinden kolay çıkılacak bir şey değil ama benim kendi kanaatim yargılamasının daha geniş bir jüri tarafından yapılması gerekir. Yani tek savcılı soruşturma ya da tek hâkimli mahkemelerde değil ve gizlilik kararı alınmak sureti ile yapılmalı.
Şanar Yurdatapan: İstihbarat örgütlerinin gerçek görevi bilgi toplamak. İstihbarat örgütleri operasyonlara başladıktan sonra onu bunu öldürüyorlar. Bizim devletin kuruluşu daha evvelinden beri kuvvetli devlet, devleti güçlendirmek, devleti korumak mantığı üzerine devlet çok kuvvetli olursa fertleri koruyacak. Gün geldi biz fertleri devlete karşı korumak durumunda kaldık. Devlet kendi koyduğu kuralları ona göre canın istediği gibi koydu bireyleri düşünmeyen. Sonra kendi koyduğu kuralı kendisi çiğneyebiliyor. Örneğin, Diyarbakır’daki KCK duruşmaları bir adım ileriye gidemiyor. Gidemeyiş nedeni; onlar biz anadilimizle konuşacağız diyorlar, öteki konuşamazsın diyor. Hâlbuki Lozan antlaşmasının 39. Maddesinin 4. Bendi -Herkes anadilini konuşacak ayrıca mahkemede de anadilinde konuşması için devlet ona yardım edecek.
Recep Yıldız: Anayasa mahkemesi hiçbir şart altında esasa ilişkin bir yargılama yapmamalı. Yargı kendi sınırlarını aşmamalı.
Birol Erkul: Yargı tarafsız olmalı. Aldığı kararlarlarla insanların güvenini sarstı. Çıkan kararlar hakkaniyetli değil. İnsanların yargıya güveni yok. Mahkemeleri öcü gibi görüyoruz. Teknik anlamda da sıkıntılar var.
Zafer Gökdemir: Şimdi herkesin bir aile hekimi var, herkesin bir aile hukukçusu olabilir mi?
Mesut Özdemir: Bu güne kadar yok sayılarak politika üretilen 3 tane yok sayımız var bizim bunlar hep öteleniyor. Birincisi Kürt gerçeğidir. İkincisi Alevilerdir. Üçüncüsü de İslami kesimdir. Hepsinin konusu özgürlüklerdir.